18 Mart 2009 Çarşamba

Mehmed Bin Süleyman: Fuzuli
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Asırların gerilerinden seslenerek, bugünlere gelebilenler, bugünlerde yaşayıp, zaman engelinin karşısında dimdik durarak, engelleri aşabilenler, kalıcılıklarıyla anıtlaşan, kökleşip eserleriyle yaşayanlardır.
Gerek Türkiye’de, gerekse dünyanın pek çok ülkesinde, özellikle Türk dilli ülkelerde yaşayanların büyük bir bölümü:
- Beni candan usandırdı, cefadan yar usanmaz mı?
Felekler yandı ahımdan muradım şem’i yanmaz mı?
Mısralarının kime ait olduğu sorulduğunda hep birden “Fuzuli’nin gazelinden ilk iki mısra” cevabını koro halinde söyleyeceklerdir.
Bu gerçek, bu yıllara meydan okuyarak asırlar öncesinden günümüze kadar gelen mısraların sahibinin köklü bir kültüre, inanca, azim ve gayrete sahip, Mehmed Bin Süleyman yani Fuzuli olduğunu bizlere hatırlatmakta, duygu ve kültür zenginliğinin satırbaşlarını göstermektedir.
FUZULİ (Mehmed Bin Süleyman)
Kayıtlara baktığımızda, ansiklopedilere baktığımızda hemen görüyoruz ki, Divan Şairi olan Fuzuli 1495 yılında Hille-Bağdat’ta doğru. Asıl adı Mehmet Bin Süleyman olan Fuzuli, 1556 yılında Kerbela’da vefat etti, yüzlerce eser bırakarak, dönemindeki insanlar arasından ayrıldı, yani dünyasını değiştirdi.
Hille Müftüsü Süleyman Efendi’nin oğlu olan, şiire başladığında önce çeşitli mahlaslar kullanan, başka şairlerin de bu mahlasları kullandığını görünce hepsini bırakarak “Fuzuli” mahlasını seçen Mehmed Bin Süleyman kısa zamanda yaşadığı dönem şairleri arasındaki seçkin yerini göstermeye, zamanla korumaya, fark edilmeye başlandı.
Kaynaklar gösteriyor ki; Fazl’ın çoğul biçimi olan Fuzuli, şahsi üstünlüklerle ilgili veya şahsi üstünlüklere ait manasına gelen bir kelime olarak bilinmektedir. Diğer taraftan Fuzuli’nin “Boşu boşuna” manasına geldiği de söylemekte ifade edilmektedir.
Fuzuli’nin gençlik dönemine ait fazla bilgi bulunmamaktadır. Eserlerinin incelenmesiyle, iyi bir öğrenim gördüğünü, İslami ilimler, İran edebiyatı, hendese, hikmet ve tasavvufla ilgilendiği sonuçlarıyla karşılaşıyoruz.
Sıhhat-u Maraz (1940) adlı eseri, Fuzuli’nin hekimlik bilgisine de sahip olduğunu göstermektedir. Gördüğü öğrenim ve hayatının değişik dönemleri hakkında da yeterli bilgi bulunmayan Fuzuli’nin “Molla” unvanını alacak kadar ileri derecede İslami bilimler öğrenimi gördüğü hakkında bilgiler bulunmaktadır.
Fuzuli, 1508 yılında Bağdat’ı fetheden Şah İsmail’e “Beng-ü Bade” adlı mesnevisini sundu. Bir süre, Bağdat taki Safevi Valisi İbrahim Han’dan himaye gördü. Kanuni Sultan Süleyman Bağdat’ı fethedince (1534) padişaha ve paşalarına sunduğu kasidelerle dikkat çeken Fuzuli, kendisine bağlanan günde dokuz akçelik maaş bir süre sonra kesilince Nişancı Celal zade Mustafa Çelebi’ye ünlü şikâyetnamesini yazmıştır.
Şii mezhebine bağlı olan Fuzuli’nin hayatı tümüyle Hille, Bağdat, Necef, Kerbela çevrelerinde geçti. 1556 yılında çıkan bir veba salgını sırasında vefat etmiştir. Kerbela’da Meşhed-i Hüseyin (Hz. Hüseyin’in türbesi) karşısındaki türbenin Fuzuli’ye ait olması ihtimali büyüktür.Dergah ve türbenin zamanla yıkılması üzüntülere neden oldu.
Hayatı boyunca geçim sıkıntısı çeken, Fuzulinin Fazlı adlı oğlu, babası gibi şair olmakla birlikte, babası kadar tanınmamış, isim ve imza bırakamamıştır.
***
Mehmed Bin Süleyman: Fuzuli (2)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Fuzuli, Azeri lehçesinde yazmasına rağmen, yazdığı çok güçlü lirik şiirlerle Türk edebiyatının en büyük şairleri arasında yer almış ve kendisinden sonra gelen çok sayıda şairi etkilemiştir.
Türkçe, Arapça ve Farsçanın bütün inceliklerini bilen Fuzili, İranlı şairlerden Selman-ı Saveci, Hafız, Türk şairlerinden de Nesimi, Ali Şir Nevai ve Necati’nin şiir anlayışını benimsemiş ve şiirlerinin çoğunda tasavvufu işlemiştir.
Mutasavvıf bir şair olarak Fuzuli şiirine tasavvufun en ince nüanslarını yerleştirmeye çalışmış, zekası ile lirizmi bağdaştırmıştır. Fuzuli’nin bazı şiirlerinde tababete ait işaretler de vardır.
Fuzuli’nin yaşadığı dönemde önde gelen isim ve imzalar arasında yer almasının en önemli nedeni: İlimsiz şiiri hor gören ve edebiyat aleminde şiirin ilme dayanması fikrine yer veren ve savunan olmasıdır. Aynı ölçüde, imlaya da büyük önem veren şair, yazılı metinlerin nesilden nesile devredilebilmesinin, geçebilmesinin ancak doğru ve yanlışsız yazma ve özen göstermeyle mümkün olabileceğini savunmasıyla da dikkat çekmiştir, ilgi toplamıştır. Fuzuli’ye göre, Hz. Ali, erdemli , olgun yetkin bir kişidir. Bütün halifelerden ve Peygamber’in yakınlarından üstündür. Şairin 1. Şah İsmail’e yazdığı övgünün temelinde sevgi vardır. “Beng-Bade” adlı Türkçe mesnevisi 444 beyitten oluşmaktadır. Eserin konusu, esrar ve şarap arasındaki düşsel bir çatışmadır.
Fuzuli’nin “Şikayetname” adlı mektubunda, saray şairleri arasına girememekten dolayı iğneleyici bir dille yakındığı görülmektedir. Istırap şairi olarak bilinen Fuzuli’nin “Leyla ve Mecnun” adlı dört bin beyitlik mesnevisi ile diğer eserleri hakkında çok sayıda inceleme yayınlandığını biliyoruz.
Bir başka bildiğimiz gerçek; 15. yüzyıl Azeri şairi Habibi’nin, Çağatay şairi Ali Şir Nevai’nin, İranlı şair Hafız’ın, Nizami Gencevi ve Cami’nin Fuzuli üzerinde belli belirsiz etkilerinin olduğudur. “Leyla ve Mecnun” adlı eserinde, Nizami’den yararlandığını kendisi ifade etmektedir.
Fuzuli’nin anlayışına göre; şiirin temeli ilim, özü sevgidir. İlime dayanmayan şiirin temelsiz duvar gibi hemen yıkılabileceğini söylemesi, şiir anlayışındaki derinliği göstermektedir.
Kendinden sonra gelen, hemen bütün divan şairlerini büyük ölçüde etkileyen Fuzuli için şiir, düşünce duyguları sergilemeye, insanı tanımlamaya yarayan önemli bir etkinliktir.
Genellikle, Azeri ağzını kullanan Fuzuli’nin şiirinde uyumu sözcükler arasındaki ses benzerliği sağlamaktadır. Şiirlerinde, halk dilinde geçen kelimelere, deyimlere, atasözlerine, Kur’an’dan ve hadislerden alıntılara sıkça rastlanmaktadır.
Türkmen soylu Iraklı şair Fuzuli de her Türkmen şairi gibi “hoyratlar”ın etkisi altında kalmış ve şiirlerinde hoyratlardaki cinas oyunlarını ustaca kullanmıştır. Fuzuli’nin, bugünkü Irak Türkmencesini şiir dilinde az bir değişiklikle kullandığını gösteren pek çok örnek vardır.
ESERLER
Fuzuli’nin “Hadikatü’s Süeda (1837, Saadete Ermişlerin Bahçesi 1955) adlı eseri düz yazıda dinsel lirizmin en güçlü örneklerindendir. Kerbela olayını anlatan bu eser özellikle şiirler arasında yüzyıllardan beri okunmaktadır.
Fuzuli’nin mesnevi biçiminde yazdığı ve 3.096 beyitten oluşan “Leyla ve Mecnun” (1955) adlı eseri Türk edebiyatının şaheserleri arasında yer almaktadır.
Fuzuli’nin yirmiye yakın eser yazdığını biliyoruz. Bunların başında, Türkçe Farsça ve Arapça olan üç divan gelmektedir. Ünlü “Türkçe Divan”ı mensur girişle başlamaktadır. Farsça ve Arapça Divanları yanında, Fuzuli’nin Peygamber efendimizi metheden “Su Kasidesi”de çok sevilen eserlerindendir.
***
Mehmed Bin Süleyman: Fuzuli (3)
Prof. Dr. İSA KAYACAN

Fuzuli’nin eserlerinin sıralamasında yeralanlardan;
- Rind-ü Zahid (Farsça mensur eser, Çev: Silim Efendi, 1868),
- Hüsn-ü Aşk (Sıhhat-u Maraz adıyla da biliniyor. Farsça mensur eser, ilk çeviri: 1856’da yapıldı. Son çeviri: Abdülbaki Gölpınarlı 1940)
- Enisü’l-Kalb (Farsça kaside, Türkçe Çev. Cafer Erkılıç,1944)
- Türkçe Mektuplar (Abdülkadir Karahan,1948),
- Şikayetname (1955),
- Hadikatü’s-Süeda (Saadete Ermişlerin Bahçesi, Kerbala olayını anlatır, Selahattin Güngör, 1809),
- Beng-ü Bade (Farsça mesnevi, 444 beyit, esrar ile şarap arasında bir tartışmayı anlatır, K. Edip Kürkçüoğlu, 1956),
- Türkçe Divan (taş basması, 1951, Abdülbaki Gölpınarılı 1961)
- Farsca Divan (Hasibe Mazıoğlu, 1962)
- Arapça Divan (yazma nüshası Leningrad’da), Heft Cem (Sakiname adıyla anılan bu yedi bölümlük eserin her bölümünde şair bir müzik aletiyle tartışır)
- Tercüme-i Hadis-i Erbain (40 manzum hadis çevirisi, Esad Çoşan, 2003)
HAKKINDA YAZILANLARDAN
Fuzuli hakkında yüzlerce makale yazılmış, yayınlanmış doktora ve yüksek lisans tezlerine konu edilerek, asırlardan asırlara nakledilen bir isim ve imza haline gelmiştir şairimiz.
1- Fuzuli zaman engelini aşarak, zirvedeki yerini koruyabilmiş sayılı şiir ustalarındandır. O’nun şiirleri özellikle şiirlerinden bazıları her dönemde sevilmiş, kuşaktan kuşağa aktarılarak günümüze kadar ulaşabilmişlerdir.
Fuzuli’nin şiirlerini, yüzyılları geride bırakarak kalıcı kılan acaba hangi özellikleridir? Değişen kültüre ve topluma rağmen, sözkonusu şiirler nasıl olmuş da yaşayabilmişlerdir?
Konuşma dilinde tonlama ve vurgun önemlidir. Bu unsurların şiirde kullanımıyla, konuşma dilindeki doğal, rahat, zorlamadan uzak söyleyiş, şiirin daha etkileyici, dolayısıyla kalıcı olmasını sağlamaktadır (Mine Mengi, 500. Yılında Fuzuli Sempozyumu Bildirileri,1996)
2- Fuzuli hiç kuşkusuz en büyük şairlerimizden biridir. Yunus’u ayrı tutarak böyle bir ayırım gereklidir. Çünkü Yunus, altıyüz yıl öncesinden bugüne açılan kapıdır. Onunla ancak, şeyhi, Necati bey, Baki, Nedim, şeyh Galib gibi eski şiirin sıkı düzeni ve ortak dili içinde gerçekten bir çığır açabilen şairler boy ölçüşebilirler. Fakat Fuzüli bir bakıma bu şairlere de üstündür. Çünkü eseri bize onlardan çok ayrılan, tümüyle kişisel diyebileceğimiz bir deneyim ile gelir.
Denebilir ki, Fuzuli’nin bize şiirleriyle verdiği kendi iç dünyası, bütün rindlik ve kalenderlik heveslerine, kimi zaman gerçekten sıkıcı sanat oyunlarına karşın, iki örneğin etrafında toplanır: Mecnun ve Kerbela şehidi Hüseyin… (Ahmet Hamdi Tanpınar, Edebiyat Üzerine Makaleler)
***
Mehmed Bin Süleyman: Fuzuli (4)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Fuzuli şiir yarışmasının şairlerinden:
Merkezi Ankara’da bulunan, kısa adı İLESAM olan, Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği’yle, merkezi Azerbaycan’da bulunan ve kısa adı DGTYB olan Dünya Genç Türk Yazarlar Birliği’nin 2004 yılında ortaklaşa düzenlediği “2. Uluslararası Fuzuli Şiir Yarışması”nda dereceye giren şairlerin şiirlerinin mısraları arasında mini bir gezinti yapmak istiyorum efendim:
Dereceye giren ilk dört şair:
Orhan Seyfi Şirin: 1961 yılında Eskişehir’de doğdu. “Tuna Boylarında Alişimiz Var” adlı şiirinden:
Sorma buralarda ne işimiz var!,
Tuna boylarında Alişimiz var.
Yemen türküsüne ağlayışımız,
Nasrettin Hocaya gülüşümüz var.
Selami Yıldırım: 1959 yılında Sivas’ta doğdu. “Derdim parmak uçlarımda tuşlu” adlı şiirinden:
“Asanı göğe at,
Düşene kadar sultansın”,
Demiyorum,
Yalnızlığımı getirdim sana,
İnanmazsan tut ellerini/Ya da bak gözlerime/Hicretimi gör!..
Halil Gürkan: 1954 yılında Eskişehir’de doğdu. “Yiğitlerimiz” adlı şiirinden:
Türk’üz, anıldık “yağız” la, mertçe vuran yiğit bizde,
Birkaç obalık Oğuz’la, devlet kuran yiğit bizde.
Hakkı Şener: 1969 yılında Adana’da doğdu. “Şadırvan” adlı şiirinden:
Ben bir ulu cami şadırvanıyım,
Manâ âleminden izler bilirim.
Elden ele giden dost kervanıyım,
Nice kışlar, nice yazlar bilirim.
İkinci Uluslararası Fuzuli Şiir Yarışması’nda mansiyon alan şairlerden şiir örnekleri:
Selami Şimşek: 1974 yılında Erzurum’da doğdu. “Çocuklar hiç ölmesin anne” başlıklı şiirinden:
-Dünya çocukları gözleri etrafında,
Ağlamak için dönüyor/Kırık bir çiçek,
Her gece rüyalarımı süslüyor/Hangi yangına kül olsam,
Hangi bahçeye gül olsam/Dünya çocukların gözleri etrafında/Dönüyor anne.
