3 Şubat 2010 Çarşamba

Eczacı, sanatçı, bestekâr
Tuncay Yalın’dan: “Talimat”
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Temmuz 2007’de başlayıp, bir ay sonra yani Ağustos 2007’de sonuçlandırdığım, şekillendirdiğim “Kalbime talimat vereceğim “adlı şiirimi, sonraki günlerde, birkaç etkinlikte okuyunca, Eczacı, sanatçı, bestekar Tuncay Yalın’dan alkış alırken şair, yazar, araştırmacı ve tahlil uzmanı Mustafa Ceylan’dan eleştiri aldım.
Mustafa Ceylan: “Abi sen ne yapıyorsun, kalbin 657 sayılı devlet memurları kanununa tabi mi çalışıyor. Nasıl talimat veriyorsun?” diyordu. Tuncay Yalın hoca, bunun aksini savunuyor, “insanın kalbine talimat verebileceğini” söylüyordu.
Aradan aylar, hatta yıllar geçti. Bir gün Tuncay Yalın; “Hocam kalbinize talimat verdiğiniz şiirinizi ‘Hüseyni şarkı’ olarak ‘Talimat’ adıyla besteledim” deyince, Mustafa Ceylan aklıma geldi. Başlığı: “Kalbime talimat vereceğim” olan şiirin mısraları efendim:
Sen bana el değil, sıcak el’sin,
Sen, bana hem ağız, hem de dilsin,
Sen, daim gülen ve güldürensin,
Kalbime talimat vereceğim,
Önünde hep, saygıyla eğilsin..
*
Sen, hem ışığım, hem güneşimsin,
Sen dualarımda, dileğimsin,
Sen güzelim, canım, meleğimsin,
Kalbime talimat vereceğim,
Önünde hep, saygıyla eğilsin.
Şimdi, eczacı, sanatçı, bestekar Tuncay Yalın hakkında biraz bilgi verelim. Kim bu Tuncay Yalın hoca:
Ecz. Tuncay Yalın: 06 Nisan 1949 tarihinde Kamile hanımla, Mülki İdari Amirlerinden merhum Reşit Bey’in üç çocuğunun en küçüğü olarak Van’da dünyaya geldi. İki ablası bulunan Yalın, Ankara Namık Kemal İlkokulunda öğrenime başladı. Ortaokulu Kastamonu Abdurrahman Paşa Lisesinde, Lise tahsilini Ankara Atatürk Lisesinde tamamladı. Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesinden 1974 yılında mezun olan, aynı yıl Balıkesir’ 9 ncu Ana jet Komutanlığı Revir Eczanesinde yedek subaylık hizmetine başlayan, terhis olunca Sağlık Bakanlığı Refik Saydam enstitüsü İlaç Kontrol Şubesinde çalışma hayatına merhaba diyen Tuncay Yalın, bir dönem Sağlık Bakanı Mehmet Aydın’ın Danışmanlığını yaptı.
Müzikle ilgisi ilkokul üçüncü sınıfta bağlama çalarak başlayan, 1981 yılında Ankara Radyosunun açmış olduğu “Ön Dinleme Sınavı”nı kazanan Tuncay Yalın, Metin Everes ve Ahmet Hatipoğlu’nun öğrencileri arasında yeraldı. 1986 yılında, Kültür Bakanlığı Ankara Devlet Klâsik Türk Müziği Korosu’nun sınavını kazanan Yalın, halen bu kadrodaki ses sanatçılığı görevini sürdürüyor.
Uzun yıllar kürek sporuyla da uğraşan, lise yıllarında karikatür çalışmalarıyla da tanınan, bu alanda ödülleri bulunan, “Sanatçı Eczacılar” gecelerinde ses sanatçısı olarak yarışmalara katılan Tuncay Yalın, bu alanda da değişik ödüller alarak, Ankara Lions Kulüpler ses yarışmalarındaki ödülleri yanında, “Senin farkın olmalı” isimli nihavent bestesiyle “Başkent bestekârları” ikincilik ödülünün sahibi oldu.
Tanbur çalan, Tuncay Yalın 1997–2006 yılları arasında “Kanal-A Televizyonu”nda ve 2007 yılından itibarende “Başkent Televizyonun”da, “Dilden Gönüle” adlı TSM programını, ayrıca Türkiye Polis Radyosunda her Cuma 15.00’de canlı olarak programı hazırlayıp sundu (2010 itibariyle halen sunuyor)
Yönetmen Özdemir Birsel’in Elvan Filmcilik adına çektiği 7 bölümlük “Dede Efendi” dizisinde “Şakir Ağa” rolünü üstlenen, kasetleri bulunan, kendisi gibi Eczacı olan Melek hanımla evli, Aylin (1993) isimli bir kız babası olan TRT Repertuarında 32 ayrı bestesi bulunan Tuncay Yalın’ın (söz yazarlarıyla) eserlerinden bazılarının isimleri: Kader mahkûmuyum (Yalçın Benlican), Yüzyılın aşkı (İlknur Sevim), Aklın varsa unutursun (Münire Aksaray) , Sen bilmiyorsun (Cemal Safi), Beni ara (Asuman Erdemli), Bir daha düşün (Sadık Atay), Senin farkın olmalı (Aşkın Tuna), Unuttum seni (Süleyman Saylan), İstanbul’a küskünüm (Ayşe Ebru Uzel-Nedim Saatçioğlu)
GÜNÜN YORUMU: TSM’nin şu anda bulunduğu yerden memnun değiliz. TSM ağır bir taştır. Kolay kolay herkes o taşın altına elini sokamaz. Ayrıca bizi müsterih kılan, dinleyicilerimizle musikişinaslarımızın neyi dinleyeceklerini ve neyi alkışlayacaklarını bilmeleridir. (Tuncay Yalın) ***
Burdur’dan;
Yine duman duman dağların başı
Değilmemiş gerdanı, ondokuz yaşı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Türkülerimiz.. Hikâyeleriyle gündemimize gelen, sütunlarımızda, köşelerimizde yeralan Burdur Türküleri. Az bilinenleri, hiç uyulmamışları.
Çağdaş halk şiiri, araştırmacı Osman Akkoç, Gölhisar’daki yayınlarıyla dikkat çekmeye devam ediyor. Gölhisar ilçemiz merkezinde haftalık yayınlanan “Pınar” Gazetesinin 06.08.2008 tarihli sayısında Osman Akkoç’un yöre türküleriyle ilgili araştırmalarından biri daha yayınlandı. Başlığı: “Yine duman duman dağların başı/Değilmemiş gerdanı, ondokuz yaşı” şeklindeydi. Önce bu türkünün kısa hikayesinden cümleler nakledelim:
Horzum Köyü’nde (Şimdiki adı Konak Mahallesi) 1953 yıllarının ilk ayları.. Bir kış günü.. Rahmetli Karamusaların Ali Kara, Carkakların Hasan, Hasan Çimenli, Karabacak Mustafa (Mustafa Işıldar) Veli Özseçen (Tatların Veli) düğün günlerinden birinde imeceyle birlikte oduna giderlerken, Osman Akkoç’un babası Hüsnü Akkoç’ta onlarla birliktedir. Rahmetli Karabacak Mustafa, Avşar beylerine yakın bir ritmi olan bu türküyü ince sesiyle okumaya başlar.
Osman Akkoç, eşeğin üstünde onları dinlemektedir. Rahmetli Karamusaların Ali dayı, “Ben birkaç yerde bunu anlattım, ama size de anlatayım” diyerek söze başlar:
“Tahminen yıl 1880 yada o civarlarda. Ulu köylü Sarı Ümmünün kızı diye anılan anası gibi sarışın bir kızı vardır. Kızın adı Meryem’dir. Horzum köyünde de Alıveren köyünden gelip yerleşen evli bir oğlan vardır. Oğlanın adı da Abdurrahmandır. Şair ruhlu olan Abdurrahman oğlumuz, Uluköy yaylasına oduna gittiğinde, Meryemi görür, aşık olur.
Abdurrahman sevmediği bir kızla evlendirilmiştir. Meryem’in genç yaşta kocası ölmüştür ama, evlenmeye niyeti yoktur. Meryem’i kafayı takan Abdurrahman karısından boşanır, Meryem’in ardına düşer. Yıllarca uğraşmasına rağmen, Meryem’in gönlünü edemez. Yazdığı şiiri besteler ona son kez okur. Abdurrahman’ın aşkı ozanlığa dönüşmüş, Horzum köyünden gitmeye karar vermiş, Horzum’u terk etmiş, bir daha geri dönmemiştir”
Sonra efendim, Meryem’de evlenmemiş dul olarak ölmüştür. Abdurrahman’ın Meryem için yazdığı şiir, türkünün sözleri:
Yine duman duman dağların başı,
Değilmemiş gerdanı, ondokuz yaşı,
Ilık geçti bu sene yaylanın kışı,
Gerdan yaylalarında, kışlar ılıktır bana.
*
Başakları sararmış kanlı korunun,
Yâri oldun bir ağanın oğlunun,
Ölene dek severim, olsa bile torunun,
Nağmelerin davettir, bakışın sâlıktır bana.
*
Gece karanlığında yıldız olmuşsun,
Şu Horzumun köyünde bir kız olmuşsun,
Sevmediğim kadına baldız olmuşsun,
Gülsen bile gözlerin doluktur bana.
*
Ulu köyün yaylası dar geldi bana,
Senin acı sözlerin bal geldi bana,
Yanında yatılmaz yar geldi bana,
Ermiş üzümler bile koruktur bana.
***
Şiirleriyle Süha Çeliktenli
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar, yazarlar. Kitaplar şairleri…. Bir bütünün parçalarıdırlar
Masama ulaşan yüzlerce kitap, dergi, bülten içerisinden ayırıp, sayfalarında gezinti yapmak istediğim kitabın adı: Şiirleriyle Süha Çeliktenli.
Anlaşılıyor ki şairi: Süha Çeliktenli.
11 Mart 2008 tarihinde kaybettiğimiz Süha Çeliktenli’nin ablası Süheyla Karsavuranoğlu, oğlu Umut Cesur Çeliktenli hazırlamışlar, kitabın günyüzüne çıkışını sağlamışlar.
Sunuş, Süha beyin oğlu Umut’a ait. Umut bir yerinde; “Yaşamı renklendiren, hayat ve sevgi dolu, küçük şeylerden büyük mutluluklar çıkaran samimiyetini tüm içtenliği ile dile getiren dünya bir yana, oğlum bir yana diyen mükemmel bir babaydı” diyor baba Süha Çeliktenli için,
Önsöz, A. Hayrettin Kalkandelen önsözünün bir yerinde Süha Çeliktenli için; “Evindeki en mutena yeri kanepesiydi. Orada oturur, orada düşünür, orada yatar, şiirlerini orada yazardı. Aniden patlayan televizyon nedeniyle yaşamını yitirmesi de o kanapede oluştu. Kanepesi için yazdığı şiiri bu kitabındadır” denilişini dikkat ve beğeniyle izlediğimi kaydetmeliyim.
104 sayfalık şiir kitabı gerçek anlatımların şekillendirdiği mısralar bütünlükleriyle dolu. Kısa bir süre tanıma, konuşma, sohbet etme fırsatı bulduğum Süha Çeliktenli farklı, renkli dünyasıyla kimsenin ilgilenmediği konularla, olaylarla ilgilenir, onların detayları arasından renkli anlatımlarla oluşan şiirler ortaya koyardı. Anlatımı yumuşak, ümit veren, karamsarlıklardan uzaklaştırılmış tertemiz bir dünyanın içinde yaşadığını hemen hisseder, o dünyaya girmek için çaba gösterirdiniz.
Sayfa 9’da iki şiir var. Bunlar, Süha Çeliktenli’nin özetlenmiş, arındırılıp detaylandırılmış şekilleri sanki. İlk şiir “Alın yazısı” başlığıyla karşımıza çıkıyor.
Şöyle bu şiir:
Alın yazısı diye bir şey var herkeste,
Zor olan şey, okunmasıdır.
Bu kitaptakiler de Süha’nın
Alnındakiler değilse de kopyasıdır.
Oğlu Umut için yazdıkları var “Bir tanem/Oğlum/Umudum ağlama” diye başlayan. Umut umut, umuda dönüşen, dönüştürülen mısralar devam ediyor kitabın sayfalarındaki şiirler arasında. Sayfa 14’deki “Kanepe” den:
Benim için hiçbir şey değilsin artık,
Çünkü;
Pencereden bakıyorum, yoksun.
Kapıyı açıyorum yok.
Sokağımdan simitçi geçiyor/Seyyar satıcı geçiyor/Postacı geçiyor da/Sen geçmiyorsun..
Süha Çeliktenli, Ankara’dan sözediyor, gönlündeki dalgalanmalardan örnekler veriyor, toprak toprak ihtiyarlıktan, ölümden bahsediyor. “Son sözümü iyi tutun/Sevenlerim dostça kalın/Sevgi kadar ölüm gerçek/Sevdiklerim hoşça kalın”la noktayı koyuyor. Ruhu aydınlık, mekanı cennet olsun efendim.
Süha Çeliktenli: Turgut ve Melahat’ın çocukları olarak 05 Ağustos 1952 tarihinde dünyaya geldi. İlk ve ortaokulu Elazığ ve Burdur’da, Liseyi Ankara’da tamamladı. Elazığ ve Alpullu Şeker Fabrikalarında çalıştı. Yapı ve Kredi Bankasında görev aldı ve buradan emekli oldu. 1996 yılında Antalya’ya geldi ve buraya yerleşti. “Süha Tekstil” adıyla kurduğu şirketi uzun süre yönetti.
Çok sayıda müzikal enstrümanı kullanan, heykel, resim ve beste yapan Süha Çeliktenli 11 Mart 2008 tarihinde vefat etti ve Antalya’da toprağa verildi.
***
İranlı şair Ali Rıza Hıyabani’den: Kırılmış Gönül
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan, Hayrettin ve Erhan İvgin’in yönetiminde faaliyet gösteren Kültür Ajans yayınlarının 60 ncısı olarak yayınlanan, günyüzü gören, ciltli 140 sayfalık kitabın adı: Kırılmış Gönül.
İmza sahibi: Ali Rıza Hıyabani. İranlı şairin gazelleri var sayfalarda.
Kitap; “Yahya Kemal Beyatlı, soğuk sıldırım taşlar altında, toprak uykusuna dalsanda, heran kalbimde yaşıyorsun. Bu şiir defterimi senin büyük ve duygulu ruhuna armağan ediyorum. Sana şirin uykular. Seni hep anan Ali Rıza Hıyabani” imzası ve ithafıyla başlıyor sayfalar olarak.
Hayrettin İvgin imzalı “Bir gazelsera şair” başlığı altındaki sunuşun girişinde, “Ali Rıza Hıyabani, çağdaş İran edebiyatının değerli bir şairidir. Yarım asırlık hayatının ilk on yılı içerisinde Mehemmed Hüseyn Şehriyar’ın (1906–1988) o çok bilinen (Haydar Baba’ya Selam) adlı eserini tümüyle ezberlemiştir” deniyor. Genel bilgi bakımından öncelikle sunmak istedim.
Hayrettin İvgin hoca, sunuş yazısının bir yerinde; gazellerin beyit bütünlüğüne dayalı bir nazım biçimi olduğunu hatırlatıyor.
Bölümler: Başımda bir humatlık, Kelebeklerin yakılışı, Külümü yerde savur, Aşk cezası, Çektin dara gözler, Çiçeklerin kanatlanışı, Bin cefa et, Gam-ı hicran, Gönül talanı.
Kitabın sayfalarındaki minyatürler M.B. Ağamiri’ye ait. Kitap bu minyatürlerle de ikinci bir zenginlik kazanmış, değer kazanmış. Şiirlerin (gazellerin – mısraların) minyatür sayfalarının ortasına yerleştirilişi de bu güzelliğin oranını artırmış. Kutluyorum efendim.
Sayfa 66’dan “Solmaz mıyım” başlığı altındakilerden
-Seni yıllar bile sürse arayıp bulmaz mıyım,
Bulamazsam ne sanırsın sararıp solmaz mıyım?
-Gece rüyama girip vade-yi vaslın verirsin,
Sözünü tutmadın ise saçımı yolmaz mıyım?.
Ali Rıza Hıyabani: 1958 yılında Tebriz’de doğdu. İstanbul Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği bölümünden mezun oldu. İran’a dönen Hıyabani, kardeşleriyle birlikte Zerrine Pud Şirketini kurarak çalışma hayatına başladı.
İlk şiiri 2000 yılında, Tahran’da yayınlanan Varlık dergisinde yeraldı. Üç şiir kitabı ve üç CD’si yayınlanan Hıyabani, Azerbaycan Türkçesi, Türkiye Türkçesi, Farsça gazelleriyle dikkat çekti. Azerbaycan Beynalhalk Üniversitesinden Fahri doktoraya layık görülen Ali Rıza Hıyabani evli, Rad ve Sevil adlarında iki çocuk babasıdır. ***
Ah o mektuplar, o şiirler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Mektubun “rafa kaldırıldığı” günümüzde, internet uzmanlarının, sonra sarhoşlarının kol gezdiği günümüzde, mektupdan sözetmek ne kadar geri kalmışlık değil mi?.
Bendeniz halâ, mektuplarla uğraşıyor, bana gelen mektupları kitaplaştırdığım gibi, yenilerini de yeni kitaplarımın belirli bölümlerinde, yazılarımda yer veriyorum. Kim ne derse desin, nasıl yorumlarsa yorumlasın, mektupların yeri ve önemi başkadır, sıcaklığı hiçbir zaman gitmez, kaybolmaz. Kütahya’dan adaşımdan gelen bir mektup efendim:
Muhterem Hocam, Sayın İsa Kayacan; 2009 yılının son mektubunu sizin gibi muhterem bir büyüğüme yazmakla bahtiyarım.
Efendim; Hayatını anadolu’nun kıyıda köşede kalmış, Türk edebiyatına hizmet aşkı ile çırpınan, ancak sesini duyuramayanların sesi olmak için vakfeden sizin gibi güzel insanların çok olması için duacıyım.
Kütahya’da, bir kenarda kendi kendine şiir yazmaya çalışan benim gibi bir insanı ve şiirini yüceltmek, kamuoyuna duyurabilmek, beni ve benim gibi yüzlerce amatör şairin şiirini tanıtabilmek uğruna yaptığınız gayreti biz “Balıklar” olarak biliyoruz. Eminim “Hâlık’da biliyordur!..
En son 03 Aralık 2009 tarih ve 12480 sayılı “Olay” Gazetesinde yine yıllardır yaptığınız gibi, “İkrar ediyorum” adlı şiirimi neşretmekte ve beni günün onur konuğu olarak lanse etmeniz beni bahtiyar etti. Size nasıl ve ne kadar teşekkür edeceğimi bilemiyorum.
Muhterem hocam; Bir insana kolay kolay profesörlük ve doktorluk payesi vermezler. Bunda sizin uzun yıllara dayanan gayretlerinizle beraber, eminim benim gibi yüzlerce şairin, yazarın duaları da rol almıştır.
Dileğim ve duam odur ki; Allah size daha uzun ve hayırlı bir ömür, esenlik dolu bir hayat bahşetsin ve siz, daha nice yüzlerce şairin elinden tutup onları onore ediniz.
Bilvesile, 2010 yılının size ve tüm sevdiklerinize hayırlara vesile olmasını temenni eder, ellerinizden öperim, efendim. (İsa Kahraman, Kütahya, 30.12.2009)
Teşekkür: Prof. Dr. Sayın İsa Kayacan; Edebiyatımıza, kültürümüze, sanatımıza olan duyarlılığınız ve bu konuda örnekliğiniz, bilahare “Paye Bülteni” adı altında naciz şahsıma gösterdiğiniz yakın dostluğunuz, Paye Arşivlerinin kalıcı sinesinde, saygın yerini almıştır.
Bu vesileyle şahsınıza teşekkür eder, en derin selam ve muhabbetlerimi iletir, dostluğumuzun daim olduğunu beyan ederken size dünyevi ve uhrevi hayırlı çalışmalarınızda başarılar dilerim (Necdet Çelikdönmez, Gazeteci-Araştırmacı-Yazar, Isparta Paye Edebiyat Kültür Sanat Bülteni, Tarih: 01.01.2010, Sayı: 01)
SEN NE BİLCEN GALİ
Nuri Ermiş hocadan dayak yedin mi?
Rüştü pehlivanla minderde güreş tuttun mu?
Burdur aşığı İsa Kayacan’la tanıştın mı?
Sen ne bilcen gali, benim Burduru mu?
(Çetin BOZCU, Burdur, 26.05.2003)
***
Burdurlu Vesile Ana’dan: Ümit
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Vesile Alyanak anamız, Burdur’un (Merkez) Suludere köyünde yaşıyor.
Oğlu Jandarma er Ümit Alyanak 12.10.1994 tarihinde bölücü terör örgütü tarafından Pirinçeken Karakoluna yapılan baskın sonucu şehit olunca, Velise Alyanak anamızın duygularının önü alınamadı. Oğlu için, Ümit’i için yazdı, yazdı. Yazdığı şiirleri değişik gazetelerde yayınlandı. Sonra, Burdur Valiliği bu şiirlerin bir araya getirilişini “Ümit-Bir şehit annesinin gönül nağmeleri” adıyla 64 sayfayla kitaplaştırdı.
Anılan kitabın yayınlanışıyla ilgili, Burdur Valisi İbrahim Özçimen düzenlenen basın toplantısıyla, kitabın yayınlanışı ve içeriği hakkında bilgi verdi. Bu tanıtım toplantısında, Vesile anamızda yer aldı, duygularını dile getirdi. Bana gönderilmeyen kitap hakkında, Burdur basınında geniş olarak yeralan haberlerden yararlanarak bir yazı yazdım, Vesile anamızla, Valimiz İbrahim Özçimen’in kadirbirliğini kutladım.
Sonra, Vesile anamız “kitabın bana gelip – gelmediğini” sordu. Gelmedi cevabım üzerine kitapdan bir adet postayla gönderdi. Şimdi bu kitabın sayfalarına doğru bir gezinti yapmak istiyorum efendim.
Ümit, adlı kitap, Burdur Valiliğinin kültür hizmeti. 64 sayfayla Burdur’da “Arzu Ofset Reklam Ajansı”nda Temmuz 2009’da dizilip, basılmış.
Bölümler: Şehit şiirleri, Vatan şiirleri, Aile şiirleri, Doğa şiirleri, Diğer seçme şiirler olarak sıralanıyor. Özsözlerden:
1- Burdur Valiliği olarak böyle bir eseri hem bir kültür hizmeti, hem de aziz şehidimize, şehitlerimize ve ailelerine karşı vefanın gereği olarak yayınlıyor olmak büyük bir gurur vesilesidir (İbrahim Özçimen, Burdur Valisi),
2- Yazmış olduğum şiirler gençliğime ait izlenimlerimin, çocuğuma duyduğum özlemle birleşmesidir (Vesile Alyanak)
Vesile Alyanak: 28 Şubat 1950 tarihinde Burdur merkeze bağlı Suludere köyünde doğdu. Köyünde İlkokulu bitirdi. Burdur’da bir terzinin yanında çıraklık yapan, Gölhisar’da terziliğini sürdüren Vesile Alyanak, 1972 yılında Mustafa Alyanak’la evlendi. Bir süre Isparta’da yaşayan Alyanak, babasının vefatı üzerine köyüne döndü.
Oğlu Ümit’in 1994 yılında şehit olmasından sonra yazdığı şiirlerini değişik gazetelerde yayınladı. Bu şiirleri, önceki şiirleriyle birleştirilerek Temmuz 2009’da Burdur Valiliği Kültür Yayınları arasında, “Ümit, Bir şehit annesinin gönül nağmeleri” adıyla 64 sayfa olarak kitaplaştırıldı.
Şehit Ümit Alyanak: Mustafa ve Vesile’nin çocukları olarak 03.03.1974 tarihinde Antalya’da doğdu. İlköğrenimini Burdur-Merkeze bağlı Suludere köyünde tamamladı. İlkokul beşinci sınıftayken, okulunun düzenlediği yıl sonu müsameresinde sergilenen tiyatro oyununda bir askerin şehit olmasını canlandırdı.
Burdur Endüstri Meslek Lisesi Elektrik bölümü 2. sınıfından ekonomik nedenlerle ayrıldı. Hakkari ili, Çukurca ilçesi J. Tak. Alay Komutanlığına bağlı Pirinçeken karakolunda Tim Çavuşu olarak vatani görevini yaparken, 12.10.1994 tarihinde Bölücü Terör örgütü tarafından Pirinçeken karakoluna yapılan baskında şehit oldu.
Şehit Ümit Alyanak son şiirinin ilk dörtlüğünde; “Gürleyen çeşmeler doldurmuyor tasımı/ Bitmeyen şu terör dindirmiyor yasımı/ Mendiller bile küsmüş silmiyor yaşımı/Gençliğimin sesini aldı askerlik” demişti.
SAYGI DEĞER İSA KAYACAN ABİYE
Serin bir ilkbahar akşamı,
Tanımadığım insanlardan,
Davetiye aldım, sergileri gezdim.
Güzel insanları tanıdım,
Kendimi biran rüyada sandım.
Uzun süre rüyadan uyanamadım,
O taş odanın ve el sanatlarının,
Güzelliği büyülemişti beni.
Geçmişte, orada yaşayan insanları düşündüm,
Burdurumla ve güzel insanlarıyla gurur duydum.
Senin resmini gördüm,
Seninle ve Burdurumun İsa Kayacanlarıyla gurur duydum.
Vesile ALYANAK (Burdur-Suludere Köyü, 26.12.2009)

Hiç yorum yok: