25 Mayıs 2010 Salı

Üstat Hamit Çine'nin
yeni şiirleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur folklorunun, Teke yöresi folklorunun ustası, araştırmacısı ve Burdur'un, Burdurlunun gururu hemşehrimiz Hamit Çine'nin "Kalaycının aşkı" adlı şiiri olduğunu biliyorduk. Bu şiir, Burdur Belediyesi kültür yayınları arasında günyüzü gören " Şiirlerle Burdur" adlı kitabımın 56 ncı sayfasında yeralmıştı.
Hamit Çine hocadan çiceği burnunda üç ayrı şiir daha geldi. Bu şiirler "Burdur Sevgisi" 07.01.2009, "Gölhisar" 08.03.2010 ve " Bucak" adlı olanı 10 Mart 2010 tarihinde yazılmış, bitirilmiş. Bu üç şiir de hazırlamakta olduğum "Şiirlerle Burdur-2" de yeralacak inşallah. Şimdi bu şiirlerin mısralarına dönelim:
13 mısradan oluşan "Burdur Sevgisi" adlı şiirin girişinde şöyle sesleniyor Hamit Çine hoca. İlk bölüm:
-Burdurlu idi sevdiğim kadınım,
Yeniden seversem eğer, yine Burdur'lu olsun,
Celiloğlu'ndan şiş köftem,
Yağpazarı fırınından gelsin ekmeğim,
Aşdamında pişsin yemeğim,
Ama delikli aş gibi bulgurlu olsun.
Bu şiirin sonrasında, kabak helvasından, ceviz ezmesinden, dimlit üzümünden sözediyor uzunca.
Sonra, " Vasiyetimdir dostlar/Alaca beziyle örtün yüzümü/Her şey Burdurlu olsun" diye bu şiirin noktasını koyuyor.
"Gölhisar" adlı şiir altı beyitten oluşuyor. Çevrenin anlatımı detaylı biçimde yapılıyor ustaca. Üç ayrı beyit alalım herhangi bir seçim yapmadan:
-Burdur'dan çıktım yola, giderim yaylalara,
Karaman'lı, Tefenni, Çavdır'dan Gölhisar'a.
***
Burdur'un günbatısı Gölhisar'dır Gölhisar.
Armutlu'su yaylası Horzum'u tarih yazar.
***
Bağları bahçeleri, adı gibi gölü var,
Etrafında köyleri, gezdiğin yer Gölhisar.
Burdur'un en büyük ilçesi "Bucak"la da anlatımı vardır usta Hamit Çine'nin. İki beşli bölümü vardır bu şiirin. İlk bölümde neler söylüyor Hamit hoca, dinleyelim, okuyalım:
-Ağustos'ta sıcak olur kavrulur,
Bucak ovasında harman savrulur,
Düğün dernek, misafirler çağrılır,
Asırlardır yanar tüter bu ocak,
Oğuzlar'ın tarih şehridir Bucak. ***
Salim Taşçı'dan iki şiir

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Salim Taşçı, Ankara'nın emlak alanındaki duayeni, yazar, şair, gazeteci. Sorgun Postası gazetesindeki, Ankara çıkışlı yazarlar koalisyonunun gerçekleştiricisi. Sorgun Postası gazetesinin iki ayrı sayısında, Salim Taşçı'nın iki ayrı şiiri yayınlandı. Bunların adları: Bebelerimiz/Kınalı Hasan. Önce birinci şiir:
BEBELERİMİZ
Serbest tarzda yazılan, kaleme alınıp yayınlanan "Bebelerimiz" adlı, başlıklı şiir; "Doğun bebelerim doğun/Yığınla geliyorsunuz/Amma/Babalarınıza müjde verilmeden/Ben size müjdeler vereyim!/Aş yok, iş yok" diye başlıyor.
Bebelerin doğuştan borçlu olduklarını, doğduklarını, bu gerçekler üzerine dünyaya geleceklerse gelmelerinde bir sakınca olmadığını hatırlatıyor;"Bakın bebeklerim/Ananız, Babanız/Bez bulursa/Mama bulamaz" diye hatırlatmada bulunuyor Salim Taşçı.
Sonra; "Kimi donsuz/Kimi atletsiz/Dolaşır/Gözü kör olsun fukaralığın/Benden söylemesi/İster gelin, isterseniz dönün/Kitaplar aha böyle yazar" diye dikkat çekiyor, uyarıyor, hatırlatmalarda bulunuyor. "Yaşarken ölmektense, hiç doğmamak daha iyi" hatırlatmasının altını çiziyor kalın uçlu kalemlerle.
KINALI HASAN
Salim Taşçı'nın ikinci şiiri. Sorgun Postası gazetesinin sayılarından birinde "Başkent mektubu" altında verildi. "Mevzu vatan olunca, ne analar vardır evladına kına yakan... Vatan uğruna evlat yetiştiren... İşte Kınalı Hasan ve anası" girişinden sonra altı ayrı dörtlükle sesleniyor Salim Taşçı. Girişindeki ve son dörtlüklerdeki duygular:
Top sesi vururken dağlara,
Anam sakın karalar bağlama,
Şehit olursam aman ağlama,
Kurban olup gitti, Kınalı Hasan.
*
Anası yakmış kınayı başına,
Kurban olasın demiş Vatan'a
Şehitlik müjdesi gelmiş Sorgun'a,
Cennet bahçesine vardı, Kınalı Hasan.
*
Yüreği çifttir Kınalı Hasan'ın,
Bu vatan'a yan bakanın,
Akıbetini tarih yazar Yunan'ın,
Dur yolcu dedi, Kınalı Hasan... ***
Şükrü Öksüz'den:
Kültür-sanat
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şair ve yazarlarımız, özellikle şairlerimiz zaman ve fırsat buldukça, şiirlerinin yayınlaması için çaba-gayret gösteriyorlar.
Bu isim ve imzaların şiirlerinin yayınlandığı, süreklilik içinde okurların, sanat ve edebiyat severlerin karşısına çıkan gazetelerdeki, sanat edebiyat-kültür ve sanat sayfalarının sayısı fazla değil.
Aydın ilimiz merkezinde Şükrü Öksüz, "Aydın Güzelhisar" Gazetesinde kültür ve sanat sayfası hazırlıyor, yayınlıyor. Bu sayfada şiirleri yeralan şairlerimizin sayısı giderek artarken, ortaya önemli bir hizmetin konulduğu, gerçekleştirildiği görülüyor.
Şükrü Öksüz, bu ilimizde yayınlanan "Bakış" Gazetesinde de şiirlerin yayınlanması için gayret gösteriyor, hizmet veriyor. Kutluyorum efendim.
Aydın Güzelhisar Gazetesi günlük olarak, yayınlanıyor. Anılan gazetenin 1564 ncü sayısındaki, Şükrü Öksüz kültür-sanat sayfasında 11 ayrı şairin şiirlerinden örnekler vardı. Ayrıca, Şükrü Öksüz "Kitaplar" başlığıyla, kitabın ve kütüphanenin öneminden bahsediyordu. Bu sayfada imzası bulunanlardan bazı alıntılarla devam edelim efendim. Buyrun:
İnsan bazı kitaplardan zevk alır, bazılarını olduğu gibi yutar, bazılarını geveler ve hazmeder. Kitapları okumuş olmak için değil, onlardan bir şeyler almak için bilinçli şekilde algılayarak okumalıyız (Şükrü Öksüz)
SİYAH BİR GECEDEYİM (Hava Köseoğlu)
Gökyüzü masmaviydi, kara bulut gelmeden,
Nasıl da ıslanmışım, yağmurlarda bilmeden.
***
Hangi kalbe girdiysem, uzunca kalamadım,
Bencileyin bir gönül, aradım bulamadım.
CENNETİN KAPILARI(Ömer Erhalim)
Cennetin kapısında mahzunlar bekler,
Kimisi emekler, kimisi bekler,
Annemiz gelecek diye yılları bekler,
Kalk gecenin yarısında hakkı zikreyle,
Sabahın seherinden, Hakka şükreyle.
DÜNKÜ BAYRAMLAR(Birdal Can Tüfekçi)
Bugün bayram günü dostlarım,
Eski bayramları hatırladım,
Bayramdan, bayrama alınan elbiseler,
Koynumda sakladığım, papuçlarım..
SEN DUYMUYORDUN(Şerife Çınar)
Sana gökkuşağını getirmek için gitmiştim,
Karanlığı ardımda bırakarak.
Denizin mavisinden, gülümün pembesinden,
Çiçeklerin sarısından çalmıştım azar, azar.
Güneş ısıtırken yağmurun çığlıklarını,
Susmuştu gökyüzü, kırmızı susmuştu.
Ben susmuştum, sen duymuyordun. ***
Ali Yücel’e göre: İslâm Dini
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ali Yücel Burdurlu hemşehrilerimden biri. Önceki yıl (2009) yayınladığı “Bana Göre İslâm Dini” (Fıtratın Sesi) adlı kitabının genişletilmiş 2 nci baskısını 2010 yılının ilk günlerinde okurlarıyla buluşturdu, yayınladı.
536 sayfalık kitap üç sayfalık önsözle başlıyor. Önce içindekiler sıralaması yapılmış.
Dini konularda yorum getirmek, kitap yazıp, yayınlamak bu alandaki bilgi zenginliğine dayanıyor. Ali Yücel hemşehrimin bu konudaki bilgilerinin, bundan öncede araştırmalarının yeterli olduğu görülüyor.
Burdur’dan seslenen bir isim ve imza olarak Ali Yücel’in bu yayınıyla gurur duyduğumu ifade etmeliyim. Önsözün girişinde;
-“İnsan, insan olmasının gereği olarak yaratılış amacını bilmek zorundadır. Yaratılış amacımızı anlayabilmemiz için, kullandığımız tek malzememiz aklımızdır. İnsanı insan yapan akıldır” deniyor.
Önsöz’de “Fıtrat”tan da sözediliyor. İki ayrı anlatımla “Fıtrat”:
1- Fıtrat:Yüce Allah’ın insanı yaratırken hamuruna koyduğu Kur’andır.
2- Fıtrat: İnsanın içinin, içindeki İslam dinidir. Her insanda bulunan fıtratın sesi ise gerçek İslam sesidir.
Giriş bölümünde, sayfasının başlamasından sonra, sure-âyetlerden sözedilerek yorumlar için kaynaştırma, örnekleme yapılıyor.
Sayfa 292’den üstten ikinci paragraf ve altındaki şiirden:
Bu noktada; kadınların dikkatli olmalarını ve gerçek İslam’ın kadına erkekle aynı değeri verdiğini, ancak kadınları aşağılayan dinin gerçek İslam olmayıp, İslam adı konulan uydurma bir inanç olduğunu bilmelerini isterim.. (den sonra gelen şiirden):
Kötürüm anaya, dertler yükledin,
Oğlunda kızında, sabır yokladın,
Ayağı altına, Cennet sakladın,
Öptüm o cenneti, sana yöneldim.
*
Gördüm, kadın hakkı, bilmez er kişi,
Zulmeder aklınca, çünkü o dişi,
En kutsal emanet, verdin ki; eşi,
Başıma taç edip, sana yöneldim.
***
Turgay Algan’dan bir mektup, bir şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Turgay Algan, İzmir-Karşıyaka’dan seslenen şair arkadaşlarımızdan biri. Zaman zaman kısa şiirleriyle bizimle merhabalaştı. Yenilerde bir mektubu, bir şiiri daha geldi. Önce mektubundan sözedelim. Sonra şiirinin mısraları arasında gezinti yaparız efendim:
Sayın İsa Kayacan; Bence bir şair için önemli olan, şiir yazmak değil, önemli olan yazdığı şiirlerinin yayınlanmasıdır.
Ben daha önceleri de şiir yazıyordum. Ama yayınlama fırsatı bulamadığım için, yayınlayamıyordum. Şiirlerimi sayenizde yayınlama imkanı buldum.
Şiirlerim yayınlanınca, birçok şairle de tanışma fırsatı buldum. Anladım ki, şiir-sanat, insanları kaynaştırıyor. Kabuğumu sayenizde kırdım. Şiir bir dostluk, barış elçisi oluyor.
Şiir insanları arındırıyor. Şiir yazan kişi, anasından yeni doğmuş çocuk gibi oluyor.
Sayın İsa Kayacan; Size şairlerin babası diyebilir miyim?. Fırsatını bulduğumda ilk önce Ankara’ya ziyaretinize geleceğim. Mektupla, telefonla, konuşmakla, tanışmak olmuyor. Sizinle yüzyüze görüşmek, tanışmak istiyorum. Ankara’da misafiriniz olmak istiyorum. İzmir’e geldiğinizde buyurun gelin, misafirim olun. Başımın üzerinde yeriniz var. Sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Hoşça kalın, selamlar. (Turgay Algan, İzmir-05.04.2010)
SEVDA ÜSTÜNE (Turgay Algan)
Seni istiyorum, seni,
Seviyorum da,
Yok, hiç sevgilim zaten,
Sevmek istiyorum seni,
Olsun bir sevgilim, olsun bir sevgilim.
*
Sana olan aşkımı
Nasıl ifade edebilirim sana?
Düşündüm, düşündüm
Bulamadım çaresini
Bu şiiri sana yazmaktan başka
Ben susuyorum
Şiir konuşacak
Seni sevebilir miyim?
Kimden izin alacak?
Unutma ki o aşk
Bir gün sana da lazım olacak..
*
Sevgilimsin güzel sevgilim,
Zengin, dengim sevgilim,
Güzelliğin
Gözümden gitmez hiç,
Güzel sevgilim,
Her şey senin olsun
Güzelliğin benim. ***
Ali Ünal’dan: Biraz da gülelim
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankara’da yaşayan Ali Ünal’ın mizahi hikâyelerinin bir araya getirildiği 238 sayfalık bir kitap. 3 ncü baskısı, Ankara’daki “Gündüz Kitabevi Yayınları” arasında günyüzü görmüş.
Ali Ünal’ın bir sunuşu var 8 ve 9 ncu sayfalarda yeralmış. Bir yerinde, “İnsanların gülmeye ihtiyacı var. Ben Ali öğretmen, öğrencilerimin tabiriyle Ali Baba, yaşadığım ilginç anıları siz okuyucularımla paylaşmak istedim. Herkesin hayata bir bakış açısı vardır” diyor. 10 ve 11 nci sayfalarda, yazar için ne dediler? başlığı altında verilenler var. Bunlardan:
-Ali hocam, başarılı bir yazar ve öğretmen. Öğrencileri ile dost olan, hikâyelerinde güldürürken düşünmesini sağlayan bir yazar (Abdurrahim Karakoç).
Gerçekten, Ali Ünal’ın masamdaki “Biraz da gülelim” adlı kitabının sayfaları arasındaki gezintimden sonra anladım ki, Ali Ünal, konuların derinliğine iniyor, hassas noktaları etrafında mola vererek, gülerken düşündürüyor, düşündürürken de hayat gerçeklerinin acı ve tatlı yönlerini bizimle karşılaştırıyor, merhabalaştırıyor. Buradaki ustalığının kutlanması, alkışlanması gerekir.
İki bölüm halinde verilenlerin, başlık olarak sayfalara aktarılanların bazılarının sıralanışı şöyle: Haşhaşlı tava ekmeği, Parayı eşek yemiş, Karartma geceleri, çocukların iş anlayışı, Sinek Metin, Çalışan traktör, Damızlık hayvan alımı vd.
Sayfa 56. “Cemile okuma-yazma kursunda” başlığı altında verilenlerden:
-“Cemile, Tıkıç Ali’nin okuma yazması olmayan eşidir. 1980 yılında okuma-yazma seferberliğinde öğretmenler tarafından kursa kaydedilir. Kurs başlayalı bir ay olmasına rağmen Cemile’de bir ilerleme görülmez..”. Sonra, Cemile’nin köydeki İbben’den, elindeki fişi deftere yazma isteği, İbben’in deftere, “Ali şeker getirdi. Cemile yedi bitirdi” şeklinde yanlış (bilerek) yazması üzerine, sınıftaki mahcubiyeti ve bu mahcubiyetten sonra çalışıp, çabalayıp okuma-yazma öğrenmesi anlatılıyor.
Ali Ünal: 1955 yılında Isparta’nın Gönen ilçesine bağlı Koçtepe köyünde doğdu. Isparta Gönen Öğretmen Okulundan mezun oldu. Değişik okullarda öğretmenlik ve Okul Müdürlüğü yaptı. Yunus Emre Ticaret Lisesinde de görev yapan Ali Ünal’ın yayınlanmış değişik kitapları bulunuyor.
SALAVAT (Zeki Çelik)
Elazığ’da Necdet Çelikdönmez tarafından yayınlanan “Paye” edebiyat, kültür, sanat bülteninin 105-10 sayısında yayınlanan Zeki Çelik’in 4 ayrı dörtlükten meydana gelen Salavat başlıklı şiirinden:
Duyunca kalbim şahlanır,
Gönül birden iştahlanır,
Nefis onunla uslanır,
Biz salavat getirelim. ***
Durkadın Karagöl’den: Karaduman
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankara’da yaşayan şairlerimizden biri. Durkadın Erdoğan Karagöl. 132 sayfalık şiir kitabı “Karaduman” bana geleli epey oldu. Sayfaları arasında gezme fırsatı bulamadığım için üzgünüm. Sıra şimdi geldi efendim.
Durkadın Erdoğan Karagöl (Kurban teyze) beşinci kitabıyla okurlarıyla merhabalaşıyor. Önce “dar geçit” den geçiyor şairemiz. 7 nci sayfadaki ilk şiirinin adı bu. Beş ayrı dörtlükten meydana geliyor. İlk dörtlüğü bu şiirin:
Nice, nice yollar aştım,
Dar geçidi kendim geçtim,
Kıl üstünde cambaz yaptın,
Dar geçidi kendim geçtim.
Hayat hakkındaki görüşlerinin ardından “duymadın mı?” sorusuyla ortaya konulan duygular, anlatım biçimi, bir şiir. Sorular, tereddütlerle oluşan, toparlanıp sayfalara aktarılanlar. Sayfa 12’deki “Neler ettin”in ikinci dörtlüğü:
Yaralarım iç kanama,
Melhemi yok, hiç arama,
İlaç yoktur çok tarama,
Yaralarım ölçen hekim..
Soyadıyla iç içe olan, bütünleşen şiir “Karagöl” 33 ncü sayfada yeralıyor. Buradaki dörtlüklerden: “Karagöl’ün üstüne yar/Yine boran çökmüşte gör/ Karı eksik olmaz bir yer/ tepelerde bir Karagöl”..
Durkadın Erdoğan Karagöl (Kurban teyze): 1955 yılında Ankara’nın Çubuk ilçesine bağlı Ovacık köyünde doğdu. Keyifli geçen bir çocukluk döneminden sonra, 1976 yılında Hüseyin Karagöl ile evlendi.
HAYAL (Kerim Özbekler)
Aydın ilimizin Nazilli ilçesinden seslenen Kerim Özbekler’in iki dörtlükten meydana gelen “Hayal” adlı şiiri
Uğrunda nice günler diz çökerek ağladım,
Yalnız seni sevdim ben yüreğimi dağladım,
Seni gördükten sonra başkası kâr etmedi,
Şu garip gönlümü ben artık sana bağladım.
*
Gelmesen de sen bana, hep böyle kalacağım,
Yalnız senden bahseden şiirler yazacağım,
Ölümsüzleştin bende hayaller ölmedi ya,
Seninle ben yan yana hayaller kuracağım.

18 Mayıs 2010 Salı

Torunum Nazlı Aykut’un
“Anneler Günü”nde, Annesine mektubu
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankara, Arı Okulları 5/A sınıfında 247 numaralı öğrenci olan, okulun 23 Nisan etkinliklerindeki Azerbaycan Halk Oyunları ekibinde yeralan, torunum Nazlı Aykut, 09 Mayıs 2010 tarihinde kutlanan “Anneler Günü”yle ilgili, annesine bir mektup yazdı.
Bu mektubun zarf ve içindeki PTT’nin düzenlediği biçimiyle, kendisine ulaştırdığım PTT etiketli (zarf ve) sayfaydı yazdığı mektup. Burada bir gerçeği gördüm, tespit ettim: Ben 1976 yılında müsvette hazırlamadan yazı yazmaya başladım. Ama maşallah Nazlı bu yaşında, gözümün önünde, oturduğumuz bir pastane masasında annesine yazdığı mektubu müsvetde hazırlamadan, doğrudan doğruya yazdı ve tamamladı.. Cümlelerin birbiriyle uyumlu olması, fazla veya eksik bir anlatım bulunmaması beni gururlandırdı, sevindirdi. Nazlı’yla, torunumla bir kez daha gurur duydum. Şimdi Nazlı’nın annesine, Anneler günü vesilesiyle yazdığı mektupdan bazı alıntılar yapalım efendim:
-Canım Anneciğim; Biliyorsun ki seni çok seviyorum. Sevmeye de devam edeceğim. Sen benim her zaman bir tanecik annem olacaksın. Anneler Günü yaklaşınca her yıl bir coşku içinde olurum. Sen; “gerek yok kızım, sen bana en güzel hediyesin” demene rağmen, sırf Anneler Günün iyi geçsin diye bir şeyler planlamaya çalışırım. Sana mutlaka hediye vermek isterim.
Biliyorum, bazen seninle tartışıyoruz. Ama bil ki seni seviyor, çok seviyorum. Sana sevgim şimdi de aynı, gelecekte de aynı olacak. Seninle bir sırdaş, hatta iki dost gibiyiz. Yani, sadece anne-kız ilişkisi içinde değiliz.
Doğumdan büyümeme kadar, beni sen besledin, büyüttün. Köfteyi mıncıklamadan, BİM’e (alışveriş için) gidip-gelmeme kadar, senin üzerimde çok emeğin geçti. Ben şu anda ne kadar temiz, düzenli, akıllı, tertipli ve güzelsem, hepsi senin sayende. Senin yerinde başka bir annem olsaydı, belki de böyle olmazdım, olamazdım. Bir insan, senin gibi bir annesi varsa şükretmelidir. Ve bana ne mutlu ki ben o şanslı kişilerden biriyim!.. Kim, senin gibi bir annesi olunca sevinmez ki?. Senin gibi bir anneye sahip olunca o kişi daha ne istesin?.
Ben evlendikten sonra veya sen öldükten sonra artık seninle yaşayamayacağım. İleride benim güzel hedeflerim var. Umarım senin de ileriki yaşamın için bazı hedeflerin vardır!.. İleride sen öldüğünde belki ben bu mektubu okurken, ağlayacağım. Biliyor musun, senin ölmeni hiç istemiyorum. Fakat herkesin belirli bir ömrü var. Herkes eninde-sonunda ölecektir. Bu doğanın bir dengesidir. Anneannem de keşke burada, hayatta olsaydı. En azından onu da öpüp, Anneler Günün kutlu olsun derdim.
Seni çok seviyorum. Her zaman mutlu ve sağlıklı ol. Yüzün hiç solmasın. Her zaman huzurlu, sevinçli ol, uzun ömürlü ol. Bütün Anneler Günün böyle geçer inşallah. Olduğum gibi seviyorsun. Seni hep seveceğim anneeee! Nice mutlu Anneler Gününe… Anneler Günün kutlu olsun, seni hep sevecek olan kızın Nazlı. Herkes anne olabilir, fakat hiç kimse senin gibi olamaz (kalp işareti)..(Nazlı Aykut- 09.05.2010-Ankara) ***
Ordu’dan Sait Demirbaş’ın
Türkü ve Hale Gür sevgisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ordu ilimiz merkezinden, mektuplarıyla bize ulaşan, THM ve Teke yöresi folkloruna karşı tutkulu olan, sevdalı olan Sait Demirbaş’dan bir mektup daha aldım. Lafı uzatmadan, hemen mektubun satırlarına dönelim istiyorum. Buyurun:
Saygı değer İsa Kayacan; Bugün aldım yolladığınız gazeteleri. Bir kez daha beni çocuklar gibi sevindirip, mutlu ettiniz. Size en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Hele hep merak ettiğim “Oğuzeli 18.12.2009” tarihli Oğuzeli Gazetesinde mektubun; çok çok sevdiğim, saydığım Hale Gür’ün resmiyle birlikte yayınlanması daha bir mutlu etti beni. Eminim sizi de derinden etkilerdir Hale Gür’ün sesi.
Sesinde tabiatın tüm renklerini, tatlarını, hazlarını, hüzünlerini dinleyenlerin duygu dünyasına akan bin çiçekten alınmış bal tadını veriyor.
Düşünün, dünya kurulalı beri, nice kavimler, imparatorluklar, krallıklar, 7 dağdan daha gücü yeten nice beyler, ağalar gelmiş, geçmiş. Nice hükümler, kanunlar değişmiş, hükmünü, gücünü yitirmiş, unutulmuş ama, Türküler, o türküler hiç kaybolmamış, gücünü, güzelliğini yitirmemiştir.
Size 19 Ocak’da yolladığım mektupda da yazdığım gibi; dünyaya bir içli türkü olarak gelmeyi gerçekten çok isterdim. İçimdeki gerçek korku ve hüzün ölüm değildir. Gerçek hüznüm, türküleri söyleyememek ve dinleyememektir.
Bazen sorarım kendime, “Ben öldükten sonra, taa hücrelerimden duygu dünyamın derinliklerinden kaynaklanan kâh hazlarla, kâh hüzünlerle ben gibi kim söyler bu türküleri?
Yeri gelmişken, sesinden dinleyeceğim Türkülerin, mezarımda bile bana can getireceğine inandığım Hale Gür’e en içten kalbi saygılarımı iletiyorum.
Bu mektubumu da yayınlarsanız, bir adet de Hale hanıma gönderirseniz çok sevinirim.
Bunca kötülükler, acılar ve kahırlar içinde tek sığınağımızdır, yegâne tesirli kaynağımızdır türküler:
Bir gülün çevresi dikendir, har’dır,
Bülbül gül elinden ahh ile zar’dır,
Nede olsa kışın sonu bahardır.
Buda gelir, buda geçer ağlama..
Kalbi saygılarımla, (Sait Demirbaş, Ordu, 03 Mart 2010)
BİZ DEĞİL MİYDİK? (Hava Köseoğlu)
İzmir’de yaşayan şairelerimizden Hava Köseoğlu’nun dört dörtlükten meydana gelen “Biz Değil miydik?” adlı, başlıklı şiirinden bir dörtlük efendim
Her gece bir kadehi şerefine kırarken,
Aşkın öksüzlüğünü binbir parçaya böldüm.
Yıldızlar arasında hayalini ararken,
Belki de çaresizce her gün bin kere öldüm!.. ***
Kemal Abdulla’nın eserleri Türkiye Türkçesinde
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Prof. Dr. Mehman Musaoğlu’nun 208 sayfalık kitabı. Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans yayınlarının 64 ncüsü olarak günyüzü görmüş, yayınlanmış.
Aynı zamanda, Prof. Dr. Kemal Abdulla’nın doğumunun 60. yılı anısına yayınlanan kitap üç bölümden oluşuyor.
İlk bölümünde; Çeviri ve aktarma bilimi kavramları, Kemal Abdulla Fenomeni, ikinci bölümde, kaynak ve hedef metin, üçüncü bölümde de, Türkçe aktarmalı-açıklamalı sözcükler yeralıyor, bulunuyor.
(Ankara) Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Mehman Musaoğlu’nun 4 sayfalık girişi var kitabın ilk sayfalarında.
Girişin bir yerinde; “Çağdaş Azerbaycan ve Türkiye Türkçelerinin de içerisinde yeraldığı Türk yazı dilleri ve lehçeleri; Türklük biliminde şimdiye kadar çoğunlukla coğrafi, tarihi, fonetik, morfolojik, tiolojik ve ideolojik ölçütlerle, Türk dilleri veya tarihi Türk lehçeleri olabilme mantığıyla sınıflandırılmıştır” deniyor.
Değişik sayfalara doğru yürürken dikkatimizi çekenlerden:
- Azerbaycan sözlü edebiyatı örnekleri, çeşitli metinleri ve ünlü yazarlarının çağdaş Türkiye Türkçesine aktarılması, 1950’li yıllara kadar uzar. Sözkonusu aktarma süreci ve sonucunun ivme kazanmasına hem Azerbaycanlı hem de Türkiyeli bilim adamları ve araştırmacı-yazarlar çaba göstermiştir (S.26)
- Azerbaycan yazarlarından Kemal Abdulla’nın “Gizli Dede Korkut, Eksik El Yazması ve Büyücüler Deresi” adlı eserlerinin Azerbaycan Türkçesinden, Türkiye Türkçesine aktarılarak İstanbul Yayın Evlerinde yayınlanması da dikkatleri çekmektedir (S.42)
Kemal Abdulla’nın tarihsiz günlüklerinden:
- Eylül’ün ilk günü. Okul bahçesi. Birinci dersten önce: Sanki bir rüya görüyorum. Ama bu rüya yavaş yavaş gerçekliğin ölçülerini alıyor. Yüzler,gözler hemen hemen aynı. Ama bakışlar o bakışlar değil. Bu insanlar gerçekten bundan iki ay öncekiler mi? (S.77)
Üçüncü dersin sonunda. Not: Geçen yıl ki sınıf rehberimiz Nebat öğretmen, yine her zamanki gibi dudaklarından çok kaşlarıyla konuşuyor. Onun çatık kaşları kaç delikanlının (yani bizimkilerin) kanını kara renge bürümüştü ne daha nasıl denir, başka bir deyişle onun çatık kaşları kanımıza az acı soğan doğramamıştı. (S.79)
Aynı akşam. Evde saat 09.00 onun telefonunu beklerken. Okulumuz hakkında yazdığım şiir şuydu (Beş ayrı dörtlükten meydana gelen) şiirden bir dörtlük verelim (S.90)
Yaratmak istedik, duymak istedik,
Her bir işimizde gösterdin saygı,
Elmin gucağına birlikte atıldık,
Bu hayat sevmiyor avaralığı. ***
Dr. M. Mazhar Alphan’dan iki kitap
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitapların yayınlanışı, bize ulaşmaları. Arkasından sayfalarında gezme süremizin uzaması, yazılarımızın yayınlanması ve ilgililere ulaşması. Epey zaman gerektiriyor.
M. Mazhar Alphan’ın iki kitabı daha masamda. Bunlar sırasıyla:
AŞK, KÜL VE KÖZ
Şiirler.. Bir kutsal aşk olarak yola çıkılan, yürünülen mısralar bütünlüğü M. Mazhar Alphan’ın görüntüye giren başarılarının yansıtılışı. Kabullenişimiz. Bir bölümün adı: Bir kutsal aşk.. Bu şiirin sonu:
Fırlatıldım bir toprak tasa,
Ölüme kul,
Onu gördüm bende,
Beni onda,
Soludum ölümsüzlüğü.
Mısralardaki anlatım samimi, sıcak, içten. Kalıcılığın ayak sesleri duyuluyor, uzun soluklu. M. Mazhar Alphan’ın şiir dünyasındaki fotoğraf kareleri.
Kitabın arka sayfalarında M. Mazhar Alphan ve kitaplarıyla ilgili görüşlerini ortaya koyan isim ve imzalar dikkat çekiyor efendim.
ŞİMDİ SANA
İkinci M. Mazhar Alphan kitabı. 48 sayfayla şekillendirilmiş, yayınlanmış. Okurlarıyla buluşturulmuş kitabın ilk şiirindeki mısralar:
Sabah balkona benzer
Duvarı toprak deniz,
Herkes bunun içinde,
Ufku ekip biçecek.
Kısa ve uzun şiirler. Sayfa 30’daki “Sana dokunduğum anlar” dan:
Kedi bıyıklı çalılara takılır,
Ayın bozkırlarında epriyen zaman
Kanar yanık yanık yalnızlığım.
*
Kedi bıyıklı çalılara takılır,
Ayın o yabanıl istasyonlarında,
Sabahlara balkıyan yolculuklar.
Bu iki bölümdeki, “Kanar yanık yanık yalnızlığım” mısra dikkatinizden kaçmamıştır sanırım. İlginçliği ve az söylenmişliği (belkide hiç) bakımından. Tebrikler M. Mazhar Alphan, tebrikler.
Dr. M. Mazhar Alphan: 22 Mayıs 1941 tarihinde Artvin’de doğdu. Avusturya Karl Franzens Üniversitesinden mezun oldu. Doktora tezi: AT ile Türkiye Arasında ki Antlaşmanın İktisadi ve Hukuksal Yönden Analizi.
Dr. M. Mazhar Alphan İTÜ Makine Fakültesi Araştırma görevlisi olarak çalıştı. Türkiye İş Bankası Eğitim Müdürlüğü ve Teftiş Kurulunda görev yaptı. 1994 yılında emekli oldu. ***
İsmet ve Rızâ Akdemir kardeşlerden birer şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirler vardır, yazıldığı, yayınlandığı andan itibaren edebiyatımız içindeki yerlerinden bize seslenmeye başlarlar. Şiirler vardır, yayınlansalarda, ortaya konulsalarda ses getirmezler, unutulup giderler.
Şiirleriyle araştırmalarıyla, yayınlarıyla, toplumsal hitabetindeki ustalığıyla bizlere örnek olan, eskimeyen valilerimizden sayın Rızâ Akdemir’in kardeşi, sayın İsmet Akdemir, kutsal topraklara yaptığı ziyarette duygularını sayfalara dökmüş. Rızâ Akdemir’in, şiirimizin beş yıldızlı çınarı rahmetli Ahmet Tufan Şentürk ağabeyimize hitaben yazdığı ve “Armağan-4” adlı kitabımızın 145 nci sayfasında yeralan “Ahmet Tufan Şentürk için” adlı, başlıklı şiiri, sütunumuzda yeralan şiirlerden biri efendim.
Buyurun sırayla okuyalım, anılan şiirlerde neler söyleniyor, neler ortaya konuluyor:
KABE DUYGULARI (İsmet Akdemir, Samsun, 02.11.2009)
Canbaş kurban olsun senin yoluna,
Savurdum kalbimi aşkın yeline,
Kâbe örtüsünün ipek teline
Yüzümü bir daha, sürmek isterim.
*
Soldurmasın firkat yeli gülümü,
Kesmesin ırmaklar, çöller yolumu,
Hasretinle yanan garip gönlümü,
Ayağın altına, sermek isterim.
*
O güzel adını ansın bu gönül,
Sevginle tutuşup yansın bu gönül,
Rahmet pınarına kansın bu gönül,
Vuslatın zevkine, ermek isterim.
*
Adın tesbihimdi, niyaz yoldaşım,
Huzurunda göğe yükseldi başım,
Aktı gözlerimden sevinç gözyaşım,
Kâbeyi bir daha, görmek isterim.
AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN (Rızâ Akdemir, 2005)
Onda insanlığı bir kardeş sayan
Mevlânaca seven, Yunusca duyan
Sevgi mabedine gönlünü koyan
Güneşi aşk olan bir iman vardır.
*
Çiçek hastalığı yüzündeki çil
Kimsenin önünde eğilmiş değil
İçinde sevgiyle yanan bir kandil
Kalbinde köpüren bir umman vardır.
*
Ondan en güzeli yalın sözlerin
Onda gariplerin ve öksüzlerin
Boynu büküklerin, soluk yüzlerin
Üstüne titreyen bir vicdan vardır.
*
Onun şiirinde şafaklarıyla
Gökleri, ayları, bayraklarıyla
Dağları, taşları, ırmaklarıyla
Baştanbaşa bütün bir vatan vardır. ***
Diyarbakırlı bir saz şairi: Aşık Mah Turna
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bülent Akın imzalı bir kitap: Diyarbakırlı bir saz şairi: Aşık Mah Turna.
382 sayfayla, Ankara’da Yol Bilim Kültür Araştırma yayınlarının inceleme, araştırma, tarih dizisinin 6 ncısı olarak gün yüzü görmüş, yayınlanmış.
Bülent Akın imzalı bir önsöz. Bir yerinde;
-“Görme engelli olan Aşık Mah Turna’nın etrafındaki okuma-yazma bilen kişilere yazdırmış olduğu şiirlerini, yazım hatalarının çokluğundan dolayı, bizzat kendi ağzından tekrar dinleyerek ve kayda alarak yeniden yazmayı uygun gördük” denilen.
Beş ayrı bölümle okurlarının, araştırmacıların karşısına çıkan, çıkarılan, kitaplaştırılan şiirler için epey emek sarfedildiği, zaman harcandığı görülüyor. Bülent Akın’ı kutluyor, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz efendim.
Giriş başlığı altındaki sayfaların birinde; “Aşık Mah Turna, Diyarbakır yöresinde Alevi-Bektaşi inancına mensup günümüzde göçlerle sayıları giderek azalan Türkmen köylerinden biri olan Türkmenhacılı olması itibariyle, Türkmen-Alevi geleneğinin içerisinden yetişmiş ve şiirlerinde inancıyla ilgili unsurlara, özel ad ve kavramlara geniş yer vermiş bir saz şairidir” şeklindeki görüşlerle, Aşık Mah Turna hakkında verilen bilgiler artırılıyor, netleşiyor efendim.
Araştırma, Türk halk şiiri ve âşıklık geleneği hakkındaki bilgilerle başlanmış. Örnekler verilerek zenginleştirme sağlanmış.
Yedi heceliler olarak verilenlerin 173 ncü sayfada başladığını görüyoruz. Hemen arkasında, 174 ncü sayfasında kitabın “Benim güzel efendim” başlığı altında yeralanlar beş ayrı dörtlükle sayfaya aktarılmış. Bunlardan iki dörtlük
Muhabettin balasın,
Benim güzel efendim.
Meyve veren dalısın,
Benim güzel efendim.
*
Ululardan ulusun,
Sevgi ile dolusun,
Aşıkların yolusun,
Benim güzel efendim.
Diyarbakırlı saz şairi Aşık Mah Turna’nın şiirlerinde, samimiyet, duygu zenginliği detaylandırma özellikleriyle karşılaşıldığını ifade edelim ve kutlayalım. Sitemli duygularından bir başkası “Felek” başlığı altında 338 nci sayfada karşımıza çıkıyor. Buradan bir dörtlük:
Genç yaşımda çaresiz derde düştüm,
Dostlarım halimi sormadı felek.
Bu tatlı canımdan ben vazgeçtim,
Bana da yüreğin yanmadı felek. ***
Paşa Pınarı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Fazıl Bayraktar’ın şiirlerinin bir araya getirildiği, kitaplaştırıldığı “Paşa Pınarı” adlı kitap, merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans yayınlarının 55 ncisi olarak günyüzü gördü.
192 sayfalık şiir kitabının önsözü Nail Tan imzalı. Nail Tan hoca girişinin bir yerinde, daha doğrusu önsözünün girişinin bir yerinde;
-“Milletimizin gözbebeği Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta kademesinde görev yapmış, Kâzım Nami Duru, Oğuz Kâzım Atok, Fethi Devetoğlu, H. Vasfi Uçkan, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Bekir Sıtkı Erdoğan, Gültekin Sâmanoğlu, Mustafa Necati Karaer, Enver Tuncalp, Mehmet Zeki Akdağ, Fuat Azgur ve İ. Hakkı Yılanlıoğlu gibi güçlü, yetenekli şairlerimizden biri de Kastamonu-Araçlı Fazıl Bayraktar’dır” diyor. Bu hatırlatma, önemli ve beyinlerde bulunması gereken bir hatırlatmadır. Tebriklerimi sunuyorum.
Fazıl Bayraktar hocanın şiirleri; Dostluk-arkadaşlık, Para-pul, Mal-mülk, varsıllık-yokluk, susmak, konuşmak, hak-hukuk, haram-helâl, hayır-hasenat, benlik, büyüklük, küçüklük, tavazu, cehalet, cesaret-asalet, aile-evlilik-kadın-çocuk, övgü-saygı-sevgi-sabır-iyilik, aşk-sevgi, değişik temalı fanteziler, mistik fanteziler, taşlamalar - haşlamalar, şeklinde ara bölümler olarak tasnif edilmiş, sayfalara aktarılmış.
Dostluk ve arkadaşlık bölümünün ön kapağının üzerinde, rahmetli Halil Soyuer ağabeyimizin iki mısrası var:
-“Dost, Fizan’da olsa gider bulurum/Dost, taş olsa altın sayar alırım” şeklinde sıralanan.
Fazıl Bayraktar’ın şiirleri, genellikle dörtlükler şeklinde sıralanmış, karşımıza çıkmış, çıkarılmış. Kitabın iç kapağındaki dörtlükle alıntılarımızın ilkini verelim: -Ozan göçüp gitse de duvarda sazı kalır,
Kelâm ehli yitse de mecliste sözü kalır,
Sahibin ne dediyse yaz sevgili kalemim,
Bir gün, her şey bitse de söz uçar, yazı kalır.
Fazıl Bayraktar’ın 1996 yılında yayınladığı “Çeşitlemeler” adlı şiir kitabının devamı niteliğinde olan, böyle ele alınan, böyle takdim edilen “Paşa Pınarı” adlı şiir kitabının 179 ncu sayfasında başlayan “Taşlamalar-haşlamalar”dan da bir örnek verelim (sayfa 187’den: Bıçak parası);
Şu garip milletimin iflah olmaz yarası,
Rüşvet denen bir illet ülkemin yüz karası,
Her yerde bir adı var bu menhus hastalığın,
Hastanede rüşvetin adı; “bıçak parası”..

13 Mayıs 2010 Perşembe

KONUK YAZAR:
İSA KAYACAN’DAN: BURDUR DESTANI “BENSİZ OLMAZ”
Ünal Şöhret DİRLİK
Bu kitap İsa Kayacan’ın da destanı bir deyişle. Tefenni İlçesi ve Ece Köyü’nün bu çalışkan evladı Kayacan Burdur’un destanını yazmış. Tamamı 354 sayfa, oku oku bitmez, öyle güzellikler anlatılıyorki, bitmesi de istenmez. Burdur’un her şeyi var bu kitapta. Burdurluların ağzından, Burdur’da görev yapan yöneticilerin ağzından, Burdurlu olup yurdun değişik yerlerinde görev yapanlarla Burdur’un suyunu içenler ve Burdur’u sevenlerin kaleminden çok güzel konulara geçit resmi yapıyor gözlerinizin önünden.
İlk sayfada şu bilgiler var. Burdur Ticaret ve Sanayi Odası(BUTSO) NUN Kitap Serisinin üçüncü kitabı.
Türkiye’de “ilk kez” bir ilde yaşayan ve yaşatılan özellik ve değerlerinin manzum türüyle anlatılışı ve yayınlanışı olan bu araştırma, inceleme ve yorumlama; Burdur Gazetesi’nin 18 ve 25 mayıs 2009 tarihleri arasındaki sayılarında yayınlandı.” açıklamasını görüyoruz. Baskı tarihi Aralık 2009.
Bu kitabın tam adı: “Burdur Destanı, Bensiz olmaz” başlangıçta anlattığım gibi Burdur’un suyunu içen, Burdur’a hizmet eden, Burdurlular bu manzum destanda yerlerini almışlar. İsa Kayacan; Burdur’lu olanların yanı sıra Burdurlu olmayıp Burdur için bir şeyler söyleyen sanatçılara da geniş yer vermiş bu kitabında.
Şiir ve yazılarıyla Burdur’u Burdur’luyu anlatan Burdurlu olmayan şair, yazar ve gazeteciler bölümünde:Ermenekli Ahmet Tufan Şentürk, Ankara Elmadağlı Şair Mustafa Ceylan, Kastamonulu Folklor uzmanı Nail Tan, Samsunlu Araştırmacı yazar Hayrettin İvgin,
Develili Aşık Ali Çatak, Fethiyeli Ünal Şöhret Dirlik,Ispartalı Mehmet Doğan Silleli,İzmirli Özen Gülay Atacan, Dalamanlı Birdal Can Tüfekçi, Anamurlu Yörük çocuğu Celal Oğan, Ankaralı Ekrem Doğan, Ankara Anayurt Gazetesi İmtiyaz sahibi Naci Alan, Tefenni’de uzun yıllar görev yapan bankacı Yalçın Karataş, Artvinli Fuat Altun, Afyonkarahisarlı Selçuk Alparslan,Kırşehirli Vedat Fidanboy, Mardinli Ozan Mahmut Akay, Ispartalı Melahat Ecevit, Ispartalı Hilmi Özdemir, Ispartalı Zeki Çelik,Konya Ereğlili Mustafa Nevruz Sınacı,Ankaralı Aysel Al, Kilisli M.Yahya Efe,Simavlı Asım Kısbet, Trabzonlu Sami Ateş, Kırşehirli Ahmet Tekeş,Afyonkarahisarlı İrfan Ünver Nasrattınoğlu, Araçlı İsmail Kara, Ankara’dan İ Zeki Aparı, Cafer Külahlıoğlu ve Ali Bavuk, Kızıltepeli Abdülkadir Güler, Yozgatlı Gazeteci Ahmet Sargın, Yozgatlı Murat Duman, Karslı Aytekin Aydın,Azerbaycanlı Prof. Dr.Elçin İskenderzade, Azerbaycanlı Prof. Dr.Celil Gariboğlu Nagıyev, Azerbaycanlı Doçent Dr..Tamilla Abbashanlı ve ressamlar….İşte yazılanlardan bazıları:
Fethiye kültürünün,
Zirvesinden seslenen,
Burdur’u,
Burdurluyu seven,
İsa Kayacan’ı,
Yıllardır yazıp,
Yayınlayıp, dillendiren,
Fethiyeli Ünal Şöhret Dirlik,
Benim…Bensiz olmaz.
***
Burdur’un
Telli duvaklı,
Şair gelini,
Büyüğü-küçüğü,
Bileni,
Şairlerimiz arasında,
Önde geleni,
Dalamanlı Birdal Can Tüfekçi,
Benim.. Bensiz olmaz.
***
Milli Eğitim camiasında
Türkçe öğretmenliği, idarecilik
Şube müdürlüğü yapan
Araştırmacı-şair ve yazar olan
Emeklilik sonrası
Söke İlçesinde yaşayan,
Yazılarında
Burdur ve Burdurluyu anlatan
Kızıltepeli
Abdülkadir Güler
Benim…Bensiz olmaz.
Ayrıca İsa Kayacan hakkında yorumları olan yazarlar ne diyor:
Ünal Şöhret Dirlik:İsa Kayacan, sadece Burdur’un değil, Türkiye’nin hemşehrisidir.O’nunla kırk yıldır tanışıyorum, çalışıyorum. Yazdıkları, yayınladıklarının büyük bölümü Burdurla, Burdurluyla ilgilidir.(01.11.2008-Ece köyü)
Recai Şahin:*İsa Kayacan’ın ikincisi, asla ve asla yoktur ve hiçbir zaman olmayacaktır. Bir gün onu tam anlatabilecek bir sözcük veya terim bulunursa , o sözcük veya terim “asrın icadı” olacaktır.
Ali Gözütok: Küçük yaşında çıktı/Yeşil Burdur ilinden/Kim uzatmışsa tuttu/ Yad-yabancı elinden (Dalaman -2007)
Birdal Can Tüfekçi: Bunca yıl çalışmış, örnek bir lider / Bir deryadır, bilgin, ummana gider / Burdur hep seninle iftihar eder / Bulunmaz bir eşin İsa Kayacan.
Dalaman(12.07.2007)
Bu güzel ve kıymetli eserle Burdurluyu, Burdur’a hizmeti geçenleri, İnsuyu’ndan içenleri, Burdur için bir şeyler söyleyenleri İsa Kayacan şiirsel bir duyguyla anlatmıştır.

11 Mayıs 2010 Salı

Gurur Kaynağımız Kastamonulular (VII)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Nail Tan ağabeyimizin seri halinde yayınladığı, kitaplaştırdığı “Gurur Kaynağımız Kastamonulular” adlı kitaplar için, “kıskandım doğrusu” demek yanlış değildir. Biz yeni, tebriklerimizi, sevgi ve saygılarımızı sunarak söze başlayalım da, alkış dolu kıskançlığımızı muhafaza edelim, edeceksek!
Nail Tan, Özdemir Tan imzalı 144 sayfalık bir kitap. Adı: “Gurur Kaynağımız Kastamonulular-VII”.. Demek ki bunun altısı önce yayınlanmış. (Bunlardan birkaçıyla ilgili birkaç satırlık tanıtım yazıları yazmıştım).
Bu serinin ilki Mayıs 2004’de yayınlanmış. Nail Tan ve Özdemir Tan ortak imzalı bir önsöz var. İçindekiler bölümünde; yeni parlamenterlerden, tarihi şahsiyetlerden, I.Dünya Savaşı-İstiklâl Savaşı kahramanlarından bahsedilerek söze başlanıyor.
Sonra, generaller, rektörler, valiler-vali yardımcıları, kaymakamlar, şairler, yazarlar, gazeteciler, kültür araştırmacıları, müzik ve sahne sanatçıları, ressamlar, sunucular, halk sanatçıları, bilim ve işadamları şeklinde sıralamanın yapıldığını görüyoruz.
Ayrıca, önceki ciltlere “ek bölümler-ekler” verilişini de ciddi bir araştırma ve değerlendirme olarak algıladığımızı, gözlemlediğimizi kaydetmeliyiz. Örneğin yeni parlamenterler başlığı altında, Hasan Altan ve Ümit Şafak isimlerinin hemen altında biyografilerinin ve fotoğraflarının yeraldığını görmekteyiz.
Bu arada; Nail Tan ustanın bilinen en önemli özelliklerinden, kaynak gösterme alışkanlığını, çalışmalarının tümünün altında, bölümlerin altında verilişini de bir takdir ve alkış tufanıyla yüzyüze gelerek yaşadığımızı da satırlarımız arasında yer vermeliyiz.
Şairler, yazarlar, gazeteciler, kültür araştırmacıları bölümüne dönerek, buradaki isimlerden sözedelim öncelikle:
-Şuküfe Nihal Başar, Muammer (Kaykanacı) Bayram, Semahat Cebecioğlu, Abdullah Çerkeşli, Metin Yüksel Karakaş, İsmail Hakkı Oğuz, Mümtaz Tiftik, Süha Tuğtepe, Enver Turan, Seyfi Uzunkök, Mehmet Yılmaz.
Üçüncü sayfada başlayan önsözün 4 ncü sayfadaki bölümünün altındaki önemli not:
-Kitabımızda Türk Dil Kurumu Yazım (imlâ) Kılavuzundaki kuralların uygulanmasına özen gösterilmiştir.
Birinci (bizim kullandığımız) ve ikinci (bizim kullandığımız) kaynaklar gösterilmek suretiyle içindeki bilgi ve fotoğraflar herkes tarafından kullanılabilir. Kitabımızdan yararlanmadan önce lütfen önsözü okuyunuz. ***

Karacaoğlan Rus dilinde
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara'da bulunan Kültür Ajansın 38 nci yayını olarak, Doç. Dr. Makbule Muharremova Sabziyeva hazırlamasıyla 160 sayfayla günyüzü gören bir kitap var masamda.
Rus dilinde Karacaoğlan (Türkçe), Rus dilinde Karacaoğlan (Rusça) içindekiler sıralamasından sonra, Naum Grebnyov'un çevirisinden örnekler verilerek devam ediliyor. Sonra, Vladimir Kafarov ve Makbule Muharremova imzalarının çevirileriyle devam ediliyor iç sayfalarda efendim.
-"1984 yılında ise Bakü'de -Yazıcı Yayınevi tarafından Vladimir Kafarov'un çevirisinde Karacaoğlan adlı kitapta Karacaoğlan'ın şiirlerinin yayınlanması, artık bu şairin Rus okuyucusu tarafından tanınması ve sevilmesinin parlak tezahürü olur. Burada Karacaoğlan'ın 19 şiiri ile karşılaşırız" (Doç. Dr. Makbule Muharremova).
Kitabın 23 ncü sayfasındaki bilgilerden:
Rusça'ya çeviren: G.Gorbatkina, Rusça çevirileri şiirleştiren: Naum Grebnyov. Şiirler Türkiye Türkçesinde ve Rusça olarak verilmiş. İlk şiirden bir dörtlük:
-Dinle sana bir nasihat edeyim,
Hatırdan gönülden geçici olma,
Yiğidin başına bir iş gelince,
Onu yad ellere açıçı olma.. .(ünlü türküden)
Karacaoğlan Rus Dilinde adlı araştırmanın sayfalarında, Türkçe ve Rusça olarak anlatılan, sayfalara aktarılan şiirlerle devam ediliyor. Sayfa 58'deki 18 nci şiirden:
-Ölüm ardıma düşüp de yorulma,
Var git ölüm bir zaman da yine gel.
Akıbet alırsın komazsın beni,
Var git ölüm bir zaman da yine gel.
Bir başka ünlü türkünün, Karacaoğlan seslenmelerinin getirdiklerini 114 ncü sayfada görüyoruz. Buradan:
-Ala gözlüm yıktın benim evimi,
Eğlen şu diyarda kal deyi deyi,
Veran ettin bahçam ile bağımı,
Domurcuk güllerim al deyi deyi.
Makbule Muharremova Sabziyeva: Moskova Devlet Üniversitesi, Filoloji Fakültesi, Rus Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Azerbaycan Bilimler Akademisinde Lev Tolstoy'un Azerbaycan diline çevirileri üzerine doktora tezini ve Tefekkür Üniversitesinde doçentlik çalışmalarını yaptı. Halen (Türkiye'de) Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. ***
Azerbaycanlı şair-yazar Gardaş Elişoğlu’ndan :
Gülle Yarası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan’ ın, ünlü şair, yazar ve araştırmacılarından Gardaş Elişoğlu’nun birbiri ardına yayınladığı kitaplarından birisi “Gülle Yarası” Türkiye Türkçesiyle “Kurşun Yarası” adıyla, merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans Yayınlarının 57 ncisi olarak 176 sayfayla günyüzü gördü. Yani okurlarıyla buluştu, buluşturuldu.
Gardaş Elişoğlu, Azerbaycan’ daki dostlarımızdan biri. Ancak ilk sıralarda yeralanı.
Azeriler “Povestler” diyorlar. Türkiye Türkçesindeki karşılığı : “ Uzun hikâyeler” olarak karşımıza çıkıyor.
Vali, Avrasya Kurumu Genel Başkanı Prof. Dr. Bahaeddin Güney imzalı üç sayfalık bir önsöz var.
Prof. Dr. Rahid Ulusel’in “Gavuşa bilirdiler” başlıklı bir sayfalık sunuşu var. Kitabın adı olan “Gülle yarası” adlı öykü 11 nci sayfada başlıyor. Girişinden bu öykünün :
-“Yaz güzel gelmişti. Dağların zirvesinde ağ çalma gibi, galaglanan gara teze teze hal düşürdü. Güneşin hararetini duyan gar eridikçe nazik su çığırları genişlenip birleşir, coşgun şelâleni hatırlatırdı.”
Görülüyor ki, Gardaş Elişoğlu, öykülerinde, tespitlerinde bir fotoğraf makinası hassaslığı ve netliğinde çalışıyor. Kaleme aldıklarının özelliği ve güzelliği burada saklıdır. O’ nu kutluyor , sevgi ve saygılarımız içinde ellerimiz yoruluncaya kadar alkışlıyoruz efendim.
Vatan hasreti, adlı öykü 95 nci sayfada başlıyor. 106 ncı sayfaya gelindiğinde anlatımın devam ettiğini görüyoruz. Buradan :
-“İstanbul’ da her akşam deniz kenarına çıkarken, heyelan özümü Azerbaycan’ da, Bakıda hiss edirdim. Doğma kendimde evlâdlarımla birlikte olurdum. İlâhi ! yarattığın bende de ne kadar dözüm olarmış :
Hasret bir yana,
Hicran bir yana,
Vatan derdi yüreğimde,
Gurbetteyim..
Alışıram, odlanıram !,
Köz oluram !,
Men yana-yana..”…
Gardaş Elişoğlu İsmayilov : 1952 yılında Azerbaycan’ ın Masallı şehrinde doğdu. Bakü Siyasal ve Sosyal Bilimler Enstitüsü ile Moskova Hukuk ve İdarecilik Akademisinden mezun oldu. Değişik kuruluşlarda idarecilik yaptı, değişik gazete ve dergilerin yönetiminde görev aldı. Dergi ve gazetelerde Başredaktor muavini, Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı olarak çalıştı. Gardaş Elişoğlu halen, Esr. MMC adlı bir inşaat kuruluşunun müdürü olarak çalışırken, yayınladığı kitaplarının sayılarını artırma çalışmaları yanında, gazete ve dergilerdeki şiir, öykü ve araştırmalarıyla dikkat çeken bir isim ve imza olarak biliniyor. ***
Ortadoğu’da Yap-Boz
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ergin Ayan’ın hazırladığı, büyük boy 270 sayfayla Karadeniz Dergi Yayınları’nın 6 ncısı olarak günyüzü gören bir kitap.
Hayrettin İvgin dostumuz tarafından bize ulaştırıldı. Üç bölümden meydana getirilmiş, şekillendirilmiş. İçindekiler sayfasından bazı satırlar:
- Ortadoğu, Kavramsal süreç, Bop taslak metni,
- Büyük Ortadoğu Projesinin hedefleri,
- Düşünsel yapı, Tarihsel yapı, Nato’ya yeni açılım,
- “Su”dan sorunlar, ABD’nin kürt kartı vd.
Önsöz Doç. Dr. Ergin Ayan imzasının taşıyıcısı. İki sayfalık önsözün ikinci sayfasının bir bölümünde: “Bu kitap aslında, sosyal bilimler alanında tarih ve uluslararası ilişkiler boyutunda ve formatında hazırlanmıştır. Bu çalışmada küreselleşmenin özelde Ortadoğu ekseniyle ilgili yorumlar ve önermeler yapılmıştır” deniyor.
Sayfa 193’deki “ABD-Kürtler-Türkiye” ana başlığının altındaki “ABD’nin Kürt kartı” başlığından sonra verilenlerden:
-ABD’nin 1. Körfez Harekâtı sonrasında Saddam rejimine yönelik örtülü harekatı Kürt konusunu gündeme getirmiştir. Demografik olarak Türkiye, İran, Irak ve Suriye’ye dağılmış Kürtler tarih boyu hasım ülkeler tarafından bulundukları ülkenin yönetimlerine karşı kullandırılmışlardır. Musul ve Kerkük’te zengin petrol kaynaklarının keşfedilmesini izleyen dönemde, önce İngiltere ve daha sonra İngiltere’nin bölgedeki rolüne soyunan SSCB, ABD ve İran Bölgedeki Kürtleri kendi çıkarları gerektirdiği düzeyde diğer ülkelere karşı kullanmışlardır..
Sayfa 197’deki anlatımlardan:
-ABD Irak harekâtı ardından Ortadoğu’da diplomasi etkinliğini kaybetmeye başlamıştır. Bunun iki önemli nedeni bulunmaktadır: ABD Ortadoğu’daki sorunlar için diplomasiyi bırakmış ve askeri çözümleri ön plana çıkarmıştır.
İkincisi ise ABD’nin bu tutumu karşısında bölge halkları ve yönetimlerinin ABD’ye olan güveni önemli ölçüde azalmıştır.
Doç. Dr. Ergin Ayan: 16 Aralık 1954 tarihinde Trabzon’da doğdu. 1991 yılında Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Tarih Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans eğitimini 1994 yılında tamamladı. Ordu, Fen-Edebiyat Fakültesinde Yrd. Doç. olarak çalıştı. Yayınlanmış pek çok eseri bulunan Ergin Ayan orta derecede İngilizce, Farsça ve biraz da Arapça biliyor.
NASİHAT (Baki Yıldırım)
Adana ilimize bağlı Ceyhan ilçemizden seslenen Baki Yıldırım’ın 4 ayrı dörtlükten meydana gelen “Nasihat” adlı, başlıklı şiirinden:
Hata yapma bile bile,
Kimselere yapma hile,
Şahsiyetin düşer dile,
Dostluğunu yitirirsin. ***
Arif Baş'tan: Tekne Kazıntısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yozgat İlimizin Sorgun ilçesinin Bahadın köyünden Arif Baş'ın bir kitabı "Tekne Kazıntısı" gündemimizde efendim.
17 ayrı öykünün yeraldığı Arif Baş imzalı kitabın adının niçin tekne kazıntısı konduğuna ilişkin bir açıklama var ilk sayfalardan birinde. Burada yeralan açıklamalardan:
-"Yurt ufkunda geniş yankılar yaratan bu sesin peşinden aynı kökenli kalemler de hazırlanınca, durgunlaşan ortalık yeniden yargılandı, hem daha da artarak. Bu hızlı bir süreç, 1945'lerde başladı. Derken, geldik 2010'a. Şimdilerde artık, o günlerden kalanlar -Yaş yorgunu-. İşte -Tekne Kazıntısı- yaptı da bunun yansıması" deniyor.
Kitabın içinde yeralan öykülerin adlarından bazıları: Köy Enstitülü köy öğretmeni niçin ağladı?
-Beşikteki keçi/Şıh Hüseyin/ Çopur Fadime/Kalkınma/ Vangıl Sıtkı vd.
İlk öykü, Köy Enstitülü köy öğretmeni niçin ağladı? Köy Enstitüleri sistemi yıkılırken, başlıklarının ardından yapılan giriş:
-"Haşmet Ağa, camiye yakın yolun başına dikilmiş, ikindi namazını bekliyor. Omzunda asılı paltosu kartal kanadı sanki. Göbeksiz uzun boyuna bir yakışıyor ki, değmeyin keyfine. Gözünü dikmiş uzaklara öylece bakıyor Haşmet Ağa. İleride tarlaları var. Ekili, dikili yemyeşil tarlalar. Diğerlerinden farklı."
Uzun soluklu öyküler. Anlatım sıcak, doluluk izlenimi veriyor.
Arif Baş'ın kalemi keskin... Olayların akışı karşısındaki hakimiyeti ustalığının ortaya koyucusu..
Her öyküden önce bir fotoğraf, bir görüntüyle söze başlanmış.
İlk öykünün fotoğrafı: Kayseri Pazarören Köy Enstitüsü.
141 nci sayfada hasretlik mektupları var. Salih, Senem, Cemal vb. imzalı bu mektuplar.
Arif Baş: Yozgat'ın Sorgun ilçesine bağlı Bahadın köyünde doğdu. Pazarören Köy Enstitüsü'nün ilk mezunlarından olan Arif Baş, 1944 yılının Ekim ayında, çok sevdiği öğretmenlik meseleğine Sarıca köyünde başladı.
29 yıl öğretmen olarak çalıştıktan sonra emekli oldu. Yozgat İl Genel Meclis üyeliği ve doğduğu köy Bahadın Belediye Başkanlığı yaptı.
Değişik gazetelerde yazıları ve öykü kitapları yayınlandı. Arif Baş'ın bir de ilginç müzesi var. ***
Güzide Taranoğlu'ndan: Kervan - Devran
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Zaman zaman ve de fırsat buldukça geriye dönüp bakmalıyız. Neler yapılmış, nasıl ortaya konulmuş?:
Güzide Gülpınar Taranoğlu, yıllarca sanat ve edebiyatın içinde bulundu, kitapları ve aylık yayınladığı 'Gülpınar' dergisiyle edebiyat dünyamıza kalıcı imzalar attı. Rahmetli eşi, değerli insan Dr. Bilal Taranoğlu bu başarıların içinde yeraldı, destekledi hep.
Geçenlerde, Güzide hanımı Kazakistan Cad (Emek-Ankara) adresindeki evinde ziyarete gittim. Bana verdikleri arasında, 1958 ve 1961 yılları arasında Giresun'da bulundukları yıllarda, değişik sosyal hizmetleri arasında, Yardımsevenler Derneği Başkanlığı sırasında yılbaşı balolarında hazırladığı şiirsel ağırlıklı iki gazete verdi ikişer sayfadan meydana gelmiş. Bunlar:
Adı: Kervan Gazetesi. Senesi: Girdiğimiz, Tarihi: Bildiğimiz notlarıyla karşımıza çıkıyor. Kimlik bölümüne bakıyoruz.
Burada da, Sahibi: Bana ne, Başmuharriri: Sana ne, Basıldığı yer: Bize ne? cevaplarıyla anlatılıyor. GT imzalı şiir, üç mini haber, dört kendimizden fıkralar yeralmakta. Manşette ise; 'Bizler Giresun Yardımsever Derneği mensupları
cümlenize yeni yılda saadet, sıhhat, neşe ve işlerinizde başarılar dileriz' cümlesi ve temennisiyle yeni yıl kutlaması yapılmakta. Haa unutuyordum, ikinci sayfada iki ayrı fotoğraf-görüntü var. Bunların arasına da, 'Yılbaşı hediyesi, Giresun manzarası' cümlesi, kelimeleri yerleştirilmiş.
Bu gazeteler o günün şartlarına göre, bir haberleşme, etkinliklerin kamuoyuna duyurulduğu yayın organları olarak biliniyor, kabul ediliyor.
Şimdi ikinci gazete 'Devran'ın sayfalarına dönelim: Devran, senelik balo gazetesidir, notu logo altında yeralıyor. 1961 yılına ait bu gazete. Bu gazetenin bir ve 2 nci sayfasındaki şiirlerle, haberler Güzide Taranoğlu imzasıyla karşımıza çıkıyorlar.
Yardımsevenler Derneği Başkanı olarak Güzide hanım, yazıyor, değerlendiriyor, gazetenin basımıyla ilgili tüm safhalardan sorumlu oluyor. Devran'ın kimliğiyle ilgili ilginç bilgiler: (1961);
Senesi: Yılbaşı, Tarihi: Aybaşı, Sahibi: Sorulmaz, Başmuharriri: Yorulmaz, Basıldığı yer: Bilinmez.. Devran'daki şiirler, Vali beye, Necati Onacak'a, Selahattin Türüt'e, Belediye'ye ithaf edilmiş. Devran'ın manşetinde de, Giresun Yardımsevenler Derneği idare heyeti, Giresunluların yeni yıllarını kutluyor. Güzide Taranoğlu'nun 'Kervan'daki şiirlerinden giriş dörtlüğü:
Hoş geldiniz diyorum, arkadaşlar namına,
Katılın misafirler, eğlence kervanına,
Eğlenin bu gece siz hiç durmadan eğlenin,
Neş'eniz lâyık olsun Giresun'un şanına. ***
Kayseri'den: Erciyes Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kayseri denilince, 'Erciyes' akla geliyor. Bu dağ, zirve isminden sonra da, aylık, fikir ve sanat dergisi olarak 35 yıldır yayınlanan, sanat ve edebiyat dünyamıza hizmet eden 'Erciyes Dergisi'yle selamlaşıyor, merhabalıyorsunuz.
Erciyes Dergisinin sahibi ve yazı işleri müdürü: Nevzat Türkten. Genel yayın yönetmeni Alim Gerçel. Yazışma adresleri: P.K 218 Kayseri, şeklinde kaydediliyor. Erciyes Dergisinin, daha doğrusu yönetiminin en sevdiğim, beğenip, takdir ettiğim yayın politikaları, vefatla aramızdan ayrılan isim ve imzaların fotoğraflarını kapakta yayınlamalarıdır. Tarihe düşülen notlar, bir vefa örneği olarak görülüyor, kabul ediliyor. Kutluyor, tebriklerimi sunuyorum efendim.
Erciyes Dergisinin 385 (Ocak 2010), 386 (Şubat 2010), 387(Mart 2010) nci sayıları masamda. Genelde 34 sayfa olarak okurlarının karşısına çıkan, çıkarılan 'Erciyes' Dergisinin masamda yeralan sayılarında isim ve imzaları görülenlerden(bazıları olarak) bir sıralama yapmak istiyorum:
-Nevzat Türkten, H.Rıdvan Çongur, Dr.Yaşar Kalafat, Bedrettin Keleştimur, Recep Çalkaner, Yücel İpek, Muhsin İlyas Subaşı, Nedim Uçar, M.Halistin Kukul, Nail Tan, Halil Atılgan, Hikmet Elitaş, Deniz Ünver, İhsan Kurt, vd.
Erciyes Dergisinin masamdaki üç sayısının kapaklarında isimleri ve vefatlarıyla ilgili tarihi bilgiler bulunanlar:
-Ocak 2010, Sayı:385; Coşkun Ertepınar (1912-09 Ağustos 2005),
-Şubat 2010, Sayı:386; Ahmet Hamdi Tanpınar (23.06.1901-24.01.1962)
-Mart 2010, Sayı:387; Ord. Prof. Dr.Reha Oğuz Türkkan (12 Ekim 1920 -18 Ocak 2010)
Dergi sayfalarında yeralanlardan bazı alıntılar yapalım şimdi:
-Bahtiyar Vahapzade'yi hatırlarken (M.H.Kukul, S.387)
-Azerbaycan-Türkiye Tarihi-Siyasi ilişkilerinde Nahçıvan (Dr.Elbrus İsayev,S.386)
-Çocuklumuğuzun Kayseri'sinden ve çocukluğumuzdan notlar (Nevzat Türkten,S.386) Ve bu 385 nci sayıdan Nedim Uçar'ın 'Günboyu yalnızlık' adlı şiirinden bir dörtlük efendim:
-Gökteki yıldızlar mahzun gülerken,
Geceme ay gibi dalan yalnızlık.
Kurşuni bulutlar, suyu elerken,
Günboyu kapımı, çalan yalnızlık… ***
Sahnedeki Sarızeybek
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Anlı-şanlı Sarızeybek, diz vura vura, efelerin 'padişahı' olarak sahnede, meydanda oynarken, duygulanmamak, oyuna iştirak etmemek mümkün mü?.
Söke Şairler ve Yazarlar Derneğinin yayınorganı, edebiyat, kültür, sanat ve turizm dergisi olarak iki ayda bir günyüzü gören 'Sarızeybek' Dergisi 43 ve 44 ncü sayılarıyla bizimle merabalaştı.
Ortalama 32 sayfayla günyüzü gören 'Sarızeybek' dergisinin kimliğine bakıyorum: (Dernek adına) Sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü: Tülay Sarayköylü, Genel yayın yönetmeni: Oyhan Hasan Bıldırki, Hukuk Danışmanı: Av.Şükrü Döşkaya, Resim editörü: Cemal Şimşek, Yayın kurulu (7 imzadan oluşan bir kurul var).
İlk sayfada, Tülay Saryköylü imzalı sunu ve şiirler. 44 ncü sayıdaki Tülay Sarayköylü imzalı 'izlerin var' başlıklı, adlı şiirden:
-Buralardan geçmişsin,
Yollarda izlerin var,
Birgün dönmesen bile,
Beklerim mahşere kadar..
Sarızeybek dergisinin elimizdeki her iki sayısında isim ve imzaları yeralanlardan (bazıları): Tülay Saraköylü, Abdülkadir Güler, Fuat Gürsoy, Halil Güven, M.Kemal Yılmaz, Baki Yıldırım, Mansur Ekmekçi, Yücel Kurucu, Necmettin Çanga, Mehmet Uygun, Zeki Çelik, Hüsamettin Tat, Bahtiyar Keskin, Tuğçe Acar, Mehmet Aydın, Kerim Özbekler, Mehmet Cem Yiğit, Süleyman Kara, İsa Kayacan, Mustafa Ermiş, İsmail Kara, Hüseyin Yıldız, Şükrü Öksüz, Etem Oruç, vd...
Şiirler çoğunlukta. Yazılar, araştımalar sonra dikkat çeker boyutta sayfalarda.44.sayıdan seçtiğimiz iki şiirden bölümler:
DÖNDÜ BACI (Abdülkadir Güler)
-Ellerin nasırlı,
Gözlerin ışıl ışıl,
Acı mı, sızı mı parmaklarında,
Buram buram ıpıslak,
Ter akar yanaklarında.
GÖZÜM NASIL GÖRSÜN Kİ? (Şükrü Öksüz)
İkâmetin farketmez, Bornova, Karşıkaya,
O kadar çok ciddisin, sana yapılmaz şaka,
'Gözün beni görmüyor' diyorsun yaka yaka,
Kalbimin içindesin, gözüm nasıl görsün ki?.
Anadolu da, şair ve yazarlar dernekleri arasında ilk sıralarda yeralan ve Sarızeybek Dergisiyle gözdolduran, dikkat çeken, Söke Şairler ve Yazarlar Derneği yöneticilerini kutluyor, alkışlıyor, kutluyorum efendim.

10 Mayıs 2010 Pazartesi

AHMET TUFAN ŞENTÜRK ÖLÜMÜNÜN
5. YILINDA ANILDI
*“Ahmet Tufan Şentürk Türk Şiirine Hizmet Ödülleri” sahiplerine verildi.
ANKARA (Ece Ajans)- 9 Mayıs 2005 tarihinde vefatla aramızdan ayrılan Türk şiirinin beş yıldızlı çınarı Ahmet Tufan Şentürk, ölümünün 5.yıl dönümünde, kısa adı İLESAM olan Türkiye İlim Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği Konferans Salonunda anıldı.

08 Mayıs 2010 tarihinde gerçekleştirilen ve İsa Kayacan tarafından yönetilen, Ahmet Tufan Şentürk’ü anma programında; Nurettin Özdemir, Hayrettin İvgin, Ahmet Sevgi, İsmail Kara, Mehmet Aydoğdu, Aysel Al, İlter Yeşilay ve Hatice Yücel, Ahmet Tufan Şentürk ile ilgili görüşlerini anlattılar.
Aile adına Nuran Şentürk Karakılıç’ın konuştuğu programın sonunda “Ahmet Tufan Şentürk Türk Şiirine Hizmet Ödülü” alan, Selçuk Alpaslan, Özkan Gönlüm, Murat Duman ve T.Turan Atasever’e plâketleri ile, İLESAM Yönetim Kurulu Başkanı; Mehmet Nuri Parmaksız imzalı teşekkür belgeleri;
Nuran Şentürk Karakılıç, Yücel Şentürk, Mustafa Şengül, Mustafa Ceylan ve İsa Kayacan’a verildi.