30 Aralık 2009 Çarşamba

Azerbaycan’dan
Prof. Dr. Hoşbaht Yusufzade
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan kaynaklı, Azerbaycan çıkışlı yayınların sayfalarındaki gezintim giderek artış gösterirken, “Azerbaycan Yazılarım” adlı kitaplarımın Vektor Neşirlerevi yayınları arasında günyüzü görmesi, beni sevindiriyor, mutlu kılıyor.
Burada, Prof. Dr. Elçin İskenderzade hocamı sevgi ve saygıyla selamlamak istiyorum.
Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans tarafından hazırlanıp günyüzü gören, bir kitap var masamda.
Adı: Prof. Dr. Hoşbaht Yusufzade. Biyografi-bibliyografya. Hazırlayanlar: Prof. Dr. Elçin İskenderzade. Alekber Abbasov, Müdhet Rzayev, Hazer Kurbanova. Çeviriler: Kemale Alekberli, Naile Ağazade, İlgar Memmedli.
Editörlüğünü, Türk Dünyası Araştırmaları Uluslararası İlimler Akademisi Ankara Başkanı Prof. Dr. Hayrettin İvgin’in yaptığı kitap, Türkçe, İngilizce, Rusça ve Azeri Türkçesinde yayınlanmış.
Aralık 2009’da günyüzü gören ve Prof. Dr. Hayrettin İvgin tarafından bize ulaştırılan “Prof. Dr. Hoşbaht Yusufzade-Biyografi-Bibliyografi” adlı kitabın sayfalarına doğru mini bir yolculuk yaparsak, gördüklerimizden:
-Ordinaryüs Prof. Dr. Hoşbaht Yusufzade’nin hayatının ve çalışmalarının aşamaları,
-Akademik hayat ve faaliyetlerinin esas merhaleleri, Neşredilmiş ilmi eserleri kronoloji ardıcıllıqla, Bilimsel buluşları,
-Hoşbaht ömrü onur yılları ve izleri (Alekber Abbasov),
Ordinaryüs Prof. Dr. Hoşbaht Yusufzade’nin 14 Ocak 1930 tarihinde (Azerbaycan) Apşeron yarımadasının göz alıcı köşelerinden biri olarak tanınan Pirşağı köyünde doğduğunu öğreniyoruz.
Hoca, erken yaşlarda sosyal çalışmaların içinde yeralıyor. 1943 yılında (Partinin gençlik kolu) Komsomol teşkilatının sekreteri olarak çalışmaya başlıyor. 1947 yılında komşu Kürdehanı köyündeki 113 sayılı okulu bitiriyor. 1952 yılında Azerbaycan Endüstri Üniversitesinin Jeoloji Keşif-Arama bölümünü kazanıyor, 1952 yılında buradan mezun oluyor.
Sonraki yıllarda Sovyetler Birliği Kominist Partisinin 22. kurultayı adına Petrol ve Gaz Üretim idaresinde müdür yardımcısı, baş jeolog görevlerinde çalışıyor. Daha pek çok görevde bulunan ve başarıyla bu görevlerini tamamlayan Prof. Dr. Hoşbaht Yusufzade, deniz-petrol, gaz yataklarının işlenmesinin pratik temellerini hazırlıyor ve gerçekleştirilmesini sağlıyor.
Azerbaycan’ın milli lideri Haydar Aliyev’in yeni petrol stratejisinin hazırlanıp gerçekleştirilmesinde katkısı bulunan Prof. Yusufzade, petrol alanındaki onlarca çalışmanın altına imza atıyor. Kendisi için, “Petrol işinin üstadı, Azerbaycan petrolcülerinin büyüğü” ifadesinin kullanılışı, yerinde ve doğru bir anlatım ve kabulleniş biçimi olarak alkışlanıyor.
Prof. Dr. Hoşbaht Yusufzade Biyografi-Bibliyografi, adlı kitabın son sayfalarına yerleştirilen fotoğraflarda da görülüyor ki, Hoşbaht Yusufzade; Azerbaycan’ın milli lideri Haydar Aliyev ve şimdiki Cumhurbaşkanı İlham Aliyev başta olmak üzere, pek çok liderin iltifatlarıyla taltif edilmiş. Bunlar arasında, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Rusya Cumhurbaşkanı V. Putin, İran İslâm Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı Muhammet Hatemi’ye kadar uzanan liderler, Hoşbaht Yusufzade’nin görüntüleri arasında yeralıyor.
GÜNÜN SÖZÜ: Dünyanın neresinde Türk varsa ellerimizi uzatmalı, kucaklaşmalıyız (İK) ***
Tokat-Reşadiye’den yine ağıt

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Tarihler, üzüntü ve sevinçlerin geçmişe not düşüldüğü günlerdir. 07 Aralık 2009. Tokat-Reşadiye Sazak köyü yakınlarında 7 askerimizin daha şehit edilişinin kara günü olarak kayıtlara geçti. Hepimiz kahrolduk bir kez daha. Yazılarla, sözlerle, mektuplarla duygularımızı dile getirdik, ortaya koyduk. Şehitlerimizin adları: Cengiz Sarıbaş (Giresun), Fatih Yonca (Hatay), Kemal Bide (Ordu), Ferit Demir (Muş), Yakup Mutlu (Muş), Onur Bozdemir (Adıyaman) ve Uzm. Çvş. Harun Arslanbay (Adana) (1997’de 4 askerimizde aynı yerde şehit edilmişti)
Azerbaycan’ın Türkiye temsilcisi gibi çalışan, yazıp-yayınladıklarıyla, yaptığı konuşmalarla göz dolduran, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Tamilla Abbashanlı’dan uzunca bir mektup aldım, Reşadiye üzüntülerini dile getiren. Mektubun altında, bayatı-mani, yani ağıtlar da var. Önce mektupdan kısa satırlar:
Değerli İsa Kayacan hocam; Kaç gündür gözyaşlarım Nisan yağmuruna döndü. Tokat’ın Reşadiye ilçesinde kan içen teröristlerin yedi ciğer paremizi şehit etmeleri haberi beni mahvetti. Tansiyonum arşı feleğe yükseldi. Gözyaşlarımdan sabaha kadar uyuyamıyorum.
Ben sıcak yatakta, onlar buz gibi toprakta. Bir ona inanıyorum ki, Toprak-onun uğrunda ölenleri sıcak kucağına almış. Toprak onları üşümeğe koymaz. Şimdi onlar ana toprağın kucağındadırlar.
Azerbaycan’daki bütün anneler, özellikle Karabağ şehitlerinin anneleri, sizin çocuklarınızın anneleridir. Bugün Azerbaycan’da onlar da yedi kardeş-yedi civan için gözyaşları döküyorlar. Allah size sabır versin. O kutsal yüreğinize kurban olayım. O yedi oğul büyüten o kutsal ellerinizden öpüyorum.
Şehitlerimizin annelerine böyle sesleniyor Tamilla hoca.
Şimdi, Doç. Dr. Tamilla Abbashanlı’nın şehit olan yedi yavrumuz için gönderdiği bayatılar-maniler, yani ağıtlar üzerine bir göz atalım:
Azizim, gözüm, Tokat,
Sanadır sözüm, Tokat
Yavrum burada şehit olup,
Nereni gezim, Tokat..
*
Azizim, yan durupdur,
Sal gelip yan durupdur,
Tokat’ta yedi civan ölüp,
Alemi yandırıpdır.
*
Üzüm üste,
Saklarım gözüm üste,
Oğlumun Tokat’ta gezdiği yeri,
Gezirim dizim üste.
*
Aziziyem, sormayın,
Cellat, derim soymayın,
Türkiyem deyip ölürüm,
Beni mezara koymayın
*
Ayağım yalın idi,
Dikenim kalın idi,
Hiç ölmek istemiyordum, anne,
PKK zalim idi.
Ben kaldım aran yerde/Sinek kan soran yerde/Annem, ablam ağlasın/Kanım göl olan yerde..
Fikret Oğuztürk “Ölen ben oldum” şiirinin iki dörtlüğünde şöyle sesleniyor:
1-Haberi getiren sözün üstüne/Sen ölmedin oğul, ölen ben oldum/Yıkılıp düşmüşüm dizin üstüne/Sen ölmedin oğul, ölen ben oldum. 2- Kancık eşkiyanın yağlı kurşunu/Bozmamışsın yiğit has duruşunu/Dönüp de kaçana yüz buruşunu/Sel ölmedin oğul, ölen ben oldum. ***
1850–1953 yılları arasında Burdur’u idare edenler (1)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Geçmişin aynası yayınlar. Bilgilerin getiricileri kitaplar. Burdur Valiliğince 1955 yılında yayınlanan “Burdur” adlı 165 sayfalık kitabın 143, 144 ve 145 nci sayfalarında “Mülki taksimatta yer aldığı günden bugüne kadar Burdur’u idare edenler” başlığı altında verilen bilgiler efendim:
1- (1850) Konya-Karaman Valisi Hacı Kamil paşa Hamit kaymakamı Ahmet Efendi, Burdur Mahsalı Kapıcı başı Ahmet Efendi;
2- (1851) Burdur Mahsalı kapıcı başı Ahmet Efendi;
3- (1852) Konya Valisi Vezir Hafız paşa, Hamit Kaymakamı Sani İzzet bey, Burdur Mahsalı Kapıcı başı Ahmet Efendi;
4- (1853) Konya Valisi Vezir Hafız paşa, Burdur Kaymakamı Kapıcı başı Şerif Ağa; 5- (1854) Konya Valisi Mustafa Paşa, Burdur Kaymakamı mütemayiz Raif efendi;
6- (1855) Karaman Valisi Mustafa Paşa Burdur Kaymakamı saniden İzzet Bey;
7- (1856) Karaman Valisi Mustafa Paşa, Burdur Kaymakamı saniden İzzet bey;
8- (1857) Karaman Valisi Mustafa Paşa Burdur Kaymakamı saniden İskender Bey; 9- (1858) Karaman Valisi Mustafa Paşa, Burdur Kaymakamı saniden Şerif Ağa;
10- (1859) Karaman Valisi Mustafa Paşa, Burdur Kaymakamı saniden Reşit efendi;
11- (1860–1861) Karaman Valisi Mustafa Paşa, Burdur Kaymakamı Dergâhı Ali İsmail bey;
12- (1862) Karaman vilayeti Burdur Kaymakamı mütemayiz Ragıp Bey;
13- (1863) Karaman vilayeti Burdur Kaymakamı saniden Sırrı Efendi
14- (1864) Karaman vilayeti Burdur Kaymakamı saniden İsmail Efendi,
15- (1865–1866) Karaman vilayeti Burdur Kaymakamı evvel sınıf sanisi Halil bey;
16- (1867–1870) Karaman vilayeti Burdur Kaymakamı İstanbul Abdullah Ağa;
17- (1871) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Ahmet İzzet Paşa (Mirmiran);
18- (1872–1873) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Ahmet Bey;
19- (1874) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı İstanbul Amire Mutasarrıfı Ahmet Bey
20- (1875) Konya Vilayeti Burdur Sancığı Mutasarrıfı Talig efendi. (sani)
21- (1876–1878) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Mahmut Paşa (Mirmiran);
22- (1879–1880) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Muhtar bey;
23- (1881–1882) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Muhtar Şerif bey;
24- (1883) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Mehmet Emin Bey;
25- (1884–1885) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Emin bey (Evvel Sani) 26- (1886) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Abdülgani Paşa,
27- (1887) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Faik Bey (bala)
28- (1888–1890) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Matzafi bey;
29- (1891–1892) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Ahmet Sabit efendi;
30- (1893) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Ahmet Arifi Bey;
31- (1894) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Mahmut Paşa;
32- (1895) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Fehmi Paşa; ***
1850–1953 yılları arasında Burdur’u idare edenler (2)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
33- (1896) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Mehmet Emin Paşa (Mirmiran)
34- (1897) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Ali Ratıp Bey (Vali sani);
35- (1898) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Ali Ragıp Bey (Vali sani);
36- (1899) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Şevki Bey;
37- (1900) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Şevki Bey,
38- (1901) Konya Vilayeti Sancağı Mutasarrıfı Abdullah Paşa;
39- (1902–1904) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Mahmut Nazım Paşa;
40- (1905–1906) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Nazım Paşa;
41- (1907–1910) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Nuri Paşa
42- (1911–1912) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Kemal bey
43- (1913–1914) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Salahattin bey;
44- (1915–1917) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarıfı Haşim El Attaşi (Suriye Cumhurreisi);
45- (1917–1918) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Celâl bey;
46- (1918–1919) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Ulvi bey;
47- (1919–1920) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Hacı Vasfi bey;
48- (1920–1921) Konya Vilayeti Burdur Sancağı Mutasarrıfı Behçet bey
49- (1921–1922) Burdur Vilayeti ilk Valisi Ali Suat bey;
50- (1923) Burdur Valisi Sefa Bey
51- (1924) Burdur Valisi Faik Üstün Bey,
52- (1925–1927) Burdur Valisi Celal bey;
53- (1.12.1928–4.11.1929) Burdur Valisi Süreyya Bey;
54- (26.11.1929–8.9.1934 Burdur Valisi Hazım Bey;
55- (8.9.1934–28.6.1935) Burdur Valisi Saip Okay
56- (18.7.1935–11.9.1939 Burdur Valisi Abdülhak Savaş;
57- (22.9.1939–14.4.1942) Burdur Valisi Sadri Aka
58- (27.4.1942–1.11.1942) Burdur Valisi Haluk Nihat Pepeyi
59- 3.11.1942–12.4.1944) Burdur Valisi Kâmuran Cuhruk
60- (29.4.1944–16.7.1945 Burdur Valisi Nuri Atay
61- (14.7.1945–1.9.1947) Burdur Valisi Rebii Karatekin
62- (6.9.1947–22.7.1949) Burdur Valisi Feyyaz Bosut
63- (26.7.1949–21.6.1950) Burdur Valisi Şevket Ozanalp
64- (29.6.1950–11.5.1951) Burdur Valisi Ali Eşref Ergut
65- (21.5.1951–3.7.1953) Burdur Valisi Rauf İnan
66- (7.7.1953) Burdur Valisi Enver Saatçigil
KAYNAK: Valilikçe bastırılan “Burdur” adlı kitap (İsmail Akgün Matbaası-İstanbul, 1955, 165 sayfa-Gazeteci-Yazar Ahmet Can’ın özel kitaplığı-Burdur)
***
Azerbaycan’dan Folklor
ve Etnografiya Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan çıkışlı yayınların bize ulaşmasının ardından, anılan yayınların sayfalarındaki gezintilerimiz.
Bir dergi. Adı: Folklor ve Etnografiya. Kurucusu: Muharrem Gasımlı. Bu derginin 2009 yılına ait 2 nci sayısı masamızda. Normal boyutlu ve 88 sayfa ile şekillenmiş, ortaya konulmuş
Prof. Dr. Muharrem Gasımlı, Fuzuli şiirinde Oğuz Elat nefesinden sözediyor derginin başyazısında.
Ankara’da yağmur yokuşundan sözedilerek “ulu Tanrının mukaddes ve ışıklı dergâhına bin şükür” deniyor. Muharrem Gasımlı hocanın, Ankara’da geçirdiği bir ameliyat sonrası, dünyaya şükreden duyguları, sergileniyor. 10 ncu sayfadaki bir fotoğrafın altında da;
-“Ürek ameliyatından 10 gün sonra, Prof. Dr. Ümid Özyurda’nın solunda Prof. Muharrem Gasımlı sağında ise Yegane hanım” cümlesi yeralıyor. Bir başka fotoğraf ve altında ki “oğlunun yolunu gözleyen ağzı dualı Zerri anam” cümlesindeki anlam ve duygu yüklülük ayrı bir anlam taşıyor, mana ifade ediyor. Muharrem Gasımlı hocam tekrar geçmiş olsun.
Prof. Dr. İlham Rehimli, medeniyet tarihi içinden Meydan oyuncuları üzerinde duruyor.
Prof. Dr. Hayrettin İvgin, Azerbaycanlı aşık ve el şairlerinde “Ağlaram” redifli şiirlerden, bu imzaların sahipleri şairlerden sözediyor.
Doç. Dr. Avtandil Ağbaba “Ganını yurd gibi yala, ağlama” başlığıyla yurd yerinden sözediyor. “Söz yükümüz” Durnaların Bağdad eli dile getiriliyor.
Prof. Dr. İsa Kayacan Bağdad Seferi’ni anlatıyor. Fotoğraflar var toplu halde, İsa Kayacan, Hayrettin İvgin, Muharrem Gasımlı, Osman Musayev, Ekber Goşalı, görüntülerinin sergilendiği.
Doç. Dr. Irade Rövşen, yurdumuz-yuvamız Tarihi yaradan ve yaşadan daşlar, başlığıyla dikkat çekiyor.
Prof. Dr. Saadet Abdullayeva Müsikli folklor sahneleri tasviriyle, okurlarının karşısına çıkıyor. Buradan bir dörtlük:
Nevruz, Nevruz bahara,
Güller, güller bahara,
Bağçamızda gül olsun,
Gül olsun, bülbül olsun.
Derginin sonraki sayfalarında haberler yeralmakta, görüntüleriyle birlikte okurlarının karşısına çıkarılmaktadır.
GALİBE HACIYEVA’dan
Nahçıvan Devlet Üniversitesinden, filologiya ilimleri namzedi Galiba Hacıyeva imzalı, “Ömer Faik Nemanzade’nin eserlerinde dil ve dilcilik meseleleri” adlı 32 sayfalık, araştırma-inceleme ve değerlendirme ürünü kitapçığın bu alandaki önemi biliniyor ve alkışlanıyor efendim. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum buradan, bu sütunlardan.
GÜNÜN SÖZLERİ: 1- Kamillik, kalple aklın beraberliğidir. 2- İnsanın emirlerine uyan robot uzun süre kullanılır. Allahın emir ve yasaklarına uyan insan huzur bulur. (Hacı Ferhat Mirza, Bakü- Azerbaycan )
***
Artvin Evi Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Artvinliler, Ankara başta olmak üzere, pek çok ilimiz merkezinde, birlik ve beraberlik içinde olduklarının işaretlerini hep verdiler, vermeye devam ediyorlar. Ankara’da, Şahver ve Aydın Karasüleymanoğlu çifti, fanatik Artvinlilerin başında geliyorlar.
Karasüleymanoğlu çifti aracılığıyla bana ulaşan yayınların sayısı giderek artıyor.
Yenilerde bir dergi daha geldi bu çift aracılığıyla,
Adı: Artvin Evi, Ankara’da, bir Artvin evi var. Aylık yayınlanan kültür ve tanıtım Dergisi Artvin Evi’nin 2009 yılında yayınlanan 6 ncı sayısının kapağında görüyoruz ki, Artvin Evi binası görüntüsü kapaktaki yerinden bizimle, öncelikle de Artvinlilerle selamlaşıyor.
Derginin kimliğine bakıyoruz:
Artvin Kalkınma ve Eğitim Vakfı adına sahibi ve sorumlu müdürü: Nuri Kemal Demirel. Genel Yayın Yönetmeni: Şevket Çorbacıoğlu. Danışman: R. Cemal Kadıoğlu. Yönetim ve yazışma adresi: Akpınar Mah.841. Cad. No: 8 Dikmen-Çankaya-Ankara Tlf: 0312 476 63 69.
Vakıf Başkanı Nuri Kemal Demirel’in başyazısı var, dikkat çeken cümlelerle dolu.Başkan bu yazısının bir yerinde:
“Artvin Evi inşaatına başlarken, yönetimimiz de karmaşık duyguları yaşadı. Düşler kurdu, beklentiler içine girdi ama gerçekleri de göz ardı etmedi. Bazı kesimlerin bu işe yürekten sarılacaklarını, gelişmelerden mutlu olacaklarını tahmin etti. Öte yandan bazı kesimlerin de duyarsız kalabileceklerini hesaba kattı” denilişi, kalıcı ve ileriye yönelik atılan adımların getirdiği ayak seslerinden bazı kesimlerin rahatsız olabilecekleri gerçeğinin ortaya konulması bakımından üzerinde durulması gereken bir anlatım ve ifade ediş biçimi olarak görülmesi dikkat çekiciydi.
Edip Tansi’nin, geçmişten bir öyküsü var derginin 2 nci sayfasında başlayan. Derginin öteki sayfalarına bakıyorum. Gördüklerimden:
- Artvinliler kültüre yakındır (Kemal Fahir Genç)
- 29. Kafkasör kültür, turizm ve sanat festivali,
- Bir özlemin hikâyesi (Kâmil Kadıoğlu),
- İstanbul’dan mektup var. (Şener Kaya)
- Geçmişten günümüze Artvin Evi projesi (Artvin Yüksek Tahsil Talebe Cemiyeti’nce hazırlanmış. Bu projenin altında; Prof. Dr. Osman Ersoy, Ahmet Aydın Karasüleymanoğlu, Servet Ömeroğlu, imzaları bulunuyor)
- Haberler: Artvinliler yatık dönerde buluşuyor,
- Prof. Dr. Mustafa Kuru ile söyleşi(konuşan: Şahver Karasüleymanoğlu),
- Bir rüya gerçekleşiyor (Mustafa Yıldırım). Buradan cümle: “Artvin Kültür Evi, hepimiz için yarım asırlık bir rüyadır. Rüyamızın gerçekleşmek üzere olduğunu görmekten mutluluk duyuyoruz”.
- İnşaatımızdan son görüntüler: Artvin Evi’nin yükselen duvarları.
GÜNÜN SÖZLERİ: Şiir; duygulara ruh verebilme, güzel söz sözleme sanatıdır.
Şiir; bestekârların nağmelerinde dillenen, güçlenen, hayatiyet kazanan nota ve mısralar bütünüdür. (İK)

29 Aralık 2009 Salı

Ece Köyünde Akşam, şiirinin öyküsü
Prof. Dr. İSA KAYACAN
1958 yılı ortaları. Burdur ili, Tefenni ilçesine bağlı Ece Köyü. Köyde, evlerde su yok. Elektrik yok Kanalizasyon düşünceler arasında yer almıyor. Tarlalarda, genelde karasabanla-öküzlerle çiftçilik yapılıyor.
Orak biçme, ekinlerin toparlanması elle yapılıyor. Taşınması öküzlerin çektiği kağnılarla. Köyde, ev halkının tümü çalışıyor.
Ece köyünde bir katlı, geniş tahtalığı ve 4 odası bulunan toprak damlı evimizin geniş bir bahçesi var. Çalılarla çevrili bu bahçenin bitişiğinde, suyu oldukça soğuk bir kuyu bulunuyor.
Kuyunun bakımı, rahmetli babam tarafından yapılıyor. Babam, hayır işlerinin önderi durumunda. Bu kuyunun kovasının düşmesi, etrafındaki tahtaların, bütünlüğünün bozulması, arızalanması gibi aksaklıklarla hep babam ilgileniyor. Bu ilgi sürekli ve seve seve yapılan bir hizmet görünümü arzediyor.
Akşamüzeri orak tarlasından gelen kadınlar, kızlar bu kuyudan su ihtiyaçları için, kuyunun başında toparlanıyor, sırayla su çekiyorlar, kaplarıyla taşıyarak evlerindeki ihtiyaçları için kullanıyorlar.
Bu arada, kuyu başındaki özellikle genç ve güzel kızlar, kendi aralarında sohbet edip, birbirleriyle şakalaşıyorlar. Zaman zaman maniler ve türküler mırıldanarak aralarındaki tatlı sohbeti sürdürüyorlar.
Bende İsa Kayacan olarak, bizim kocakapının üzerindeki toprak damın üzerinden, çok yakın olan kuyuya ve su çekenleri sürekli izliyorum.
Üstten baktığım için, kadınlar ve kızlar beni görmüyorlar. Bu kızlar arasında beğendiklerim, değişik hayallere kapıldıklarım bile var.
Bu genel tablo içerisinde, etkilendiğim, hayal dünyasına daldığım zamanlar oluyor.
Ve efendim, işte böyle bir günde, şiirsel duygularım ayağa kalkarak dörtlükleri alt alta getiriveriyorum.
Bu şiirin adı önce “Köyde Akşam” dı.
Sonra “Ece Köyünde Akşam” oldu.
Buyurun bu şiiri birlikte okuyalım.
***
ECE KÖYÜNDE AKŞAM
(İsa Kayacan -1958)
Kerpiç evimizin bahçesinde,
Derince bir kuyu vardı kuyu.
Bütün akşamın şirin sesinde,
Köyün halkına yeterdi suyu.
*
Akşama doğru bir ay ışığı,
Çıkardı çalılar arasından,
Elinden atar ağaç kaşığı,
Sonra gençler, gönül yarasından.
*
İşte nur yüzlü ayın önünde,
O uzun boylu ince ağaçlar.
Böyle bütün eğleniş gününde,
Neş’elenir sümbülü yamaçlar.
*
Bu yamaçların ta eteğinde,
Görünür selvilerin gölgesi.
Sonra arıların peteğinde,
Bir vızıltı, bir de ezan sesi.

25 Aralık 2009 Cuma

Türk Halk Kültürüne 2009 Hizmet Ödülleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan, Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu’nun Genel Başkanı olduğu Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu’nun 1981 yılından bu yana geleneksel olarak verdiği, Türk Halk Kültürüne Hizmet Ödüllerinin 2009 yılına ait olanları, 12 Aralık 2009 tarihinde, Ankara-İLESAM Salonunda düzenlenen bir törenle sahipleriyle buluşturuldu.
Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu, ödül töreni öncesi yaptığı konuşmada; 1955 yılında Ord. Prof. Dr. Mehmed Fuad Köprülü ve dönemin üniversite hocalarınca kurulan Halk Kültürü Araştırmaları Kurumunun, halk kültürümüze hizmet verme gayreti içinde olduğundan sözederek, “Kültür faaliyetlerimiz maalesef turizmin kuyruğuna bağlanmış gibidir. Milli Kültür Bakanlığı kurulmalıdır” dedi.
Türk Halk Kültürüne 2009 Hizmet Ödüllerinin sahipleri ve kısa biyografileri üzerine kısaca bir göz atalım:
1- Prof. Dr. Hayriye Yenisoy: Bulgaristan’ın Filibe kentine bağlı Krimçim kasabasında 1934 yılında doğdu. 1991 yılında Türkiye’ye göç eden, AÜ. DTCF Bulgar Dili ve Edebiyatı bölümünü kuran, burada öğretim üyesi olarak çalıştıktan sonra bir sürede Muğla Üniversitesinde çalışan Yenisoy, sonra emekli oldu.
2- Prof. Dr. Mustafa Arlı: 1945 yılında Beypazarı’nda doğdu. A.Ü. Ziraat Fakültesinden mezun olan Arlı, halen mezun olduğu Fakültenin Ev Ekonomisi ve Y. Okulu El Sanatları Bölüm Başkanlığı görevini sürdürüyor.
3- Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali: 1973 yılında Oxford Üniversitesinden mezun oldu. Celal Bayar Vakfı yönetim kurulu üyesi olan Naskali, MÜ Fen Edebiyat Fakültesi Dekanlığı başta olmak üzere değişik görevlerde çalıştı.
4- Dr. Halide Kuliyeva-Kafkaslı: Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de doğdu. Azerbaycan Devlet Üniversitesi Şarkiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. 1996’da Milli İlimler Akademisi Z. M. Bünyadov Adına Şarkiyat Enstitüsü Türk Filolojisi Bölümünün müdürü olarak çalışmaya başladı.
5- Yrd. Doç. Dr. Hülya Serpil Ortaç: 1966 yılında Ankara’da doğdu. 1986 yılında Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi El Sanatları Eğitimi Bölümünden mezun oldu. Halen GÜ.Mesleki Eğitim Fakültesi El Sanatları Bölümü Tekstil Dokuma ve Örgü Ana Bilim Dalında görev yapıyor.
6- Dr. Gülin Öğüt Eker: 1965 yılında Samsun’da doğdu. 1986 yılında Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Mezun olduğu bölümde öğretim elemanı olarak görev yapıyor.
7- Prof. Dr. Ali Rafet Özkan: 1964 yılında Çandır’da doğdu. 1988 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu.
8- Baybars Gülensoy: 1964 yılında Ankara’da doğdu. 1988 yılında Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi, Resim-İş Eğitimi Bölümünden mezun oldu. 1991 yılında Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim-İş Eğitimi Bölümünde göreve başladı.
9- Şefik Türkmen: 1949 yılında Akçaabat Çınarlık Köyünde doğdu. 1994 yılından bu yana Akçaabat Belediye Başkanlığı görevini yürütüyor. KTÜ İnşaat ve Mimarlık Fakültesi mezunu.
10- Eralp Adanır: 1964 yılında Kıbrıs Limasol’da doğdu. AÜ-AÖF Halkla İlişkiler bölümü mezunu.
11- Soner Yalçın: 1960 yılında Yozgat-Yenifakılı ilçesinde doğdu. Elazığ FÜ. Fen Edebiyat Fakültesi Antropoloji bölümünden mezun oldu. Halen Kültür ve Turizm Bakanlığı Geleneksel El Sanatları ve Mağazalar İşletme Müdürü olarak görev yapıyor.
12- Süray Vural: 1942 yılında Mersin’in Mut ilçesinde doğdu.
13- Ünal Türkeş: Bodrum Turgutreis Akçaalan doğumlu. Gazeteci.
14- TRT Balkan Havası Programı. ***
Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu:
Milli Kültür Bakanlığı Kurulmalı

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da olan bir kuruluşumuz var. Adı: Halk Kültürünü Araştırmaları Kurumu. Bu kuruluşun Genel Başkanı Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu. Her yıl (geleneksel hale gelen) Türk Halk Kültürüne Hizmet Ödülleri veriyor. Bu ödüller 1981 yılında verilmeye başlandı.
2009 yılına ait Türk Halk Kültürüne Hizmet Ödülleri 12 Aralık 2009 tarihinde, Ankara’da İLESAM salonunda sahiplerine ulaştırıldı.
Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu, 2009 yılı ödüllerinin verilişi öncesi anlamlı, üzerinde durulması gereken bir konuşma yaptı. Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu ve çalışmalarıyla ilgili bilgiler verdi. Bu bilgiler arasından seçtiklerimiz:
1- 1955 yılında, Ord. Prof. Dr. Mehmet Fuad Köprülü ve dönemin Üniversite hocaları tarafından kurulan Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu, o günden bu yana, son derece zengin olan Türk Halk Kültürünün derlenmesi, belgelenmesi ve değerlendirilmesiyle ilgili çalışmalar gerçekleştirmiştir.
2- Halk Kültürü bütün kültürlerin ana kaynağıdır. Folklor, başlı başına bir bilim dalı olduğu gibi, öteki bütün bilimlerle doğrudan ve dolaylı olarak ilişkilidir. Bu bilimin önemini bizden önce yabancılar anlamışlar, yaptıkları araştırmalar sonunda, Türk Halk Kültürünün çok önemli ve değerli özellikleri sahip olduğunu yayınlarla ortaya koymuşlardır.
3- Türk mutfağı dünyanın en zengin mutfağıdır. Türk halk oyunlarının, kostüm ve figür zenginliği dünyanın başını döndürmektedir. Gelenek ve göreneklerimiz, el sanatlarımız ve zenaatlarımız, başlı başına ilgi kaynağı olmaktadır.
4- Ne yazık ki; bugün müstakil bir Kültür Bakanlığımız yoktur ve kültür faaliyetlerimiz maalesef turizmin kuyruğuna bağlanmış gibidir. Halk kültürüyle ilgili Genel Müdürlük kapatılmış, bu konudaki çalışmalar Eğitim Genel Müdürlüğü bünyesinde yapılmaktadır. Oluşumunda bizim de katkımız bulunan, Folklor İhtisas Kütüphanesi, ortadan kaldırılmış buradaki eserler Milli Kütüphane’deki öteki kitapların arasına karıştırılmıştır.
Biz, Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu olarak, Milli Kültür Bakanlığı kurulmasını ve bu Bakanlık içerisinde de bir “Halk Kültürü Araştırmaları Genel Müdürlüğü” nün oluşturulmasını temenni ediyoruz.
Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu’nun faaliyetlerinden bazılarının sıralanışı:
5- Ahilik Devlet ve Atatürkçülük Sempozyumu,
- Eskişehir Nasrettin Hoca Sempozyumları,
- Adana-Karacaoğlan ve Çukurova Halk Kültürü Sempozyumları,
- Uluslararası Niğde Festivalleri,
- Afyonkarahisar Araştırmaları Sempozyumları vd.
6- KKTC-A. Yesevi ve T. Halk Edebiyatı sempozyumu,
- KKTC-Folklor ve Küreselleşme Paneli,
- Kırım’da uluslararası nitelikli 3 büyük sempozyum ve çeşitli etkinlikler,
- Bulgaristan’ın Şumnu ve Rusçuk kentlerinde düzenlenen “Bulgaristan’da Türk Halk Kültürü Sempozyumu” vd.
***
Aylık Sevgi Dergisi: Yesevi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bir İstanbul seyahatim sırasında, 1970’li yıllarda başlayan dostluğumuzun sahibi, Erdoğan Aslıyüce’yle yeniden karşılaşma fırsatını yakaladım.
Tanıdığım günlerdeki yoğunluğunda hiç azalma olmamış. Yılların alıp götürdükleri var fiziki bakımından. Olgunlaşan, olgunlukla birlikte dimdik ayakta ve kaleminin başında olduğu gerçeğiyle selamlaştık.
Değişik kitaplarıyla aylık yayınladığı Yesevi Dergisinin 171 ve 191 nci sayıları bana ulaştı.
Yesevi Dergisinin kimliğine bakıyoruz: Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Erdoğan Aslıyüce. Yayın Danışmanları var. Ayrıca Sanat Danışmanı: Yrd. Doç.Dr. Nermin Özcan Özer, Halkla İlişkiler Müdürü: Mehmet Demirtola, Hukuk Danışmanları: Av. Süleyman Uz, Av. Abdülkadir Kayabalı.
Yönetim yeri: Küçük Ayasofya Mhl. K. Ayasofya Cad. Hüseyin Ağa Menderesi No: 13 Kadırga-Sultanahmet-İstanbul. (Yesevi’nin 192. sayısı da yayınlandı).
171 nci sayının kapağındaki anonslardan:
- Oğuzhan Anadolu’da: Oğuz Kağan’ın Başkenti Antakya,
- Çanakkale sırtlarından duygu seli,
- Kültürümüzün dini kaynaklarından Ebu Hanife,
1991 nci sayı Kasım 2009 ayına ait. Kapakta şehitlerimizin cenazeleri, hüzün bütünlüğü var görüntü olarak.
Erdoğan Aslıyüce, Adım Adım Türkiye serisinde; Kırıkkale, Kastamonu, Adıyaman, Trabzon, Çanakkale illerimizle, Ceyhan, İskenderun ilçelerimize ait önemli araştırmalar ve yayınlar gerçekleştirmiş. Derginin iç kapağındaki sayfa görüntüsünden anlıyoruz.
Kasım 2009 ayına ait 191 nci sayının taşıyıcısı Yesevi dergisinde imzaları görünenlerden bazılarının sıralanışı:
- Erdoğan Aslıyüce, Ahmet Özdemir, Ali Osman Özcan, A. Vehbi Ecer, Metin Akar, Yusuf Gedikli, İsmetullah Yesevi, Şükrü Karaca, Hasan Akar, Ramazan Özey, B. Gülensoy vd.
Yurtdışı temsilcilikleri de bulunan Yesevi Dergisi, dizgi, baskı ve sayfa düzeniyle, beğenilen, aranılan, alkışlanan bir genel görüntü ortaya koyuyor. Tebriklerimizi sunuyoruz efendim.
CÜMLELER OLARAK
1- Şeyh Ubeydullah 20 bin kuruş aylık bağlanmasını istediği anlaşılıyor ve 1883’de Hicaz’da ölüyor. Ama, oğlu Abdülkadir 1925’de Şeyh Sait isyanının elebaşısı olarak idam ediliyor. Şeyh Ubeydullah’ın 1879’larda söylediği yalanlar bugün de aynen devam etmiyor mu? (Erdoğan Aslıyüce)
2- Sekizinci Geleneksel Uluslararası Karacaoğlan Şelale Şiir Akşamları 28 Eylül 01 Ekim 2009 tarihleri arasında Tarsus’ta yapıldı. Tadı damağımızda, coşkusu yüreğimizde kalan bir etkinlik (Ahmet Özdemir)
GÜNÜN SÖZÜ: Her şeyden önce bir hedefiniz olmalı. Çalışmak ve çalıştığını tutmak çok önemli… (Mehmet Cadıl, Bucak-Burdur)
***
Bizim Gazete
Prof. Dr. İSA KAYACAN
“Bütün gazeteler bizimdir” diyebilir miyiz?. Elbette hayır. Bizim olan, bize ait olan gazete veya gazeteler olmalıdır, vardır.
Gazeteci-Yazar dostum Ahmet Özdemir aracılığıyla bana ulaştırılan, Merkezi İstanbul’da bulunan Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin yayınorganı olan “Bizim Gazete”nin 16 ve 18 Kasım 2009 tarihlerine ait iki sayısı var elimde.
Sekiz büyük sayfalık görünümüyle, getirdiği haber ve makale yazılarıyla bir zenginlik ortaya konuluyor.
Bizim Gazete’nin Türkiye Gazeteciler Cemiyeti adına sahibi: Orhan Erinç, Genel Koordinatörü: Ulvi Yanardağ, sorumlu yazı işleri müdürü: Aydın Soylu olarak kimlikte karşımıza çıkıyorlar.
Her iki sayının manşetlerine bakıyoruz:
1- Bu yıl 10’ncusu gerçekleştirilen Alman-Türk Yerel Gazetecilik Semineri sona erdi: Özgür gazetecilik yapmak zorlaştı.
2- Ankara 9. İdare Mahkemesinden “Basın Özgürlüğü” dersi.
Sonra, Basın - Yayın Enformasyon Genel Müdürü Salih Melek’in bir açıklaması: Basın kartına yeni indirimler.
Öteki haberler. Bizim Gazete’nin iki sayısında yazıları yeralanların cümlelerinden bazı seçmeler vererek devam edelim:
- Standımız artık küçük geliyor. Alanımızın daha da büyümesi lazım (Suat Töre)
- Türkiye’de dini özgürlükler hiçbir zaman baskı altına alınmamıştır (H. Tamer İnal)
- Eğer bu ülkenin Sağlık Bakanı domuz gribine karşı halkın gözünü korkutarak paniğe yol açarsa olacağı budur işte (Yılmaz Tunçkol)
- Her şey antrenmana bağlı değil. El ayak uzunlukları iklim faktörlerine de bağlı (Necat Aşkın)
- Bizler Türk toplumu olarak yerleşik örf ve adetleri olan bir toplumuz (Nilgün Serimoğlu)
- Biz yüzyıllar boyu Anadolu topraklarında Alevi-Sünni ayırımı yapmadan birlikte yaşadık. Anadolu’da farklı inançlar yadırganmadı. Hoşgörü ile yaklaştı tüm kişiler birbirine. Hoşgörüleri, şakalara, fıkralara yansıdı (Ahmet Özdemir)
- Sade vatandaş olarak bana soracak olursanız; galiba bundan böyle tek çare, milletvekillerini Meclis Genel Kurulu’na giderken nazikçe uyarmak (Taylan Erten),
- Türkiye’deki genel kanı şudur: Herkes dinleniyor (Fikret İlkiz)
- Her zaman değerli destek ve yardımlarını gördüğüm, gazeteci büyüğüm Nail Güreli’nin son yayınlanan “Dünden Bugüne Babıali” isimli kitabını bir solukta okudum (Önder Balıkçı),
- İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin AKM’den sonra Süreyya Operası’ndaki etkinlikleri, binanın yetersizliğine karşın durmuyor ve yapımlar başarıyla sürüyor (Hayati Asılyazıcı)
- En çok trafik kazası, en çok adam öldürme ve yine en çok gasp ve soygun olayları bu İstanbul’da meydana gelir (Tarık Dursun K.)
***
Konya’dan bir dergi: Ihlamur
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bana ulaşan, ulaştırılan dergilerden bir yenisi, bir başkası. Adı: Ihlamur.
Konya’da yayınlanıyor. Kültür, sanat ve edebiyat dergisi. Mevsimlik olarak günyüzü görüyor. İkinci sayısı masamda.
Ihlamur’un kimliğine bakıyorum. İmtiyaz sahibi :Hakan Sarı, Genel Koordinatör: Fatma Hıdıroğlu. Sorumlu yazı işleri müdürü: Seval Oğuz. Yayın yönetmeni: Yasin Altınbay. 2. sayısının yayın danışma kurulu: Harid Fedai, Kubilay Beliği, Hayrettin İvgin’den oluşuyor.
Ayrıca, Reha Bilir, Bedia ve Ahmet Koçakoğlu isimleri, derginin yayımında katkıları olanlar olarak görülüyor. Temsilcilikleri var, yurtdışında ve yurtiçinde.
Hakan Sarı imzalı bir başyazı-sunuş dikkat çekiyor. Derginin içeriği hakkında bilgiler veren bir yazı, sunuş, ilksöz bu.
Ihlamur’un sayfalarında yeralan isim ve imzalara bakıyoruz. Bunlardan bazılarının sıralanışı:
-Prof. Dr. Salim Sakaoğlu, İbrahim Sağır, Bahattin Karakoç, İsa Kahraman, Hayrettin İvgin, Abdurrahim Karakoç, Zeynel Beksaç, İlkan San, Zeki Oğuz, Melâhat Ürkmez, Aslan Baykara, Hasan Karayel, Şerife Korkmaz, Mustafa Kadıoğlu vd.
Burada, 2008 Orhan Şaik Gökyay Şiir Ödülü’nün Yavuz Bülent Bakiler’e verildiğini öğreniyoruz, görüyoruz. İsabetli bir değerlendirme olmuş. Tebriklerimizi sunuyoruz efendim.
Ayrıca, Birleşmiş Milletler Puşkin Edebiyat Ödülünün Hayrettin İvgin’e verildiğine ilişkin haber de sevindiriciydi. Burada da tebriklerimizi sunuyoruz efendim.
Bu arada, Konya’da yayınlanan Çalı Dergisinin 100 yaşına basması, “Dalya” demesi de sevindiğimiz başka gelişme ve haberlerden biriydi. Bir tebrik sunma işlemimizi de burada gerçekleştirelim.
Bahaddin Karakoç hocanın “Ihlamurlar çiçek açtığı zaman” adlı, başlıklı şiiri, Ihlamur dergisinin 6 ve 7 nci sayfalarında yeralıyor. Bu şiirin ilk bölümü efendim: - Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü,
Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü,
Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü,
Gözlerimi kamaştırsada geleceğim sana,
Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana,
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.
Ihlamur dergisi, benzerleri arasındaki farkıyla dikkat çekiyor. Yazışma adresi: Bosna Hersek Mah. İlyas Sok. No: 1-15 Selçuklu-Konya 0090-505 933 91 33
İbrahim Sağır’ın “Nasreddin Hoca” adlı, başlıklı şiirinin bir dörtlüğüyle noktamızı koyalım. Buyurun:
Türklük dünyasının zeka güneşi,
Asırlar geçti de gelmedi eşi,
Hikmette Yunus’un gönül kardeşi,
Çağları doldurur, Nasreddin Hoca.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. İnsan, gördüğü, duyduğu kadardır.
2. Hayatın derinliğini bilmeden yaşamak, onun içinde boğulmaktır. (Hacı Ferhat
Mirza, Bakü-Azerbaycan)
***
Muhlis Salihoğlu’nun Güney Şarkıları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiir kitapları. Ülkemizin değişik yerlerinden, yerleşim birimlerinden gelen şiir kitapları.
Bunların bir yenisi, bir başkası Kilis ilimiz merkezinden Muhlis Salihoğlu’na ait.
Adı: Güneş Şarkıları.
104 sayfayla 2009 yılının son aylarında yayınlandı. Sayın Salihoğlu’yla dostluğumuz yılların gerilerine dayanıyor. Güney Şarkıları kitabının ön sayfasına yazdığı ithaf cümlesi:
-“Yılların eskitemediği, değerli araştırmacı, yazar dostum İsa Kayacan üstada sevgi ve saygılarımla”.
Bu cümle beni duygulandırdı, yılların gerilerine götürdü. Teşekkürler Sayın Salihoğlu, teşekkürler.
Muhlis Salihoğlu imzalı bir sunuş var ilk sayfaların ikisinde. Buranın bir yerinde, “Şiir bir tutku, şiir bir sevgi, şiir bir yaşam gerçeği; erdem duygu, ses, imge, düş, dostluk, dürüstlüktür” deniyor.
Kitabın adı olan şiir: Güney Şarkıları;
-“Gün ışıyor/Geçmiş sevda kurdu kemiriyor içimi/Gün ışıyor” mısralarıyla başlıyor.
Kilis için duyguları var Muhlis Salihoğlu’nun, Kilisli Muallim Rıfat’ın anısına notuyla, girişiyle yazdığı. Buranın bir dörtlüğü efendim:
Gurbette sensiz sofram, yenilir aşım olmaz,
Senden ayrı kalınca çekilir başım olmaz,
Unutup giden aydın, erce yoldaşım olmaz,
Bir soluk, bir besindir; Kilis can kaynağımdır.
Kilis günlüğü, Kilisimin bağları (Kilis mektubu) şeklinde devam eden, sürüp giden şiirler, anlatımlar.
Muhlis Salihoğlu, şiirin temelinde vardır, kökündeki kılcal damarların getirdiği su berraklığı görüntüsünün sahibidir. Bu yüzden, Kilis O’nun sevgilisi, can damarı, yaşam biçimidir. Kilis uzun uzun anlatılır mısralarında. “Sen ey Kilis/Kanadı yok anılarda mısın?” diye sorar.
Dörtlükler, hep uzun mesafeli, uzun soluklu anlatımlar zincirinin halkaları gibidir Muhlis Salihoğlu’nun şiirlerinde. Sayfa 66’dan bir dörtlük:
Dünkü yaşam yarına gül bahçesi bıraksın,
Yarınlar, dünün sevgi çanlarını çaldırsın,
Pencereler açıkken güneş vurmalı her gün,
Balkonumuzda çiçek saksıları çoğalsın.
Muhlis Salihoğlu: 1948 yılında Kilis’te doğdu. Kilis kent gazetesindeki muhabirliğiyle, seri röportajları ve yazılarıyla yayın hayatına başladı. Ilgaz, Çaba, Çağrı, Güney, Yeditepe, Türk Dili ve Zeytindalı dergilerinde yazdı. Yapı ve Kredi Bankasından emekli oldu.
***
Ece Köyünde Akşam, şiirinin öyküsü
Prof. Dr. İSA KAYACAN
1958 yılı ortaları. Burdur ili, Tefenni ilçesine bağlı Ece Köyü. Köyde, evlerde su yok. Elektrik yok Kanalizasyon düşünceler arasında yer almıyor. Tarlalarda, genelde karasabanla-öküzlerle çiftçilik yapılıyor.
Orak biçme, ekinlerin toparlanması elle yapılıyor. Taşınması öküzlerin çektiği kağnılarla. Köyde, ev halkının tümü çalışıyor.
Ece köyünde bir katlı, geniş tahtalığı ve 4 odası bulunan toprak damlı evimizin geniş bir bahçesi var. Çalılarla çevrili bu bahçenin bitişiğinde, suyu oldukça soğuk bir kuyu bulunuyor.
Kuyunun bakımı, rahmetli babam tarafından yapılıyor. Babam, hayır işlerinin önderi durumunda. Bu kuyunun kovasının düşmesi, etrafındaki tahtaların, bütünlüğünün bozulması, arızalanması gibi aksaklıklarla hep babam ilgileniyor. Bu ilgi sürekli ve seve seve yapılan bir hizmet görünümü arzediyor.
Akşamüzeri orak tarlasından gelen kadınlar, kızlar bu kuyudan su ihtiyaçları için, kuyunun başında toparlanıyor, sırayla su çekiyorlar, kaplarıyla taşıyarak evlerindeki ihtiyaçları için kullanıyorlar.
Bu arada, kuyu başındaki özellikle genç ve güzel kızlar, kendi aralarında sohbet edip, birbirleriyle şakalaşıyorlar. Zaman zaman maniler ve türküler mırıldanarak aralarındaki tatlı sohbeti sürdürüyorlar.
Bende İsa Kayacan olarak, bizim kocakapının üzerindeki toprak damın üzerinden, çok yakın olan kuyuya ve su çekenleri sürekli izliyorum.
Üstten baktığım için, kadınlar ve kızlar beni görmüyorlar. Bu kızlar arasında beğendiklerim, değişik hayallere kapıldıklarım bile var.
Bu genel tablo içerisinde, etkilendiğim, hayal dünyasına daldığım zamanlar oluyor.
Ve efendim, işte böyle bir günde, şiirsel duygularım ayağa kalkarak dörtlükleri alt alta getiriveriyorum. Bu şiirin adı önce “Köyde Akşam” dı. Sonra “Ece Köyünde Akşam” oldu. Buyurun bu şiiri birlikte okuyalım.
ECE KÖYÜNDE AKŞAM (İsa Kayacan -1958)
Kerpiç evimizin bahçesinde,
Derince bir kuyu vardı kuyu.
Bütün akşamın şirin sesinde,
Köyün halkına yeterdi suyu.
*
Akşama doğru bir ay ışığı,
Çıkardı çalılar arasından,
Elinden atar ağaç kaşığı,
Sonra gençler, gönül yarasından.
*
İşte nur yüzlü ayın önünde,
O uzun boylu ince ağaçlar.
Böyle bütün eğleniş gününde,
Neş’elenir sümbülü yamaçlar.
*
Bu yamaçların ta eteğinde,
Görünür selvilerin gölgesi.
Sonra arıların peteğinde,
Bir vızıltı, bir de ezan sesi.

16 Aralık 2009 Çarşamba

Dünya’ya “bir içli türkü” olarak gelmek
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yeni, az veya hiç söylenmemiş sözler beni etkiler. Kim, nerede, nasıl söylerse söylesin, bu sözlerin toparlanması, değerlendirilip yayınlanması için gayret gösteririm.
“Dünyaya, bir içli türkü olarak gelmek”. . Ne kadar güzel, hoş ve anlamlı değil mi?. Bu söz ve buna benzer sözler kimin tarafından söyleniyor?.
Cevaplayalım: Ordu ilimiz merkezinde yaşayan, gözü gönlü zengin, dünyası geniş bir arkadaşımız Sait Demirbaş tarafından söyleniyor bu söz veya sözler.
Sait Demirbaş’dan önceleri birkaç mektup almıştım. 24.09.2009 tarihinin taşıyıcısı, Ordu çıkışlı bir başka mektubu daha geldi. Buyurun birlikte okuyalım, Sait Demirbaş ne diyor, neler söylüyor, yazıyor:
Saygı değer Prof. Dr. İsa Kayacan; Gönderdiklerinizden önce iki kitabı, sonrada mahalli “Burdur” gazetesini aldım. Yazımın yayınlanması beni öylesine mutlu etti, öylesine gururlandırıp, onurlandırdı ki, size en içten yürekten teşekkürlerimi sunarım.
İnanın çocuklar gibi sevindim. O yazımın yeraldığı sayfayı çoğaltıp, arkadaşlarıma yolluyorum. Bende ortaokul yıllarımda bizim Ordu’da mahalli gazete sattım. Sonra İstanbul gazetelerini koltuğumda gezdirerek sattım. Okumaya öyle düşkündüm ki, sattığım gazetelerin, dergilerin bazılarını satın alırdım. Tüm içtenliğimle söyleyeyim ki mahalli gazeteleri daha çok seviyorum.
Tüm gazetelerden önemli yazıları, resimleri kesip saklıyorum. Ve tam bir kitap kurduyum. Üstelik yıllardır “günlük” de tutuyorum. İşin garip tarafı, yazdıkça Türküleri daha içten söylüyor, söyledikçe yazma tutkum daha bir artıyor.
Hamit Çine’nin küçüklük, çocukluk anılarıyla köy yaşamını dillendiren anılarını gözlerim dolu dolu okudum. Hemen söyleyeyim “Burdur’dan Damlalar” adlı kitabı da çok merak ediyorum. İnanın ki türküleri yakanlar ve yapanlar, kanunları yapanlardan daha güçlüdür.
Tüm içtenliğimle söyleyeyim ki, şu dünyaya keşke bir içli türkü olarak gelebilseydim de, dünya durdukça dilden dile, nesilden nesile söylenseydim. Yine tek cümleyle söyleyeyim ki, eve köylerimize, medeniyetin nimetleri geldi ama, nice güzellikleri de aldı götürdü.
Acaba Yeşilova’nın ve Dirmil’in birer kartpostalı mümkün mü?.
Mektubu, Burdur Türkülerinin usta sesleri Hale Gür ve Sümer Ezgü’yü saygıyla selamlayarak, yine dilimden düşmeyen bir Burdur türküsüyle bitiriyorum:
Şu Çavdır’ın düzleri,
Hiç aklımdan çıkmıyor,
Suya giden gızları,
Sürmelenmiş
Gözleri,
Doldur Zeynep hanım doldur içelim,
Yollar verin şu Dirmil’e geçelim…
Kalbi saygılarımla. (Ordu’lu Sait Demirbaş, 23 Eylül 2009-Ordu)
***
Sonsuzluğa uğurladığımız üç gazeteci
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yıllarca gazetecilik yapan, sonra vefatla aramızdan ayrılanlarla ilgili yazmak, benim için “zorlar” arasında yeralmaya başladı.
Vefatla aramızdan ayrılan üç gazetecinin biyografilerine şöyle bir bakalım. Buyurun:
İSMAİL SİVRİ
1927 Yılında Manisa ilimize bağlı Kırkağaç ilçesinde doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi.
1951 yılında İstanbul’da Yeni Sabah Gazetesinde muhabir olarak çalışmaya başlayan İsmail Sivri, 1960 yılında Milliyet Gazetesinin İzmir Temsilciliği görevini üstlendi.
Emekli olduktan sonra da Milliyet Ege köşe yazarlığını sürdürdü. Türkiye Gazeteciler Sendikası İzmir Şubesi Başkanlığı görevini de yürüten, İzmir Gazeteciler Cemiyetinin 14 yıl (1984-1998) Başkanlığını yapan, Ege Üniversitesi Gazetecilik Yüksek Okulunda öğretim görevlisi olarak çalışan, bir dönem TRT yönetim kurulu üyeliği yapan İsmail Sivri; Yeşil Panjurlu Ev, Karınca Dostları, Yürekli Kaplumbağa, Atatürk Çocukları çok Severdi ve Atatürk Tarihi adlı kitapları yayınladı.
Ayrıca, çeşitli gazete ve dergilerde makale, röportaj ve araştırma yazıları da yayınlanan, Türkiye Gazeteciler Federasyonu’nun kurucu genel başkanı ve onursal başkanı olan İsmail Sivri 02.08.2007 tarihinde vefatla aramızdan ayrıldı.
* İsmail Sivri 80 yılı aşkın ömrünün 60 yılını mesleği için, mesleğin onurunu korumak için feda etmiş bir büyüğümüzdür. O’nu sonsuzluğa yolcu ederken, O’nun yaşarken ortaya koyduğu değerleri ve ilkeleri sürdüreceğimize inanıyorum (Nazmi Bilgin.)
• İsmail Sivri, farklı özellikleri ve güzellikleri olan, eğitici ve öğreticiliğiyle ilk sıralarda yeralan gazeteciliğin duayeniydi (İsa Kayacan)
NECDET GÜNGÖRSÜN
Yıllarca, merkezi Adapazarı’nda bulunan Sakarya Gazeteciler Cemiyetinin Başkanlığını yaptı. Anadolu Basını içerisindeki mücadelesiyle dikkat çeken Necdet Güngörsün, Anadolu’da ofset gazeteciliğin gelişip yerleşmesinde öncülük etti. 24.07.2007 tarihinde vefat eden Güngörsün 25.07.2007 tarihinde Adapazarı’nda ikindi namazından sonra kılınan cenaze namazının ardından, Adapazarı’nda toprağa verildi.
• Necdet Güngörsün, gazeteciliği kalemini satmadan yapan, dürüst, mesleğinin ilkelerine inanmış, mücadeleci ve dost canlısı bir kişilikti (Nazmi Bilgin)
• Necdet Güngörsün, Anadolu Basını çalışanları, yöneticileri içerisinde verdiği mücadeleyle unutulmayacak, aranmaya devam edecektir.(İsa Kayacan)
ORHAN PEKİN
Zafer gazetesi başta olmak üzere, pek çok gazetede muhabirlik, yöneticilik yaptı. Emeklilik sonrası, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığında, mesleğine yönelik çalışmalarını sürdürdü.
25.09.2009 tarihinde vefatla aramızdan ayrılan Orhan Pekin, 27.09.2009 tarihinde Ankara Hacıbayram Camiinde kılınan öğle namazının ardından, Cebeci Asri Mezarlığında toprağa verildi.
* Orhan Pekin, gazeteciliğin tüm safhalarında başarılı olmuş, mesleğindeki örnekliğiyle bilinen bir ustaydı (İsa Kayacan)

***
Posta
pullarında Başkent Ankara
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan, kısa adı VEKAM olan Vehbi Koç ve Ankara Araştırmaları Vakfı koleksiyonlarında yeralan pullar zaman zaman “konuşuyor”lar.
VEKAM çalışmaları, derlemeleri ve sergilemeleri çerçevesinde gördüklerimiz, değerlendirdiklerimiz var.
Ankara’nın Başkent ilan edilişinin ve Cumhuriyet’in 86. yılı kutlamaları vesilesiyle “Posta Pullarında Başkent Ankara-Seçmeler-1922-2008” adlı pul sergisi öncesi yayını gerçekleştirilen kitapçık sayfalarında bir gezintiye ne dersiniz?:
1- Ocak 1922 Büyük Millet Meclisi Pulları: Ocak 1922’de emisyona çıkarılan farklı değer ve renklerde ancak aynı temanın işlendiği yedi puldan oluşan serideki bir pulda 23 Nisan 1920’de açılan Büyük Millet Meclisi Binası görülmektedir.
2- Mayıs 1926-Londra Baskısı posta pulları: Mayıs 1926’da emisyona çıkarılan ve on dört puldan oluşan serideki bir pulda, başkent Ankara’nın eski ve yeni yüzü yansıtılmaktadır.
3- Atatürk-İnönü serisi-Ankara Halkevi: 01 Nisan 1943’de emisyona çıkarılan onsekiz puldan oluşan serinin onyedincisi olan pulda, I. Ulusal Mimarlık Akımı’nın öncülerinden Arif Hikmet Koyunoğlu’nun eseri Halkevi (eski Türk Ocağı) görülmektedir.
4- Türk Tiyatrosunun 100.Yılı-Hatıra serisi: 30 Mart 1959’da emisyona çıkarılan ve iki puldan oluşan serinin ikincisi olan pulda, Ulus’taki Sergi Sarayı (Opera Binası) konu edilmiştir.
5- 1963 Resimli Sürekli Posta Pulları: 1963’ün Şubat ve Ekim ayları arasında emisyona çıkarılan ve dokuz puldan oluşan seriye ait olan bu pulda, başkentin simgelerinden Julyanus Sütunu’nun görüntüsü vardır.
6- Hayvanları koruma günü: 04 Ekim 1964’te emisyona çıkarılan ve beş puldan oluşan serideki bu iki pulda, Ankara tiftik keçisi konu edilmiştir.
7- “Ankara 65” I. Milli Pul Sergisi: 25 Ekim 1965’te emisyona çıkarılan ve iki puldan oluşan seride yeralan bu pullar, Ankara’da düzenlenen “Ankara 65” I. Milli Pul Sergisi için hazırlanmıştır.
8- Hayvan konulu sürekli seri: 04 Ekim 1973’te emisyona çıkarılan ve iki puldan oluşan seride yer alan pulda, İç Anadolunun Ankara ve çevresine özgü bir cins kedi olan Ankara kedisinin resmi vardır.
9- Europa Cept (Mimaride Modern Sanat): 28 Nisan 1987’de emisyona çıkarılan ve iki puldan oluşan serinin bu ilk pulunda, 15 Ekim 1931’de kurulan Türk Tarih Kurumu’nun (TTK) Sıhhiye’deki yeni binası konu edilmiştir.
10- VIII. Avrupa Anayasa Mahkemeleri Konferansı: 07 Mayıs 1990’da emisyona çıkarılan ve tek puldan oluşan seride, 07–10 Mayıs 1990 tarihleri arasında Ankara’da düzenlenen VIII. Avrupa Anayasa Mahkemeleri Konferansı konu edilmiştir.
11- Resmi Posta Pulları-Kültür ve Turizm Bakanlığı: 04 Temmuz 2005’te emisyona çıkarılan ve altı resmi posta pulundan oluşan seride yer alan bu pulda, Kültür ve Turizm Bakanlığı binası resmedilmiştir. Binanın temeli 1927’de atılmış, inşaat 1928’de tamamlanmıştır.
12- Resmi Posta Pulları-Devlet Konuk Evi-Ankara Palas: 04 Temmuz 2005’te emisyona çıkarılan ve altı puldan oluşan seride yeralan bu resmi pul, Ankara Palas’ı (Ankara Evkaf Oteli-Devlet Konuk Evi) konu etmektedir.
13- Türk Dil Kurumu’nun 75. Yılı: Emisyona çıkarılan ve tek puldan oluşan serideki bu pulda, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve çalışma arkadaşlarının 04 Ocak 1933’te Ankara Halkevi’nde gerçekleştirdikleri Türk Dili Tetkik Cemiyeti (TDTC), bugünkü adıyla Türk Dil Kurumu toplantılarının birinde çekilen fotoğraf görülmektedir. ***
Ali Rıza Atasoy’dan: Nehir Kıyısı Düşleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ali Rıza Atasoy, eğitim dünyamızın parlayan yıldızlarından. Amasya ilimize bağlı, Taşova ilçesi Milli Eğitim Müdürü olarak görev yapıyor. Ankara’nın Çamlıdere ilçesindeki bir şiir etkinliği sırasında bana ulaşan şiir kitabı var Ali Rıza hocanın. Adı: Nehir Kıyısı Düşleri.
128 sayfalık şiir kitabının önsözü, eğitimci-edebiyatçı Amasya Milletvekili Dr. Avni Erdemir’in. Takdiım yazısı da gazeteci arkadaşımız, Sabah Gazetesi Spor Yazarı, Çamlıdere ve Doğa Dostları Derneği Başkanı Ali Öcal’a ait.
Dr. Avni Erdemir, “Ali Rıza Atasoy’un şiirlerini okurken, Amasya’yı daha bir seviyor insan” cümlesiyle söze başlıyor.
Ali Öcal arkadaşımızsa, takdim yazısının bir yerinde: “Özellikle memleket özlemi ve sevgisini konu alan şiirlerinde, içten vefa duygusunu öyle dizelerine yansıtmış ki, okuyup da duygulanmamak mümkün değildir” diyor.
Ali Rıza Atasoy Çamlıdere şiiriyle söze başlamış. Bu şiir; “Erenler otağı bu kutlu diyar/O şanlı ecdattan bize yadigâr” mısralarıyla okurların karşısına çıkarılmış.
Değişik zamanlarda ve yerlerde kaleme alınan şiirler, bir anlamda Ali Rıza Atasoy’un duygularının bütünlüğünü ortaya koyuyor. Bu duygularda özlem var, beklenti var, güzelliklerin toplanılıp sayfalara aktarılan toplumsal ağırlıklı mısralar var. O akşam başlayan hayattan, şahin yaylasına uzanan kolların güçlülüğü hissediliyor. Yalnızlığa uzanan gönüller, hürriyetlerin içinde rahatlıyor.
Sayfa 95’de karşımıza çıkan “Kadınlar bilirim” adlı şiirin mısraları arasına dönelim:
Kadınlar bilirim ufukta umutlar,
Ve mevsimler gibiydiler,
Onlarda sezerdim baharın gelişini,
Rüzgârın esişini,
Bilmem gözlerinizin derinliklerinde,
Beni kaç kez unuttular.
O efsane olan gerçek ve hayal olan kadınlar. Hep unutuyorlar, unutmak için adeta yarışıyorlar..
Ali Rıza Atasoy: 1958 yılında Ankara’nın Çamlıdere ilçesinde doğdu. Erzurum Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümünden mezun oldu. Milli Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatında çalıştı. Ankara-Mamak, Van-Muradiye, Konya-Kulu ilçelerinde Milli Eğitim Şube Müdürü olarak görev yaptı. Halen Amasya ilimizin Taşova ilçesinde Milli Eğitim Müdürü olarak çalışmalarını sürdüren Ali Rıza Atasoy, üniversite yıllarında, sanat ve edebiyatla ilgilenmeye, şiirlerini yayınlamaya başladı.
MEKTUP:
Sayın Şakir Nazlım, Anayurt Gazetesi Yazı İşleri Müdürü; Ben gazetenizin sürekli okuyucularındanım. Hele de sayın İsa Kayacan’ın “Burdur” üzerine yazdıklarını su içer gibi okuyorum. Kendilerine gazeteniz adresine 24 Temmuz 2009’da bir mektup yazmıştım. Şu ana dek bir haber alamadım. Acaba eline geçti mi?. Geçmediyse değişik bir adresi var mıdır?. Beni aydınlatırsanız sevinirim. Kalbi saygılarımla. (Sait Demirbaş, Ordu, 12.08.2009) ***
Kemal Petricli’den sitemli mektup
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Almanya’dan, Köln’den seslenen, şair, araştırmacı, yazar Kemal Petricli’nin Türkiye’deki gazete yöneticilerinden şikayeti var. 04.09.2009 tarihli mektubuyla bize ulaşan cümleleri. Birlikte okuyalım ve birlikte düşünelim katılırsanız:
Değerli dost, sayın İsa Kayacan; Gazeteleri aldım. Nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Eksik olmayın. Bu gönülden sevincim için, yine de en güzel teşekkürlerimi seçerek birer birer o şahane yüreğinize sergiliyorum.
Ben, bana yolladığınız, o bana yollanmayan gazeteleri sizin sayenizde kavuşuyorum. Nerde o sizin gibi muhterem, nerde o sizin gibi muhteşem insanlar?.
Şöyle, böyle yolladığınız tüm gazetelere yazılar yolluyorum. Hiç birinden ses alamadım. Bu kadar durgunluk olur mu, anlamıyorum!..
Menfaat düşkünü değilim. Emelim yayın organlarına destek verip, katkı sağlamak. Ama görün ki kıpırdayan yok.
Şimdide sayenizde kavuştuğum 4 gazeteye yolladım pek çok yazı, bir fotoğrafla mektup.
Zaman zaman kendi kendime soruyorum: Basınla iç içe yaşayanlar, yani gazete yayımcıları neden bu kadar ilgisizdir diye. Oysa, onlar da ileri görüşlü olmalı. Bilgilidirler, yoksa matbaa servislerinde ne işleri var..
Bakın, benim Almanca, Türkçe “Köln Akşamları” başlıklı bir şiir kitabım var. 1982 baskılı. Almanya’nın en alttan en yüksek dergilerine-ki onlar harıl harıl satış rekorları kırar.
Ben tuttum bunların her birine Almancalaştırılmış şiirlerimden yolladım. İnanın her birinden övgü dolu mektuplar aldım.
Yahu, Türkiye benim vatanım.. Ana dilim Türkçe. Ben kendimi hırpalıyorum, ilgi görmüyorum. Ve öncelikle ben Avrupa’dan yazıyorum:
Sevineceklerine, beni değil, yazılarımı elüstünde tutacaklarına, sesleri solukları çıkmıyor..
İyiki siz varsınız.. Bütün camiattan üstünsünüz. Öncelikle ileri görüşlü insan sizsiniz. Sizinle gurur duyan öncelikli insan benim. Köln’den selamlar, sevgiler, saygılar… Hep hoş kalın (Kemal Petricli, Köln – 04.09.2009)
ANADOLU
(Ahmet Sargın-Yozgat,2009)
Ahmet Sargın’ın 10 ayrı dörtlükten meydana gelen “Anadolu” adlı şiirinin 1 ve 4. dörtlükleri efendim. Aşağıdaki 2 nci dörtlükte, Burdur’dan sözediliyor:
Dünyaca ünlüdür bilirim Cennet,
Şehitler diyarı, sen Anadolu.
Fatihe, Yavuza duyarız minnet,
Kültürün beşiği, Can Anadolu.
*
Baş tacı olmuşsun güzel Ankara,
Bursa’ya geçeriz düşersek dara,
Isparta, Burdur’da güllerin ara,
Ekmeğim aşımsın, sen Anadolu.
GÜNÜN SÖZÜ:
Kur’an-ı Kerim’i öğrenip O’na uymak, kendinin farkına varmaktır.

(Hacı Ferhat Mirza-Bakü, Azerbaycan)
***
Makro Vizyon Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kuruluşlarımızın yayın organları, getirdikleri önemlilik taşır veya taşımaz.
Adresime gelen dergi ve gazetelerden biri:
Makro Vizyon Dergisi
İki ayda bir yayınlanıyor. Eylül-Ekim 2009 aylarına ait 14 ncü sayısı bana gelen. Dergi, Makromarket kuruluşlarının yayın organı. Renkli ve 96 sayfalık görünümüyle, gıda ve tüketim ağırlıklı sayfalarıyla dikkat çekiyor.
Güncel konular, röportajlar, gıda kültürü, yaşam, kişisel bakım, çocuk eğitimi, psikoloji, çocuk sağlığı gibi konular ağırlıklı olarak işlenmiş, öne çıkarılmış.
Makro Vizyon’un kimlik bölümünde, sütununda gördüklerimiz:
Makromarket adına sahibi: Mustafa Songör, Genel Yayın Yönetmeni: Nuray Erdoğan, Yazı İşleri Müdürü: Hünkar Sibel Görel, Yazı İşleri: Bikem Öğünç, daha değişik isim ve imzalar var derginin kimlik bölümünde katkıları olanlar.
Yazışma adresi: Saray Mahallesi Gıdacılar Cad. No: 11 Sarayköy-Kazan-Ankara.
Sayfa 16 da başlayan bir yazı-yorum, değerlendirme: “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır”. Cumhuriyetin milletin egemenliği olduğu gerçeği ve noktasından hareket edilerek ortaya konulanlar. Burada, Cemal Oğuz Öcal’ın “Atatürk ve Cumhuriyet” başlıklı bir şiiri var. Bu şiirden iki dörtlük
Baş eğmişken önünde altı asır her zorluk,
Göçtü bir çınar gibi koca imparatorluk!,
Çadırtattı bu göçüş göklerini vatanın,
Duyunca silkindi Türk narasını “Ata”nın!..
*
Dönünce yurt ananın gözleri bir pınara,
Can verdi ulu Tanrım bu devrilen çınara!,
Saldı o yeniden kök, filiz, gövde, dal budak:
Irkının şahlanışı ısırttı “Garb”a dudak!..
Bir hatırlatma: Kurtuluş Savaşı tamamlanıp, yurdumuz düşmanlardan temizlendikten sonra, İsmet Paşa ve dört arkadaşı, Ankara’nın başkent olması için Türkiye Büyük Millet Meclisine bir yasa önerisi verdiler. Öneri, meclis tarafından onaylandı ve kabul edildi. Böylece, 13 Ekim 1923 günü, (tarihinde) Ankara resmi başkent oldu.
Sonraki sayfalarda, kara gün dostu Türk Kızılayı anlatılıyor. Kızılay için “1868. Kızılay’ın temel ilkeleri, Kızılay Uluslararası Kızılay-Kızılhaç Topluluğu’nun temel ilkeleri olan (İnsaniyetçilik, ayrım gözetmemek, tarafsızlık, bağımsızlık, hayır kurumu niteliği, birlik ve evrensellik) çerçevesinde çalışan kamu yararına yarı-gönüllü bir sosyal hizmet kuruluşu” denilişi dikkat çekiyor.
Arkasından, hayran olunan bir dil: Türkçe anlatılıyor.
Dilin, uygarlıkların temeli olduğu üzerinde durulduktan sonra, “Eğer insanoğlu konuşmasaydı, kolayca anlaşamayacak düşünceler, duygular ifade edilemeyecek kadar önemlisi yayılıp genişleyemeyecekti” deniyor.
1931 yılında Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’nin kurulduğu, daha sonra 26 Eylül 1932 tarihinde Türk Dili Tetkik Cemiyetinin, bugünkü adıyla Türk Dil Kurumu’nun temellerinin atıldığını öğreniyoruz, hatırlıyoruz.
Tebrikler Makro Vizyon yöneticileri, yayıncıları, tebrikler.
GÜNÜN SÖZÜ:
Kur’an-ı Kerim’i öğrenip O’na uymak, kendinin farkına varmaktır. (Hacı Ferhat Mirza-Bakü, Azerbaycan)
***
Pervane Namıkgızı: Talebeyim ay nine
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kerimova Pervane Namıkgızı, Bakü’de yaşayan 1992 doğumlu, bir üniversite öğrencisi.. Üniversite eğitimi alma arzusuyla dolu olan Pervane, Allaha şükür arzusuna kavuştu.
Şimdi Bakü’de faaliyet gösteren Kafkas Üniversitesinin öğrencileri arasında olan Kerimova Pervane Namıkgızı’nın keyfi, sevinci yerinde. Bu sevincinin sağlayıcısı, anılan Üniversitenin değerli Rektörü Prof. Dr. Sayın Ahmet Saniç. Hocamızın yakın ilgi ve alakasından dolayı, bir kez daha teşekkür ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Kerimova Pervane Namıkgızı’ndan sevinç görüntülerinin yansıtıldığı, 26 Eylül 2009 tarihli, çıkışlı bir mektup ve ekinde üç şiir aldım. Şimdi, Pervane’nin mektup ve şiirlerini sunmak istiyorum. Buyurun:
Çok muhterem İsa Kayacan; Merhaba!.. Size şu mektubumu talebe olarak dünyanın en güzel mekânı Kafkas Üniversitesinden yazıyorum. Şimdi teneffüstür. Ne iyi ki yağmur yağıyor. Galiba gözlerimdeki mutluluğu, yüzümdeki huzuru güneş görseydi, utanıp, kaçıp saklanırdı. Çünkü ben talebeyim. Yani çok uzun yıllar beklediğim bir Üniversiteye kabul olmuşam. İlk ders günlerimde mutluluğumdan çok erken uyanırdım. Tanrı sabahı açmamış, benim gözlerimi açardı. Tüm Türk dünyasının sabahları hayırla açılsın!
Ben Üniversiteye kabul olduğum vakit hayatın acı hakikatini yaşadım. Ana-annem, benim rüzgâr ninem rahmete gitti. O bizden Ağdam toprağı istedi. Biz verebilmedik. Mülteci öldü..O benim talebe olduğumu görmedi. Sanıyorum kısmet böyleymiş. Tüm iyi insanları bekleyen bir mekana-Cennete kavuşdu.
Size sevimli Ana-anneme yazdığım ve diğer şiirlerimi gönderiyorum. Çok sağolun. Bir daha size kendimin ve babamın, annemin teşekkürlerini bildiriyorum. Size uzun, şerefli, bereketli ömür dileği ile (Pervane Namıkgızı, Bakü–26.09.2009)
TALEBEYİM AY NİNE
Gözün aydın, talebeyim ay nine
Maalesef görmedin bu günümü sen,
Demiştin ki, koç-kurban keseceyim,
Hoş günümde, dünyanı değişmişsin.
*
Diyorum ki, belki senin adından,
Kendim kesim o kurbanı ay nine?
Korkuram ki, kessem kanı akmaya,
Ya da bıçak o kurbanı kesmeye.
*
Sensiz yaşıyorum ben bu günleri,
Ne kadar bu günü arzulamışsan,
Gitdin ki, ay nine bu hoş haberi,
Tanrının yanında karşılayasın.
KARISINDAN KÜSMÜŞ ŞEHİT RUHU
Komşumuzda bir şehit ailesi vardı,
Bu yuvada beş aç çocuk yaşardı,
Aç çocukların ağlamak sesinden bezdi anne,
Ekmek deyip, hayat deyip, gözyaşı ile gezdi anne,
Hiçbir şey bulamadı, utancını kaybetti,
Sonra Cuma akşamı şu eve karısından küsmüş
Bir şehit ruhu gelir..
Her Cuma akşamı, anne kendi kızına söyler:
Dur kazana, babanın adına bir tutam tuz at
Benim ellerim temiz değil..
BİR MELEK SESLENİR BİZE UZAKTAN
Karabağ uzakta ve karanlıkta,
Bir zülfi perişan güzele benzer,
Şeytanlar elinde esir olsa da,
Onun güzelliği dünyanı benzer.
*
Ona “serenada” okuyor yağı,
Dinlemez! Bu sesden nacazıdır o,
Bilmem neden düşman düşünmüyor ki,
Muğamat sesine tamarzıdır o.
*
Karabağ uzakda ve karanlıkda,
Bir vefasız aşig o çok vefalı,
Bir melek seslenir bize uzakdan,
Bu güzel Karabağ! Başı belalı.
Pervane Namıkgızı (Bakü:26.09.2009)

9 Aralık 2009 Çarşamba

Yazılarımın yer aldığı
gazete ve dergilerden
Yıllar itibariyle örnekleme sıralaması
(1)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Her şeyin bir başlangıcı, devamı ve sonucu var. İsa Kayacan’ında, basın-yayın hayatında yer almaya başlayışı, gazete ve dergilerde imzasının görünmeye başlaması Nisan 1956’ya rastlıyor. Daha doğrusu gazete sütunlarında ilk şiirinin görüldüğü tarih, İsa Kayacan’ın yayın başlangıcıdır Nisan 1956. Sonra yıllar hızla geçerken, İsa Kayacan’ın imzasının görüldüğü yayın organı sayısında artışlar gözleniyor. Bunlardan bazılarının sıralanışı üzerine bir göz atalım:
1956 – Tefenni, Yeşil Eşeler Gazetesi,
1957 – Demokrat Burdur ve Tefenni Yeşil Eşeler Gazeteleri,
1958 – Burdur’un Sesi ve Demokrat Burdur Gazeteleri,
1959 – Burdur Lisesinin “Sesimiz” Gazetesi,
1960 – Burdur Yeni Turan ve Andımız Gazeteleri,
1961 – Bucak Işık, Burdur Son Çağ, Elbistan’ın Sesi Gazeteleri
1962 – Serhad Artvin ve Bartın Gazeteleri,
1963 – Serhad Artvin ve Elbistan’ın Sesi Gazeteleri,
1964 – Burdur Yeni Turan, Bartın, Bilecik, Serhad Artvin Gazeteleri,
1965 – Zümrüt Rize ve Serhad Artvin Gazeteleri,
1966 – Bolu Sesimiz Gazetesi, Ankara Ece, Eskişehir Emre, Ferhat Dergileri,
1967 – Bolu Sesimiz, Adapazarı Akşam Haberleri Gazeteleri, Ankara Çele, Akın, Ulusca Uyanış, Şanlıurfa Nabi ve Balıklıgöl Yozgat Bozok Dergileri,
1968 – Adapazarı Anadolu, Ankara Yeni Tanin, Seziş Şiir Gazeteleri, Akın, Bakış, Bahçe, İstanbul Sanat Dünyası, Eskişehir Emre Dergileri,
1969 – Ankara Yenigün, Adana Hürses, Düzce Ferman, Uşşak Postası, Aydın Ses, Yeni Kastamonu Gazeteleri, Eskişehir Çağdaş, Emre, İstanbul Evelek, Özlem Dergileri,
1970 – Ankara Tasvir, Yeni Tanin, Babaeski Postası, Çorum Ekspres, Zonguldak Şafak, Hür Bartın, Tokat Topçam, Turhal, Yeni Tokat, Bartın Devrim, Karabük Doğuş, Manisa Işık, Düzce Ferman, Gaziantep Güney Postası, Zonguldak Haber, Menemen Haber, Van Sesi, Bursa Yenişehir, Kdz. Ereğli Memleket, Şirin Ereğli, Gazeteleri, Ankara Çocuk-Yuva, Adımlar, Eskişehir Emre, İstanbul Sanat Dünyası Dergileri,
1971 – Bursa Yenişehir, Elazığ, Düzce Ferman Gazeteleri, Adana Hürses Dergisi.
1972 – Son Havadis, Başkent, Hür Anadolu ve Yeni Tanin Gazeteleri,
1973 – Ankara Tasvir, Hür Anadolu, Adapazarı Son Haber, Bandırma Ufuk, Kayseri Emel, Sivas Kızılırmak Gazeteleri,
1974 – Ankara Tasvir, Düzce Ferman Gazeteleri,
1975 – Ankara Tasvir, Diyanet, Keşan Önder, Erzurum Milletin Sesi, Gazeteleri, Ankara Ajans-Türk, Kemalist Ülkü, Hız, Mersin Lider Dergileri,
1976 – Tercüman, Son Havadis, Tasvir, Gündem, Kayseri Hâkimiyet, Trabzon Türksesi, Van Serhat, Samsun Medeniyet Gazeteleri, Ankara Ajans-Türk, Kemalist Ülkü, İstanbul Türk Basın Birliği Dergileri.
1977 – Ankara Zafer, Adalet, Tasvir, Gündem, İzmit Hürssöz Gazeteleri,
1978 – Ankara Adalet, Zafer, Gündem, Tasvir, İstanbul Hergün, Isparta Demokrat, İzmir Hüryol, Kozan Postası, Van iki Nisan, Bucak Oğuzhan, Muğla Hamle, Bolu Sesimiz Gazeteleri, İstanbul Pos-Tel Dergisi.
1979 – Ankara Adalet, İstanbul Ortadoğu, Erzurum Doğu Ekspres, Muş Şark Telgraf, Bursa’nın Sesi, Mersin Savaş, Siirt, Trabzon Hizmet, Isparta Demokrat, Devrek Postası, Demokrat Gümüşhane, Niğde’nin Sesi, Ankara Kazan, Bitlis Birlik, İzmit Hürsöz, Antalya Şelale, Yeni Alanya, Yeni Erbaa, Yeni Şarkışla Gazeteleri, Ankara Hız Dergisi.
***
Yazılarımın yeraldığı gazete ve dergilerden
Yıllar itibariyle örnekleme sıralaması
(2)

Prof. Dr. İSA KAYACAN
1980 – Ankara Zafer, Bugün, Adalet, Kastamonu, Karamürsel Ekspres, Erzurum Doğu Ekspes, Elazığ Nurhak, Bitlis Birlik, Acıpayam Postası, İzmit Hürsöz, Bolu Sesimiz, Amasya Sabah, Isparta Demokrat, Demokrat Gümüşhane, Eskişehir Milli İrade, Muğla Hamle, Gazeteleri, İstanbul Bizim Güneş, Yozgat Bozok Dergileri,
1981 – Ankara Zafer, Tasvir, 24 Saat, İpsala Mücadele, Keşan Önder, Gazeteleri, Ankara Kooperatifçilik, Yeşil Türkiye, İstanbul Bakış Dergileri,
1982 – Ankara Adalet, Tasvir, Adapazarı Anadolu, Keşan Önder, Muğla Hamle, Yozgat, Tokat Tozanlı, Erzurum Doğu Ekspres, Van iki Nisan, Giresun İleri, Lüleburgaz Hürfikir, İzmit Hürsöz Kdz. Ereğli’nin Sesi, Tekirdağ Yeni inan, Erzincan Birlik, İstanbul Olay Haber, Denizli Ticaret ve Ekonomi, Nazilli Batı, Devrek Postası Gazeteleri, İstanbul Türkiye, Bakış, Köy Tarım ve Orman, Ankara Gülpınar Dergileri.
1983 – Ankara Adalet 24 Saat, Kars Postası, Ankara Mesaj, Zile Postası, Eskişehir İstiklal, İzmit Hürsöz Gazeteleri,
1984 – Ankara Adalet, 24 Saat, Aydın Yeni Kıroba, Samsun Türkkanı, Devrek Postası Gazeteleri,
1985 – Tercüman, Adalet, Burdur, Ankara Ticaret, Bitlis Birlik, Ankara 24 Saat, Keşan Önder, Serhad Artvin, Bingöl, Antalya Ekspres, Konya Anadoluda Bugün Gazeteleri,
1986 – Son Havadis, Adalet, 24 Saat, Hüryurt, Haber, İzmir Ocak, Sivas Anadolu, Konya Yeni Meram, Burdur Yenigün, Eskişehir Milli İrade, Nazilli Anadolu, Antalya Ekspres Anadolunun Sesi, Türk Haber Ankara, Burdur, İstanbul Olay Haber Gazeteleri, Tokat Birikim Dergisi,
1987 – Tercüman, Son Havadis, Ankara Ticaret, Hüryurt, Türk-koop, Tefenni’nin Sesi, Konya Yeni Meram, Balıkesir Yeni Haber, Elazığ Fırat, Yeni Karabük, Yalova Haberci, İzmit Hürsöz, Bucak Oğuzhan, Erzurum Milletin Sesi, Burdur, Mardin Öncü, Kayseri Ülker, Yeşil Iğdır Gazeteleri.
1988 – Ankara Ticaret, Burdur, Yeşil Iğdır, Alaşehir Toptepe, Malatya Gayret Gazeteleri.
1989 – Ankara Meydan, Burdur, Alaşehir Toptepe, Yozgat Gazeteleri, Ankara Burdur’a Hasret, Eskişehir Çağdaş Dergileri.
1990 – İstanbul Ortadoğu, Konya Yeni Meram, Yozgat, Muğla Hamle, Burdur, Keşan Önder, İzmit Hürsöz Gazeteleri,
1991 – Ankara Ticaret, Keşan Önder, Konya Yeni Meram, Yozgat Gazeteleri, Edirne Damla, Ankara Standard Dergileri,
1992 – Ankara Türkiye Bayram, İzmir Dobra, Van İki Nisan, Burdur Gazeteleri. Ankara Standard Dergisi.
1993 – Antalya, Silifke, Yeni Adana, Yozgat, Tatvan Sesi, Polatlı Postası, Batman Çağdaş, Denizli Ticaret ve Ekonomi, Elazığ Uluova, Van Serhat Gazeteleri, Ankara Standard Dergisi,
1994 – Konya Yeni Meram, Burdur Gazeteleri. Ankara Gülpınar ve Standard Dergileri,
1995 – Burdur, Van Postası Gazeteleri, Ankara Gülpınar, Standard Dergileri,
1996- Burdur, Burdur Yenigün, Türkiye, Yeni Meram Gazeteleri, Ankara Karınca ve Standard Dergileri, MPM Bülteni.
1997 – Burdur, Van Postası, Burdur Yenigün Gazeteleri, Ankara Gülpınar Dergisi.
1998 – Ankara Hergün, İzmit Hürsöz, Nazilli Şafak, Van Postası, Burdur, Burdur Yenigün Gazetesi.
***
Yazılarımın yeraldığı gazete ve dergilerden
Yıllar itibariyle örnekleme sıralaması
(3)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
1999- Gaziantep Olay, Keşan Önder, Zümrüt Rize, Van Postası, Fethiye, İzmit Hürsöz Gazeteleri,
2000 – Ankara Vakit, Zümrüt Rize, Gaziantep Olay, Tekirdağ Yeni İnan, Muğla Hamle, Keşan Önder, Fethiye, Bandırma Gerçek, Van Postası, Silifke, Konya Yeni Meram, Yeni Söke, Yeşil Iğdır Gazeteleri, Ankara Gülpınar Dergisi,
2001 – Ankara MPM Anahtar, Burdur, Zümrüt Rize, Bandırma Gerçek, Konya Yeni Meram Gazeteleri, İstanbul Gülşen ve Size Dergileri,
2002 – Konya Yeni Meram, Burdur, Devrek Postası, Van Postası, Ankara 24 Saat, Olay, Keşan Önder Gazeteleri, Ankara Gülpınar, Çağrı, İstanbul Size Dergileri,
2003 – Ankara Anayurt, Olay, Devrek Postası, Konya Yeni Meram, Vangölü Ekspres, Sorgun Postası, Zümrüt Rize Gazeteleri, Ankara Av Doğa, Bulgaristan Tuna Boyu Dergileri.
2004 – Ankara Anayurt, Belde, Olay, Tasvir, Sonsöz, 24 Saat, Tekirdağ Yeni İnan, Burdur Fethiye, Vangölü Ekspres, Van Postası, Burdur Yenigün, Gaziantep’te Zafer, Denizli Meydan, Keşan Önder, Saygın Malkara Gazeteleri, Ankara Çağrı, Gülpınar, İstanbul Size, Antalya Güllük Dergileri,
2005 – Ankara Anayurt, Belde, Olay, Tasvir, 24 Saat, Sonsöz, Mersin Tercüman, Burdur, Burdur Yenigün, Serhad Artvin, Devrek Postası, Kilis Kent, Bucak Ses-15, Oğuzeli, Van Postası, Tekirdağ Yeni inan, Gaziantep’te Zafer Gazeteleri, Ankara Çağrı, Gülpınar, Salihli Sevgi Yolu, Kosova Bay, Azerbaycan Bayatı Dergileri.
2006 – Ankara Belde, Anayurt, Tasvir, Olay, Sonsöz, 24 Saat, Zümrüt Rize, Lüleburgaz Hürfikir, Aydın Şafak, Burdur, Burdur Yenigün, Saygın Malkara, Isparta İlke, Sorgun Postası, Serhad Artvin, Gazeteleri, Ankara Gülpınar, Folklor-Edebiyat, Tokat Kümbet, Mersin Maki Dergileri,
2007 – Ankara Anayurt, Belde, Tasvir, Olay, Gündem, Sonsöz, 24 Saat, Burdur, Burdurlu’nun Sesi, Burdur Yenigün, Tefenni’nin Sesi, Kilis Kent, Gaziantep’te Zafer, Keşan Önder, Yeni Söke, Zümrüt Rize Gazeteleri, Bulgaristan Tuna Boyu, Ankara Sürmelim Dergileri,
2008 – Ankara Anayurt, Belde, Tasvir, Olay, Sonsöz, Gündem, 24 Saat, Burdur, Burdur Yenigün, Bucak Ses-15, Gölhisar Pınar, Tefenni’nin Sesi, Gümüşhane Kuşakkaya, Burdurlu’nun Sesi, Babaeski Söz, Bayburt Çoruh’un Doğduğu Yer, Fethiye, İstanbul Özden, Yeni Söke Gazeteleri, Niğde Akpınar, Söke Sarızeybek, Pamukkale Güneşi, İstanbul Yeni Size Dergileri.
2009 – Ankara Anayurt, Belde, Yarın, Olay, Sonsöz, Gündem, 24 Saat, Eğitim Dünyası, Burdur, Burdur Yenigün, Burdurlu’nun Sesi, Tefenni’nin Sesi, Bucak Ses-15, Oğuzeli, Gölhisar Pınar, Zümrüt Rize, Söke Ekspres, Yeni Söke, Sorgun Postası, Van Postası, Fethiye Gazeteleri, Dikili Ekin, Ankara Çağrı Dergileri.
Not: İsa Kayacan’ın yıllar itibariyle yazılarının yeraldığı gazete ve dergiler sıralaması bir örnekleme olarak hazırlanmıştır.
***
Ödüllerim, “EN” lerim, beğendiklerim, sevdiklerim
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İSA KAYACAN’IN ÖDÜLLERİ:
1- Türk Basın Birliğinin Hizmet Ödülü (1976)
2- Anadolu Basını’nın Fahri Hemşehrisi ödülü (1977)
3- Bakanlıklararası En Çalışkan ve Başarılı Basın Müşaviri ödülü (1980)
4- Türk Şiirine Hizmet Ödülü (1984)
5- Anadolu Basını’nda “Fahri Başyazar” ödülü (1985)
6- Yalın Gazetecisi ödülü (1985)
7- Yılın Yazarı Ödülü (1984,1985,1986,1987, 1988)
8- Türk Basınında 25 Yılın Şeref ödülü (1986)
9- MPM Verimliliğe Katkı Ödülü (1991,1992, 1993)
10- Yılın Editörü Ödülü (1992,1993,1997)
11- Yılın Edebiyatçısı Ödülü (1994,1995, 1996)
12- Türkiye Tabiatını Koruma Çevre Şeref Ödülü (1994)
13- Türk Kültür ve Edebiyatına Hizmet Ödülü (1995)
14- Türk Standardına Hizmet Ödülü (TSE-1996)
15- Türk Folkloruna Hizmet Ödülü (1997
16- Türk Şiirine Hizmet Ödülü (1998)
17- Yılın Şairi Ödülü (1999,2001,2002)
18- Türk Kütüphanelerine Hizmet Ödülü (2000)
19- Dünya Genç Türk Yazarlar Birliği Hizmet Ödülü (Azerbaycan-2002)
20- Irak Türkmenlerine Hizmet Ödülü (2002)
21- Türk Dünyasına Hizmet Diploması (Azerbaycan–2003)
22- Doğa ve Çevre Dostu Ödülü (2006)
23- Türk-Basın Yayınına 50. Hizmet Yılı Ödülü (2006)
24- Güzel Söz Ödülü (Kanada–2007)
25- Kerkük “Işık Edebiyatçılar Grubu” onur ödülü (2008)
Not: 1975 yılında düzenlenen, İkinci Türk Basın Kurultayına, Türk Basın Birliği temsilcileri arasında katılan, Ekim 2009 itibariyle, 215 plaket, 259 onur, şeref ve takdir belgesinin sahibi olan İsa Kayacan’ın, 31 Aralık 2008 itibariyle 40 bin 350 makalesi, bugün kapananlar dahil 3 bin 540 gazete ve dergide yayınlandı.
İSA KAYACAN’IN “EN” LERİ
İsa Kayacan’ın yıllarca yaptığı çalışmalar sonucu elde ettiği pek çok (EN)i oldu. Bunların sıralanışı:
- EN çok makale, EN çok kitap yayınlayan kalem sahibi,
- Türkiye’de, Anadolu Basınını tanıyan ve EN iyi bilenlerin başında geleni,
- Bakanlıklararası, EN çalışkan ve başarılı basın müşaviri,
- Şair, yazar ve gazeteciler arasında EN kolay ve EN sık ilişki kuran ve sürdüren kalem sahibi,
- Sayfa sütunlarında; Türkiye genelindeki şairlerin şiirlerini EN çok yer veren isim,
- Türkiye’de EN çok, kitap ve yayın tanıtımı yapan yazar,
- Doğum yeri olan Ece köyünün bağlı bulunduğu Tefenni ve Burdur İlçe ve İl Halk Kütüphaneleriyle ‘Ece Köyü İsa Kayacan Kütüphanesi’ne EN çok kitap ve dergi bağışlayan yazar,
- Türkiye genelinde, Burdur ve Burdurlu’yu EN iyi tanıtan, yazılarında EN çok yer veren gazeteci-yazar,
- Anadolu Basınının “Fahri Hemşehrisi” oluşu nedeniyle, Burdur ve Tefenni dışındaki, pek çok il ve ilçe merkezinde EN çok “Hemşehrimiz” denilen ve belediyelerin resmi kayıtlarına geçen gazeteci,
- Anadolu’daki gazeteci, şair ve yazarlar arasında, EN çok konuşulan, hakkında EN çok yazılan, radyo ve televizyonlardaki açık oturumlarda, gazetelerdeki makalelerde EN çok referans gösterilen, bu makale ve toplantıların EN çok konusu olan araştırmacı,
İSA KAYACAN’IN BEĞENDİKLERİ-SEVDİKLERİ:
- Yazar ve Şairler: Ömer Seyfettin, Reşat Nuri Güntekin, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmet Tufan Şentürk, Güzide Taranoğlu, Yavuz Bülent Bakiler, Ayhan İnal, Mustafa Ceylan, T. Turan Atasever, Ahmet Özdemir,
- Halk Ozanı : Şeref Taşlıova, Samsunlu Aşık Kemali Bülbül,
- Medya: Anadolu Basını ve Anadolu Basını içerisinde “bakılan değil, okunan” gazete olabilenler.
- Lider : Mustafa Kemal Atatürk,
- Politikacı: Yok,
- Türk Halk Müziği Sanatçıları: Ahmet Sezgin, Şahin Gültekin, Özay Gönlüm, Sümer Ezgü, Nezahat Bayram, Bedia Akartürk, Hale Gür, Makbule Kaya,
- Bağlama Sanatçıları: Ahmet Yamacı, Nida Tüfekçi Ahmet Gazi Ayhan,
- Türk Sanat Müziği Sanatçıları: Zeki Müren, Nesrin Sipahi, Emel Sayın, Muazzez Ersoy,
- Türk Hafif Müziği Sanatçıları: Barış Manço, Erol Evgin, Kayahan,
- Sinema Oyuncuları: Türkan Şoray, Ayhan Işık, Kemal Sunal, Şener Şen,
- Futbol Takımı: Galatasaray (Küme düşsede: Burdurspor)
- İl, İlçe, Köy: Burdur, Tefenni, Ece Köyü,
- Ülke: Türkiye,
- Aile: Kendi aile fertlerim,
- Yemek : Kuru fasulye,
- Meyve ve sebzeler: Elma, salatalık, havuç, marul, maydanoz, tere, taze ve kuru soğan.
- Sevmedikleri: Vefasızlık, nankörlük
Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun
Vefa zirvesinden:

Duygu Harmanım
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Zaman hızla ilerliyor. Yıllar geçerken, kimseden izin almıyor, durma-duraksama yapmıyor.
Yıllar önce 330’un üzerindeki bir rakama ulaşan, Aylık yayınlanışıyla sanat ve edebiyat dünyamızın zirvesindeki yerinden şair ve yazarlara selam verişiyle bilinen, “Gülpınar” Sanat ve edebiyat dergisinin kurucusu ve genel yayın yönetmenliğini yapan Güzide Gülpınar Taranoğlu, 19 Nisan 2005 tarihinde kaybettiği, 21.04.2005 tarihinde Ankara-Karşıyaka Mezarlığında toprağa verdiğimiz, sevgili eşi, hayat arkadaşı, Dr. Bilal Taranoğlu’nun aramızdan ayrılışından sonra, özlemlerini giderme gayreti içinde duygularını şiirleştirmeye, kitaplaştırmaya devam etti.
Herkesin örnek aldığı, takdir ettiği Güzide ve Bilal Taranoğlu çifti, sevgilerinden, mutluluklarından hiçbir şey kaybetmeyerek, ilk günki sıcaklık-anlayış beraberliği içinde yaşadılar. Bilal beyin vefatıyla ortaya çıkan bu ayrılık zor geldi Güzide hanıma.. Yazdı, yazdı.. Yazdıklarının içinde sevgi vardı, gözyaşı vardı, Allahın emri olduğu için kabullenme vardı.
Bilal bey için yazıp kitaplaştırdıkları:
1- Bu kitap O’nun için,
2- O’nu andıkça yaşıyorum,
3- Duyguların karmaşası.
DUYGU HARMANIM
Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun eşine karşı duyduğu sevginin, hasretin ve gösterdiği vefanın örnekleridir bu kitaplar, bu yayınlar. Çünkü, ülkemizde yakınımızda, uzağımızda yüzlerce eş var ki, eşlerinin vefatının ertesi günü, unutma vefasızlığını göstermeye başlıyorlar.. Ama Güzide hanım öyle mi?. Her konuşmamızda acısı ilk günki tazeliğinde görünüyor…
Sözü uzattım. Sözedeceğim kitabın adı: Duygu Harmanım.. Güzide Gülpınar Taranoğlu. şiirler. Baskı tarihi: 24 Haziran 2009. Hemen söyleyelim ki, bu kitapla da Güzide Gülpınar Taranoğlu, eşi Bilal beye karşı özlemlerini yinelemiş. “Duygu Harmanım”ın ön iç, arka iç, arka kapakları başta olmak üzere, kitabın değişik sayfalarında, Bilal beyle birlikteliklerin, aile fotoğraflarının serpiştirilişiyle karşımıza çıkmış. Kutluyor, tebriklerimizi sunuyoruz efendim.
96 sayfalık şiir kitabı. Toprak Ana Güzide Gülpınar Taranoğlu imzalı bir sunuş var. Bu sunuşun bir yerinde; “Sevgilimi kaybedişimden sonra, O’nun için üç kitap yayınladım. Yani o’na ait duygularımla dolu. Ve zaman zaman yazmaya, notlarımı biriktirmeye devam ettim. Zaten sevgilimin vasiyeti vardı. şiirlerin bittikçe mutlaka kitaplanacak, kenarda kalmayacak demişti. Ve bir önsözünde dile getirmişti. Ben de işte bu söze uyarak son aylarda birikenlerimi kitaplamak istedim” deniyor. Bu anlatımda da dikkatinizi çekmiştir.. Rahmetli Bilal bey için, “Eşim” yerine, “Sevgilim” diye hitabediyor. Bu gönül beraberliğinin, sevgi büyüklüğünün örneğini başka nerede, kimlerde görebilirsiniz?. Söyler misiniz?. Kitabın 7 nci sayfasında Bilal beyle Güzide hanımın “iki sevgili can-cana-2003” notlu bir fotoğraf. Gülen, mutluluk dağıtan iki sevgili. Hemen altında bir dörtlük:
Harman ettim duygumu, sarmaladım sevgiye,
Kitap yaptım yolladım, dostlar okusun diye,
Bir nebze katkım olsun onlardaki ilgiye,
Düşünürüm, her kitap sevgiye davetiye..
Güzide Gülpinar Taranoğlu’nun “Duygu Harmanım” 20 nci kitabı. Her şiirinde, sevgiden saygıdan, toplumsal bütünlükten sözeden Güzide hanımın özlü söz şeklinde söyledikleri de var. Bunlardan üçü:
1- Pek çok insanın yüreği yıldızsız geceye benzer,
2- Her gecenin ardında insan yeniden doğar
3-Sevgiliden uzakta haz yaşanmaz
**
Melahat Ecevit’in yeni mısralarının içinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirlerin, mısraların yenileri.. Bunların içinde yapılan gezinti ve merhabalaşma sırasında yapılan tespitler, önemli bulunarak altı çizilenler.
Melahat Ecevit’in şiirlerindeki olgunluk her geçen gün artıyor, yükseliyor. Yeni şiirleriyle, bu şiirlerin içindeki tespitlerimizle yeniden merhaba diyerek söze başlayalım:
—Onuncu Köy, Dörtlükler 17 Ekim 2009 tarihinde bitirilmiş, sayfaya, sayfalara aktarılmış.
—Öğretmenim, adlı şiir üç bölümden meydana geliyor 18 Ekim 2009 Pazar günü şekillendirilmiş.
Melahat Ecevit hocanımın yeni şiirlerinden sonuncusu veya bize gelenlerin sonuncusu altı dörtlükten meydana geliyor “Gitmeden önce” adıyla 25 Ekim 2009 tarihinde bitirilmiş.
şimdi bu şiirlerin mısraları arasına dönelim, bakalım neler söylüyor, neler ortaya koyuyor Melahat Ecevit:
Önce “Öğretmenim” den başlayalım:
-Aklımdan hiç çıkmaz ki/O ilk sarı yapraklı defterim/Bir şeref madalyası gibi görünür/Bana bir harf öğreten öğretmenim.. Böyle diyor Melahat Ecevit hocanım.. Öğretmenini “bir şeref madalyası” gibi görmesi, ne kadar anlamlı, kadirbilirlik duyguları yüksek bir anlatım, ifade biçimi, Melahat Ecevit anlatımı değil mi?
Bu öğretmeninin, al bayrağı sevdirmesi, “elimden gelebilse seni göndere çekerdim öğretmenim” diyebilmesindeki mana zenginliğini kavrayabiliyor musunuz?.
Sonra, doğruyu dokuz köyden kovanların haklıyı, haksız yerine koyanların zavallılıkları anlatılıyor. Onuncu köye sürenlerin başlarının göğe erdiğinin zannedilme yanlışlığı anlatılıyor.
Dörtlükler var iki tane. Birincisinde; “istersen saçıma karanfiller tak/istersen bir ömür dış kapımda yat/Umurumda değil “denirken, ikinci dörtlük;” Geri dön bir tanem affettim seni/Unutmuş demişsin, unutmadım” diyerek açık kapı bırakılıyor.
GİTMEDEN ÖNCE
Melahat Ecevit imzalı bu şiir; “Kapımı çalmadan Azrail bir gün /Hadi gel bu ömür bitmeden önce/Bir ümit vermedin gittiğin gün/Elveda demedin, gitmeden önce” mısralarıyla başlıyor.
Ayrılık çekmenin kolay olmadığı, yollara göz nuru dökmenin zorluğu, yenilen yemeklerin ağızda büyüdüğü, anlatıldıktan sonra “Bir haber vermedin gitmeden önce” sitemiyle bu dörtlüğün noktası konuyor. Dörtlüklerdeki anlatım, burukluk, sitem, kırgınlık görüntüleri sergilenmeye devam ediliyor. Bunlardan, dörtlüklerden ikisi daha;
Hayaller içinde çok adım attım,
Gelirsin diyerek, rüyaya yattım,
Ne yazık hasretin zehrini tattım,
Ecelsiz öldürdün, gitmeden önce..
*
Kırıldım, döküldüm kuru dal gibi,
Nasıl da masumsun beyaz gül gibi,
Sen o sen değilsin sanki el gibi,
Kaç gece ağlattın, gitmeden önce…
Bu şiirin iki dörtlüğü kaldı nakletmediğimiz. Bunlar da şöyle karşımıza çıkmakta: 1-Tenha sokaklarda karşıma çıksan/Başını kaldırıp yüzüme baksan/Küllenmiş ateşe kıvılcım yaksan/Aşkımı söndürdün, gitmeden önce. 2- Başka bir gönüle düşmesin aşkın/Sakın ha bu aşka olmasın kuşkun/Olmadım böylesi kimseye düşkün/Demiştin hani ya, gitmeden önce…
***
Milli Mücadelede Uluborlu
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Tarihin içinde yürüyüp, tespitleriyle, değerlendirme ve sonuçlandırmalarıyla ortaya çıkarılan yayınların önem ve anlamı farklı boyutlarda karşımıza çıkıyor, yayın dünyamızdaki yerinden bizlerle selamlaşıyor.
Isparta ilimize bağlı Uluborlu Belediyesi yayınları arasında gün yüzü görmüş bir araştırma-kitap geldi geçenlerde adresime.
Bu kitabın adı: Milli Mücadelede Uluborlu. İmza sahipleri; Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu, Yrd. Doç.Dr. Esra Sarıkoyuncu Değerli.
Uluborlu’nun değişik yönleriyle, tarihi-geçmişe yönelik bilgi ve belgeleriyle sayfalara aktarılan kitabın adının altında (şehit ve gazileriyle) açıklamasının da yapıldığını, bu iki kelimenin de yeraldığını söylemeli, kaydetmeliyim.
İçindekiler bölümünde, sayfalarında karşımıza çıkan başlıklardan, bilgilerden, satır başlarından:
- Tarihte Uluborlu’nun aldığı adlar/Yörenin tarihçesi ve sosyo-ekonomik durumu - Mondros Mütarekesi öncesi emperyalist güçle ve Osmanlı Devleti,
- Milli Mücadelenin ilk günlerinde Uluborlu/Hafız İbrahim Efendi’nin çalışmaları,
- Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir Uluborlulu,
- Kuva-yi Milliyenin ikmali/Uluborlu ve çevresinden yapılan personel ikmali,
- Uluborlu gazilerinden birkaç örnek,
- Birinci dünya ve Kore Savaşları ile Kıbrıs Barış Harekatında ve PKK ile çarpışırken şehit ve gazi olanlar vd.
Sunuş sayfasında, Uluborlu Belediye Başkanı Mehmet Uğur Ünverdi’nin duyguları, cümleleri yeralıyor. Bunlardan birkaçı:
-“Tarih bir milletin hafızasıdır. Hafızasını yitiren geçmişini yitirmiş demektir. Geçmişi olmayanın geleceği yoktur/Milli Mücadele tarihimiz açısından da büyük bir önem arzeden böylesine önemli bir eserin yayınlanmasında Uluborlu Belediyesi olarak katkıda bulunmaktan mutluluk duymaktayız”..
Sevgili Başkan.. Bu satırların yazarı olarak böyle bir yayının günyüzüne çıkmasından, çıkarılmasından dolayı bendeniz de mutluluk duymaktayım. Tebriklerimi sunuyorum efendim.
Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu, Yrd. Doç.Dr. Esra Sarıkoyuncu Değerli’nin birlikte yazdıkları önsözde de, tarihi gerçeklerin değerlendirildiği cümleler yeralıyor. Uluborlu’nun en az MÖ 3 bin yıllık bir yerleşim yeri olduğu anlatılıyor. Bizanslıların Uluborlu’ya “Ayvalar memleketi” anlamına gelen “Mordiaum” adını verdiklerini öğreniyoruz.
Sayfa 195’de yeralan (vefatla aramızdan ayrılmış) Mehmet Hanay hocanın “30 Ağustos Zafer Bayramı için” başlıklı şiirinden iki bölüm:
Ağustos ayının 26. günü,
Ordumuz kurmuştu büyük düğünü,
Gösterdik Yunan’a kıyamet gününü..
*
O gündür bize zincirleri çözdüren,
O gündür bize düşmanları ezdiren,
O gündür tarihe şanlı yazıları yazdıran…
GÜNÜN HABER VE DUYURUSU:
1. Yeni Söke Gazetesi 4778. sayısıyla 17. yayın yılına merhaba dedi.
2. Meslek Yüksek Okulu (Tefenni-Burdur) adresine kitap ve dergilerinizden gönderebilirsiniz.
***
İzmir ve Kütahya’dan iki kitap
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İzmir’de yaşayan şairlerimizden Hilmi Coşkun’la (Kul Hilmi), Kütahya ilimiz merkezinden Kadir Güven’in birer şiir kitabı var masamda. Bunlar sırasıyla;
HÜZÜN YOLCUSU
Hilmi Coşkun (Kul Hilmi)’un Hüzün Yolcusu adlı 92 sayfalık şiir kitabı, gülüm adlı şiiriyle başlıyor. Öteki şiirler gibi, hece vezniyle şekillendirilmiş, sayfaya aktarılmış bu şiir altı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirde beklenilenler, beklenilenden gelmediği için, ortaya çıkanların getirdiği üzüntülerden bahsediliyor. Bir dörtlüğü bu şiirin:
Bakışın aklımı başımdan aldı,
Bir tatlı gülüşün ömrümü çaldı.
Hani mutluluğun nerede kaldı?
Sensiz hallerimi sormuyor gülüm..
Aynı duygular, sayfa 46 da da karşımıza çıkıyor “Yetmedi gülüm” başlığıyla. Bekletenlerin, fazla bekletme ısrarlarından vazgeçmelerini diliyor, dualarımız arasında yer veriyoruz efendim.
Hilmi Çoşkun: 1953 yılında Eskişehir’de doğdu. ilk şiir kitabını “Şiir Deryasına Damlalar” adıyla yayınladı.
ŞİMDİ HİCRAN VAKTİDİR
Kadri Güven’in 128 sayfalık şiir kitabı. Kütahya ilimiz merkezinden seslenen Kadri Güven için değişik imzaların görüşlerini ortaya koydukları, bunların sayfalara aktarıldıkları görülüyor. Bu isim ve imzalar:
Sevinç Atan, Esat Anık, adaşım İsa Kahraman ve son olarak şairimiz Kadri (Kadir) Güven.
Kitabın adı olan şiir 13 ncü sayfada karışımıza çıkıyor. Buradan bir dörtlükle devam edelim:
Bulutlar dolaşacak bundan sonra başlarda,
Teselli bulacağız anılarda, düşlerde,
Kavrulacak yürekler sönmeyen ateşlerde,
Yan yana sevgili, şimdi hicran vaktidir.
Kadri (Kadir) Güven şiirde epey mesafe almış. Gelecekte, bu mesafenin km. uzunluğunun artacağı, emin adımlarla sanat ve edebiyat alanımızda yürüyen bir Kadri (Kadir) Güven göreceğimizi belirtmek istiyorum.
Kadri (Kadir) Güven : 01 Şubat 1968 tarihinde Kütahya’da doğdu. Halen bir kamu kuruluşunda çalışan, nüfus cüzdanında (Kadri) ama, bilinen adının Kadir olduğu ifade edilen şairimizin bu ikilemi ortadan kaldırmasını tavsiye etmeliyiz. Çünkü, nüfus cüzdanındaki kayıtlar esas alınmalıdır. Gelecekte, sanat ve edebiyat alanındaki kayıtlarda bazı ve önemli karışıklıklar olabilir, görünebilir..
Kadri (Kadir) Güven’in bazı şiirlerinin bestelendiğini de kaybedelim, tebriklerimizle, sevgi ve saygılarımızı sunalım efendim.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. İsa Kayacan, isminin himmetiyle ve azminin gücüyle başarının sınırlarını parçalayan bir kültür dehasıdır. (Baki Yıldırım: İleri Gazetesi Ceyhan 25.11.2009)
2. Türk dili giderek yozlaşıyor. (Yavuz Bülent Bakiler, Bursa, 06.12.2009)
3. Mutlu gelecek, ilim de ve dinde’dir. (Hacı Ferhat Mirza, Bakü-Azebaycan)
***
Hilmi Can’dan:
Türkmendağlı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bir şiir etkinliği (Yozgat’taki Sürmeli şiir şöleni) sırasında bana ulaştırılan kitaplardan birinin imza sahibi: Hilmi Can.
Kitabının adı: Türkmendağlı Damla Damla Şiir.
Hilmi Can Eskişehir’de yaşayan, buradan seslenen şairlerimizden biri.
184 sayfalık şiir kitabı, Hilmi Can’ın biyografisinin verilişiyle başlıyor. Sonra yine Hilmi Can’ın “Benim Dünyam” adlı, başlıklı bir sunuşu var. Buradaki imzadan anlıyoruz ki, kitabın adı Hilmi Can (Türkmendağlı) olarak verilişin bir yansıması yansıtılması olarak ortaya çıkmış, okurlarıyla buluşturulmuş.
Uzunca bir şiir, “Affet Rabbim” le söze başlanıyor. Bu şiirin dörtlüklerinden birinde şöyle denilmekte:
Yaradanım tek ümidim Allahım,
Yüce Rabbim, günahkârım, harabım,
Gece gündüz günahlardır serabım,
Affet Rabbim, affet beni, günahtan..
Hilmi Can dünyasında, Yunus ile Mevlana’dan gelen duygu bütünlüğü, her türlü dermanın yaradanda bulunduğu sıralanırken, özlemler birbir mısralara aktarılır, şekillendirilir.
Ve gül ile bülbül muhabbeti duygular arasından sıyrılıp çıkarken, bir Yörük güzelinden sözedilir sayfa 127’deki şiirde. Altı dörtlükten meydana gelen bu şiirin dörtlüklerinden biri efendim Hilmi Can imzasıyla:
Sarı saçlarının perçemi olsam,
Hasretim biter mi seninle kalsam,
Severmisin diye, ben sana sorsam,
Canımsın, sevdamsın, Yörük güzeli.
Burada bir parantez açıp, Hilmi Can imzasının, adı ve soyadının kitabın ön kapağındaki imzadan başka, her şiirin altına konuluşunun yanlış (fazla) olduğunu kaydetmeliyiz. Ön kapaktaki Hilmi Can imzası yeterli olmalıydı.. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Hilmi Can: 1943 yılında Eskişehir’e bağlı (merkeze bağlı) Türkmendağındaki eski adı Işıkkelek, yeni adı Yukarı Kalabak köyünde doğdu. İzmit Atatürk lisesinde okudu. Eskişehir’de 20 yıldan fazla esnaflık yaptı. Yunus ve doğa aşığı olan Hilmi Can “isterim ki, her okuyan şiirlerimde kendisinden bir şeyler bulsun” diyor.
KADIN
Ankara’lı şairlerimizden Yanık Ahmet Şahinoğlu, “Kadın” başlıklı, adlı şiirinde, sevda yollarından, bu yolların uzunluğundan sözediyor. Anılan şiirin bir dörtlüğü:
Amansız ateşi içime attın,
Gönül aynasından közüme baktın,
Yaktın ya vefasız sen beni yaktın,
Beni kast eyleyen sen güzel kadın..
Sağlık ve başarılı bir yaşam diliyorum efendim.
GÜNÜN SORUSU: HABER KAÇA?
İğneyi başkasına batırmakta pek mahir olan Bizim Mahallenin mensupları çuvaldızı da kendilerine batırmaktan korkmamalılar artık. Kimseyi zan altında bırakmak istemiyorum, yarası olan gocunsun. Gittiği tören görüntülerinini, haberlerini para ile satmak gazeteciliğin hangi kuralı bilen var mı? Gazeteciliğin etik kurallarının arasında böyle bir madde var mı?
Gazeteciliği ayaklar altına almaya kimsenin hakkı yok. Vücudun ifrazatını atması gibi. Gazetecilikte ifrazatları atmasını bilmelidir.(Mesut Madan: Yenigün Gazetesi, Burdur 11.11.2009)