23 Eylül 2009 Çarşamba

Güneyin güçlenen sesi:
Birdal Can Tüfekçi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şöyle bir, arada, sırada etrafımıza bakınca gördüklerimiz. Şairlerimizle, şairelerimiz. Bunların içinde, sanat ve edebiyat alanındaki yürüyüşleriyle dikkat çekenler, istikrarlı bir tempo ortaya koyanlar.. Bunların sayılarının fazla olduğunu söylemek mümkün değil. Ama bunlar vardır, bizimle selamlaşmaktadırlar, yazdıkları, yayınladıklarıyla sıklıkla karşımıza çıkmaktadırlar. Bunlardan:
BİRDAL CAN TÜFEKÇİ
Birdal Can Tüfekçi, Fethiye’nin İncirköy’ünde doğmuş ilkokulu köyünde okumuştur. Ortaokulu Dalaman’da tamamlamıştır. Kağıt Fabrikasında çalışmış ve oradan emekli olmuştur. İlk kitabı ‘Birdal’ı SEKA Kağıt Fabrikasında çalışırken 1974 yılında yayınlamıştır. 2000 yıalında “İkinci Bahar” isimli şiir kitabını Fethiye’de bastırmıştır. Gönlü sevdalarla dolu bir şair olan Birdal Can Tüfekçi; her iki kitabında da aşkı, sevdayı işlemiştir. İkinci kitabından sonra basın dünyasında hakkında çok iyi değerlendirmeler yapılmıştır. Sanat dünyasında aranılan ve sözü edilen şair Birdal Can Tüfekçi’nin üçüncü kitabı da yayınlanmıştır. O, bu kitabında da aşkın ve sevdanın doyumsuzluklarını işlemiştir. Yurt içinde yapılan sanat etkinliklerinde de çok aranan Birdal Can Tüfekçi’nin yazıları pek çok yerel yayın organında ve sanat dergisinde yer almaktadır. Yer aldığı antoloji sayısı da kabarıktır. Yakın çevredeki şiir dinletileri ve şölenlerine de katılan Tüfekçi; Dalaman’da yerel bir radyoda programlar yapıyor. Dalaman Postası Gazetesinde Kültür Sanat sayfasını yönetiyor. Şiirden hiç kopmuyor.
Fethiyeli şair araştırmacı Ünal Şöhret Dirlik’in FRT Yerel TV’de haftada bir yaptığı Kültür ve sanat programına şiirleriyle, türküleriyle renk katmaktadır. 2000 yılında Kütahya’da yapılan şiir yarışmasında; serbest dalda ikincilik, ödülü almış, 2004 yılında Egeli Araştırmacılar ve Yazarlar Birliğin’den “Egay-Der Türk Kültürüne Teşvik 2003” ödülü almıştır. 1 Temmuz 2005’te Salihli Sevgi Yolu Dergisi, Sevgi yolu Şiir yarışmasında mansiyon, EGAY-DER 2005 Jüri Özel Ödülü, Tunçbilek Belediyesi 6 Linyit ve Sanat Şenlikleri Festivali’nde düzenlenen Şiir Yarışmasında “Mansiyon”a layık görülmüştür.
Isparta Göller Bölgesi Derneğinin düzenlediği hikaye yarışmasında birincilik ödülü aldı. Halen şiir hikaye ve masal çalışmaları devam ediyor
AKIVER GİTSİN (Birdal Can Tüfekçi)
Ses ver olur benim, sevda çağrıma,
Ilgıt ılgıt es sen, yanan bağrıma,
Ne söylesem gitmez, benim ağrıma,
Bir yıldız misali, akıver gitsin.
KÖŞE BAŞI (Birdal Can Tüfekçi)
Bir köşe başında çıktın karşıma,
Koptu birdenbire, kalpte fırtına,
Varamadım ben bu aşkın farkına,
İnan can evimden, vurdun da geçtin.
ANALAR
Münevver Düver. Adana ilimiz merkezinde yaşıyor. Yayınlanan şiir kitaplarının (bir tiyatro oyunu) sayısı 6’ya ulaştı. Analar adlı şiirinde Münevver Düver, kadının-anaların yaşantılarından kesitler veriyor, mısralarda anlatıyor. “Analar”ın bir dörtlüğü:
Tarlada, bostanda çalışır durur,
Emek, alınteri sinede kurur,
Namusun bekçisi, başı dik durur
Dünyalar güzeli, cefakâr ana.
Sağlıklı ve başarılı bir yaşam diliyorum efendim.
GÜNÜN SEVİNDİRİCİ HABERLERİ: Gazetemiz yazarlarından merhum Rıza Bulut’un ismi, “Park Mahallesi Hisar Sokak” ismiyle bilinen sokağa verilerek, sokağın adı “Yazar Rıza Bulut Sokağı” olarak değiştirilirken, ilimiz “Park Mahallesi Akın sokak” ismi Kozlucalı Şair Osman Apaydın’ın ismiyle değiştirilerek, “Şair Osman Apaydın Sokağı” oldu. (Haber: Kemal Taraşlı, Burdur Gazetesi 12.09.2009)- (Belediyemizin duyarlılığını kutluyor, devamını diliyorum. İ.K.)
***
Edebiyatımız içindeki şairlerden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
1- 09.05.2005 tarihinde kaybettiğimiz Ahmet Tufan Şentürk’ün Milli Eğitim Bakanlığı “ilköğretim-6” adlı ders kitabında yeralan “Barışa Özlem” adlı şiiri 4 ayrı bölümden meydana geliyor. Bu şiirin iki bölümü:
BARIŞA ÖZLEM (Ahmet Tufan Şentürk)
Size sesleniyorum cümle insanlar,
Ne olursa olsun, dininiz, milliyetiniz,
Bırakın kavgayı, kini, garezi,
Atın silahları ellerinizden.
*
Nedir bu çabanız, öldürmek için?
Ne istiyorsunuz birbirinizden?
Suda balıklar tedirgin,
Gökte yıldızların rahatı kaçmış,
Birgün yıkılacak ihtiyar dünya…
2- Mehalat Ecevit’in “Yakın görünüyor” adlı şiiri 4 ayrı bölümden meydana geliyor.
YAKIN GÖRÜNÜYOR (Melahat Ecevit)
Artık, yakın görünüyor,
Merdivenin son basamakları.
Önceleri birer, ikişer atlarken,
Şimdi, çıkmak zor geliyor,
Feryadı içinde saklı adımları..
Çoktan kayıplara karıştı,
O güzelim, gençlik yılları.
3- Yahya Akengin’in “Baharla gelen” şiirinden bir dörtlük seçelim:
BAHARLA GELEN (Yahya Akengin)
Dağıttı bahçeleri bir çırpıda kader,
Kimine dikenler, kimine güller düştü,
Müjdeler sunarken sevgiliye cemreler,
Benim gönlüme sararmış
Eylül’ler düştü.
4-Yavuz Bülent Bakiler’in “Bizim Türkümüz” adlı şiirinden bir bölüm verelim:
BİZİM TÜRKÜMÜZ (Yavuz Bülent Bakiler)
Bizim türkümüzde gurbet var artık,
Hasret var, yürek var, toprak var balam,
Gönlümüzü sımsıcak alan topraklar,
Tanrı Dağları’na kadar,
Bismillahla uzar,
Kim demiş vatanımız Edirne’den
Kars’a kadar.
4- 29 Ekim 2003 tarihinde vefatla aramızdan ayrılan Sabahattin Çankaya’nın “Çöl kadını” adlı şiirinden bir bölüm sunalım:
ÇÖL KADINI (Sabahattin Çankaya)
Sen hurma ağaçları gölgesinde,
Uzayan kamış gibi ince,
Şöyle mutluluk gibi serince,
Yağmur bekleyen bir dal gibisin.
Anlamak güç seni,
Rüya gibi hayal gibisin.
***
Edebiyatımız içindeki şairlerden (2)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
6- Bekir Sıtkı Erdoğan’ın herkesce bilinen, dillerde-gönüllerde söylenen 7 bölümlük “Binbir gece” adlı şiirinden:
BİRBİR GECE (Bekir Sıtkı Erdoğan)
Bende bir resmi var yarısı yırtık,
On yıldır evimin kapısı örtük,
Garip bir de sarhoş oldu mu artık,
Bütün sırlarını der yavaş yavaş..
7- Ayhan İnal’ın 1950’li yıllarda “Orkun” dergisinde yayınlanan bir şiirinden:
GELİR (Ayhan İnal)
Damarlardan al al olmuş öç gelir,
Rus denince hemen akla piç gelir
Bir Mehmed’e cümle kızıl hiç gelir,
Beş binle milyona dalacağız hey!..
8- Bekir Oğuz Başaran’ın “Türküleri seviyorum” adlı şiirinden:
TÜRKÜLERİ SEVİYORUM (Bekir Oğuzbaşaran)
Kıpır kıpır hareketli,
Buğday gibi bereketli,
Kimi köylü, kimi kentli,
Türküleri seviyorum.
9- İlkan San’ın beş ayrı dörtlükten meydana gelen “Yolcuyum dostlar” adlı şiirinden bir dörtlük şöyle:
YOLCUYUM DOSTLAR (İlkan San)
Güzeli çirkini gördüm yaşadım,
Bu dünya yalanmış , ben de anladım,
Kalmadı burada hiçbir muradım,
Bir başka aleme yolcuyum dostlar.
10- 09 Haziran 1992 tarihinde aramızdan ayrılan Enver Tuncalp’in “Dostlar” adlı şiirinden:
DOSTLAR (Enver Tuncalp)
Bitirmek üzereyim bu uzun yolu,
Beni uğurlayın sevgili dostlar,
Kalbinizde bana muhabbet dolu,
Bir yer hazırlayın, sevgili dostlar.
11- 12 Mayıs 2005 tarihinde aramızdan ayrılan Ferit Ragıp Tuncor’un “Senin İçin” adlı şiirinden:
SENİN İÇİN (Ferit Ragıp Tuncor)
Saçlarından dağılır bin çiçeğin kokusu,
Ruhum seni en uzak mesafelerden tanır.
Bir dini teskin eden “zemzem” denilen o su,
Yalnız senin o alev dudağında toplanır.
12- 27 Ekim 1987 tarihinde aramızdan ayrılan Bahri Ulaş’ın “Yunus Emre” adlı şiirinden:
YUNUS EMRE (Bahri Ulaş)
Eğri-büğrü değil, kelâmı yalın,
Asırlardan aşan selamı alın!
Rahlede diz çöküp, hele bir kalın,
Gönül tutuşturan köz var Yunus’ta..
***
Edebiyatımız içindeki şairlerden (3)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
13- 03 Temmuz 2001 tarihinde aramızdan ayrılan Göktürk Mehmet Uytun’un bir şiirinden:
EY YILDIZLAR (Göktürk Mehmet Uytun)
Ey yıldızlar!
Zamansız dalmışım karanlıklara,
Kararan gönlümü alın yıldızlar,
Beni de götürün aydınlıklara..
14- Mehmet Turan Yarar’ın “Özet” isimli şiirinden bir dörtlük seçelim:
ÖZET (Mehmet Turan Yarar)
Her sevgiyi söküp attım,
Gönlüme hacet kalmadı,
Çiçek saydım her çalıyı,
Gönlüme hacet kalmadı..
15- Abdullah Satoğlu’nun “Gönlümde Açan Laleler” adlı şiiri dört dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin ilk dörtlüğü:
GÖNLÜMDE AÇAN LALELER (Abdullah Satoğlu)
Solsa da ermez zevâle,
Gönlümde açan laleler,
Özenmiş ism-i Celâl’e,
Gönlümde açan laleler,
16- Ahmet Haşim’in ünlü şiiri “Merdiven” den beş mısra nakledelim
MERDİVEN (Ahmet Haşim)
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak.
Sular sarardı.. yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta.
17- Ahmet Muhip Dranas’ın meşhur şiiri “Fahriye Abla”nın girişini hatırlayalım:
FAHRİYE ABLA (Ahmet Muhip Dranas)
Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar,
Kapanırda daha gün batmadan kapılar,
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığı gülen,
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla,
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!..
18- Al iAkbaş’ın “Kerkük Üstüne” adlı şiiri iki dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin ilk dörtlüğü:
KERKÜK ÜSTÜNE (Ali Akbaş)
Ne zaman ki Kerkük gelir aklıma,
Boğazlanan bir Türk gelir aklıma.
Fuzuli bağını talan edenin,
Yüzü için tükrük gelir aklıma..
19- Arif Nihat Asya hocanın ünlü “Bayrak” şiiri altı bölümden meydana geliyor.
BAYRAK (Arif Nihat Asya)
Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder..
Gölgende bana da, bana da yer ver.
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:
Yurda ay yıldızının ışığı yeter..
***
Edebiyatımız içindeki şairlerden (4)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
20- Atila İlhan’ın “An gelir” adlı şiirinden mini bir bölüm şöyle:
AN GELİR (Atila İlhan)
Görünmez bir mezarlıktır zaman,
Şairler dolaşır saf saf,
Tenhalarında şiir söyleyerek,
Kim duysa/Korkudan ölür..
21- Aziz Nesin “Sen söylemeden de biliyorum” şiirinin iki bölümünde şöyle diyor:
SEN SÖYLEMEDEN DE BİLİYORUM (Aziz Nesin)
Seziyorum ki, kaçacaksın,
Yalvaramam, koşamam,
Ama, sesini bırak bende..
Biliyorum ki kopacaksın,
Tutamam saçlarından,
Ama kokunu bırak bende..
22- Bayram Durbilmez, yedi dörtlükten meydana gelen “Sanadır” adlı şiirinin bir dörtlüğünde şöyle diyor:
SANADIR (Bayram Durbilmez)
Hayaller tozpembe, umutlar beyaz,
Dur bilmez bu aşkım, bir kenara yaz!
Bülbüle dert vermiş Tanrım güle naz,
Ozan tellerinde hasret sancısı..
23- Hayrettin İvgin’in “Odam” başlıklı şiirinden:
ODAM (Hayrettin İvgin)
Burası bekar odam;
Parça parça hatıralar,
Kaldırılmamış yatağım,
Ve içinde, ümidini yitirmiş
Gönlünce bir dünyası olan,
Bekar bir adam.
24- Mehmet Ali Kalkan’ın “Bana bir türkü söyle” adlı şiirinden:
BANA BİR TÜRKÜ SÖYLE (Mehmet Ali Kalkan)
Gözlerin yangın yeri,
Ne olmuş sana böyle?
Bırak gamı kederi,
Bana bir türkü söyle..
25 -Nail Tan’ın “Veten” adlı şiirinden
VETEN (Nail Tan)
Veten;
Karabağ’da yıkık bir Türk evi,
Nizaminin makberesinde bir çini nakış,
Şehitler Hıyabânı’nda siyah
Bir şehit taşı.
26- Nazım Hikmet’in “Ceviz ağacı” adlı şiirinden:
CEVİZ AĞACI (Nazım Hikmet)
Başım kopuk kopuk bulut, içim dışım deniz,
Ben bir ceviz ağacıyım, Gülhane parkında,
Budak budak, serham serham ihtiyar bir ceviz,
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
***
Edebiyatımız içindeki şairlerden (5)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
27- Necip Fazıl Kısakürek’in “Veda” adlı şiirinden:
VEDA (Necip Fazıl Kısakürek)
Elimde, sukutun nabzını dinle,
Dinlede gönlümü alıver gitsin.
Saçlarımdan tutup, kor gözlerinle,
Yaşlı gözlerime dalıver gitsin..
28- Osman Baş’ın “Har-ı Bülbül” adlı şiirinden:
HAR-I BÜLBÜL (Osman Baş)
Mevsim çiçek çiçek bahar,
Damla damla yağmur,
Masmavi deniz ufkunda güneş,
Güneş yanmışlığında hazar.
29- Yahya Kemal Beyatlı’nın “Sessiz Gemi” adlı şiirinden:
SESSİZ GEMİ (Yahya Kemal Beyatlı)
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.
30- Ziya Gökalp’in “Lisans” adlı şiirinden
LİSAN (Ziya Gökalp)
Güzel dil, Türkçe bize,
Başka dil gece bize,
İstanbul konuşması,
En saf, en ince bize.
31- Bahtiyar Vahabzade’nin “Annem öldü mü?” başlıklı şiirinden:
ANNEM ÖLDÜ MÜ? (Bahtiyar Vahabzade – Azerbaycan)
Ne hız ellerini üzdün dünyadan
Balanı tek koyup nereye gittin?
Nasıl yok oluyormuş bir anda insan,
Sanki bu dünyada hiç yok imişsin..
32- Elçin İskenderzade’nin “Şehit düğünü” adlı şiirinden:
ŞEHİT DÜĞÜNÜ (Elçin İskerderzade- Azerbaycan)
Bu evin yüzü gülmez,
Bu eve gelin gelmez,
Ne yapsın şehit anası,
Bir güzel ağlar komşuda,
Ah, bu kız bir su sunası..
33- Şemsettin Küzeci’nin “Suçum Türk olmaktır” adlı şiirinden:
SUÇUM TÜRK OLMAKTIR (Şemsettin Küzeci)
Dost eliyle şişlendim,
Öz yurdumdan dışlandım,
Haksız yere fişlendim,
Tek suçum Türk olmaktır.
***
Edebiyatımız içindeki şairlerden (6)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
34- Osman Karaarslan’ın altı dörtlükten meydana gelen “Kurşuna dizer beni” adlı şiirinin son dörtlüğü şöyle:
KURŞUNA DİZER BENİ (Osman Karaarslan)
Ağır yükle yorulmam ben,
Kolay kolay kırılmam ben,
Mermi ile vurulmam ben,
Söz kurşuna dizer beni.
35- Fatma Uçarlar’ın “Bayrağım” adlı şiiri dört dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin ilk dörtlüğü şöyle:
BAYRAĞIM (Fatma Uçarlar)
Ağlamayı bilmeyen bu gözlerim,
Söz dinlemez bayrak adı geçince.
Türkü olur, destan olur sözlerim,
Semalarda al bayrağım esince.
36- Birdal Can Tüfekçi anne özlemini gideriyor “Anne” şiirinde. Bu şiirin bir bölümü şöyle
ANNE (Birdal Can Tüfekçi)
Saçlarıma öpücükler kondururken hayalin,
Ninniler fısıldardın kulaklarıma,
Sensizliği yaşarken çocuk yüreğim,
Geçit vermezdim korkularıma.
37- İsa Kayacan’ın “Ece Köyünde Akşam” şiiri dört dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin ilk dörtlüğü şöyle:
ECE KÖYÜNDE AKŞAM (İsa Kayacan)
Kerpiç evimizin bahçesinde,
Derince bir kuyu vardı kuyu,
Bütün akşamın şiirin sesinde,
Köyün halkına yeterdi suyu.
38- Murat Duman’ın “Kaldır sır perdesini” adlı şiiri 6 dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin bir dörtlüğü şöyle:
KALDIR SIR PERDESİNİ (Murat Duman)
Kaldır gözlerinden sır perdesini,
Gel gör, şu alemin bin-bir yüzünü,
Düşünme bugünün bir ertesini,
Gel gör şu alemin binbir yüzünü.
39- Osman Akkoç’un “Şehitler” adlı şiiri beş ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin bir dörtlüğü:
ŞEHİTLER (Osman Akkoç)
Kurşun sesleri türküm, füze sesi davulum,
Sırtımdadır tüfeğim, elimdedir bavulum,
İsterse sarp yerlerde, dağlarda olsun yolum,
İnmez asla bayrağım, çiğnenmez o vatanım.
40- Mustafa Ceylan’ın “Atatürk” adlı şiiri beş ayrı dörtlükten meydana geliyor.
ATATÜRK (Mustafa Ceylan)
Zaman, mekânı aşan düşünce,
Kabına sığmayıp taşan düşünce,
Bayrağın renginde coşan düşünce,
Atatürk, Atatürk değil de nedir?
41- İsmail Kara’nın „Senin için“ adlı kısa bir şiiri:
SENİN İÇİN (Ismail Kara)
Ben bir Ferhat olayım, / Sense Şirin,
Bir değil / Bin dağ yarayım /
Senin için…

18 Eylül 2009 Cuma

Türkmeneli Vakfı
Kültür Merkezi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bana göre; Irak Türkmenlerinin önde gelen temsilcilerinden Dr. Şemsettin Küzeci, Türk Dünyasına bakışıyla dikkat çeken, ilk sıralarda yeralan isim ve imzalardan biridir.
Dr. Şemsettin Küzeci’den aldığım broşürlerden, bilgilerden bir demet yapıp aşağıya almak istiyorum:
Merkezi Ankara’da bulunan, Türkmeneli Vakfı Kültür Merkezi Başkanlığı bünyesinde görev yapan Dr. Şemsettin Küzeci, yazdıkları, yayınladıklarıyla hep öne çıkıyor. Bana ulaşan broşürde, Türkmeneli Vakfı Kültür Merkezi Başkanlığının genel bir fotoğrafı ve bilgi bütünlüğü var. Mustafa Ziya anılan Kültür Merkezinin Başkanı. Olumlu, kalıcı çalışmaların altına imza atan bir dava adamı
TÜRKMENELİ VAKFI KÜLTÜR MERKEZİ
Türkmeneli Vakfı’nın yan kuruluşlarından biri olan Türkmeneli Kültür Merkezi 2001 yılının Kasım ayında Ankara’da kuruldu. Merkez, başta eğitim ve öğretim olmak üzere değişik kültürel projelerle Irak Türkmenlerine destek veriyor.
Irak’ta yaşayan Türk gençlerini yetiştirmek için maddi ve manevi yardımda bulunan Türkmeneli Kültür Merkezi, başta Türkiye olmak üzere, Kıbrıs, Azerbaycan ve Kazakistan Üniversitelerinde lisans, yüksek lisans ve doktora eğitim programlarını organize ediyor. Ayrıca merkez, düzenlediği konferans, bilgilendirme toplantıları ve gezilerle öğrencilerin daha iyi yetişmelerini sağlama çalışmalarını sürdürüyor.
Merkezin faaliyetleri bunlarla sınırlı değil.
Merkezi Ankara’da olan, Türkmeneli Vakfı Kültür Merkezinin Irak’ta Türkçe eğitim veren okullarda okutulan ders kitapları ve materyallerin hazırlanması, eğitim konusunda Iraklı Türklere verdiği destekler olarak sıralanıyor.
Irak’taki Türkmen kuruluşlarında çalışan personelin gelişimine, bilgi ve deneyimlerinin artırılmasına yönelik değişik eğitim programlarının düzenlenmesinde de önemli hizmetlerin verildiği görülüyor.
Iraktaki Türkmenlerin bugünkü durumlarını, tarihlerini ve kültürlerini daha iyi tanıtmak amacıyla faaliyetler gerçekleştirmeye devam eden Türkmeneli Vakfı Kültür Merkezi bu kapsamda çeşitli sergi ve kültürel tanıtım organizasyonlarına da imza atıyor.
FAALİYETLERİNDEN
Merkezi Ankara’da bulunan Türkmeneli Vakfı Kültür Merkezinin faaliyetlerinden bazıları şöyle sıralanıyor:
1- Irak’ta yaşayan Türk gençlerine, başta üniversite eğitimi olmak üzere, çeşitli konularda eğitim programı düzenlemek ve organize etmek,
2- Türkmeneli Kültür Merkezi bünyesinde faaliyet gösteren Türkmeneli Öğrenci Birliği’nin, Türk dünyası ve uluslararası gençlik faaliyetlerinde aktif olarak yeralmasını sağlamak.
3- Türkmeneli Bölgesinde Türkçe eğitim veren okullarda okutulan ders kitapları ve materyallerin hazırlanmasını gerçekleştirmek,
4- Türkiye ve Türk Dünyasında düzenlenen kurultay, kongre, panel, festival, seminer ve çeşitli organizasyonlara Irak-Türkmeneli bölgesinden Türkmenlerin katılımını sağlamak ve organize etmek,
5- Irak’ta faaliyet gösteren Türkmen kurum ve kuruluşlarında çalışan personele yönelik “Kişisel gelişim” adı altında sürekli eğitim programları düzenlemek.
GÜNÜN SÖZÜ: Burdur Cumhuriyet Başsavcısı Ali Nevzat Açıkgöz: “İddia ediyorum ki, iki yıl ülkemizde yolsuzluk ve hırsızlık yapılmasın, ülkemiz ekonomik açıdan şahlanma dönemine girecektir.” (Oğuzeli Gazetesi, Bucak- Burdur 10 Eylül 2009)
***
Osman Köseoğlu: Hiçbirimiz,
hepimiz kadar güçlü değiliz
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Osman Köseoğlu hemşehrim. 1930 yılında, Burdur iline bağlı, Tefenni ilçesinin Başpınar köyünde doğdu. Uzman Veteriner olan Dr. Osman Köseoğlu, Bursa merkezinde yaşıyor. Hayırseverliği, yardımseverliğiyle gönüllere kurduğu tahtından sesleniyor, dostça, Atatürk ilkelerinin savunuculuğunu yaparak
Yenilerde bir zarf dolusu, bilgi, belge ve cd’lerin getirdiği gerçeklerle, görüntülerle yeniden merhabalaşma fırsatı buldum.
Osman Köseoğlu hemşehrimin çok değerli görüşleri var sayfalara aktarılan. Bu bilgiler arasından aldığımız ilk örnek: “Köseoğlu ailesi Atatürkçüdür. O’nun devrimlerine gönülden bağlı olarak yol alan bir ailedir. Aile, paraya esir olmayan, onu istediği gibi yönlendirmek için esir alan bir ailedir. Aile, millet ananın ve devlet babanın öğretim ve eğitimlerine katkılarıyla yetiştiklerinden şükran ve vefa borcu taşımaktadır”..
Osman Köseoğlu, Bursa merkezdeki yardımları Vakıf çalışmaları yanında, doğum yeri olan Burdur’un Başpınar köyünün güzelleşmesi, çağdaş bir görünüme bürünmesi için yaptığı yatırımlar, açılışlarla bölgenin “kültür babası” olarak tanınıyor, biliniyor.
Osman hocanın bize gönderdiği cd.lerin içindekiler: As. TV’de Necati Akgün’le söyleşi-Bursaya hizmet edenler, Atatürk, Devrimler, evlilik, Menemen, Suikast, Dersim vb. Güler-Osman Köseoğlu Yurdunun açılış töreni, Başpınar’da beş açılış töreni, Atatürk’ün renklendirilmiş siyah-beyaz fotoğrafları, Başpınar’da Cumhuriyet Bayramı.
Osman Köseoğlu’nun 1963 yılında “Köyden köye mektup” başlığıyla yazdığı, 2000 adet bastırarak, Burdur’un ve civar illerin valilerine kaymakamlarına, nahiye müdürlerine, yöneticilerine ve köylerine, o günün (Türkiye’deki) gazetelerine gönderdiği yazısı dikkat çeker boyutta.
Ayrıca, veteriner hekim olarak “Sağlıklı-dengeli beslenmede hayvansal kökenli proteinlerin önemi ve bazı örnekler” başlıklı araştırması, değerlendirmesi de aynı ölçüde değerli ve önemli.
Osman Köseoğlu hocanın gönderdikleri arasında, Neyzen Tevfik’in “Ne ararsın Tanrı ile aramda” başlığıyla başlayan ibret belgesi şiiri yanında, Devletimizin kurucusu Yüce Atatürk’ün değişik ve anlam yüklü sözlerinin yeraldığı cümleler bizi yeniden duygulandırdı ve düşündürdü.
Osman Köseoğlu, halkla ilişkiler alanında da uzman. Seçtikleri, değerlendirdikleri ve kamuoyunun bilgilerine sundukları hep önemlilik taşıyor.
ATATÜRK’ÜN GÖRÜŞLERİNDEN
1- Yurtseverlik, ona yapılan hizmetle ölçülür,
2- En iyi kişiler, mensup oldukları toplumu kendilerinden çok düşünen ve hizmet eden insanlardır,
3- Çocukluğumda elime geçen iki kuruştan birini kitaplara vermeseydim, şu anda yaptığım işlerden hiçbirini yapamazdım.
OSMAN KÖSEOĞLU GÖRÜŞLERİNDEN
1- Bizim maddiyat anlaşıyımıza göre, hazinelere sahip olmak hüner değildir. Hüner olan, onu yerinde ve zamanında değerlendirerek toplum ve insanlık hizmetine sunabilmek hünerdir.
2- Teker teker çok çalışarak refaha kovuşmamız bir dereceye kadar mümkündür. Fakat köylerimizi yaşanır hale getirmek tek insanın hüneri değildir. O halde köylerimizin kalkınması için birliğe dayanan dernekleşmeye ihtiyaç vardır.
3- Vatandaşlarımızdaki genel kanıya göre, hepsi değilse bile, Kayserililerin arasından daha zeki, daha başarılı insanlar yetişmektedir. Bunun sebebi, Kayseri ilimizin, sucuk, pastırma, salam ve benzeri et ürünlerini en çok üreten olmasıdır.
4- Hiçbirimiz, hepimiz kadar güçlü değiliz. Biz halkımızla, yöneticilerimizle güçlüyüz.
GÜNÜN SÖZÜ: Burdur Cumhuriyet Başsavcısı Ali Nevzat Açıkgöz: “İddia ediyorum ki, iki yıl ülkemizde yolsuzluk ve hırsızlık yapılmasın, ülkemiz ekonomik açıdan şahlanma dönemine girecektir.” (Oğuzeli Gazetesi, Bucak- Burdur 10 Eylül 2009)
***
Burdur’daki kemancı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur’la, Burdurluyla ilgili haberler, değişik bilgiler, yayın organlarında yer alınca, arkadaşlarım tarafından bana ulaştırılanlar oluyor bunların içinden.
Hürriyet Gazetesinin 17 Ağustos 2008 tarihli Pazar ekinde, 14 ncü sayfada Burdur Organize Sanayi Bölgesi’ndeki bir atölyeden söz ediliyor ve “Burdur’daki kemancı” başlığı altında bir de fotoğrafın yeraldığı tam sayfada özetle şunlar yeralıyordu efendim:
BURDUR ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ’NDE
Burdur Organize Sanayi Bölgesi’nde bir atölye. Erkan ve Hakan Küçükkaya kardeşler çalıştırıyorlar. Atölyede dünya kalitesinde keman viyolonsel, kontrbas imal ediliyor ve tamamı yurtdışına satılıyor.
“Küçükkaya kemanları”nın öyküsü var Erkan (Küçükkaya) usta anlatıyor;
-“Annem babam Almanya’da işçiydi. Biz üç erkek kardeşiz. Babam ilkokulu burada okuyalım Türkçe öğrenelim istedi. 12 yaşını bitirince Almanya’ya gittim. Ortaokulu orada başladım. Sonra bir arkadaşın Alman arkadaşı vasıtasıyla, Bavyera bölgesinde dededen kalma bir keman imalathanesinde işe başladım. Burada üç hafta çalışıyor, bir hafta okula gidiyordum. Okulda da atölye var. Bölümün adı: Keman Yapımı Bölümüydü. Üçbuçuk yıl çıraklık eğitimi aldım. Okul bitti. Sonra aynı atölyede 6 yıl kalfa olarak çalıştım. Ama aslında orada kalmak niyetinde değildim”.
Türkiye’ye dönme kararı veren Erkan Küçükkaya, Almanya’daki iş yeri sahibinden; “Madem Türkiye’ye gidiyorsun, orada imalat yap, bana sat” şeklinde bir teklif alıyor. “Evet” diyor. Antalya’da babasının işyerinde çalışıyorlar belirli bir süre. Ağabeyi Hakan Küçükkaya’yla uyum içinde çalışıyorlar. Hakan usta cila işlerini iyi yapıyor.
Küçükkaya kardeşler, Alman firmasıyla bir taşeronluk anlaşması yapıyorlar. Almanlar üretimi tamamen Erkan ustaya devrediyorlar. İmalat için gerekli ağaç ve her türlü malzemeyi temin ediyorlar, üretimin hepsini satın alıyorlar.
Erkan usta neden böyle bir anlaşma yaptıklarından sözederken, şunları söylüyor:
“Türkiye’de ladin varda, akçaağaç yok. Çok büyük tomruklar lazım. Daha çok Bosna Hersek’te bulunuyor. Ve Almanya’nın bazı bölgelerinde. Bir de hemen kesip kullanamıyorsun. 6-7 sene dinlendirmen gerekiyor. Alman işletmecinin de dedesi başlamış ağaç stokuna, dev depoları var”.
Hakan ve Erkan Küçükkaya kardeşlerin imalatlarının tamamını alan Alman işletmesi, dünyanın dört bir yanındaki 60-70 kadar küçük işletmeye satıyor. Yani Burdur’da yapılan keman üretimi çeşitli markalar altında satılıyor. Meşhur keman yapımcıları Alman firmaya sipariş veriyor. Beyaz (cilasız) olarak alıyorlar. Cilasını yapıyor, yayını filan takıyor ve kendi markasıyla satıyor. Burdur’da, Keman, viyola, viyolonsel, kontrbas ve barok saz (çello) imal ediyor Hakan ve Erkan Küçükkaya kardeşler. Yıllık üretimleri 800 ile bin adet arasında değişiyor. Küçükkayalar, Almanya’dan aldıkları malzemeye para ödemiyorlar. Atölyede 7 kişi çalışıyor. Kendileriyle bu sayı 9’a ulaşıyor.
İÇ PAZARDAKİ SIKINTI
Erkan usta (Küçükkaya), Türkiye’deki okullara, üniversitelere demirbaş estrüman alımlarında ihaleye giren firmalar kendilerinden teklif aldıklarını, ama ihale yönetiminde bulunanların sadece fiyatla ilgilendiklerini, hangisi ucuzsa O’nun alımı için karar verdiklerini, kalite üzerinde durmadıklarını anlatıyor. Görmeden aldıklarının da hiçbir işe yaramadığını söylüyor. Erkan usta, birde orkestraların olduğunu, bunların da yurtdışından alım yapma hastalığında olduklarını anlatıyor. “Bizimle konuşacakları yerde, yurtdışına gidiyorlar. Benim sattıklarımı alıp, tekrar Türkiye’ye getiriyorlar” diyerek ortadaki komediyi dile getiriyor. Burdur’da açılan Mehmet Akif Ersoy Üniversitesinin “çalgı bölümü” açmasının doğru olacağını da hatırlatmaları arasında yer veriyor Erkan usta. Kardeşi içini çekiyor “Tuhaf memleket!” diye söyleniyor.
GÜNÜN SÖZÜ: Burdur Cumhuriyet Başsavcısı Ali Nevzat Açıkgöz: “İddia ediyorum ki, iki yıl ülkemizde yolsuzluk ve hırsızlık yapılmasın, ülkemiz ekonomik açıdan şahlanma dönemine girecektir.” (Oğuzeli Gazetesi, Bucak- Burdur 10 Eylül 2009)
***
T. Turan Atasever’den:
Dilimde Kıbrıs
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bazen yılların gerilerine gidip, mola verip bakarız, düşünürüz. Gördüklerimiz duyduklarımız üzerine eğilip, kısa veya uzun değerlendirmelerde bulunuruz.
T. Turan Atasever, milli duyguları zirvede olan dostlarımdan biri. Ziraat mühendisi olarak, devletimizin değişik kademelerinde çalıştı ve önemli, anlamlı imzalar attı, hizmetler üretti.
Ağustos 2009’un ortalarında bir İzmir seyahatim sırasında, 1974 yılı basımlı “Dilimde Kıbrıs” adlı 48 sayfalık şiir kitabını bana ulaştırdı.
1961 ve 1966 yıllarında yayınladığım genişletilmiş 2 nci baskısı günyüzü gören “Makarios’a Açık Mektuplar” adlı şiir kitabımla, Kıbrıs mücahitlerinden Salih Yüksel’le Ankara, Yüksek İhtisas Hastanesinde tedavi gördüğü günlerde yaptığım uzunca bir röportajımı önce Son Havadis Gazetesinde seri olarak yayınlayıp, sonra “Kıbrıs Semalarında Cengiz Topel’imin Yumruğu” adıyla kitaplaştırdığımı hatırladım sayın Atasever’in bu kitabıyla karşılaştığımda.
Resimli olarak 1974 yılı basımlı “Dilimde Kıbrıs” kitabı o gün için T. Turan Atasever’in 4 üncü kitabı olarak kayıtlara geçmiş. 2009 yılın gelindiğinde, T. Turan Atasever’in kitap sayısında önemli artışlar gözlendi efendim.
Hedef Kıbrıs, deniyor jetlerimizin, gemilerimizin genel görüntüsü ve altında bir dörtlük T. Turan Atasever’den. Şöyle:
-Birgün böyle başladı beklenen seferimiz,
Bomba yağdı Kıbrıs’a yerden, gökten, denizden,
Bir Mustafa Kemal’di sanki her neferimiz
Böyle sunuldu sevgi, yavru vatan’a bizden!...
O gün için, Yüksek Ahlak Dernekleri Genel Başkanı olan Faik Türkmen’in önsözü var 4 ve 5 nci sayfalarda. Faik Türkmen hocanın Harp Okulları ve Yüksek İslam Enstitüleri öğretim üyelerinden olduğu da kaydediliyor imza altında.
T. Turan Atasever, milli duygularıyla önü alınamayan bir heyecan, anlatımlarda bir destandır. Bu noktadan hareketle sayın Atasever’in şu haykırışı da dikkatlerimizden kaçmaz:
Turan der Kıbrıs’a dolup,
Benliğimi orda bulup,
Rum beynine bomba olup,
Yağıvermek istiyorum.
48 sayfalık “Dilimde Kıbrıs”ın sayfalarına doğru adım attınız mı, kitabın adı olan şiirle 6 ve 7 nci sayfalarda karşılaşırsınız. Beş ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiirin dörtlüklerinden birinde de şu duygularla karşılaşırız:
Kıbrıs sevgisine kul olmuş Turan,
İçli bir dilektir kalbimde vuran,
Bazen kış gibidir kasıp, kavuran,
Bazen de bahardır dilimde Kıbrıs…
1970’lerden günümüze akıp gelen Kıbrıs duyguları, T. Turan Atasever duyguları. Eksilmeyen, değişmeyen biçimiyle milli duygular. Selam sana T. Turan Atasever. Seni seviyor ve alkışlarımızı artarak sürdürüyoruz. Tebrikler, sevgi ve saygılar efendim.
GÜNÜN SÖZÜ: Burdur Cumhuriyet Başsavcısı Ali Nevzat Açıkgöz: “İddia ediyorum ki, iki yıl ülkemizde yolsuzluk ve hırsızlık yapılmasın, ülkemiz ekonomik açıdan şahlanma dönemine girecektir.” (Oğuzeli Gazetesi, Bucak- Burdur 10 Eylül 2009)
***
Osman Karaarslan’dan:
İki kar tanesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bir kitap ismi başlığımızdaki “İki Kar Tanesi” efendim.
O, Ayhan İnal’dan sonra, “şiirimizin gür sesi-Anadolu’nun duygu temsilcisi” olarak kabul ettiğim, ettiğimiz Osman Karaarslan.
Kütahya-Simav, O’nun adıyla bütünleşti. Yıllardır şiirimiz için koşuyor, geleneksel hale gitirdiği “Semav Şiir Şöleni”ni, tek başına alıp götürüyor. Başarılı sanat ve edebiyat toplantılarındaki imzaların tümü Osman Karaarslan’ındır.
144 sayfalık şiir kitabı “İki Kar Tanesi”nin sayfalarına dönüyorum:
Kitap, merkezi Salihli’de bulunan Ay Yayınlarının hazırlık aşamasından sonra, İzmir’de Kanyılmaz Matbaasında basılmış, günyüzü görmüş. Osman Karaarslan’ın kısa biyoğrafisi, arkasından yine kısa bir sunuşu var. Sunuşun bir yerinde sevgili Karaarslan:
-“Bu kitapta toplanan şiirler yıllar içinde biriktirebildiklerimdir. Şiir tekniği açısından bir çoğunda eksiklikler olduğunu biliyorum. Ancak onları kitaba almamazlık edemezdim” diyor.
Bu cümleler bilgilendirme ve açık yüreklilik görüntüleridir. Burada tebriklerimi sunuyorum efendim.
Kitap içindeki şiirlerin, Osman Karaarslan’ın hüzünleri, heyecanları, sevinçleri, acıları, isyanları ve öfkelerinin toparlanarak sayfalara aktarıldığı hazırlatmasıyla da karşılaştığımızı kaydedelim efendim. Şimdi 5 nci sayfadaki kitabın adı olan “İki kar tanesi”nin dörtlükleri arasına dönelim:
-Gökyüzünü yırtan şimşeğe inat,
Boşlukları diker ak güvercin,
Kuş yüreğine sığar da kainat,
Kainata sığmaz kömür gözlerin.
Osman Karaarslan anlatımında gerçekler vardır. Şuradan, buradan hareket ederek, ifade karmaşıklığı yaparak ortaya çıkmaz, karşımıza çakmaz o. Şiir başlıklarından bazıları:
-Haydi gül, hep yek zarı seçtim, ilk seni sevdim, Kalbimin duası sensin, Kır kırdığın kadar, Saatleri huzura kurdum, Seni bekliyorum, Sevsen de bir sevmesende, Yalnızlığı yaşamak, Yıldız gözlüm, Aşktan kaçılmıyor, Gönlüm gülmüyor vd.
İki Kar Tanesi’ndeki şiirlerin çoğunluğu hece vezniyle şekillendirilmiş, sayfalara aktarılmış. Bunlardan biri “Çivisi çıkmış dünyanın” başlığıyla 44 ncü sayfada karşımıza çıkıyor. Bu şiirin ilk dörtlüğü:
İnanın çivisi çıkmış dünyanın,
Kime çalış desem, “çalda gel” diyor.
Sadakat, kadın, aşk, sevgi diyorum,
İçinden şehveti, al da gel diyor.
Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Osman Karaarslan: Simav’da doğdu. Balıkesir Ticaret Lisesini 1974 yılında, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisini 1980 yılında bitirdi. Simav’da Serbest Muhasebeci Mali Müşavir olarak çalışan Karaarslan 1994 yılında başlattığı “Simav Şairler Şöleni” ni düzenlemeye devam ediyor. Simav Anadolu Sanat ve Kültür Dergisini de yayınlayan Osman Karaarslan, şiirin riyasız dostluk üreten mucizesine hayran.
GÜNÜN SÖZÜ: Burdur Cumhuriyet Başsavcısı Ali Nevzat Açıkgöz: “İddia ediyorum ki, iki yıl ülkemizde yolsuzluk ve hırsızlık yapılmasın, ülkemiz ekonomik açıdan şahlanma dönemine girecektir.” (Oğuzeli Gazetesi, Bucak- Burdur 10 Eylül 2009)
***
Şerife Çınar’ın şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiir dünyalarında gezinti yaptığım, şair ve şairelerimizin sayısının 3 bin rakamının üzerine çıktığını hatırlayınca, şöyle etrafıma bakıyorum. Bunlardan ne kadarı çevremde yakınımda veya beni hatırlıyorlar?.
Bugün, şiir dünyasında gezinti yapacağım şairemiz İzmir ilimiz merkezinde yaşayan, “Körfezde Gün Batımı” adlı şiir kitabıyla dikkat çeken Şerife Çınar efendim:
Hece vezni türüyle yoluna devam eden Şerife Çınar, konu seçiminde zorluk çekmeyen şairelerimizden biri, önde geleni.
Yazdıkları, yayınladıkları böyle bir değerlendirme ve sonuç ifadeleriyle ortaya çıkmamızı kolaylaştıran ipuçlarıyla dolu.
Şerife hanım, kırgınlıkların ardından yine merhabalaşmak isteyen bir görüntü ortaya koyuyor. “Affetmem” şiirindeki mısralardan anlıyoruz ki, giderken bile kırk kere düşünülmesi gerektiğinin altını çiziyor. Ve şu mısralarıyla söylemek istediklerimizle karşımıza çıkıyor:
Kal demem artık sana, istiyorsan git ama,
Kimse bana benzemez, hiç boşuna arama,
Bu gidişle hayatın dönecek drama,
Böylesi yaşamaktan, elbette bıkacaksın.
Ve şükretmesini bilenlerden olduğunu gösterir sıklıkla Şerife Çınar. “Ekmeği şiire bandım” başlıklı şiiriyle karşımıza çıkarken, bilgilerinin bütünlüğüyle değerlendirmelerde bulunur. İncili kaftanlara kadar uzanan özlemlerinin içindedir çoğu zaman. Buradaki seslenişi, içten ve samimidir:
Görünmez çatısı, tütmez bacası,
Gezilmez içinde, yoktur odası,
Gelmiyor gidenin sesi, sedası,
İncili kaftanlar çul oldu dostum.
Ey felek ve keşke başlıklı şiirlerinde de hissedilir, özgürce bağırmak isteyen yüreklerle, yetim bakışlarla soluklanır bu kez Şerife Çınar. “Yetimde bakışlarım/Aynalar savunmasız/Kırılan yarınlarda/ Her parçada başka yüz” mısraları söylemek istediklerimizin belgeleridir.
Umutlar ektim şimdi parlayan gözlerime,
Aklın hiç ermiyorsa takılma gözlerime,
Yaz gelecek diyorum, yakında güzlerime,
Hala mı kara günler yazıyorsun ey felek,
Bana mı bilmem kastın, üzüyorsun ey felek…
Bir dünya. Bir Şerife Çınar dünyası. İçinde olup-bitenlerin tespiti, sonucu ortaya çıkanlardan birkaç satır efendim.
YANAR GÜZELİM
Şükrü Öksüz Aydın ilimiz merkezinde yaşayan şairlerimizden “Yanar güzelim” başlıklı, beş dörtlükten meydana gelen şiirinde, gönül dünyasında bir gezinti yapıyor, duyduklarını, hissettiklerini mısralara döküyor.
Anılan şiirinin bir dörtlüğü:
Müslüman olmadan namaz kılınmaz,
Kalp yoksa kişide aşık olunmaz,
Aşkına kavuşan aşık bulunmaz,
Gönülden sevenler, yanar güzelim..
Sağlıklı ve başarılı bir yaşam diliyorum efendim.
GÜNÜN SÖZÜ: Burdur Cumhuriyet Başsavcısı Ali Nevzat Açıkgöz: “İddia ediyorum ki, iki yıl ülkemizde yolsuzluk ve hırsızlık yapılmasın, ülkemiz ekonomik açıdan şahlanma dönemine girecektir.” (Oğuzeli Gazetesi, Bucak- Burdur 10 Eylül 2009)
***
Dr. Osman Köseoğlu’dan

dört Burdur fıkrası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur fıkralarını gündeme taşıyan, Burdur merkezde yaşayan yeğenim gazeteci-teknoloji uzmanı Hüseyin Kayacan. Bendenizin de birkaç fıkralık ilavem oldu. Bursa’da yaşayan, hemşehrim uzman Veteriner Dr. Osman Köseoğlu bana kendisinin derlediği, ürettiği dört yeni Burdur fıkrası gönderdi. Bunlar sırasıyla efendim:
18- GAYNA CAVIRIN BAZARI GAYNA..
ÇUVALDIZI BULAN BULDU
Burdur’un çevre köylerinden birinde yaşayan bir delikanlı, Çavdır pazarına gider. Vakit erken olduğundan, Pazar yerine satıcılardan, alışverişçilerden henüz-gelen giden yoktur.
Geçen haftaki satıcılardan birisinin düşürdüğü, kaybettiği bir çuvaldız bulur ve kuşağına iliştirir delikanlı. Pazarcılar gelinceye kadar, o tarihlerde aynı gün 600–700 metre yukarıda, yüksekçe bir yerde kurulan, hayvan pazarına giden, hayvan pazarını geçerken aşağıdaki pazar yeri kalabalıklaşmaya başlar.
Bizim delikanlı herkesin, bulduğu o çuvaldızı aradığını zannederek; “Gayna cavırın bazarı gayna, çuvaldızı bulan buldu” diye söylenir.
19. HIRLI KERHANECİ OLMASAN G. TÜNE BU ÇAPIT DOLANMIŞ KAZIĞI SOKMAZLARDI
Her pazartesi, Burdur’a bağlı Çavdır’da pazar kurulur. Çavdırlıların su gereksinimlerini mahalle çeşmelerinden karşıladığı yıllardır. Pazara gelenler ise ya testi ile su satarlar, kar şerbeti satanlarla veya pazara yakın su sarnıcıyla ihtiyaçlarını giderirlerdi.
Sarnıç, Çavdır’ın birkaç km. yukarısındaki Karaköy’den gelen ve gecenin ayazını yemiş derenin ayazını yemiş, derenin suyu ile sabah olmadan hayırseverlerce doldurulurdu. Musluğun henüz yaygınlaşmadığı dönemlerdir. Tas yerine de ağaçtan oyulmuş, saplı ‘susak’ denilen bir kap kullanılmakta, sarnıçda musluk görevini kazık biçiminde bez dolanmış bir tıkaç görmektedir.
Bir elinde susağı alıp hafifçe çömelerek tıkacı diğer eliyle çekince dopdolu olan sarnıçtan fışkıran suyla üstü başı fena halde ıslanan köylünün, öfkeyle: “Hırlı kerhaneci olmasan, G.tüne bu kazığı sokmazlardı” şeklindeki seslenişi, dikkat çekicidir.
20.KUMANDANIM BENİ DÖĞECEKSENİZ DÖĞÜN DE..
Geçmiş yıllarda, Burdur’un Tefenni ilçesine bağlı köylerden birinden, saf biri şahitlik için karakola çağırılır. Köylülerden birisi ona;
-“Karakola geleni, niçin çağırırlırsa çağrılsın, kesinlikle döğmeden bırakmazlar” diye hatırlatmada bulunur.
Şahitlik için karakola giden bizim köylü, çağıracaklar diye ikindiye kadar bekler. Ne çağıran var, ne döğen. Sonunda onbaşının karşısına hazırolda dikilir:
- “Başefendi, beni döğcekseniz döğünde, köyüme döneyim. İşim, kaydım var benim” diyerek bekleme süresini sonlandırmak ister.
21.YUMURTA İÇİN KARIMI DÖĞÜLÜR-BEN HEM AKINI YERİM HEM SARISINI
Burdur’un, Tefenni ilçesine bağlı Başpınar köyünden tarla komşusu iki çiftci, ilkbaharda öküzlerini karasabana koşmuşlar, tarlalarını sürmektedirler. İkisinin de kuşluk azıklarını, birinin çocuğu getirmiştir. Öküzlerini dinlendirmek için otlağa salıyorlar.
Eşleri ikisine de ikişer yumurta ile birer demetcik soğan göndermişler. İkisi de sonradan rahmetli olanlardan uyanık Ali dayı;
-“Eve varınca ben bu karının kemiklerini kırmazsam, banada Ali demesinler. Benim, yumurtanın akını hiç sevmediğimi bildiği halde gine yumurta yollamış” diyerek kükremiş.
Safça olan Mehmet amca, “Oğlum Ali, ben yumurtanın hem sarısını yerim, hem akını. Zararı yok, sen sarılarını, ben de aklarını.. İnsan yumurta akı için karısının kemiklerini kırmaya mı kalkar” diye cevap verir. (Haziran 2009)
GÜNÜN SÖZÜ: Burdur Cumhuriyet Başsavcısı Ali Nevzat Açıkgöz: “İddia ediyorum ki, iki yıl ülkemizde yolsuzluk ve hırsızlık yapılmasın, ülkemiz ekonomik açıdan şahlanma dönemine girecektir.” (Oğuzeli Gazetesi, Bucak- Burdur 10 Eylül 2009)
***
Ömer Erhalim’in şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimizin şiir dünyalarındaki gezintimin yıllardır devam edişi, beni alıp yılların gerilerine götürüyor zaman zaman.
Bugün şiirlerinin mısraları arasında gezeceğim, şiir dünyası hakkında tespitlerde bulunmaya çalışacağım şairimiz, İzmir ilimiz merkezinde yaşayan Ömer Erhalim. O, şiirimizin farklı türleriyle, farklı denemeleriyle dikkat çeken isim ve imzalarılarımızdan biri. Zamanla önde gelenleri arasında yeralacak.
Akrostiş denemeleri klasikleşmiş, mısraların ilk harflerinden altalta getirilmiş kelimelerden oluşmuyor. Mısraların ortalarındaki, belirli kelimelerin ilk harflerinin yanyana, altalta getirilmesiyle ortaya çıkan akrostişler oluyor bunlar.
Ayrıca Ömer Erhalim, “Dilin marifeti” başlıklı şiirinde, tek kelimeyle başlıyor, ilk mısra tek kelimeyle başlayarak, ikinci mısra iki kelimeyle, böyle mısra sayısı arttıkça kelime sayısıda artarak gidiyor. Ortada bir yerde kelime sayısı doruğa ulaşıyor, yani kesiliyor.. Başlangıçta olduğu gibi, birer kelime eksilmesiyle devam eden mısralar, en sonda tek kelimeye iniyor. Yani tek kelimeyle başlıyan şiir kelime artışıyla yükselmesini donduruyor, durduruyor, azalma başlıyor sonuçta tek kelimeye düşülüyor, iniliyor.
Bu özelliklerle, bu güzelliklerle okurların karşısına çıkıyor Ömer Erhalim.
Sevgiyi, aşkı, tasavvufi duyguları, kırgınlıkları, kızgınlıkları, sistemleri teker teker masa üstüne yatırıyor, bunların içinde yaşıyor, evet ve hayırlarıyla cevaplandırıyor Ömer Erhalim. “Alemler Sultanı” başlıklı, adlı şiirinin ilk dörtlüğünde şöyle seslenmekte şairimiz:
- Gönül gözü ile bak açık görünür alem,
- Gördüğün her ne varsa, onu yazmış hep kalem,
- Eksik yok, yaratılan eksiklidir bak gören,
- İmtihan dünyasıdır sevinçten varsa elem.
Bazen güller derer, bazen “attım seni” diye kararlılığını belirtir. Müsibetlerden kurtulup, mutluluklara doğru koşar. İlk adının “aşk” olduğunun altını çizer. Vatan, bayrak aşkı büyüktür yüreğinde. Annesini özler içten, derinden. Dostlarıyla birarada olur bazen. “Sen şair olamazsın” diye değerlendirme ve kesin kararlılığını ortaya koyar Ömer Erhalim. Ve yazımın başında belirttiğim mısralar arasındaki bazı kelimelerin ilk harflerinden şekillendirdiği akrostiş örneğini “İsa Kayacan’a Ömer’den” başlıklı şiirinde verir.
İSA KAYACAN’a ÖMER’den
İlahi bir emirdir Sevmelisin insanı
Aşkla yaratmış tanrım Kainatta her canı
Amacına ulaşmak Yaşamın bir oyunu
Anla artık sen bunu Cihana değer sonu
Anılırsın yaşarsan Nadide bir hayatı
Ağlamalı ardından Övüp sen gibi zatı
Mutluluk duymalı En yakın dostların
Ruhlara hitabıdır Dünden bıraktıkların
Emelimiz olmalı Nimetlere şükretmek
Her nefesi son nefes bilip hakkı zikretmek
GÜNÜN SÖZÜ: Burdur Cumhuriyet Başsavcısı Ali Nevzat Açıkgöz: “İddia ediyorum ki, iki yıl ülkemizde yolsuzluk ve hırsızlık yapılmasın, ülkemiz ekonomik açıdan şahlanma dönemine girecektir.” (Oğuzeli Gazetesi, Bucak- Burdur 10 Eylül 2009)

9 Eylül 2009 Çarşamba

MAKÜ’nün
gelişme ve başarıları konusunda
YÖK Başkanıyla görüşbirliği içindeyiz
Prof. Dr. İSA KAYACAN
MAKÜ, Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesinin kısaltılmış adı. Bu Üniversitenin kurulmasıyla ilgili, yıllarca süren bir gayret içinde olduk, olundu. 2006 yılında faaliyete geçen MAKÜ, hızlı bir gelişme içine girdi, başarı grafiğini kısa zamanda yükseltti.
08.05.2009 tarihinde bu Üniversitemizde, Teke Yöresi Folklor Araştırmaları konusunda verdiğim konferanstan sonraki günlerde yazdığım yazının başlığı “MAKÜ sanki üç yıllık üniversite değil” şeklindeydi. Yani Mehmet Akif Ersoy Üniversitesinin aldığı başarı mesafesinin üç yıl içinde değil de 10–15 gibi rakamlarla ifade edilebilecek bir zaman içinde başarıların sahibi olduğunu söyleme gayreti içindeydim. Bu yazım ilk olarak 16.05.2009 tarihinde Ankara’da yayınlanan Belde gazetesindeki köşemde yer almıştı. Sonra ülke genelindeki gazetelerdeki köşelerimde yer almaya devam etti.
YÖK BAŞKANIYLA GÖRÜŞBİRLİĞİ
Burdur merkezde yayınlanan, Burdur ve Yenigün gazetelerinin 18 Ağustostan başlayarak 24 Ağustos 2009 tarihine kadar olan sayıları masamda. Bu iki gazetemizin anılan sayılarında yeralan pek çok haber içinde, bu haberlerin başında yeralan bir haber var: YÖK Başkanından MAKÜ’ye tam not.
- Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, Burdur’a gelerek çeşitli temas ve incelemelerde bulundu, şeklinde devam eden bir haberdi bu. YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, MAKÜ bünyesinde incelemelerde, görüşmelerde bulunuyor. MAKÜ Rektörü ve değerli hocamız Prof. Gökay Yıldız’dan bilgiler alıyor. Valiyle, Belediye Başkanıyla görüşüyor. İncelemelerinin sonunda, MAKÜ’yle ilgili görüşlerini ortaya koyarak MAKÜ Onur defterine övgü dolu sözler yazıyor. Anılan onur defterine yazdığı yazılarının bütünü önemli ve anlam yüklü. Özeti şöyle anılan deftere YÖK Başkanının yazdıklarının:
- “Üç değil, sanki 9 yıl önce kurulan bir Üniversite ile karşılaştım. “Yenigün gazetesinin 16808 nci sayısında yeralan YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın MAKÜ onur defterine yazdıklarına bir göz atalım. Buyurun:
- “Vazifeye başladığımdan bu yana vaktim elverdiği ölçüde Üniversitelerimizi ziyaret ediyorum. Bu ziyaretlerin bazıları diğerlerinden beni çok daha fazla mutlu etmiştir. 2006 yılında kurulan ve bence fevkâlade ilerleme gösteren Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi bu Üniversitelerimizden birisidir.3 yıl önce değil 9 yıl önce kurulmuş bir Üniversite izlenimi vermektedir.
Çok hızlı fiziksel gelişmenin yanında araştırma konusunda da hak ettiği yeri almıştır. Öğrenci, öğretim üyesi ve idari kadroda çalışanlar sayılarında çok tatminkâr artışlar olmuştur. Yerel yönetim ve halkla olan ilişkiler benim bugüne kadar gördüklerimin içinde en iyilerinden birisidir. Sadece bu destek bile bir Üniversitenin yeşermesi için yeterlidir.
Kısa süre içerisinde Üniversite’yi bu aşamaya getiren Sayın Rektörümüz ve ekibine teşekkür borçluyuz. İnanıyorum ki en kısa zamanda Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi en prestijli Üniversitelerimizden birisi olacaktır. Başarılarınızın devamını dilerim.”
* “Burdur’un Üniversite’den beklentisini biliyoruz. Bu sorumluluğun farkındayız. Burdur, Üniversite’den çok şey bekliyor. Bu beklentileri karşılamak için var gücümüzle çalışıyoruz, bu bilinçle hareket ediyoruz (MAKÜ Rektörü Prof. Gökay Yıldız)
Başlığımda da belirttiğim gibi, Mayıs 2009 içinde yazdığım bir yazıda MAKÜ’nün üç yıllık değil, daha fazla yıllık bir üniversite olduğu izlenimi verdiğinden söz etmiştim. Şimdi ise bu alanda yetkili kurumun YÖK’ün Başkanı aynı şeyi söylüyor: “Üç değil, sanki 9 yıl önce kurulan bir üniversite ile karşılaştım”. Görüş birliği içinde olmak ne güzel!..
GÜNÜN HABERİ: Burdur’un Tefenni ilçesinde Meslek Yüksek Okulu açılmasına ilişkin MAKÜ teklifi; YÖK Genel Kurulunca onaylandı. (Tefenni’nin Sesi Gazetesi, 02.09.2009)
***
Burdur’dan üç yeni kitap
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ilimiz merkezi ve öteki yerleşim birimlerinde meydana gelen her olay ve gelişme beni yakından ilgilendiriyor. Hatta gündemlerimde sıklıkla değişiklik yaptığımı, yapabildiğimi de kaydetmeliyim Burdur ve Burdurlu için.
Burdur merkezde yayınlanan Burdur gazetesinin 22.08.2009, Yenigün gazetesinin 23.08.2009 tarihlerindeki haberler arasında, yeni kitap yayınlarıyla ilgili olanları dikkatimi çekti. Anılan üç kitabın tanıtımlarını Burdur Valisi İbrahim Özçimen’in bizzat yapması, ayrı bir değer ve anlam kazandırmıştı. Kültürel çalışmalara verilen önem bakımındandı bu değer, kadirbilirlik. Kitaplar sırayla:
VESİLE ALYANAK’tan: ÜMİT
Vesile Alyanak isim ve imzasıyla, önce Burdur gazetelerinde, sonra Burdur Belediyesi Kültür yayınları arasında Eylül 2005’de 96 sayfayla kitaplaştırdığım “Şiirlerle Burdur” adlı kitabımın 43 ncü sayfasında yeralan “Burdur’um” adlı Vesile Alyanak şiiriyle karşılaştım.
Sonraki günlerde, yine Burdur’da yapılan kültürel etkinliklerde Vesile anamızla karşılaşma, şiirlerini dinleme fırsatı buldum. Vesile anamız, bir şehit annesi. Burdur Valiliği bir kadirbilirlik örneği olarak, vefa anlayışını da zirveye çıkararak, Vesile Alyanak annemizin şehit oğlu Ümit’e yazdığı şiirlerini”Bir Şehit Annesinin Gönül Nağmeleri” adlı bir kitapda yayınlanmasını sağlamış.
Burdur Valisi İbrahim Özçimen, Vesile anamızı da yanına alıyor, yayınladıkları Vesile Alyanak imzalı 5 bin adet basılan şiir kitabının tanıtımını yapıyor. Çok duygulandım, Valiliğimizin, valimizin bu davranışını alkışladım ellerim yoruluncaya kadar…
1994 yılında bölücü terör örgütü tarafından Pirinçeken Karakoluna yapılan baskın sonucu şehit düşen oğlu Ümit Alyanak adına yayınlanan kitabın tanıtımı Vesile annemizle Valimiz tarafından birlikte yapılıyor. Basın toplantısında Vesile Alyanak anamız; Oğlu Ümit’in şehit düşmesinden sonra, yüreğinde derin yaralar açıldığını, bu yaralara bir nebze olsun merhem olması için şiir yazmaya başladığını söylüyor.
Merkeze bağlı Suludere Köyü’nde doğan ve oğlunu bir terör kurşununa kurban veren Vesile Alyanak anamızın kitabının tanıtımı sırasında Vali İbrahim Özçimen yaptığı konuşmasının bir yerinde; “Bu eser özelliği ve hikâyesi olan şiirlerden oluşuyor. Aslında kitabın adı her şeyi ve derin hikâyesini anlatıyor. Eserdeki mısraların arasında bu toprağın çilekeş insanlarının ve özellikle anaların sesi, nefesi, bestesi var. Kimbilir kaç ana çağladı ve ağladı bu şekilde. Vesile Alyanak annemiz onlardan biri ve temsilcisi. Gururu ve şerefi acısını bastıran binlerce sabır kahramanlarından biri o” diyor. Tebrikler sayın Valim.
ÖTEKİ İKİ KİTAP
Yine Burdur Valisi İbrahim Özçimen’in basın toplantısıyla tanıtımlarını yaptığı öteki kitaplardan ikisi:
1- Süleyman Demirel Üniversitesi’nde Geleneksel Türk El Sanatları Ana Sanat Dalındaki lisans tezi olarak “Burdur Geleneksel Giysileri ve Giysi Aksesuarları” adlı Asuman Şenel imzalı kitap. Burdur Valiliği İl özel İdaresi ve İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından hazırlanmış ve 1200 adet yayınlanmış.
2- 1958 yılında Sivas’ta doğan SDÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk El Sanatları Ana Sanat Dalındaki yüksek lisans eğitimini 2009 yılında tamamlayan Vesile Kaynak imzalı, Burdur’un geleneksel giysi ve giysi aksesuarlarının tanıtıldığı kitap, Burdur Valiliği İl Özel İdaresinin katkılarıyla yayınlanmış. Bu kitabın da 1200 adet basıldığı ifade ediliyor. (Haberler: Hacer Zeren, A. Kapan)
GÜNÜN HABERİ: Burdur’un Tefenni ilçesinde Meslek Yüksek Okulu açılmasına ilişkin MAKÜ teklifi; YÖK Genel Kurulunca onaylandı. (Tefenni’nin Sesi Gazetesi, 02.09.2009)
***
Sonsuzluğa uğurladığımız Dr. Bekir Mutlu:
Bir ilkbahar sabahı güneşle uyandın mı hiç?
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bazen bir şiirle söze başlarız. Başlığımız, ünlü bir şarkının mısralarından, başlığından biri olabilir.
Önce bir şiirle söze başlamak istiyorum. Başlığı: Vasiyetim: çok .. çok..
Bu başlık altındaki mısralara dönüyorum efendim:
- Çok sevdim, çok sevildim,
Çok üzüldüm, az üzdüm,
Çok işittim, çok hissettim,
Çok duydum,
Yaptıklarımdan az pişmanım,
Ama yapamadıklarımdan daha çok.
Bu mısralar, 02.09.2009 tarihinde vefat eden, 04.09.2009 tarihinde sonsuzluğa uğurladığımız, toprağa verdiğimiz Dr. Bekir Mutlu’ya ait.
Temmuz 2008’de 464 sayfayla kitaplaştırdığım “Mezarlık Kültürümüzden Örnekler” adlı kitabımın 267 nci sayfasında başlayan, “Şair ve ozanların dili ve kalemiyle” bölümünün 329 ncu sayfasında yeralan Dr. Bekir Mutlu’nun şiiriydi yukarıya aldığım.
Anılan kitabımın yayın hazırlıkları günlerinde, kendisine duyurduğum genel talebimden sonra, “benimde bir şiirim var o kitabında yeralacak sevgili Kayacan” demiş, sonraki günlerde vermişti bana. Yukarıya aldığım, “Vasiyetim: Çok... çok” başlıklı şiiri bir kezde siz okuyunuz.
Dr. BEKİR MUTLU
1931 yılında Ankara’da doğdu. 1958 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. 1961 yılında aynı üniversitede Anesteziyoloji ve Reanimasyon konusunda ihtisasını tamamlayan Dr. Bekir Mutlu, 1970-1996 yılları arasında Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon Bölümünde Klinik Şefi olarak görev yaptıktan sonra, aynı kurumdan emekli oldu.
Ülkemiz tıbbına pek çok anestezi uzmanı ve teknisyeni yetiştiren, yaşamı boyunca edebiyat ve şiirle uğraşan Bekir Mutlu’nun çok sayıda tıbbi makalesi, kongre tebliği yanında 3 de şiir kitabı yayınlandı.
Türk Sanat Müziğinin ünlü bestekârlarınca “Bir ilkbahar sabahı güneşle uyandın mı hiç” adlı dillerde dolaşan bestenin sözleri başta olmak üzere pek çok şiiri bestelenen Dr. Bekir Mutlu TRT Repertuarına bazı şarkıların kazandırılışını sağladı.
Bestelenen pek çok eseriyle “Yılın en sevilen şarkısı” ödülüyle, yukarıda adı geçen “Bir ilkbahar sabahı güneşle uyandın mı hiç”le, 1985 yılında “Altın Kelebek Ödülü”ne layık görülen Dr. Bekir Mutlu, dört yıldır mücadele ettiği kansere yenik düşerek, 02.09.2009 tarihinde Ankara’da vefat etti. 04.09.2009 tarihinde, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde düzenlenen törenin ardından, Kocatepe Camiinde kılınan öğle namazından sonra Karşıyaka Mezarlığında toprağa verildi.
. İyiki senin eşin oldum. 35 yıldır birbirimizi sevmekten bıkmadık. Hep eleleydik. Kendine iyi bak. Yeniden kavuşuncaya kadar güle güle küçük dev adam (Eşi Tülay Mutlu)
. Bekir Mutlu, bir hekim ve anestezi hocası olarak tıp dünyasına, sanatçı kişiliğiyle de ülkemize malolmuş bir değerdir (Doç. Dr. Nurullah Zengin, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi)
. Bekir Mutlu bir hekim ve insan olarak ender rastlanan kişilerden biriydi (Dr. Yakup Arısan),
. Hocam Bekir Mutlu, bana hem mesleki hem de hayat tecrübesi aktardı (Dr. Eyüp Horasan).
. Dr. Bekir Mutlu, Tıp alanındaki başarılarını, şiir-sanat ve edebiyatda da göstermiş, kanıtlamış usta bir söz ve kalem erbabıydı. (İsa Kayacan).
GÜNÜN HABERİ: Burdur’un Tefenni ilçesinde Meslek Yüksek Okulu açılmasına ilişkin MAKÜ teklifi; YÖK Genel Kurulunca onaylandı. (Tefenni’nin Sesi Gazetesi, 02.09.2009)
***
Irak’ta Türkmenler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Komşumuz Irak devleti bünyesinde, yeralan Türkmen kardeşlerimizle ilgili bilgiler arasında bir gezinti yapsak, Dr. Şemsettin Küzeci tarafından bize ulaştırılan broşürlerin sayfaları arasında neler görürüz acaba?. Genel bilgilerin, maddeler halinde kısa kısa sıralanışı:
1- Orta Asya ve Mavera un-Nehir’de yaşayan Oğuz boyları İslamiyeti kabul etmenin ardından batıya doğru yayılarak geniş bir alana yerleşmişlerdir. Türkmen adı “İslamiyeti kabul eden Türkler” anlamına gelmektedir ve Oğuz boyları için kullanılmıştır.
2- Irak Türklerinin konuşma dili Azerbaycan şivesi ve yazılı dili ise İstanbul Türkçesidir. Türkmen lehçesi, Türkçenin batı grubuna mensup Azerbaycan, Türkmenistan, Irak, Suriye ve Doğu Anadolu’da konuşulan bir ağızdır.
3- 9–11. yüzyıllarda toplu göçlerle bu coğrafyayı kendilerine yurt edinen Türkmenlerin Irak’taki varlığı giderek artmıştır. 1957 yılında Irak’ta yapılan ve dünya tarafından kabul gören bu nüfus sayımı kayıtlarına kayıtlarına göre, Irak nüfusunun yaklaşık yüzde 13’ünü oluşturan Türkmenler ülkenin 3. ana unsurunu oluşturmaktadır.
4- Türkmenler, Irak’ın yüksek tahsil görmüş aydın kitlesini oluşturmaktadır. Irak devletinin kuruluşundan bugüne Türkmen kültürünü yansıtan 30’dan fazla dergi, mecmua ve gazete yayınlanmıştır. Bunlardan “Beşir” Gazetesi ve “Kardeşlik” dergisi en uzun süreli yayınların başında gelmektedirler.
5- Irak’ta Türkmenlerin yaşadığı topraklar, Irak’ın en verimli topraklarından sayılıyor. Hasasu, Dakuk Çayı, Aksu gibi çaylar, Dicle üzerinde Masul ve Udaym barajlarından sulanmakta olan ve tahıl ambarı olarak adlandırılan Telafer bölgesi ve Dakuk-Tuzhurmatu yaylası Irak’ın buğday üretiminin büyük bir kısmını karşılamaktadır.
6- Irak Devleti, Milliyetler Cemiyetine üye olmak için yayınladığı 1932 deklarosyonu ile Türkmenlerin idari ve kültürel haklarını güvence altına almıştır. Fakat bu deklarasyonun yayınlanmasından hemen bir yıl sonra Türkmence eğitim veren okulları kapatan Irak devleti, Türkmenlerin güvence altına alınan haklarını ihlal etmiştir.
7- 2003 yılı öncesi Türkmenlerin maruz kaldıkları asimilasyon politikalarından bir kaçını sıralayalım:
- Kerkük’te Türkmenlere ait semt ve köylerinin yıkılması, zirai toprakların müsadere edilerek, Türkmenlerin zorunlu göçe tabi tutulması,
- Kerkük şehrini Araplaştırmak amacıyla, güneyden getirilen Arap aşiretlerinin Kerkük’e yerleştirilmesi,
- Türkmen şehir, semt, mahalle ve amatör spor takımlarının isimlerinin değiştirilmesi, Türkmen illerinde Türkmenlere gayrimenkul satınalma-satma ve ticaret yasağının getirilmesi. 1920’den 2003’e kadar Türkmenlere yönelik toplu idamların, tutuklanmaların, katliamların yapılması.
- Ordu’da ve önemli devlet kuruluşlarında Türkmenlere görev alma yasağının getirilmesi. Türkçe eğitimin yasaklanması, tarihi ve kültürel konulardaki yayın ve faaliyetlerin engellenmesi. Nüfus kayıtlarında zorunlu milliyet değiştirme politikasının uygulanması. Türkmenlerin tarihi eserleriyle tanınmış Kerkük kalesinin tavsiye edilmesi.
8- 1920 yılındaki Kaçkaç katliamıyla başlayan, 1924, 1946, 1959,1979,1980,1991 (2), 1996,2003,2004,2005,(2), 2006 (3),2007 (2) ve (03 Haziran) 2009 yıllarında Irak Türklerine yapılan katliamlar tüm acılarıyla yüreğimizde hissedilmektedir.
9- Türkmenler, maruz kaldıkları çok çeşitli ve şiddetli baskılara, zulümlere karşı haklarını aramışlardır. 1960 yılında Bağdat’ta kurulan Türkmen Kardeşlik Ocağı ve İstanbul’da kurulan Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği aracılığıyla da mücadelelerini sürdürmüşlerdir.
Bu çerçevede, Irak Milli Demokratik Türkmen Örgütü, Irak Milli Türkmen Partisi, Türmeneli Partisi ve Türkmen Bağımsızlar Hareketi, Irak Türkmen Cephesi sayılabilmektedir. Irak Türkmen Cephesi tüm Türkmen kuruluşlarını toplayarak 1997 yılında I. Kurultayını düzenlemiştir. ABD’nin Irak’ı işgaliyle 2003 yılının baharı Türkmenlere kara kış olmuştur.
GÜNÜN HABERİ: Burdur’un Tefenni ilçesinde Meslek Yüksek Okulu açılmasına ilişkin MAKÜ teklifi; YÖK Genel Kurulunca onaylandı. (Tefenni’nin Sesi Gazetesi, 02.09.2009)
***
Ahmet Sevgi’den:
Özbekler Tekkesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Araştırma, değerlendirme ve yayınlar önem taşıyor, anlam zenginliği içinde karşımıza çıkıyor.
Ahmet Sevgi, şair-yazar, araştırmacı. Türk müziği sevdalısı. Çalışmaları, değişik yönlerde karşımıza çıkıyor.
Ahmet Sevgi Kültürevi’ndeki bir sohbetimiz sırasında, Ahmet Sevgi “Özbekler Tekkesi” adlı bir araştırmasından sözetti, baştan sona okudu, dinledim. Etkilendim. Şimdi bu araştırmadan, yayın çalışmasından kısaca sözetmek istiyorum efendim:
Özbekler Tekkesi: Klasik Türk Müziğimizin büyülü mekânı olarak değerlendiriliyor. Özbekler Tekkesi, Tasavvuf müziği ile klasik Türk müziğinin yıllarca yüksek seviyelerde “meşk” edildiği bir büyülü mekan, değerlendirmesi de yeralıyor.
Özbekler Tekkesi, Türkiye’nin gündemine ilk defa Kurtuluş Savaşı yıllarında giriyor. Mustafa Kemal’in başlattığı Kurtuluş Savaşı sırasında, dönemin Özbekler Tekkesi Şeyhi Ata Efendi’nin (1886–1936) tehlikeleri göze alarak, Anadolu’ya geçmek isteyenleri bu tekkede saklaması, Milli Mücadeleye önemli ölçüde katkı sağlıyor.
Özbekler Tekkesi, İstanbul’dan Anadolu’ya silah kaçırılmasında, gizli posta merkezi ve gizli hastane olarak da kullanılıyor. İsmet İnönü, Fevzi Paşa, Dr. Adnan ve Halide Edip yine bu tekkede konaklayarak, Anadolu’daki Milli Mücadele hareketine katılıyorlar. İstanbul Üsküdar’da, Bülbülderesi’nden sola doğru gidildiğinde Sultantepe’ye varılıyor. Burası manzaralı bir yer olarak biliniyor, görülüyor. Buradaki apartmanların sayısı son yıllarda giderek artmış. Sultantepe’nin ünlü yerlerinden biri de “Özbekler Tekkesi” olarak karşımıza çıkıyor. Önceki yıllarda bu tekkeye “Hacı Hoca Tekkesi” denildiği de kayıtlarda karşımıza çıkıyor. Burası bir Nakşibendi tekkesi olarak bilinmiş, anılmıştır yıllarca. Bir kısmı mezarlık haline getirilmiş13 dönümlük geniş bir bahçenin içinde görünmektedir.
Özbekler Teknesi Anıtlar Yüksek Kurulunca, tarihi eser statüsüne alınmış olup, Vakıflar Genel Müdürlüğü sorumluluğunda bulunuyor. Özbekler Tekkesi’nin iki katlı “selamlık”, üç katlı “haremlik” kısımları vardır. Zemin katları kargir, üstleri ahşap yapılıdır. Sarnıcı ve iç bahçesinde küçük bir havuzu vardır. İçindeki mescidin son cemaat yerindeki ibarede, tekkenin 3. Mustafa döneminde yapıldığı kaydı vardır.
Özbekler Teknesinde, Özbek şeyhlerinin torunlarından olan üç kişi kalmaktadır. Bunlar; İbrahim Ethem Özbekkangay, eşi Nezahat Özbekkangay ve evin tek oğlu Muhammed Necmettin Özbekkangay’dır.
Merhum Şeyh Necmettin Özbekkangay tasavvuf müziği ve klasik Türk müziği aşığı olarak biliniyor. Kendisinin ve kendisi gibi bir Mevlevi dedesi olan Neyzen Süleyman Erguner’in önderliğinde; her Pazar günü Özbekler Tekkesi’nin selamlığında 15–20 kişilik grupla “meşk” yapılıyor. Meşklerin her hafta değişen konukları bulunuyor. Meşklerin sonunda konuklar, sazendelere ve hanendelere Özbek pilavı ile “piyale” denilen küçük Özbek kulpsuz seramik fincanlarıyla çay ikram ediliyor.
Esasen Özbek pilavı ve çay ikramı sadece meşklerde değil, kandillerde, kadir gecelerinde ve dini bayramlarda Tekkenin vazgeçilmez gelenekleri arasında yer alıyor. Özbekler Tekkeleri’nin en önemlisi ve en büyüğü yazımıza konu olan İstanbul-Üsküdar’dakidir. Kaynaklar, İstanbul Eminönü’nde, Tarsus’ta, Kahire’de, Mekke’de ve daha birçok yerde Özbekler Tekkesi’nin bulunduğunu göstermektedir.
GÜNÜN HABERİ: Burdur’un Tefenni ilçesinde Meslek Yüksek Okulu açılmasına ilişkin MAKÜ teklifi; YÖK Genel Kurulunca onaylandı. (Tefenni’nin Sesi Gazetesi, 02.09.2009)
***
İzmir’den iki şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bana yazılan şiirlerin sayısındaki artış sürerken, bu şiirlerin “Bana Yazılan şiirler” adıyla kitaplaştırılması çalışmalarımı da hızla sürdürüyorum. Kitabın sayfaları şekillenmek üzere, giderek de şekilleniyor.
İzmir ilimiz merkezinde yaşayan şairlerimizden ikisinin, Şerife Çınar ve Ömer Erhalim’in bana ithafen yazdıkları şiirleri var aşağıda. İlk şiir Şerife Çınar’ın Efendim:
İSA KAYACAN HOCAMA (Akrostiş-Şerife Çınar)
İsa Kayacan Hocam edebiyat cevheri
Sanatın bu dalında pek çok onun hüneri
Alnında birikince bunca emeğin teri
Küçük mutlulukları büyüktür yüreğinde.
*
Altındır onun sözü, sözünde vardır özü
Yılların tecrübesi satırda dizi dizi
Ardından sürükleyip alıp götürür bizi
Can deyip cananını uyutur yüreğinde
*
Anılar mısralarda belki taze tutulur
Nasırlaşır acılar belki de unutulur
Hayat budanmış ağaç yapraklar kurutulur
Onca ızdırapları soğutur yüreğinde.
*
Cevabı sorudadır bilmemek mümkün değil
Azap çekerse gönül, bahçesindedir o gül
Muhabbet bağlarında öter de garip bülbül
Ah edip de efkârı dağıtır yüreğinde.
*
İkinci şiir, Ömer Erhalim’e ait. Ömer beyin şiiri de akrostiş. Ama farklı bir akrostiş. Mısralar içindeki bazı kelimelerin ilk harflerinin yan yana, altalta gelmesiyle ortaya çıkan bir akrostiş bu. Önce şiir efendim:
İSA KAYACAN’a ÖMER’DEN
(Ömer Erhalim)
1- İlahi bir emirdir Sevmelisin insanı
2- Aşkla yaratmış tanrım Kainatta her canı
3- Amacına ulaşmak Yaşamın bir oyunu
4- Anla artık sen bunu Cihana değer sonu
5- Anılırsın yaşarsan Nadide bir hayatı
6- Ağlamalı ardından Övüp sen gibi zatı
7- Mutluluk duymalı En yakın dostların
8- Ruhlara hitabındır Dünden bıraktıkların
9- Emelimiz olmalı Nimetlere şükretmek
10- Her nefesi son nefes bilip hakkı zikretmek
AÇIKLAMA: Birinci mısradaki, İlahi ve Sevmelisin, kelimelerinin ilk harfleri, ikinci mısradaki Aşkla ve Kâinatta kelimelerinin ilk harfleri, Üçüncü mısradaki Amacına ve Yaşamın kelimelerinin ilk harfleri, Dördüncü mısradaki Anla ve Cihana kelimelerinin ilk harfleri, Beşinci mısradaki, Anılırsın ve Nadide kelimelerinin ilk harfleri, Altıncı mısradaki Ağlamalı ve Övüp kelimelerinin ilk harfleri, Yedinci mısradaki Mutluluk ve En kelimelerinin ilk harfleri, Sekizinci mısradaki Ruhlara ve Dünden kelimelerinin ilk harfleri, Dokuzuncu mısradaki Emelimiz ve Nimetlere kelimelerinin ilk harfleri, “İsa Kayacan’a Ömer’den” başlığını akrostiş olarak ortaya koyuyor. Bu tür akrostiş denemesinin, edebiyatımızda fazla kullanılmadığını ifade etmeliyiz. Ömer Erhalim’i tebrik edip kutlamalıyız efendim. Ben buradan sevgi ve tebriklerimi sunuyorum..
GÜNÜN HABERİ: Burdur’un Tefenni ilçesinde Meslek Yüksek Okulu açılmasına ilişkin MAKÜ teklifi; YÖK Genel Kurulunca onaylandı. (Tefenni’nin Sesi Gazetesi, 02.09.2009)
***
Aşık Ali Anbarcı’nın şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimiz, ozanlarımız. Sözleriyle, sazlarıyla bizimle selamlaşan, gerçek manada çalıp-çığıranların öncüleri.
Ayırım yapma, seçme zorluğumuz vardır. Ama, biraz dikkat, biraz sabır ve gerçeklerle, gerçek kalem erbaplarıyla karşılaşma şanslılığımız hep varolagelmiştir.
Aşık Ali Anbarcı. Çukurovalı, Adanalı halk ozanlarımızdan biri. Önde geleni. Bu satırların yazarıyla karşılaşmadan yazdığı, bana ithaf ettiği şiirleri var mısra mısra güzelliklerle dolu olan. Teşekkürlerimi, sevgilerimi yinelemek istiyorum.
Adana’nın kültür ışığı, Türkiye’nin tüm bölgelerinin aydınlatıcısı, gönlü temiz, gözü aydınlıklara bakan Mansur Ekmekçi aracılığıyla, vasıtasıyla tanıdığım Aşık Ali Anbarcı, bugün konuğum. Şiirlerinin mısraları arasında gezeceğim, çalışmalarından yayınlarından sözedeceğim kısa kısa.
Şiirleri var sayfalar dolusu. Cd.leri var, Yörük ellerinden yola çıkan mısralarla dolu. O, Avşarlardan sözeder mısra mısra. “Tarhana çorbası ilaçtır derde/Bütün nimetleri sever Avşarlar” diye devam eder, Aşık Ali Anbarcı.
Yörükler için ayrı bir duyarlılığı vardır Aşık Ali Anbarcı’nın. “İlkbahar ayları geldi geçiyor/Serin yaylalara göçün Yörükler/Sıcaklar basıyor Çukurovayı/Serin yaylalara göçün yörükler” mısralarıyla, Yörük yaşantısının görüntüsünden içeri girip, anlatım zenginliğini ortaya koyar, gözlerimiz önüne serer. Yörük davasından bahseder yine mısra mısra. Anlatımlarındaki derinlik, samimiyet sevgiyle dolup taşar. Dayanamaz, koyun seslerine bayılır, mest olur duygu duygu. “Yörük davası” adlı, başlıklı şiirlerinin bir dörtlüğünde şöyle seslenir Ali Anbarcı. Elinde sazı, dilinde sözü vardır saatlerce dinlenen, gürlerce dillenen, . Okuyalım:
Çayırlarda koyunları yayılır,
Kaval sesi dört bir yana dağılır,
Akşam vakti koyun-keçi sağılır,
Kıyamete sürer Yörük davası.
Sıra yörük güzellerine gelmiştir. Onlardan bahseder bu kez. “Yörükler güzeli allı Medinem” diye bağlar mısralarını. Maraş otundan bahseder. Sende yürü başlığıyla ilahiler seslendirir, döner dolaşır yine yörüklerin çadırlarında mola verir. Ali dede ve yörükler duygularının önüne geçer yeniden.”Kara çadırları açalım dedem” diyerek, arzu ve beklentilerini dillendirir, anlatır açıktan açığa.
Muhsin Yazıcıoğlu için duygularını sayfalara döker, ağıtlar yazar. Ünlü halk ozanımız Çobanoğlu’nun ardından duygularını mısralaştırır. Yüce Türk Milletine söyleyecekleri vardır. Aşık Veysel, Kalem, Ana-baba, öğretmen üçlüsü, Ceyhan ile Seyhan, konuları arasında, gündemlerinin başındadır Aşık Ali Anbarcı’nın. Ve geri dönüşlerin izleri, arkasından “şaştım ağladım” başlığı altındaki duyguları. Sürüp gider, uzayıp gider.
Çukurovalı Halk Ozanı Aşık Ali Anbarcı’nın cd.leri vardır sıralanan. Bunların kapak tasarımları Mansur Ekmekçi imzasının taşıyıcısıdır. Bu cd’lerin kapaklarında, Aşık Ali Anbarcı, Halk Şairi Mansur Ekmekçi, Aşık Cemil Şençalar imza ve fotoğraflarıyla karşılaşılır. Onların amaçları, dünü bugüne, bugünü yarına taşımaktır, kültürümüze sahip çıkmaktır. Ağıt, bozlak ve türkülerle yola çıkar onlar. Ozan Murat sazıyla katılır aralarına. Enver Meşe vardır Çukurova türkülerinin seslendirilişi sırasında yine aralarında
Sazla, sözle güzelleşen, anlam kazanan mısralar türkü türkü Çukurovalı Halk Ozanı Aşık Ali Anbarcı seslendirmeleridir. Bunların başlıklarından: Yörük elleri, Yaktın babam, Yörük derler bize, Güler oynarım, Enişte, Merak etme, Şam eli hurması, Sabah olmaz, Yörükler, Vasiyet, Güller açtı, Emine, Avşarlar, Hak yolu, Gurbet, Kara kız, Akşam oldu, Hasret, Kara Ömerli, İstemem seni, Gelsene vd.
GÜNÜN HABERİ: Burdur’un Tefenni ilçesinde Meslek Yüksek Okulu açılmasına ilişkin MAKÜ teklifi; YÖK Genel Kurulunca onaylandı. (Tefenni’nin Sesi Gazetesi, 02.09.2009)

2 Eylül 2009 Çarşamba

2. Ahmet Tufan Şentürk
Türk şiirine hizmet ödülü (2008) sonuçları açıklandı
ANKARA (Ece Ajans)- 2008 yılı içerisinde “Ahmet Tufan Şentürk Türk şiirine hizmet ödülü” başvuruları üzerinde yapılan değerlendirme sonuçları,
Seçici Kurul Başkanı Prof. Dr. İsa Kayacan ve Yarışma Genel Koordinatörü Mustafa Ceylan tarafından açıklandı.
Buna göre;
Birincilik ödülü:

Selçuk Alparslan’a (Ankara)
İkincilik ödülü:

Özkan Gönlüm’e (Ankara)
Üçüncülük ödülü:

Murat Duman’a (Ankara) verilirken,
2008 yılında seçici kurul özel ödülü verilmediği, Onur Ödülü’nün ise,

T.Turan Atasever’e (İzmir) verildiği, ödüllerin dağıtım yer ve tarihinin önümüzdeki aylarda açıklanacağı öğrenildi.

1 Eylül 2009 Salı

Salih Urhan’dan:
Burası Satırlar Nahiyesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Salih Urhan, 1926 yılında Burdur ilimize bağlı Yeşilova ilçemizde doğan, Türk halk müziğimizle ilgili çalışmalarıyla bilinen, alkışlanan bir ustamız. Burdur’un yüzakı olan bir sanatçı.
Yenilerde bir kitabı daha geldi bana. Adı: Burası Satırlar Nahiyesi. 102 sayfalık kitap da Salih Urhan hoca girişinin bir yerinde:
-“Burası Satırlar, Eşeler dağının doğusundaki engebeli arazi üzerinde çomardıç tepelerinin kuzey yamaçlarına yaslanmış, kerpiçten yapılmış hanay ve yer (hanay iki kat, yer ev tek kat) evlerden oluşmuş bir belde burası. Seksen hane 320 nüfusu olan, güzel insanların yaşadığı yer burası” diyerek açıklamalarda, hatırlatmalarda bulunuyor.
Satırlar nahiyesinin ‘Erle’nin geçmişinden söz ediliyor ilk sayfalarda.
İçindekiler bölümüne bakıyoruz. Gördüklerimizden; Satırlar (Yeşilova) çevresi, Eşeler dağı, Ziraat, bağcılık, örf ve adetler, Bilgi ve bilginler, Masal ve masalcılar, Nişan koyma, düğünler, yemek destanı, oyunlar, inançlar, hayır dualar, beddualar, Satırlarda halk oyunları, erkek ve kadın oyunları, Türkülerimiz, Eşkıya türküleri, Erkeklerde-kadınlarda müzik, Urhan ve Alparslan sülaleleri, 1936 yılında Satırlar Nahiyesindeki haneler vd.
Sayfa 47de “Spor ve sportif oyunlar” başlığı altında “Burası Satırlar” alt başlığı altında 8 dörtlükten meydana gelen Salih Urhan imzalı bir şiir var. Bu şiirden:
Cuma namazında kavil kurulur,
Harman yerine topluca varılır,
Davullar, zurnalar çift çift vurulur,
Burası Satırlar, pehlivan yatağı.
*
Cazgır Molla Ahmet pehlivan okşar,
Nerde güreş varsa oraya koşar,
Sıralar sözcükleri coştukça coşar,
Burası Satırlar, pehlivan yatağı.
Oyunlar bölümünde; Çellik oyunu, Kemik dikmece, Uzuneşek, Cirit atma (güzel ezel), gıncırık, top oynama ara başlıkları altında verilenler ilginç ve dikkat çekici. 58. sayfada doğum ile ilgili inanç ve adetlerden söz ediliyor. Bunlardan birkaçı:
1-Hamile kadınların bazı yiyeceklere istek duymasına “Aşerme” denir,
2-Hamile kadına yüklü ve iki canlı denir,
3-Aşeren kadın güzele bakarsa çocuk güzel olurmuş,
4-Kırkı içinde çocuk evde yalnız bırakılmaz,
5-Memeden kesilen çocuk tekrar emerse haram olunmuş.
Salih Urhan hoca, Satırlardaki halk oyunlarından da örnekler veriyor. Teke yöresinin halkoyunları yönünden çok zengin olduğu hatırlatmasında bulunuyor. “Yörenin merkezi durumunda olan bugünkü Yeşilova, eski adıyla Satırlar nahiyesindeyiz” diye devam ediyor. 09.06.1936 tarih ve 224 nolu kanunla, satırların adı “Yeşilova” olarak değiştiriliyor.
Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
***
Süleyman Demircan:
Muhtarlık yok ediliyor
Prof. Dr. İSA KAYACAN
“Demokrasinin temeli muhtarlıktır” diye diye geldik. İlkokul yıllarımızda, “muhtarlık en küçük idari birim olup, demokrasiye açılan penceredir” gibi anlatımlarla yetiştik.
Hangi alanda olursa olsun, getirilenler, yenilik olarak sunulanlar, demokrasiye uygun olmalı, yeniliklerin, çağdaşlığın yolunu açan girişimler olmalı.
Ankara, Aşağı Ayrancı-Güvenlik Caddesinin devamı. Bu caddenin sağ tarafı Ayrancı muhtarlığına, sol tarafı Remzi Oğuz Arık Mahallesine ait. Bu satırların yazarı Remzi Oğuz Arık Mahallesi Muhtarlığına daha yakın olmasına rağmen, Ayrancı Mahallesi Muhtarlığına bağlı. Ama Remzi Oğuz Arık Mahallesi Muhtarıyla hergün görüşürken, Ayrancı mahallesi muhtarıyla, ayda yılda (işimiz düşerse) görüşüyoruz.
Çankaya ilçesine bağlı Remzi Oğuz Arık Mahallesi Muhtarı Süleyman Demircan, genç, dinamik. Toplumsal gelişmeleri yakından izliyor. Bültenler yayınlıyor, gazetelerin Ankara ilaveleriyle-ekleriyle yakından ilgileniyor.
Gazete bayiliğini de yürüten Süleyman Demircan’la, hemen hemen her gün görüşüyoruz, konuşuyoruz, tartışıyoruz. Konular belli. Mahalleyle ilgili sorunlar. Zaman zaman Ankara’nın, ülkenin sorunlarıyla konuştuğumuz da oluyor hani.
MUHTARLIK YOKEDİLİYOR
Ara başlığımızdaki sözün sahibi Süleyman Demircan. Ankara, Çankaya Remzi Oğuz Arık Mahallesi muhtarı Süleyman Demircan “Muhtarlık yok ediliyor” diyor. Demircan’ın görüşlerinden bazı cümleler nakledelim. Buyurun:
1- Yaşamın her alanında halkla ilişkili olan mahalle muhtarlığı günümüzde yalnızca belge veren, mühür basan, para alan işlevsiz kurum olarak topluma yükletilmek isteniyor.
2- Yerelleşme, bürokrasiyi azaltma adına gelen siyasal iktidar, katılımcılık yerine yerel yetkileri merkeze çekerek merkezileşti. Yasa çıkararak yerelde özne olan çekirdek yönetim birimi olan muhtarlığı üstü örtülü şekilde yok etti, kurumu atıllaştırdı.
3- Çekirdek idari birim yok edilerek, demokratikleşmenin kanalları tıkanıyor, kamusal hizmet birimi olan bu birimin yerine ticari hizmet birimi getiriliyor. Merkezci, buyurgan zihniyet topluma dayatılıyor. Toplumun katılımcı, politikleşme kanalları kesilerek taraf olan, kabullenmeci, itaatkâr duyarsız insan tipi yaratılıyor.
4- Sayıları 53 bine varan çekirdek yönetim birimi, sistemin temel taşıdır. Önceliği bilimsel sağlıklı bir yapıya kavuşturulmasıdır.
NE YAPILMALI?
Ankara, Aşağı Ayrancı Remzi Oğuz Arık Mahallesi muhtarı Süleyman Demircan, “ne yapılmalı?” sorusunun karşılığı olarak şöyle bir sıralama yapıyor: 1-Muhtarlığın, kamu ve yereldeki statüsü belirlemeli, 2- Muhtarlığa devlet de özne olarak işlev yüklenmeli, 3-Köy muhtarları il özel idarelere, mahalle muhtarları belediye meclislerine oranları nisbetinde doğal üye olarak katılmalı, 4- Muhtarlara adil bir ücret ve donanımlı sağlıklı çalışma yerleri verilmeli. Devlet, muhtarlığı kaldırma yerine, muhtarının statüsünü belirleyip, haklarını vermelidir.
***
Yazılanlardan bir demet daha
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bana yazılan şiirler.. Yakında kitap halinde yayınlanacak. Bana yazılan mektuplar. Bana verilen plaketlerde yer alan metinler.. Değerlendirmelerim arasında yer alıyor efendim. Aşağıya bakalım:
HOCAM İSA KAYACAN’a (Ali Bozkurt-Ankara)
Hazan geldi düştü yaprak
Son bahara kızma Hocam
Kucak açmış kara toprak
Nolur bana kızma Hocam
*
Sevda dedim yola düştüm
Nice karlı dağlar aştım
Sinem yandı özde piştim
Kör düğümü çözme Hocam
*
Hayal ettim sözde gezdim
Her güzele şiir yazdım
Öz canıma mezar kazdım
Fakir canı üzme Hocam
*
Kader böyle ecel yazım
Can uykuda yanar özüm
İnan bana doğru sözüm
Kabri derin kazma hocam
*
Garip Bozkurt mahlas adım
İman ehli gerçek kadım
Hakka koştum adım adım
Bu sırrımı yazma Hocam..
*
HABER GİBİ
Burdur ilimize bağlı, Bucak ilçemizde günlük yayınlanan “Ses-15” Gazetesinden:
1- Melike Korkmaz: Yazı işleri müdürü olarak çalışıyor,
2- Fatma Aktaş: Sayfa editörü olarak çalışıyor,
3- Duray Çitekçi: Muhabir olarak çalışıyor,
4- Ramazan Arısoy: Muhabir olarak çalışıyor,
5- Ümmühan Aktaş: Muhabir olarak çalışıyor,
6- Hüseyin Dilek: Muhabir ve Kanal–15 tv’de Müdür olarak çalışıyor.
7- Ali Ulvi Özkan: Ses–15 Gazetesinde makaleleri yayınlanıyor.
8- Mehtap Kaygısız Padem: Ses–15 Gazetesinde makaleleri yayınlanıyor,
9- Kahraman Köktürk: Ses–15 Gazetesinde makaleleri yayınlanıyor.
MEKTUP: Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan; Anayurt Gazetesi ve diğer yayın organlarından, Avrasya Kurumu’nun sempozyumları ve bildirileri hakkındaki yazılarınıza en içten duygularla teşekkürler eder, Avrasya Kurumunun gerçekleştirdiği etkinliklerde sizi de görmek istediğimizi belirtir, başarılı çalışmalarınızın devamı dileği ile Yunus sevgilerimi ve saygılar sunarım (Prof. Dr. Bahaeddin Güney-Vali-Avrasya Dostluk, Kültür, Sanat ve Turizm Kurumu Genel Başkanı-Ankara, 2009-10-06.07.2009)
PLAKET: Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan; Kültür ve Turizm Bakanlığı katkılarıyla Derneğimizce düzenlenen 16. geleneksel, 7. Uluslararası Ankara Halk Aşıkları Bayramında doğumunun 800. yılı münasebetiyle düzenlenen “Hacı Bektaş-ı Veli ve Ozanlık Geleneği” konulu şiir yarışmasında Jüri üyesi olarak görev almanızdan dolayı teşekkür ederiz. Geleneğimize daha nice sağlıklı hizmet yılları dileriz. Saygılarımızla (19–22 Haziran 2009, Çoban Hüseyin Çemrek AŞ-DER Genel Başkanı)
***
Kâzım Poyraz’ın şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirleriyle, kitaplarıyla, yayınlarıyla sıklıkla karşılaştığımız, gazetelerimizin şiir köşelerindeki imzalarıyla bizimle seslenen, merhabalaşan, onur konuklarımız arasında yer alanların sayısı giderek artıyor.
KAZIM POYRAZ
Manisa ilimiz merkezinden sesleniyor Kazım Poyraz. Şiirleriyle dikkat çeken, takdir görüp, alkışlanan isim ve imzalarımızdan biri, önde geleni. Yenilerde bir demet şiir daha geldi Kazım Poyraz ustadan.
Bu şiirlerin mısraları arasında kısa bir gezinti yapmak istiyorum:
Kazım Poyraz şiirlerinde sevgiyi-aşkı ön planda tutuyor. Geçmişin anılarıyla sohbet etmede başarılı. Gönül damlalarından süzülüp gelen maniler manidar. Gönül damlalarından dökülenler, damlalarla ses getirenler anlamlı.
“Gülüm nerdesin?” adlı başlıklı şiiriyle, yukarıda söylediklerimizin doğruluğunu ortaya koyuyor. Bu şiirden iki dörtlük alalım, okuyalım, buyurun:
Şu gurbetin kahrı zor, gülemem gülüm,,
Gel dersin izin çıkmaz, gelemem gülüm,
Nerdesin şimdi mektuplar geri döndü,
Yeller ters esti kokun alamam gülüm..
*
Kazım uzadı gitti gurbetin yılı,
Yâr’in mektubu özlem sitemle dolu,
Rabbim izin verirse dönerim bir gün,
Karlar erir açılırsa köyün yolu.
Kazım poyraz duygu samimiyeti içinde anlatıyor, anlatıyor. Söyledikleri önemli, yazdıkları önemli. Karşı taraftakinin anlayışının harekete geçmesini beklemede sabırlı. Manilerinde de kolay söyleyiş hakim. Ama anlamlılık bir o kadar önde. “Sarı buğday başağı/İn konaktan aşağı/Evet dersen güzelim/Kurban kesem şişeği” diye devam ediyor. Bir başka dörtlüğünde, manisinde de şöyle seslenmekte:
Çiçeğim soldu gitti,
Eller malı aldı gitti,
Kafir vurgun peşinde,
Ciğerim deldi gitti.
“Yeter” diye başlık attığı, bu başlık altında ortaya koyduğu, mısralara döktüğü duygularında da gerçekçilik noktasından hareket eder Kazım Poyraz. “Hilal olmuş çatık kaşın/Gece gündüz hayal düşüm/Hüsran o sessiz gidişin/Yeter bu çile çektiğim” le devam eden mısralardaki samimiyetini hemen görmek mümkün Kazım Poyraz’ın.
Ve bendenize ithafen yazdığı bir şiiri “İsa Kayacan’a Gönül Damlaları” başlığının taşıyıcısı..Öncede bir şiir yazmıştı benim için Kazım hoca. Teşekkürlerimi sunuyorum buradan bir kez daha. Burada şöyle diyor:
Güler yüzlü Kayacan,
Yeşil gözlü Ece can,
Sana bağlandı gönlüm,
Güller yolunda açan..
*
Anayurda ses verdin,
Yaprak yaprak söz sardın,
Özü doğru Kayacan,
Gönüllere ağ ördün. .
Şiir dünyamızdaki yürüyüşünde başarılar dilediğim Kazım Poyraz’ın gelecekte daha güçlü şiirleriyle bizimle selamlaşacağı yönündeki inancımı bir kez daha belirtiyor, sevgi ve saygılarımı yineliyorum efendim.
***
Sivaslı şairler antolojisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Sabiha Serin, Sivas ilimizin kültür temsilcisi. Sıklıkla bize ulaşıyor ve çalışmalarıyla ilgili bilgi veriyor, bilgilendiriyor.
Yenilerde değişik dokümanlarla bize yine ulaştı. Bunlar: Sivaslı şairler antolojisi: Güldeste. 2009 yılında yayınlandı, daha doğrusu bu yılın başlarında Günyüzü gördü. Bu antolojinin cd ortamına aktarılmış şekli var ayrıca.
Bu arada Sabiha Serin’in bestelenmiş şiirlerinin kendi sesinden cd ortamına aktarılmışlarıda dikkat çekiyor. Ayrıca, Sivas şairler ve yazarlar derneğinin kurulduğunuda sevinçle öğrendiğimi kaydetmeliyim.
Sivas Postası gazetesinin değişik sayıları. Serince köşesinden seslenen Sabiha Serin imzalı yazılar.
Yayın merkezi Ankara/Lalahan’da bulunan, İbrahim Engin’in sahip ve yazı işleri müdürlüğü, Sebahat Mayda Yavuz’un genel yayın yönetmenliğinde aylık yayınlanan, sanat ve edebiyat dergisi “Ortanca”nın 8 ve 16 ncı sayıları, bana, bize gelenler arasında yer alıyordu.
SİVASLI ŞAİRLERDEN
Sivaslı Şairler Antolojisi: Güldeste’nin hazırlayıcıları; Bekir Alim, İlkay Coşkun, Yusuf Bal. Şubat 2009’da 350 sayfayla Günyüzü görmüş. 57 isim ve imza var antoloji içerisinde. Bunlardan bazıları:
Ahmet Acar, Bekir Alim, Bülent Uygun, Kenan Bilgaç, Muhsin Yazıcıoğlu, Mustafa Tonbul, Münevver Düver, Sabiha Serin, Turan Aslan, Yusuf Bal vd. Şairlerin isimleri, fotoğrafları ve biyografileri sıralamasından sonra, şiirlerinden örnekler verilmiş. Muhsin Yazıcıoğlu’nun “Üşüyorum” adlı, başlıklı şiiri biliniyor. Özellikle vefatından sonra gün yüzüne çıkan bu şiir ne kadar anlamlı, ne kadar duygu yüklü, gerçekçi mısraların şekillendirdiği bir şiir değil mi?. Biz Muhsin Yazıcıoğlu’nun “Gül ve sabır” başlıklı şiirinden iki dörtlük alalım efendim:
Gül gül açmış tabanlar,
Güller suya hasret,
Güle tuz, suya ateş,
Direnmek hayata eş.
*
Bitti beden direnci,
Bir baygın ana hasret,
Ruh bedenin gerçeği,
Direnç iman ölçeği..
Sayfa 261’de Sabiha Serin bölümü, sayfaları başlıyor “Canım Sivas’ım “ başlıklı şiirden bir dörtlük alarak başlayalım. Buyurun:
Seni çok özledim, göresim geldi,
Burnumda tütersin, canım Sivas’ım.
Hasretin bağrımı ok gibi deldi,
Sevdadan betersin, canım Sivas’ım..
Sivaslı Şairler Antolojisini hazırlayan, Bekir Alim, İkay Coşkun, Yusuf Bal üçlüsünü kutluyor, tebriklerimle sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
***
Şerife Çınar’dan:
Körfezde gün batımı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bana gelen kitapların sayısındaki artış değerlendirmelerimi biraz rafa kaldırmak istiyorum.
Ağustos 2009’un ortalarında gelen kitaplardan biri:
Şerife Çınar’ın “Körfezde Gün Batımı” şiirlerden meydana gelen kitap, şekillenen sayfalar.
Şerife Çınar, son yıllarda sıklıkla duymaya başladığım şairelerimizden, isim ve imzalardan biri.
120 sayfayla şekillenen kitap, merkezi Salihli’de bulunan Ay Yayınları hazırlığından geçmiş.
Şerife Çınar, her şey bir yudum sevgi için, gerçeğinden noktasından hareketle bir sunuş, bir önsöz yazmış kitabın 3 ncü sayfasına koymuş. Burada, daha doğrusu bir yerinde Şerife Çınar; “Ruhumda duygularım sözlere, sözler duygulara dönüşür. Bana şiir yazdıran ilham perim ne getirirse ben satırlarıma onu dökerim” diyor.
Sonraki sayfada Muammer Baydere’nin “Şiire davet” başlığı altındaki görüşleri var. Kitabın önsözü bu sayfada şekillenmiş.
Şerife hanımın, 18 Kasım 1998 tarihinde kaybettiği babası İsmail Apaydın’ın iki şiiri 7 nci sayfada yer almış. Rahmetli İsmail Apaydın;
- “Akılsız başa taç yakışır mı hiç?” diye sorduktan sonra, “Gönüllerde yaşayan sensin/Ruhumu seslendiren bir sensin” diye devam ediyor ikinci şiirinin iki mısrasında.
Sıra kitabın adı olan “Körfezde gün batımı” adlı, başlıklı şiire geliyor. 8 nci sayfada bizimle merhabalaşıyor bu şiir. İlk dörtlüğü:
İzmir körfeze bakar güneşte kızıl akşam,
Geceye hazırlanır şehirde buruk yaşam.
Dağlar dimdik yükselir göz alıyor ihtişam,
Ruhların bir dansıdır körfezde gün batımı.
Şerife hanımın şiirleri hece vezniyle şekillendirilmiş. İlk sıralardaki şiirler, eşi Yusuf Çınar’a, oğlu Yunus Emre’ye ithaf edilmiş. Esat Anık’tan bir mısra tırnak içinde verilmiş “Geçmeyen zamanların adını sevda koydum” şeklinde alınarak, adını sevda koydum şiiri 11 nci sayfaya aktarılmış.
Şerife Çınar, sevgiyi, bağlılığı, üzüntü ve sevinci, mutluluk ve burukluğu hareket noktası yapmış. Mısra mısra şiirleştirip, kitabının sayfalarına aktarırken, bir ustalık tablosu ortaya koymuş. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Şerife Çınar: 1956 yılında Ödemiş’te doğdu. EÜ Gazetecilik ve Halkla İlişkiler YO’dan 1979 yılında mezun oldu. 1999 yılında Maliye’den emekli olan Şerife Çınar’ın şiir ve öyküleri yayınlanmaya devam ediyor.
Şerife Çınar’dan bir dörtlük daha (Siz yaşıma bakmayın);
Aynalar beyaz desin saçlarımı boyarım,
Yüzümdeki çizgiye gülüşleri koyarım,
Yaşanmamış yılları yaşıyorum şimdi ben,
Siz yaşıma bakmayın, kendimi genç sayarım.
***
Yeni üç şiir daha
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bana yazılan şiirlerin sayısı giderek artarken, “Bana Yazılan Şiirler” adlı yayın çalışmalarımın kitaplaşma sınırları daralıyor. İzmir ilimiz merkezinde yaşayan Özen Gülay Atacan’ın bana ithaf ettiği, akrostiş olarak kaleme aldığı üç şiir aşağıda efendim:
KAYACAN’I TANIMAK (Özen Gülay Atacan)
* (Döşüyor)
İnci, mercan, sedeften mısraları büyüyor,
Sevginin, dostluğun tablosunu çiziyor,
Artıları, eksiden daha önde tutuyor,
Kayacan’ı tanımak bir onur, gurur bence.
Ayrıcalıktır onun kalemini tanımak,
Yakınında olmadan yüreğinde yer almak,
Anlatılmaz yaşanan duygularda yaşamak,
Cana can vermektir yoktan var etmek bence,
Altın harflerle yazıp anılarda yaşatmak.
Nasıl sonsuz bir güven Kayacan’ı tanımak.
İSA KAYACAN HOCAMA (Özen Gülay Atacan)
İsmiyle, cismiyle bir ekoldür gözümde,
Sarsılmaz kişiliği, kalemi, yüreğiyle,
Anlarsın ilk bakışta dostluğunu, özünü,
Kalır izi, sarsılmaz her haliyle bellekte,
Anlatır gözleriyle, söze gerek kalmadan,
Yalan değilmiş meğer “söz uçar, yazı kalır”
Altın harflerle yazar gönülleri yormadan,
Ceza yok lügatında, kalemiyle can alır,
Artık sözün kısası tanımak gerek onu,
Ne gerek var rehbere, doğru çizmiş yolunu.
NESİLLERE YETECEK (Özen Gülay Atacan)
İnsanlık tarihinde böyle yüreklerde var,
Sevgi seli oluşmuş, kaleminde emeği,
Asla bitmiyor onda paylaşımcı duygular,
Kalemi en yakını, dizeleri ona yar.
Aras’ın çağlayışı gümbür, gümbür dilinde,
Yansıtır çevresine dostça yerli yerinde,
Asla taviz vermiyor Türkçenin ihlalinde,
Cana can verir bazen korktuğun sarp kayalar,
Anlamak kolay değil böyle özverileri
Nesillere yetecek Kayacan’ın izleri.
İzmir:11,14,18 Ağustos 2009