8 Temmuz 2009 Çarşamba

Çamlıdere’de yağmurlu bir gün
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Çamlıdere, Başkent Ankara’nın ilçelerinden biri. 4 bin 600 nüfuslu bu ilçemiz, ormanların süslediği, beslediği, çevrelediği bir ilçemiz.
Bu ilçemizde ilk kez bir şiir günü düzenlendi. Gazeteci-Yazar, futbolcu Ali Öcal’ın Başkanlığını yaptığı “Çamlıdere ve Doğa Dostları Derneği” öncülüğünde, Ankara’dan şair ve araştırmacı Ahmet Eroğlu’nun koordinatörlüğünde, Çamlıdere Kaymakamlığı ve Belediye Başkanlığının katkılarıyla 26–27 Haziran 2009 tarihlerinde “Çamlıdere Aluçdağı Şiir Günleri” gerçekleştirildi.
Çamlıdere Kaymakamı Hüseyin Parlak, Belediye Başkanı ve şair Asım Caner Can’ın ve çalışma arkadaşlarının, sözkünosu şiir günlerinin başarıya ulaşması için gösterdikleri dikkat ve gayret dikkat çekiciydi.
Bir zamanlar “Çamlıderemiz” adlı bir gazete yayınlayan, çam ağaçlarının üzerinden uluslar arası maç nakli yayını gerçekleştiren Gazeteci-Yazar ve futbol adamı, Çamlıdere’de spor kulübünün kurulması ve sportif faaliyetlerinin yaygınlaşıp kökleşmesinde büyük katkıları bulunan Ali Öcal, organizasyonun başarıya ulaşması için heyecan ve gayretli bir çalışma içindeydi.
Ahmet Eroğlu’nun Türkiye’nin değişik yerlerinden çağrılan şairlerin, Ankara’dan alınıp, Çamlıdere’ye götürülmesi ve programın başarılı geçmesi yönündeki gayretleriyle, beğeni ve alkış alan isim ve imzaların başında yer alışı tesadüfi değildi.
Çamlıdere, yıllar evvel Beypazarı’na, sonrada Kızılcahamama bağlı olarak görülmüş. 20 yıl evvel şehir dışından gelenlerin yazlık olarak kullanma amacıyla yapımına başladıkları villaların sayısı giderek artmış. Hatta ünlü manken Meltem Doğanay burada yaptırdığı villası için devletten kredi almış. “Aldığı krediyi bankaya yatırarak, faiziyle “villasının yapımını gerçekleştirmiş. Çamlıdere’deki yabancılara ait villaların bedellerinin 50–100–150 milyon TL arasında değiştiği ifade ediliyor.
Ali Öcal’ın, Anne babasıyla anılarının bulunduğu, eşiyle tanıştığı mahallede bulunan evleride satılmış, yıkılmış yerine villa yapılmış. Ali Öcal bunları anlatırken burukluk içinde duygulandı, derinlere dalıp gitti.
Çamlıdere’de, manevi önderlerden Şeyh Ali Semerkandi’nin türbesi bulunuyor. Osmanlı Devletinin kuruluşu sırasında Çamlıdere’de yaşayan Şeyh Ali Semerkandi adına kurulu bir vakıf ve kütüphane bulunuyor.
“Niyet hayır, akibet hayır /Balık suda yaşar, su nedir bilmez/Hayat bir nefestir, giderse gelmez/Ne kimse senden incinsin, Ne sen kimseden incin” gibi önemli görüşlerin sahibi olan Şeyh Ali Semerkandi’yi bir başka yazımda anlatacağım.
Çamlıdere Aluçdağı Şiir Günleri programına katılanlar: Ahmet Eroğlu, H. Hüseyin Filiz, Gülten Ertürk, Hacer Alioğlu, Murat Yumrutaş, Müzeyyen Keskin, İbrahim İmer, İ.Bora Binatlı, Mustafa Firengiz, M. Nuri Parmaksız, Aysel Çoban, Canan Keskin, K. Bedri Kara, Zübeyde Gökbulut, İsa Kayacan, Murat Duman, Ümit Güngör, Bilal Dilsiz, Asuman Soydan Atasayar, Ali Baş, Ünal Kar, Süleyman Altın, Rıfat Kurtoğlu, Seyit Kılıçoğlu, Süleyman Karacabey, Kenan Alkan, Hünkar Dağlı, Şemsettin Dervişoğlu, Binali Kılıç, İlhami Erdoğan, Ayhan Arslan, Yasemin Atasoy, Ömer Ekinci Milingirt, Ali Rıza Atasoy, Ömer Celep, Sercan Traş, M.Yaşar Genç, İ.Adil Şahin, Mustafa Doğan.
Katılım Belgesi: Çamlıdere Aluçdağı Şiir günleri (26-27 Haziran 2009), Sayın İsa Kayacan; Çamlıdere ve Doğa Dostları Derneği’nin düzenlediği 1. Çamlıdere Aluçdağı Şiir Günleri etkinliği programına katılımınızdan ve katkılarınızdan dolayı teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dileriz. Saygılarımızla (Ali Öcal, Çamlıdere ve Doğa Dostları Derneği Başkanı)
Not: Şiir günleri programının 2 nci günü, Aluç Dağı’ndaki yayla ve güreş sahasındaki programın başında yağmur ve dolunun yağışı, program yerinin değiştirilişi nedeniyle, başlığımız “Çamlıdere’de yağmurlu bir gün” oldu efendim..
***
Teke Yöresi
3.Yaren Gecesinde Tünküdüm

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ilimizle ilgili yaptığımız, yapılan değerlendirmelerde: “Teke yöresinin başkenti, folklorumuzun başkenti” ifadelerimizi ortaya koyuyoruz.
Burdur ilimizin, Gölhisar İlçesinde faaliyetlerini başarıyla sürdüren, Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü 22.06.2009 tarihinde, “Teke Yöresi 3. Yaren Gecesi”ni gerçekleştirdi.
Yörenin mahalli sanatçıları çalıp çığırdılar. Sipsisiyle, kabak kemanesiyle, bağlamasıyla güzel, anlamlı bir müzik ziyafeti çekildi.
Gölhisar, Kaymakamı, Belediye Başkanı, Milli Eğitim Müdürü, Halk Eğitim Müdürü ve yardımcılarıyla anılan gecenin başarıyla ortaya konulabilmesi için toplu halde gösterdikleri gayret dikkatlerden kaçmıyordu.
Halk Eğitimi Merkezi Müdürü Ömer Erdoğan, Başmüdür Yardımcısı Yılmaz Tunç ve arkadaşları yaren gecesi için sefer olmuşlardı. Geceye, Hamit Çine, Salih Urhan, Mehmet Cadıl, İsa Kayacan, Abdurrahman Ekinci gibi onlarca ismin katıldığı görüldü.
“Teke Yöresi 3. Yaren Gecesi”ne katılanlar, çalıp-çığıranların genel sıralaması şöyle: Zeybek Grubu: Mehmet Ertakımlı, Battal Krali, Salih Öznalbat, Aziziye, Çaylı, Yeşildere, Uylupınar ekipleri, İbrahim Karagöz, Mustafa Kırlı,
Maşta Grubu: Ramazan Erbil, Turgut Karagöz, Kayacıklı Fatih Burdurlu, Ümmet Çelik
Yayla Grubu: Süleyman Yakan, Ahmet Can, Hüseyin Köse… Ahmet Can ve Hasibe Can çifti Hada’da başarılıydılar (Akkoyunum yüz olsa) ustalıkla seslendirildi. Bu çift aynı zamanda (atıştılar).
Hüseyin Köse çifte sipsisiyle göz doldurdu, kulakların pasını sildi.
Gölhisar Yayla Grubu başarılıydı. Recep Hasyalçın, Necati Aslan bu grub içinde yeralıyorlardı.
Dirmil Grubu: M. Ali Kayabaş, İsmail Evcil, İsmail Türkkan’ın seslendirdiği sipsi ziyafeti de dikkat çekiciydi.
Ramazan Eryılmaz, Habib Özyurt yanında, Acıpayam’dan Hüseyin Amca (Aktekin) gecenin güzelliğini sağlayanlar arasında yeraldılar. Hüseyin amca, 1930’lu yıllarda ‘Cemilem’ türküsünü, Dirmil’li Kör Fatmadan dinlediğini anlattı, hatırlattı.
Grup Yarenler içinde, Mehmet Bedel, Halil Er, Mehmet Şenel kapanışı gerçekleştirdiler. Bu gecede oynayıp tünküme fırsatı bulduğum için moral depolayarak Burdur’a, oradan Ankara’ya döndüm.
Denizin dibinde demirden evler, Hükümetin önünden geçtim (orta oyunu), Akkoyunum yüz olsa, Yada geceleri, Cemilem, Çek deveci, Kezban yenge, Erik dalı gevrektir, Tahtalıkta kalbur var, gibi sevilen ve özlenen türkülerin seslendirilişi bizleri sevindirdi, gururlandırdı.
Not: Düngümek; Burdur yöresinde, Ege Bölgesinde, “zıplamak sıçramak, oynamak” anlamında kullanılmaktadır.
Teşekkür Belgesi: Sayın, Prof. Dr. İsa Kayacan; Gölhisar Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğünün 09.06.2008 tarihinde düzenlemiş olduğu “Teke Yöresi 2. Yaren Gecesi” etkinliğine katılımınızdan dolayı teşekkür eder, sanat hayatınızda başarılar dilerim. (Selami Kapankaya, Kaymakam)
Katılım Belgesi: Sayın, Prof. Dr. İsa Kayacan; Gölhisar Halk Eğitimi Merkezi Müdürlüğü’nün 22.06.2009 tarihinde düzenlemiş olduğu “Teke Yöresi 3. Yaren Gecesi” etkinliğine katılımınızdan dolayı teşekkür eder, sanat hayatınızda başarılar dilerim (Mustafa Can, Altınyayla Kaymakamı- Gölhisar Kaymakam vekili)
Burdur notlarım:
1-Burdur ürünü olduğu TPE tarafından tescillenen Ceviz Ezmesi aldığım, gururla Ankara’ya getirdiğim adres: Gazi Cad. No:18-A’daki ÖZBAL.
2- Diyet dondurmamı gönül rahatlığıyla alıp serinlediğim adres: Kayımoğlu Dondurma, Konak Mhl. Göksavaş Sk. No:7 Burdur.
***
Çevresini gören ve anlatan
ilk şair: Nedim
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Divan şairi olarak biliyoruz. (D:1681?- İstanbul-Ö.1730) Asıl adı Ahmed olan Nedim’in soyunun Mevlana’ya kadar uzandığı ifade ediliyor. Sultan III. Ahmed döneminde iyi bir öğrenim görerek, yetişerek müderris oldu.
Gençliğini alimlerin arasında geçirdi. Sadrazam Şehid Ali Paşa ve sonra Nevşehirli Damad İbrahim paşa tarafından korundu. Padişah III. Ahmed’in huzurunda yapılan tefsir (Kuran-ı Kerim’i anlama ve açıklama) derslerine katıldı, şiirleriyle de takdir kazandı.
Kadılık ve Müderrislik yapan Nedim, Damat İbrahim Paşa’nın özel kütüphanesinin memurluğunu yaptı.
Bazı şiirlerinde, geride bıraktığı “manevi sohbet” meclisleri ile içki alemleri arasında bocaladığına dair beyitleri bulunan Nedim, hayatının büyük bir kısmını devlet büyüklerinin yanında, Çırağan eğlencelerinde, içki meclislerinde, gül ve lale bahçelerinde geçirmiş olup, son yıllarında cinnet belirtileri gösterdiği yönünde bilgiler bulunuyor.
Divan Şairi Nedim’in, Patrona Halil İsyanı (1730) sırasında korkarak çıktığı Beşiktaş’daki evinin damından düşerek öldüğü Mezarının Karacaahmet’te, Çiçekçi durağının karşısında olduğu bilinmektedir.
Lale Devri diye anılan zevk ve eğlence dönemini şiirlerinde büyük bir başarıyla yansıtan Nedim’in şiirleri, döneminin İstanbul’unu; eğlence anlayışı, eğlence yerleri, gelenek ve giyiniş biçimlerini tanıtması bakımından tarihi bir önem taşımaktadır.
Lale Devri’nin; lale adlarını, sürülen kokulara, kürklere, kumaşlara, sarayların, çeşmelerin mimari üsluplarına varıncaya kadar bütün özellikleri Nedim’in şiirlerinde yeralmıştır, yansıtılmıştır.
Nedim, genellikle Divan şiiri formlarına sadık kalırken, yenilikler denemekten de çekinmemiştir. Nedim’in şiirlerinde sergilediği yüksek lirizm, mistik bir görünüm arzetmez. O, tasavvuf ve din konularına yönelmeden insani duyarlılıkları dile getirdiği şiirlerinde aşk, şarap, sevgilinin güzelliğinin övgüsü gibi temaları işlemiştir. Şiirlerinde başarılı ve gerçekçi doğa tasvirleri de önemli bir yer tutar.
Nedim’in devlet büyükleri için yazdığı kasidelerin methiye bölümlerinde ise pek samimi olmadığı görülür. Dikkatlice okununca bahsettiği, sözettiği kişi ve kişileri alttan alta, yani kapalı biçimde iğnelediği görülür.
Nedim’in Divan’ında Farsça ve Arapça şiirleri, rubai ve gazelleri de vardır. Divan’ı önce Halil Nihat (1922), sonra Abdülbaki Gölpınarlı (1951) tarafından bastırılmıştır. Hayatı Halit Fahri Ozansoy’un “Nedim” (1932), Faik Ali Ozansoy’un “Nedim ve Lale Devri” (1950) adlı oyunlarına konu olmuştur.
NEDİM’in “Şarkı” sından:
Bir sefa bahşedelim, gel şu dil-i na-şada,
Gidelim serv_i revanım yürü Sa’d-abad’a,
İşte üç çifte kayık iskelede amade,
Gidelim serv-i revanım yürü Sa’ad-abad’a.
HAKKINDA YAZILANLARDAN:
1- Nedim, çevresini gören ve anlatan ilk şairdir. Yaşadığı şehri, İstanbul’u şiire sokmuştur (Haluk İpekten)
2- Nedim’in bahsettiği güzeller bir derinliğin ortasında kımıldanırlar. Gölgenin yerini, gölgesini beraberinde taşıyan yaratık alır (Ahmet Hamdi Tanpınar, Edebiyat üzerine Makaleler-1969)
KAYNAK: Işık, İhsan; Türkiye Edebiyatçılar ve Kültür Adamları Ansiklopedisi (Cilt, 6, Ankara-2007)
***
Bana göre İslâm Dini

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hemşehrim Ali Yücel’in Ankara’da gündüz kitabevi yayınları arasında Günyüzü gören, 380 sayfalık kitabının adı: Bana Göre İslam Dini (Fıtratın sesi).
Önsözün girişinde; “İnsan, insan olmasının gereği olarak yaratılış amacını bilmek zorundadır. Yaratılış amacımızı anlayabilmemiz için kullanacağımız tek malzememiz aklımızdır. İnsanı insan yapan akıldır” deniyor.
Fıtratın sesi, başlığı altındaki, cümlelerden bazıları:
- İnsan öldürenin (katilin), insan öldürmenin yanlış olduğunu söylediğini duydum; insan öldürmenin kötü olduğunu duydum.
- Öfkesini kontrol edip sabıredemeyenin sonradan pişman olduğunu gördüm; sabrın değerini öğrendim.
- Kumarcının “kumar oynamak kötüdür” dediğini duydum; kumar oynamanın yanlış olduğunu öğrendim
- Zina yapanın ve fahişenin, namusu ve iffeti savunduğunu gördüm, namusun ve iffetin değerini öğrendim.
- Gururlu ve kibirli insanın, gurur ve kibirin kötü olduğunu söylediğini duydum; gurur ve kibirin yanlış olduğunu öğrendim.
- İntihar edenden, intiharın iyi veya kötü olduğu hakkında bir cevap alamadım (Tövbe edip af dileme imkanı kalmadığı için); intihar etmenin en kötü günah olduğunu öğrendim…
Giriş bölümünün başladığı satırlarda, Ali Yücel; “Ben bir din bilgini değilim; edebiyatçı da değilim, İslam dini ile ilgili bir kitap yazmak için bir din bilgini veya bir edebiyatçı olmanın şart olduğuna da inanmıyorum” diyor.
Bazı ayetlerden cümle nakilleri, anlatım nakilleri yapılmış kitap içerisinde. 19 ncu sayfadaki cümlelerden:
- “Atatürk, o zor dönemlere rağmen Hıristiyan Batı ülkelerinin karşısında Türklüğe ve Müslümanlığa yakışır bir şekilde dimdik durmuş bir liderdir. Bunları nasıl göz ardı edebiliriz ki?.”
- “Mustafa Kemal’in Atatürk olması; öyle inanıyorum ki, hem kendisi için hem de Türk Milleti için ilahi bir nimettir”..
Ve Ali Yücel hemşehrim ilave ediyor: “Bana göre; Atatürk’ü sevmeyen insanlar, peygamber efendimizi de sevmezler. Ancak onlar, ‘seviyoruz’ diyorlarsa da inandırıcı olamazlar. Çünkü bu iki yetim, aynı kaderi paylaşan iki değerli insandır”:
Ali Yücel: 20 Nisan 1947 tarihinde Burdur ilinin Aziziye köyünde doğdu. Tarım Bakanlığı bünyesinde ziraat teknisyeni olarak görev yaptı. Daha sonra İktisat Fakültesini bitirdi. Bu Bakanlıkta Şube Müdürü olarak çalıştı.
“Kur’andaki tüm emirler farz, efendimizin farzları yaşama şekli ise sünnettir. Yani İslam dini, farzların sünnetlerle bütünleştirilmesidir” görünüşünün savunucusu olan Ali Yücel’le yazışmak için: Atatürk Mhl. Nuri Ortaş Sk. Burkent Evleri L-Blok, No:26-8 Burdur. 0536 225 70 45
***
Türk dünyasını nurlandıran
insan: Bahaeddin Güney
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bu başlık, Azerbaycan’dan, Gardaş Alişoğlu dostumuzun kitabının adı efendim. Hayrettin İvgin dostumuzun bana ulaştırdığı 196 sayfalık kitap, Bakü’de Şirvanneşir yayını olarak Günyüzü görmüş. Kitabın ikinci sayfasında, görülen isim ve imzalar:
Geşem İsabeyli, Elman Nesirov, Nezaket Hüseyingızı, Celil Rağıyev, Anar İsabeyli. Birinci bölümde Türk dünyasını nurlandıran insan olarak Bahaeddin Güney’den bahsediliyor, söze başlanıyor.
Gardaş Elişoğlu, anlatmaya devam ediyor. Yer yer şiirleriyle görüşlerini zenginleştiriyor. Sayfa 9’dan:
*
Azizim, toru hördü,
Karabağ kara göldü,
Düşman lanete gelsin,
Yüreğim daşa döndü.
*
Karabağ alışıb,
Düzler ağlıyor.
Vatanın hasreti,
Yürek dağlıyor.
*
Sonraki bölümde, “Bir millet, iki devlet ortak medeniyet” başlığı altında, Bahaeddin Güney’in Türk dünyasına yaptığı hizmetlerden örnekler veriliyor. Arkasından, kitabın içindekiler bölümüne, sayfalarına bakıyoruz:
Yurtta barış, dünyada barış, Tanrı’nın cennet diyarı, Antalya (Yavuz Sakarya), Şehitler hiçbir vakit unutulmuyor, Vatan sevgisi, Vatansız hayat,
-Nurlu insan (Nezaket Hüseyingızı), Bahaeddin Güney (Nail Tan), Bahaeddin Güney (Hayrettin İvgin), Bahaeddin Güney zörvesi (Elçin İskenderzade), Vali Bahaeddin Güney (Celil Gariboğlu Nagıyev),
-Irak topraklarında analar ağlar, Azerbaycan kızları, Bir muhabbet istiyorum, Azerbaycan, Kaş yanımda sen olaydın, Sözüne kurban vd.
1- Bahaeddin Güney emeklilik döneminde de kültür, sanat çalışmalarından kopmadı. Hayatını tamamen bu alana adadı. Türkiye ile Türk dünyası arasında bir köprü de sayın Bahaeddin Güney ve eşi tarafından kuruldu (Nail Tan),
2- Bahaeddin bey, samimi bir Atatürkçüdür. Türklüğünden asla taviz vermeyen bir milliyetçidir, insani tarafı hep ağır basan bir hümanisttir, hurafelerden ayrıştırdığı sağlam bir inanç sahibidir (Hayrettin İvgin),
3- Bahaeddin bey, Azerbaycan’ın gazetecilik ilmini mührünü basan, Azerbaycan gazeteciliğini onun adı ile sağlanan “Ekinci” (Ziraatçı) gazetesini basan Hasan bey Zerdabi hakkında güzel konuştu (Doç. Dr. Tamilla Abbashanlı-Aliyeva).
4-Bahaeddin Güney, düşündüğümden daha büyük ve daha derin bir insandır (Doç. Makbule Muharremgızı)
5- Türkiye’de tanıdığım ve sevdiğim önemli şahsiyetlerden biri Vali, Prof. Dr. Bahaeddin Güney beyfendidir (Prof. Dr. Elçin İskenderzade)
6- Vali Bahaeddin Güney, gardaş halkın elagalarının geleceğine bağlı kunuşdukça, gözlerinin şevkle parladığını görmemek mümkün değildi (Doç. Dr.Elman Nesirov),
7-Vali Bahaeddin Güney asıl Türktür, vatandaştır ve milletini seven bir vatanperverdir (Prof.Celil Gariboğlu Nağıyev).
***
Ankara şiir rüzgârı antolojisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankara’dan bir şiir antolojisi. Hem de şiir rüzgârı olarak bize ulaşan, bir antoloji bu. Hazırlayan: Ahmet Eroğlu. 460 sayfayla Günyüzü görmüş, yayınlanmış.
Ciltli olarak hazırlanıp, yayınlanan bu antoloji, Murat Duman tarafından bana ulaştırıldı. Çünkü içinde kendisinin de biyografi ve şiirleri bulunuyor.
Ahmet Eroğlu imzalı önsözün bir yerinde; “Edebiyatın kökeni edepten gelir. Ve edebiyat edebin nesebi sahih evladıdır. Bundan dolayı bizler milletin genel hissiyatını seslendirme gayreti içinde olduk” deniyor.
Antolojinin içindekiler bölümüne bakıyorum. İsim ve imza olarak fazla tanıdığım yok. Murat Duman, İsmail Tunç, Mehmet Nacar, Necati Ocakçı Deniz Şahinoğlu, Gürsel Güveloğlu, Faruk Çukurkavaklı Abbas Yurt, Nesrin Özcan, tanıdıklarım olarak sayılabilmektedir.
Arka kapaktaki yazılanların ilk bölümünde;
“Ankara Rüzgarı Grubu 30 Mayıs 2006 tarihinde şiire gönül vermiş şairlerimizin teşvikiyle Ahmet Eroğlu tarafından kurulmuştur. Halen internet ortamında faaliyet gösteren grubun yaklaşık 280’i aşkın üyesi vardır. Elinizde bulunan antoloji, çoğunluğu bu gruba gönül vermiş şairlerimizin eserlerinden derlenerek oluşturulmuştur” deniyor.
Sayfa düzenlemesi, şiirlerin çift sütun olarak verilişi, antolojinin büyük boy oluşuyla bir rahatlık ortamında şekillenmiş, şekillendirilmiş. Katılımcıların ortalama 10 dolayında şiiri yer alıyor sayfalarda. Girişte fotoğrafları (bazılarının yok-boş) ve biyografileri verilmiş. İsim, fotoğraf altına-yanına verilen biyografinin” Özgeçmiş” başlığı altında verilmesi doğru olmamış. Yani, özgeçmiş kelimesinin konulmasına gerek yoktu. Zaten, isim ve fotoğraftan sonra verilen bilgiler özgeçmiş olarak görülüyor, biliniyor.
Sayfa 307’de başlayan Murat Duman imzasının bulunduğu sayfalardan seçtiklerimizden bir örnek verelim:
Sayfa 308’deki “Köyüm” adlı şiirden, Murat Duman imzalı efendim.
Köyüm vardı dere boyu,
Susuz kalmış güzel köyüm,
Nerde şimdi akar suyu?,
Susuz kalmış güzel köyüm…
Azim ve kararlı çalışmalarıyla dikkat çeken, Ahmet Eroğlu’nu, böyle güzel ve kalıcı bir antolojiyi hazırlayıp yayınladığı için, kutluyor, tebriklerimle sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
***
İki artı bir kitap
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hani rakamlar sıralanır ya.. Bir, iki, üç, dört gibi sayar geçeriz. Bazen de bir artı iki veya iki artı bir gibi ifade ediş biçimlerimiz olur.
Kitaplar var yine masamda, gündemimde. Bunların ilk ikisi, şair-yazar, araştırmacı Şahver Karasüleymanoğlu’ndan bana ulaştı. Bu iki kitap öncelikle:
ÇÖKMÜŞ KAYA GÜNEŞİ
Süleyman Havadar’ın hikâyelerinin bir araya getirildiği 87 sayfalık kitabı. Kitabın tam adı:
Çökmüş Kaya Güneşi-Doğunun Gizemli Taşları.
Süleyman Havadar sunuşunun bir yerinde; “Çökmüş Kaya Güneşi; İnsanın nas ve doğmalara dayalı var oluş hikâyesinin ve türeyiş, ilk yerleşim konularındaki sorulara cevap aranacak dönemlerin çok daha sonrasına ait olan Anadolu yerleşiminde kısa bir serüven olarak sizlere sunulmuştur” diyor.
Süleyman Havadar: 1956 yılında Artvin’in Ardanuç ilçesi Cevizli köyünde doğdu. Ankara İTİA Yönetim Bilimleri Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünden mezun oldu. Şiir, hikaye, roman ve gözlem-inceleme türünde basılı ve basıma hazırlanan kitapları bulunmaktadır.
DOLUNAY DA IŞIR
Mehlika Başer’in 80 sayfalık şiir kitabı. Önceleri 4 ayrı şiir kitabı yayınlanmış. Elimizdeki 5 nci.
Şahver Karasüleymanoğlu’nun, Ankara Edebiyat Dergisinin Aralık 2008 nci sayısında yazdığı bir yazı, kitabın sonunda yer almış.
Şiirlerin sayfalara serpiştirilişi, yerleştirilişi rahatlık sağlanması bakımından yola çıkılan bir çalışma, anlayış biçimi ortaya koymuş. Sayfa 48’deki “Kaderin ellerine” adlı şiirin girişinden:
Lacivert akşamların gizemli aleminde,
Yüzüyor şiirlerim.
Yıldızlar denizinde, çoğaltıyor özlemini.
Mehlika Başer: 1932 yılında Tekirdağ’ın Mürefte ilçesinde doğdu. 15 yıl sınıf öğretmenliği, 17 yılda okul müdürlüğü yaptı. Basılı 4 şiir kitabı bulunan Mehlika Başer, şiir ve yazı dışında resim ve müzikle de ilgileniyor.
KUŞLUK ÇİÇEĞİ
Kitabın kapağında ve içinde bu iki kelime bitişik (kuşlukçiçeği) şeklinde yazılmış. İzmir’den M. Mazhar Alphan’ın 48 sayfalık eni boyu eşit görünümde bir şiir kitabı. Bugüne kadar 8 ayrı kitabı yayınlanmış şairimizin. Resimlerle zenginleştirilen sayfalar.
Kitabın adı olan şiir “Kuşluk çiçeği” nden :
Görünmeyeni, bize görünür kılan zaman,
Her şey gibi aşk da bilinmeyen bir dürtü,
Kül öncesi bir elin, planlayıp da evrene yaydığı,
Yanıtsız sorulara, bir yanıt mısın?
Ey sevgili!...

Hiç yorum yok: