6 Temmuz 2009 Pazartesi

Bulgaristan’daki
Belene Adası Ölüm Kampından

Prof. Dr. İsa KAYACAN
1984 ve 1985 yıllarında, Bulgaristan’da yaşayan Türklerle ilgili gelen haberler yürekler acısıydı. O yıllar, Türkler için azap yıllarıydı, cehennem görüntülü günlerdi.
Jivkov adlı bir diktatörün, dikta rejiminin uygulamaları, Türklerin zorla Bulgarlaştırılmasına yönelikti.
Yayın yeri Bulgaristan olan, “Tuna Boyu” Dergisinin, Ocak-Şubat ve Mart-Nisan 2009 sayıları, 53,54 ncü sayıları ayrı ayrı yayınlandı ve bize ulaştı. “Tuna Boyu”nun 54 ncü sayısında, Latif Karagöz’ün, Belene Kampına gönderilen Hasan Ocaklı’yla yaptığı bir röportaj vardı. Cevapların, tarihe düşülmesi gereken notlardan oluşu nedeniyle, bu röportajdan bazı alıntılar yapmak istedim efendim:
Hasan Ocaklı, 21 Ocak 1985 tarihinde vatan haini gibi suçlanarak, Belene temerküz kampına gönderiliyor. Latif Karagöz soruyor, Hasan Ocaklı cevap veriyor. Cevaplardan bazıları:
1- Adı geçen temerküz kampı, yıllar önce hazırlanmış bir cehennem yeridir. Sviştov taraflarında Tuna nehrinin içerisinde bir adacıktır bu yer. Komünizm dikta rejimine karşı çakınlar, burada “misafir” ediliyorlar.
2- Bizler, işaretlenmiş sakar koyunlar gibiydik. Dikta rejiminin hizmetkârları bizi kanlı gözleriyle yutacaklarmış gibi önlerine katarak, koğuşlara serpiştirdiler. Burada bulunan biz Türkler, ortalama 500 kişi dolayındaydık.
3- İlkten onlar bizleri koyun gibi gördüler, cahil insanlar hesap ettiler. Kitap, defter, kalem vererek, sözde bizleri eğiteceklerdi. Maalesef burada bulunanların çoğu okumuş kişilerdi. Öğretmen, doktor,mühendis vs. kara damga vurulmuş insanlar
4- Ellerimize kazma, kürek, çapa vererek bizleri yıldırmak için işe koştular. Hemde bizleri polis ve polis köpekleri nezaretinde çalıştırdılar. Hergün bizleri türlü işlerde çalıştırarak, tam birbuçuk yıl sonra, Bulgarlarla meskun bölgelere dağıttılar. Ben mesela Vidin’in Dranovets köyüne gönderildim. Orada, yıkık dökük bir evde, farelerle beraber tam üç yıl ömür törpüledim.
1989 yılının ilkbaharında yani 25 Mayıs tarihinde eve geldim gelmedim, hemen bir emir geldi “haydi sınır dışı ediliyorsunuz!”
5- Dünyanın baskısından korktuklarından dolayı, bizlerden kurtulmak için Avusturya’ya sözde iltica ediliyorduk. Ama orada bir hafta kalır kalmaz, 31 Mayıs’ta uçakla Türkiye’ye getirildik.
Hasan Ocaklı: 1950 yılında Bulgaristan’da doğdu. İlkokulu Küçükler (Malko selo) köyü, Ortaokulu Hamzalar (Filaretovo) köyünde okudu. Omurtak Tarık Meslek Lisesi (1968), Burgaz Öğretmen Enstitüsü Beden Eğitimi Bölümü (1973) mezunu olan Hasan Ocaklı, Malko Selo, Filaretovo, Tiça ve Yablanovo köylerinde öğretmenlik yaptı.
Ocak 1985’de Bulgaristan’da Türkleri eritme kampanyasına karşı çıktığı için tutuklandı. “Garaj” dedikleri Sliven Emniyet Müdürlüğü hücrelerinde, iki aya yakın sorgulandı ve Devlet Güvenlik güçleri tarafından yargısız olarak Belene Adası ölüm kampına sürüldü.
Buradan, bir daha memleketine dönmemek üzere Vidin’in Drenovets köyüne (Temmuz 1986) aktarıldı. Oradan da sınır dışı edilerek Viyana’ya (Mayıs 1989) gönderildi. Aynı ayın sonunda uçakla İstanbul’a geldi. Çorlu’da beden eğitimi öğretmenliği yaptı ve 2004 yılında felç geçirerek, malulen emekli oldu. Evli ve iki çocuk babası olan Hasan Ocaklı’nın eserleri;
Su ve Kan (şiir, 1995), Bir Delice sevda (şiir, 1997), Sürgün Nehrin Türküsü (şiir, 2003), Yaban Güvercinleri (şiir, 2008)
***
İki kitap bir şiir
Prof. Dr. İsa KAYACAN
Bana gelen kitapların sayısında azalma yok Maşallah.
İki kitap var masamda. Bunlardan kısa kısa söz etmek istiyorum öncelikle:
DERİNLİKLER
Yılların gerilerine gittiğim, 1970’li yıllara indiğimde, Sivas ilimizdeki liselerden birinde Fransızca öğretmenliği yapan, Hüseyin Çiftçi imzasıyla sütunlarda, sayfalarda karşımıza çıkan, bizimle merhabalaşan bir hocamızın kendi kitabının adı: Derinlikler. 52 sayfaya minik şiirler serpiştirilmiş. Hüseyin Çiftci şiirlerinden biri:
Kuşları emziren,
Sesler görüyorum.