Zeynep Ayla Sütçü: 1956 yılında Isparta’da doğdu. “Gel gönül gül olalım seninle” adlı şiirinden:
-Gel gönül gel gül olalım seninle,
İster dost koklasın, isterse düşman,
Diken gibi batmayalım eline,
İster dost toplasın, isterse düşman.
Galip Kurdoğlu: 1955 yılında Arhavi’de doğdu. “Ey Fuzuli” başlıklı şiirinden:
-Ey Fuzuli/Ben seni fuzuli sevmedim ki/Sevginin yüceliğini, erdemli olmayı,
Hasretin acısını, mutlu yaşamayı/Leyla Mecnun’u,
Ve daha nicelerini senden öğrendim/O yüzden/Canıma can katıyorsun.
KAYNAKLAR:
1.Işık, İhsan; Resimli ve Metin Örnekli, Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (2. Baskı, cilt 4, Pozitif Matbaacılık, 2007-Ankara)
2.Küzeci, Şemsettin: 2. Uluslararası Fuzuli Şiir Yarışması ve Türk Dünyası Şiir Şöleni. (İLESAM –DGTYB-Ankara–2004)
***
Türkiye’m Bayrağım ve sonrası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Duyguların değişik konular üzerine yönlendirilişi, ortaya konulanlar. Türkiye, bayrak ve kentlerimizle ilgili yazdıklarımız, yazılanlar, yayınlananlar. Isparta ilimiz merkezinden seslenen Fatma Uçarlar’ın Türkiye, Bayrak, Eğirdir ve Burdur üzerine yazdıkları var gündemimde ve sütunumuzda efendim:
TÜRKİYEM
Beş ayrı dörtlükten meydana gelen bir Fatma Uçarlar şiiri. “Varlığınla can bulur bu bedenler/Dağın taşın, kekik kokar Türkiye’m” diye söze başlanıyor. O’ndan, Türkiye’den ayrı kalınması halinde ağıtlar yakıldığı anlatılıyor uzunca. Malazgirt’ten, medeniyetten, Atatürk’ten, güzelliklerden bahsediliyor sonraki bir dörtlükte. Arkasından, dört mevsimde, dört iklimde Türkiye’m varlığı dile getiriliyor. Dörtlüklerden birinde de şöyle seslenilmekte Fatma Uçarlar kalemiyle;
-Atalarım, düşmanları kürüdü,
Çocuklarım sende doğdu, yürüdü,
Dedem,nenem,bu toprakta çürüdü,
Çiğneyenler canım sıkar Türkiye’m..
Vatanımızın ebediyen kalacağının, Türklük adının dünyaya nam salacağının, Albayrağımızın özgür dalgalanacağının altı çiziliyor. Ve Bayrağım şiirinin mısraları arasına dönüyoruz efendim.
BAYRAĞIM
Fatma Uçarlar’ın bir başka şiirinin adı “Bayrağım. Dört ayrı dörtlükten meydana geliyor. Ağlamayı bilmeyen gözlerin, bayrak adı geçince söz dinlemez hale geldikleri noktasından hareket edilerek, sözlerin türkü olup destan olup meydanlara çıkacaklarını, çıktıklarını anlatıyor Fatma Uçarlar. Bayrağın, asırlarca kıtalara dolaştığı, Türk neferinin yanında yer aldığı, özgürlüğün yoluna açtığı, birbir mısralara dökülüyor. Bayrağın gölgesinde yatanın huzurlu olduğu, Baba Sultan’ın gönüllerin sultanı olarak kabul edildiği anlatılıyor, Fatma Uçarlar’ın kaleminde.
BURDUR
Fatma Uçarlar’ın şiirlerinden biri de, Burdur’dan sözeden, “Sende Burdur’u Sevdim” adlı olanıdır. Bu şiirde Fatma Uçarlar, şahsında Burdur’u sevdiği bütünleşmeden sözeder. Dört bölüm halindeki bu şiirin bir bölümü şöyle efendim:
-Ben sende Burdur’u gördüm/O yüzden sevdam sana değildi/Başında, dağlarını gördüm Burdur’un/İçinde mermer yatakları olan/Hazine dolu dağlarını/Bu yüzdendi başını göğsüme yaslamam/Ben Burdur’un tozlu çorak topraklarını sevdim/Ben sende Burdur’u sevdim..
Fatma Uçarlar’ın Isparta Gülü, Kayboldum Yozgat ilinde, Bodrum, gibi şiirleri hep anlatım zenginliği, bilgi veren mısraların alt alta geldiği, getirildiği şiirleridir efendim.
***
Yine Burdur’dan
Prof. Dr. İSA KAYACAN

Burdurla, Burdurluyla ilgili görüşlerimi ortaya koyarken, sayfalara aktarırken, sıklıkla gündem değiştirdiğimi herkes biliyor. Hazırlamakta olduğum “Burdur’un Saz ve Söz Ustaları-2” adlı kitabım için iki biyografi var aşağıda. Arkasından, bir minik kalemin bendenize yazdığı bir şiir, şiir denemesi bulunuyor. Buyurun:
1-Turan Acar: Ahmet ve Fatma’nın çocukları olarak 1936 yılında, Burdur-Niyazlar Köyünde doğdu. Köy gezilerinde, köylerdeki toplumsal kurallardan, nezaketli hareketlerden örnekler aldı.Değişik alanlarda çalıştı.Memurluk, kerestecilik, pansiyonculuk, nakliyecilik alanlarında çalıştı.
Belediye Meclis üyeliği, İl Sosyal Hizmetler Kurul üyeliği, Sanayi Sitesi İdari İşler Müdürlüğü görevlerini yürüttü. Yazdığı şiirleriyle, yaktığı-seslendirdiği türkülerle dikkat çeken Turan Acar için, Abdurrahman Ekinci;
“Turan Acar’ın şiirlerinden birkaçı ilişikte. Aslında o, bir türkü yakıcı. Yazdığı şiirleri okurken her türküye ayrı bir makam bularak, türkü gibi okuyor” diyor. “Benim Köylüm” adlı şiirinden bir dörtlük: “Bahçesinin arığına/Ayağındaki çarığına/Tarlasının karığına/Yağmur yağsın köylümün”.
2,Hanım Akçay: Burdur ilimizin Kemer ilçesinde dünyaya geldi. “Erkek çocuğu bekleyen aileme 1 Nisan şakası gibi, kız çocuğu olarak dünyaya gelmişim” diyen Hanım Akçay; Burdur Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünde Masa Tenisi Antrenörü olarak çalıştı. Müzik öğretmenliği yapan, yazdığı şiirleri ve köye dayalı hikâyeleriyle dikkat çeken sonsuz sevgi dolu bir yürek verdiği için, yüce rabbine teşekkür eden Hanım Akçay’ın “Sensiz sevgi” adlı şiirinin bir dörtlüğü:
-“Bir sessizlik kapladı yüreğimi/Kanımın donduğunu hissettim biran/Yağan kar, sıcak geldi ellerime/Söylediğin o sözler üzerine”..
**
Sebahat Gümüş’ün torunu, Seza Tutku Azaklı 19 Eylül 2001 doğumlu.
Burdur Cumhuriyet İlköğretim Okulu 2-B sınıfında okuyor. Yazdığı şiiri:
İSA KAYACAN
Kaya gibi cansın,
Peygamber adısın.
Çok teşekkür ederim,
Seni çok çok seviyorum.
*
Sen iyi bir insansın,
Şiir yazan şairsin,
İlimizin iftarısın,
Sen İsa Kayacan’sın
*
Bilmiyorum, nerden çıktın?
Ne iyi insansın..
Beni ünlü mü edeceksin?
Sen Ankara’da olsanda,
Daima Burdur’dasın..
*
Seni çok çok seviyorum,
Yazdıklarını hep okuyorum,
Daha daha ünlü olmanı,
Sağlıcakla kalmanı diliyorum.
*
Seza Tutku AZAKLI (Burdur, 18.02.2009)

Hiç yorum yok: