30 Kasım 2010 Salı

Adnan Menderes Üniversitesinden: Menderes'in hayatıyla ilgili yarışma
Prof. Dr. İSAKAYACAN

1992 yılında kurulan, Aydın ilimiz merkezinde Rektörlüğü bulanan, “ Adnan Menderes Üniversitesi” bilimsel araştırma ve inceleme yarışması olarak, “Başbakan Adnan Menderes’in dönemi, yaşamı ve siyasal mücadelesi” konulu bir yarışma düzenledi- açtı.
Bu yarışmaya başvuru süresi 31 Mart 2011 tarihinde sona eriyor. Yarışmanın amacı; Adnan Menderes’in yaşamının, Türk siyasetine katkılarının, toplumla kurduğu iletişimin ve gelecek kuşaklara bıraktığı mirasın nesnel olarak değerlendirilmesi suretiyle, gençlerimizin Menderes’i yakından tanımalarını sağlamak.
Yukarıda belirtilen ana konuyla ilgili olmak üzere, sosyal bilimler alanında çalışanlarla, akademisyenler, bilim insanları, araştırmacılar, araştırmacı gazeteciler, Üniversitelerin Sosyal Bilimler Enstitülerinden yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin bu yarışmaya katılabilecekleri belirtiliyor.
Yarışmaya kişisel yada ekip başvuruları olabileceği gibi, kurum ve kuruluşlar da katılabiliyor, aday gösterebiliyorlar. Ancak, kurum ve kuruluşlar, gösterdikleri adayın rızasını bildiren bir yazıyı öneri başvurularına eklemeleri gerekiyor.
Yarışmaya katılacak eserler, “Seçici Kurul” değerlendirmesinden önce, Adnan Menderes Üniversitesi Rektörlüğünce oluşturulacak “Yarışma Başvuru Değerlendirme Komisyonu”nda yer alanlar ve onların ikinci derecedeki yakınları yarışmaya katılamıyorlar.
Yüksek lisans ve doktora dereceleri almış tezler kendi yasal mevzuatına uygun izinleri alınmış olarak yarışmaya katılabiliyorlar.
Araştırma ve incelemeler A4 boyutunda, beyaz fotokopi kağıdına bilgisayar çıktısı olarak ciltlenmiş şekilde, bir asıl ve ayrı dosyalanmış iki suret halinde teslim edilmesi gerekiyor.
Yarışma metninin hacmi konusunda üst sınır olmamakla birlikte, alt sınır ise 3 bin kelime olarak gösteriliyor.
Yapılacak çalışmaların yazımında MS Word kelime işlem programının kullanılması isteniyor.
Ödüller
:
Birinciye 5 bin TL, İkinciye 3 bin TL, Üçüncüye 2 bin TL. olarak gösteriliyor. Yarışma Sekreteryasının, Adnan Menderes Üniversitesi Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü olduğu gösteriliyor. Tlf: 0256 218 20 00

13 Kasım 2010 Cumartesi

Türk Kültürünün bir bileni: Prof. Dr. Hayrettin İvgin
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kişiler hakkındaki yazıların imza sahiplerinin dikkat etmesi gereken önemli özelliklerden biri; kendisiyle ilgili yazıp, bilgilendirme, yorum yapmak istedikleri hakkında detaylı bilgi sahibi olmalarıdır.
1970’li yıllara bakıyorum. Samsun, Vezirköprü doğumlu bir isim ve imza, eğitimci Hayrettin İvgin’le karşılaşıyorum. O yıllarda, liselerde edebiyat öğretmeni, yönetici olarak karşımıza çıkıyor.
Sonraki yıllarda, Milli Eğitim Bakanlığının değişik birimlerinde görev yapan, sempozyum, panel vb. toplantılarda karşılaştığımız yakışıklı, genç bir yazar, araştırmacı, (şiirlerinin bulunduğunu yıllar sonra, bir şiir kitabının yayınlanmasından sonra öğreniyorum) şair olarak selamlaşıyoruz.
TRT’nin değişik kanalları, radyolarındaki folklor ağırlıklı araştırma programlarında, Hayrettin İvgin imzasıyla karşılaşmalarımızı kültürümüzün bir bileni olarak kabul ettiğim Hayrettin İvgin’in farklı özellikleri olarak gururlanmamız yönünde gelişmeler, güzellikler olarak kabul ediyoruz.
Normal yayın periyodlu ve içerikli dergiler yanında, Hakemli (bilimsel)ağırlıklı dergilerin, sahip ve genel yayın yönetmeni olarak hizmet ve imzalarıyla karşılaştığımız Hayrettin İvgin’in kurucusu olduğu ve hizmetlerini başarıyla sürdürdüğü “Kültür Ajans”ın yayın çalışmalarını, “mükemmel ve taviz vermeyen bir anlayış” olarak görüyoruz.
Hayrettin İvgin’in yayınladığı, folklor araştırma ağırlıklı 49 ayrı kitabı yanında 2 bin dolayında makalenin altına imza attığını görünce, sevincimiz, gururumuz artıyor.
Hayrettin İvgin’in Akademik üyelikleri yanında, Fahri Doktora ve Profesörlük payeleri alarak, bilim adamlarımız arasına katılışını, alkışlama oranımızı artırarak karşılıyor, çalışmalarından feyz almaya devam edilişimizle, kültürel alandaki birlikteliğimiz, yolculuğumuzu sürdürüyoruz.
Prof. Dr. Hayrettin İvgin’in, yurt içinde ve yurtdışından aldığı onlarca ödülle, kültürel faaliyetlerinin hızının artışını yakinen tanık olan bir arkadaşı olarak “Yurtdışında ilk Türk yazar, Türkiye’nin Samsun ve Vezirköprü’nün gururu “olma mutluluğunu paylaşma sevincini yaşayanlar arasında yeralıyoruz.
Hakkında, değişik Üniversitelerimizce hazırlanan “tezler”in sayısının arttığını görünce sevincimizdeki oranın yükseldiğini tanık oluyoruz.
Prof. Dr. Hayrettin İvgin hakkında yazılan onlarca makale, yapılan röportajların gazete ve dergilerin sayfa ve sütunlarında yer almasıyla, hakkında söylenen ve yazılanlardan aldığımız örnekleri dosyalarımızda muhafaza yarışına giriyoruz.
Prof.Dr. Hayrettin İvgin’in kültür ve sanat dünyamızın uzun soluklu, bir araştırmacı, yazar ve editörü oluşu nedeniyle, O’nun Türk kültürünün bir bileni olduğunu rahatlıkla söylüyor, yazıyor ve kamuoyuna seslenme-duyurma şerefiyle kendimden emin olarak, güven içinde geziyor, gezebiliyorum.
Burada, bir gerçekten de söz etmek istiyorum. Bilinir ve sık sık söylenir ki, Türkiye’de “mum dibine ışık vermez”. Bizler bu gerçeğin hatırlatıcısı olmalıyız. Bu noktadan hareket ederek, Samsun Büyükşehir Belediye Başkanlığıyla, Vezirköprü Belediye Başkanlığına ayrı ayrı birer yazı yazarak, Hayrettin İvgin arkadaşımızın özelliklerini de hatırlatarak; “Prof. Dr. Hayrettin İvgin adının hayattayken abideleştirilmesi için adının ilinizde-ilçenizde, bir cadde, sokak veya parka verilmesinin doğru olacağı kanaatiyle, Belediye Meclisinizin takdirlerine saygıyla sunuyorum” dedim.
Değerlendirmelerin en kısa zamanda sonuçlanacağını ümit ediyorum.
**
2007 yılında 4 bin 17 kez okuyucu karşısına çıkmışım (1)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yıllarla birlikte ortaya konulan, gazete ve dergilerdeki yayın sayılarımın değerlendirilişi sürerken, 2007 yılında yazdığım gazete ve dergi sayısı, bu yayın organlarındaki yazı-yayın sayımda tuttuğum günlük notların genel değerlendirilişiyle ortaya çıktı. 2007 yılı kayıtlarımla ortaya çıkan genel yayın görüntüm şöyle bir tablo ortaya koydu:
2007 yılında 1.264 ayrı yazı yazıp, 55 gazete, 13 dergide toplam 68 ayrı yayınorganında 4 bin 17 kez okuyucu karşısına çıkmışım, okuyucuyla buluşmuşum. Bir başka ifade şekliyle, 2007 yılında da ‘rekora’ giden yolda yürümüş, koşmuşum.
Kayıt altına aldığım günlük, aylık ve yıllık notlarımı 01 Ocak-31 Aralık 2007 arası, yani 12 aylık sürede, gazete ve dergi isimleri itibariyle değerlendirme, alt alta koyup, sıralama, toparlama sonuçlarıma göre;
1- Belde Gazetesinde (Ankara,363 ayrı yazı),
2- Tasvir Gazetesinde (Ankara, 302 ayrı yazı),
3- Olay Gazetesinde (Ankara, 303 ayrı yazı),
4- 24 Saat Gazetesinde (Ankara, 296 ayrı yazı),
Olmak üzere, toplam 1.264 (gün-yazı)ayrı yazımın, günlük olarak yayınlandığı ortaya çıktı. Bu 1.264 ayrı yazımın, değişik yerleşim birimlerinde yayın yapan, gazete ve dergilerde “gün-sayı” olarak 4 bin 17 kez yayınlandığı, okuyucu karşısına çıktığı, çaktığım, yıllık kayıtlarımın teker teker-satır satır değerlendirilişiyle anlaşıldı, görüldü.
Şimdi yukarıda isimleri kaydedilen 4 ayrı gazeteye ilave olarak İsa Kayacan’ın yazılarının yayınlandığı gazete ve dergilere, yayın-gün sayısı itibariyle şöyle bir göz atalım:
5- Sonsöz Gazetesi (Ankara, 278 yazı),
6- Anayurt Gazetesi (Ankara,174 yazı),
7- Gündem Gazetesi (Ankara, 15 yazı),
8- Kent Gazetesi (Kilis, 175 yazı)
9- Gaziantep’te Zafer Gazetesi (265 yazı),
10- Ses-15 Gazetesi (Bucak-Burdur, 72 yazı),
11- Burdur Gazetesi (169 yazı),
12- Yenigün Gazetesi (Burdur, 30 yazı),
13- Van Postası Gazetesi (188 yazı),
14- Şafak Gazetesi (Aydın, 118 yazı),
15- Zümrüt Rize Gazetesi (208 yazı),
16- Önder Gazetesi (Keşan, 126 yazı),
17- Hürfikir Gazetesi (Lüleburgaz, 124 yazı),
18- Yeni Söke Gazetesi (91 yazı),
19- Burdurlu’nun Sesi Gazetesi(98 yazı),
20- Kuşakkaya Gazetesi (Gümüşhane 94 yazı),
21- Meydan Gazetesi(Denizli, 51 yazı),
22- Sorgun Postası Gazetesi (45 yazı),
23- Pınar Gazetesi (Gölhisar-Burdur, 44 yazı),
24- Oğuzeli Gazetesi (Bucak-Burdur, 43 yazı),
25- 7 Mart Gazetesi (Borçka-Artvin, 40 yazı),
26- Samandağ Gazetesi(Antakya-Hatay, 33 yazı),
27- Ege Gazetesi (Fethiye-Muğla, 25 yazı)
**
2007 yılında 4 bin 17 kez okuyucu karşısına çıkmışım (2)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
28- Mersin Tercüman Gazetesi (22 yazı),
29- Anadolu Gazetesi (Simav-Kütahya, 21 yazı-şiir)
30- Devrek Postası Gazetesi (18 yazı),
31- Özden Gazetesi (İstanbul, 15 yazı),
32- Tekirdağ Yeni İnan Gazetesi (14 yazı)
33- Babaeski Söz, Fethiye, Demokrat Eğirdir, Saygın Malkara, Öz Yalvaç, Hür Işık (Manisa), Bakış (Aydın, Güzelhisar (Aydın), İleri (Ceyhan), Bodrum Ekspres, Tefenni’nin Sesi, Ulus (Ankara), Hürsöz (Aydın, Gönül Ekspresi (İstanbul), Günlük Fethiye, Bayburt Postası, Bartın, Sentez (Salihli) adlı gazetelerde toplam 97 yazımın yayınlandığı görüldü.
Yayın (gün) sıralamasında “ilk on” da yeralan gazeteler: Belde, Tasvir, Olay, 24 Saat, Sonsöz, Gaziantep’te Zafer, Zümrüt Rize, Kent, Anayurt, Burdur.
DERGİLER:
1- Çağrı Dergisi (Ankara, 7 yazı),
2- Mavi-Yeşil Dergisi (Rize, 1 yazı),
3- Kümbet Altında Dergisi (Tokat, 3 yazı),
4- Yeni Size Dergisi (İstanbul, 2 yazı),
5- Konya Çalı Dergisi (2 yazı),
6- Kuvai Milliye Dergisi (Ankara, 3 yazı),
7- Tuna Boyu Dergisi (Bulgaristan, 1 yazı),
8- Kardeş Kalemler Dergisi (Ankara, 1 yazı)
9- Sürmelim Dergisi (Ankara, 2 yazı)
10- Sevgi Yolu Dergisi (Salihli, 2 yazı)
11- Maki Dergisi (Mersin, 3 yazı)
12- Sarızeybek Dergisi (Söke, 3 yazı),
13- Meskat Bülteni (Mersin, iki yazı), olmak üzere toplam 32 yazımın yayınlandığı ortaya çıktı.
YAZILARIN GAZETELERDEN KONROLÜ
Verilen bilgilerin, tutulan kayıtların doğruluğunun araştırılması, tespiti için, gazetelerin idarehanelerinde bulunan, yıllık olarak veya belirli zaman diliminde (3 aylık, altı aylık veya yıllık) ki gazetelerin yeraldığı ciltlere bakılabilir, buradan teyid işlemi gerçekleştirilebilinir. Ayrıca Milli Kütüphane koleksiyonlarına da başvurulabilir.
AYNI GÜN DEĞİŞİK GAZETELRDEKİ YAZILAR
İsa Kayacan’ın ayın, ayların benzer günlerinde, Türkiye’nin onlarca gazetesinde yazıları yayınlanmaktadır. Örneğin bir veya birkaç zaman dilimi-gün seçelim ve 2007 yılı içindeki gazetelere bakalım. Günlerimiz, Ocak 15-16-17 olsun:
Belde Gazetesi: 15-16-17 Ocak 2007
Tasvir Gazetesi: 15,16,17 Ocak 2007
24 Saat Gazetesi:15,16,17 Ocak 2007
Sonsöz Gazetesi: 15,16,17, Ocak 2007
Anayurt Gazetesi: 15,16,17,Ocak 2007
Van Postası Gazetesi: 15,16,17 Ocak 2007
Önder Gazetesi 15, 16, 17 Ocak 2007
YILLARDIR GÜNLÜK YAZMAK-OKUYUCU KARŞISINA ÇIKMAK
Uzun soluklu, 50 yılı aşkın bir süredir yazmak, günlük olarak okuyucuların karşısına çıkmak gibi bir özelliği bulunan İsa Kayacan benzeri , birden fazla ve ülke genelindeki gazetelerde, günlük yazma özelliğini süreklilik haline getiren kişi sayısının olup-olmadığı, varsa hangi rakamda bulunduğu düşünülmeli, bu konunun üzerinde durulmalıdır.
**
2010 yılında, (10) dan fazla gazetede yayınlanan yazılarımdan seçme başlıklar
Prof. Dr. İSA KAYACAN
2010 yılı içinde yayınlanan makalelerimden bazıları, (10) rakamının üzerinde gazete ve dergide yayınlandı. Bu makalelerimin başlıkları, ilk ve son yayınlandığı gazete adları şöyle:
1- Usta Gazeteci Ahmet Tekeş (İlk gazete: Belde, 16.01 2010-son 11 nci gazete: Babaeski Söz Gazetesi, 11.03.2010)
2- Gülce edebiyat akımı (İlk Gazete: Van Postası Gazetesi, 16.01.2010-son 13. Gazete: Burdur Gazetesi, 23.02.2010)
3-Gaziantep’in “Kemal abisi” aramızdan ayrıldı (İlk gazete: Belde, Ankara, 12.01.2010-son 12 nci Gazete: Zümrüt Rize Gazetesi, 11.02.2010)
4- Kilis çıkışlı yayınların içinden (İlk gazete. Belde, Ankara, 05.02.2010-son 11 nci Gazete: Gaziantep’te Zafer Gazetesi, 13.07.2010)
5- Orhan Yorgancı’dan: Mustafa Kemal Atatürk (İlk Gazete: Belde, Ankara, 16.02.2010 - Son 13 ncü Gazete: Zümrüt Rize Gazetesi, 02.04.2010)
6- Atatürk’le yaşamak (İlk Gazete: Belde, Ankara, 24.02.2010-Son 13 ncü Gazete Burdur Gazetesi; 30.09.2010)
Türk Dilinin Başşehri: Kırşehir (İlk Gazete: Belde, Ankara, 05.03.2010-Son 12 nci Gazete: Zümrüt Rize Gazetesi-22.07.2010)
8- Nasrattınoğlu Seyahatnamesinde: Arnavutluk ve Kosova (İlk Gazete: Belde, Ankara, 07.03.2010-Son 16 ncı Gazete: Burdur Gazetesi- 22.09.2010)
9- Naci Alan: Gazeteler, iktidarların kontrol edebildiği medya kuruluşları haline geldi (İlk Gazete: Belde, Ankara, 09.03.2010 - Son 15 nci Gazete: Burdur Gazetesi- 5.10.2010)
10- Yükseklerden Gelen Ses: Tunaboyu (İlk Gazete: Belde, Ankara, 25.03.2010 –Son 13. Gazete: Burdur Gazetesi,10.08.2010)
11- Gazeteci Şakir Nazlım aramızda yaşıyor (İlk Gazete: Anayurt, Ankara 01.07.2010- Son 12. Gazete: Kent Gazetesi, Kilis 29.07.2010)
12. Dr. Ayfer Yılmaz’dan: Selçuk Baran ve eserleri (İlk Gazete: Belde, Ankara, 06.06.2010 - Son 12 nci Gazete: Zümrüt Rize Gazetesi, 07.07.2010)
13- Medine Gürkaynak’ın şiir dünyası (İlk Gazete: Belde, Ankara, 29.07.2010- Son 11.Gazete Burdur Yenigün Gazetesi: 30.09.2010
14- Burdur merkez ve Tefenni’den birer haber (İlk Gazete: Belde, Ankara, 20.08.2010-Son 12. Gazete: 24 Saat Gazetesi, Ankara, 29.10.2010)
15- Ümit Fehmi Sorgunlu’da sonsuzluğa uğurlandı (İlk Gazete: Belde, Ankara, 21.08.2010-Son 16 ncı Gazete: Ses-15 Gazetesi-Burdur-Bucak, 16.10.2010)
***
Tekirdağ’dan gelenler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Tekirdağ ilimiz, kültür ve sanat yönündeki faaliyetlerin merkezi. Tekirdağ Valiliği Kültür yayınlarıyla dikkat çekiyor. Önceleri sözettiğim, “Fotoğraflarla Tekirdağ Şiirleri Antolojisi” Cahide Ulaş ve Ali İhsan Şeniz ikilisince derlenmiş, yayına hazırlanmış ve Tekirdağ Valiliği Kültür Yayınları arasında geçtiğimiz yıl günyüzü görmüş.
128 sayfalık antolojiyle, Tekirdağ için yazılan şiirler biraraya getirilmiş. Bendenizin, Burdur için yazılan şiirleri 2005 yılında “ Şiirlerle Burdur” adlı kitapta toplanmak üzere, Burdur Belediye Başkanlığına takdim edip, sonra kitap olarak yayınlandığı gibi. “Şiirlerle Burdur-2’nin de başka bölüm ilaveleriyle, “Burdur’dan Kültür Yağmuru” adıyla yayınlanma, yine Burdur Belediyesi Kültür Yayınları arasında günyüzü görmesi için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Cahide Ulaş hocanım, gözü zengin bir eğitimci, şair ve yazar. “Fotoğraflarla Tekirdağ Şiirleri Antolojisi”ni bendeniz adına şu uzunca bir cümleyle imzaladı: “Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan’a; dostluğu, bilgi birikim ve tecrübeleri, sanatı, dilimize sahip çıkması, dik duruşundan, feyz almaktan ve dostluğu için onurlandığımı belirtmekten büyük mutluluk duyuyorum. Saygılarımla. (Cahide Ulaş. Tekirdağ, 10.06.2010)
TEKİRDAĞ KİRAZ FESTİVALİ
10-13 Haziran 2010 tarihlerinde 46 ncısı kutlanan, gerçekleştirilen Tekirdağ Kiraz Festivaliyle ilgili verilen bilgiler var. Bunlar şöyle sıralanmakta:
- Tekirdağ denilince akla kuşkusuz, yaklaşık yarım asra damgasını vuran, görünümü, lezzeti ve adına düzenlenen festivali ile baş tacı ettiğimiz “kiraz” gelir.
- 1961 yılında Kiraz Cümbüşü adıyla gazeteci Fahir TANER, Türk Ocağı Başkanı Mehmet SEREZ, Tiyatrocu Yılmaz İÇÖZ, Halk Eğitim Müdürü Ali SAYDAM ve Teknik Ziraat Müdürü Cemal Bey’den oluşan ekibin öncülüğünde ve Tekirdağ halkının katkılarıyla Naip Köyü’nde başlamıştır.
- Kiraz Cümbüşü, 1963 yılında Festivale dönüştürülmüş ve bir yıl ara verilerek 46 yıldır günümüze kadar devam etmiştir. Tekirdağ halkının ev sahipliğini yaptığı ve Uluslararası boyut kazanmış olan bu kültürel ve toplumsal nitelikli paylaşım, Belediyemiz öncülüğünde, hazırlanan büyük bir organizasyondur.
- Tekirdağ halkı bu festival ile toplumsal kaynaşmanın ve ortak değerleri birlikte paylaşmanın en güzel örneği ülkemize ve komşu ülkelere göstermektedir. Ayrıca yurtiçi ve yurtdışından gelen ekiplerin halkoyunları gösterileri, kiraz yarışması, sergiler, paneller, açılışlar, spor yarışmaları, fotoğraf sergileri, akrobasi gösterileri, santraç turnuvaları, yağlı güreşler, gece konserleri, ses ve ışık gösterileri gibi sosyal, kültürel ve görsel etkinliklerle süslenmektedir.
***
Murat Duman’dan bir şiir Cahit Çelebi’den iki yorum
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bana ulaşan, ulaştırılan, kitap, dergi, şiir, hakkımda yazılmışlar gibi pek çok yayının sayfalarında, sütunlarında gezme alışkanlığımı fırsat buldukça sürdürüyorum.
Ankara’dan (kendisi Yozgatlı) Murat Duman’ın (Böyle yazılmış-boşaymış meğer” adlı şiiri var öncelikle masamda. Aşağıda, gazeteci, Tekirdağ Yeni İnan Gazetesi sahibi dostum Cahit Çelebi’nin iki yorumunu sunacağım.
Öncelikle Murat Duman şiiri:
BÖYLE YAZILMIŞ (BOŞAYMIŞ MEĞER-Murat Duman, Ahmet Tufan Şentürk hocama saygıyla)
1-Topladım çıkardım, ne kaldı elde?,
Yıllarca koştuğum, boşaymış meğer.
Kalmadı bahçemde bülbül de gülde,
İki gözüm birden, şaşaymış meğer.
2-Görmeden baharı, hazana girdim
Şu fani dünyaya çok emek verdim
Belki de bilmeden gönüller kırdım
Ömrün akış yönü, kışaymış meğer.
3-Zehir sundu zaman, bal diye içtim,
Seneler yıprattı ben benden geçtim
Kalbim isyanlarda riyadan kaçtım
Vefasız nefsim, maşaymış meğer.
4-Sönerken ateşim, küllerim kaldı,
Hüzünlü gözlerim, yaşları saldı
Yöneldim maziye, aklımı aldı
Pehlivan oluşum, tuşaymış meğer,
5-Seven dostlar gelip, selâm verdiler,
Hoş muhabbet edip, hatır sordular,
Kaybolan yıllardan, güller derdiler,
Hayatım bir anlık, neşeymiş meğer.
6-Çarşıdan aldılar bir beyaz astar,
Kalbim yangın yeri yârini ister
Dünyada kalanı gel bana göster
Adresim mezarda köşeymiş meğer.
7-Çalıştım, didindim boşa koydular,
Soydular bedeni yaşa koydular,
Toprağı kazarak taşa koydular,
Yıllarca koştuğum, taşaymış meğer.
8-Dumanoğlu der ki; dumanım tütmez
İçimde yangın var, kederim bitmez
Güneş ufku aştı, sözüm kâr etmez
Toprağın arzusu boşaymış meğer
(Murat Duman, Ankara,29.01.2010)
TEKİRDAĞ YENİ İNAN GAZETESİNİN SAHİBİ CAHİT ÇELEBİ
Tekirdağ ilimizde, 02 Ekim 1952 tarihinde kurulan, bugün 59 ncu yayın yılı içerisinde olan, “Tekirdağ Yeni İnan Gazetesi”nin sahibi Cahit Çelebi dostumuz gazetesinde, ilk sayfada “Kıssadan hisse” köşesinde mini yorumlar yapıyor. Ama taş gibi anlatımlar, yorumlar bunlar.
Tekirdağ Yeni İnan gazetesi günlük olarak ve sürekli bana gönderiliyor. Ama, Cahit Çelebi hocanın (kıssadan hisse) köşesinde, “İsa Kayacan ve Muhsin Durucan” başlıklı yorumunun bulunduğu 18 Ekim 2010 tarihli gazete bana gelmedi, ulaşmadı. PTT’nin dağıtım hizmetlerinin kulakları çınlasın!.. Emekli Valilerimizden, araştırmacı-yazar Fethi Aytaç hoca bana haber verdi Cahit Çelebi’nin yazısının bulunduğu gazeteden. Sonra, bana ulaştırma lütfunda bulundu. Cahit Çelebi dostumuzun (kıssadan hisse) köşesindeki yazısını aşağıya alıyor, teşekkürlerimle, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim:
İSA KAYACAN VE MUHSİN DURUCAN
Bu iki fedakâr insan.
Kendilerini, kimsenin desteği olmadan yetiştirmişlerdir. Durucan öğretmenlik ve ilköğretim müfettişliği görevi süresince okumuş, okumuş ve de yazmıştır.
Yerel gazetelerde yayınlanan edebi yazıları ve şiirlerinin bir kısmını kitap haline getirmiş, halen bıkmadan usanmadan yazıyor, yazıyor..
Ya İsa KAYACAN?
Onu yazmak, tasvir etmek o kadar zor ki. Çokça kitap yayınlamıştır.
Ankara’da çalıştığı resmi Bakanlıklarda bıraktığı izleri kimse silemez. O bir edip, o bir şair, o bir gazeteci yazar, o bir Anadolu basını dostu, yılmaz, uzanmaz bir yazarımız.
Türkiye bu değerleri ne kadar sahiplenmiştir, bilinmez amma Azerbaycan ona Dr. Prof.’luk unvanı vermiştir.
Bu fedakâr insanları, küçük bir köşede anlatmak kolay değil. Her iki yazarımıza da minnet borcumuz vardır.
Çok yaşa DURUCAN, çok yaşa KAYACAN.
Bize ve halkımıza lazımsınız (Cahit Çelebi, Kıssadan-Hisse, Tekirdağ Yeni İnan Gazetesi 18 Ekim 2010)
***
Yaşar Ünsal’dan: Aydın olmak
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Aydın olmak, olabilmek kolay bir iş, kolay bir başarı noktası değil. Yani, herkes okur-yazar olabiliyor, zirvede eğitim de alabiliyor.. Ama ‘Aydın’ olamıyor.
Şair-yazar ve araştırmacı Yaşar Ünsal, özellikle her konuda yazdığı, kaleme alıp sayfalara, sütunlara aktardığı şiirleriyle dikkat çekiyor. “Aydın! Olmak” adlı, başlıklı bir şiiri var Yaşar Ünsal’ın 8 ayrı dörtlükten meydana gelen.
-“Ecdadımı inkâr edip/Ben de aydın olacağım/Ermeni’ye arka çıkıp/Ben de aydın olacağım” dörtlüğüyle söze başlıyor ve devam ediyor
Yaşar Ünsal:
*
Şehitlerin emekleri,
Sır sır sızlar kemikleri
Sözde aydın dedikleri,
Ben de aydın olacağım.
*
Bosna, Kıbrıs, Karabağ’da,
Kim katliam yaptı orda,
İhanet edeceğim ben de,
Ben de aydın olacağım.
*
Kars, Ardahan, Erzurum’da,
Toplu mezarlar var orda,
Gezmeden cennet yurdumda,
Ben de aydın olacağım.
-Kahramanlara çatacam/Ödüle şeref çatacam/Sonra yurdumdan kaçacam/Ben de aydın olacağım, dedikten sonra şöyle devam ediyor
Yaşar Ünsal:
*
Aha sen beni görecen,
Soykırım deyip övecen,
Bana ne darıl dedem can,
Ben de aydın olacağım.
*
Onca büyük elçi öldü,
Karabağ zulümü gördü,
Aydının gözü kör oldu,
Bende aydın olacağım.
*
Şair Yaşar çıksın gözün,
Düşmanı kayırmak sözün,
Tükürük tutmazsa yüzün,
Ben de aydın olacağım.
***
Barış Doğan’dan: Can kırığı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Anlatım biçimini şiir olarak seçenlerin ortaya koydukları, zamanla olgunlaşıyor.
Barış Doğan Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun olduktan sonra Gerede de Aile hekimi olarak çalışmalarını sürdürüyor.
2005 yılında yayınlandığı “Gözlerin” adlı şiir kitabının da sayfaları arasında gezme fırsatım olmuştu.
Barış Doğan’ın 160 sayfalık “Can Kırığı” adlı şiir kitabı masamda. Allah-aşk, kimlik gibi konular üzerinde yapılan çalışmalar, mısralara dökülen duygular olarak karşımıza çıkıyor “Can Kırığı” içindeki şiirler.
Barış Doğan gelecek için ümit veren isim ve imzalarımızdandır. Ele aldığı konularla ilgili çalışmaları, tahlilleri ve hekim ustalığı, titizliğiyle mısralara dökülür, şiirleşir.
Şiir üzerine ortaya konulan duyguların aktarımıyla 11. nci sayfa şekillenmiş. “Dua ve tespit” adlı şiir 19 ncu sayfada başlıyor. Buradan:
Sen celâli bizden uzak,
Keremi yakın Allah’ım!..,
Her yanımız, türlü tuzak,
Bizleri sakın Allah’ım!..
**
Varlık kalesinin suru,
Semâda güneşin nuru,
Sana hasret dağda sürü,
Tarlada ekin Allah’ım!..
Ve bir kesinlik, nokta koyuş. Kitabın 123 ncü sayfasındaki “Ben gönül koyarsam”dan aldıklarımız:
Ben gönül koyarsam, susar dereler,
Bulutlar rahmete bürünmez olur.
Balıklar anırır, çakallar meler,
Yılanlar kahrından sürünmez olur.
**
Ben gönül koyarsam inan, ay gönlüm,
Ölümlü halinden utanır ölüm!..
Bozulur kaderim, tutulur dilim,
Gözüme gül yüzün görünmez olur.
***
Abdurrahim Karakoç’la
Deniz Şahinoğlu’nun röportajından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Biliniyor ki, dikkatimi çeken röportajların, yayın satırları arasındaki gezintilerim sonucu, gerek duyduğumda yeniden yansıtma görevimi yerine getirmek için yola çıkıyorum.
Salihli’de Gündüz Aydın yönetiminde iki ayda bir yayımlanan, Mart – Nisan 2010 aylarına ait olanıyla 82 nci sayısına ulaşan, kültür, sanat ve edebiyat dergisi “Sevgi Yolu’nun” anılan sayısında, bu derginin Genel Yayın Yönetmeni Deniz Şahinoğlu’nun, ünlü şairlerimizden Abdurrahim Karakoç hocayla yaptığı bir röportaj vardı.
Abdurrahim Karakoç hocanın, ünlü türkülerimizden “Mihriban’ın babası” olduğunu da bildiğimizi, bilmemiz gerektiğini hatırlatalım.
Hani; “Sarı saçlarını deli gönlüme / Bağlamışım, çözülmüyor Mihriban / Ayrılıktan zor belleme ölümü / Görmeyince sezilmiyor Mihriban” mısralarıyla başlayan ünlü türkümüz, bu türkümüzün sözleri... Bu sözlerin kaleme alıcısı şairimiz Abdurrahim Karakoç. Hemen, sorular ve cevaplardan (bazı) aldıklarımızın sayfaya nakli işlemine geçelim efendim:
Deniz: Nasıl bir zamanda yaşadınız?. Sizce erken mi, yoksa geç mi?
Karakoç: En uygun zamanda yaşadığıma inanıyorum.
Deniz: Mesleğiniz nedir?
Karakoç: Şairlik bir meslek değildir. Marangozluk yaptım, sanat okuluna gittim. 1958 yılında bulunduğum kasabada 23 yıl Belediye Muhasibi olarak memuriyet yaptım. 1981 yılı Mart ayında emekli oldum. Gazetecilik yapıyorum işte.
Deniz: Abdurrahim abi, aslen nerelisiniz?
Karakoç: Kahramanmaraş – Elbistanlıyız…
Deniz: İlk şiirinizi ne zaman ve kime yazdınız?
Karakoç: İlk şiirimi unuttum. İlkokulda yazmaya başladım. Arkadaşlarımı hicvederdim.
Deniz: Hangi okulu bitirdiniz?
Karakoç: Şimdi Isparta’da bir adam var, işadamı. Yanında çalışanları oldu. Mühendisler falan diyorlar, sen ne mezunusun?, Diyor; Yüksek ilkokul.. İnanmıyorlarmış. Nasıl olur, yayında bunca kişi çalışıyor, bu kadar iş yapıyorsun, oluyor işte. Bende ilkokulu dördüncü sınıftan bıraktım. Ama çok okurum. Tefekkür ederim. Düşünürüm. Beynimin içinde selektör var gibi.
Deniz: Kendinizi aşık mı, yoksa şair olarak mı nitelendiriyorsunuz?. Neden?
Karakoç: Şair, âşık, ozan... Aşık: Aşıklık bir gelenektir. Erzurum, Kars taraflarında şiir okur – yazar, çalarlar. Ozanlıkta vardır. Saz çalar şiir okurlar. Şair doğrudan doğruya şiir yazandır. Ben şairim, yani şiir yazıyorum.
Yayınlanmış 11 şiir kitabı, 2 nesir yayını bulunan Abdurrahim Karakoç hocanın, bağlama çalmayı denediğini, ama başarılı olamadığı için bıraktığını da verilen cevaplardan son bölüm olarak nakledelim.
***
Mehmet Kıyat’dan: Küstüm otu günleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirleriyle bilinenler, ünlü olanlar. Mehmet Kıyat, şiirimizin zirvesine çıkıp, bağdaş kurup oturan arkadaşlarımızdan, dostlarımızdan.
Son gelen şiir kitaplarından biri, merkezi Ankara’da olan “Mutluson yayınları” arasında 96 sayfayla günyüzü gören “Küstüm Otu Günleri” adının taşıyıcısı efendim.
Genel düzenleme, Mehmet Kıyat sayfa düzenlemesi klasiğinde, ilk sayfalardan birinde ikişer mısralık şiirler, anlatımlar, sunuşlar var. Bunlar:
1-Yanlış yerlerde beklettiğin sabah,
Güle oynaya gelemez artık.
2-Kapana kıstırılmış yalnızlıkla,
Bağıra bağıra çıkamazsın alanlara
Arkasından, 7 nci sayfada kitabın adı olan şiir: Küstüm Otu Günleri. Buradan aldığımız bazı mısralar:
- Kısa devre yaptırılmış bir gerçekle,
Fırıldak kurgularda toplanarak,
Gizlemeler, görünmezlik, caydırma tuzakları.
Damıtılmış kötülükle alan alan dolaşıp,
Kirliden kirli ve gürültülü bir sessizlikle,
Deli varsayımlar çıkmazı, yolsuzluklarda...
Kendi özlemiyle, kanını kaynatanlar, belirsizlik çıkmazları içinde, iki yüzlü adamların verdiği dilekçeler, karabasan gecelerinde, ardına bakmadan gidenler, bir bir Mehmet Kıyat’ın kaleminin gündeminde, duygularının gündeminde.
Sayfa 58’de “Boşluğun sesi”nden bize yansıyanlar var. Duygu duygu, mısra mısra bütünleşerek hem de. Buradan:
- Yapay dürtülere boyun eğen aymazlıkla,
Kendinden kaçan günleri sıraya dizip,
Ödün vermeler, yanlış tanık tutkuları,
Boşluğun sesine kafayı takarak,
Karşı koyma oyunlarında pişti olan yanlışlıkla,
Ölüme bağlanan bir yaşamla fitleşerek,
Çirkeflik çukuruna atılan geleceği kurtarmadan,
Belirsizlik tuzağına düşürülmüş gerçekle,
Havası alınmış derinlikten yoksun biçimlere sarılarak.
***
Mithat Erden’in Azerice’den aktardığı:
Kıpçak Bozkırının Yavşanı

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitabın imza sahibi: Prof. Dr. Murad Adji. Azerice ‘den aktaran: Mithat Erden. Büyük boy 266 sayfalık kitabın kapağının altında: “Hiçbir medeniyet gökten zembille inmedi!.. Avrupa medeniyetinin kökeni Orta Asya Türk medeniyetine dayanır” cümlesi, hatırlatması yeralıyor.
Kitabın ilk sayfalarından birinde, Mithat Erden hocanın kısa bir sunuşu, değerlendirmesi var: “Kitabı Rusça’dan Azeri Türkçesi’ne çeviren ve lütfedip eseri imzalı olarak bana gönderen sayın Prof. Tevfik Hacıyev’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Türk tarihine ışık tutan bir muhteşem eseri okur okumaz çarpıldım” deniliyor.
İçindekiler bölümünde yeralanlardan:
1- Kıpçak Bozkırı hakkında ilmi (Ballad) öykü,
2- Moskovalı tarihçiler,
3- Şekiller salname (yıllık) sayfalarında,
4- Vahşi Bozkır’ın dünyası,
5- Tanrıhan ve oğlu Hristos,
6- Parçalanma ve parçalayanlar,
7- Kıpçak Bozkırı tanınmaz ülke midir?.
İki isim ve imzadan da, kitabın ilk sayfalarında yeralan sunuşlarından, görüşlerinden bazı cümleler verelim efendim:
- Yavşan kokusu ile mest olmayan, bu kokudan kanı çoşmayan bir kimse bırak bu kitabı okumasın(Prof. Dr. Murad Adji),
- Ben “Kıpçak Bozkırı’nın Yavşanı” kitabında kendi düşüncemi, mesleğimi görerek, onu Türkçemize tercüme ettim. Azerbeycan okuyucuları kitabı okuyup çok şeyleri yeniden değerlendirecektir.(Prof. Tevfik Hacıyev)
Kıpçak Bozkırının Yavşanı kitabında; Bu konuda şüpeleri olanlar, Avrupa tarihindeki bir çok şeyi Asya ile açıklamaya hor bakanlar; her Avrupalının kökünde Asyalı görmek istemeyenlerin kitap içinde yeralan sorulara cevap vermeleri gerektiği hatırlatıyor. Örneğin bu sorulardan biri;
1- Avrupa halkları “Hint Avrupalı” olarak adlandırılmıyor mu?. Dilleri Hint Avrupa dil ailesine dahil değil midir?. Hint Asyalıdır, ya Avrupa?. Yani Avrupalının kökü dolayısıyla Asya’dan başlamıyor mu?.
***
Bilim ve Araştırma Dergisi:
Altay’dan Tuna’ya
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Çanakkale’de 28, 29 ve 30 Mayıs 2010 tarihlerinde gerçekleştirilen, “Çanakkale Uluslararası 2. Şiir Akşamları” etkinlikleri sırasında bana ulaştırılan bir dergi. Adı: Altay’dan Tuna’ya. Bilim, kültür ve sanat araştırmaları merkezince yayınlanıyor.
Sahibi ve genel koordinatörü: Emrullah Tören, yazı işleri sorumluları: Murat Çıtak – Faruk İncioğlu. Yayın danışmanları var 8 isim ve imzadan oluşan.
Yazışma adresi: İsmetpaşa Mhl. İnönü Cad. Yüksel Apt. No: 203-3 Merkez-Çanakkale.
Emrullah Tören, başyazısında, sunuşunda; hedeflerinin, Türk kültürünün sanatından sporuna, yemek kültüründen zaferine, mimari özelliklerden destanlarına, Türk liderlerinden Türk örf âdetine kadar tüm zenginliklerinin tanıtılması olduğunu anlatıyor.
Gazi Üniversitesinden Elnur Paşa imzasıyla 4, 5, 6 ve 7 nci sayfalarında verilen “Hocalı Katliamı” dikkat çekiyor. 1992 yılı 25 Şubat akşamı saat 23’te Ermenistan ordusunun “Artsah Halk Kuruluş Ordusu” adını verdiği, Dağlık Karabağ’ın silahlı Ermeni çeteleri ve SSCB’den kalma 366. Alay’a bağlı Rus komutan ve askerleri, çaresiz, kaderine terk edilmiş, savunmasız Hocalı halkına saldırdı, hatırlatmasından sonra, sonuç hakkında bilgi veriliyor:
Sivil halktan 613 kişi öldürülmüş. Ölenlerden 63’ü çocuk, 106’sı kadın ve 70’i ihtiyardı. Toplam 239 kişi işkence yöntemleri, 487 kişiye ise ağır beden hasarı verilerek katledilmişlerdi. Çocuklar, kadınlar ve ihtiyarlardan oluşan toplam 1275 kişi rehin alınarak akıl ermeyen işkencelere, hakaretlere maruz kalmışlardı. Bu rehinlerden 1165’i sonradan Ermenilerin elinden kurtarılmıştı.
Altay’dan Tuna’ya Dergisinin öteki sayfalarına bakıyoruz:
- İstiklâl Marşının muhtevası (Yaşar Çağbayır)- Sporda tarih yazanlar ( Cemal Tuzcuoğulları) – Çanakkale’nin gizli kahramanları: Sıhhıye ordusu (Hüseyin Arslan), Türk Dünyasında su ve ürünleri (Yrd. Doç. Dr. Nejdet Gültepe), Türklüğün en eski bayramı Nevruz ve tarihi alt yapısı (Prof. Dr. Necati Demir), Türk dünyasından haberler.
Katılım Belgesi: Sayın İsa Kayacan; 28-29-30 Mayıs 2010 tarihlerinde düzenlemiş olduğumuz 2. Uluslararası Çanakkale Şiir Akşamları Şölenine katılımınızdan dolayı şükranlarımızı sunarız (Düzenleme Kurulu – Akademi Erkek Öğrenci Yurtları Çanakkale, Şairler ve Yazarlar Derneği).
***
Salim Savcı hocadan:
Atatürk’e göre
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Eğitimci-yazar bir ağabeyimiz Salim Savcı. Yıllarca Ankara’dan seslendi. Şimdilerde, Çorum-Osmancık, Çampınar köyünden sesleniyor.
O sevdiğimiz, sohbetiyle insanlara güç veren, dostluğu zirvelerde bayrak gibi dalgalanan bir büyüğümüz.
Yenilerde bir kitabı daha geldi. Adı: Atatürk’e göre. İltifat dolu bir ifadeyle: “Yerel basının gözdesi, sayın Prof. Dr. İsa Kayacan’a, yerel basının şükranla anacağı bir yazar olarak anılacaksınız. Sizi candan kutluyorum. Sevgilerle kucaklarım” (Salim Savcı, Çampınar köyü – Osmancık, Çorum, 25.07.2010)
Atatürk’e göre: Anadilimiz Türkçe, Bilim-Teknik-Uygarlık, bağımsızlık, egemenlik, özgürlük/Eğitim, öğretim, öğretmenlik / Gençlik, yeni kuşak / Hayat görüşü / Ulus – ulusalcılık / Cumhuriyet – demokrasi.
Kitabın sayfalarında konuların, anlatımların başında veya belirli yerlerinde, Devletimizin kurucusu yüce Atatürk’ün fotoğrafları var. Atatürk’ün görüşleri hareket noktası yapılmış kitabın oluşumunda, şekillenmesinde, gün yüzü görmesinde.
Atatürk görüşlerinden hareketle sayfalara aktarılanlardan:
- Türk demek, dil demektir,
- Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil bilinçle işlensin,
- Askerlik zaferlerimizle büyüklenmeyelim. Yeni bilim ve ekonomi zaferine hazırlanalım (1923)
- Türkiye Cumhuriyetini kuran Türk halkı uygardır. Tarihte de uygardır. Gerçekte de uygardır.
- Cumhuriyetin dayanağı Türk toplumudur,
- Cumhuriyet düşünce özgürlüğünden yanadır.
- Bizim ulusumuz kökten demokrattır,
- Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm programlarının ilkesinde şu iki temel vardır: 1- Tam bağımsızlık,
2- Kesinlikle ulusal egemenlik.
Sayfa: 19’dan: Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş, Ankara başkent olarak seçilmiş. Atatürk Çankaya’dan TBM. Meclisine gelirken yol üzerinde bir iğde ağacı görür. Arabasını durdurtur, arabadan iner, o iğde ağacını selamlar. Çevresindekiler atılırlar:
- Aman paşam, böyle ne yapıyorsunuz? Derler. Şu karşılığı alırlar: O ağaç yediğim meyvenin, sığındığım gölgenin, soluduğum havanın bir neferidir (Askeridir). Onun da en az diğer neferler kadar selama hakkı var. Neden şaşırıyorsunuz, onu anlayamadım, der.
Bir kaç gün sonra iğde ağacının bulunduğu yerden geçerken, arabayı durdurtup, arabadan iner: Ne yaptınız bu ağaca? der.
Şu cevabı alır:
- Paşam yolu genişletmek için mecburen kestik, derler. Atatürk:
- Bir kez de bana sormuş olsaydınız, bu ağacı kurtaracak bir yol bulurdum, diye ekler. Atatürk daha fazla dayanamaz, arabasına biner. Şoförün ve yanındaki arkadaşlarının gözü önünde hüngür hüngür ağlamaya başlar.
***
Yusuf Erkan’dan:
Gölhisar (Kibyra)

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ilimiz ve ilçeleriyle ilgili haberlerle yayınlarla sevindiğimi hep söyledim. Yineliyorum.
Yusuf Erkan İstanbul’dan sesleniyor. Burdur’u, Burdurlu’yu seven bir hemşehrim.
Son gönderdiği kitabının adı: Tarihsel, Kültürel değerleri ve insanlarıyla: Gölhisar (Kibyra).
- “İsa hocamıza... Dalaman çayı coşkunluğu/Gölhisar Gölü dinginliği/ ve Kibyra görkemiyle 28.09.2010” cümlesiyle imzalamış. Kitap, fotoğraf bölümü (önceki sayfalarda bolca fotoğraf var) hariç 666 sayfa.
Gülhisar ilçemizin bütünlüğüyle fotoğrafının yansıtılışı, çok kareli bir fotoğrafı olarak karşımıza çıkan, çıkarılan bu araştırma, Gölhisar Belediyesinin katkılarıyla yayınlanmış.
İlk sayfalardan birinde, Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Millete efendilik yoktur, millete hizmet vardır” sözü ve fotoğrafı dikkat çekiyor. Sonra Gölhisar Belediye Başkanı Veli Cantilav’ın bir sunuşu var. Buranın bir yerinde:
- “İlçenin turizmden gelir elde edebilmesi tanıtımı yanında Kibyra’nın turizme açılmasına bağlı” deniyor.
Önsöz ise Yusuf Erkan’a ait. İki sayfalık önsözün bir yerindeki cümlelerden: “Kitapta Gölhisar’ın turizm atıl kapasitesi tarihsel ve kültürel değerleri bağlamında aktarılmaya çalışıldı”...
Yusuf Erkan imzalı “Gölhisar (Kibyra)” adlı kitabın içindekiler sayfalarına bakıyoruz. Gördüklerimizden:
Gölhisar hakkında genel bilgiler, konumu, iklim, bitki örtüsü, akarsular, göller, dağlar, ovalar, Gölhisar (Kibyra) kuruluş söylencesi, Tarihçe, gezginlerin anlatımıyla Gölhisar, Kaynaklardaki Gölhisar, Arkeolojik kazılar, Yakın dönemdeki yüzey araştırmaları, Gölhisar’da yaşam döngüsü, Antik yerleşimler, Gölhisar’ın höyükleri vb.
640, 41 ve 642 nci sayfalarda, “Gölhisar’daki basın hayatı”ndan sözediliyor.
Gazetelerin ilk sayfalarının, logolarının genel görüntüleri var.
Tebriklerimi sunuyorum efendim.
Yusuf Erkan: 1970 yılında Gölhisar Evciler köyünde doğdu. 1998 yılında, Gazi Üniversitesi, Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi “Konaklama işletmeciliği” bölümünden mezun oldu.
***
Bereketlihilâlde (Hatay – Adana – Mersin) Aleviler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Mehmet Sılay Tıp doktoru. Başhekim. 20. dönem Hatay Milletvekili. Sosyal amaçlı derneklerin vazgeçilmez üyesi, temsilcisi. 23 ayrı kitabın yazarı, yayıncısı.
Yenilerde bir kitabı daha bana ulaştı Mehmet Sılay hocanın.
Adı: Bereketlihilalde (Hatay – Adana – Mersin) Aleviler. Etnik köken – kültürel çevre.
Fotoğraflar bölümü hariç 168 sayfayla okurların karşısına çıkarılmış bir kitap.. Araştırma – inceleme.
Birinci baskının önsözü Mehmet Tekin’in (1993), İkinci baskının önsözü Mehmet Kocabaş imzalarını taşıyor. Sunuş var arkasında . İki soruyla başlıyor kitap:
- Niçin Bereketlihilal ve niçin Hatay?. ...Burada, insanların, aydın geçinenlerin bile, Hatay – Antakya ikilisinin ne anlama geldiğini ayırdedemedikleri gerçeği ortaya konuluyor. Sakarya – Adapazarı, (önceleri, İçel – Mersin) gibi.
Kitap üç bölümde şekillendirilmiş, yayınlanmış. Sayfa 119 ve 120’de “Hatay’da bazı azınlıklar” başlığı altında verilenlere bakalım öncelikle:
- “Hatay’da binlerce yıldan beri İslâmi hoşgörü içinde, birlikte yaşayıp hem inanç, hemde sıhri akrabalıklarla bütünleşen. Alevi – Sünni, Türk – Kürt, Arap, Çerkez, Laz Ahıskalı, Gürcü – Zaza ve Abaz: İslam üst kimliği ve ortak paydasıyla tek bir millettir”.
Bu açıklamanın, ifadenin, ortaya koyuş biçimi karşısına geçip, başka bir görüş belirtmeye gerek var mı? Bence yok!
Başa dönelim, 38 nci sayfada yeralanlardan bazı alıntılar, nakletmeler yapalım kitap içinden:
1- Üniversite bitirmiş diplomalı cahillerle, beyni ve yüreği emperyalist kültürün işgali altında olan sorumsuz aydınların bol olduğu kısır bir döneme girdik.
2- Türkiye: Ülke ve dünyadaki gelişmelere karşı duyarsız ve sorumsuz, okumayan, kendini yenilemeyen, güne ve istikbale karşı dayatılan sistemi sorgulamayan aydınların ihanetine uğradı.
Sayfa 155’de Hatay’dan deyimler – vurgular başlığı altında verilenlerden:
1- Batman çağıla karıştı (İşler çok karıştı),
2- Ali Fakı’nın tay kovaladığı yer (Çok uzak yer),
3- Ayının bakır sıçtığı yer (Çok uzak yer),
4- Ölünün ağıtçısı, düğünün zılgıtçısı,
5- Yırtık eleğin kel yamalığı.
***
Kenan Çarboğa’dan:
Süt rengi düşler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Sivas, Gemerek Seydıhali Köyünden Kenan Çarboğa, “Süt Rengi Düşler” adlı kitabıyla bizimle selamlaşıyor.
104 sayfayla basılan, şekillenen, okurlarının karşısına çıkan, çıkarılan kitap, genelde hecevezni tarzıyla yazılan, ortaya konulan, sayfalara aktarılan şiirlerle okurlarının karşısına çıkıyor efendim.
Kitabın 15 nci sayfasında “Gönülden nasihat” başlığıyla karşımıza çıkan şiirin iki dörtlüğü:
Bir güzelle muhabbete dalınca,
Sevgiyi demeye söz gerek dedi.
Sevdayı anlattı kendi dilince,
Aşağın kalbinde, köz gerek dedi.
**
Giderken kaynadı gönül kazanım,
Bozuldu böylece bütün düzenim,
Söyledim aşkından garip ozanım,
Ozansan elinde saz gerek dedi.
Duyguların anlatımı sırasında karşılaşılan zorlukların, Kenan Çarboğa dünyasında fazla geçerli olmadığını görüyoruz. Zaman içinde olgunlaşan duyguların mısra halinde şiirleşip, gazete, dergi ve kitap sayfalarına aktarılması sonunda ortaya çıkan, bizimle yüzleşen gerçekler Kenan Çarboğa imzasıyla bir başka anlam kazanıyor.
Süt Rengi Düşler’in “Cinnet” bölümündeki şiirlere bakıyoruz:
Sayfa 87’deki “Çelişki” adlı, başlıklı şiirdeki dörtlüklerden ikisiyle noktamızı koymak istiyorum:
Gölgeler gizledi güneşi bazen
Kuşlukta karanlık yaktı mumları
Yıllarca boşluğun üstünde gezen
Bir boşluk tüketti bütün demleri
***
Sonunda boynuma astım sebebi,
Sorular usandı sonu ararken,
Sarıldım koynuma bastım sebebi,
Gerçeğin saçını gönlüm tararken.

5 Kasım 2010 Cuma

Çağdaş Burdur Gazetesi Renklendi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
22 Aralık 2004 tarihinde kurulan, Celal Öztaş ve Yusuf Tortop sahipliğinde günlük yayınlanmaya devam eden “Çağdaş Burdur” Gazetesinin renkli baskı tesisleri, 28 Ekim 2010 tarihinde törenle hizmete açıldı.
29 Ekim 2010 tarihli 1797. sayısının ilk ve son sayfaları renkli olarak yayınlanan “Çağdaş Burdur” Gazetesinin imtiyaz sahibi: Celal Öztaş, Yazı İşleri Müdürü: Aysel Kara, Muhabirler: Halil İbrahim Kara, Onur Özkan, Mustafa Yıldız, Sayfa Editörü: Dilek Sancı, Hukuk Danışmanları: Av. Ömer Bütüner, Av. Ali Uz.
ÇAĞDAŞ BURDUR GAZETESİNİN
RENKLİ TESİSLERİNİN AÇILIŞI
Çağdaş Burdur Gazetesinin 28 Ekim 2010 tarihindeki renkli baskı tesislerinin açılış törenine, Burdur Valisi Süleyman Tapsız, Belediye Başkanı Sebahattin Akaya, AK Parti Burdur Milletvekili Bayram Özçelik, Gazeteciler Cemiyeti Başkanı M.Ercan Taraşlı, Daire Müdürleri, Siyasi Parti temsilcileri, Sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, gazeteciler, gazete okurları ve davetliler katıldı.
Çağdaş Burdur Gazetesinin baskı tesislerinin açılışı ve gazetenin renkli yayına geçmesi nedeni ile Karasenir Mahallesindeki, Karasenir caddesinde bulunan tesislerin açılış töreninde yapılan konuşmalardan:
1- Toplumsal gelişmelere duyarlı, sağlıklı değerlendirmelerde bulunabilecek bir kamuoyu ancak özgür ve sorumluğunun bilincinde bir basın aracılığıyla mümkün olabilir. Basınımızın kamu yararına her şeyin üstünde tutması, kişi haklarına önem vermesi, insan onurunu her şeyin üzerinde tutması gerçekten önemli… Burdur’daki gazetelerimizin ve baskı tesislerini açacak olduğumuz Çağdaş Burdur Gazetesinin de bu ilkelere bağlı kaldığına, bundan sonrada bağlı kalacağına inanıyorum (Süleyman Tapsız, Vali).
2- Çağdaş Burdur Gazetesinin renkli yayım hayatına geçişiyle Burdur’un Yerel Basınına yeni bir vizyon getirilecektir. Burdur’da gazete okuma alışkanlığını kazanamamış vatandaşlarımızın ulusal basından ziyade yereli de yakından takip edebilmesi anlamında yerel gazetelerimizin yayın yapacağına inanıyorum (Bayram Özçelik, Milletvekili).
3- Çağdaş Burdur’un sahiplerini kutluyorum. Yollarına devam eden yeni sahibini yeni yönetimiyle personeline başarılar dilerim. Cumhuriyetimizin ilan edilişinin 87.yıl dönümünde gazeteye renkli olarak basmaları da Burdur’umuz için büyük bir kazanç (Sebahattin Akkaya, Belediye Başkanı).
4- Cumhuriyetimizin ilan edilişinin 87’inci yıl dönümünde Çağdaş Burdur Gazetesinin renkli yayın hayatına geçmesinden dolayı onur duyuyorum. Bugüne kadar sürekli yayınlanan renkli bir gazete yoktu. Çağdaş Burdur Gazetesinin renkli yayınlanmasının devamını diliyorum. Bu girişim Burdur’a da faydalı olacaktır. (M.Ercan Taraşlı, Gazeteciler Cemiyeti Başkanı).
5- Bundan sonraki yayın döneminde okurlarımızın karşısına renkli olarak çıkacağız. Çağdaş Burdur Gazetesi olarak sessiz yığınların sesi, kimsesizlerin kimsesi olmaya devam edeceğiz. Kim Burdur için elini taşın altına koyuyorsa, kim Burdur için emek sarf ediyorsa mutlaka gazetemizde yer alacak. (Celal Öztaş. Çağdaş Burdur Gazetesi, İmtiyaz Sahibi)
HABERLER:
1- İlimizde, tek renk olarak yayım hayatına 22 Aralık 2004 tarihinde başlayan Çağdaş Burdur Gazetesi, Türkiye Cumhuriyetinin ilan edilişinin 87’inci yıl dönümünde, bir ve sekizinci sayfaları renkli olarak yayım hayatına başladı. (Yenigün Gazetesi, 31.10.2010)
2- İlk renkli gazetenin baskısını Vali Tapsız yaptı. Çağdaş Burdur Gazetesi, renkli olarak okurlarıyla bulaşacak. (Oğuzeli Gazetesi, Bucak, 01 Kasım 2010)

2 Kasım 2010 Salı

Burdur Suna Uzal İlköğretim okulundaki
öğrencilerimizden umutluyum

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur merkez ve ilçelerindeki ilköğretim okullarındaki öğrencilerimizden değişik yollarla (gazetelerle) bana ulaşan şiirlerin mısraları arasındaki gezintilerim sonunda, bazen ferdi, bazen toplu görüşmelerim oluyor.
14 Ekim 2010 Perşembe günü, Burdur merkezde faaliyet gösteren Suna Uzal İlköğretim Okulu öğrencileriyle bir sohbetim oldu. Orhan Altın hocanın organizasyonu, okul müdürlüğünün daveti üzerine gittim. Okulun genelinde kültür, merdiven basamaklarının boşluğunda özlü sözler kokuyor. Gelecek için, ümitlenmemiz için, gerekli her türlü görüntü ve gerçekleştirmenin varlığıyla karşılaştığımı hemen belirtmeliyim.
Bu okulumuz öğrencilerinden pek çoğu şiirle ilgileniyor. Yazıyor, yayınlıyorlar. Duygularının mısralara dökülüş, duygularının Burdur la ilgili olanlarının öne çıkışı geçmişten günümüze akıp gelen hatırlamalarım arasında yer alıyor.
Suna Uzal İlköğretim Okulu’nun okul gazetesinin ilk sayısı 23 Nisan 2010 tarihinde yayınlanmış. 4 normal sayfalık gazetenin, Kültür Edebiyat ve Yayın Kulübü adına sahibi, okul Müdürü: Ahmet Ali Küçük. İnceleme ve seçme kurulları var. Seçme kurulunda görev yapanların öğrencilerden meydana gelmesi sevindirici ve anlamlı.
Okul Gazetesinin sayfalarında genellikle öğrenci imzalarının ağırlıklı olduğu görülüyor. Doğru bir seçim, değerlendirme. “Okulumuzdan haberler” sütunu dikkat çekiyor. Manşette, devletimizin kurucusu yüce Atatürk’ün; “Küçük hanımlar, küçük beyler!.. Sizler, hepiniz geleceğin virgülü, yıldızı, bir mutluluk pırıltısısınız!. Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu düşünerek, ona göre çalışınız. Sizlerden çok şey bekliyoruz-Mustafa Kemal Atatürk” imzalı sözü var.
Sordukları sorularla beni sevindiren, özellikle şiirin meşakkatli yolculuğunda yürümeye aday olarak gördüğüm öğrencilerimiz arasından, belki de ilerde-yarının önemli şairleri çıkabilecektir. Suna Uzal İlköğretim Okulu yönetimi ve öğretmenleri, öğrencilerinin geleceğiyle ilgili her türlü çalışma ve gayret içinde görünüyorlar. Ümitlendiğim önemli bir nokta burası.
Suna Uzal İlköğretim Okulundaki sohbet toplantımıza, Burdur Araştırmacı, Yazar ve Şairler Derneği kurucularından Durmuş Öcal, bu Derneğin şimdiki Başkanı Sebahat Gümüş’ün katılması, sohbetimiz içerisinde yeralmaları öğrencilerimize verilen mesajlar arasında, Burdur’da böyle bir Derneğin bulunduğu yönünde önemliydi.
Biz şimdi, Okul Gazetesi, “Suna Uzal İlköğretim Okulu” sayı: 1’in sayfalarına yeniden dönelim: Okul Müdürü Ahmet Ali Küçük’ün kısa bir sunuşu. İstiklal Marşımızın sözlerinin BMM’de 12 Mart 1921 tarihinde kabul edilişinin yıldönümünde düzenlenen programdan görüntüden sonra, Orhan Altın Hocanın “Sınav stresi ve eğitim” başlıklı yazısı, rehber öğretmen Barış Özer’in “Mazeretim var kaygılıyım” başlıklı yazısı, Atatürk’ün gençliğe hitabesi, “Öğretmen kadromuz” başlığı altındaki okul yöneticileri ve öğretmenlerinin isimleri, branşları, fotoğrafları. Sonra, söz öğrencilerin. Bunlar sayfalara serpiştirilmiş. Bakalım bu öğrenciler kim, kimler?:
Bera Tekin (7-A), Şerife Uçkun (8-C), Ceyda Sude Tekin (3-B), Lale Nur Sarı (7-A), Şerife Zeynep Özcan (7-A), Beyzanur Demirel (7-A), Kâmile Dinç (7-C), Mehmet Emin Karul (7-D), Zümra Ceren Gün (5-A), Rabia Özmen (7-C), Kader Yılmaz (7-C).
Bunlardan: C. Sude Tekin, Şerife Uçkun, Kamile Dinç, M. Emin Karul, Z. Ceren Gün, Kader Yılmaz, şiirleriyle dikkat çekerken, öteki öğrenciler denemeleriyle gazete sütunlarından bizimle selamlaşıyorlar. (Kamile Dinç’in hem şiiri, hem denemesi var)
219. Plaket: Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan; Öğrencilerimize vermiş olduğunuz değerli bilgiler ve desteğinizden dolayı, teşekkür ederim. Sizi aramızda görmekten onur duyduk (Ahmet Ali Küçük, Suna Uzal İlköğretim Okulu Müdürü, Burdur, 14 Ekim 2010)
220. Plaket: Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan; Sizi aramızda görmekten mutluluk duyuyoruz. (Burdur, Suna Uzal İlköğretim Okulu öğrencileri, Burdur, 14.10.2010)
**
Galip Baran:
Sorun bencillik,
Çözüm sencillik
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Galip Baran, toplum için çalışan, millet için ter döken, yasa ve kuralların uyulması, uygulanması için çaba ve gayret gösteren, yorulma bilmeyen 1932 doğumlu bir delikanlı. Bodrum-Turgutreis’de yaşıyor.
Gözü, gönlü Türkiye’nin dört bir yanında…
Topluma, sokaktaki insana mesaj vermek için, giyiniyor, kuşanıyor, yurdun değişik yerlerinde, Ankara’da; “Tiryaki! İzmarit yerde/Kentli olmak nerde?” sorularıyla insanların karşısına çıkıyor, karşımıza çıkıyor.
13,14,15 Ekim 2010 tarihlerinde, Ankara’nın Kızılay semtinde, bölgesindeydi Galip Baran hoca. Şapkasıyla, mesaj yüklü-dolu gömleğiyle vatandaşlarla selamlaştı, kucaklaştı. Galip Baran hoca; Çevre, tüketim, trafik, sağlık, vergi, rüşvet, iş ahlakı (ahilik) milli servet, imar ve her şeyi devletten bekleme gibi alanlarda başlatılan ve yıllardır sürdürülen, İnsan’ı, davranışlarını ve davranış nedenlerini araştırdığımız ve “okul dışı eğitim” olarak tanımladığımız çalışmalarda yaşam biçiminin kökten değiştiğini anlattıktan sonra;
-Yasa bağımlısı oldum/Diğerkâm bir kişilik edindim/Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesini özümsedim/Edindiğim tecrübe bilgi ile Bilinç Üniversitesini kurdum/Bu süreçte kendimi tanımağa başladığımın ‘Bilinç çağı’nda yaşadığımın ve Bilinçlog olduğumun farkına vardım, diyerek gerçeklerin içinden seslendi uzun uzun.. Duyan oldu mu acaba? diye düşündüm.
Galip Baran hoca, toplumda yasa dışı davranışların en aza indirilmesi etkinliklerinin organizasyonunu yapıyor, uyguluyor, eyleme dönüştürüyor. Katılımın artması, sağlanması için öncülük yapıyor. Çalışmalarıyla ilgili yaptığı açıklamalarda;
Halkın yasa bilinci edinmesini sağlama konusunda, kendisinden daha sorumlu konumlarda olup, karşılığında dolgun maaşlar alan üst düzey yetkililerin işlerini kolaylaştırmak için çalıştığını anlatıyor.
Ve bir yakınması var. Bu konuda; “İşlerini kolaylaştırmak için çalıştığım üst düzey yetkililer, beni ciddiye almıyorlar, uzattığım eli tutmuyorlar” diye yakınıyor. “Dahası, bazı üst düzey yetkililer beni gözaltına bile aldırıyorlar” sitemiyle, yakınmalarda bulunuyor.
-“Anladım ki; işlerini kolaylaştırmak için çalıştığım bu üst düzey yetkililer benimle görüşmek istemiyorlar. Onlar beni ciddiye almasalar da, benimle görüşmek istemeseler de, üstlendiğim bu görevi ne pahasına olursa olsun sürdüreceğim” diye devam eden cümlelerinin sonunda “Her kavşağa bir Galip” sloganından sonra biraz soluklanıyor Galip Baran.. Arkasından sıralamalarda bulunuyor:
• Trafik kurallarına uyun uymayanları uyarın!..
Uyarın ki, sizin de ‘Trafik bilinci’niz olsun!..
• Çöpleri sokağa değil, çöp bidonlarına atın!..
Atın ki, sizin de ‘Çevre bilinci’niz olsun!..
• Geri dönüşebilir atıkları atık toplama kutularına atın!..
Atın ki, sizin de ‘Tasarruf bilinci’niz olsun!..
• Vergi borcunuzu tam ve eksiksiz ödeyin!..
Ödeyin ki, sizin de ‘Vergi bilinci’niz olsun!..
* Böyle davranın ki;
Türkiye ‘Bencillik’ ten kurtulsun,
‘Geri Kalmışlık Zinciri’ni kırsın,
‘Muasır Medeniyet’i aşsın!..
***
Yazı ve gazetelerdeki yayınlarımla
2006 yılında da ‘rekora’ giden yoldayım
(1)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yıllar itibariyle ve genel olarak, yazıp yayınladığım yazılarımla ilgili değerlendirmelerimi, 2006 yılı bütünlüğündeki notlarımı bir araya getirip, alt alta sıralayıp yayın fotoğrafımı ortaya koyma gayretimi sürdürüyorum. 2006 yılı kayıtlarımla ortaya çıkan genel yayın görüntüm şöyle:
2006 yılında 1.367 ayrı yazı yazıp, 61 gazete ve dergide 3 bin 629 kez okuyucu karşısına çıkmışım, okuyucuyla buluşmuşum. Bir başka ifadeyle, 2006 yılında da ‘rekora’ giden yolda yürümüşüm, koşmuşum.
Kayıt altına aldığım günlük, aylık ve yıllık notlarımı 01 Ocak-31 Aralık 2006 arası, yani 12 aylık sürede, gazete ve dergi isimleri itibariyle değerlendirme, alt alta sıralama, toparlama sonuçlarıma göre;
1- Belde Gazetesinde (Ankara 352 ayrı yazı),
2- Tasvir Gazetesinde (Ankara, 278 ayrı yazı),
3- Olay Gazetesinde (Ankara, 276 ayrı yazı),
4- 24 Saat Gazetesinde (Ankara 271 ayrı yazı),
5- Anayurt Gazetesinde (Ankara, 190 ayrı yazı),
Olmak üzere, toplam 1.367 (gün-yazı) ayrı yazımın, günlük olarak yayınlandığı ortaya çıktı. Bu 1.367 ayrı yazımın, değişik yerleşim birimlerinde yayın yapan, gazete ve dergilerde “gün-sayı” olarak toplam 3 bin 629 kez yayınlandığı, okuyucu karşısına çıktığı, çıktığım, yıllık kayıtlarımın teker teker-satır satır değerlendirilişiyle anlaşıldı, görüldü.
Şimdi, yukarıda isimleri kaydedilen 5 ayrı gazeteye ilave olarak İsa Kayacan’ın yazılarının yayınlandığı gazete ve dergilere, yayın-gün sayısı itibariyle şöyle bir göz atalım:
6- Sonsöz Gazetesi (Ankara, 272 yazı),
7- Yenigün Gazetesi (Burdur, 296 yazı),
8- Burdur Gazetesi (46 yazı),
9- Ses-15 Gazetesi (Bucak-Burdur 137 yazı)
10- Burdurlu’nun Sesi Gazetesi (7 yazı),
11- Burdur Çağdaş Gazetesi (4 yazı),
12- Pınar Gazetesi (Gölhisar-Burdur, 33 yazı),
13- Zümrüt Rize Gazetesi (175 yazı),
14- Van Postası Gazetesi (145 yazı),
15- Gaziantep’te Zafer Gazetesi (172 yazı),
16- Yeni Söke Gazetesi (110 yazı),
17- Tekirdağ Yeni İnan Gazetesi (191 yazı),
18- Önder Gazetesi (Keşan, 66 yazı),
19- Mersin Tercüman Gazetesi (41 yazı)
20- Kent Gazetesi (Kilis, 107 yazı),
21- Hürfikir Gazetesi (Lüleburgaz, 134 yazı),
22- Meydan Gazetesi (Denizli, 27 yazı),
23- Devrek Postası Gazetesi (43 yazı).. ***
Yazı ve gazetelerdeki yayınlarımla
2006 yılında da ‘rekora’ giden yoldayım
(2)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
24- Sorgun Postası Gazetesi (27 yazı),
25- Samandağ Gazetesi (24 yazı),
26- 7 Mart Gazetesi (Borçka-Artvin, 33 yazı)
27- Şafak Gazetesi (Aydın, 28 yazı),
28- Akdeniz Gazetesi (Isparta, 14 yazı),
29- Anadolu Gazetesi (Simav, 23 yazı ve şiir),
30- Ege Gazetesi (Fethiye, 19 yazı),
31- Serhad Artvin, Demokrat Eğirdir, Saygın Malkara, İlke (Isparta), Yeni Kütahya, Günlük (Fethiye), Bakış (Aydın), Aydın Güzelhisar, İleri (Ceyhan), Hür Işık (Manisa), Yeni Sayfa (Marmaris), Mücadele (Siirt), Yozgat, Öz Yalvaç, Trabzon Haber adlı gazetelerde toplam 42 yazımın yayınlandığı görüldü.
Yayın (gün) sıralamasında “İlk on” da yeralan gazeteler: Belde, Yenigün, Tasvir, Olay, Sonsöz, 24 Saat, Tekirdağ Yeni İnan, Anayurt, Zümrüt Rize, Gaziantep’te Zafer.
DERGİLER:
1- Ana Dergisi (İstanbul 1 yazı)
2- Anadolu RC Life Dergisi (Afyonkarahisar, 1 yazı),
3- Bayatı Dergisi (Bakü-Azerbaycan, 3 yazı),
4- Burdur Yöremizin Haber ve Şiir Bülteni (3 yazı),
5- Bülten (Ankara, Remzi Oğuz Arık Mhl. Muhtarlığı yayını-1 yazı)
6- Defne Dergisi (Düzce, 1 yazı)
7- Dikili Ekin Dergisi (3 yazı),
8- Duygu Seli Dergisi (Isparta, 3 yazı)
9- Folklor Edebiyat Dergisi (Ankara, 1 yazı)
10- Gülpınar Dergisi (Ankara, 1 yazı)
11- Işık Dergisi (Kerkük, 2 yazı),
12- Kümbet Dergisi (Tokat, 3 yazı)
13- Kerkük Dergisi (Ankara, 1 yazı)
14- Maki Dergisi (Mersin, 2 yazı),
15- Tuna Boyu Dergisi (Bulgaristan, 1 yazı)
16- Yeni Size Dergisi (İstanbul, 7 yazı) olmak üzere toplam 36 yazımın yayınlandığı ortaya çıktı.
ULAŞILAN OKUYUCU SAYISI HESABI
Yukarıda adı geçen gazete ve dergilerin özellikle gazetelerin tirajı (baskı sayısı), satış ve iadelerinin, Basın-İlan Kurumu kayıtlarına bakılarak ve ortalama bir gazetenin veya derginin (dergilerin genellikle aylık) kişi tarafından okunduğu bulunularak, İsa Kayacan’ın bir yıl içinde (gün, hafta veya aylık da olabilir) kaç okuyucuya ulaştığı (ne kadar nüfusa ulaştığı) hesap edilebilir.
Örneğin, günlük bir gazete ortalama 100-200 veya 500 kişiye ulaşıyorsa, o gazetenin günlük net satışı kişi sayısıyla çarpılıp, rakam ortaya çıkarılabilir. Bilinir ve kabul edilir ki, bir eve veya bir büroya alınan gazete, tek kişi tarafından okunmayıp, en az 3,4,5 hatta daha yukarıdaki bir sayıda kişi tarafından okunabilir, haber ve yazılar görülmüş, okunmuş olabilir.
***
Zümrüt Rize Gazetesinde yazılarım, “sütunların” yanında
birarada “sayfalarda” da yayınlandı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Rize ilimiz merkezinde günlük yayınlanan, Zümrüt Rize Gazetesinde yıllarca yazılarımın “Ankara Mektubu” köşe başlığımla ve tek sütunda, tek yazı yayınlama düzeniyle gidildi. Ama öyle bir zaman geldi ki, gönderdiğim yazılarımın fazlalığı ve gelen (gönderilen) yazı sayısının günlük olarak bitmeyeceği görülünce, gazete yönetimince bir yol aranmış olacak ki, İsa Kayacan imzalı yazılar tek yazı biçiminde değil 3-4,7 yazı bir arada ve tam sayfa olarak yine “Prof. Dr. İsa Kayacan-Ankara Mektubu” ve İsa Kayacan fotoğrafıyla yayınlanmaya başlandı.
Zümrüt Rize Gazetesinin İsa Kayacan yazılarını toplu ve sayfa bütünlüğü düzenlemesiyle yayınladığı tarihleri ve bu tarihlerdeki İsa Kayacan makale sayıları şöyle görüldü:
1- 02 Mart (6 ayrı yazı), 13 Mart 2010 (6 ayrı yazı)
2- 01 Nisan (5 ayrı yazı), 02 Nisan 6 ayrı yazı), 03 Nisan (5 ayrı yazı), 06 Nisan (4 ayrı yazı), 10 Nisan (4 ayrı yazı), 16 Nisan (6 ayrı yazı), 17 Nisan 2010 (4 ayrı yazı),
3- 30 Haziran (4 ayrı yazı), 29 Haziran 2010 (4 ayrı yazı)
4- 02 Temmuz (3 ayrı yazı), 03 Temmuz (7 ayrı yazı), 07 Temmuz (6 ayrı yazı), 09 Temmuz (7 ayrı yazı), 10 Temmuz (6 ayrı yazı), 17 Temmuz (5 ayrı yazı), 22 Temmuz (6 ayrı yazı), 23 Temmuz 2010 (4 ayrı yazı),
5- 05 Ağustos 2010 (5 ayrı yazı)
6- 17 Eylül (5 ayrı yazı), 18 Eylül (7 ayrı yazı), 21 Eylül (6 ayrı yazı), 22 Eylül (5 ayrı yazı), 23 Eylül (4 ayrı yazı), 24 Eylül (6 ayrı yazı), 25 Eylül (6 ayrı yazı) 29 Eylül (5 ayrı yazı), 30 Eylül 2010 (5 ayrı yazı),
7- 02 Ekim (6 ayrı yazı), 04 Ekim (5 ayrı yazı), 07 Ekim (6 ayrı yazı), 09 Ekim (5 ayrı yazı), 12 Ekim (4 ayrı yazı), 13 Ekim 2010 (4 ayrı yazı).
Şimdi Ekim ayının ilk sayfasının yayınlandığı 02 Ekim 2010 tarihli Zümrüt Rize Gazetesindeki İsa Kayacan köşesinde, sayfasında (İsa Kayacan imzasıyla) yayınlanan 6 ayrı yazının başlıklarına bakalım:
1- Ömer Erhalim’in yeni şiirleri,
2- Çemen Dergisinin: İsa Çelikdönmez özel sayısı,
3- Büyükten küçüğe,
4- Kahramanlık şiirleri, marşlarımız, türkülerimiz,
5- Cumhur Turan’dan: Varsa yoksa sevda,
6- Dr. Şemsettin Küzeci’den: Biz güneş değiliz.
***
GÜNÜN HABERLERİ:
1- 22 Aralık 2004 tarihinde kurulan, Celal Öztaş ve Yusuf Tortop sahipliğinde günlük yayınlanmaya devam eden “Çağdaş Burdur” Gazetesinin renkli baskı tesisleri, 28 Ekim 2010 tarihinde törenle hizmete açıldı. On sayfalık Gazete’nin 29 Ekim 2010 tarihli 1797. sayısının ilk ve son sayfaları renkli olarak yayınlandı.
2- Artvin-Borçka’da haftada iki gün yayınlanan “7 Mart” Gazetesi 20 Ekim 2010 tarihinde 55. yayın yılına merhaba dedi.
***
Durmuş Öcal üzüntülü
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İnsanlar, doğuyor, büyüyor, yaşlanıyor, vefatla aramızdan ayrılıyor. Aynı insanların, topluma verdikleri, toplumdan bekledikleri var, verdiklerinizin sayısı artıp, beklediklerinizin en az bir kısmı geri dönmeyince üzülüyorsunuz.
Durmuş Öcal, Burdur’da yaşıyor. Aylık yayınladığı “Burdur Yöremizin Kültür Sanat ve Edebiyat Bülteni”yle, kendi anlayış ve hazırlayışıyla, fotokopi tekniğiyle, Burdur’un sesini duyuruyor, adından bahsettiriyor.
Ağustos-Eylül 2010 aylarındaki rahatsızlığı O’nu epey üzdü. Dostları veya böyle görünenler tarafından aranmasını istedi, bekledi. Arayanlar yanında, sevindi, aramayanlar karşısında üzüldü.
Durmuş Öcal gerek postayla gönderdikleri, gerekse karşılaşmalarımızda elden verdikleriyle dikkat çeker. 14.10 2010 tarihinde okul yönetiminin daveti üzerine gittiğim Burdur-Suna Uzal İlköğretim Okulundaki öğrencilerle sohbetim sırasında, Sebahat Gümüş hocanımla, Durmuş Öcal’da vardı. Toplantıyı birlikte gerçekleştirdik. Öğrencilerin sevinçleri dikkat çekiciydi. Bu sevinci Sebahat Gümüş ve Durmuş Öcal’la birlikte yaşadık, paylaştık..
Durmuş Öcal’ın hazırlayıp yayınladığı Bültenin Ağustos 2010 tarihli 75 nci sayısında yeralanlar var. Bunlardan birinin başlığı;
-Prof. Dr. İsa Kayacan’ın Burdur’a kazandırdıkları saya saya bitmez” şeklinde. Buranın bir yerinde şöyle deniyor: Büyük şairlerden, Burdur’un-Türkiye’nin duayeni merhum şair Mehmet Akif Ersoy’dan sonra, Burdur’umuza yararı olanların arasında ikinci duayenimiz, sayın Prof. Dr. İsa Kayacan’ımız ikinci sıradadır. Sevgili İsa Kayacan en azından bizim gibi, benim gibileri yetiştirdi. “Burdur Destanı-Bensiz Olmaz” adlı 354 sayfalık kitabında, Burdur’un yazarları, şairleri, basın mensupları, gazeteleri yeralıyor. Ayrıca, İsa Kayacan’ın “Burdur’un Saz ve Söz Ustaları-I” çok emek harcanmış, saz ve söz ustaları fotoğraflarıyla verilmiştir. İsa Kayacan’ın yaptığının çeyreğini yapan var, diyen varsa bültenin, adresine yazsın, telefonuna bilgi versin.
Prof. Dr. İsa Kayacan’la ben, Burdur ilini, Burdurluyu seviyor, her gittiğimiz yerde Burdur’un sözünü edip, yükseltmeye uğraşıyoruz.
İsa Kayacan’ın gönderdiği gazeteleri görünce, yazdıklarını okuyunca, içim açılıyor, hastalığımı unutuyorum. Uzun boylu, güzel huylu İsa Kayacan, Burdur’un parlayan güneşidir. (Durmuş Öcal, Burdur Yöremizin Kültür Sanat ve Edebiyat Bülteni, 27 Ağustos 2010, Sayı: 75-Burdur)
MEKTUP: Sevgili, Prof. Dr. İsa Kayacan; Hasta oldum. Elim kalem tutmuyor. Sevgili İsa, yaşlı ve hasta Durmuş Öcal seni asla unutmuyor. Ben seni arayacağım yerde, sen beni arıyorsun. Gönderdiğin gazetelerle, sesinle ruhuma neşe saçtın. Çok işe yaradın. Rüyalarımdan ve hayallerimden hiç gitmiyorsun. Gazetelerde yine beni övmüşsün. Ankara’dan Adana’ya, Burdur’a hastalığım için haber vermişsin. Allah senden razı olsun (Durmuş Öcal, 13 Ekim 2010-Burdur).
Ali İbrahim Öcal: Ayşe ve Durmuş’un çocukları olarak 15 Nisan 1982 tarihinde, Almanya’nın küçük bir kasabası olan Aschaffenburg’da doğdu. 16 aylıkken Türkiye’ye (babasının dönüşü nedeniyle) geldi. Beşbuçuk yaşında, Burdur’da Fevzi Çakmak okulunda ilköğrenimine başladı. Cumhuriyet Lisesinin orta ve lise kısımlarını bitiren Ali İbrahim Öcal, 1999 yılında, SDÜ Güzel Sanatlar Fakültesinde okumaya başladı, buradan mezun oldu.
2004 yılında başladığı İstanbul-Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde 2 yıllık yüksek lisansını tamamlayan pek çok kişisel ve karma sergilerle sanatseverlerin karşısına çıkan Ali İbrahim Öcal, resim yapmaya devam ediyor.
.Genç kuşak sanatçılar arasında giriştiği farklı deneylerle dikkati çeken Ali İbrahim Öcal, her şeyden önce “eş zamanlı üretim modeli” olarak tanımlanabilecek olan bir yaklaşımla, aynı süreçlerde farklı teknikleri (resim, video, heykel, yerleştirme vb) kullanarak, ilk bakışta kolay kavranamayan kavramlar üzerinde çalışıyor (Necmi Sönmez).
***
Cumhur Turan’dan: Fıkranın şiiri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar, sayfalarında gezdiğimiz yayınlar. Kitapların yazarları, yayıncıları…
Payda Yayıncılık.. Merkezi Ankara’da olan bir yayın kuruluşu. Cumhur Turan, Ankara’dan seslenen, bir şair ve yazar.
Masamda kitaplarından biri, son yayınladıklarından biri: Fıkranın Şiiri, adlı 112 sayfalık kitabı var, Cumhur Turan’ın.
Payda Yayıncılık, önemli yayın kuruluşlarımızdan biri, önde gelen kuruluşlarımızdan biri olduğunu gösterdi bir kez daha. Cumhur Turan hocanın kitaplarının yayınlanışı bu görüşümüzü doğruladı, net olarak ortaya koydu.
Cumhur Turan’ın kısa bir sunuşu var. Sonra “Başlarken” başlığı altında verdikleri, 5 nci sayfaya aktardıkları dikkat çekiyor.
Kitabın adı altında “Thank You Baby” bir şiirin adı. Bu şiir kitabın ilk şiiri.
İki horoz birbirinden alımlı,
Bir o kadar çalımlı,
Gün doğumunu muştular,
Kabaran yerler,
Sabit gözler...
Ü...ü...ü...rü.. diyen sesler.
Orta soluklu ve uzunca anlatımlarla sayfalardan bizimle selamlaşan şiirler, bir anlatım zenginliği, kalıcılığı içinde karşımıza çıkıyorlar. Sayfa 37’deki “Çek Elini” adlı şiirin girişine şöyle bir göz atalım. Gördüklerimizden:
Arabaları bozulmuştu,
Üstelik denize beş kala, vakit gece,
Buldukları bir motele daldılar sevinçle,
Daldılar dalmasına ama,
Diyordu ki otelci,
Var bir odam,
Ama size göre değil.
Kaç zamandır,
Bilinmez bir kişi peydah olmuştur.
***
Türkiye’de bir ilk: Ekmek Müzesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Her “ilk” beni sevindirir, düşündürür.
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’deki “Edebiyat Müzesi”ni gezdikten sonra, böyle bir müzenin Türkiye’de olmayışı nedeniyle üzülmüştüm.
Ankara Büyükşehir Belediyesine bağlı, Ankara Halk Ekmek Genel Müdürlüğünce kurulan “Halk Ekmek-Ekmek Müzesi” , Türkiye’de bir ilk olması nedeniyle önem kazanıyor ve geçmişten günümüze bir köprü görüntüsü sergiliyor.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek, “Geçmişle geleceği buluşturduk” derken, Büyükşehir Belediyesi Halk Ekmek Genel Müdürü Ali İlkbahar, “Geçmişten günümüze köprü”den sözediyor.
Ekmeğin oluşumu öncesi geçirilen çalışmalar görüntülerle sergilenmiş. Anadolu uygarlıkları döneminden günümüze ekmek, genel bütünlüğü içinde anlatılmış, anlatımlarla sergilenmiş.
Ekmek Müzesiyle ilgili bilgiler verilirken, “Türkiye’de bir ilk”ten sözediliyor ve; “Yeni nesle geçmişteki teknolojiyi tanıtarak, günümüzde gelinen noktayı kavratması açısından oldukça yararlı olacağı şimdiden kabul edilen ve önemli bir işlevi yerine getirecek Müze, Türkiye’deki bir ilk alması açısından da ayrı bir özellik taşıyor” deniliyor.
Sonra, Tarla sürümü, aletleri-çeşitleri itibariyle, resimlerle (fotoğraflarla görüntülerle) tanıtılmış. Bunlar “Çizel”le başlanıyor. Örneğin, “Çizel” için;
-“Toprağın ekime hazırlanması aşamasında kullanılan bir alettir” deniyor. Sırayla devam edilirken, görülenlerden:
-Dızgara (Çampara): Tarlanın pulluk ile sürülmesinin ardından toprak içinde kalmış olan iri toprak keseklerini parçalamak ve ufalamak için kullanılan bir tarım aletidir.
Karasaban: Toprağın altını, üstünü getirmek (sürmek)için yapılmış, genellikle sert iki ağacın birleşmesinden oluşan basit tarım aletidir.
-Pulluk: Tarlayı ekilebilir duruma getirmek amacıyla, büyükbaş hayvanların ardına takılan demir uçlu tarım aletidir.
Hasat zamanı kullanılanlar anlatılıyor, sıralanıyor bir bir. Bunlar; Düven, Kağnı, Sap çekme aleti, Sap getirme halkası, Sap pençesi, Yapa, Dirgen, Tırmık, Anadut, Orak, Tırpan, Çekiç demiri ve örs, Çalkak (selektör),Buğday küreği, Kalbur (fotoğraflarıyla) cümleler itibarıyla anlatılanların sıralanışı şöyle:
Ahşap dibek ve tokmağı, Taş dibek ve tokmağı, El değirmeni, Bulgur kırma merdanesi, Keçi kılı buğday çuvalı, Buğday ve un deposu, Hakla, Kile (buğday ölçeği), Un teknesi, Hamur teknesi, Tekli hamur açma tahtası, Hamur açma tahtası, Beze teknesi, Fırın küreği, Ekmek sacı, Bacalı küp, Küp, Çift kup çift kulplu testi, Bakraç ve saklama kapları, Yayık ve yayık yayma sopası, Süt süzeği, Yağ saklama kapı, Su matarası-Çotura (ahşap), Maşa ve ateş karıştırıcı, Ekmek selesi, Sepet, Bakır sini, Havan, Kaşıklık, Gaz lambası, Kirman.
Görülüyor ki, ekmek öncesi ve sonrası, yaşamımızda neler var, nelere ihtiyaç duyuyoruz. Türkiye’de bir ilk “Ekmek Müzesi”nin kuruluşunu kutluyor, Ankara Halk Ekmek ve Un Fabrikasının adresini kaydediyorum efendim: Macunköy Mhl. Anadolu Bulvarı No 13 Gimat/Ankara Tlf: 0312 397 33 65
***
Memur-Sen’den: Uluslararası Demokrasi kongresi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kuruluşlarımız, faaliyetleriyle ilgili çalışmalar sonucu, bu hizmetlerin bir araya getirilişi olarak kabul ettiğimiz kitaplarla da karşımıza çıkıyorlar.
Merkezi Ankara’da bulunan Memur-Sen Konfederasyonunun Basın Danışmanı, hemşehrim Şahin Ali Şen’in bana ulaştırdığı kitaplardan biri, “Uluslararası Demokrasi Kongresi” adının taşıyıcısı. Mayıs 2010 tarihinde 384 sayfayla kitaplaştırılmış.
Söz konusu kongreye sunulan bildiriler yeralıyor kitabın sayfalarında.
Dokuz oturumla gerçekleştirilen kongreye devletin üst düzeyindeki isimler katılmış. Prof. Dr. Sami Selçuk, Prof. Dr. Naci Bostancı, Prof. Dr. Selahattin Turan, Doç. Dr. Sedat Laçiner, Prof .Dr. Halis Ayhan, Yrd. Doç Dr. Erdinç Yazıcı, Prof. Dr. Ömer Çaha, Prof. Dr. Yasin Aktay, Gülay Aslantepe oturum başkanlıklarını yapmışlar söz konusu Kongrede.
Bildiri sunanlardan bazı isimler şöyle sıralanıyor:
Prof. Dr. Levent Köker, Prof. Dr. İlyas Doğan, Doç.Dr. Ahmet Yıldız, Av. Şeref Malkoç, Bayram Meral, Prof.Dr.Tahir Hatipoğlu, Doç. Dr. Mesut Yeğen, Prof. Dr. Mehmet Zeki Aydın, Mürsel Turbay, Prof. Dr. Burhan Aykaç, Celal Kazdağlı, Prof. Dr. Osman Özsoy, Sami Evren, Ahmet Gündoğdu vd.
Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu’nun bir takdim yazısı var kitabın ilk sayfalarında. Gündoğdu takdim yazısının bir yerinde:
-“Bizim sendikal anlayışımız, sadece kuru bir hak arama mücadelesi değil, özünde insan haklarını savunan, paylaşımcı ve katılımcı bir yaklaşımla, tüm insanlığın mutluluğu için kardeşçe projeler üreten idealist bir toplum inşa etmektir” diyor.
Bazı görüşler verelim kitap içinden:
1- Anayasanın sahibi olduğunu yeni duyuyorum. Bu ilginç bir tespit. Eğer doğruysa, bilmiyorum, belki de biraz sonra yürürken yürüyüşüm değişebilir (Prof. Dr. Sami Selçuk, Sayfa:76)
2- Avrupa ülkelerinde polislerin sendikası var. Avrupa ülkelerinde Genelkurmay Başkanı hariç, subayların sendikası var (Bayram Meral, Sayfa: 129)
3- 19. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’da sendikalar konuşulurken, o dönemin güçlü olan çevreleri diyorlar ki sendikaya gerek yok. Bırakın güçlü olan kazansın. (Prof. Dr. Naci Bostancı, Sayfa: 129)
4- İşçi-memur ayırımı, yanlış bir ayırımdır. Çalışanlar arasında ayırım yapılmaz, geliştirmek zorundasınız. İş güvencesi olmayan bir ülkede sendikal hareket de gelişemez (Sami Evren, Sayfa 329)
5- Sendikacılığın önünde gerçekten ciddi engeller var; Bakış sorunu, siyasetin bakışı, memurun bakışı, işçinin bakışı, kamuoyunun bakışı gibi (Ahmet Gündoğdu, Sayfa: 335)
***
Mehmet Cem Yiğit’in yeni şiirleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şair arkadaşlarımızın yazdıkları, yeni şiirleri olarak bana ulaşanların bazılarının mısraları arasındaki gezintilerim sürüyor efendim.
Şiirimizin usta kalemlerinden, Konya-Akşehir’den seslenen Mehmet Cem Yiğit ustanın yeni şiirleri var masamda. Bunların mısraları arasına şöyle (birlikte)bir göz atalım mı?.
Bir yabancı gibi davrananların, şöyle göz atıp geçenlerin, gidenlerin ardından söylenenler, yazılıp sayfalara dökülenler Mehmet Cem Yiğit hocanın dünyasında da vardır. Bu şiirden:
Kalpten bağlıydık seninle bir zaman,
Yüreğe dokundu ayrılık denen,
Canımın bir parçası olmuştun sen,
Bir yabancı gibi yanımdan giden..
*
Elveda demeden gitmek olur mu?
Öpücük vermeden gitmek doğru mu?.
Arkasından sorular birbiri ardına yine sıralanır Mehmet Cem Yiğit duygularıyla. Bu kez “Kalbinde sevgiye biraz yer varsa” diye sorulur, sitem edilir burukluk içinde mısralaşır duygular. Buradan:
Kalbinde sevgiye biraz yer varsa,
Aşktan usanıp, canın yanmışsa,
Sen bil ki aşıksın günler boyunca,
Sana tapan bir aşığın olmuşsa.
Azerbaycan (20.05.2010) notuyla kaleme alınmış bir dörtlük var Mehmet Cem Yiğit hocanın şiirleri arasında. Bu dörtlük:
Dün gitmiş, bir daha hiç gelmeyecek,
Sevinçler, neşeler çiçek açmayacak,
Artık gidenlerden haber bekleme,
Solan bahçeler hiç renk vermeyecek.
Selâmsız, adlı, başlıklı şiirinde; selamsız, sabahsız geçerek, fakiri, zengine değişen vefasızdan, “Eski sevda yeli” adlı, başlıklı şiirinde de Mehmet Cem Yiğit usta; Gönlündeki sevgilinin varlığıyla, kalbindeki evinin saray kadar geniş olduğundan sözediyor.
***
Burdur ili kalkınma düzeyi araştırması
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Araştırmalar, sonuçları itibariyle değer kazanır, anlam kazanır.
Burdur Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı, Burdur iline ait bir araştırma yapmış ve “Burdur ili kalkınma düzeyi araştırması” adıyla, 90 sayfalık bir kitapla ilgililerin bu alandaki yetkililerin, araştırmacıların karşısına çıkmış.
Burdur Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Keyik’in bir önsözü var. Bir yerinde sayın Keyik; “Günümüzde devam etmekte olan ülkelerarası rekabet yanında, bölge, yöre ve kentlerin farklı özellikler ve potansiyeller sebebiyle rekabetin buralara doğru kaydığı gözlenmektedir” diyor.
Ahmet Can’ın yayın editörlüğü, Hulusi İlhan’ın dizgileri ve daha pek çok isim ve imzanın katkılarıyla gerçekleştirilen kitap, Burdur’un ekonomik görüntüsünü gözler önüne seriyor. Kitap içinden bazı bölümler nakletmek istiyorum burada:
1- Bu çalışmanın ana kütlesi; Burdur il merkezi ve ilçelerindeki kamu kurum ve kuruluşlarının yöneticileri, yerel yöneticileri, özel sektör sahip ve yöneticileri ile sivil toplum kuruluşlarının yönetici ve yönetim kurulu üyeleridir.
2- Katılımcıların niteliği ve eğitim düzeyleri; İlkokul, ortaokul, lise, ön lisans, yüksek lisans, doktora, diğer ayırımı yapılarak alınan cevapların değerlendirildiği görülüyor.
3- Ankete cevaplayanların yüzde 72’si Burdur’un ekonomi dışındaki sorunları arasında çevre kirliliğinin önemli bir yer tuttuğu görüşündedir,
4- Ankete cevaplayanların yüzde 73’ü Burdur’un ekonomi dışındaki sorunları arasında park ve yeşil alanların azlığının önemli yer tuttuğu görüşündedir,
5- Ankete cevaplayanların yüzde 77’si Burdur’un ekonomi dışındaki sorunları arasında çarpık kentleşmenin önemli yer tuttuğu görüşündedir,
6- Ankete katılanların yüzde 86’sı Burdur’un yeterince gelişmemesinde yerel yönetimlerin önemli rolü olduğu görüşündedir.
REHBER VERİLER
Burdur Ticaret ve Sanayi Odası yayınları arasında günyüzü gören, “Burdur ili kalkınma düzeyi araştırması” adlı kitabın arka kapağında yeralanlardan bazı cümleler nakledelim. Buyrun;
Bu kitap, Burdur’un kalkınmada, bazı bakımlardan olumsuzluk ifade eden fiziki şartlara rağmen, bölgesel coğrafi yapı ve iç potansiyeller açısından ekonomik gelişim ve yatırım avantajları barındırdığını ortaya koymaktadır.
Çevresindeki iller, nispi olarak Burdur ilinden daha gelişmiş durumdadır. Bu durum, Burdur ili açısından avantajlar içerebildiği gibi dezavantajları da bünyesinde
bulundurmaktadır.
***
Ümüt Güngör’ün şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Geleli epey oldu, Ümüt Güngör’ün şiirleri. Zarf içindeki görünümüyle, ha bu gün, ha yarın derken, mısraları arasında gezme fırsatını yenilerde bulabildim Ümüt Güngör’ün şiirlerinin.
“Yeni Metin Belgesi” adıyla toparlanan dosyada yeralan şiirler masamdaki Ümüt Güngör şiirleri.
Uzunca üç şiir. Hece vezni türüyle kaleme alınıp, şekillendirilmiş şiirler.
Şehidlerimizden, yüreklerimizin parçalanmasından akıp gelen duygular var şiirlerde, şiirlerin mısraları içinde.
Bugün bize ses vermedi bu tren, 11 şehidimiz vede tüm şehitlerimiz için yazdığı “Yeni Metin Belgesi (2)’den:
Bu gün bize ses vermedi bu tren,
Çok acı duyuldu yaptığı fren,
Çokta acı çaldı hemde bir siren,
Onbir şehit haberini verirken.
*
Salınma bir daha sakın görmeyim,
Yüreğime artık çile örmeyim,
Getirme yanına hiddet sermeyim,
Bu acıya yürek ne der be tren?.
Şehitlerin yürekte ayrı bir yeri bulunduğunu anlatarak yazmaya devam eden Ümüt Güngör, askerliğin cesaret istediğini, sınırda çelik yürekli askerlerimizin duruşundaki kararlılığı ve görüntü büyüklüğünü dile getiren şiirlerinde, mısralarında anlatmaya devam ediyor.
Mehmetlere helâl süt vermiş vatan anneler,
Yüreği bu yola dermiş vatan anneler,
Dilerim cennete dolsun vatan anneler,
Şehitlerin yürekte, ayrı bir yeri var.
*
Onlara şehitliği kabul eyle Allah’ım,
Tuğba dallarıyla serin eyle Allah’ım,
Geride kalanına sabır eyle Allah’ım,
Şehitleri cennete gül eyle konuk eyle..
***
40. Sanat yılını geride bırakan
İzmir, Devlet korosu sanatçısı: Engin Çır
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bazen sayarız: 1, 2, 3, 5, 10, 18, 22 gibi. Kırk rakamına ulaşmak kolay değildir. İzmir Devlet Klasik Müziği Korosu, bestekâr sanatçılarından Engin Çır 29 Mayıs 2010 tarihinde 40 ncı sanat yılını bir konserle kutladı. Anılan konsere onlarca saz sanatçısı, bestekar-sanatçı katıldı.
Bunlar arasında; Kutlu Payaslı, Ali Şenozan, Ayşe Taş, Yıldırım Bekçi gibi bu alanın ünlü ve ustaları katıldı. Koronun şefi: Cavit Ersoy, Sunan ise Arife Soydemir idi.
Engin Çır’ın 40. Sanat yılı konserine, onlarca saz sanatçısı, onlarca şairin katıldığı da görülüyor. Bu anlamlı gecede, Engin Çır’ın bestelerinden, sözlerini yazdığı başka bestekarlarca bestelenenlerden saatler süren seslendirme yapılmış. Sözleri Engin Çır’ın Bestesi Naci Derçin’in olan bir şarkı. Üç ayrı dörtlükten meydana gelen sözler. Bu dörtlüklerden biri:
Derde derman katmasan da,
Kollarımda yatmasan da,
O sevdayı tatmasan da,
Sevdim seni ceylan gözlüm.
Şuradan anlıyoruz ki, Engin Çır’ın şairlik yönüyle, bestekârlık yönü at başı gidiyorlar. Peki bu değerli sanatçı, bestekar Engin Çır hakkında neler biliyoruz?.
Biyografisine birlikte göz atalım:
Engin Çır: 29 Ekim 1954 tarihinde Samsun’da doğdu. 1971 yılında Türk Halk Müziğiyle ilgilenmeye başladı. Samsun Türk Halk Müziği Derneğindeki çalışmalara katıldı. TRT Ankara Radyosu’nda, Türk Sanat Müziği ön dinleme sınavını istisna akidli olarak kazandı. Samsun Belediye Konservetuarından 1984 yılında mezun oldu.
Kültür Bakanlığınca yapılan denetim ve sınav sonucu, Arnavutluk’un değişik şehirlerinde konserler verdi. Samsun 19 Mayıs Üniversitesi korosunda şef yardımcısı ve ud sanatçısı olarak çalıştı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 1989 yılında Ankara’da açtığı sınavları kazanarak İzmir Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nda ses sanatçısı olarak çalışmaya başlayan Engin Çır, yazdığı şiirleri ve yaptığı besteleriyle de dikkat çekti.
300 dolayında bestesi bulunan, bu bestelerden 60’nın TRT Repertuarında yerini aldığını söyleyen Engin Çır’ın yazdığı çocuk şiirleri bestelendi.
Birçok gazete ve dergide değişik konularda yazdığı yazılar yanında bu yayın organlarında şiir ve besteci köşeleri hazırladı, 35 dolayında, birincilik, ikincilik, üçüncülük ve mansiyon ödülleri alan Engin Çır İzmir’de yaşıyor.
***
Irak-Telafer’den Cemil Şeho’nun şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Irak’tan gelen, Türkmeneli’nden gelen dostlarımızdan Cemil Şeho ile Ankara’da görüşme, sohbet etme fırsatı buldum. Sanattan, edebiyattan sözettik uzun uzun. Şiirlerinden bazılarının mısraları arasında gezme fırsatını yakaladım. Şiirlerinden:
Acı Hayat: Ayakaltında güden beter olmuşsun, diye söze başlıyor. Ayrılığın getirdiği, bir burukluk, kırgınlık var bu şiirde. “Ne adın ne değerin, ne varın ne de şanın/Eşek ayaklarında naldan beter olmuşsun” küçülen, yok olana karşı gönderilen duygularla karşılaşıyoruz.
İnsan ah insan: İnsanın yemekle değil, gerçeklerle yaşadığından sözedilerek başlanıyor.
İnsan olmak ne güzel,
Hakk-ı bulmak ne güzel,
Bu ulu gerçeklerle,
Boşken gülmek ne güzel.
Gerçeği, gerçeğe sor şiiriyle, gerçeklerin içinden sesleniyor Cemil Şeho.
Dostum sensin, Eş varlığım, Yenilikler anası dünya, Ben insan değil miyim? adlı şiirleriyle dikkat çeken şairimizin, konular üzerindeki hâkimiyeti, anlatım rahatlığı, şiirde aldığı mesafenin önemini, büyüklüğünü ortaya koyuyor, gözlerimiz önüne seriyor. Dörtlükleri var; “Hakkın izidir insan/ Kendi özüdür insan/ Her söz bir sorumluluk/ İnsan sözüdür insan”.. Sonra devam eden dörtlükler, sözle özle gelen anlatımlar.
Cemil Şeho: 1966 yılında Telafer’in Saray mahallesinde doğdu. İlk, orta ve liseyi Telafer’de bitirdi. 1989 yılında Hukuk Fakültesinden mezun oldu. Halen Telafer okullarında öğretmenlik yapan Cemil Şeho, edebiyatla çocuk denecek yaşlarda ilgilenmeye başladı. Yurt Gazetesinde şiir ve yazıları yayınlandı. 1997 yılında “Önce Gerçek” adlı şiir şiir kitabı günyüzü gördü.
Şiir ve yazılarını Türkçe ve Arapça dillerinde yazan, İngilizce’den Türkçe’ye çeviriler yapan Cemil Şeho’nun yayınlanmayı bekleyen bir çok şiir ve yazısı bulunuyor.
Ayakaltında kalan gülden beter olmuşsun,
Sağır ağzında, şaşkın dilden beter olmuşsun,
Tokuşan camlar gibi, hem kıran, hem kırılan,
Yakıp yakınıp ateş, külden beter olmuşsun.
Mısralarıyla okurlarıyla selamlaşan Cemil Şeho, gelecek için ümit veren şair ve yazarlarımızın başında yeralıyor efendim. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.