Şiir, devlet bilir mi,
Kendini?.
Hiçliğin biçimi,
Olmak.
Toprağın safı,
Kartal olur,
Çakır dikenine.
Hüseyin Çiftçi’nin yazışma ve iletişim adresleri: P.K.5 Avanos-Nevşehir. GSM.0546-590 70 05 .
Bir başka kitap. Yani, yazımızın ikinci kitabı İzmir’den geldi. O’nun sayfalarında mini bir gezinti yapalım:
SÖZ YIKAR KENDİNİ
Ecz. Z. Nesrin İnankul’un 80 sayfalık şiir kitabı. Karabük Kültür ve Sanat Derneği Tay Dergisi yayınları arasında Günyüzü görmüş bir kitap bu. Mısralarında güçlülük belirtileriyle dikkat çeken bir isim ve imza Z. Nesrin İnankul. Şairlerinin bazıları uzun soluklu. Bu uzunluk görüntüsü içindeki mısralar arasındaki uyum göz dolduruyor.
Sayfa 38’de yeralan “gittim” adlı ve başlıklı şiirinin ilk dörtlüğü efendim:
Sabrımı zorladın yıllardan beri,
Taşınca yollara vurup da gittim.
Özenle yonttuğum kutsal eseri,
Umut tükenince kırıp da gittim.
Şimdi sıra, bendenize ithaf edilen bir şiirde. Buyurun birlikte gözden geçirelim:
BİR ÇINAR: İSA KAYACAN (Şengül Özerkan)
Bir güneş doğdu,
Karanlık köşelere çekilmiş,
Şiirlerimin üstüne.
Uyandılar, canlandılar,
Okundular, birbir,
Adı konmamış şiirlerimin,
İsim babası oldu,
Koca çınar: İsa Kayacan.
Kimi zaman umut,
Kimi zaman gözyaşı,
Perde perde çığlık oldular,
Hayat buldular.
Koca çınarın gölgesine
Sığındılar.
Sararmış defter sayfalarından
Çıkarıp başlarını,
Şiir dostu,
Şair dostu İsa Kayacan’la,
Yaşama karıştılar.
*Şengül ÖZERKAN (Ankara, Mart 2009)
***

Kitapların içinden
Prof. Dr. İsa KAYACAN
Bana gelen kitapların azalması için dualar ettim. Ama, dualarımın az bir bölümü kabul oldu.
MEHMET ÇETİN’in ÜÇ KİTABI
Burdur iline bağlı Bucak İlçesinde, Adem Tolunay Fen Lisesi öğretmenlerinden hemşehrim Mehmet Çetin’in üç kitabı yeniden basıldı, Günyüzü gördü. Bunlar:
-Süzülen Sözler,
-Şu Ders Çalışma Dedikleri,
-Uzun Çizgiler, adlı kitaplar.
Sözülen Sözler, adlı kitap Mehmet Çetin’in meslektaşı Kadir Karahan ile birlikte genişleterek yeniden bastırdıkları, yayınladıkları ortak kitap.
Mehmet Çetin, genç öğretmenlere tavsiyelerde bulunarak; “Hayatın içindeki konuşmalar, hiç şüphesiz kitaplardaki konuşmalarla aynı olmuyor. Bu nedenledir ki, gelişmek için, bir kitaba sığdırılmış sloganları ezberlemek yetmiyor” diyor.
Not: Mehmet Çetin ve Kadir Karahan dostlarım… Burdur doğumlu iseniz, “Burdur’un Saz ve Söz Ustaları-2” adlı kitabımda yer almak üzere birer fotoğraflarınızla, kısa birer biyografinizi P.K. 15 A. Ayrancı-Ankara adresine bekliyorum efendim.
İHSAN IŞIK-ŞİİRLER
Eğitimci, onlarca cilt biyografik ansiklopedinin yazarı İhsan Işık’ın “İhsan Işık-Şiirler-1968-2008” adlı 88 sayfayla Elvan Yayınları arasında Günyüzü gördü. Üç bölümden oluşan kitabın ilk bölümündeki “Yağmurlu Kent” adlı, başlıklı şiirden bir bölüm:
Önce iplik iplik başladı yağmur,
Sonra bir nehir gibi dolaştı şehri,
Birer mektup gibi pencerelere,
Ulaşıp unlattı çılgın bir yağmur.
Bir başka şiir kitabı, İsmet Bora Binatlı’ya ait. Bu kitap:
*
BENİM İÇİN DE AĞLA
İsmet Bora Binatlı, Ankara’lı şairlerden… Sanat edebiyat dünyasındaki ayak seslerini hızlandırmak istiyor. Böyle bir çabas, gayreti var. Yeni bir şiir kitabı ulaştı bana.
1978 sayfayla Günyüzü görmüş. Önsöz, Güzide Gülpınar Taranoğlu’na ait. Kitabın ilk şiiri “Cemalini isterim” adıyla karşımıza çıkıyor. Buradan bir bölüm, ilk dörtlük:
Güneş ufuktan yükselir,
Yok olur bende suizan,
Yüreğimde bayram olur,
Göğe yükselirken ezan..
Bir gazete.. Afyonkarahisar-Başmakçı’dan Hüsamettin Tat’ın yayınlamaya başladığı, “Yenigün”.
GÜNÜN HABERİ: Afyonkarahisar ilimize bağlı Başmakçı ilçemizde, Hüsamettin Tat tarafından haftalık normal boyutuyla 8 sayfa yayınlanan “Yenigün” Gazetesinin 22. sayısı bize ulaştı.
***
Yolculuk’ta Burdur
Prof. Dr. İsa KAYACAN
Hepimizin sık sık veya belirli aralıklarla yolculukları olur. Yollardan gelir geçeriz. Yani yolculuk yaparız.
“Yolculuk” adıyla yayınlanan dergi ve gazetelerle, sık olmasa da karşılaştığımız olur.
Kamil Koç. Bir otobüs firması. Bendenizin tercih ettiği bir firma. Yol kartımla, yolculuğum ayrı bir anlam kazanıyor.
Kamil Koç otobüslerinde, koltuğunuz önünde-önceki koltuğun arkasında “Yolculuk” adıyla bir dergiyle karşılaşırsınız. Bu derginin sayfaları arasına döndüğünüzde, genel kültür ve turizm açısından gerekli bilgilerin yer aldığı sayfalarda gezmeye başladığınızda yolculuğunuzu unutur, evinizde bir dergi, kitap veya gazete okuyor gibi zamanın içinde kaybolup gidersiniz.
Yolculuk dergisi ortalama 120-130 sayfayla okurlarının, bundan önceki yolcularının karşısına çıkıyor, çıkarılıyor. Bu derginin, Kamil Koç Otobüsleri A.Ş adına sahibi: Ceyda Ataç, yayın yönetmeni-sorumlu müdür: Ceyda Taşdelen, Yayın kurulunda: Sema Gülez, Ceyda Taşdelen, Faruk Akbaş, Berna Çetin Akgün, Köksal Kayhan isimleri yer alıyor. Daha pek çok isim ve imza var Yolculuk dergisinin yönetiminde görev alan veya yayınında emeği geçenler olarak görünen.
Yolculuk dergisinin Mart 2009 ayına ait 57 nci sayısı. Türkiye defteri içerisinde “Burdur”. Doğum yerim Ece Köyü, Tefenni ilçesinin bağlı olduğu Burdur.
Bu dergide Burdur’dan sözedilir de, ben dururmuyum. Batı Anadolu’nun tarihte ilk sayfası Burdur’dan sözediliyor.. Burdur bölümüne, sayfalarına geçmeden Ceyda Taşdelenin “Bahar rehberi” sütunlarından birkaç cümle nakledelim:
“Şu an bizi doyuran, kollayan, bizlere kol kanat geren ve ev sahipliği yapan bu topraklara olan borcumuzun en azından bir kısmını, onu koruyarak ödeyebiliriz. Bunun için işte, önce onu gerçekten tanımak için yola düşmeli, sonra gözlerimizle gördüğümüz yok oluşa karşı, hep birlikte dimdik durabilmeliyiz”… Doğru söze nedir? Alkışlanır, kutlanır ve tebrikler sunulur..
Yolculuk dergisinin 44 ncü sayfasında başlayıp 54 ncü sayfada sona eren Burdur anlatımları, görüntüleri. “Batı Anadolu’nun tarihte ilk sayfası: “Burdur” başlığından sonraki anlatımlar. Yazı: Berna Çetin Akgün. Fotoğraflar: Faruk Akbaş. Bölüm içinden, spotlar olarak verilenlerden: (önce girişten);
- Batı Anadolu’nun en eski yeri olarak bilinen Burdur, 9 bin yıllık tarihe sahip bir kent. Teke yöresi olarak bilinen bölgenin kültür başkenti olduğu ifade edilen kentte, bugün hala çeşitli medeniyetlerin izleri bulunuyor.
- “Burdur Evi” olarak da adlandırılan Baki bey Konağı, konağın planı ve ahşap süslemeleriyle 17. yüzyıl Osmanlı mimarisinin güzel bir örneğini teşkil ediyor.
- Gölleri, antik kentleri, sivil mimarisi ve zanaatlarıyla keşfedilmeye doymayan Anadolu kentlerinden biri Burdur.
- Suyu oldukça tuzlu olan Burdur Gölü, ülkemizin en derin göllerinden biri. Aynı zamanda, giderek kuruyan ve kirlenen göllerimizden.
- Burdur Müzesi, milattan önce 7 binli yıllardan günümüze kadar, yaklaşık 9 bin yıllık bir tarihi ve kültürü temsil ediyor.
Değişik konular yanında, Burdur’a, Burdur’dan söz ederek sayfalarında yer veren Yolculuk dergisi yöneticilerini kutluyor, tebriklerimle, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
***
Barışa özlem
Prof. Dr. İsa KAYACAN
Şiirimizin beş yıldızlı çınarı, 09 Mayıs 2005 tarihinde kaybettiğimiz, rahmetli Ahmet Tufan Şentürk ağabeyimin şiirlerinden birinin adı başlığımız: Barışa özlem.
Birlikte hazırladığımız “Armağan–4” adlı kitap, Ahmet Tufan Şentürk’ü anlatıyor. Yayın öncesi klasörler dolusu şiirlerinden seçmeler yaparken, bazı şiirlerini dostlarına ithaf etti…”Şu şiir şunun, bu şiir şunun” diye yazdırdı, not ettirdi. “Armağan-4” adlı kitabın 123 ncü sayfasında yeralan “Barışa Özlem” adlı şiiri 1959 yılında Ankara-Saimekadın’da yazılmış. Bu şiir “Gazeteci dostum Naci Alan’a ithafıyla anılan kitapda yeraldı. Üç ayrı bölümden oluşan bu şiirin girişi, daha doğrusu ilk bölümü şöyle efendim:
Size sesleniyorum cümle insanlar,
Ne olursa olsun dinimiz,milliyetiniz,
Bırakın kavgayı, kini garezi,
Atın silahları ellerinizden,
Nedir bu çabanız öldürmek için?
Ne istiyorsunuz, birbirinizden?.
Suda balıklar tedirgin,
Gökte yıldızların rahatı kaçtı,
Bir gün yıkılacak ihtiyar dünya,
Elinizden..
Sonra Ahmet Tufan Şentürk hoca, karıncaların, ağaçların, kuşların tedirginliğinden söz ediyor, dağların birbiriyle konuşmadıklarının dikkatini çekiyor, bu dünyada her şeyin yerli yerince olmasına rağmen, sıkıntıların insanoğlundan kaynaklandığından söz ediyor uzun uzun. Sonra şöyle sesleniyor:
İnsan doğduğuna pişman,
Unuttuk, sevmeyi, sevilmeyi,
Bir çaba ki bitip tükenmek bilmez,
Dünyada kardeşçe yaşamak lazım,
Neden korkuyoruz birbirimizden?..
Ahmet Tufan Şentürk ağabeyimin mekanı cennettir inşallah. O’nu sürekli anıyor,arıyor ve özlüyorum..
SEVGİDE CİMRİLİK
Fatma Uçarlar, “minicik yüreğe binlerce sevgiler sığarken ve hayat sevince güzelken nedendir bilinmez, sevmeyi bilen bir insan bir başkasını da severse kıyamet kopar. Sevgi nedir?. Verirsen eksilir mi?. Nedir bu sevgide yaşanılan cimrilikler?” dedikten sonra, “Keşke, keşke, sevgide cimrilikler yaşanmasa, seven kalpler hep birbirine açılsa, tüm insanlar sevgiyle dolup, sevgiyle kucaklaşsa” temennisinde bulunuyor. Bu anlatımlarının arasına bir de şiir yerleştiriyor Fatma Uçarlar. Şiir şöyle:
Diyorum ki;
Neden hep sevenler mahzun?,
Kalp sevgiyle çarparken,
Hep sevilenden yoksun.
Örselenen, ezilen,
Sevgi dolu yürekler,
Yücelen, yüceltilen,
Daima sevilenler.
Yeter artık,
Dünya tersine dönmeli,
Seven kalpler,
Sevgiyle ödüllendirilmeli…

***
Sırayla
Prof. Dr. İsa KAYACAN
Şiirlerinden örnekler vereceklerim var sırayla. Bunlar şöyle sıralanıyor efendim:
VAR SELAM SÖYLE (Ahmet Tufan Şentürk)
Ahmet Tufan Şentürk hocanın, ağabeyi Mustafa Şentürk’e ithaf ettiği 9 dörtlükten meydana gelen “Var Selam Söyle” adlı, başlıklı şiirinin ilk dörtlüğü:
Yıllar var ki, ayrı kaldım sılamdan,
Git kardeş sılama var selam söyle.
Kavuş köyümüze dolaş beni an,
Git kardeş sılama var selam söyle.
Güzide Gülpınar Taranoğlu “Nefesin gelir” adlı, başlıklı şiiriyle sesleniyor bize, okurlarımıza:
NEFESİN GELİR (Güzide Gülpınar Taranoğlu)
Dört 4’lükten meydana gelen bir şiir “Nefesin gelir”. Güzide Gülpınar Taranoğlunun bu şiirinin ilk dörtlüğü:
Ağaçta yaprakta dalda gözlerim,
Denizde kayıkta salda gözlerim,
Kapanmak bilmiyor yirmi dört saat,
Hep seni bekliyor, yolda gözlerim.
Ve Isparta ilimiz merkezinden Fatma Uçarlar. “Yitirdik” adlı, başlıklı dörtlüğünde şöyle diyor:
YİTİRDİK (Fatma Uçarlar)
Koskoca bir sevdaydı yaşadığımız,
Kıymetini bilmedik, hemen yitirdik,
Beklerken daha büyük mutlulukları,
Elde olanları da hemen yitirdik.
BİR ZAMANLAR
Nurten emre, Bursa ilimiz merkezinden sesleniyor. “Bir Zamanlar” adlı, başlıklı şiiri beş dörtlükten meydana geliyor. Geçmişin özlemiyle dolu olan, sözkonusu şiirin bir dörtlüğü şöyle:
Bir zamanlar bahardım,
Ne çabuk güze döndüm,
Sen bunu fark etmeden,
Benden uzağa gittin.
Sağlıklı ve başarılı bir yaşam diliyorum efendim.
SEVİL MISIRLIOĞLU
Sevil Mısırlıoğlu, ülkemiz nüfusunun 72 milyon şair ve yazarından biri değil. İlk beş bin şair ve yazarından biridir.
Yazdıkları, yayınladıkları, bir dinlendirme ve değerlendirmenin ürünüdür.
Şiirdeki başarısını, nesirle-düzyazıyla birleştiren Sevil Mısırlıoğlu, Hatay’ın, Güney’in edebiyat temsilcisidir.
Dili sade, anlatımlarındaki duruluk, O’nun sanat ve edebiyat yolculuğundaki aldığı mesafelerin km. taşlarıdır.
Duygularını dışa yansıtırken, samimiyet ve gerçekçilik ilkelerinden hareket ederken, kendisine yakışan anlatım bütünlüğü içindeki mısra ve satırlarıyla fark edilen, sayfa ve sütunlarda karşımıza çıkan bir isim ve imzadır Sevil Mısırlıoğlu.
***

Çeşitleme
Prof. Dr. İsa KAYACAN
Yıllar yılı, “çeşitleme”lerimiz oldu. Olmaya devam edecek. Konu değişiklikleriyle ortaya koyduğumuz yazılar oluyor bunlar. Bugün gündemimizde:
HÜKÜMETİN BASKISINI
M.Ercan Taraşlı Burdur Gazeteciler Cemiyeti Başkanı. Burdur’da Burdur Belediyesince düzenlenen “Medyanın Gücü konulu panelin yöneticiliğini yapan M. Ercan Taraşlı konuşmalarının bir yerinde;
-“Kontrolsüz güç, güç değildir. Medyanın gücü yasalarla sınırlıdır. Gücün önünde uyulması gereken yasaklar var. İktidarların gücü var. Ticari işletmelerinin varsa, hükümetin baskısını üzerinizde hissedersiniz…Yalakalık, yağcılık yapılmadığı sürece, kimse yerel gazetelerin göbek bağını kesemez” (Burdur Gazetesi, 04.08.2008)
AFFEDEMEM Kİ
Melahat Ecevit hocanımın yeni şiirlerinden biri. 28 Temmuz 2008 tarihinin taşıyıcısı. Yazılış tarihi bu. Şiirde “Affedilmeyecek” kadar suçlu görünenin karşısına dikilen mısralar bunlar.
-“Bu nasıl sevmektir yaktın başımı/Oynattın yerinden sabır taşımı/Boğazıma dizdin lokma aşımı/Boşuna dil dökme, affedemem ki”… Demek ki, karşı taraf dil döküyor, bir şeyler söyleyip af diliyor…Ama, hocanım kararlı, affetmeyecek!
Sonra, saçının son karasının da ağarması, ömrünün genç sırasının harcanması, kanayan aşk yarasının çiğnenmesi nedeniyle daha çok kanadığını, sıralayıp, “boşuna dil dökme, affedemem ki” diyerek kesinlik içindeki tavrını ortaya koymaktadır.
Acılar içinde her şey anlamsız,
Kaçıncı gazeldir, döktüm zamansız,
Çıkardım kalbimden seni imansız,
Boşuna dil dökme, affedemem ki…
Sonrası; “El yerine koydun elimiş gibi/Bir gonca gül iken, kurumuş gibi/Kıydın yeşermemiş dalrdal Can Tüfekçi’nin kızı Hayal 09.08.2008 tarihinde Erdinç’le evlendi. Onlar davetlerinde; “Bir tutkudur yaşamak, yaşamın tüm güzelliklerini hissetmek ve paylaşabilmek… Biz de mutluluğumuzu sizlerle paylaşmak istiyoruz” diyorlardı. Mutluluklarının süreklirdal Can Tüfekçi’nin kızı Hayal 09.08.2008 tarihinde Erdinç’le evlendi. Onlar davetlerinde; “Bir tutkudur yaşamak, yaşamın tüm güzelliklerini hissetmek ve paylaşabilmek… Biz de mutluluğumuzu sizlerle paylaşmak istiyoruz” diyorlardı. Mutluluklarının sürekliliğini diliyoruz efendim.
KAYACAN HOCAM’A (Ali Bozkurt -Ankara)
Yıllarca okudun köprüyü geçtin
Tohumlar ektin mahsulun biçtin
İnsanlık adına hizmeti seçtin
Dualar sana, Kayacan hocam…
*
İlim toprağına fidanlar diktin
Açan çiçeklere bir ömür baktın
Canda pınar olup çöllere aktın
Çiçekler sana Kayacan hocam
*
Canlara gölgesin, çölde çınarsın
Susuz vahalarda akan pınarsın
Adalet yolunda gerçek Ömersin
Sümbüller sana, Kayacan hocam
*
O güzel gönlünde çiçek büyüttün
Veyselin çölünde sevdayı güttün
Fakir canlara hep iyilik ettin
Nergizler sana, Kayacan hocam
*
İlimin, irfanın saymakla bitmez
Kısmetten öteye zamanın yetmez
Mevsim hazansa bülbüller ötmez
Laleler sana, Kayacan hocam
*
Garip Bozkurt’um dostuma nazım
Yürekte başlar ince bir sızım
Hakkın makamına yetmez avazım
Şiirler sana, Kayacan hocam..
***

Geçmişten, Çınar dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Sıklıkla geriye dönüp bakanlardanım. Böyle yapılmasının doğru olduğunu da yine sıklık içinde söylüyor, yazıyor, kaydediyorum.
Bir dergi: İlim, kültür ve sanatta: Çınar.
Ocak-Şubat 2000 aylarında 62 ve 63 ncü sayıları yayınlanmış Çınar’ın. 64 sayfalık Çınar’ın, Bayrak Yayıncılık ve Matbaacılık Ltd. Şti. adına sahibi: M. Ferit Edibali. Genel Yayın Yönetmeni: Tahsin Serdaroğlu. Yayın danışmanı: Hacı Ali Özdemir. Yazı İşleri Müdürü: Osman Arslan. Ankara’da yayınlanmış.
Çınar imzasıyla, insan ve toplum örneklerinin VI ncısı verilmiş bu sayıda başyazı görünümünde. Bir yerinde:
-“Hafızada var olan bilgi hatırlanır. Hafızada önceden var olmayan bilginin hatırlanması olmaz. Buna bilgisizlik denir” deniyor.
Çınar’ın elimizdeki sayılarında imzası bulunanlardan bazıları:
-Yunus Nadir Ünlü, Mustafa Demir, Selami Yıldırım, Abdullah Kılıç, Zeynep Kurnaz, Turgut Şahin, İsmail Aydın, Osman Yılmaz, İdris Taşpınar, Ertuğrul Şakar, İlknur Baytaroğlu.
Yıldız Nadir Ünlü’nün “Bakışıp duruyoruz” başlıklı şiirinden bir dörtlük alalım aşağıya. Buyurun:
Masallar ülkesinin fakir bekçileriyiz,
Hazineler üstünde çöküp duruyoruz…
Hantal, müflis sistemin gafil cenkçileriyiz,
İdraklarımız bağlanmış, kakışıp duruyoruz.
Osman Arslan, uzunca araştırmasının, yorum ve değerlendirmesinin bir yerinde, “O satıh bütün vatandır” başlığının altında; “İslam-Türk kültürünün küreselleşmesinin çıkmazları karşısında sahip olduğu çözüm yollarının önünü kesmek sadece milletimize değil, insanlığa karşı bir suç işlemektir” diyor.
Yüce İpek “Ezan bekleyen cemaat” başlıklı şiirinin iki dörtlüğünde şöyle seslenmekte:
Cami avlusunda şadırvan başı,
Abdest alan müminlerle çevrili,
Bir çınar yükselir, bilmem kaç yaşı?
Geçmişi anlatsa, olsada dili.
*

Arada çıkarıp cep saatini,
Söyler diğerine kanaatini:
Şu kadar dakika kalmış ezana,
Fark ederler ömür erimiş hazana.
Çınar dergisinin sayfalarında yer alanlar, elimizdeki sayı (sayılarında) yer alanlar, o günden bugüne süzülüp gelenlerdir. Okunan, anlaşılan, beğenilip takdir edilenlerdir efendim.
***
Önce bir kitap
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Önce bir kitaptan sözetmek istiyorum efendim.
Kitabın adı: Sevda Sadakatin Ustura Ağzıdır… İmza sahibi de sevda şairi İmdat Gümüş. Bir başka şahıs aracılığıyla bana ulaştırılan kitap, Ankara’da “Elvan Yayınları” arasında Günyüzü görmüş. 80 sayfayla okurlarının karşısına çıkmış, çıkarılmış. Önsöz de, sonsöz de İmdat Gümüş’ün kendisine ait.
Kitabın içindeki şiirler, yer yer resimlerle de zenginleştirilmiş. “Dostum, kalem erbabı Prof. Dr. İsa Kayacan hocama şiir tadında bir yaşam dileğiyle “cümlesinin altına imzasını atmış İmdat Gümüş. Teşekkürlerimi sunuyorum efendim. Sayfa 16’daki “Deli Rüzgar” a kulak verelim:
Nazında insaf yok, alevden beşik,
Verdiğin ıstırap her gün yaralar,
Ruhumu sorarsan deli sarmaşık,
Gönül sensiz inan bağlar karalar..
İmdat Gümüş’ün şiir konusu belli.Sevgi, sevdanın anlatımı, dışa yansıtılışı, yaşanışı.Bu konuda aldığı mesafenin önemliliğini, uzunluğunu burada kaydedelim. Tebrikler İmdat Gümüş.
BODRUM
İbrahim Uçar, Bodrum ilçemiz merkezinde yaşıyor. Bir şiirinde de Bodrum’un güzelliklerinden, genel görüntüsünden söz ediyor. İlk dörtlüğü şöyle bu şiirin:
Bodrum’un yazı başka, kışı başka,
Hep gelenler düşer aşka,
Çirkinleri güzel, güzelleri bambaşka,
Elde değildir, Bodrum’da düşmemek aşka..
Sağlıklı ve başarılı bir yaşam diliyorum efendim.
BODRUM
Isparta ilimiz merkezinde yaşayan Fatma Uçarlar’ın “Bodrum” adlı, başlıklı şiirinde ortaya koyduklarından, mısralara döktüklerinden:
Bir davetle geldim sana Bodrum’um,
Rüyalarım gerçek oldu, sevindim,
Kucağını açtın bana Bodrum’um,
Hülyalarım gerçek oldu sevindim.
*
Beyaz iki katlı, evlerin hepsi,
Kalenin üstünde mehtabın tepsi,
Denizin dalgasız, suyun ipeksi,
Yüreğim sevdaya daldı, sevindim…
*
Burada, yazımızın noktasını koymak istiyorum bir kitapla yola çıktık, iki ayrı şairden şiir örnekleri verdik efendim.
***

Üç Kalemden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Üç ayrı kalemin yazdıklarından, yayınladıklarından. Şairelerimizin şiirleri, bize ulaşanlar. Sırayla efendim:
BİRDAL CAN TÜFEKÇİ’den
Muğla ilimize bağlı, Dalaman ilçemizde yaşayan Birdal Can Tüfekçi’nin, “Dost diye diye” adlı, başlıklı şiiri var elimizde. Bu şiir dört dörtlükten meydana geliyor. “Ne varsa elimde pay edip böldüm” diye söze başlıyor Birdal hanım. Harmanının “dost diye diye” savrulduğunu anlatıyor.
Dalında kırılan taze bir gül olduğunu, yaprağının dökülürken bile “dost diye diye” bağırdığını dile getiriyor. Şiirin bir dörtlüğü:
Yarama tuz bastım senden gelince,
Umudum tükendi dost diye diye,
Hasretinin oku bağrım delince,
Aradım dermanı, dost diye diye.
Yolların özlemle beklendiği, yıllarca ağlandığı, ama yüreğinin buz tuttuğu ifadelerle sürdürülüyor.
FATMA UÇARLAR’DAN
Isparta ilimiz merkezinde yaşayan Fatma Uçarlar, “Ne olur” şiiriyle, üç dörtlükten meydana gelen şiiriyle, “Bu aşkı noktayı koymuşken tekrar/Gönül sokağımdan geçme ne olur” diye söze başlıyor. Yüreğinin vazgeçmeyebileceğini, bahane arayacağını, anlattıktan sonra, “Geçip de yaramı deşme ne olur” diyerek ilk dörtlüğün noktasını koyuyor. Bu şiirin ikinci dörtlüğü:
Gözler yaş dolsa da ayrıldı yollar
Sımsıkı sararken, boş kaldı kollar,
Mutluluk yanımda, durmaz hep sollar,
Ansızın yolumu, kesme ne olur…
Ve son dörtlükte; duyguların küllenmesi, duyguların sönmesi isteniyor. Ufak bir kıvılcımın yeniden yakalayabileceği uyarısında bulunuyor.
MELAHAT ECEVİT’DEN
Isparta ilimiz merkezinden, Melahat Ecevit hocanımın “Affedemem ki” adlı, başlıklı şiiri var masamda. Beş dörtlükten meydana geliyor. “Bu nasıl sevmekmiş yaktın başımı/Oynattın yerinden sabır taşımı” diye söze başlıyor Melahat hocanım. Bir lokma aşının boğazına dizildiğini ifade ettikten sonra, “boşuna dil dökme affedemem ki” diye cevap veriyor.
Sonraki dörtlüklerde; saçlarının son karasının ağartıldığını, ömrünün genç sırasının harcanıldığını, kanayan aşk yarasının çiğnendiğini, anlatıyor ve son dörtlükte şöyle nokta koyuyor Melahat Ecevit hocanım efendim:
Bundan sonra sakın beni arama,
Merhem kar eylemez oldu yarama,
Şimdi “çok pişmanım” diyorsun amma,
Boşuna dil dökme, affedemem ki..
Duygular, mısralara dökülenler… Acılar içinde hayatın anlamsızlığının, bir gonca gül iken kurutulmuşluğunun, ifade edilişi, mısralara dökülüşü, sıralanışı…
***

Deniz Güneşi’nden Sonra
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bir şiir kitabıyla yola çıkmak, söze başlamak istiyorum:
Hikmet Özdemir’in “Deniz Güneşi” adlı 76 sayfalık şiir kitabı yenilerde ulaştı bana. Alaşehir’den M. Cem Yiğit dostumun referansıyla ulaşan kitap, aynı adlı yani “Deniz Güneşi” başlıklı şiirle başlıyor. İki bölümü:
Kayalara çiğitlenmiş,
Deniz güneşi,
Hırslı sesler,
Tirşe tirşe yayılmakta.
*
Dağların ardından,
Çınlayan taşlara,
Ağaran köpüklere,
Nisbet eder deniz güneşi.
Ahmet Özdemir, deniz güneşinin sırrının derinliklerine inmiş, olup-bitenler hakkında detaylı bilgilere sahip olmuş.
Anlatım dili yumuşak, konu seçimindeki rahatlığı hemen hissedilen Ahmet Özdemir, 1946 yılında Afyonkarahisar ilimize bağlı Bolvadin ilçesinde doğdu. AÜ-Eğitim Fakültesinden mezun oldu. Ortaokul ve liselerde Türkçe ve Edebiyat öğretmenliği yaptı.
SELAM OLSUN
Nurettin Göztepe, Fethiye ilçemizden sesleniyor. Selam olsun, şiirinde önce kendine selam veriyor, sonra tüm insanlara. Bir dörtlüğü şöyle bu şiirin:
Koru köyünün yaylasından,
O güzel temizhavasından,
Adeta bir kuş yuvasından,
Sizlere selam getirdim…
Sağlıklı ve başarılı bir yaşam diliyorum efendim.
YAVAŞ YAVAŞ
Fatma Uçarlar… Şiirleriyle, denemeleriyle bilinen isim ve imzalarımızdan. “Yavaş Yavaş” adlı, başlıklı şiirinin iki dörtlüğü Fatma Uçarlar’ın:
Fırtınadan korktum, sana sarıldım,
Sevgimi, sineme ser, yavaş yavaş,
Yara aldım insanlara darıldım,
Yaramı, elinle sar, yavaş yavaş…
*
Gittiğim yerlerde hep seni andım,
Seninle avundum, seninle yandım,
Her yürekte mutlak seven var sandım,
Aşkımı gönlünde yor yavaş yavaş…
Bugünün bitim noktasını burada koyuyorum efendim. Bir kitaptan, iki şairden, iki şiirden söz ettik. Öteki yazılarımızda merhabalaşmak üzere
***
Yeniden yeniden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bana yazılan şiirler… Bunların getirdikleri. Yeniden yeniden sütunlarımıza gelenler, getirilenler. Eskişehir’den Durşen Mert-Aşık Nurşah, 22 Mart 2009 tarihinde bendenize atfen yeni bir şiir yazmış. Önce bu şiir, arkasından Isparta ilimiz merkezinden Melahat Ecevit hocanımın yine bendenize atfen yazdığı bir dörtlük efendim:
HOCAM İSA KAYACAN (Aşık Nurşah)
Kalplerden kalplere gönül kalesi,
Özümüzde, hocam İsa Kayacan.
Şairlerin, ozanların sılası,
İzimizde, hocam İsa Kayacan.
*
Kaleminden damla damla sızdıran,
Yüreğini ilden il’e gezdiren,
Gazetelere haberler yazdıran,
Yazımızda, hocam İsa Kayacan.
*
Yapraklara sığmaz, methin var bizde,
Anlatmak isterim, çaldığım sazda,
Hakikatler ölmez, görülür gözde,
Gözümüzde, hocam İsa Kayacan,
*
Herkes sizin gibi olsa öz tütmez,
Dört duvar arası kalan söz bitmez,
Emekler, kalplerden silinip gitmez,
Sazımızda, hocam İsa Kayacan.
*
Birisi ben, hacı oldum bilindim,
Gözlerde gül iken, diken olundum,
Ne geçtim şu yardan nede bulundum,
Tezimizde hocam İsa Kayacan.
*
Saz bahane oldu, şiir geçmedi,
Seçen seçsin, Allah beni seçmedi,
Bu can bu Ab-ıyı boşa içmedi,
Feyzimizde, hocam İsa Kayacan.
*
Hak aşığı Yunus Emre yatıyor,
Programsızda o bize yetiyor,
Susturuldu bülbül, kargalar ötüyor,
Türkümüzde, hocam İsa Kayacan.
*
İnsan iki cihan için ölmeli,
Biri vatan, biri toprak bilmeli,
Kösdek değil, destek örnek olmalı,
Arzumuzda, hocam İsa Kayacan.
*
Kırk yıllık emeği, nasıl gizlerim,
Türkiye’me değil, sitem sözlerim,
Meğer körmüş bu gören gözlerim,
Sazımızda, hocam İsa Kayacan.
*
Eskişehir ilim, benim sarıldım,
Kültürüme hizmet ile varıldım,
Aşkı ile alemlerde görüldüm,
Sözümüzde, hocam İsa Kayacan.
*
Bu öykümü hayli naklettim size,
Sanatçıyız sizden hürmet var bize,
Bacın Nurşah hayran ülfetinize,
Çağrımızda, hocam İsa Kayacan.
Aşık NURŞAH (Eskişehir, 22 Mart 2009)
ABİMSİN (Mehalat Ecevit)
Prof. Dr. İsa Kayacan’a
Telefonum çaldı, gün pazartesi,
Tanımak ne mümkün hüzünlü sesi,
Derdin varsa anlat, bu neyin nesi?,
Sen benim, dünya ahret abimsin.
*Melahat ECEVİT (Isparta, 27.03.2009)
***

Sevsek
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirlerle anlatmak istediklerimiz, Vermek istediğimiz mesajlar.. Hepsi ayrı ayrı kendi çerçevesinde, kendi ölçüsünde değer taşır.
AHMET TUFAN ŞENTÜRK:SEVSEK
Şairimizin beş yıldızlı çınarı, 09 Mayıs 2005 tarihinde aramızdan ayrılan Ahmet Tufan Şentürk’ün Armağan–3 ve Armağan–4 adını verdiği ve birlikte hazırlayıp, birlikte yayınladığımız “Armağan -4”ün 113 ve 114 ncü sayfalarında yer alan “Sevsek” başlıklı şiirini bana ithaf etme büyüklüğünde bulundu rahmetli hocamız. Bizzat yazdırdı. Burada, şiirin adından sonra” Dostum, Dr. İsa Kayacan’a” ithafı var. Sevindiğim, gururlandığım bir ithaf ediş.. Şiir serbest tarzda ve dört bölümden meydana geliyor. İlk bölümü:
İnsek derinliğine iç dünyamızın,
Enine boyuna baksak,
Korkmasak, korkutmasak,
Bir mutluluk duysak yüreğimizde,
Sevsek kuşları, çiçekleri, böcekleri,
İnsan olduğumuzu bilsek…
İkinci bölüm devam ediyor: “Baksak uçan kuşa, açan çiçeği/Selam desek ar›lara, karıncalara/Şafakta doğan güneşe /Gece yıldızlara, ay’a/Sokaklarda oynayan çocuklara/Yunsak, arınsak kötülüklerden/Unutmasak insan olduğumuzu”..
-Üçüncü bölümde söylenenler, verilenler, anlatılanlar şunlar: “Ayırmasak, ayrılmasak/Bölmesek, bölünmesek/Ölmesek, öldürmesek/Yunsak, arınsak kötülüklerden/Ezmesek, ezilmesek/Unutmasak insan olduğumuzu”… Son bölümde noktasını koyuyor Ahmet Tufan Şentürk hoca:
Kan, ölüm kokmasa ülkelerimiz,
Bir kurtulabilsek, dengesizlikten,
Bizim olduğunu bilsek, tümüyle bizim,
Havamızın, suyumuzun, güneşimizin,
Unutmasak insan olduğumuzu,
Yunsak, arınsak kötülüklerden…
Bunlardan sonra, söz söyleyebilecek, görüş ortaya koyabilecek var mıdır?. Varsa çıksın, gelsin söylesin…
FATMA UÇARLAR: KER‹M AYDIN ERDEM’e
Yaptığı hizmetlerin hepsi de çok güzeldi,
O bir farklıydı sanki, sanki o çok özeldi,
O kerim’di, O Aydın, ilkesi Erdem’di,
O mübarek gecede, duydum vuslata erdi.
Kazım Poyraz’ın söyledikleri, söyleyecekleri var aşağıda efendim. O, Manisa ilimiz merkezinden sesleniyor:
BENİ VURUP GEÇTİLER
Kazım Poyraz, Manisa ilimiz merkezinde yaşayan şairlerimizden. “Beni vurup gittiler” başlıklı, adlı şiiri yedi dörtlükten meydana geliyor. Gönül dünyas›nda yer edenlerin yansıyış biçimiyle etkilendiklerinin anlatımı yapılıyor bu şiirde. Bir dörtlüğü anılanşiirin:
Çile yumağı, sabırla örerim,
Aşıklar dergahında sır sorarım,
Kalplerden taşan o nuru ararım,
inananlar Hakk-meyini içtiler..
Sağlıklı ve başarılı bir yaşam diliyorum efendim
.

Hiç yorum yok: