30 Nisan 2011 Cumartesi

konuk yazar

Arzu KÖK

İsa Kayacan; Türk Edebiyatı’nın Pythia'sı gibidir.
Arzu KÖK
"Delphoi kentinde 'Dünyanın Göbeği' diye bilinen bir yarık varmış, Bu yarıktan insanı sarhoş eden bir buhar çıkarmış. Tanrı Apollo'ya danışmaya gelen olursa yarığın üzerine üç ayaklı bir sehpa konur, buna da Pythia denen başrahibe otururmuş. Bu rahibenin, buharla kendinden geçtikten sonra söylediği sözleri etraftan saygıyla rahipler kaydeder, sonra manzum olarak bir biçime koyarak, tanrıya danışmaya gelmiş olanlara verirlermiş."
            İşte İsa Kayacan’da Türk edebiyatının Pythia'sı gibidir ülkemizde. O ki gerçek bir Pythia. Aceleci, kolaycı olan günümüz insanının harcayamayacağı bir çaba istiyordu onun yazıları. Ama... Ona inanarak danışmaya gelenlere gerçeğin kendisini anlatıyordu. Duymanın, düşünmenin ve bazen de her ikisini bir anda hissetmenin tadı vardı yazılarında, şiirlerinde.
            İsa Kayacan sadece kendi yazdığı şiirlerle tanınmadı. Aynı zamanda şiir yazmaya başlamış, kendini ifade etme çabası içerisindeki 2 bin 750 şairin tanınmasını sağlamıştır. Tüm yurttaki yerel gazete ve dergilerde yazdığı yazıları ile yeni yetme bir çok şairin tanıtımını sağlamıştır ki bugün bir yerlere gelmiş pek çok şair bunu İsa Kayacan hocaya borçludur.
            İsa Kayacan ayrıca tüm dünya üzerinde eşi benzeri görülmemiş bir değil, birçok rekorun da sahibidir.  Kısaca sıralayalım bunları;
            Türk Basın tarihinde en çok makalesi yayınlanan insandır İsa Kayacan. 43 bine yakın yayınlanmış makalesi bulunmaktadır. 3 binin üzerinde gazetede yayınlanmıştır yazıları. Bu gazetelerin bir kısmı yayın hayatına devam etmekte, bir kısmı ise yayın hayatını sonlandırmış durumdadır. Bu anlamda şimdiye kadar bilinen tek bir Amerikalı kadın yazar vardır, toplamda 2 bin gazete de yazı yazmış olan. İşte sırf bu konuda büyük bir rekorun sahibidir İsa Kayacan.
            Tüm Türkiye yerel basınının gözbebeğidir O. Hatta “Anadolu ve Trakya Basınının Fahri Hemşehrisi” ilan edilmiştir.  Büyük şehirden, büyük gazetelerden çok yerel basına önem vermiş, onların gelişmesi adına çalışmalar yapmıştır. Her şeyden önemlisi yazılarını onlarda yayınlaması bile bu anlamda yaptıklarının bir göstergesi niteliğindedir.
            İsa Kayacan Anadolu ve Trakya Basınının fahri hemşehrisidir ama O, asıl hemşehrisi olduklarını asla unutmamıştır. Ülkemizde bir yerlere geldiklerinde kendi doğup büyüdükleri yerleri unutan, “Orada bir köy var uzakta, gitmesek de, kalmasak da o köy bizim köyümüzdür.” diyenlere inat unutmamıştır köyünü.  Doğum yeri olan Burdur-Tefenni Ece Köyü’nü sürekli yazılarında anlatmış, bununla yetinmemiş belki de Türkiye’deki en büyük köy kütüphanesinin orada açılmasına vesile olmuştur. Tabii köylüleri de bu çalışmalarını takdir ederek kütüphaneye “Prof. Dr. İsa Kayacan Kütüphanesi” ismini vermişlerdir.
            Şimdiye kadar saydıklarımız ülkemiz sınırları içerisinde yaptıklarının bazılarıydı. Peki ya yurt dışında neler yapmıştır? Balkanlar’dan, Kafkasya’ya, Ortadoğu’ya kadar uzanan bir coğrafyada etkin çalışmalar yapmıştır. Türk Dünyası Genç İletişimciler Derneği’nin kurulmasına öncülük yapmıştır. Azerbaycan ile ilgili 1.624, Irak’ta yaşayan Türkmenler için ise 805 adet makalesi bulunmaktadır.
Azerbaycan’da yayınlanan makalelerinin derlenip toparlandığında 18 cilt olduğu söyleniyor. Azerbaycan yetkilileri ise “Sovyet sonrası ve bağımsızlık sonrası dönem dahil, hiçbir yazar İsa Kayacan kadar, Azerbaycan ile ilgili yazı yazıp yayınlamamıştır. Bu rekorun sahibi de İsa Kayacan’dır” demektedirler. Böylesi çalışmalara imza atmış birine bir başka ülkede olsaydı şimdiye kadar “Fahri Konsolosluk” unvanı verilirdi. Ama bizim ülkemiz maalesef bunları göremeyen yöneticilere sahip.
            Yayınlanan kitap sayısıyla da bir rekor kırmıştır İsa Kayacan. 130 tane kitap yayınlamıştır hem de edebiyatımızın her türünde neredeyse. Allah uzun ömür verir umarım  da İsa Hocamızın daha nice eserlerini görme fırsatımız olur.
            Yazmak bir idmandır onun için adeta. Yazdıkça açılıyor. Yapılan bir benzetme O’nun için “Yazı Fabrikatörü” şeklindedir. Gerçek anlamda hiç üşenmeden, gocunmadan bu kadar yazı yazmak, kitap yayınlamak, yazmakla kalmayıp bunların dağıtımını sağlamak kolay iş değildir ve her babayiğidin harcı da değildir.
            İyi ki varsınız İsa hocam. Sizi tanımış olmak büyük bir onurdur benim için. Siz, insan sevgisi ile yoğrulmuş, mütevazi, dost canlısı, yürekli bir insansınız. Gerçi sizi tam olarak anlatabilecek kelime bulamıyorum. Nedense yetersiz kalıyor sözcük dağarcığım. Siz bu kadar değerli ve büyükken yazık ki devletin başındakiler bu değeri görmüyorlar. Bu değere hak ettiği anlamı yükleyemiyorlar. Bu bence sizin gibi bir hazineyi görmeyen devletin ayıbıdır.
            Allah uzun ve sağlıklı bir ömür versin değerli hocam. (Ankara, 28 Nisan 2011)
Genç, dinamik, delikanlı İLESAM: 25 yaşında
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Kısa adı İLESAM olan, Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin kuruluşunun 25 nci yıldönümü, 28 Nisan 2011 tarihinde, Yenimahalle Belediyesi Dört Mevsim Tiyatro Salonunda düzenlenen törenle kutlandı.
            İLESAM’ın bir dernek veya vakıf olmadığını, meslek birliği olduğunu hatırlatalım. Meslek Birliği olan İLESAM’ın adı 1951 tarihli ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri kanunu ile veriliyor.
İLESAM, anılan kanunun 1983 yılındaki 2936 sayılı kanunla değişik 42.maddesiyle, Fikir ve Sanat Eseri Sahipleri Meslek Birlikleri ve Federasyonu hakkındaki tüzük hükümleri uyarınca kuruluyor.
            İLESAM’ın kuruluş statüsü, Ankara Valiliğinin 01.09.1986 tarih ve 065.051-4979 sayılı yazıları ile onaylanıyor ve Birlik tüzel kişilik kazanarak 12.01.1987 tarihinden itibaren merkezi Ankara olarak faaliyete geçiyor.
            İLESAM’ın zorunlu organları, Yönetim Kurulu, Denetim Kurulu, Haysiyet Kurulu, Yayın Kurulu, Bilim- Teknik Kurulu ve Federasyon Temsilciler Kurulu olarak görülüyor.
Asıl ve yararlanılan üyeler şeklinde bir üye ayırımı var İLESAM’ın. Üyelerin ortak amaçlarını korumada tek organ olarak görülen İLESAM, üyeler adına tam yetki sahibi olarak görülüyor.
            Bu çerçeveden baktığımızda İLESAM; İdari takiplerde bulunmak yargı yoluna başvurmak/ Yurt içinde ve dışında kamu kurumu ve kuruluşların, gerçek ve tüzel kişilerle idari, mesleki ilişkiler kurmak/ Mesleki yayınları yapmak/ Sosyal tesisler kurmak/ Üyeler için yardım sandığı kurmak ve diğer sosyal hizmetleri gerçekleştirmek olarak sıralanan amaç ve hedefleri var İLESAM’ın.
            28 Nisan 2011 tarihinde kutlanan İLESAM’ın 25 nci kuruluş yıldönümünde, 32 kişiye “İLESAM Üstün Hizmet ve Başarı Ödülü” verildi.
25.kuruluş yıldönümü kutlama programının, Ankara Yenimahalle Belediyesinin katkılarıyla gerçekleştirdiği görüldü.
            İLESAM Merkez Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız yaptığı açılış konuşmasında, İLESAM’ın üye sayısının 2000’e ulaştığını, Üniversiteler başta olmak üzere 20 ayrı noktada telif hakları konusunda konferans verdiklerini, bilgilendirme toplantıları gerçekleştirdiklerini anlattı.
Yenimahalle Belediye Başkanı Fethi Yaşar ise; Türkiye’de sanatçı olmanın zor olduğunu hatırlatarak, sanatçıya önem verdiklerini, Belediyenin tüm olanaklarını, sanat ve sanatçılar için kullanmaya devam edeceklerini söyledi. Zeynel Yeşilay’ın hazırladığı, İLESAM çalışmalarıyla ilgili multivizyon gösterimi yapıldı.
            İLESAM’ın 25 nci kuruluş yıldönümü çerçevesinde, İLESAM Üstün Hizmet ve Başarı Ödülü alanların sıralanışı Edebiyat dalında; Abdullah Satoğlu, Prof. Dr. Abdurrahman Küçük, Ali Akbaş, Ali Naili Erdem, Bahaeddin Karakoç, Prof. Dr. Bahaeddin Yediyıldız, Bekir Sıtkı Erdoğan, Beşir Ayvazoğlu, Cemal Safi, Cemal Tuzcuoğulları, Prof. Dr. Dursun Yıldırım, Güzide  Taranoğlu, Hayrettin İvgin, İsa Kayacan, İsmet Bora Binatlı, Kemali Bülbül, Nail Tan, Neriman Saryal, Nurettin Özdemir, Osman Oktay, Prof. Dr. Reşat Genç, Rızâ Akdemir, Semih Sergen, Yahya Akengin, Yavuz Bülent Bakiler, şeklinde sıralanırken,  İlim dalında; Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, Prof. Dr. Ahmet Sonel, Prof. Dr. İbrahim Agâh Çubukçu, Prof. Dr. İnci Enginün, Prof. Dr. Sadık Tural, Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay, Prof. Dr. Tuncer Gülensoy,  
            GÜNÜN PLÂKET HABERİ:
İLESAM Edebiyat Dalında Üstün Hizmet ve Başarı Ödülü: Sayın İsa Kayacan; İLESAM’ın 25.kuruluş yıldönümünde Genel Merkez Yönetim Kurulu tarafından Edebiyat dalında, İLESAM Üstün Hizmet ve Başarı Ödülüne lâyık görüldünüz. Türk Edebiyatına yaptığınız hizmetlerden dolayı şükranlarımızı sunarız. (28 Nisan 2011- Mehmet Nuri Parmaksız, İLESAM Genel Başkanı- Yenimahalle Belediyesinin katkılarıyla).***
Irak’daki, Altunköprü katliamı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Irak cephesinden, Kerkük ve öteki yerleşim birimlerindeki cephelerden, buralardan gelen her türlü sesin, olayın, olayların bize yansıtılışında yorulmayan, ciddi çalışma ve araştırmaların sahibi Dr. Şemsettin Küzeci’nin başta geldiğini defalarca yazdık, naklettik. Dr. Şemsettin Küzeci’ye teşekkürlerimiz var, sevgi ve saygılarımız var eksilmeyen bir biçimde, yoğunlukta, sıcaklıkta.
Dr. Şemsettin Küzeci’nin bürosundaki sehpa üzerinden “çaldığım” bir broşür var masamda. Adı: Altunköprü Katliamı (28 Mart 1991).Anılan broşür, merkezi Ankara’da bulunan Türkmeneli Vakfı Kültür Merkezi Başkanlığınca hazırlanmış. Broşürün ilk sayfasında, bundan sonraki sayfalarda yeralan bilgilerden:
Kerkük’ün en büyük ilçelerinden biri sayılan Altunköprü, Kerkük’e 40, Erbil’e 50 km uzaklıkta olan bir Türkmen kasabasıdır. Doğal zenginlikleriyle tanınan bu şirin kasabaya Aşağı Zap ve Küçük Zap suları ayrı bir güzellik verir.
Altunköprü tıpkı Kerkük, Musul, Süleymaniye, Telâfer, Erbil ve çevresindeki başka yerleşim yerleri gibi kültürüyle, folkloruyla bin yıldan beri Türk yurdudur. Bu şiirin kasabayı yurt tutan Türkler varlıklarını, benliklerini koruyarak, milli mücadele yolunda önemli rol oynadılar.
Mensubu oldukları devlete baş kaldırmadan vatandaşlık görevlerini yerine getiriyorlardı. Ne yazık ki onlar da tıpkı öteki Türk şehirlerinde oturan kardeşleri gibi, İngiltere’nin Osmanlılara oynadığı oyun sonunda kurulan Irak Devleti’nin uyguladığı soykırım zincirinin bir halkası olmaktan kurtulamadılar.
1920’de Telafer Türklerine uygulanan Kaçakaç katliamı bu zincirin ilk halkası idi. 1924,1946, 1959, 1979, 1980, 1991, 1996, 2003, 2004, 2005, 2006 ve günümüze kadar Irak topraklarında yaşayan Türklere karşı 20’ye yakın katliam uygulandı ve binlerce kardeşimiz şehit edildi.
ALTUNKÖPRÜ KATLİAMI
1991 yılında Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgal etmesi üzerine başlayan 1. Körfez Savaşı, Irak’ın yenilgisiyle sonuçlanınca ülkede bir kargaşa yaşandı. Saddam Hüseyin, daha çok Bağdat’ı koruma telaşına düştüğü için ülkenin güneyinde ve kuzeyinde otorite boşluğu oluşmuştu. Güneyde Şiiler ayaklanırken, kuzeyde de Kürt gruplar işgal hareketlerine giriştiler.
18 Mart 1991 tarihinde Kerkük’e giren işgalciler tapu ve nüfus dairelerini talan ederek pek çok vesikayı yok ettiler. Kürtler önlerine çıkan her fırsatı değerlendirerek bugünkü fiili durumun temelini o günlerde atmışlardı.
27 Mart 1991 tarihinde Kerkük’e giren ordu birlikleri oradan Altunköprü kasabasına yöneldiler. İşgalci ve talancı Kürt grupları öfkelerini suçsuz ve günahsız insanlardan alma yoluna gittiler. 28 Mart günü iftar öncesi, Altunköprü’de oturan ve panik arasında Kerkük’ten, Tavuk ve Tuzhurmatu’dan kaçarak oraya sığınan Türkmenlerden, çocuk, genç ve yaşlı demeden topladıkları 102 kişiyi alıp götürdüler. Bu 102 kişinin hunharca katledildiği, Dibis Kasabası yakınlarında “Kayabaşı” adıyla anılan yerdeki çukurluktan kokuların yükseldiği duyulunca, buraya yönelindi, korkunç manzarayla karşılandı. Kurşuna dizilerek şehit edilen 102 cansız beden üst üste yığılmış halde orada duruyordu..
Altunköprülüler, şehitlerini alarak beldelerine götürdüler ve Selâhi semtinde bulunan şehre hâkim bir tepeye defnettiler. ***
Dr. Mehmet Sılay’dan: Kerkük’ten Kerbelâ’ya
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar, dergi ve gazeteler, yayıncılarıyla daha bir anlam kazanıyor, manalaşıyor.
            Mehmet Sılay tıp doktoru. Parlamenterliği var, araştırmacılığı, yazar ve şairliği var. Yenilerde bir kitabı daha bana ulaştı Dr. Mehmet Sılay’ın. Adı: Kerkük’ten Kerbela’ya.
            224 sayfalık kitap, Irak’ta-Kerkük’te faaliyet gösteren Işık Edebiyatçılar Grubu yayınları arasında günyüzü görmüş. 3 ncü yayın, Seyahatname dizisinin birincisi, ilki.
            Yayın koordinatörü: Dr. Şemsettin Küzeci. Dizgi, mizanpaj, kapak: Aybeniz Küzeci’nin. Dr. Mehmet Sılay’ın kısa biyografisi ve eserleri – yayınları hakkında isimler itibariyle bilgiler yeralmakta ilk sayfalardan birinde.
            Dr. Mehmet Sılay hocanın 19 ayrı kitabının yayınlandığını görüyoruz. Elimizdeki seyahatnamenin, kitabın, “Bağımsızlık mücadelesi veren tüm Iraklı kardeşlerime” cümlesiyle ithaf edildiğini anlam zenginliği içinde okuyor, görüyoruz.
            Kitap 5 ayrı bölümden meydana geliyor. Birinci Bölüm: Kerkük günlüğü, ikinci bölüm: Kerbela günlüğü, üçüncü bölüm: Bağdat gibi diyar, dördüncü bölüm: Bilmirem sevdan hardadır, beşinci bölüm: Bir demet Kerbela (şiirler) bölümleri olarak karşımıza çıkıyor, çıkarılıyor.
            Sunuş, Irak Edebiyatçılar Grubu Başkanı Dr. Şemsettin Küzeci imzasının taşıyıcısı. Sunuşun bir yerinde; “Dostluğundan herkesin onur duyduğu Dr. Mehmet Sılay, hem tıp doktoru, hem şair-yazar, hem de araştırmacı ve yardımsever bir insan” denilişi dikkat çeken ve doğru olan bir değerlendirme biçimidir.
            Dr. Mehmet Sılay iyi bir gözlemci, başarılı bir değerlendirmeci. Bir anlamda, gazeteciliğin, haberciliğin temel ilke ve kuralları işliyor Dr. Mehmet Sılay’ın satırlarında.
            Başlık ve ara başlıklara bakıyor: İstanbul’dan Erbil’e, ikinci gün, üçüncü gün, bölgenin sosyo-kültürel tarihi, Kerkük ve özel statü, Kerkük SOS veriyor, Kerkük can pazarı, Kerkük ve Nurul Kebir, Kerkük’te Beşiktaş mahallesi vd.
            Sayfa:26’dan: Bugün Kerkük’te hukuk yok, dağ kanunu var. Bazı müdürler, zengin işadamları, doktorlar ve bürokratlar evlerinde, iş yerlerinde katlediliyor. Fail bulunamıyor. Tehlikeli bir dörtlü var Kerkük’te.
            Bir demek Kerbela: Şiirler.. 165 nci sayfada başlıyor, karşımıza çıkıyor, çıkarılıyor. Kerbela Türküsü adlı şiirden:
Yüreğim İbrahim, gözüm Puthane,
Kırmak sırasıdır, vur bölüm bölüm.
*
Sabâ Melikesi anlar dilimden,
Süleyman bendesi sarı bülbülüm.. ***
Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kısa adı BAKA olan, Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı, çalışmaları çerçevesinde hazırlanan, Antalya, Isparta, Burdur illeri kapsamında görev yapan yetkililerce hazırlanan broşürlerin kapağında “Mutlu Yaşam Bölgesi: Batı Akdeniz” deyimi kullanılıyor.
            Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı (BAKA)’yla ilgili verilen bilgilerden öğreniliyor ki; 2009 yılında 27 bin 299 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla “Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı”nın kurulduğu, TR-61 Düzey-2 Bölgesinde yeralan Antalya, Isparta ve Burdur illerinde hizmet vermeye başladığı hatırlatılıyor.
            BAKA’nın kamu tüzel kişiliğine haiz, teknik donanıma ve yüksek nitelikli personele sahip, kendine özgü bütçesi olan ve kar amacı gütmeyen bir kuruluş olduğu da verilen bilgiler arasında yeralıyor.
            Ajansın merkezi Brüksel’de olan ve 166 üyesi bulunan Avrupa Kalkınma Ajansları Birliği (EURADA) ve merkezi Cenevre’de olan ve 252 üyesi bulunan Dünya Yatırım ve Enformasyon Ajansları Birliği (WAIPA) üyesi olduğu da bilgiler olarak karşımıza çıkıyor, aktarılıyor. Vizyon, misyon ve amaçları başlığı altında verilenlere bakıyoruz. Bunların açıklanışı, detaylandırılışı:
            Vizyon: Sürdürülebilir yerel kalkınmada öncü, istihdam ve rekabet gücünü artırarak, Türkiye’nin yaşam kalitesi en yüksek bölgesi olmak.
            Misyon: Isparta, Burdur ve Antalya’nın sürdürülebilir kalkınması için, bütüncül bir yaklaşım ile yerel potansiyeli harekete geçirecek katılımcı araçlar geliştirmek ve uygulamak,
            Amaçlar: Geniş bir katılım ile belirlenen bölge vizyonu doğrultusunda amaç, hedef ve stratejiler belirlenmiş. Bunlardan bazıları:
            -Tarımın geliştirilmesi ve kırsal kalkınmanın sağlanması/Turizmin geliştirilmesi ve kullanılmayan potansiyelin değerlendirilmesi,
            -Sanayide rekabet edebilirliğin güçlendirilmesi/Ulaşım altyapısının güçlendirilmesi/Çevre altyapının geliştirilmesi vd.
            Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı yönetim kurulu üyeleri: Antalya, Burdur ve Isparta Valileri, Her üç kentin Belediye Başkanları, Ticaret ve Sanayi Odalarının Başkanları, yine her üç il’in, İl Genel Meclisi Başkanları, şeklinde sıralanıyor.
            Aralık 2009’da, Burdur Ticaret ve Sanayi Odası yayınları arasında 354 sayfayla günyüzü gören, “Burdur Destanı – Bensiz Olmaz” adlı kitabımın 69 ncu sayfasında başlayan “Resmi ve Sivil Toplum Kuruluşları” bölümünün 78 nci sayfasında yeralan mısralar:
            25 Temmuz 2009 tarihli /Resmi Gazetede yayınlanarak / Yürürlüğe giren /Isparta – Antalya, Burdur’dan oluşan / Batı Akdeniz Bölgesini/Tek il gibi ele alan/İlk Başkanı Prof. Dr. Muherrem Certel olan /Kısa adı (AKA) olarak anılan/ Akdeniz Kalkınma Ajansı/Benim… Bensiz olmaz.
            01 Nisan 2011 tarihinde 129 ncu kitabım olarak, Burdur Belediyesi Kültür Yayınlarının 12 ncisi olarak yayınlanan “Burdur’dan Kültür Yağmuru” adlı kitabımın 319 ncu sayfasında başlayan 11. bölümünün, “Burdur’a hizmet edenler, bürokrat, serbest meslek sahipleri” bölümünün 326 ncı sayfasında yeralan mısralar:
            -Antalya, Burdur ve Isparta/İlleri arasında/Bölgesel işbirliği ve/Kalkınma imkânlarını/Geliştirmek amacıyla kurulan /Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı’nın/İlk Genel Sekreteri olan/Tuncay Engin/Benim… Bensiz olmaz.***
Ortanca Dergisi – 31
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yayın merkezi Ankara’da bulunan, iki ayda bir yayınlanan sanat ve edebiyat Dergisi “Ortanca”nın 31 nci sayısı masamda. Normal boyutlu 80 sayfayla okurlarının, sanat ve edebiyat severlerin karşısına çıkan, çıkarılan “Ortanca”nın, imtiyaz sahibi, yazı işleri müdürü ve genel yayın yönetmeni: İbrahim Engin. Baş Danışmanı: Prof. Dr. Nurullah Çetin. Yayın kurulunda 9 ayrı isim ve imzanın olduğunu, yeraldığını görüyoruz.
            Ortanca Dergisinin yayın merkezi: Samsun Yolu 25 km. Kantar mevkii No: 12 Lalahan-Ankara olarak kaydediliyor. Gsm:0554 836 25 26
            İmzalar itibariyle içindekiler sayfasına, çift sütununa bakıyoruz, maşallah sütunlardan taşan bir imza kalabalığı var. Bunlardan, bu isimlerden bazı alıntı ve sıralama yapalım:
            -Mehmet Nuri Parmaksız, İbrahim Engin, Prof. Dr. Nurullah Çetin, Oğuz Tansel, Yurdanur Bilgin, Engin Çır, Sabiha Serin, Ahmet Canbaba, Vedat Fidanboy, Lokman Kurucu, Ahmet Şahinoğlu, Derya Tosun Yılmaz, Ali Bozdağ, Deniz Şahinoğlu, Ekrem Yalbuz, Rasim Köroğlu, Ahmat Muhip Dranas, Hüseyin Rahmi Gürpınar, İsmet Bora Binatlı, Şadi Ünal, Prof. Dr. İsa Kayacan, İbrahim Agâh Çubukçu, Engin Fordugil vd. Mehmet Nuri Parmaksız’dan (beş ayrı dörtlükten biri-Aşkı reddeden adam-başlığı altındakilerden):
-Niyetim dönmek değil bunu böyle bilesin,
Sükuta alıştım ben bil ki kararım kesin,
İsterse herkes bana varsın divane desin,
Aşkı reddeden adam olmak hiç kolay değil.
            Prof.Dr. Nurullah Çetin hocamız, İlter Yeşilay kardeşimizin “Zeytin” şiirinin tahliliyle karşımıza çıkıyor, bizimle selamlaşıyor 4 ncü sayfa başlangıcında.
            Engin Çır arkadaşımız, TSM’nin duayenlerinden, yaşayan bestekârlarımızdan Ali Şenozan hocamızdan sözediyor uzun uzun. Zaten “Ortanca”nın ön kapağında Ali Şenozan hocamızın yakışıklı bir fotoğrafı var, gülen yüzüyle, sıcak bakışlarıyla bizimle, bizlerle selamlaşan.
            İbrahim Engin 3 ncü sayfada “ilksöz”üyle okurlarının karşısına çıkıyor. Merhaba derken, “Üç yılı geride bırakan dergimiz ilk gün heyecanı ve siz saygıdeğer gönül dostlarıyla birlikte edebi yoluna devam ediyor” cümlesiyle sımsıcak bir selamlamada bulunuyor. Yurdanur Bilgin’in “Kahraman Apalak” adlı, beş dörtlüklü şiirinden:
Bir vuruşta düşmanların ikiye,
Yarın aslanlarım, derdi Apalak,
Serden geçtin, yaraları yarayla,
Sarın aslanlarım, derdi Apalak.
***
Mersin’den: Maki Dergisinin yeni sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Mersin Şairler ve Yazarlar Derneğinin yayın organı “Maki Dergisi”nin 2010 yılına ait 77 nci sayısı masamda.
Derginin kimliğine bakıyorum: MEŞYAD adına sahibi ve yayın sorumlusu: Abidin Güneyli. Yayın kurulu: Nafiz Nayır, Zehra Üçgül, Günay Özdemir, Mustafa Doğan, Atıfet Gezek.
Maki’nin yönetim yeri: Bahçelievler Mah. 1840 sok. Serhat Apt. Zemin Kat, No:13-C Yenişehir-Mersin.
Maki Dergisi’nin her sayısında, kapakta bir şairin, ozanın fotoğrafı ve şiirlerinden bir örnek veriliyor. Bu şu anlama geliyor: Derginin bu sayısının tanıtılan ve öne çıkarılan isim ve imzası budur.. Tebriklerimi sunuyorum. Dertli Kâzım (Gölovası-Yumurtalık) iki fotoğrafıyla selâmlıyor okurlarını. Dertli Kazım’ın altı dörtlükten meydana gelen “Mersin” adlı, başlıklı şiiri var kapakta efendim. Bu şiirden:
Bu şehirdir ki övgüye değer,
Bu kendin bilmeze bildirdi dersin.
Ben seni övecek olursam eğer,
Dört mevsim ilkbahar gibisin Mersin.
Kültür, sanat, edebiyat dergisi Maki’nin sayfalarındaki imza fazlalığı dikkat çekiyor. Yani sayfalar dolu, dopdolu. Yani dergi dolu, dopdolu.
Abidin Güneyli, geride bırakılan, gün hafta ve aylarla ilgili, bu dönemde gerçekleştirilen etkinliklerle ilgili değerlendirmeler yapıyor, bilgiler veriyor.
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yardımcı’nın “Şiir üzerine” yaptığı araştırma, değerlendirme ilk sayfalarda dikkat çekiyor. Kâzım Çelikten, Sabri Çiçekli, Ahmet Yurtsever, M. Cem Yiğit, Hikmet Elitaş, Afet Kırat, Abdülkadir Güler, Serdar Çakıcıoğlu, Mehmet Rayman, İsmail Aydın, Cemile Düzgün, Hüseyin Zeybek, M. Nihat Malkoç, Nihat Kaçoğlu, Prof.Dr.İsa Kayacan, Nurten Emre, Hasan Yıldız, Mustafa Doğan, Yahya Akengin, Baki Yıldırım, Prof. Dr. Fikri Akdeniz, Haşim Can, Nail Tan gibi isim ve imzaların yazdıkları, sayfalarda yeralanları sayfalarda bizlerle merhabalaşıyorlar. Antalya’dan Ali İrşadi’nin “Barış” isimli şiiri beş ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirden bir dörtlük:
Barış güvercini çıkmıyor dama,
Şahin görmüş gibi kaçar savaştan,
Yoksulun zıbını varsıla yama,
Ölmeden kefenlik biçer savaştan.
***
Baki Yıldırım duygularının içinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimizin duygu zenginliği, duygularının harman edilişi, şiirlerin oluşumu. Adana ilimizin Ceyhan ilçesinden Baki Yıldırım’ın şiirlerinden seçtiklerimiz:
            Sevgiden yoksun adlı şiiri; üç ayrı dörtlükten meydana geliyor,
            Barışa çağrı adlı şiiri; Beş ayrı dörtlükten meydana geliyor,
            Yanık çoban adlı şiiri; Dört ayrı dörtlükten meydana geliyor..
            Baki Yıldırım hocanın bu şiirlerinin ikişer dörtlüğüyle karşınıza çıkmak istiyoruz efendim:
SEVGİDEN YOKSUN (Baki Yıldırım)
Bırakıp giderken burada beni
Sevgime sevgini katamadın ki
Yürekler dolusu severken seni
Kolunu boynuma atamadın ki.
*
Uğruna her şeyi verirken sana
Acı ıstırabı sen verdin bana
Doymadın şöhrete doymadın şana
Ben gibi kollarda yatamadın ki.
BARIŞA ÇAĞRI (Baki Yıldırım)
Gül yüzünü görme öyle,
Özgürlük şarkısı söyle,
Mutlu olursunuz böyle,
Küs olanlar hep barışsın.
*
Kardeşlik, Türk’ün şanında,
Bulun dostun kervanında,
Kâinatın her yanında,
Küs olanlar hep barışsın.
YANIK ÇOBAN (Baki Yıldırım)
Sürüsünü sular, yalak taşında
Sevdanın izi var, çatık kaşında
Yarinin hayali gezer başında
Erim erim erir, yağı çobanın.
*
Yarini düşünüp kaval çalarken
Koyunlar kuzular bir bir melerken
Gün batımı gözü yola dalarken
Dar gelir başına dağı çobanın.
***
Hayrettin İvgin’e yazılanlardan
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Sanat ve edebiyat dünyamızın önde gelen isimlerinden, imzalarından Prof. Dr. Hayrettin İvgin’e şair ve ozanlarımızca yazılan pek çok şiir var. Bunlardan ikisini sütunumuza almak istiyoruz efendim. Buyurun birlikte okuyalım:
SAYIN HAYRETTİN İVGİN BEY (Aşık Ali Temuroğlu)
Vatanına bağlı Türklüğün özü
Varlığı milletin malıdır İvgin
Derindir kültürü dinlenir sözü
Bütün cemiyetlerin gülüdür ivgin
*
İçinde yanıyor bayrak sevgisi
Bizlerde mahzardır onun övgüsü
Toplum huzurudur herdem kaygısı
Nice aydınların koludur İvgin
*
Yazarın şairin oldu mimarı
Kutbu kudretindir onun esrarı
Düşünmez menfaati kârı zararı
Gerçek selvilerin dalıdır İvgin
*
Namert muhanete karşıdır herdem
Kendini bilmeze eyliyor sitem
İvginsiz yaşıyan toplumu n’idem
Gittiği Atanın yoludur İvgin
*
Temuroğlu eder canların canı
Dünyaya tanıtır koca vatanı
Gün gibi aydınlar bizim zamanı
Kültürde herkesin balıdır İvgin
HAYRETTİN İVGİN’E (Aşık Çoban Hüseyin)
Yaşım kırk beşlere vardı
Yedi dost içinde birisi İvgin
Kötü gün dostudur belli etmez ya
Yedi dost içinde birisi İvgin
*
Sizce bir ozana bu dostlar azdır
Elin tavukları komşuya kazdır
Karadenizlidir sanmayın Lazdır
Yedi dost içinde birisi İvgin
*
Aşığı çok sever ayrımı bilmez
Gönlündeki coşku deryadır dinmez
Her insan indinde yücedir inmez
Yedi dost içinde birisi İvgin
*
Tek dostumu herkes bilsin istedim
Onun için şiir ile süsledim
Çoban dara düştüm onu sesledim
Yedi dost içinde birisi İvgin
***
Kilis Belediye Başkanları 
ve Ekrem Çetin gerçeği
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bazen yılların gerilerine doğru gidiyorum. O yıllardan, bulunduğumuz noktadaki yılların gerilerinden gelen yayın sesleri kulaklarımda çınlıyor, geçmişte günyüzü görmüş kitaplar masamda yeralıyor, yeralabiliyorlar.
            M. Yahya Efe, sosyal faaliyetlerin içinde yeralan, yönetimlerinde başarılı görüntüler sergileyen, araştırmacı-yazar bir arkadaşımız. Bunlardan öncede “Kilis Sevdalısı. Kilis dendi mi, Kilis’ten sözedildi mi, gözlerinin içi güler, heyecanlanır, çocuklar gibi sevinir.
            M. Yahya Efe imzasıyla geçmişte yayınlanmış 63 sayfalık, “Kilis Belediye Başkanları ve Ekrem Çetin Gerçeği” adlı bir kitap var masamda. Kilis Belediye Başkanları isimleri, fotoğrafları, çalışmalarıyla sayfalara aktarılmış, rahmetli Ekrem Çetin için, “O hep Kilis’i düşünüyor” denilmiş, “Düşünüyordu” hatırlatmasında bulunulmuş.
            İkinci sayfada, M. Yahya Efe’nin; “Gezdim, gördüm ve yazdım. İşte Kilis’i Kilis yapan Belediye Başkanları ve Ekrem Çetin gerçeği.. Bu konuda fazla yorum yapmak istemiyorum. Kitabı okuduktan sonra, yorumu ve değerlendirmeyi siz değerli okurlarıma ve hemşehrilerime bırakıyorum” deyişi dikkat çekiyor.
            M. Yahya Efe imzalı bir önsöz dikkat çekiyor ilk iki sayfada. Buranın bir yerinde; “Kilis’e hizmet etmiş 36 belediye başkanının, çoğunu tanımayız, belki de isimlerini dahi bilmeyiz. Kilis’e hizmet etmiş olan bu belediye başkanlarımızı unutmamak, genç kuşaklara tanıtmak ve çalışmaları hakkında bir değerlendirme yapmamız için bu kitabı yazdım” denildiğini doğru bir ifade ve anlatım biçimi olarak görüyor, alkışlıyoruz efendim.
            KİLİS BELEDİYE BAŞKANLARI
1- Hacı Süleyman Ağa: Kilis’in ilk Belediye reisi (Başkanı), 2- Hacı Yusuf Ağa: Kilis’te 25 yıl Belediye reisliği yapmıştır. 3-Akif Efendi: 1906 yılında Belediye reisliğine gelmiş, bir yıl sonra ayrılmıştır. 4-Muhlis Efendi: 1907 yılında Belediye reisi olmuştur. 5-Hacı İsmet Efendi: Belediye reisi Akif Efendinin amcazadesidir. 6- Hacı Ahmet Canbolat: Beş yıl Belediye reisliği yapmıştır. 7- Mustafa Efendi: Eski Belediye reislerinden Akif Efendinin kardeşidir. 8-Sadullah Efendi: 1,5 yıl Belediye reisliği yaptıktan sonra Kilis Kaymakamlığına getirilmiştir. 9-Osman Efendi: 1918–1920 yılları arasında Belediye reisliği yapmıştır. 10-Burhan Efendi: 1920 – 1921 yılları arasında Belediye reisliği yapmıştır. 11-İslâm Bey: İlki 1922 yılında, ikincisi 1927 yılında Belediye Reisliğine getirilmiştir. 12-Takatlızâde Vakıf Efendi: Belediye Meclisi üyeliğinden vekil olarak Belediye reisliğine getirilmiştir.
13- Muhtar Yavaşça (11 Mayıs 1926), 14- M. Orhan Oktay (25.06.1931), 15-Ziya Güres (26.02.1932), 16- Haşmet Topaloğlu (06.10.1938),17- Raif Çakmur (10.09.1942), 18- Salih Salihoğlu (18.06.1943), 19- Abdülkadir Atik (08.09.1950), 20- M. Sadık Baytaz (15.10.1951), 21- Zekeriya Korkmaz (23.11.1955), 22- Hüseyin Müniboğlu (23.12.1959), 23- Ali Demirel (27.05.1960) 24- Ali Metin Dirimtekin (01.10.1960), 25- M.Kâzım Bölükbaşı (15.09.1962), 26- Ali Altuntaş (31.07.1963), 27- Celal Varış (20.11.1963), 28- Mehmet Yeşilçimen (08.04.1977), 29- Mehmet Elender (11.12.1977), 30- Dr.Hasan Kâmil Altınbaş (02.10.1980), 31- Hannan Özüberk (26.03.1984), 32- M.Uğur Tırnaksız (27.10.1987), 33- Dr. Burhan Kerküklü (28.03.1994), 34- Mustafa Aşkaroğlu (08.02.1995), 35- R.Güven Sipahi (05.06.1995), 36- Ekrem Çetin (ilk: 09.12.1973 – 2. kez: 1989 yılı, 3. kez: Nisan 1999) 37- Av. Abdi Bulut (İlk: 2004, İkinci kez Mart 2009- görevde)***
Mehmet Kıyat’dan: Dokuz canlı sessizlik
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Birbiri ardına yayınlanan kitaplar. Şiirlerle okurlarının karşısına çıkan şairlerimiz.
Yılların gerilerinden seslenen, ayak sesleriyle dikkat çekenler arasına giren, bunların ilk sıralarında yeralanlar..
Mehmet Kıyat, şiirimizin ustalarından. Şiirimizin meşakkatli yolculuğundaki yaşama gücüyle yıllara meydan okuyanlardandır. O’nu seviyor ve kutluyoruz.
Yenilerde üç ayrı kitabı daha geldi. Bugün, merkezi Ankara’da bulunan “Mutluson yayınları” arasında günyüzü gören 96 sayfalık “Dokuz Canlı Sessizlik”in sayfaları, daha doğrusu sayfalardaki şiirlerin mısraları arasında gezeceğim efendim. Buyurun bu gezintimizi birlikte gerçekleştirelim:
Tek mısrayla verilen, anlatılanlar, Kitabın adı olan mısrada olduğu gibi:
-Dokuz canlı bir sessizlik var aramızda, mısranın getirdikleri. Sonra mercimek: “Dört bin yıllık mercimeği çimlendiren doğa/Sana da yeter, bana da yeter güzelim” den sonra, Duyarsızlık başlığı altında verilenler: “Çanak yalayıcı bir duyarsızlıkla/Sapla saman karışmış birbirine”.
Mehmet Kıyat, şiirlerinin üzerinde titriyor. Kitaplarının üzerinde hassasiyetle duruyor (basılmadan önce) kuşe kağıt kullanımıyla, baskı için kararlılık düşüncelerini ortaya koyuyor.
Kolu kanadı kırılmış eylem, yanlış sunularda, yorulmuş imgelerde, dilenci kurnazlığı, gibi başlıklarla şiirlerini şekillendiriyor, sayfalara aktarıyor Mehmet Kıyat.
Kısa, orta boy, uzun soluklu şiirlerle okurlarıyla merhabalaşan Mehmet Kıyat’ın konu seçiminde sıkıntısının olmadığını önceki yazılarımızda da kaydettik, belirttik.
Sayfa 47’deki Taşralı beleşçilik, adlı başlıklı şiirinden:
Kör savunular, dumura uğramış beyinlerde,
Yaltaklanma oyunları, kuyruk sallamalarda toplanıp,
Suçu suçla yıkayan çıkara sarılarak,
Serseri düzenbazlık, baş aşağı bencillikle,
Bölerek çoğalan uzakları kınamadan,
Bilinçsiz, kolkola bir yakınlık uydurup,
Gözü kara durumlar, sinik beklentilerde….***
Kozan Sevdası Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergiler, gazeteler, bültenler, kitaplar… Yayınlandıkları günlerde, gün, hafta ve aylardaki getirdikleriyle takdir toplar alkışlanırlar veya sessiz sedasız, görülmeden, bilinmeden yok olup giderler.
            Araştırmacı, yazar, şair Yalın Kılıç’ın bana ulaştırdığı “Kozan Sevdası” adlı derginin 10 ncu sayısı masamda. Görülen, kabul edilen gerçeklerden biri de, Yalın Kılıç arkadaşımızın bir Kozan Sevdalısı olduğu, Kozan adının geçtiği her yerde gözlerinin içinin güldüğü gerçeğini de unutmamalı, tekrarlamalıyız efendim. Kozan’daki yerel gazeteler için hazırladığı araştırma, yazı ve yorumlarıyla ilgili çalışmalarını yakınen gördüğüm, bildiğim için bu gerçekleri de satırlar arasına sıkıştırmalıyım diye düşündüm.
            62 sayfalık, pırıl pırıl baskılı bir dergi “Kozan Sevdası”. Kapaktaki anons, “Ulu bir Türkmen boyu: Varsaklar” olarak karşımıza çıkıyor, çıkarılıyor. Tarih, kültür, sanat, eğitim ve edebiyat dergisi olan” Kozan Sevdası” sayfalarındaki getirdikleriyle alkışlanan bir dergi, yayın organı.
            Sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü: Hakan Akıcı. Hazırlayan: Abdurrahman Kütük. Mustafa Ateş ise reklam sorumlusu olarak görev yapıyor. İrtibat için: Hacı uşağı Mhl.Yukarı Çarşı No: 90 Kozan-Adana, adresi kaydediliyor. İçindekiler sütununa bakıyoruz, görülen isim ve imzalardan:
            -Abdurrahman Kütük, Prof.Dr. Ali Sinan Bilgili, Halil İbrahim Yavuz, Hüseyin Demirbağ, Aşık Hakkı Tanrıkulu, Ahmet Kaytancı, Prof. Dr. Ahmet Gökbel, Sakıp Aşçı, Gönen İnce Çamurdan, Veli Yavuz (Karavelioğlu).
            Dergi içindeki sayfalardan bazı cümleler, imza sahipleri itibariyle:
1- Selçuklular ve Memluklular zamanında bölgede yaşayan Varsaklar, zaman zaman Memlukluların, zaman zaman da Karamanoğullarının hakimiyetinde yaşamışlardır. (Abdurrahman Kütük, sayfa:4)
2- Barsah Türkleri, Issığ Göl’ün güney doğusunda, Çiğil ile Oğuz boyları arasında, kendi isimlerini taşıyan bölgede ve şehirlerde yaşamaktaydılar (Prof. Dr. Ali Sinan Bilgili, Sayfa:6)
3- Varsak, Türk kültürünün asıl unsurudur. Ondandır ki atalarımız bizleri Anadolu’nun en zor fethedilen yerlerine yerleştirmişlerdir (Halil İbrahim Yavuz, Sayfa:20)
Sayfa 61’de Yalın Kılıç’ın bir mektubu var “değerli hocam” diye başlayan. Altında bir şiir var “Hocam Şükran Erdem’e ithaf edilen. Mektup ve şiir aynı çerçevede verildiği için bu şiirin Yalın Kılıç’a ait olduğunu kabul ediyor, bu şiirin girişini aşağıya alıyoruz efendim: (Başlık: Renklerin gizi ve izi):
Siz ki ilk kez,
Pastelden nazfe,
Renk kattınız çocuksu evrenimize,
İşte o gün bugün,
Anlar olduk renklerin dilinden,
Sanatın yaşamdaki öneminden.
***
Dr. Şemsettin Küzeci’den:
Şehit şair Kemâl Ömer Beg
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kerkük’ün sesi, kulağı olan Dr. Şemsettin Küzeci’nin birbiri ardına yayınladığı kitaplarla, Kerkük şairlerinin Türkmenlerin bütünlüğüyle ilgili detay bilgiler bize ulaşmaya devam ediyor. Önce kutlayıp, teşekkür etmek istiyorum.
64 sayfalık kitabın dizgi, mizanpaj ve kapak tasarımı Aybeniz Küzeci’ye ait. Dr. Şemsettin Küzeci’yle ilgili verilen bir sayfalık bilgi bütünlüğünden sonra, Abdülaziz Semin Beyatlı’nın önsözü dikkat çekiyor. Sayın Beyatlı önsözünün bir yerinde: “Kemal, dostlarının anlattıklarına göre, çocukluğundan beri, eski hoyratlarımızın aşığı olmuştur.”diyor.
Giriş yazısı Dr. Şemsettin Küzeci’ye ait. Küzeci girişinin bir yerinde şöyle diyor: “Günyüzü gören yayınlarımızdan biri de, genç ozanımız şehit Kemal Ömer Beg’dir ki, yeteneğini geliştirmek, yaşına karşın hoyratçılar arasında usta bir hoyratçı olarak kısa sürede adını duyurmayı başardı”..
Şehit Kemal Ömer Beg’in hoyratlarından bazı nakiller yapalım ve yazımızı sürdürelim efendim:
Beyazam gür kiminem,
Şirinem nar kiminem,
Gâh güllem, gâh ağlaram,
Mende o yar kiminem.
*
Yardan geçti,
Xoş günler yardan getti,
Men vazgeçtim, kâr ettim,
*
Ne getti yârdan etti,
Ne dedi men senivem
Başımı yâr deng etti.
Dr. Şemsettin Küzeci, şehit şair Kemal Ömer Beg hakkında bilgiler veriyor 9 ncu sayfada başlayan. Buradan aldığımız bilgilerden, Kemal Ömer Beg hakkında verilenlerden:
Yazdığı içli, cinaslı ve cinassız hoyratlarıyla içimizi, dışımızı kavuran genç ozan şehit Kemal Ömer Beg, 1966 yılında Kerkük Piryadi semtinde doğdu. İlkokulu ve liseyi Kerkük’te tamamladı. 1988 yılında Irak-İran Savaşında Kuzey Cephesinde Semiren dağında yurt için şehit düştü.
Kemal’in edebiyat hayatı; çocukluğundan beri hoyrat dinlemeyi severdi. Eski bantlarda bulunan hoyratlar için de bayılırdı. 1980 yılında hoyratın özelliklerini öğrenerek hoyrat yazmaya başladı.***
Hayrettin İvgin adıyla başlayarak
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Araştırmacı, şair, yazar Prof. Dr. Hayrettin İvgin adıyla başlayarak yazılanlar, yazanlar. Hayrettin İvgin hocanın “Köy çocuklarından/Cumhuriyet öğretmenlerine” gönderdiği bir şiiri. Arkasından Kayserili Aşık Gözübenli’nin “Hayrettin beye” başlığıyla yazdığı bir şiiri var efendim. Buyurun birlikte gözden geçirelim:
            ÖĞRETMENİM (Hayrettin İvgin)
Bizi okut, yol ver bize fikrinle
Ülke sorununa dal öğretmenim
Öğret insanlığı, medeniyeti
Gitme köyden n’olur, kal öğretmenim
*
Uygar yaşamayı sen öğret bize
Bunca yıl inandırıldık saf söze
Gün olur inersek yokuştan düze
Olursun bizlere dal öğretmenim
*
Köpek hastanesi kurmuşlar yurtta
Acısız doğum yaparmış burada
Anamsa doğurmuş beni tarlada
İt et yer, biz niçin yal öğretmenim
*
Köyümüz ışıksız, yolsuz, okulsuz
Sesimizi duyan yok kolsuz
Su veren yok ölüyoruz da susuz
N’olacak bizim bu hal öğretmenim
*
Okuyup senin gibi olacağım
Doğru büyüdüm, doğru kalacağım
Ben babamın hakkını alacağım
Onların üstüne sal öğretmenim
*
Aşık Gaybi de gerçeği söyler
Uykudan uyanın garip köylüler
Sizler olmasanız bu vatan n’eyler
Ümitlerin bize bal öğretmenim
HAYRETTİN BEYE  (Kayserili Aşık Gözübenli)
Çabanız şevk ile anılacaktır
Sizler başımızda, hazır oldukça
Sizlere çatanlar yanılacaktır
Sevgiler bakidir dünya durdukça
*
Hız verin koruyun aşkın argını
Barıştırın küsülüyü gırgını
Unutmayız biz Hayrettin İvgin’i
Sevginiz bizlere böyle vurdukça
*
Aşıkların yükü dağlardan ağır
Göremez, duyamaz, ağma ve sağır
Bir emrin var ise ölüme çağır
Can hazır duruyor, canan oldukça.***
Erdoğan Aslıyüce’den: 
Marmara’dan Akdeniz’e
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İstanbul’dan seslenen Erdoğan Aslıyüce’nin birbiri ardına yayınladığı kitaplarının maşallah izlenme zorluğu var.
            Değişik zamanlarda bana gelen kitaplarından birinin adı: Marmara’dan Akdeniz’e Erdoğan Aslıyüce’nin.
            324 sayfalık “Adım Adım Türkiye – 10: Marmara’dan Akdenize”nin ilk sayfalarında Erdoğan Aslıyüce’nin biyografisi ve yayımlanmış eserleriyle ilgili bir sıralama karşımıza çıkıyor.
            Erdoğan Aslıyüce imzalı önsözün bir yerinde: “Adım adım Türkiye çalışmalarımın 10 ncu kitabı olan Marmara’dan Akdeniz’e de milletimizin ruhunu, yani milli kültürünü kaybettiği zaman, milli istiklalini ve mübarek vatanını da kaybettiğini göstermeye çalıştım” deniyor.
            İçindekiler sayfalarından aldıklarımız örnek olarak verdiklerimiz efendim: 
1-Anadolu’yu Türk ve İslâm yapan Alp-Erenlerden Geyikli Baba,
2-Söğüt’ten Gölpazarı’na,
3-Güneş, deniz, tarih, eğlence mekânı Bodrum,
4-Taraklı,
5-Piri Reis’ten günümüze Marmaris,
6-İstanbul’dan Didim’e vd.
İlk anlatım, ilk sayfada başlıyor. Başlık: Anadolu’yu Türk ve İslâm yapan Alp-Erenlerden Geyikli Baba..
Giriş:
“Konya’da Yavuz Sultan Selim devrinde, 1518’de kayda alınan “Devlet Mahallesi, Şems Caddesi, Şems Camisi ve parkı” karşısında, Kafalıların apartmanının 14-2 nolu dairesinde kirada oturuyordum. Kütüphanede çalışırken, Bursa’nın fethi aklıma geldiğinde, olayı Sultan Orhan ve Geyikli Baba’sız düşünemedim”..
            Erdoğan Aslıyüce’nin “Adım adım Türkiyem – 10: Marmara’dan Akdeniz’e” adlı kitabının ilerleyen sayfalarında, fotoğraflarla, görüntülerle selamlaşıyoruz.
            Sayfa 152’de Fethiye hakkında bilgiler var. Arkasından, Fethiye’nin çalışkan ve başarılı Belediye Başkanı Behçet Saatcı ile yapılan röportaj dikkat çekiyor. “Fethiye sevdalısı Başkan” deniyor ve doğru söyleniyor. Behçet Saatcı’nın cevaplarından:
            -İlçemizin eski adı Termossos..1284 yılında Menteşe Beyliğine bağlandıktan sonra Kasabamız “Meğri” adını almıştır.
            Bugün İsrail işgalindeki Golan tepeleri eteğinde deniz seviyesinden 250 metre aşağıda bulunan Taberiye gölü yakınlarında uçağı düşerek şehit olan ilk Türk hava pilotlarından Yüzbaşı Fethi Beyin hatırasına hürmeten 1914 yılında “Fethiye” adını almıştır.
***
Burdur’dan Şerife Uçkun’un şiirlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şerife Uçkun 2010 yılı itibariyle, Burdur’daki ilköğretim okullarımızdan Suna Uzal İlköğretim okulunun 8-C sınıfında okuyordu.
            Şerife Uçkun’un şiir denemeleri sıklıkla dikkatimi çekiyor. Burdur ilimiz merkezindeki gazetelerde yayınlanan şiirlerinin mısraları arasına girdiğiniz zaman şöyle bir incelemede bulunduğunuz zaman, O’nun minik dünyasında olup-bitenlerin, hareket olarak görülenlerin, gelecek için ümit verdiğini görüyorsunuz.
            Şerif Uçkun’un Burdurlu’nun Sesi gazetesinde yayınlanan iki şiiriyle, önceden aldığım ve Burdur Belediyesi Kültür yayınları arasında günyüzü gören “Burdur’dan Kültür Yağmuru” adlı kitabımın “Şiirlerle Burdur” bölümünde yer alan bir Burdur şiiri var masamda.
            Önce, cümlemizin sununda sözettiğimiz dört ayrı dörtlükten meydana gelen “Hayalimde benim güzel Burdur’um”  başlıklı şiirinden bir dörtlük alalım Şerife Uçkun’un:
Yemyeşil bahçeler isterdim tam orta yerinde,
Hiç solmamış çiçekler, kirlenmemiş göl belki,
İlerde kurumuş toprak var su bekler,
Sularımız kirli, toprağın hayalimde, benim güzel Burdur’um.
            Şerife Uçkun ilerleyen yıllarda, yani gelecekte, şiirin gerçek dünyasına doğru yaklaşacak, bu dünyada yürümeye, zamanla koşmaya başlayacaktır. O’nun şiir geleceği ümitlerle, gerçeklere yaklaşma, bu gerçeklerle kucaklaşma düşünceleriyle doludur.
            Burdurlunun Sesi Gazetesinde tomurcukların çiçek açmış dal ucu görüntüleri üzerine oturtulmuş fotoğrafı “Şiirlerim” başlıklı köşe düzenlemesi altında yayınlanan Şerife Uçkun şiirlerinden: Severken suçlu muyum? başlıklı olanı dört ayrı dörtlükten, 10 Kasımı tarihten silebilir miyim paşam?, adlı 7 dörtlükten meydana gelen şiirlerden aldığım dörtlükler, seçtiğim dörtlükler efendim:
SEVERKEN SUÇLU MUYUM? (Şerife Uçkun)
Buğulu gözlerim yıllar sonra yine,
Aynı acıyı hissediyorum delice.
Sen anlarsın sadece, yeşilleniyor sevgim,
Suçlu muyum severken söyle acılı kalbim?.
10 KASIMI TARİHTEN SİLEBİLİRMİYİM PAŞAM? (Şerife Uçkun)
Yaşatacağız cumhuriyeti ömür boyu,
Görmek nasip olsaydı dimdik duruşunu,
Okumaktır hayatını toprağının suyunu,
10 Kasımı tarihten silebilir miyim Paşam?..