10 Ağustos 2009 Pazartesi

ŞİİR ŞİİR MISRA MISRA
İSA KAYACAN’I TANIMAK, ANLAMAK ...

Aysel AL
Şiirle merhabalaşmam çocukluk yıllarımda başladı. Çocuksu duygularımı yazmak bana mutluluk verirdi. Yazdıklarımın da şiir olup olmadığını bilmez, bilemezdim. Lise yıllarında biraz daha gelişti ve bir gün geldi ki bir şiir kitabım olmalıydı. Yoğun çaba ve çalışmalardan sonra ilk şiir kitabım olan “Sevgi Dünyasında Size Baba Diyorlar” kitabını yayınladım.

Yıl 2000. İsa bey kitabıma tanıtım yazısı yazarak beni yazmaya teşvik etti. Kendi halinde içine kapanık biriydim, kendisine nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyordum o tarihlerde. 100 üzerinde kitap yayınlayan bir gazeteci-yazarın yanında ben daha işin başlangıcındaydım. Sevgili gazeteci- yazar İsmail Kara; “İsa beye teşekkür etmeye gitmek istiyorum ama çekiniyorum” dediğimde “Birlikte gidelim” dedi ve böylelikle Başbakanlık yoluna doğru yürüyüşe başladık.
Yol boyunca İsmail bey bana İsa beyin ne kadar mütevazi biri olduğunu anlatıyor ve gururla “Benim kırk yıllık arkadaşım” diyordu. O gün Başbakanlık binasına gidiş devam edecek ve İsa beyle çalışma şansını yakalayacaktım. Devam eden yıllar içerisinde İsa beyle 6 kitabın dizgi ve tasarımında birlikte günlerce aylarca yıllarca çalıştık. Kolay değil bir eserin okuyucuyla buluşması. Hele bunlar araştırma kitaplarıysa hiçte kolay değil. Tabiî ki bu çalışmalar Sayın, İsa Kayacan’ı tanımama ve onu anlamam için büyük bir şanstı.
İsa Kayacan genellikle gazeteci-yazar yönüyle tanınıyor o yönde çalışmalarını devam ettiriyordu. Birlikte çalışmalarımızdan ve şiir toplantılarındaki konuşmalarından bu sonuç çıkıyordu.

Hâlbuki o kadar güzel şiirleri vardı ki toplum önüne çıkarmadığı. toplumla paylaşmadığı. Şiir toplantılarında- konferanslarda bir ustat olarak olması gereken yönleri anlatıyor ve bu konuda bilgileri dinleyenlerle paylaşıyordu. Ama bizler hep yanlışları görüp düzeltmek veya bizlerden tecrübeli hocalarımızı dinleyerek tecrübelerinden faydalanmak yerine varsa yoksa kendimizi büyümüş görerek söylenileni verilenleri anlamıyor, almıyorduk. İsa Bey ısrarla şiir dinletilerinde olması gereken doğruları bizlere bıkmadan usanmadan anlatıyor, anlatıyordu. Bazen yoruluyor üzülüyor ama kendisi yılların verdiği tecrübe ve bilgiyle anlatması gerektiği üzerinde duruyor bu görüşlerini yazılarıyla da gündeme getiriyordu.
Burdur’un ta Ece köyünden çıkan köy çocuğu Kayacan bir gün geldi ki 130 eserin sahibi oldu. Bu nasıl oldu? Onca eser nasıl okuyucuyla buluştu? Pek çoğumuzun kütüphanesinde bile bu kadar eser olmaz olamaz çünkü biz okumaya değil sıradan şeylerle vakit geçirmeyi seven bir toplumuz. Bu zihniyeti taşıyan bir ülkede kitaba ve dolayısıyla insana yapılan yatırım. Büyük bir cesaret işi doğrusu. Ama bu toplumun örnek insanlara üstadlara ihtiyacı var. Gelecek kuşaklara okumayı sevdirecek İsa Kayacan gibi üstatlara ihtiyacı var. Özellikle içinde bulunduğumuz çağda gençlerimizi okumaya teşvik etmek için özellikle bütün okullarda şiir ve müzik şölenleri düzenlenmeli ve bizzat okumayı sevdirecek bir şeyler yapılmalı. İsa Kayacan gibi üstadlar her gün bir okulda öğrencilerle buluşmalı, buluşturulmalı. Bu olmalı olmak zorunda. Avrupa Birliğine girmeye çalışan bir ülke önce okumayı sevmeli. Sevdirecek İsa Kayacan gibi üstatların da ayrıca kıymeti bilinmeli, diyerek sözü İsa Kayacan hocamdan bir şiirle noktalamak istiyorum. O şair, o yazar, o gazeteci, o adam gibi adam. Ustat İsa Kayacan’ın şiirini birlikte okuyalım:

***
SEN DE BİR GÜN
Şu dünya hep senin olsa,
Billûr beyaz tenin olsa,
Yüzün her gün şiir olsa,
Öleceksin, sen de bir gün.
*
Şu anda saçların tel tel,
Azrail’le eser bir yel,
Yakınlarınsa olur el,
Öleceksin, sen de bir gün.
*
Gelin iyi geçinelim,
Herkesi sevip-sayalım,
Dünyadan böyle gidelim,
Öleceksin, sen de bir gün.

Hiç yorum yok: