5 Mayıs 2011 Perşembe

Cemal Tuzcuoğulları’ndan: 
Türkiye’de Telif Hakları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Cemal Tuzcuoğulları bir derviş adam: Düşündüklerini hayat vermek için, gayret gösteren, başarıya ulaşan bir arkadaşımız.
            Kısa adı İLESAM olan Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği Cemal Tuzcuoğulları’nın önem verdiği, üzerinde titrediği bir ilim ve kültür kuruluşumuz.
Bir dönem Yönetiminde birlikte çalıştığımız İLESAM’ın şimdiki döneminin de Muhasip üyesi Cemal Tuzcuoğulları.
            Yenilerde bir kitabı günyüzü gördü Cemal Tuzcuoğulları’nın. Adı: Türkiye’de Telif Hakları.
25.kuruluş yıldönümü kutlanan İLESAM’ın ana sloganı “İLESAM; Telif hakkını korur” olarak karşımıza çıkıyor. Bu noktadan hareket ettiğimizde Cemal Tuzcuoğulları’nın “Türkiye’de Telif Hakları” adlı kitabı önem taşıyor, anlam zenginliği içinde karşımıza çıkıyor.
104 sayfalık kitabın içindekiler sayfalarına bakıyoruz: Sunum ve kısa tanıtımı, Dünya telif hakları, İLESAM’ın doğuşu, Türkiye’de telif hakları, İLESAM yeni yönetim ve faaliyetlerişeklindeki başlıklarla bizimle selamlaşıyorlar.
İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız, “Telif hakları, İLESAM ve Cemal Tuzcuoğulları”na ilişkin görüşlerini ortaya koyuyor ilk iki sayfada. Buranın bir yerinde; “İLESAM’ın kuruluş çalışmaları bundan 25 yıl önce başlamış: 28 Nisan 1986. Bu gün itibariyle İLESAM’ın Genel Muhasipliğini yapan Cemal Tuzcuoğulları, İLESAM’a olan sevgisini ve telif haklarına olan saygısını bu kitapla ortaya koymuştur” diyor ve doğru söylüyor.
            Prof. Dr. Nurullah Çetin hocanın “İLESAM bilgesinden bir başyapıt” adlı yazısı, değerlendirmesi, Cemal Tuzcuoğulları’nın genel yapısı ve bulunduğu nokta itibariyle anlatımını yapıyor. Bu yazıların yer yer İngilizciye çevrilerek de sayfalardaki yerlerinden bizimle selamlaştığını görüyoruz.
            Doç. Dr. Hikmet Koraş’ın bir yazısı da dikkat çekiyor “Ağaç kökleriyle yaşar” başlığıyla. Sayfa 17’den aldığımız bilgiler, giriş: “İLESAM 28 Nisan 1986 tarihinde, TC Bakanlar Kurulu Kararı ile Türkiye’de ilk defa kurulan; Kamu yararına, bilim, edebiyat ve kültür alanında hizmet veren bir meslek birliğidir” denilişiyle tescillenen bir kuruluşun varlığından söz ediliyor.
            İLESAM’ın ilk yönetim kurulu, haysiyet kurulu, denetleme kurulu, teknik bilim kurulu üyeleriyle, son yönetim kurulu ve öteki kurul üyelerinin verilişide güzel olmuş, hatırlama bakımından anlam ifade etmiş.
            Telifi olan eser türleri, şiirin tanımı ve telif ölçüleri gibi bölümler, başlıklar altında verilenler de bilgilenme bakımından önem taşıyor. 5846 sayılı kanun, eser icra ve yapım konuları, telif davalarında uzlaşma şartları yönergesi gibi başlık altında verilenlerden sonra, 01.03.2011 tarihi itibariyle vefatla aramızdan ayrılan İLESAM üyeleriyle ilgili, ad, şehir, doğum ve vefat tarihleri itibariyle hazırlanan sayfalarda gördüklerimizin büyük bölümü yakınen tanıdığımız, birlikte çalıştığımız rahmetliler olarak onları yeniden hatırladık, üzüldük. Mekanları cennet olsun.
Mahkemelerde usta bir bilirkişi olarak pek çok çalışmanın altına imzan atan Telif hakları uzmanı Cemal Tuzcuoğulları’nın biyografisi İbrahim Albayrak tarafından kaleme alınmış, uzunca anlatılmış, sayfalara aktarılmıştır.
            Cemal Tuzcuoğulları’nın kimsenin üzerinde durmadığı, duramadığı Telif Hakları konusunda bir kitap hazırladığı için, tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
      GÜNÜN HABERLERİ ve DUYURUSU:
1-     Keşan’da, Feyzullah Aktan’ın sahipliğinde günlük yayınlanan “Önder Gazetesi’nin” 26 Nisan 2011 tarihinde 50.kuruluş yıldönümü kutlandı.
2-     Kısa adı İLESAM olan, Türkiye, İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin 25.kuruluş yıldönümü 28 Nisan 2011 tarihinde Ankara’da kutlandı.
3-     Rize İlimiz merkezinde Faik Bakoğlu yönetiminde, günlük yayınlanan “Zümrüt Rize” gazetesi 05 Mayıs 2011 tarihinde 62. yayın yılına merhaba dedi.
4-     Kasım 2008’de faaliyete geçirilen, kitap ve dergi sayısı 8 bin 250’ye ulaşan, “Ece Köyü İsa Kayacan Kütüphanesi, Tefenni- Burdur” adresine, kitap ve dergilerinizden göndermenizi rica ediyorum. (İK)
***
Temelleri sağlam atılan Gülce Edebiyat Akımının binası hızla yükseliyor
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Merkezi Antalya’da bulunan “Gülce Edebiyat Akımı” çalışmaları, Mustafa Ceylan ve arkadaşlarınca yönetiliyor, yürütülüyor.
            22-24 Nisan 2011 tarihlerinde “Antalya Gülce Şairler Buluşması” gerçekleştirildi. Gülce Edebiyat akımıyla ilgili bilgilerin arttırılması, sanat ve edebiyat çevrelerindeki şair ve yazarların daha fazla bilgilendirilmesi için iki ayrı sempozyum gerçekleştirildi.
            Aynı tarihlerde, Göynük’te (her şey bedava sloganıyla) bir başka toplantı düzenleyicilerinin, sadece şiir okunan toplantıları, sanki Gülce Edebiyat Akımı toplantısına karşı (bölmek, katılımı azaltmak için) düzenlenen bir toplantıydı. Kınadığımı belirttim, ifade ettim. Tarih değiştirilebilir, bölme önlenebilirdi!
            İlk sempozyumda, Mustafa Ceylan, Harun Yiğit, Refika Doğan, Osman Öcal, Mehmet Özdemir, Halide Efendiyeva, Asuman Soydan Atasayar, Ali Gözütok, Gülce Edebiyat Akımıyla ilgili yeni ve değişik bilgiler aktardılar, soru ve cevaplarla bilinmeyenler öğrenildi, bilinenler hatırlandı. İlk sempozyum Mustafa Ceylan tarafından yönetildi.
            23 Nisan 2011 tarihindeki II.Sempozyum Antalya Sanatçılar Derneği 2.Başkanı Cahit Çakcıl tarafından açıldı. Prof. Dr. İsa Kayacan’ın yönettiği sempozyuma, Mustafa Ceylan, Mehmet Özdemir, Halide Efendiyeva, Arsalan Bayır, Sabit İnce ve Mehmet Nuri Parmaksız konuşmacı olarak katıldılar. Gülce Edebiyat Akımı, enine boyuna anlatıldı, tartışıldı, sorular soruldu, cevaplar verildi.
            23 Nisan Ozanların Diliyle Atatürk ve Çocuk konulu etkinlik, Büyükşehir Belediyesi Salonunda gerçekleştirildi. Aşık Kazanoğlu, Yusuf Özcan, Gülten Ertürk sunumlarıyla göz doldurdular. Şairlerin okuduğu şiirler gönüllere, yüreklere su serpti.
Ankara’dan Murat Duman ve eşiyle birlikte katıldığımız, Gülce Edebiyat Akımı, Gülce Antalya Şairler Buluşmasında, yapılan araştırmalar, yeni edebiyat akımıyla ilgili alınan mesafenin büyüklüğünü, temeli sağlam atılan Gülce Edebiyat Akımının, Gülce binasının hızla yükseldiğini, yüksek sarsıntılı depremlerde bile yıkılmasının mümkün olmayacağını, olamayacağını gördüğüm için, sevincimi, mutluluğumu belirtmek, kaydetmek, Mustafa Ceylan ve arkadaşlarını kutlamak, alkışlamak istiyorum.
            Gülce Edebiyat Akımı, “Ben” demeyen, “biz” diyen bu sloganla yola çıkan bir edebi topluluk. Şiire beyni ve yüreğiyle gönül vermiş, kişisel beklentilerden çok edebi anlamda tarihe yeni ve kalıcı bir şeyler bırakmayı görev bilmiş, kalem sahiplerinden meydana gelen bir grup.
Gülce, edebiyat akımına kendi ismini veren “gülce” türü ile de Japon şiirini bizim hecemizle buluşturan bir anlayış olarak ifade ediliyor. Gülce, dini inancı afyon gibi kullanan, milli değerleri fanatizm olarak gören, özellikle Batı ve Arap dil emperyalizminin etkisinde kalan bir anlayışın ürünü değildir.
            Gülceciler, halktan kopuk aydınların edebiyat akımı olmadığından, hecenin ve edebiyat tarihinin internetin de getirdiği imkânlar ve kolaylıkla bir “çöplük”e dönüştürülmesini istemiyorlar.
            Gülce Edebiyat Akımı adı verilen hareket, edebi bir topluluk; Mustafa Ceylan, Ekrem Yalbuz, Osman Öcal, Gültekin Tolga, Hakun Yiğit, Yusuf Bozan, Refika Doğan, Asuman Soydan Atasayar, Mehmet Nuri Parmaksız ile Coşkun Mutlu’dan oluşan yaklaşık 100’e yakın şair ve yazar’ın bir araya geldiği bir topluluk olarak görülüyor.
            Gülce Edebiyat Akımı mensupları, araştırıyorlar, inceliyorlar, Gülce’ye yönelik yayın çalışmalarıyla dikkat çekiyorlar, gelecek için ümit veriyorlar, dikkat çekiyorlar, gelecek için ümit veriyorlar. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
            Katılım Belgesi: Antalya Büyükşehir Belediyesi, Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan; 22-24 Nisan 2011 tarihlerinde gerçekleştirilen Antalya Gülce Şairler Buluşması’nda ve “23 Nisan Ozanların Diliyle Atatürk ve Çocuk” konulu etkinliğimize katılımınızdan dolayı teşekkür eder, saygılar sunarız. (Mustafa Ceylan, Gülce Edebiyat/ Tacim Alpaslan Antalya Sanatçılar Derneği Başkanı/ Prof. Dr. Mustafa Akaydın, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı).***
Torunum 
Nazlı Aykut’un başarıları artıyor
Prof. Dr. İSA KAYACAN
         Torunum Nazlı Aykut,  Filiz ve İlhan’ın çocukları olarak Ankara’da doğdu. Hareketli bir çocukluk dönemi yaşadı. 2010- 2011 eğitim döneminde, Ankara Arı Okulları 6-D sınıfının 247 numaralı öğrencisi,
            Nazlı’nın bugüne kadar gösterdiği başarı çizgisi ve genellik içindeki performansı beni ümitlendiriyor. Devletimizin kurucusu Yüce Atatürk’ün Türk Gençliğine hitabesi içinde yer alan bir Nazlı Aykut görüyor, seviniyor, mutlu oluyorum.
            Nazlı, derslerine karşı ilgili, duyarlı, bağlı, öğretmenleriyle ilişkilerinde onlardan aldıklarına karşı yorumları ümitlendirici, aile fertleriyle ilişkileri ileri düzeyde. Nazlı, dünle- bugünle yarın arasındaki zaman değerlendirmelerinde titizlik içinde. Dilimize (Türkçemize) Bayrağımıza, Annesine, Dedesine yönelik yazdığı şiirleriyle hep dikkat çekiyor, göz dolduruyor.
            Hattâ “Maşallah, yaşının üzerinde bir performans gösteriyor” dedirtiyor.
Nazlı, bir bakıyoruz okul yöneticileri (Beden eğitimi öğretmenleri) nezaretinde Atlıspor kulübünde ata binen bir sporcu, bu kimlikle karşımıza çıkıyor. Aynı gün akşam Genlik ve Spor İl Müdürlüğünün Buz Pateni Salonunda buz üzerinde önceleri Buz Pateni, sonra Buz Hokeyi çalışmalarına katılıyor, ayrı bir sporcu olarak bizimle selamlaşıyor.
            Bu arada, okulundaki pek çok etkinlik içinde görüyoruz Nazlı’yı. Halk oyunları oynuyor, İngilizce temsillerde arkadaşlarıyla birlikte rol alıyor. Azerbaycan milli kıyafeti içinde oynadığı oyunlarla dikkat çekiyor, kıyafetleriyle sevimliliğini artırıyor.
Nazlı’yı Bale çalışmalarında görürken, gitar çalarak, müzik alanında da görüyoruz. Buz Hokeyinde “milli takıma girmek” istiyor. Seçtiği, yerli ve yabancı yazarların kitaplarından sürekli okuyor, kitapların içeriğiyle ilgili bilgiler aktarıyor. Burada hedefinin “hobi olarak kitap yazmak” olduğunu söylüyor.
Nazlı, kısa olduğu için şiir yazmanın daha kolayına gittiğini anlatıyor.
Şiir ve öykü yarışmalarına cesaretle katılıyor. 5-A sınıfında okurken 09 Mayıs 2010 tarihinde Anneler gününde, annesine yazdığı mektubunun bir yerinde: “Biliyorum, bazen seninle tartışıyoruz. Ama bil ki seni çok seviyorum. Sana sevgim şimdi de aynı, gelecekte de aynı olacak. Seninle bir sırdaş, hatta iki dost gibiyiz. Yani, sadece anne- kız ilişkisi içinde değiliz” diyor.
            Nazlı 3-A sınıfında iken 01.08.2008 tarihinde yazdığı şiirde annesine şöyle sesleniyor:
            BİR  ANNE ŞARKISI (Nazlı Aykut)
            Gözlerin bana, duygu verir,
            Saçların bana, pırıltı verir,
            Ellerin bana, sıcaklık verir,
            Sesin bana, huzur verir,
            Annemsin, canım annemsin,
            Güzel Annemsin,
            En önemlisi, benim annemsin,
            Ve bir meleksin..
            Akrostiş:
            DEDEM İSA KAYACAN’a
            İliğimize işledin sen,
            Sana çok teşekkür etsem, az şimdiden,
            Artık oldun bir gazeteci.
*.
            Kapılarımız her zaman açık sana,
            Aralıktan bakarız sana,
            Yazar- gazeteci olmak kolay mı?,
            Aşık destan yazarsın dağlarda,
            Ceylan’dan, Everest’e,
            Aldın götürdün bizi,
            Ne yapardık sen olmasan?
            Nazlı AYKUT (Arı Okulları, 5-A No:247, Ankara, 19.01.2010) ***
Aydın Efesi Dergisinin ilk sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Ülkemiz genelinde, şair ve yazarların- sanatçıların bir araya geldiği dernekler var. Bunların sayıları bir hayli fazla maşallah.
            Aydın Yazarlar ve Şairler Derneği 2000 yılında kurularak, faaliyetlerini sürdüren, çalışmalarıyla ses getiren kuruluşlarımızın, sanat- edebiyat alanındaki kuruluşlarımızın başında geliyor.
            Bu Derneğin Başkanı Şükrü Öksüz, çalışmalarıyla göz dolduran, Aydın merkezdeki gazetelerde sanat sayfaları ve sütunları düzenleyerek, özellikle şairlerimize önemli hizmetler yapan arkadaşlarımızdan biri, önde geleni.
            “Aydın Efesi” Dergisinin yayın hazırlıklarının olduğunu biliyordum. “Aydın’ın Efesi” denilsemiydi diye düşündüm derginin ilk sayısı geldikten  sonra.
            Kültür, sanat ve edebiyat dergisi olarak iki ayda bir yayınlanan, Aydın Efesi’nin ilk sayısı  Mart- Nisan 2011 aylarına kapsıyor, içeriyor. 48 sayfalık pırıl pırıl baskılı bir dergi. İçeriği zengin. Maşallah Şükrü bey titizlik göstermiş, onlarca isim ve imzasının bir araya getirilişini sağlamış, gerçekleştirmiş. Derginin dernek adına sahibi: Şükrü Öksüz. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Güner Dokuyucu, Genel Koordinatör: Ali Haydar Öztürk, Yayın kurulu var yedi isim ve imzadan oluşan.
            İdare Yeri: Yedieylül mhl. Esko İşhanı B-Blok No:1-5 Aydın. Derginin böyle tertemiz basımını gerçekleştirdikleri için Başkar Ofset Tesislerinin yöneticilerini kutluyorum. Şükrü Öksüz” Başlarken” başlığıyla yazdığı başyazısının bir yerinde; “Dergimizin sayfalarında profesyonel ve amatör kalemlerin de ürünlerini sergileyerek, onları okuyucularımızla buluşturmak da derginin ilkeleri arasında yeralmıştır” diyor. Doğru bir anlayış, doğru bir hareket biçimi: Tebrikler Şükrü Öksüz.
            Güner Dokuyucu hanım, “Aydın Efesi” ile merhaba, başlığı altındaki yazısının bir yerinde şöyle diyor: “Dergimizin adı da Aydın deyince ilk akla gelen efelerimizden esinlenerek onları da anmak için- Aydın Efesi- koyduk”
            Dergi içinde imzası görünenlerden bazılarının sıralanışı şöyle efendim: Şükrü Öksüz, Güner Dokuyucu, Prof. Dr. İsa Kayacan, Yrd. Doç. Dr. Ali Abbas Çınar, Melahat Ecevit, Tülay Sarayköylü, Ayşe Paslanmaz, Kerim Özbekler, Osman Karaarslan, Nusret Turan, Abdülkadir Güler, Şaziye Çelikler, M.Kemal Yılmaz, Hatice Türkmen, Erhan Tığlı, Gündüz Aydın, Sabiha Serin, Muhsin Durucan, Hanifi Kara, Nevin Konuk, Yılmaz Gül, Cahide Ulaş, N.Alper Tanrıverdi, İ.Bora Binatlı, B.Can Tüfekçi, İsa Kahraman, Çoşkun Mutlu, Rabia Barış, İmdat Gümüş.
Şükrü Öksöz’ün arka iç kapakta yer alan “Aydın Güzellemesi” adlı, başlıklı 28 dörtlükten oluşan “Aydın Güzellemesi- Destanı”dan bir dörtlükle noktamızı koyalım:
            -İstiklal Savaşı’nda öndedir Aydın ili,
            Düşmana karşı koydu Demirci, Yörük Ali,
            Destek verdi onlara, yaşayan tüm ahali,
            Kalplerdedir sevgisi şirin yeşil Aydın’ın.
            Katılım Belgesi: Sayın İsa Kayacan; Kültür Çağlayan Dergisi ile Yol Dergisinin, Ankara’da Çankaya Belediyesi Yılmaz Güney Sahnesinde birlikte düzenledikleri “3.Başkent Şairler ve Yazarlar Buluşması” etkinliğine katılımınız ve katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz (30 Nisan 2011, Hayrettin İvgin Kültür Çağlayan Dergisi Sahibi, Gülağ Öz Yol Dergisi)***
Melahat Ecevit’den 
Torunu Zeynep’e
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Melahat Ecevit hocanım, Isparta İlimiz merkezinde yaşıyor. Göller Bölgesi, Şair ve Yazarlar Derneği Başkanı. 13 ve 08 Nisan 2011 tarihli iki şiiri var masamda Melahat Ecevit’in. Bu şiirlerden birincisi, torunu Zeynep için “Gönlüm rayından çıktı” başlığıyla yazdığı altı dörtlükten meydana gelen şiir. Bu şiirin mısraları arasında bir gezinti yapalım. Buyrun:
            GÖNLÜM RAYINDAN ÇIKTI (Torunum, Zeynep’ciğime/ Melahat Ecevit)
            Sevmiyorum desem yalan olacak,
            Canımın yarısı yerinden çıktı.
            Sancıyan yerimde izin kalacak,
            Bir öpüşle gönlüm rayından çıktı.
            Şiir devam ediyor, sevgi anlatımı, aktarımı, dile getirilişi torun üzerindeki iki katlı sevginin sayfalara aktarılışı devam ediyor Melahat Ecevit kaleminden: Yanımda olmasan bile severim/ Sorana “O benim sevgilim” derim/ Dün bir, bugün iki seni överim/ Bir Öpüşle gönlüm rayından çıktı..
            Sevgi çiçekleri açmaz kurur mu?/ Gönül seviyorsa, mutsuz olur mu?/ Aşkın kıvılcımı sönük durur mu?/ Bir öpüşle gönlüm rayından çıktı.
Yanarım yanarım dumanım çıkmaz/ Gözyaşım kurudu yaşları akmaz/ Sevenim olsa da gönül hiç takmaz/ bir öpüşle gönlüm rayından çıktı.
Ne zaman gel desem koşup gelirdin/ şu gönül kapımdan bir tek sen girdin/ kendini bu kadar niye sevdirdin? Bir öpüşle gönlüm rayından çıktı.
            Nakış nakış işledin böyle bir aşka,
      Kutsal şiir gibi böyle bir aşka,
      Unutsam bir tanem unutsam keşke,
      Bir öpüşle gönlüm rayından çıktı.
Melahat Ecevit, değişik konularla, değişik alanlardaki duygu birikimleriyle ortaya koyduğu şiirleriyle dikkat çeken, isim ve imzalarımızdan. 08 Nisan 2011 tarihinde yazılmış “İlaç mı lazım?” başlıklı yedi bölümden meydana gelen bir başka Melahat Ecevit şiiri:
      İLAÇ MI LAZIM? (Melahat Ecevit)
      Dün komşu kızına haber yollamış,
      Evlenelim diye Ali’nin Kâzım,
      İlk eşini tahtalı köye yollamış,
      Hadi kızım sende
      Ağrımayan başa ilaç mı lâzım?..
      Bu şiirin devam eden mısralarından yaptığımız alıntıların bir kısmı şöyle efendim:
Kim ne derse desin, sözünü tutmaz,/ Aklına koyduğu şeyi unutmaz/ Bugünkü dediği yarını tutmaz/ Hadi kızım sende/ Ağrımayan başa ilaç mı lazım?
Yüzünden okunur içindeki kin/ Zil zurna sarhoştur bağırır hergün/ Kıymet nedir bilmez ağlatır birgün/ Hadi kızım sende/ Ağrımayan başa ilaç mı lazım?.
      Kendine münasip başka bulursun,
      En kötü gününde birlik olursun,
      Kâzım gibisiyle pişman olursun,
      Hadi kızım sende,
      Ağrımayan başa ilaç mı lazım?.
***
Teke yöresinin kültür Başkenti Burdur’un,
“Teke zortlatması” oyunu
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Teke zortlatması: Zortlama, sıçrama, hoplama anlamına geliyor. Teke zortlatmasının doğuş yeri, Yörüklerin yaşadığı dağlık yerlerdir. Sonbahar mevsimi keçinin erkeği olan tekelerin çiftleşme zamanıdır. Bu mevsimde erkek tekeler, hoplayıp, zıplayarak dişilere (keçilere) kur yaparlar.
            Günün birinde, çobanın biri tekelerin bu halini görünce, dayanamaz, hoplama, zıplama hareketlerine kendini kaptırıp, başlar oynamaya. Taşlar üstünde sekerek değişik sesler çıkarır.
Sonraları bu hoplayıp, zıplama, taşlarda sekerken oluşan ritme benzer bir müzikde uydurulur.   Böylece, teke zortlatması denen halk oyunu ortaya çıkar. Teke zortlatmasının en ünlü türküleri; Yayla yolları ve Koyunum yüz olsa’dır.
Teke zortlatması, Burdur yöresine ait bir halk oyunudur. Teke denen hayvanın her türlü garip hareketlerinin göründüğü, ortaya konulduğu, sergilendiği bir oyun türüdür.
Teke Bölgesinin adı; Teke Beyliğinden gelmektedir. 1277 yılında Karamanoğlu Mehmet Bey’in izniyle Teke Paşa bir beylik kurmuş ve bu beyliğe kendi adını/ vermiştir.
Burdur, “Teke Yöresinin kültür Başkenti” olarak bilinmektedir.
            Burdur’u tamamen içine alan,
            Fethiye, Ortaca’dan,
            Denizli’ye bağlı Çameli, Acıpayam’dan,
            Kızılhisar (Serinhisar),
            Afyonkarahisar’dan,
            Dinar’dan, Başmakçı’dan,
            Isparta’nın Yalvaç ve Şarkikaraağaç’tan,
            Antalya’nın batısını kapsayan,
            Teke yöresi,
            Benim… Bensiz olmaz,
            *
            Teke yöresi folklorunda, söz ve öz zenginliği vardır,
            Teke yöresi folklorunda; incelik ve centilmenlik vardır,
            Teke yöresi folklorunda; gurbetin hüzünleşen bütünlüğü vardır,
            Teke yöresi folklorunda yaylaların serinliği, ovaların sıcaklığı vardır,
            Teke yöresi folklorunda çamların rüzgâr hışırtısı,
            Kabardıçların gölgesinde mola veren zeybeklerin çalımı vardır.
