16 Kasım 2009 Pazartesi

Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı
ANAR'dan: Nazım Hikmet Kerem gibi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dünyada, ülkemizde eski "sertlikler" ve tek düze bakışlar kalmadı. Her şey kendi ekseninde değişikliğe uğradı, uğramaya devam ediyor.
Mensubu bulunduğum, merkezi Ankara'da bulunan Olay Gazetesinin 02.11.2009 tarihli sayısının logo üstünde manşette yeralan, deneyimli gazeteci arkadaşımız Dursun Erkılıç imzalı ve "Türk Sağı" Nazım Hikmet'i keşfetti! başlıklı bir haber, yorum, makale vardı. Manşet altındaki spotta; "Millivetçi aydınların en etkin ve yetkin edebi oluşumlarından Avrasya Yazarlar Birliği, bu akşam çok önemli bir buluşmayı ve barışmayı gerçekleştiriyor. Avrasya Yazarlar Birliği, Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı ANAR'ın, Nazım Hikmet ile ilgili "Kerem Gibi" isimli önemli kitabını benimsemenin yanında, benimsetmesini sağlamak için de harekete geçti" deniyordu.
02.11.2009 tarihinde saat 18.00 için Ankara - Balgat-Türkocağı Caddesindeki Anadolu Gösteri ve Kongre Merkezi'ne aldığım davet üzerine gittim. Azerbaycan'ın ve Türk Dünyasının ünlü şair, yazar ve araştırmacılarıyla, Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı ANAR ve davetliler anılan koyteylde buluştular .
"ANAR Nazım Hikmet Kerem Gibi" adlı 358 sayfalık kitap,merkezi Ankara'da olan Bengü Yayınları arasında günyüzü görmüştü. Kitap,Nazım Hikmet'in hayatı ve sanatı hakkında ANAR düşüncelerinden oluşmuştu,şekillenmiş, yayınlanmıştı. Değerli kalem ve düşünce adamı ANAR’ın “Sayın İsa bey'e en iyi dileklerle" cümlesiyle (02.11.2009) imzaladığı kitabın benim için ayrı bir önem taşıdığını kaydetmeliyim. Kokteyl sırasında görsel görüntülerden sonra, ANAR'ın yaptığı konuşma önemliydi, anlamlıydı."İnsanların bir kısmı Nazım'ı seviyor, bir kısmı sevmiyor.. Bu insanların tercihidir" şeklinde başlayan konuşması takdirle karşılandı, beğenilerek dinlendi.
Şimdi, anılan kitabın sayfalarına dönmek istiyorum:
Bir sunuş ve İmdat Avşar imzalı önsöz var. Şair ve isyankâr Nazım'a övgüyle söze başlanmış. Nazım Hikmet'in kendisi ve sanatı hakkındaki düşünceleri yanında, Nazım Hikmet'in Azerbaycan ile ilgili makaleleriyle devam edildiği görülüyor. Ayrıca Azerbaycan şairlerinin Nazım Hikmet'e ithaf edilmiş şiirlerinden de örnekler var kitap içinde. Son sayfalarda da Nazım fotoğrafları var geçmişe yönelik, bugünlere ulaşan.
Usta, kalem, deneyimli gözlemci ANAR, bir sanatçı bir insan,dünyası geniş, temiz bir araştırmacı olarak kaleme aldığı "Nazım Hikmet Kerem Gibi" için; "Nazım Hikmet'in 1950’li yıllarda SSCB'ye geldikten sonra, Sovyetler Birliği'nin iç yüzünü görüp,büyük bir hayal kırıklığına uğradığını; onun büyük pişmanlığını,olduğu gibi, gördüğüm, bildiğim gibi anlatmaya çalışıyorum" deyişi, kitap için önemli, anlamlı ipuçlarını ortaya koyuyor, genel fotoğrafın netliğini gözlerimiz önüne seriyor. ANAR anlatımlarından:
-Nazım Hikmet ,1957 yılından sonra da Bakü'ye her gelişinde bizde misafir olurdu. Bizim Moskova'ya yolumuz düşdüğünde ise ya Nazım'ın Moskovada'ki evinde, ya da bağ evinde mutlaka görüşürdük. Bazen de Nazım Hikmet, Ekber Babayev ile birlikte bizim kaldığımız otele, odamıza gelirdi.
-Nazım Hikmet (Ran), 61 yıllık ömrünün 44 yılını Türkiye'de, 44 yılın 15'ini de İstanbul, Ankara, Bursa ve Çankırı hapishanelerinde geçirmiştir.
-Nazım Hikmet şöyle diyor: Şiirimin kökü yurdumun topraklarındadır. Ama dallarımla bütün topraklarda, doğuda, batıda, güneyde, kuzeyde uçsuz bucaksız yayılan bütün topraklarda, o topraklar üstünde kurulmuş, medeniyetlere, bütün dünyamıza uzanmak istedim.
ANAR hoca, kendi gözlemleri ve yorumlarıyla, Nazım Hikmet'in bilinmeyen yönlerini sayfalara aktarmış, çok önemli bir görevi yerine getirmiştir. "Nazım Hikmet Kerem Gibi" adlı kitabını, Azerbaycan'dan önce Türkiye'de yayınlanışını sağlayan, Avrasya Yazarlar Birliği yöneticilerini kutluyor, sevgi saygılarımı sunuyorum efendim. ***
Özen Gülay Atacan’ın
öykü dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yazarken, sayfalara aktarırken, sanki hep “şiir dünyası” kelimeleriyle çıktık karşınıza.
Bugün farklı bir başlıkla karşınızdayım efendim:
-Özen Gülay Atacan’ın hikâye dünyası. Değişikliğimiz bu. Yani bir şair ve yazarın hikâye dünyasına bakacağız.
Özen Gülay Atacan genelde şaire olarak biliniyor. Yayınladığı kitaplar bu görüşümüzün doğrulayıcısı. İlk şiir kitabı “Duygu Seli”ni 1996 yılında yayınladı.
Ama, hikayeleriyle ve anlatımındaki farklılıklarıyla gündemimize gelen Özen hanımın, geçmişte kalan bazı dergi ve gazetelerde yayınlanmış öyküleri-hikayeleri var. (Aynı anlama gelen, değişik biçimlerde kullanılan iki kelimeyi yan yana koyduk).
Yayın yeri İstanbul olan, “Vanlıların Sesi” Dergisinin Mart 1994’de yayınlanan 16.sayısı. 8 ve 9 ncu sayfalardaki “İnsan olsun. Ben Vanlıyım.. Ya siz?” başlıklı bir hikâye Özen Atacan Gülay imzalı. Burada, Vanlıların tanıtımı, tanınışıyla ilgili bir değerlendirme, anlatım ve ısrar söz konusu. Ayrıca bir şiir de yer almakta. Bir bölümü “insan olsun” başlıklı şiirin:
Seni ilgilendirmesin,
Dini, dili, ırkı, rengi,
İnsan olsun.
Seven bir gönlü,
Güzeli gören gözü.
Doğruyu konuşan dili,
İyiliklere uzanan eli..
İstanbul’da günyüzü gören “Ana” Dergisinin Temmuz 1993 ve 207 nci sayısı. Sayfa 33.”Bir anı” başlıklı Özen Atacan imzalı bir öykü.
Yine Ana Dergisinin Şubat 1993 ayına ait 202 nci sayısının 31 ve 32 nci sayfalarında yeralan bir başka Özen Atacan imzalı öykü “Nikah şahidi” başlığıyla verilmiş. Bir cümle buradan:
-“Nikah masasına oturdukları zaman o güzel gözleri öylesine dalıp gitmişti ki, nikah memurunun önüne koyduğu koca defteri fark etmemişti”..
Yine 1993 ve 1995 yıllarına ait dergilerin değişik sayılarında Özen Atacan’a yönelik sanatsal haberler, şiir sergisi haberleri dikkat çeker boyutlarda. Ayrıca, Simav ilçemiz merkezinde yayınlanan Anadolu gazetesinde yeralmış “75. yıl” adlı Özen Gülay imzalı şiir. Bir dörtlüğü bu şiirin
Yetmiş beş yıl bu bayrağın altında,
Yedin, içtin, yattın, kalktın huzurla,
Nankör olma, zor günleri hatırla,
Hatırla da, minnetkâr kalma Atana…
BURDUR (MERKEZ) VE TEFENNİ BELEDİYE BAŞKANLARINIA BİRKEZ DAHA DUYURULUR:
HABER: Nida Tüfekçi’ye vefa örneği; Türk Halk Müziği sanatçısı Nida Tüfekçi’nin anıtı doğum yeri olan Akdağmadeni İlçesine dikilecek. Belediye Başkanı Suphi Daşdan, Nida Tüfekçi anıtının ilçe girişine dikileceğini söyledi. Yozgat Gazetesi 07.11.2009
Tefenni doğumlu olan, Burdur ve Türkiye’nin gururu THM Bağlama Sanatçısı Ahmet Yamacı’nın anıtının- heykelinin dikilmesiyle ilgili teklifim cevapsız kalırken, Yozgat ve Akdağmadeni Belediye Başkanlarını kutluyorum. (İsa Kayacan)
GÜNÜN SÖZÜ: “Burdurlu birbirine sahip çıkmadığı gibi, yöresel ürünlere de sahip çıkmıyor. Yöresel ürünlerimizi gelecek nesillere taşıma sorumluluğumuz var. (Yusuf Altıparmak, Röportaj: Hasan Türkel, Burdur Gazetesi 07.11.2009)
***
Anayurt’tan Anadolu'ya
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Zaman zaman geriye dönüp bakmalıyız.Ben öyle yaparım.
İskenderun'dan, Türkmen Ozanı Süleyman Özçelik, elinde bulunan eski yıllara ait ne varsa, bize (Ankara'ya) ulaştırıyor. Teşekkürlerimizi sunalım öncelikle.
Yenilerde eski yıllara ait bir kitap daha bana ulaştırıldı Süleyman Özçelik tarafından. Kitabın ön ve arka sayfalarında boş bulunan yerlere (sayfalara) şiirleri ve notlarıyla doldurmuş her zaman olduğu gibi Süleyman Özçelik. 04 Haziran 2009 tarihinin taşıyıcısı "Sor" adlı başlıklı şiirinin dörtlüklerinden biri Süleyman Özçelik'in;
-Bütün kötülükten arınmışız biz,
Hakkın kelamına sarılmışız biz,
Haksıza yüz çevirmiş, darılmışız biz,
Haktan emir gelmiş, Fermanından sor.
Şimdi kitabın sayfalarına dönelim. Kitabın adı: Anayurt’tan Anadolu’ya. Yazarı: Halife Altay. Kültür Bakanlığı yayınlarının 354 ncüsü olarak günyüzü görmüş,yayınlanmış. Birinci baskı yılı: Mart 1981. Uzunca bir önsöz var 1977 yılı kayıtlı. Önsözün içinden aldığımız bazı cümleler;
-"Gerek Osmanlı ve gerekse Cumhuriyet devrinde, Türkiye'den herhangi bir ilim adamı bizzat Orta Asya'ya giderek orada yaşayan Türk ırklarının yaşayış tarzları ile örf ve adetlerini yerinde incelemek suretiyle bu mevzu'u ihtiva eden eserler meydana getirmemişler; ancak bazı yazarlar yabancıların bu husustaki bazı eserlerine dayanarak konuyu sathî bir şekilde kaydetmekle yetinmişlerdir.
Bu eser bir Türkistan tarihi vasfını haiz olmadığı gibi, Kazak Türkleri'nin de tarihini ihtiva etmemektedir. Ancak Doğu Türkistan’da yaşamakta olan Kazak Türkleri'nin içtimai ve kültürel hayatları ile, Anayurt’tan Anadolu'ya gelmek için gerçekleştirilen meşakkat ve mücadelelerle dolu uzun göçlerin hikayesini ihtiva eden korkunç, acıklı ve canlı bir hatıradır" şeklindeki anlatımların dikkat çekici olduğunu kabul etmeliyiz. Üç 'bölümlük "Anayurt’tan Anadolu'ya"nın içindekiler sayfalarından bazı başlıklar nakledelim bu arada. Buyrun:
-Kazak Türklerinin kısaca şeceresi/Kazak cüzleri/Türkistan'da 1917'de kurulan Alaş Orda Hükümetinin marşı/Altay'da Kazak Türklerinin yaşayış tarzı,
-Kazak elinin düğün ve ölüm merasimleri, Kazak Türklerinde musiki/Kazak Türklerinde ilk başlatılan göç/1933 Altay'dan Barköl'e göç hareketi/Pakistan’ın kuruluşu/Türkiye'ye göç hareketi,
-Kara Molla'nın göç tarihçesi/Osman Batır'ın kanlı mücadelesi ve ikinci göç hikayesi/15 Haziran 1946'da Doğu Türkistan'da kurulan karma eyalet hükümeti/Mehmet Emin ve İsa Yusuf Alptekin'in göç hareketi/Büyük kahraman Osman Batır'ın tutuklanması Gasköl civarında göç hareketleri vd.
Sayfa 12 ve 13 de, Türkistan'da 1917'de kurulan Alaş Orda Hükümetinin marşı kaydedilmiş. 13’ncü sayfada, Türkiye Türkçesine çevrilen mısralar var. İlk dört mısra;
- Dip ecdadım er Türk, biz Kazak eliyiz,
Havadar dağ dehşetli göl, sararka (dağı) yerimizdir.
Dere boylayıp mal sürüp, seyran edup serbest yaylayıp,
Arka (dağı)nın şımarık büyüyen, şımarığı efendisiyiz.
Sayfa 388'de başlayan anlatımlardan: 12.09.1953'den 26.12.1953 tarihine kadar geçen dört ay zarfında kademeli olarak 1379 kişi,430 aile Pakistan'dan Türkiye'ye göç etmiş oldu.Aynıca 26.10.1958 tarihinde de yine Pakistan'dan Türkiye'ye 48 kişilik bir göç de gerçekleştirildi. Karaçi'de kaldığım dört ay zarfında oldukça zorluk çektim.
20. yüzyılda Altaylardan başlayan uzun ve kanlı mücadelelerle "Anayurt'tan Anadolu'ya" kadar devam eden bu göç, tarih sayfalarında layık olduğu yeri alacak ve hür dünya insanı tarafından ibretle okunacaktır.
***
Azerbaycan-KKTC ve Türkiye'den; şiir çeşitlemesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan, KKTC. ve Türkiye'den bir şiir çeşitlemesiyle “merhaba” demek istiyorum;
AZERBAYCAN'DAN:
1- Bahtiyar Vahabzade'nin 12 bölümden meydana gelen"Annem öldü mü” şiirinden:
-Ne hız ellerini üzdün dünyadan,
Balanı tek koyup nereye gittin?,
Nasıl yok oluyormuş bir anda insan,
Sanki bu dünyada hiç yok imişsin..
2- Prof. Dr.Elçin İskenderzade'nin üç bölümden meydana gelen "Şehit düğünü" başlıklı şiirinden: -Kızlar beyazlar içinde, / Gençler beyaz atında,
Melekler dans ederler, / Yıldızların altında.
3-Ekber Koşalı'nın iki bölümden meydana gelen “ben hiç kutlamadım” adlı şiirinden:
- Ben hiç kutlamadım, / Takvimin son yaprağını,
Virgülü bildiğim ömrün, / ….noktası Allaha kaldı.
KKTC'DEN:
4- Harid Fedai'nin 6 bölümden meydana gelen "Temmuz Güzellemesi" adlı şiirinden:
-Hava limanına sığmaz olurum,
Salınarak sökün ettiğin an,
Ağzıma gelir yüreğim, / Bilesin..
5- Hasibe Şahoğlu'nun üç bölümden meydana gelen "Yalnızlık" adlı şiirinden:
-Ilık yaz yağmuru gözyaşlarım,
Hasret okyanuslarına akıyor,
Bir tükenmişlik yaşıyorum,
Yol başlangıcında,
Yüreğimin kıvrımlarından fışkırıyor,
Sevgi çığlıklarım..
6- Osman Türkay'ın "Beşparmak Melodileri" adlı şiiri beş bölümden meydana geliyor. Bir bölümü:
-Üstümde bir gök var mavi,
Altımda ovalar zeytin yeşili,
İçimde duygular bir iç deniz,
İçice dalgalı Akdeniz.
TÜRKİYE'DEN:
7- Yavuz Bülent Bakiler'in beş bölümden meydana gelen "Anadolu Gerçeği" adlı şiirinden;
-Bilir misin köylerde akşam olunca,
Çekilir el ayak ortalıktan,
Bir hüzünlü ay doğar karanlığa sapsarı,
Başlar bir ağıt gibi sulardan, kapılardan,
Kurbağa feryatları, köpek ulumaları..
8- Osman Baş'ın 10 bölümden meydana gelen Azerbaycan kokulu "Har-ı Bülbül" şiirinden:
-Mevsim çiçek çiçek bahar,
Damla damla yağmur,
Masmavi deniz ufkunda,
Güneş yanmışlığında Hazar..
9- Şemsettin Küzeci'nin 9 dörtlükten meydana gelen "Kerküklüyüm Türkmen'im" adlı şiirinden:
-Yüreğimde sızım var, / Tarihlerde izim var,
Kocaman bir mazim var, / Kerküklüyüm,Türkmen'im..
***
Ekrem Yalbuz’dan:
Türkçenin nakışı CİNAS
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Edebiyatımız içinde, Türkçemiz içinde, çerçevesinde “cinas”lı kafiyelerden sözederken dikkatli olmalıyız.
Bendeniz; “Bizdeki bu hastalık /Ne kanserdir, ne verem/../Sizden aylık, haftalık/ Ne aldık ki ne verem” diyerek, cinas örneklerimizden birini söylemeye, yazmaya, kayıtlara geçirmeye çalıştım.
Ankara’lı genç şairlerden Ahmet Eroğlu, geçenlerde bir kitap getirdi.
3 ncü baskısı yapılan, Ekrem Yalbuz’un “Türkçenin Nakışı Cinas” adının taşıyıcısıydı bu kitap.
Aşık Cinasi olarak da bildiğimiz Ekrem Yalbuz bana ayrıca Düş/ünce ve Gir/yan! Adlarında iki çerçeve cinas örneği göndermiş. Bunlardan:
1-Susarsa cenkte yiğit Kevser yolun son ucu,
Susarsa ehl-i vicdan, zillettir tek sonucu.
2-Yara sarmış o bülbül, gül bitmiş o yaradan,
Yâr asarmış yiğidi, böyle yazmış Yaradan.
Bu örneklerden sonra, 210 sayfalık “Türkçenin Nakışı Cinas”ın sayfalarına dönelim. Konu, yani cinas örnekleri 9 bölümde ele alınmış, gösterilmiş. Bölümlerdekiler:
Birinci bölümde: Türkçemiz ve cinasın Türkçemizdeki yeri,
İkinci bölümde: Divan edebiyatında cinas,
Üçüncü bölümde: Günümüz Türkçesiyle cinaslı beyitler,
Beşinci bölümde: şiirimizden cinaslı kafiye örnekleri,
Altıncı bölümde: Bestelenmiş cinaslılar,
Yedinci bölümde: Kelime oyunları, bilmece ve tekerlemeler,
Sekizinci bölümde: Cinaslı deyişler,
Dokuzuncu bölümde: Ekler verilmiş, sayfalara aktarılmış.
Ahmet Süreyya Durna’nın takdimi var 11, 12 ve 13 ncü sayfalarda.
Ekrem Yalbuz’un önsözü var tek sayfada. Girişinde; “Eski notlarımı her açtığımda dişe dokunan şeylerin bercestelerinin, cinaslılar ve güzel sanatlı sözlerin olduğunu gördüm. Bunları öğretmenlik mesleğimin verdiği bir sorumlulukla derleyip toplamak, sanatkâr gönüllü insanlarla paylaşmak istedim” diyor Ekrem Yalbuz hoca.
Dördüncü bölümde yeralan “Halk Edebiyatında cinas” örnekleri 71 nci sayfada verilmeye başlanıyor. Bunlardan:
16-Kara sözler,
Sürmeli kara sözler,
Gemim deryada kaldı,
Kaptanım kara gözler.
23-Yaradan var,
Yeri göğü yaradan var.
Tabib yaram elleme,
Bende her yaradan var.
Kars, Elazığ-Harput, Şanlıurfa yörelerinden verdiği cinaslı söylemler örnekleri, Azerbaycan Halk edebiyatında cinas-bayatı örnekleri, Kerkük halk edebiyatında cinas-hoyrat örnekleri, Ekrem Yalbuz hocanın araştırmasının zenginleştirilişini sağlamış.
Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
***
Geleceğin şairi:
Seza Tutku Azaklı

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bugünün miniği, minikleri. Yarının büyüğü, büyükleri… diye devam eden değerlendirme, anlatım ve ifade biçimlerimiz vardır.
Seza Tutku Azaklı, Burdur Cumhuriyet İlköğretim Okulunun 2 nci sınıfında okuyor. 2009 yılı itibariyle 8 yaşında.
Yazdığı, bana gönderdiği şiirlerinin sayısı yirmilerle, otuzlarla, kırklarla hatta ellilerle ifade ediliyor.
Yeni şiirleri var Seza Tutku Azaklı’nın bana gönderdiği.
Bunlardan birisi “Burdur’um” adıyla karşımıza çıktı. Burdur anlatılıyor mısra mısra. Bu şiir “Burdur’un Saz ve Söz Ustaları” adlı serinin 2 nci kitabımdaki “Yeni Burdur Şiirleri” bölümünde de yeralacak.
“Çiçeklerin, güllerin/Güzellikle dolsun Burdur’um” dedikten sonra, şiir şöyle bitiyor:
İsa Kayacan amcam, sende doğmuş,
Sonra Ankara’ya gitmiş..
Çok seviyorum, beni de bilmiş,
Güzelsin sen Burdur’um,
Güzelsin sen Burdur’um..
Seza’nın yaşı küçük ama, dünyası büyük. Geniş açılardan bakıyor dünyaya. Anne ve babasına karşı sevgisi sınırsız.. Onlar için şiirler yazıyor, mısralara döküyor duygularını. Annesi için yazdığı şiirden:
Beni sen doğurdun annem,
Büyütüp yürüttün annem,
Ben de seni çok seviyorum,
Annem, annem canım annem!..
İki şiir daha var. Babam ve Babacığım başlıklarıyla yazılmış, Seza’nın kaleminden sayfalara aktarılmış. “Kahverengi gözlüm/Canım babacığım/Seni çok seviyorum/Sensiz olamıyorum” dedikten sonra babasına yönelik duygularını anlatmaya, seslendirmeye devam ediyor:
Babacığım sen gelince,
Yüzüm gülüyor benim.
Seviniyorum ben,
Hiçbir yere gitme sen..
Ve Seza Tutku Azaklı’dan Ağaç dikelim, Sonbahar ve Atam başlıklı şiirler. “Fidan diktim ağaç oldu/Ağaçtan elma doğdu/Ağaçtan, defter, kitap oldu/Ağaç dikelim ağaç” şeklindeki çağrıyı kim kulak vermez!...İkinci şiirden. Yani “Sonbahar ve Atam” dan:
Senin gözlerin maviymiş,
Saçların da sarı,
Sonbaharı,
Seni görmediğim günleri…
Buraya bir not düşmek istedim: Seza Tutku Azaklı geleceğin şairleri, şaireleri arasına girecek ve adından sıklıkla söz ettirecektir.. Derslerini iyi çalışır, aksatmaz, sonra şiir yazmayı sürdürürse, mutlaka, ama mutlaka başarılı olacaktır. Ha gayret Seza!...

Hiç yorum yok: