28 Ekim 2010 Perşembe

KONUK YAZAR:

Türk Kültürüne hizmet eden Prof. Dr. İsa Kayacan
Orhan ALTIN
Burdur, Tefenni, Ece Köyü’nden,
İlk şiiri 1956, ilk yazısı 1961, 127 kitap, 41 bin makale, Guinees Rekorlarına aday, gazeteci yazar.
Burdur Gazetesinden yıllarca makalelerini okudum. Bir Burdur sevdalısı, hayatının her anında edebiyat, şiir ve Türk Kültürüne hizmet var. Hizmetten ziyade hizmet aşkı var yürekten.
Öğrencilerimizin şiir denemelerini inceledi, sahip çıktı, yüreklendirdi. Yazılarında dillendirdi.
Kamile Dinç için: “Miniklerimizin, çocuklarımızın duyguları içinden sıyrılıp, sayfalara dökülenler, mısralaşıp, şiir denemeleri olarak bize ulaşanlar, gelecek için ümit veren görüntülerdir.”
Şerife Uçkun için: “Beklenen aşklar, sevgiler, yalnızlıklar, bir bir dile gelir Şerife Uçkun şiirlerinde. İnsanlık adına, hayaller ve umutlar adına merhamet ister uzun uzun anlatımlarıyla. Ümitlerini ve hayallerini anlatırken şöyle söze başlar:
Hayallerime tutunarak yaşıyorum her anda,
Umutsuzluk yer almaz duygular pınarımda,
Küçük bir istek kaynağıdır mutluluğun,
Azim enerjisidir yüreğimizdeki suyun. “
Bu duygulu yazılarında ben de öğrencilerim kadar mutlu oldum.
Davetimizi kırmadı. Yüzlerce kilometre uzaktan sadece bu güzel çocuklarımız için bizlerle kucaklaştı. Bizde onunla kucaklaştık. Şiir konuştuk, şiirle hasret giderdik. Öğüt aldık, bilgi dolduk.
Kayacan’ın nefesinden torunlarının Burdur sevdalısı şiirlerin dinledik. Öğrencilerimizin küçük yüreklerinde küçük torunlarının Burdur sevdalısı şiirleri sevgi ve coşkuya dönüştü. Ödülü alkış oldu.
Teşekkürler Sayın Prof Dr. İsa Kayacan. Çocuklarımıza bu coşkuyu ve sevgiyi yaşattınız. Sizinle herkes bir şair, herkes bir şiir oldu.
Sözümü Ece köyü ile başlatıp, ece köyü ile bitirmek istiyorum. Sayın İsa Kayacan’ın 1958 yılında yazmış olduğu Ece Köyünde Akşam isimli şiirini okuyup, hep birlikte köyünü gezmeye ne dersiniz?
*
Ece Köyünde Akşam
*
Kerpiç evimizin bahçesinde,
Derince bir kuyu vardı kuyu.
Bütün akşamın şirin sesinde,
Köyün halkına yeterdi suyu.
*
Akşama doğru bir ay ışığı,
Çıkardı çalılar arasından,
Elinden atar ağaç kaşığı,
Sonra gençler, gönül yarasından.
*
İşte nur yüzlü ayın önünde,
O uzun boylu ince ağaçlar.
Böyle bütün eğleniş gününde,
Neş’elenir sümbülü yamaçlar.
*
Bu yamaçların ta eteğinde,
Görünür selvilerin gölgesi.
Sonra arıların peteğinde,
Bir vızıltı, bir de ezan sesi.

19 Ekim 2010 Salı

Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Elimde bir kitap var, Hazırlayan: Salih Ünver imzalı.
Adı: 55. kuruluş yıldönümünde Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu. 164 sayfayla şekillenmiş, yayınlanmış. Türk halk kültürünün derlenmesi, değerlendirilmesi, yaşatılması yolunda ömürlerini harcayan, saygıdeğer folklorcuların, aziz hatıralarına ithaf edilmiş kitap. Kitabın 5 nci sayfasında, kuruluştan bugüne aktarımlar yapılıyor. Girişindeki cümleler:
Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu 15 Mart 1955 tarihinde, Ord. Prof. Dr. Mehmet Fuat Köprülü, Doç (Prof) Dr. Orhan (Aydın)Acıpayamlı, Dr. Hamit Zabeyr Koşay, Prof. Abdülkadir İnan, Ahmet Adnan Saygun, Mehmet Şakir Ülkütaşır, Prof. Dr. Suut Kemal Yetkin ve Halil Bedii Yönetken tarafından, “Türk Halk Sanatlarını ve Ananelerini Tetkik Cemiyeti” adıyla kurulmuştur…
Kurumumuzun çalışmaları, İrfan Ünver Nasrattınoğlu’nun, üyeliği ve Başkanlık görevini üstlenmesiyle ivme kazanmıştır..
55. kuruluş yıldönümünde Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu, adlı kitabın sayfalarında, İrfan Ünver Nasrattınoğlu’yla birlikte pek çok folklorcunun fotoğrafları dikkat çekiyor. Bunlardan: Hamit Zübeyr Koşay ve Nasrattınoğlu-Nasrattınoğlu, M. Şakır Ülkütaşır ile vd.
Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu’nun bugüne kadar ortaya koyduğu, uluslararası toplantılar, sempozyumlar, kültür şölenleri gibi çalışmaları, tarihleri, yerleri itibariyle bilgi olarak sayfalara görüntüleriyle aktarılmış. Bir ölçüde, bir anlamda Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu’nun tarihi yazılmış, gelecek kuşaklara aktarma işlemi, yayınlaştırılmış, kitaplaştırılmış.
Kuruluşundan bugüne, Halk Kültürü Araştırmaları Kurumunun Başkanları şöyle sıralanıyor efendim: Kurucu Başkan: Ord. Prof. Dr. Mehmed Fuad Köprülü.. Öteki Başkanlar: Ahmet Adnan Saygun, Dr. Hamit Zübeyr Koşay, Prof. Dr. Metin And, Süleyman Tamer, Prof. Dr. Şükrü Elçin, Prof. Dr. Orhan Acıpayamlı, Hikmet Dizdaroğlu, Süleyman Kazmaz, Feyzi Halıcı, Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu (devam ediyor).
Eski bir asker olan, sürekli basın kartı sahibi, gazeteci, kooperatifçi ve 70’den fazla kitabın müellifi Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu’nun folklora merakı ve derleme çalışmalarına başlaması 1955 yılına rastlar ve 1965’den sonra Diyarbakır’da geçen beş yıllık yaşamı döneminde yoğunlaşır.
GÜNÜN HABERLERİ:
1- Yeni kurulan (“Söke, Kent Arşivi ve müzesi”ne ilk bağış araştırmacı yazarlar Abdulkadir Güler ve Ensar Turgut Tekin’den geldi.
25 yıldır Söke’de yaşayan, Söke adını Anadolu’ya taşıyan, Emekli Milli Eğitim Şube Müdürü Abdülkadir Güler, Atatürk’ün 1924 yılında Söke’ye ilk gelişi ile ilgili arşivinde bulunan 21 resmi evrak ve belgeyi dosya halinde Kent Arşivinde yer alması için Söke Belediyesi yetkililerine teslim etti. Bunların içinde “Hakimiyet- i Milliye” Gazetesinin 1924 yılındaki bazı sayıları da bulunuyor.
219. PLAKET: Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan; öğrencilerimize vermiş olduğunuz değerli bilgiler ve desteğinizden dolayı teşekkür ederim. Sizi aramızda görmekten onur duyduk. (Ahmet Ali Küçük, Suna Uzal İlköğretim Okulu Müdürü, 14.10. 2010)
220. PLAKET: Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan; Sizi aramızda görmekten mutluluk duyuyoruz. (Burdur, Suna Uzal İlköğretim Okulu öğrencileri, Burdur, 14.10.2010) ***
Gurur Kaynağımız Kastamonulular (VIII)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kastamonu ilimizde (merkez ve ilçelerinde, öteki yerleşim birimlerinde) yaşayanlar şanslı. Çünkü, Kastamonu sevdalısı bir evlatları, bir kültür adamları, bir Nail Tan’ları var. “Gurur Kaynağımız Kastamonulular” adlı 8 ayrı kitap yayınladı, araştırmalarını kitaplaştırdı. Kaynakları, biyografileri, fotoğrafları, öteki bilgi ve belgeleriyle birlikte pırıl pırıl baskılarla bize ulaştırdı, öncede Kastamonulu ilgililerin gözleri önüne sergiledi.
Düşündüm, düşünüyorum: Nail Tan gibi (Özdemir Tan’la birlikte) kaç kişi, kaç araştırmacı vardır, memleketine karşı bu kadar bağlı, sadakatlı ve zaman tanımayan araştırmalarıyla, harıl harıl çalışan?.
Bendeniz, doğum yerim Burdur’a Burdurluya karşı yayın hizmetlerimi gerçekleştirirken, hep ilgisizlikle, adamsendecilikle karşılaştığımı bildiğim için, Nail ve Özdemir Tan kardeşlerin alkışlanması, takdir edilmesi dileklerimi hep seferber ediyorum, dualarımı ortaya koyuyorum efendim.
Şimdi, “Gurur Kaynağımız Kastamonulular-VIII” in sayfalarında neler var şöyle (mini) bir göz atalım. Buyurun: Kitap büyük boy, 152 sayfa. Nail Tan ve Özdemir Tan’ın imzalarıyla karışımıza çıkıyor. Bu serinin yedi (sekiz) ayrı kitabı bulunduğunu da hatırlatmak için kaydedelim. Ön ve arka kapakta, kitap içinde bulunanların (bazılarının) fotoğrafları… Kastamonu’dan iki görüntü.
Folklorumuzun duayenlerinden, Kültür Bakanlığı emekli Genel Müdürlerinden Nail Tan ile, Atatürk İlkokulu emekli Müdürü Özdemir Tan imzalı (ortak) bir önsöz var 3 ve 4 ncü sayfalarda. Buradan bir cümle; “Yedinci cildin önsözünde belirttiğimiz gibi, sekizinci cildi ağırlıklı olarak Kastamonulu seçkin eğitimcilere ayırmış bulunuyoruz” şeklinde karşımıza çıkıyor ve kitabın içeriği hakkında bilgi veriyor.
Üst düzey yöneticiler ana başlığı altında, fotoğraf ve biyografisi verilenler, Spiker, Genel Müdür Rahmi Aygün’le başlıyor. Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürü Doğan Acar’la devam ediliyor. Her biyografinin altına, kaynak olarak, adı geçenden alınan özgeçmişlerin tarihi (18 Mart 2010 tarihinde verdiği özgeçmiş gibi) konulmuş. Nail Tan hocanın çalışma titizliğini, ciddiyetini biliyoruz. Burada da gösterilmiş.
139 ncu sayfada önceki ciltlerde verilemeyenler (yeni elde edilince) “8.cilt ekler ve düzenlemeler” ana başlığı altında açıklamalarla, detaylı olarak verilmiş. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim. ***
Başarılı imzalarımızdan
Birdal Can Tüfekçi’nin yeni şiirleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Birdal Can Tüfekçi, edebiyatımızın güney temsilcileri arasında bulunuyor. Başarılı imzalarımızdan, arındırılmış, dinlendirilmiş şiirlerinin altına attığı imzalarla dikkat çeken bir şairemiz. Burdur’un gelini aynı zamanda.
Birdal Can Tüfekçi’nin yeni şiirleri var masamda. Duygu zenginliği, anlatım tutarlılığı içinde, görünümünde bu şiirler. Birdal hanımın şiirlerinin mısraları arasına girelim, neler göreceğiz birlikte gözden geçirelim. Buyurun:
“Kağıdı kalemi, alıp da elime/Bütün dertlerimi, yazasım gelir/Sevda şarkılarını, salıp dilime/divane aşık gibi, gezesim gelir” diyerek söze başladığı, dört dörtlükten meydana gelen şiiri. Burada, yüreğinin yangınının kolay kolay sönmeyeceğini, O’nu ateşlerde yakan zalimi, kör kurşunlara dizmek istediğini anlatıyor. Sonunda, dertlerini anlatıp, Mevlâ’ya şikâyet edeceğini sitem ve burukluk duyguları içinde anlatıyor.
Bir başka Birdal Can Tüfekçi şiiri: Dünya durdukça, adıyla karşımıza çıkıyor. Beş ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiirde de, göz göze gelince dertlerinin arttığını, ama sevdalarının bir ömür boyu süreceğini dile getiriyor. Arkasından, “Getir sevdiğim”adlı şiirindeki dörtlüklerinden birinde şöyle sesleniyor:
Kalbin elverirse, vur hançerini,
Çuvaldızı derine batır sevdiğim.
Haydi, şimdi gel de, ver gençliğimi,
Geçen ömrü geri getir sevdiğim.
Birdal Can Tüfekçi, bugün ortaya koyduğu genel görüntü itibariyle, olgunlaşmış, yazdıkları yayınladıklarıyla takdir gören, başarılı şiirlerin, öteki edebi türlerle ilgili yayınlarında da varlığını kanıtlamış bir kalem erbabıdır. Bundan sonra O’nun her yazdığı, her yayınladığı beklenilen ve alkışlanan ürünler olacaktır.
Bir “Lafı mı olur”, şiiri 6 dörtlükten meydana geliyor. Burada, kızgınlık, kırgınlık var. “Eski dertlerini açtırma bana/Herkes ettiklerinin cezasını bulur/Nankör o demişsin sevdadan yana/seninkinin yanında, lafı mı olur!” la bitiyor bu şiirin ilk dörtlüğü.
Birdal Can Tüfekçi, sevgi dünyasında gezerken, sakinliğini, tutarlılığını, geçmişle bugünün, bugünle yarının ilişkilerini kurmada, sağlamlaştırmada ciddi adımlar atıyor, sağlam yürüyüşlerle duygularını sayfalara aktarıyor. “Gözlerin” ve “El beni” adlı, başlıklı şiirleri vermek istediğimiz örnekler arasında karşımıza çıkıyor efendim.
İstiklâl Marşımıza ithafen yazdığı, “Mehmet Akif Ersoy” adlı şiiri altı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin ilk dörtlüğüyle noktamızı koyalım:
Hainler bu vatanı kuşatmıştı dört koldan,
Bir çare bulmalıydık, kurtulmak için zordan,
Anadolu aşılmaz, düşmanlardan ve kardan,
Milleti uyandırdı, bir marş ki uykulardan. ***
Gürkan Kılıç’tan: İki arada bir derede
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan, Kültür Ajans’ın 86 ncı yayını olarak 424 sayfayla günyüzü gören, Gürkan Kılıç’ın “İki Arada Bir Derede” adlı romanı var masamda. Geleli epey oldu bu kitap. Ama sayfalarında gezme fırsatı bulmada zorlandım. Sıra şimdi geldi.
Yazarın imzasıyla verilen bir önsöz var 3 ncü sayfada başlayan. Bir yerinde: -“Son gazimiz 11 Kasım 2008 tarihinde yüzbeş yaşında vefat etmişti. Neredeyse bir aydır hakkında programlar yapılıyordu. Haber ilgimi bu gün daha çok çekmişti. Hemen aklıma, küçükken TRT’nin gece bültenlerinde vefat eden İstiklâl Savaşı gazilerimizin isimlerini saymaları geldi “deniyor ve romanın, kitabın içeriği anlaşılıyor efendim.
Gürkan Kılıç, babasını Çanakkale’de şehit veren Mahmut oğlu Sırçakaya’dan başlıyor, pek çok şehit yakınından, onlardan aldığı bilgilerden sözediyor. Muhsin Türkmen ve Ferruh Yücel’e elçi olduğunu söylüyor. Yani bunların anlatımlarını, belirli bir düzenlemeyle, anlatım biçimi şekillenmesiyle sayfalara aktarmış.
İlk anlatımın girişi: Tepeyi tam aştığında uçsuz bucaksız Ayman Ovası karşısındaydı. Buğday ve arpalar biçilmiş, sadece anızın kaldığı ova kaderine terk edilmişti. Sessizliğe ve yalnızlığa bürünmüş ovada, rüzgâr sesine uzaklardan gelen köpek sesleri karıştı. Sayfa 158’deki yıldız altı, ara başlıkla getirilenler, başlanılanlar:
Köylü; Düzce, Balıkesir tarafından ayaklanmalar olduğunu duymuş. Anzavur denilen ayaklanmada, kim vatan haini, kim kahraman bir türlü anlayamamıştı. Bu arada Çerkez Ethem adında bir komutanın adını sıkça duyar olmuştu.
Kışa girerken, köprünün karşısından Sivri Tepe’de büyük bir grubun geldiğini gördüler. Hemen kadınlar ve çocuklar evlere kapandı. Köprünün köy tarafında, Sarıyarlılar hemen silahlarıyla mevzilendi. Atlılar köprüye yaklaştı.
Fotoğraflar, çalışma görüntüleri, çalışma haritaları, yer yer sayfalardaki yerlerinden bizimle, bizlerle selamlaşıyorlar. Gürkan Kılıç, şehitlerimizin yakınlarından aldığı bilgilerle, gerçek anlatımlarla, ortaya ciddi bir eser koymuş. Araştırmacılar için, dünle bugünün karşılaştırmasını yapacakları için kalıcı bir eserin ortaya çıkışını sağlamış. Tebriklerimizi sunuyoruz efendim. Kitabın arka kapağından: İstanbul’da okumuşsun, köyde yaşamışsın. Askere adam göndermişsin. Havva ana gibilerin vebalini almışsın. Askere hiç gitmemişsin, şehit eşi ile evlenmişsin. Türklere ürettirmişsin, Ermenilere satmışsın. Osmanlı’da kazanmışsın, Cumhuriyet’e harcamışsın... ***
Ülkü Önal’dan: Artvin Muhacirlik Hatıraları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ülkü Önal, bir araştırmacı – yazar. 1961 yılında Artvin’in Ardanuç ilçesinde dünyaya geldi. Artvin tutkunu bir kalem sahibi. Yazdıkları, yayınladıkları çoğunlukla, Artvin ve Ardanuç’a yönelik.
Elimde bir kitabı var “Artvin Muhacirlik Hatıraları” adıyla, 286 sayfayla şekillenmiş yayınlanmış.
Sunuş, Doç. Dr. İbrahim Tellioğlu imzasını taşıyor. Tellioğlu hoca sunuşunun bir yerinde; “Artvin kültürü ile ilgili derlemeleriyle haklı bir intibar kazanan Ülkü Önal, tarihimize, ihmal ettiğimiz bir kaynak türünün gözüyle bakarak Rus işgali sırasında yaşanan ve ‘muhacirlik’ ismiyle toplumun hafızasına kazınan göçe, tanıkların ağzından bakmamızı sağlayacak bir çalışmaya imza atmıştır” diyor ve kitabın içeriğinin fotoğrafını gözlerimiz önüne koyuyor, seriyor.
Artvin Muhacirlik Hatıraları’nın içindekiler arasında yeralanlardan: 93 – Artvin muhacirlerinin kurduğu köyler, Borçkalıların kurduğu köyler, Artvin dışındaki yapılan derlemeler, 1914 Kasım – Aralık ayı seferberlikten geçilen yol güzergâhı, Arşivlerdeki Artvin tarihi vd.
Kitabın başlangıç sayfası 13 de giriş olarak verilenler:
-Artvinliler, yakın tarihte yaşanan muharebe yıllarında iki defa memleketten toplu bir biçimde göç etmişlerdir. Birincisi 93 Harbi (1293 -1877) ndedir. Ruslarla 1879 yılında yapılan anlaşma gereğince, ahali üç yıl içinde kendi istekleriyle Anadolu’ya geçebilirlermiş. İkincisi Birinci Dünya Harbi (1914) ndedir. Halk bu olayı, muhacirlik, kaçakaçlık, vayna ve seferberlik sözleriyle anlatmaktadır.
Kitabın sonunda eski yazıyla (Arapça) verilenler yanına fotoğraflar da eklenmiş. Bazı görüşler, anlatımlar verelim sayfalardan:
1- Rus basmış ya, köyü topluca terk etmişler ve evler yanmış. Tokat’a uğrayıp Adana’ya kadar gitmişler. Ev vermişler ama kalmamışlar. Köyden Merzifon’a gidenler de olmuş. Yollarda çok insanımız ölmüş. Çocuklarını taşıyamayıp suya atlamışlar (Zeki Top, Bulanık köyü, 65 y. DT - 2008 - Kitap: sayfa:59)
2- Muhacirliğe bizim tayfa, Çidil köyüne kaçmış. Orada üç ay kalmışlar. Ortalık düzelince köye dönmüşler. Yerleri belli olur diye ateş yakmazlarmış. Yatak yokmuş, neker (hayvanlara yiyecek olarak verilen kurutulmuş meşe yaprağı) çalılarını yatak yaparlarmış. Çidilliler yataklarını gömmüşler (Nadiye Öztürk – Cevizli köyü, 90 Y. DT – 2004, Kitap: Sayfa:59) ***
Ali Haydar Karahacıoğlu’ndan: Güz günleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yılların gerilerine baktığımızda, şiirleriyle, mesleki alandaki başarılarıyla gönlümüzde, gündemimizde yeredenlerin sayılarının fazla olduğunu söylemek mümkün değildir.
Ali Haydar Karahacıoğlu hukuk alanındaki başarılı ve zirvelerde iz bırakan çalışmalarıyla bunların arasında yazdığı şiirleriyle, yayınladığı kitaplarıyla da dikkat çeken isim ve imzaların başında gelmektedir.
Güz Günleri, adlı şiir kitabı bana geleli epey oldu. Sayfalarında gezme fırsatını yenilerden bulabildim.
İlk sayfalarda, Ali Haydar Karahacıoğlu’nun önceki kitaplarıyla ilgili yazanların yazılarından örnekler vermişler. (Bu satırların yazarının da sayın Karahacıoğlu’nun kitaplarıyla ilgili yazıları vardı ama.!) Bu imza sahipleri; Ahmet Turan Şentürk, T. Oğuzbaş, Feyzi Halıcı, Enver Tuncalp, Nihat Aşar, Nedim Orta. Kitabın adı olan Güz Günleri adlı şiir 14. sayfada karşımıza çıkıyor. Dört dörtlükten meydana gelen bu şiirden:
Yaprakları sarardı, döküldü yere,
Tekrar yeşermeye zaman kalmadı,
Kaynağı kurudu akmıyor dere,
Sonsuz bahçelerde çimen kalmadı.
Ali Haydar Karahacıoğlu, kısa soluklu şiirleriyle ifade etmek istediklerini, ortaya koymak istediklerini rahatlıkla karşımıza çıkarabiliyor, sayfa ve sütunlara aktarabiliyor. Yılların getirdiği birikimi, süzgeçten geçirilme gerçeği, Karahacıoğlu’ nun başarılarının genel görüntüsü olarak ifade edilmektedir.
Mustafa Kemal Atatürk için yazdıkları, sayfalara aktardıkları düşünceleri, görüşleri vardır Ali Haydar Karahacıoğlu’nun. Güz Günlerinin 16 ncı sayfasındaki Atatürk – Mustafa, adlı başlıklı şiirinin girişindeki sesleniş Karahacıoğlu’nun:
Filmini çevirmişler, adı imiş Mustafa,
Eserlerini değil cismin konulmuş safa,
Bütün dünya biliyor, yaptığın devrimleri,
Kimse inkâr edemez, tarihi gerçekleri.
Ali Haydar Karahacıoğlu: 1931 yılında Trabzon – Vakfıkebir’de doğdu. 1954 yılında İstanbul Hukuk Fakültesinden mezun oldu. Değişik yerlerde hâkimlik yaptı. Yargıtay’da Tetkik hâkimliği, Genel Sekreter Yardımcılığı ve üyelik, Daire Başkanlığı yaptıktan sonra emekli oldu. Değişik şiir kitapları yayınlandı. ***
Orhan Kural’dan: Gezi Rehberi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Prof. Dr. Orhan Kural hoca bir gezgin. Gezinin, gezmenin ne anlama geldiğini, nasıl olması gerektiğini herkesten çok iyi biliyor.
Gezi Rehberi, adlı 208 sayfalık bir kitabı var elimde Orhan Kural hocanın.
Kitabının 6 ncı sayfasındaki önsöz gibiden, bunun altındaki cümlelerden anlıyoruz ki; Prof. Dr. Orhan Kural hocanın farklı ülkeleri anlatan 11 gezi kitabı var. Türkiye’de 206 sayı ile ülke görme rekoru kendisine ait. 17 pasaport eskitmiş. 122 farklı hava yoluyla 1003 uçuş gerçekleştirmiş. Dünyanın çevresini defalarca turlamış.
Elimizdeki Gezi Rehberi, adlı kitapta Orhan Kural hoca, gezi tecrübelerini okurlarıyla paylaşıyor, paylaşmak kararında olduğunu anlatıyor. “Uzakların çağrısına uyup” farklı coğrafyalara uçmadan önce herkese yardımcı olmak istiyor. Hedefinin bu olduğunu söylüyor.
Kitabın içindekiler bölümündeki başlıklardan:
Gezi türleri, Gerçek gezgin, Gezmek bir yaşam biçimidir, Kusursuz gezgin nasıl olur?, Bavul hazırlama sanatı, Bir gezi nasıl ucuza getirilir?, Türkiye’yi gezmek, 50 gezi heyecanı, Dünya Miras Listesi’nde Türkiye, Cevabı bilinmeyen yedi soru, En’ler dünyası, Gezdim, gördüm, yazdım vb.
Sayfa 16’da yeralan “gezmek bir yaşam biçimidir”in son sayfasında, gezmekle ilgili görüşler, cümleler var. Bunlardan:
Gezmek, bir arayıştır,
Gezmek, bir zenginliktir,
Gezmek, dünyayı anlama isteğidir,
Gezmek, dokunmak ve tutmaktır,
Gezmek, harita kullanma zevkidir,
Gezmek, bir saç tokasıdır, bir mahalle pazarıdır, bir şekerdir, etnik bir melodidir,
Gezmek, pasaport eskitmektir,
Gezmek, kendi içimize doğru bir yolculuktur,
Gezmek, geçmişi sevmek ve eski kültüre sahip çıkmaktır,
Gezmek, ilham almaktır, meraktır, yaşamaktır,
Gezmek, hayatı tanıma sürecidir. Yurtdışında her şey “öteki” olur. ***
İki şairden birer şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimiz, şairelerimiz. Yazdıkları, yayınladıklarıyla dikkat çekiyorlar. İzmir’den Özen Gülay Atacan… Fethiye’den Cahit Yargıcı imzalarıyla bize ulaşan birer şiir efendim. Önce Özen Gülay Atacan’dan:
KÖZ BIRAKMADIN (Özen Gülay Atacan)
Aşkımı, hülyamı, düşümü çaldın,
Bana söyleyecek söz bırakmadın.
Bütün hayalimi aldın elimden,
Alevlenmek için köz bırakmadın.
*
Güzel düşlerimi çalıp götürdün,
Götürdün de geri neyi getirdin?
Böyle kutsal aşkı zaten bitirdin,
Alevlenmek için köz bırakmadın.
*
Düşmedi adın hiç, benim dilimden,
Güzel günlerimi aldın elimden,
Kurtuldum ya artık ben zulümden,
Alevlenmek için köz bırakmadın.
Fethiye’den Cahit Yargıcı’nın bendenize ithaf ettiği şiiriyle bana yazılan şiirlerin sayısı 245’e ulaştı.
SENİ ANLATAMAM
*Hocam Sayın İsa Kayacan’a
Seni anlatmaya yetmez ki
Mısralar,
Sözler,
Sayfalar.
Sen artık kitaplardan taşmışsın.
Dağları, taşları,
Ovaları, yamaçları,
Denizleri geçmişsin.
Sen yeryüzünün
Karacaoğlan’ı, Pir Sultan’ı,
Aşık Kerem’i, Aşık Veysel’i,
Mevlâna’sı olmuşsun.
Yunus gibi gönülleri gezersin.
Her ülkede bir gül bahçen,
Bir gönül tahtın var..
Ben, seni anlatamam,
Tereciye, tere satamam
Cahit YARGICI (Fethiye, 22 Temmuz 2010) ***
Cumhur Turan’dan: Uzun ince bir geceydi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yayınlanan kitaplarla ilgili bir değerlendirme, sayma, rakam tespiti.
Cumhur Turan hocanın kitaplarının sayısı nerede başladı, nerede devam etti, nerede noktalandı, tespitte zorlanıyoruz maşallah. Merkezi Ankara’da bulunan Payda Yayıncılık kuruluşu, ortaya koyduğu kitaplarla dikkat çekiyor, düzenleme güzelliği, yayınlama titizliğiyle alkışların tümünü topluyor. Payda yayıncılık kuruluşumuzun sahibi ve genel koordinatörü Gülendem Gültekin’in payı büyük tüm bu güzelliklerin ortaya konuluşunda tabi.
Cumhur Turan’ın “Uzun ince bir geceydi” adlı kitabı, değişik anlatımlarla, öykülerle karşımıza çıkarılmış. Onbeş ayrı bölümden meydana gelen “Uzun ince bir geceydi” nin ilk bölümü:
-“Gece, onikilik vuruşunu yaparken, sol yanağı cama yapışık, sokak lambasının sarı ışığında beliriveren karın akışındaydı. Işıklı alana giren pamuksu uçuşu gözleriyle yakalayıp, bu alanın bitişine dek taşıdıktan sonra; tekrar başa dönüp, ışığa giren bir pamuksu öbeği gözlerine yükleyerek karanlığın sınırına götürüyordu” şeklindeki bir anlatım ve değerlendirmeyle başlıyor. Cumhur Turan hoca, yazarlığının yanında belki de önce, şairliğiyle karşımıza çıktığı için, öykülerinin, anlatımlarının arasına şiirler serpiştirerek anlatımlarını güçlendiriyor, netleştiriyor. “Uzun ince bir geceydi”nin 40 ncı sayfasında 6 ncı bölüm başlıyor. 41 nci sayfanın ortalarına, alt kısmına gelindiğinde, “Mevlidi okuyan Nazmiye ile birlikte bazı yerleri seslendirince, sesinin güzelliği onun da dikkatini çekmişti. Bundan sonrası ise içinden bir türküce akmaya duruverdi:
Kanatlanıp uçarcasına dalıp gitmişken,
Mevlidin sihirli diline,
Fark edilmiş hemen,
Nazmiye susmuştu birden,
Boşalırcasına hafiflerken içi,
Farkında bile değildi,
Bir onun sesi vardı,
Mevlidi alıp götüren.
Cumhur Turan hocanın yayınlanmış kitaplarının isimleri 127 nci sayfada yeralayor. Bunlar: Olmazlara sevdalıyım, Taç için, Emef, Uyuyan kente yolculuk, Fıkranın şiiri, Anadolu gemisi, Hüzün yağmuru, Uzun ince, Hissettin mi hiç?, Demon, Kirliydi zaman, Varsa yoksa sevda.
***
Sorgun Ozanlar Derneği’nden: Yozgat Bozlak Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yozgat, yiğidin harman olduğu, çamlığıyla, Nida Tüfekçisi’yle, ilçelerindeki güzellik ve özellikleriyle bilinen bir ilimiz. Bu ilimiz merkezinden ilçelerinden zaman zaman bana gelen, ulaştırılan yayınlar oluyor. Dergi, kitap, gazete vd.
Ankara’da yaşayan, Yozgat’lı Murat Duman şiirleriyle olgunluk noktasına ulaşan arkadaşlarımızdan biri. Murat Duman’dan bir dergi aldım geçenlerde. Adı: SOYDER Sorgun Ozanlar Derneği. Yozgat Bozlak.
24 sayfalık “Yozgat Bozlak”ın sayfalarına bakıyoruz, gördüklerimizden:
Derginin kimliğinden: SOYDER Sorgun Aşıklar, Şairler, Ozanlar ve Yazarlar Derneği adına sahibi ve Genel yayın yönetmeni: Abdulah Erol, Yazı işleri müdürü: İdris Gümüş. Yazışma adresleri. Bahçelievler Mhl. Muhsin Yazıcıoğlu Cad. No: 15 Sorgun/Yozgat.
Derginin başyazısı, sunuşu Abdullah Erol’un. Yozgat Valisi Necati Şentürk’ün biyografisi ikinci sayfada yeralıyor. Sanat ve edebiyat dünyamızın, akademik alandaki başarılarıyla gururlandığımız Dr. Bayram Durbilmez hocanın “Yunus Emre ve Muhyiddin Abdal Divanlarında Gönül” başlıklı bir araştırması.
Akdağmadeni, Saraykent Belediye Başkanlarının tanıtım yazıları.
Temmuz-Eylül 2010 aylarına ait 4 ncü sayısıyla bizimle selamlaşan “Yozgat Bozlak Dergisinin” elimizdeki sayısında imzaları bulunanlardan (yazı ve şiir olarak) Dr.Mehmet Güneş, Abdullah Erol, Salim Taşçı, Ahmet Sargın, Erdoğan Bektaş, Osman Karaca, Murat Duman, Nazım Torun, Ahmet Yetimi, Şakir Susuz, İdris Gümüş, Salim Gülbahçe, Yusuf Telli vd.
*Ahmet Tufan Şentürk hoca, şimşek bakışlı, altın yüzlü, yaşlı ama oldukça zinde biriydi... (Murat Duman). Yine Murat Duman’ın “Böyle yazılmış” şiirinden:
Topladım, çıkardım ne kaldı elde,
Yıllarca koştuğum, boşaymış meğer.
Kalmadı bahçemde, bülbül de, gül de
İki gözüm birden, şaşaymış meğer.
*
Görmeden baharı, hazana girdim,
Şu fani dünyaya çok emek verdim,
Belki de bilmeden gönüller kırdım,
Ömrün akış yönü, kışaymış meğer.. ***
Birdal Can Tüfekçi’den
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirler.. Yazıldıkları yerde, yayınlandıkları yayın organlarında imzalarıyla birlikte önem taşıyorlar, anlam taşıyorlar.
Şiirimizin ustaları arasındaki yerinden seslenen, Muğla-Dalaman’dan gönderdiği şiirleriyle, gündemimizde yeralan, sütunlarımızda yeralan Birdal Can Tüfekçi’nin iki şiiri var elimizde. Daha doğrusu şiirlerinden ikisi var elimizde. Bunların birincisi “Getir sevdiğim” adının taşıyıcısı. Beş dörtlükten meydana geliyor. (Birdal hanımın şiirleri genelde beş dörtlükten oluşuyor). Bu şiirden üç dörtlük:
GETİR SEVDİĞİM (Birdal Can Tüfekçi)
Tatlı söz bilmedin, dilin hep zehir,
Yiğidi öldürür, gam ile kahır,
Belli; şimdi pişman, olmuşsun zahir,
Geçen ömrü geri, getir sevdiğim.
*
Sineme vurmaktan çürüdü döşüm,
Kâbusa döndü bak, hayalim düşüm,
Yıllar belim büktü, döküldü dişim,
Geçen ömrü geri, getir sevdiğim.
*
Adın hiçbir zaman düşmez dilimden,
Umutsuzum bir şey, gelmez elimden,
Şimdi, bütün engelleri kaldır yolumdan,
Geçen ömrü geri, getir sevdiğim.
Birdal Can Tüfekçi’nin ikinci şiiri “Dünya durdukça” adının taşıyıcısı. Bu şiir de beş ayrı dörtlükten oluşuyor. Üç dörtlüğü bu şiirin efendim:
DÜNYA DURDUKÇA (Birdal Can Tüfekçi)
Sevdamız sürecek, bir ömür boyu,
Kurusa nehirler, çekilse suyu,
Sanki bir melektir, güzeldir huyu,
Aşkın kalbimdedir, ömrüm oldukça.
*
Gün olur geçerde, şu gençlik çağım,
Hazanla savrulur, bahçemle bağım,
Seninledir kopmaz, gönülde ağım,
Aşkın kalbimdedir, ömrüm oldukça.
*
Saçıma kar yağsa, dökülse kaşım,
Hep on sekizinde, bu gönül yaşım,
Seninle tatlanır, ekmeğim aşım,
Aşkın kalbimdedir, ömür oldukça ***
Musalla taşında,
Hale Gür’den içli bir türkü dinletseler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Başlığımız: “Musalla taşında, dini vecibeler yerine getirildikten sonra Hale Gür’den içli bir türkü dinletseler” şeklinde olmalıydı.
Mektupların satırları arasındaki türkülerden, yorumlarla bize ulaşan türkü sevgisi ve sevdasından sözeden örneklerimizden birini daha, mektup örneklerimizden birini daha nakletmek istiyoruz efendim. Mektup, Ordu ilimizde yaşayan, türkü sevdalısı Sait Demirbaş’tan geliyor. Buyurun birlikte gözden geçirelim:
Saygı değer İsa Bey; Ben türkü düşkünü, tutkunu olduğum kadar, gazete, kitap ve mecmua okumaya da çok düşkünüm. Gazeteniz Anayurt’u Pazar hariç hergün okuyor ve okutuyorum.
Gönderdiğiniz gazeteleri geçen hafta aldım. Açıp okuyunca, çocuklar gibi sevindim. Beni bir kez daha mutlu ettiniz. Size candan teşekkür ederim. Aramızda kurulan bu, türküler kadar içten ve güzel, sıcak dostluk köprüsüyle beni öyle gururlandırdınız ki…
Taa çocukluğumdan beri söylerim, dinlerim türküleri. Benim hayat felsefemdir türküler. İç dünyamı, gizli dertlerimi, düşüncelerimi en içtenlikle ve rahatlıkla türkülerle dile getirebiliyorum. Sırf ben değil, bizim insanlarımızın taa ezelden beri, iç dünyalarını dış dünyaya açılan pencereleri olmuştur türküler.
Nice acılar, yokluklar, haksızlıklar, hüzünler, sevgiler, hayranlıklar velhasıl insan kaynaklı duygular, hep türkülerle dile getirilmiştir. Dağların, ovaların, ırmakların, derelerin, kışların, baharların güzellikleri, nice yürek burkan toplumsal olaylar, savaşlar, daha neler neler ve illâ da sevgiler, özlemler hep türkülerle dile getirilmiştir.
İşte mevsim kış… Gerçi o çocukluğumuzun kışları yok. O çocukluk günlerimizin nice yokluklarına rağmen, kışların bile bir tadı, zevki vardı. Kar üstüne söylenirdi türküler.
-“Kar mı yağmış, Kütahya’nın dağına?
Ataş düşmüş ciğerimin bağına” diye başlayan. Hem bereketti, hem kavuşmalara engeldi, karlar, kışlar.
-“Selam ister, Beytullahın kulları,
Dağlar kardır, aşamadım belleri,
Al yanakta gonca gonca gülleri,
Deremedim gül yüzlü dost küstün mü?”
“Dünyaya keşke bir içli türkü olarak gelseydim” sözümde samimiyim.
Düşünün, dünya durdukça insanların dilinde söylenmek, dinlenmek, sevilmek bir türkü olarak, var mı bunun ötesinde bi mutluluk?. Hangi türkünün ömrü bitmiş?. Bilsem ki öbür dünyada da türkülerimi gönlümce söyleyip dinleyebileceğim, ölüm sefa gelmiş, hoş gelmiş.
Biliyorum, biliyorum bazıları hoşgörüyle karşılamayacak ama, musalla taşında Hale Gür’den yaylalı, ovalı içli bir Ege türküsü dinletseler, belki de yeniden canlanırım!..
Selam olsun Cemile’min gezdiği, meşeli Acıpayam dağlarına. Kalbi saygılar. (Sait Demirbaş, 19 Ocak 2010, Ordu) ***
Zekeriya Efiloğlu’ndan:
Aşk (L)a yürümek
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da olan, Memur-Sen Konfederasyonunun Basın Danışmanı hemşehrim Şahin Ali Şen’den bana ulaşan kitaplardan biri: Zekeriya Efiloğlu’nun Aşk (L)a Yürümek adlı 104 sayfayla günyüzü gören şiir kitabı. Beka Yayınları arasında okurlarıyla buluşturulan bir kitap efendim.
Zekeriya Efiloğlu, Eğitim Bir Sen Şube Başkanı olarak görev yapıyor. Serbest ve hece vezni türündeki şiirleriyle okurlarının karşısına çıkan Zekeriya Efiloğlu, bazen duyuyor ama anlatamıyor. Bazen fikir sancıları çekiyor, duyuyor, yaşıyor. Bu sancıların içinde, arasında aşk sancıları da var. Sayfa 21’de başlayan, sekiz dörtlükten meydana gelen “Aşk sancısı” adlı, başlıklı şiirinin bir dörtlüğünde şöyle sesleniyor şairimiz:
Cam arkasından kar yağıyor saçlarıma,
Kapı aralıklarında bitiyor zaman dediğin,
Fırtına çörekleniyor göz kapaklarıma,
Virane bahçeler olur, kalınca sevdiğin..
Şiirlerinde uzun soluklu yürüyüşler içinde bulunan Efiloğlu, duygularındaki karmaşıklıklar arasında sıkışıp kalmıyor. Mutlaka bir çıkış yolu buluyor, bulabiliyor. “Seni düşünmek” adlı şiiriyle yoluna devam ederken düşüncelerinin önündeki engelleri yok edip, düzlüğe çıkabilme çabası, yarışı içinde bulunuyor. Sonunda başarıya ulaşarak, derin bir nefes alıyor. Sayfa 63’deki “Seni Düşünmek” adlı şiirden:
Yıldızların ellerime düştüğü bir yerde
Adımladım sokağını, kahrolurken her demde,
Tırnağı sökülürken acı gezer ya tende,
Istırap mektebinde acıymış seni düşünmek.
Zekeriya Efiloğlu: 28.03.1972 tarihinde Ordu ilinin Akkuş ilçesinde doğdu. Süleyman Demirel Üniversitesi Burdur Eğitim Fakültesinden 1993 yılında mezun oldu. Değişik yerlerdeki ilköğretim okullarında öğretmenlik ve yöneticilik yaptı. Elimizdeki kitap, Efiloğlu’nun 6 ncı yayını olarak bize ulaştı. Zekeriya Efiloğlu’nun Aşk (L) a Yürümek, adlı şiirinden bir bölüm vererek noktamızı koyalım efendim:
Geceye karanlık yağdığı zaman,
Aydınlıktır ruha,/Sevgili,
Çığlığa sestir hayali,
Susmak zamanı çoktan geçti.

5 Ekim 2010 Salı

İşitme engelliler dünyasında
başarılı bir öğretmen: Tarık Akay
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hangi alanda görev yaparsak, yapalım, çalışırsak, çalışalım, mutlaka en iyi noktasının, farklı başarıların ulaşılması için gayretlerimiz olmalı. Bu gayret ve sabır içinde olanlar, mutlaka başarılı olurlar, hedef veya hedeflerine ulaşırlar.
Geçenlerde bir delikanlı aradı. Adı: Tarık Akay’dı. Başarılı şiirleriyle, şiir kitaplarıyla sanat ve edebiyat dünyamızdaki yerinden seslenen Mahmut Akay’ın oğluydu bu delikanlı.
Tarık Akay, İşitme Engelliler Öğretmeni. İstanbul’da görev yapıyor. Lisansını Anadolu Üniversitesi Özel Eğitim Bölümü İşitme Engelliler Öğretmenliği Programı, Türkçe öğretmenliği yan alanında tamamlamış. Tarık Akay, Ömerli-Mardin doğumlu.
Deneyimlerini artırmak için sürekli hareket halinde, gayretleriyle dikkat çekiyor. Konuşmacı olarak onlarca seminer, kongre, sempozyum ve panele katılıyor. TV ve Radyo programlarında bilgilerini aktarıyor izleyicilere. Bilgisayar programlarında, bilgisayar destekli çalışmalarını, deneyimlerini öğrencilerine aktarmada cömert. Mesleğiyle ilgili pek çok derneğin, sosyal amaçlı kuruluşun üyesi.
TARIK AKAY’IN MAKALELERİNDEN
Tarık Akay, mesleğinin gerektirdiği bilgi donanımı içinde olduğu için, zihninde ve gündeminde-gündemlerinde toparladığı, süzgeçten geçirip, dinlendirerek ortaya koyduklarını çevresiyle, çalışma alanında bulunanlarla paylaşıyor. Zaten, makalelerinin, yazılarının başlıkları ve içeriği hep çalışma alanına yönelik, mesleğine yönelik. Bunlardan bazı seçmeler yapalım. Buyurun:
1- İşitme yetersizliği olan bireylerde erken tanı, erken teşhis, erken cihazlanma ve eğitim çok önemlidir. Son yıllarda yeni doğan tarama testleriyle bireyde işitme yetersizliği olup-olmadığı tespit edilmektedir.
2- İşitme yetersizliği olan çocuğun eğitiminde sorumlu olan öğretmenin karşılaşacağı en büyük sorun, çocuk ile nasıl iletişim kuracağı ve bireyin diğer insanlarla nasıl iletişim kurması gerektiğini nasıl öğreteceğidir.
3- İşitme cihazı alırken seçilen firmanın bu konuda uzmanlaşmış olmasına ve teknik servis hizmetinin TSE standardlarına uygunluğuna dikkat edilmelidir. Garantisiz ve bilinçsizce satılan cihazların sizlere birçok problem çıkartacağına emin olabilirsiniz.
4- Aileler ve özel eğitimde yeralan diğer meslek uzmanlıklarına ilişkin eğitimcilerin çoğunluğu işitme cihazları hakkında herhangi bir bilgiye sahip değillerdir. Maddi anlamda pahalı olan bu cihazlara dokunamamakta ve müdahale edememektedirler.
GÜNÜN HABER VE SLOGANI:
1- İsa Kayacan’ın 2005 yılında; 1.271 ayrı yazısının, 65 ayrı gazete ve dergide 3 bin 559 kez yayınlandığı, değerlendirmeler sonucu ortaya çıktı.
2- İsa Kayacan: Kendi istatistiğini kendi, tutan adam/ Onlarca rekora imza, atan adam. ***
2005 yılında
bir yayın rekoruna daha imza atmışım
(1)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Benim için; “Kendi istatistiğini kendi tutan adam / Onlarca rekora imza atan adam” denilişini sevinçle, birazda gururla karşılıyorum.
Yazılarımın genel sayısıyla ilgili, aylar, yıllar itibariyle tuttuğum özel noktalarımı zaman buldukça değerlendiriyor, sayıyor, toparlıyor ve rakamsal sonuçların ortaya çıkması, bunlarında hazırlamakta olduğum, “Guinness Rekorlar Kitabı’na Adaylık Çalışmaları ışığında; Türk Basın-Yayınındaki Yerim” adlı kitabım için bilgi ve belge olarak alınması çalışmalarımı sürdürüyorum.
2005 yılında ait söz konusu notlarımı yenilerde değerlendirebildim, yazıp temize çektim. Ortaya çıkan özet-spot şöyle; 2005 yılında 1.271 ayrı yazı yazıp, 65 gazete ve dergide 3 bin 559 kez okuyucu karşısına çıkmışım, okuyucuyla buluşmuşum. Yani, 2005 yılında da yeni bir rekora imza atmışım.
Tuttuğum günlük, aylık ve yıllık tespit notlarımı 01 Ocak / 31 Aralık 2005 arası, yani 12 aylık sürede, gazete ve dergi isimleri itibariyle yaptığım değerlendirme sonuçlarna göre;
1- Belde Gazetesinde (Ankara, 353 ayrı yazı),
2-Tasvir Gazetesinde (Ankara, 320 ayrı yazı),
3- Olay Gazetesinde(Ankara, 318 ayrı yazı),
4- 24 Saat Gazetesinde (Ankara, 280 ayrı yazı),
Olmak üzere, toplam 1.271 (gün-yazı) ayrı yazımın, günlük olarak yayınlandığı ortaya çıktı.
Bu 1.271 ayrı yazımın, değişik yerleşim birimlerinde yayın yapan, gazete ve dergilerde “gün-sayı” olarak 3 bin 559 kez yayınlandığı, okuyucu karşısına çıktığı-çıktığım, yıllık kayıtlarımın değerlendirilişiyle anlaşıldı, görüldü. Şimdi, yukarıda isimleri yazılı 4 gazeteye ilave olarak İsa Kayacan’ın yazılarının yayınlandığı gazete ve dergilere, yayın gün sayısı itibariyle şöyle bir göz atalım;
5- Sonsöz Gazetesi (Ankara, 263 yazı),
6- Anayurt Gazetesi (Ankara, 86 yazı),
7- Van Postası Gazetesi (156 yazı),
8- Vangölü Ekspres Gazetesi (157 yazı),
9- Gaziantep’te Zafer Gazetesi (239 yazı),
10- Tekirdağ Yeni İnan Gazetesi (199 yazı),
11- Mersin Tercüman Gazetesi (39 yazı),
12- Yeni Söke Gazetesi (142 yazı),
13- Yenigün Gazetesi (Burdur, 296 yazı),
14-Burdur Gazetesi (43 yazı),
15- Ses-15 Gazetesi (Bucak-Burdur,23 yazı),
16- Pınar Gazetesi (Gölhisar- Burdur,17 yazı),
17- Meydan Gazetesi ( Denizli,142 yazı),
18- Devrek Postası Gazetesi (41 yazı),
19- Kent Gazetesi (Kilis, 28 yazı),
20- Fethiye Gazetesi (55 yazı),
21- Saygın Malkara Gazetesi (33 yazı),
22- Zümrüt Rize Gazetesi (46 yazı),
23- Serhad Artvin Gazetesi (7 yazı), ***
2005 yılında
bir yayın rekoruna daha imza atmışım
(2)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
24- 7 Mart Gazetesi (Borçka – Artvin, 38 yazı),
25- Yeni Sayfa Gazetesi (Marmaris, 38 yazı),
26- Gülistan Gazetesi (Isparta, 9 yazı),
27- Demokrat Eğirdir Gazetesi (2 yazı),
28- Anadolu Gazetesi (Simav – Kütahya, 12 şiir),
29- Önder Gazetesi (Keşan – Edirne, 10 yazı),
30- Mücadele Gazetesi (Siirt, 17 yazı),
31- Hürfikir Gazetesi (Lüleburgaz – Kırklareli, 4 yazı),
32- Samandağ Gazetesi (Hatay, 6 yazı),
33- İleri Gazetesi (Ceylan – Adana, 5 şiir),
34- Yozgat Gazetesi (5 yazı),
35- Postacının Sesi Gazetesi (Ankara, 3 yazı),
36- Gündem Gazetesi (Bucak – Burdur), Sorgun Postası Gazetesi, Oğuzeli Gazetesi (Bucak – Burdur), Söke Ekspres Gazetesi, Hürses Gazetesi (Antalya), Kemer Gözcü Gazetesi (Antalya), Bakış Gazetesi (Aydın), Hürsöz Gazetesi (Aydın), Babaeski Söz Gazetesi, Bartın Postası Gazetesi: Birer yazı veya şiir.
DERGİLER:
1- Çağrı Dergisi (Ankara, 21 yazı, 2004-2005 yılları),
2- Sarızeybek Dergisi (Söke – Aydın, 10 yazı),
3- Yeni Size Dergisi (İstanbul, 6 yazı),
4- Sevgi Seli Bülteni (Burdur, 6 yazı),
5- Güneyde Kültür Dergisi ( Antakya, 4 yazı),
6- Gülpınar Dergisi (Ankara, 4 yazı),
7- Sevgi Yolu Dergisi (Salihli – Manisa, 3 yazı),
8- Kümbet Dergisi (Tokat, 2 yazı),
9- Kerkük Dergisi (Ankara, 2 yazı),
10- Alternatif Sanat Dergisi (Ankara, 2 yazı),
11- Armoni Dergisi (Ankara), Bay Dergisi (Prizren – Kosova), Bayatı Dergisi (Bakü – Azerbaycan), Defne Dergisi (Düzce), Fetiye Dergisi, Gençlik Sanat Dergisi (Ankara), Hür Tomurcuk Dergisi (Bucak – Burdur), Istranca Rüzgârı Dergisi (Kırıklareli), Kredo Dergisi (Bakü – Azerbaycan), Somuncu Baba Dergisi (Darende – Malatya), Şehir Belediye Dergisi (Ankara): Birer yazı veya şiir.
ULAŞILAN OKUYUCU SAYISI HESABI
Bu gazete ve dergilerin (özellikle gazetelerin), tiraj (baskı sayısı), satış ve iadelerinin, Basın İlan Kurumu kayıtlarına bakılarak ve ortalama bir gazetenin veya derginin (dergilerin genellikle aylık) kaç kişi tarafından okunduğu bulunarak, İsa Kayacan’ın bir yıl içinde kaç kişiye ulaştığı (ne kadar nüfusa ulaştığı) hesabedilebilir.
Örneğin, günlük bir gazete ortalama 100-200 veya 500 kişiye ulaşıyorsa, o gazetenin günlük net satışı kişi sayısıyla çarpılıp, rakam ortaya çıkarılabilir. Bilinir ve kabul edilir ki, bir eve alınan bir gazete, tek kişi tarafından okunmayıp, en az 3, 4-5 veya daha yukardaki bir sayıda kişi tarafından okunabilir, haber ve yazılar görülmüş, okunmuş olabilir. ***
Ayten Aydıngızı ve Altay Caferov’dan:
Boğazdan Hazara
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan çıkışlı yayınların sayfalarındaki gezintim sırasında karşılaştıklarımla seviniyor, mutlu oluyorum.
Azerbaycan’da, Bakü’de filogiya ilimleri namzedi, Doç. Dr. Ayten Aydıngızı ve Yrd. Doç. Altay Ceferov’un orta kitabı: Boğazdan Hazara. Ayten hanımla, 2003 yılında Bakü’ye gittiğimde tanışmıştım.
Bu iki isim ve imzanın yayınladığı ortak kitabın adı: Boğazdan Hazara.
Kitabın ilmi redaktoru: Prof. Dr. Nizami Ceferov. 396 sayfalık kitapda, tercüme eserde, Türkiye’nin yazar ve tercümecisi Yasemin Bayer’in yaradılıcığı araştırılarak, önemli bir hizmetin ortaya konulduğu gerçeğiyle karşılaşıyoruz.
Azerbaycan-Türkiye gardaşlığına önemli bir katkı sağlanmış bu yayınla. İki müellifin ortak bir önsözü var 3 ve dördüncü sayfalarda yeralan. Buradan:
-“Yasemin hanımın yazıları hacim itibariyle küçük olsada, mana ve mahiyyet itibariyle çok büyüktür. O, 2005 yılında, Türkiye’de ilk defa Azerbaycan nağıllarını tercüme edip, neşre hazırladı. Yasemin Bayer, Azerbaycana yönelik faaliyetlerde her zaman ciddi işlere imza attı”deniyor.
Beş bölümle şekillenen, ortaya konulan, okurlarının karşısına çıkan, çıkarılan “Boğazdan Hazara” adlı kitabın kapağında, İstanbul boğaz köprüsünün görüntüsüyle birlikte Hazar’ın görüntüsü yeralıyor. Türkiye ve Azerbaycan bayrakları, kitabın ön kapağının üst kısmında dalgalanıyorlar.
Y.Bayer’in, K. Abdulla ile yaptığı uzunca röportajın soru ve cevaplarıyla karşılaşıyoruz.
Sayfa 164’de Y. Bayer’in, “Ne zaman ve nece yazarsınız?” sorusunun karşılığı olarak, K. Abdulla’nın cevabı:
-“Nece yazdığımı özüm de bilmirem. Önce beynimde yazıyorum. Sonra kaleme alıyorum. Çok süratle yazıyorum”.
Doç.Dr. Kurbanova Ayten Aydıngızı: 10 Nisan 1972 tarihinde Bakü’de doğdu. 1993 yılında BDÜ’nün Şarkiyat Fakültesini üstün diploma ile bitirdi. Aynı yıl bu fakültenin Türk Filolojisi kürsüsünde çalışmaya başladı.
Yrd. Doç. Caferov Altay Nizamioğlu: 05 Haziran 1986 tarihinde Gazah bölgesinde doğdu. 2008 yılında Bakü Devlet Üniversitesinin Uluslararası Hukuk ve Uluslararası İlişkiler Fakültesinden mezun oldu.
2006 yılında, Azerbaycan’da (Bakü’de) Atatürk Merkezinin Uluslararası İlişkiler Bölümünde bilimsel personel olarak çalışmaya başladı. ***
Ahmet Yılmaz Tuncer’den: Aşk ve Ölüm
Prof. Dr. İsa KAYACAN
64 sayfalık bir şiir kitabı.Şairi;Ahmet Yılmaz Tuncer Adı; Aşk ve Ölüm.
Ahmet Yılmaz Tuncer, Balıkesir Akçay’dan sesleniyor. Serbest tarzdaki kısa ve orta uzunluktaki şiirlerle şekillenen kitabın ilk şiiri “Bak “adıyla karşımıza çıkıyor,çıkarılıyor.(Sayfa 5’den);
-Dinle bak,
Dışarıdaki baharlar,
Sazı elinde ozanlar,
Gözden düşen damlalar,
Dinle bak,
Aşk için ne diyor?.
Bu soru veya sorulardan, açıklamalardan sonra, ihtimaller dahilinde, uzak ve yakınlardan gelen seslerin kulak vericisi, değerlendirip yorumlayıcısı olan AY.Tuncer, nilüferler, erguvanlar arasında konuşamadığından,konuşamadıklarından sözediyor bir anlatım biçimiyle, sıcak ve samimi duygularla.
Kadınlardan bahsediyor bir uzun solukluğuyla. Kitabın 22 ve 23 ncü sayfalarında yaralan şiirlerden;
Kadınlar girdi hayatıma,
Kadınlar,
Birden az, birden çok.
**
Sevdiğim kadınlar,
Hepsi bir zaman içinde,
Hepsi bir zamanda tamamlanmayan,
Açıklanmayan zamanlarda.
Pencerelerin açılışı, bakışlar. . Dünyanın dönüşü, sonsuza kadar bırakılanlar. . Ve anlatım bütünlüğü içindeki seslenişlerinden biri AY.Tuncer’in arka kapakta;
-Tükenişim,
Ve yok oluşum,
Sensiz ellerde,
Elbette olacaktır. . .
Ama,
Bunu sana asla,
Göstermeyeceğim. . .
Ahmet Yılmaz Tuncer: 1957 yılında Kars’ta doğdu. 1983 yılında Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Bankacılık ve Sigortacılık bölümünden mezun oldu. İlk şiir kitabı 2009 yılında “Odam, Yalnızlığım ve Ben”adıyla yayınlandı. ***
Birdal Can Tüfekçi’den:
İki yeni şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirler yazıldıkları ortamlarda, yayınlandıkları gazete, dergi sayfa ve sütunlarında önem kazanıyorlar, anlam taşıyorlar.
Birdan Can Tüfekçi, Dalaman’dan sesleniyor. Temmuz 2010 içinde kaleme aldığı, şekillendirdiği iki şiiri var masamda.
Bunlar sırasıyla;Mehmet Akif Ersoy ve “Lafı mı olur”başlıklarını taşıyorlar.
MEHMET AKİF ERSOY (İstiklâl Marşı’na ithafen)
Şiir altı dörtlükten meydana geliyor.İstiklal marşının yazılış günlerindeki genel ortam, genel görünüm hareket noktası yapılmış.Bu marşın milletimizi uykulardan uyandırışının önemi vurgulanıyor. Birdal Can Tüfekçi seslenişi;
Yedi yüz yirmi dört şiir, ince ince elendi,
Mehmet Akif Ersoy’da,yüreklendi dillendi,
İşte ”İstiklal marşı” umutlarla belendi.
Milleti uyandırdı, bir marş ki uykulardan.
**
Bin dokuz yüz yirmi bir, mecliste ilk okundu,
Türk milleti marşını ilk kez, burada duydu,
Yüce Türk Milletinin,İstiklal marşı buydu,
Milleti uyandırdı, bir marş ki uykulardan.
LAFI MI OLUR (Birdal Can Tüfekçi)
Eski defterlerin karıştırılıp, sayfalarının açılması halinde ortaya çıkabilecekler üzerinde duruluyor. Altı dörtlükten meydana gelen şiirde, sevdadan yana “nankör” denilişinin, böyle ifade edilişinin altı çiziliyor, “Seninkinin yanında, lafı mı olur“diye cevap veriliyor. Bu şiirden de iki dörtlük efendim;
Ağlamaktan gözlerine, miller çekilmiş,
Kurduğun hayallerin, kökten sökülmüş,
Yüreğine de çakırdikenleri ekilmiş,
Seninkinin yanında, lafı mı olur!
**
Coşkun dereler gibi, çağlayıp aksan,
Yanardağ misali, kükresen kalksan,
Cehennem ateşinde, kendini yaksan,
Benimkinin yanında, lafı mı olur! ***
Gülüzar Söğütçü Kurum’dan: Kırmızı Gelinlik
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kerim Özbekler aracılığla 27 Mayıs 2010 tarihinde Çanakkale’de bana ulaştırılan Gülüzar Söğütçü Kurum’un ikinci kitabı. Adı;Kırmızı Gelinlik.
112 sayfayla günyüzü gören, Kutlutaş-Edirne çıkışlı, “Kırmızı Gelinlik” adlı şiir kitabı, bu adla yazılmış bir şiirle “Kırmızı Gelinlik” le başlıyor.
Sayfa altıdaki bu şiir;
-Beyaz bir atın üstünde şövalye,
Kılıcı kanlar içinde,
Kesmiş gülünü dalından,
Duvağa damladıkça,
Kırmızı güllere dönüştü kan.
Kitabın önsözü Engin Beksaç imzasının taşıyıcısı.
Önsözün bir yerinde; “Şairlerin ruhlarından doğan bir kaynak,bir çağlayan ve sonsuz bir ırmak olur,coşar,kalplere dolar şiir” deniyor.
Belirli şiirlerin üzerine yerleştirilen resimlerle (görüntülerle) zenginlik tablosu ortaya konulmuş.
Edirne ve İzmir çıkışlı,yazılış yerleri kayıtlı şiirlerin serbest tarzdaki görüntüleriyle karşılaşıyoruz.
Normal boyutlu,kısa görüntülü şiirlerle,şiirimizin meşakkatli yolculuğunda alınan mesafenin uzunluğu, netliği görülüyor.Tebriklerimizi sunuyoruz efendim.
Sayfa 49’daki “Korku”adlı şiirde anlatılanlar;
-Senle şenlendi yaşam,
Senle çiçek açtım,
Güz ortasında,
Senle soludum,nefes aldım,
Yüreğim kanatlandı,
Uçtu uçacak,
Bir tadımlık yaşarken,
Korkuyorum,
Bir düş gibi rüyalarımdan,
Çıkıp gitmenden düşlerimden..
Gülüzar Söğütçü Kurum; Şarkı sözü yazarı Halit Çelikoğlu’nun teşvikiyle şiire başladı. Değişik gazete ve dergilerdeki şiirleriyle dikkat çekti. Edebiyatla uğraşmasının yanısıra, yağlı boya çalışmalarıyla da varlığını hissettirirken, karma ve kişisel resim sergileriyle izleyicilerin karşısına çıktı. Kırmızı Gelinlik ve Mavi adlı iki şiir kitabı yayınladı. ***
Ankara’dan M. Kemal Yılmaz şiirlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bazı isim ve imzalar vardır.. Adı ve soyadı yan yana geldi mi, olgun şiirlerin, geçmişten günümüze, yarınlara aktarılan anıların, araştırmaların sahibi-sahipleri aklımıza gelir.
Eğitim dünyamızdaki hizmetleriyle, parlâmenterlik yaptığı yıllarda yankılanan sesleriyle tanıdığımız,yayınladığı kitaplarıyla kültürümüz içindeki önemli yerinden seslenen isim ve imza görünümüyle, Ankara’dan M.Kemal Yılmaz aklımıza geliyor.
O’nunla ilgili pek çok yazı yazdık, satırlarımız arasından seslenmeye çalıştık. M.Kemal Yılmaz’ın şiirleri var, görev yaptığı yerlerdeki duygularının harman oluşu, sayfalara aktarılışı olarak görülenler.
Bunlardan “Kömürden Adam” adlı şiir, örneğini vermeye çalıştıklarımızdandır. Zonguldak kömür ocakları yöresinde öğretmenlik yaptığı yıllara aittir bu duygular.Bu şiirden;
-Yarin gözleri kömür mü kömür,
Bir kurşun atımı,
Bir cıgara içimi şu ömür..
**
Yerin altı mı, üstü mü cehennem?,
Dile kolay söylemesi;
“Yanasım gelir”demiş.
Yunus Emre’m..
**
Yüreğimde kömür yarası,
-Keyfimizden mi girdik yerin altına..
Perişan hanede çoluk çocuk,
Bekler ekmek parası...
M.Kemal Yılmaz hoca duyuyor,yaşıyor,değerlendirip ölçüp-biçip sayfalara aktarıyor. Bunlar şiir oluyor,yazı oluyor,anlatım zenginliği oluyor.Yine,kömür ocaklarında ölen sevgili köylülerimizin anılarını “Göçük’ten”adlı şiiriyle ortaya koyduklarıyla çıkar karşımıza M.Kemal hoca. Bu şiirden;
-Nasıl kalem tutsun ama üşüyen eller;
Gelip de yanayım bari sobanda.
Sınıfların yine ılıcak olsun,
Köyümün beyaz okulu benim.
Yeter ki küçüçük kardeşlerimi,
Sen, durma okut öğretmenim...
Ve bir başka M.Kemal Yılmaz şiiri; “Bayram Dönüşü”adının taşıyıcısı.Yine duygu zenginliği,yine kalıcılığı olan mısralar.Bunlardan;
-Çatalağzı’nda olunca göçük,
Analar ağlar,ağlar köyde çoluk çocuk.
Ölünce babam da girer yerin altına,
Canlı girip,orda ölmek yiğitlik,
Değil mi Kozlu,değil mi Karadon?,
Değil mi Gelik?. ***
Gülüzar Söğütçü Kurum’dan; Mavi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Edirne’den seslenen bir şairemiz, Gülüzar Söğütçü Kurum. Kerim Özbekler arkadaşımızın 27 Mayıs 2010 tarihinde bana imzalı verdiği şiir kitabı; Mavi,Gülüzar Söğütçü Kurum imzasını taşıyor.
Yıllar sonra imzasıyla, karşı karşıya gelip merhabalaşmış gibi olduğum, ünlü şarkıların söz yazarı, 1970’li yılların Düzce’sinden seslenen Halit Çelikoğlu dostumun bir sunuşu var “Şiirlerdeki Gülüzar Kurum” başlığıyla.
Çelikoğlu dostum bu sunuşunun bir yerinde; “Susmayan azmi onu çıraklıktan almış ustalığa doğru götürmüş. Bana, hazırladığı kitabının şiirlerini okuyunca epey yol aldığını gördüm,kutlamak istedim başarısını” diyor.
Mavi adlı şiir kitabın 6.ncı sayfasında ve kitabın ilk şiiri. Burada;
-Burdan böyle,
Mavi kuracağım düşlerimi ,
Adımı da değiştireceğim,
Aklımı, yüreğimi de,
Gözlerimin yaşı mavi olacak,
Gülüşlerim de. . .
Yer yer, bazı şiirlerin üzerine resimler, fırçalardan çıkan görüntüler yerleştirilmiş, kitap zenginleştirilmiş.
Serbest tarzdaki şiirleriyle dikkat çeken Gülüzar Söğütçü Kurum, gelecek için ümit vadeden şairelerimiz arasında yerini almış.
Şiirlerin çoğunun,Ankara ve İzmir’de kaleme alındığı, sayfalara aktarıldığı görülüyor.
Mavi, adlı şiir kitabının 93 ncü sayfasındaki şiirin başlığı;Gözlerinde yaş var.. 01 Eylül 1980 tarihinde İzmir’de yazılmış, sayfalara aktarılmış. Bu şiir;
-Hani senenin dört mevsimi ben,
Gülkurusu dudaklarında sevdan
Gözlerine yaş olsam,
Beni kaybetmemek için,
Ağlamayacaktın bir ömür,
Oysaki...
Gözlerinde iki damla yaş var,
Bir rüyadan uyanmış gibisin,
Ve anladım ki...
Unutmak sen,
Vefa ise benmişim bunca zaman.. ***
Nazilli Kültür, Sanat ve Edebiyat Festivali
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kerim Özbekler, 40 yıldır merhaba dediğim bir isim ve imza. Bilgisayar teknolojisinin yoğun olmadığı günlerde, aylarda daha çok görüşme, konuşma ve mesaj iletim kolaylığımız oluyordu. Ama, bilgisayar teknolojisinin içine girip, yoğunluklar arasında kaybolunca, görüşme konuşma ve değerlendirmelerimiz aralandı.
Çanakkale ilimiz merkezindeki bir etkinlik sırasında, sayın Özbekler’in verdiği bir broşür var elimde. Nazilli Belediyesinin katkılarıyla 26 Mart-12 Nisan 2010 tarihleri arasında gerçekleştirilen “Nazilli I. Kültür, Sanat ve Edebiyat Festivali” ne ilişkin bilgilerin yeraldığı 20 sayfalık broşürün iç sayfalarına bakıyoruz;
Nazilli Belediye Başkanı, Haluk Alıcık’ın bir merhabası var. “Ege’nin incisi Nazilli”den sözediliyor.
Yukarıda belirttiğimiz tarihler içine, arasına serpiştirilmiş etkinlik satırbaşları. Bu çercevede, konuşmacılardan festivale katılanlardan alınan bilgiler, sayfalara akarılanlar, biyografi ve eserlerinden örnekler. Bu isim ve imzaların sıralanışı;
-Vural Savaş, Canan Tan, Banu Var, Bilal Şimşir, Yelda Karataş, Cezmi Ersöz, Nihat Genç, Yüksel Mert, Y.Selim Demirağ, Hidayet Karakuş, Hüdayi Can, Mavisel Yener, Yılmaz Odabaşı, Sinan Meydan, Özcan Yeniçeri, Muzaffer İzgü, Yavuz Bülten Bakiler, Ali Çolak, Erdal Şen, Erdoğan Çınar, Erdal Sarızeybek, Hulki Cevizoğlu, Julia Gülalem Arslan, Nuri Aktakka, Mustafa Çerçi, Ahmet Telli, İbrahim Kiraz, Etem Oruç, Tahsin Şimşek, Sabahattin Burhan...
Nazilli hakkında verilen bilgilerden; Nazilli Ege Bölgesinin en eski yerleşim merkezlerinden birisidir. İlçe merkezinin ilk yerleşim yeri hakkında kesin bilgiler bulunmamaktadır.
Ancak, Karya bölgesinde kalan Menderes Vadisine Luvi’lerin yerleştiği bilinmektedir.
Bu bölgede ilk yerleşim merkezi Lidyalı’ların kurduğu antik Mastavra kentidir. O dönemlerde bölgenin batısındaki İyonya kentlerinin ekonomik alanda gelişmesi kentin Ege ve Önasya ülkeleri arasındaki ticaret yolu üzerinde bulunması Nazilli yöresinin önem kazanmasına ve gelişmesini sağladı. ***
Cumhur Turan’dan: Hissettin mi hiç?
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan Payda yayıncılık kuruluşu.. Birbiri ardına yayınlandığı kitaplarıyla, yılın şairi ve yazar, olarak seçim yaptığımız ve ilan ettiğimiz Cumhur Turan, öne çıkıyor.
Kitaplarının bir yenisi; “Hissettin mi hiç?”le masamızdaki yerinden seslenen, bir isim ve imza; Cumhur Turan.
Değişiklik konularda yazılmış,kısa soluklu şiirler var Cumhur Turun’ın bu kitabının içinde.
Kitabın adı olan “Hissetin mi hiç?” adlı, başlıklı şiir 16 bölümden oluşuyor. Bu bölümler kısa kısa ayırımlarla şekillenmiş, sayfalara aktarılmış. İlk bölümü 7.nci sayfada başlıyor. Şöyle;
-Derler ki,
Erguvan zamanı kurulmuş bu şehir,
Bizans’ın rengiymiş Erguvan,
Derler ki,
Kaçıp gelmiş Filistin’den,
Beyaz iken pembe olmuş utancından,
Derler ki,
En çok yakışandır bu şehre,
Çığlığıdır yeniden dirilişin,
Bir de iç çekişi şairlerin,
Onda neşe / Onda aşk,
Masalın rengi vardır onda,
Bu gözle baktın mı hiç,
Erguvan ağacına?
Ve daha nice şiir, anlatım zenginliği içinde okurlarına sunulmuş. Zaten Cumhur Turan, yazdıklarıyla takdir toplayan, alkış alan bir kalem sahibi, bir imza sahibi efendim.
Cumhur Turan’ın yayınlanmış kitapları; Olmazlara sevdalıyım, Taç için, Emef, Uyuyan kente yolculuk, Fıkraların şiiri, Anadolu gemisi, Hüzün Yağmuru,Uzun ince, Hissettin mi hiç?, Demon, Kirliydi zaman. ***
Osman Üçer’den: Kaldırabilecek kadar yük
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Osman Üçer imzalı, Yüce Türk milletinin aziz kahramanlarına armağan edilen, ithaf edilen 536 sayfalık bir kitap. Kerim Özbekler tarafından imzalanarak bana 27.05.2010 tarihinde Çanakkale’de verildi.
Osman Üçer Niğde’den sesleniyor. Sayın Üçer’in uzunca bir söz başı var. Bir cümle bu söz başından:
-“Bildiğim şu; Hayatım boyunca fikirden, siyasetten hiçbir yarar ummadım. Elimden geldiği kadar kitaplara dayalı mücadele ettim”.
Bebeklikten çocukluğa, olgunluğa, yaşlılığa doğru giden dört fotoğrafla söze başlanmış. Bir ömrün alabildiği kadar şiir.. Sayfalara aktarılmış bu şiirler. Bunlardan “Özedoğru Giderim” adlı olanı, giriş olarak karşımıza çıkanı. Üç sayfada yeralmış bu şiir. İlk dörtlüğü;
-Eğer inanmış isem, hep doğruları yazarım, yazdım,
Belki tırnaklarımla kendime mezar kazarım, kazdım,
Destekçi isteseydim, perdeleri yırtmazdım,
Bu dünyada sınav var, özedoğru giderim.
Ozan Erdemoğlu mahlasını da kullanan Osman Üçer’le ilgili Kemal İnanır’ın bir anlatımı var nesirle.
Osman Üçer’in “Kaldırabilecek kadar yük” adlı kitabının bazı sayfalarında, özlü söz olarak kabul edebileceklerimiz var. Bunlardan (254);
-Teşhir ettiğim için, aforozcular türedi,
-Enikler yığınından, uyuzları üredi. Hırsızlar ekibinden afarozcular türedi,
-Kaypak adamdan kork,
-Birinci ilke oldu, bu zavallı başımda / Adamın kaypağından korkarım her yaşımda.
Bunlar, özlü söz gibi, şiirli anlatım gibi, karşımıza çıkan ifade biçimleri.
Soygunlar karşısında sabredemiyor Osman Üçer hoca. Hemen kağıt kaleme sarılıyor ve “Utanmaz bunlar” başlığı altındaki dörtlükleriyle karşımıza çıkıyor;
-Para nerde olsa hemen duyarlar,
Don gömlek demezler, yine soyarlar,
Dünyayı yeseler belki doyarlar,
Süphanallah gibi, sıralı bunlar.
**
Uyuz köpekleri nasıl tok ettin,
İşleri cahilce, pislik, bok ettin,
Kırk yıllık davayı nasıl yok ettin?,
Hesap veremezler, arsızlar bunlar!.. **
Canını Cânânına feda
eden ozan: Fuzulî
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan Yol Bilim Kültür Araştırma Yayınları’nın 16. ncı yayını olarak (Sempozyum dizisi;5) Ankara’da yayınlanan 368 sayfalık, sempozyum bildirileri kitabı. Ciltli, pırıl, pırıl baskılı.
Önsöz, (Ankara) Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık imzasını taşıyor. Sunuş Gülağ Öz ve Hayrettin İvgin’e ait.
Bülent Tanık önsözünün bir yerinde; “Bu ülke, eğer halâ kafaların karanlık emellerine karşı bir direnme gücüne sahipse, bunun en önemli nedenlerinden biri de, gerçek sanatçıların yıllardan, yüzyıllardan beri verdiği büyük eserlerdir” diyor. Gülağ Öz, Hayrettin İvgin ikilisinin sunuşunun bir yerindeki bir bölüm;
-Söylemek isteğimiz şu ki Fuzulî; yaklaşık 500 yıldır Türk toplumu ve Türk Edebiyatını etkilemektedir. Ve şüphesiz bir Türk divan şairidir. Hemde Alevilerce kabul gören “yedi ulu ozan”ndan biridir.
Sempozyum, Hüseyin Gazi Kültür Sanat Vakfı-Hüseyin Gazi Derneği ile Çankaya Belediyesince ortaklaşa düzenlenmiş. Kültür ve Turizm Bakanlığı desteklemiş. Sempozyuma bildirileriyle katılanlara şöyle bir bakıyoruz, bazı isimler şöyle karşımıza çıkıyor;
Dr.Elçin Abbasov, Prof. Dr. Gönül Ayan, Harid Fedai, Doç. Dr. Nezaket Hüseyinkızı, Hayrettin İvgin, Dr. Yaşar Kalafat, M.Sabri Koz, Nail Tan, Salih Turhan vd. Bazı görüşler;
1- Kasideyi yazan şair Fuzulî’nin o yıllarda en az 20-25 yaşında olacağını tahmin edebiliriz. Böylece doğum yılı 1475-1480 yııllarına rastlar. Fuzulî’nin ölüm tarihi ise birkaç yıl farkla kesine yakın bir şekilde biliniyor... 1556 yılında taun (yani veba) hastalığından öldüğü kabul ediliyor. (Hayrettin İvgin-sayfa 193)
2- Katolik Ermeni rahiplerinden Kevork Terzibaşyan’ın ancak iki cildi yayımlanabilen, ayrıca yayımlanmamış üç(bazı kaynaklarda iki) cildi daha bulunan “Fuzulî” başlıklı eseriyle sanıyorum ki bu büyük Türk şairi için kaleme alınmış modern anlamda “büyük oylumlu” ilk incelemedir. (M.Sabri Koz- sayfa 235)
3- Fuzulî söylediğini yapmış, Türkçe aruzla başarıyla şiir yazılabileceğini ispatlamıştır. İmâle, yani Türkçe bir kelimedeki bir kısa ünlünün vezin dolayısıyla uzatılması durumu, Fuzuilî’nin şiirlerinde çok azalmıştır(Nail Tan, Sayfa;296)
4- Fuzulî’, milliyet olarak Türk olmasına rağmen, Türkçenin yanında Arap ve Fars dillerinde de manzum, mansur eserler yazdığı için tanınma ve etki sahası da bir o kadar geniş olmuştur (Salih Turhan,Sayfa;311)
–Beni candan usandırdı, cefadan yâr usanmaz mı?,
Felekler yandı âhımdan muradım şem’i yanmaz mı?. (Fuzulî). ***
Yazanlar, yazılanlar
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirlerin mısraları arasındaki gezintilerimiz. Yazanlar, yazılanlar. Bunların arasından seçtiklerimiz.
Kütahya-Simav’dan seslenişiyle, sanat ve edebiyatımıza, şiirimize, şairlerimize yaptığı hizmetleriyle gönüllerimize yerleşen, 10.04.2008 tarihinde vefatla aramızdan ayrılan, Çelebi şair-usta rahmetli Ali Adülkerimoğlu’nun “Başka” adlı şiirin bir dörtlüğü öncelikle sütunumuzda;
Yaşasın sevdamız, öldürmeyelim,
Kaderi tersine döndürmeyelim,
Sakın bu ateşi söndürmeyelim,
Birlikte yanmanın hazzı bambaşka.
Artvin ilimiz merkezinde günlük yayınlanan, Ankara’daki Artvinlilerin sabırsızlıkla beklediği “Serhad Artvin” Gazetesi şairlerinden Oktay Şenol’un “Beni beni” adlı şiiri var, yazımızın ikinci bölümünde. Bu şiir, Serhad Artvin Gazetesinin 9791 nci sayısından alındı efendim;
Sıla hasreti ile yandım ellerde,
Uykusuzluk çektim şol gecelerde,
Her şeye katlandım türlü mihnete,
Bir acı söz içten yaralar beni...
**
Gezmişim diyarlar kalemim ellerde,
Şiirler yazardım türlü illerde,
Bazen karanlıkta bazen seher de,
Eser nemli rüzgâr sayrılar beni...
**
Bir kaşı karanın aşkına yandım,
Bir gülücük verdi ona aldandım,
Bunca yıl gurbete böyle dayandım,
Çatma kaşlarını paralar beni...
**
Oktay der ki artık ben dayanamam,
Çerağ olup yoluna ışık salamam,
Zaman geldi dünyada işimiz tamam,
Kimse yolumdan koyamaz beni... ***
Hayrettin İvgin’in şiir dünyasından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Araştırmacı, folklor dünyamızın duayenlerinden, yazar-şair Prof.Dr.Hayrettin İvgin’in şiir dünyasından seçtiklerimiz var bugün gündemimizde. O’nun duygu dünyası çok zengin. “Biliyorum gelmeyeceksin” adlı şiiri dört bölümden meydana gelmiş. İlk iki bölümü;
Sen gittin,
Her anım dağlar kadar kahır,
Her saatim zoraki sabır.
Gelmedin,
Kalbimin her atışı damla damla zehir
Her göz kırpışım seller misali yaş.
**
Gittin gelmeyeceksin,
Ama ümitle bekledim,
Her gecem sonsuz ayaz,
Gündüzlerim kara cehennem.
Rahmetli Erzurumlu Aşık Reyhani, Hayrettin İvgin hoca için altı dörtlükten oluşan bir şiir yazmış. Bu şiirin üç ayrı dörtlüğü efendim;
Bir cevap eyle de dertlerim dinsin,
Kültür varlığı sineme sinsin,
Boşuna mı Hayrettin’sin İvgin’sin,
Sende edebiyat yükü Hayrettin.
**
Fidan diktik yaprak açtı gül oldu,
Şiir yazdık kitap oldu dil oldu,
Selvi oldu yaprak saldı dal oldu,
Mesut’tur Yılmaz’dır kökü Hayrettin,
**
Bazen uzak uzak yerden geliriz,
Yunus’nan Veyis’nen çölden geliriz,
Bitab düşer yorgun yoldan geliriz,
Şerbetler verirsin saki Hayrettin.