            “En geniş katılımlı yöresel oyun” kategorisinde oynanan kıvrak halk oyunu.. “Hadi gari sende gel” türküsü eşliğinde oynanan, Burdur’a özgü, özel halk oyunu.. Teke zortlatması oyunu (Daha önce yapılan denemelerde en çok 12 bin kişiye ulaşan) 20 bin 3287 kişinin katılımıyla, Burdur Gazi Atatürk Stadında 25 Eylül 2005 tarihinde Guinness Rekorlar Kitabına girmek için, Teke zortlatması oyunuyla Guinness Rekorlar Kitabı Türkiye Temsilcisi, Prof. Dr. Orhan Kural’ın denetiminde tek tek stada alınanların aynı anda oynadıkları halk oyunuyla gerçekleştirildi.
            Ertesi günlerden birinde; Guinness Rekorlar Kitabı Türkiye Temsilcisi, Prof. Dr. Orhan Kural; “Evrensel bir dans olmadığı” gerekçesiyle, Burdur’daki rekor denemesinin reddedildiğini açıkladı.
***
Yalvaç Panorama Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Isparta ilimize bağlı, Yalvaç Yükseköğretim Destekleme Derneği tarafından yılda iki kez yayınlanmak üzere yola çıkarılan “Panorama” Dergisinin ilk sayısı bana ulaştı, ulaştırıldı.
Büyük boy 44 sayfayla gün yüzü gören “Panorama”nın ilk sayısının tarihi: Mart 2011 Süleyman Demirel Yalvaç Meslek Yüksekokulu çıkışlı yazılar, araştırmalar, haberler ağırlıklı sayfalarıyla karşımıza çıkarılıyor. Derginin kimliğine bakıyoruz.
            İmtiyaz Sahibi: Dernek adına Başkan Av.Lütfi Aydoğmuş. Genel Yayın yönetmeni- Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Öğr. Gör. Bülent Özgül. Editör: Öğr. Gör. Burak Deniztaş. Dört kişilik yayın kurulu var.
            Başyazı, ilk merhaba, Öğr. Gör. Burak Deniztaş’ın imzasıyla karşımıza çıkıyor, çıkarılıyor. Bir yerinde; “Dergimizin adı, Yalvaç Panorama.. Bildiğiniz gibi, panorama, en ince ayrıntının ele alındığı genel görünümü temsil etmektedir” deniliyor.
Mustafa Büyükkutlu ile yapılan röportajla söze başlanmış, işe başlanmış. Büyükkutlu başarılı bir işadamı. Yalvaç MYO’daki nöbet değişiminden sözediliyor. Burada, Talat Sakallı’nın görevi Bülent Özgül’e devrettiğine ilişkin haber-fotoğraf görüntüleri var. Yalvaç Meslek Yüksek Okulu Müdürlüğüne getirilen Bülent Özgül’ün biyografisi verilmiş, yakışıklı bir fotoğraf-görüntü altında.
            Sonraki sayfalarda, bölüm tanıtımları yapılmış uzun uzun. Bölüm başkanlarının, öğretim görevlilerinin fotoğrafları kısa kısa cümleler itibariyle görüşleri var. Örneğin Öğr. Gör. Hatice Aydoğmuş, Halkla ilişkiler ve tanıtım programı için şöyle diyor:
            Halkla İlişkiler ve Tanıtım Programı, en son bilimsel ve teknolojik gelişmeler ışığında iletişim çalışmalarını gerçekleştirecek, alanında yetkin, proje üretip yönetebilecek etkin halkla ilişkiler faaliyetleri ile sektörde yer aldığı firmalara katma değer sağlayacak elemanlar yetiştirmeyi amaçlayan iki yıllık bir ön lisans programıdır.
Sayfa 24 ve 25’de “Gülün Isparta’ya geliş hikâyesi” başlığı altında verilen bilgiler var. Buradan: Gülcülüğü Isparta’ya, Yalvaç ilçesinden gelip Isparta’ya yerleşen Meydanbeyoğlu, Mehmet İzzettin’in oğlu İsmail Efendi getirmiştir. İsmail Efendi her Ispartalı gibi bilinçli, kendine güvenli, çalışkan, sabırlı, hırslı, direnme gücü olan, inatçı kişiliğe sahip bir kişi idi. O vakte kadar, Isparta ovasına ne ekilip dikilir ise pek gelir getirmiyor, çalışıp çabalamalar boşa gidiyordu.

Hiç yorum yok: