12 Mayıs 2011 Perşembe

Nail Tan’a Armağan
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Folklorumuzun duayeni, milli kültürümüzün öncülerinden, temsilcilerinden Nail Tan ağabeyimize armağan edilen, Prof. Dr. Tuncer Gülensoy ve Hayrettin İvgin’in baskıya hazırladığı, 560 büyük sayfalık bir kitap: Nail Tan’a Armağan.
            Nail Tan ağabeyimizle ilgili yazılanların bir araya getirildiği hacimli, ileriye yönelik, kalıcılığı fazla bir kitap, bir yayın.
            Altı kişilik düzenleme kurulu var. Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans yayınlarının 103 ncüsü olarak, Nail Tan severlerle, okurlarıyla buluşan, buluşturulan bu kitap hakkında çok yazılacak, kitapla ilgili çok konuşulacak.
            Düzenleme kurulu imzalı sunuş yazısında, Nail Tan hakkında değişik bilgiler aktarılıyor. Nail Tan ağabeyimizin 70 nci yaşına adım atışı anısına hazırlanan bir kitabın içindekiler bölümüne bakıyoruz:
            Birinci bölüm: Hayatı, yayınları, hizmetleri, sanatıyla ilgili yazılanlardan örnekler verirken, ikinci bölüm: Saygı yazılarından oluşuyor. Üçüncü bölüm ise, armağan makaleler getiriyor.
            Her üç bölümde imzası bulunanlardan bazı isimler sıralamamız gerekirse: Hayretin İvgin, M. Sabri Koz, Mevlüt Özhan, Salih Turhan, Nezih Demirtepe, Prof. Dr. Elçin İskenderzade, Halim Yağcıoğlu, Fazıl Bayraktar, Ahmet Tufan Şentürk, Prof. Dr. Muharrem Caferli, Ahmet Özdemir, Gardaş Alişoğlu, Doç. Dr. Nezaket Hüseyinkızı, İsa Kayacan, Prof. Dr. Taciser Onuk, Mefharet Tan, Aşık Şeref Taşlıova, Prof. Dr. Erman Artun, Prof. Dr. Tuncer Gülensoy, Dr. Yaşar Kalafat, M. Sabri Koz, Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, Yard. Doç. Dr. Mehmet Yardımcı, Prof. Dr. Fikret Türkmen, Prof. Dr. İsmail Parlatır vd.
            Nail Tan’a Armağan adlı kitabın son sayfalarında, Nail Tan ve dostlarıyla ilgili değişik fotoğraflar var. Bu fotoğraflar tarihin tanıkları olarak kabul ediliyor.
            Kitabın son sayfasındaki sonsöz Nail Tan’a ait…
Kitap içinden imzalarıyla aldıklarımızdan:
1- Çağdaş Türkiye’mizin ve Türk dünyasının en büyük kültür şahsiyetlerinden biri, yaşı 70 i haklamış, lakin bugün de gençlik enerjisi ile yazıp yaradan, her zaman üstad deye müracaat ettiğim aziz hocamız Nail Tan’dır. (Prof. Dr. Elçin İskenderzade, Sayfa: 93).
2- Herkes, her kalem sahibi doğum yerine karşı sevgi doludur, hasret doludur. Ama, Nail Tan’ın doğum yeri Kastamonu’ya karşı tutkunluğu, bağlılığı, tariflerin, anlatımların dışına çıkan bir görünüm arz eder (İsa Kayacan, Sayfa:150) ***
Süleyman Duman’dan:
Siyasetin Mart Kedileri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Anayurt Gazetesi yazarlarından, bölge yakınlığıyla (Denizli-Buldan, Türlübey Köyü doğumlu) Süleyman Duman hemşehrimin “Siyasetin Mart Kedileri” adlı 667 sayfalık kitabı bana ulaştı.
Önsöz Süleyman Duman’a ait. Bir yerinde: “Yaşamanın bir sanat olduğu söylenir. Bu söyleme inanırız. Kimi kişisel yaşamıyla estetik değerler katar toplumsal hayata; iz bırakır. Kimi de sıradan ‘herkes gibi’ yaşamanın doyumuyla yetinir; yalnızca mezar taşında kalır adı” deniyor.
Süleyman Duman’ın 2006 yılı itibariyle Çağ Ankara Gazetesi çıkışlı yazılarıyla kitabın sayfaları başlıyor. 2007 yılı itibariyle Anayurt Gazetesi kaynaklı Süleyman Duman yazıları başlıyor. Yazılar gazetelerdeki, gazetedeki sütun sınırlılığı içinde yayınlandıkları görünümüyle, kitap içindeki sayfalarda ikişer sayfa yerleşimi görüntüsüyle karşımıza çıkıyor, çıkarılıyor.
İlkyazı sayfa 5’de “Kentlerin beden dili” başlığıyla başlıyor okurlarının karşısına çıkarılıyor. Bu yazının girişinden:
-“İnsanların nasıl beden dilleri varsa, kentlerin de beden dilleri vardır. Bir ülkenin kentlerine bakarak, o ülkenin kültür yapısı hakkında fikir edinebilmek mümkündür”.
Dikkat ettiniz mi Süleyman Duman’ın dili, anlatım yumuşaklığı, Türkçenin kullanım ustalığı hemen hissediliyor. Zaten, gazetelerde günlük veya belirli aralıklarla yazabilmek, okuyucu karşısına çıkabilmek yüreklilik, ileri görüşlülük gibi özellik ve güzellikler ister. Süleyman Duman’ın Anayurt gazetesindeki yazılarından tanıdığımız gerçekçi anlatım duyarlılığı yabancımız olmadığı için, böyle bir değerlendirmede bulunurken zorlanmıyoruz, düşünüp taşınmadan düşüncelerimizi kesinlik içinde söyleyebiliyoruz.
Sayfa 654 deki “Medya üzerinden meydan muharebeleri” başlıklı makale, Anayurt Gazetesinin 06 Haziran 2010 tarihli Süleyman Duman köşesinde yayınlanan makalenin girişi:
-“İçimiz-dışımız siyaset oldu. Siyasetle yatıp, siyasetle kalkıyoruz her gün. Güneşin doğuşuna bile, siyasi bir anlam yükleyenler çıkabiliyor bu günlerde.
Başbakanımızın ‘yürüyüşüne kurban olayım’ diyen kafalar arasından birileri, şairane siyasi yorumlar yapabiliyorlarsa, ona da şükür; az bir şey mi?.
Süleyman Duman: 1957 yılında Denizli-Buldan ilçesine bağlı Türlübey köyünde doğdu. GÜ. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünden mezun oldu. 1987 yılında memuriyet görevinden istifa ederek, sigorta sektöründe kendi işini kurarak çalıştı. Değişik kuruluşlarda görev yapan Çağ Ankara Gazetesinde haber müdürlüğü ve köşe yazarı olarak okurlarının karşısına çıkan Süleyman Duman, Mart 2006’dan itibaren Anayurt Gazetesindeki köşe yazarlığını sürdürüyor.***
Afrodisyas – Sanat Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Başlığımızda adı kaydedilen dergi “Afrodisyas-Sanat”ın 24 ncü sayısı; Değerli
eğitimci, parlamenter, şair, yazar, araştırmacı M. Kemal Yılmaz’ın (Ankara’dan); “Yurdumuzun her yerinde yayınlanan yazılarıyla halkımıza san’at-kültür öğretmenliği yapmakta olan, çalışkan, üretken, dost yazar Prof. Dr. İsa Kayacan’a gönülden teşekkürler ve sevgilerle, Ankara 04 Aralık 2010” notuyla bana ulaştı. Teşekkürlerimi, sevgi ve saygılarımı yinelemek istiyorum efendim.
            Şimdi, yönetim yeri: (Karacasu Vakfı, 1469 sk. No: 66 Alsancak – İzmir) şeklinde kaydedilen, iki ayda bir okurlarıyla buluşan, buluşturulan, edebiyat, sanat ve kültür dergisi “Afrodisyas – Sanat”ın Kasım-Aralık 2010 aylarına ait olan 24 ncü sayısının sayfalarına doğru dönelim, bu sayfalarda mini bir gezinti yapalım. Buyurun:
            Derginin, Karacasu Geliştirme ve Eğitim Vakfı adına sahibi: Prof. Dr. Ali Küpelioğlu. Sorumlu yazı işleri müdürü: Tahsin Şimşek, Genel yayın yönetmeni: Ahmet Zeki Muslu.
            Tahsin Şimşek, Ahmet Zeki Muslu’nun ortak bir merhabaları var dergi adına ilk sayfalarda. Öner Yağcı kitap aşkıyla yanıp, tutuşan bir isim ve imza. Sonraki sayfalarda, Özbek İncebayraktar, Ömer Demircan, Mehmet Rayman, Müşerref Saatli, Bülent Güldal, Coşkun Karabulut, Hüseyin Yurttaş, Ahmet Günbaş, Perihan Baykal, Tahsin Şimşek, Tan Doğan, Halit Payza, Ali Dündar, (Çev:Edit Tasnadi), Yaman Örs, A. Kadir Paksoy, imzalarıyla karşılaşılıyor. Afrodisyas-Sanat Dergisinin 2010 yılı dizini de yapılmış, son sayfalarda uzunca yeralmış. Arif Damar’ın “Gitme kal” adlı, başlıklı şiiri arka iç kapakta yeralıyor.
            Dizinden sonraki sayfalarda yeralanlar gözden kaçmasın.. Bakalım, 33 ncü sayfadan itibaren; Ruşen Hakkı, Emine Çakır, Osman Bolulu, Danyal Nacarlı, Dilber Noyan, Mustafa B. Yalçıner, Zehra Ünüvar, Bünyamin Durali, Ekrem Ekşioğlu, Necati Albayrak, Yaşar Atan, Sabahattin Yalkın, Dilek Değerli, Zeynep Hüma, Arda Cevahir, Şenay Ekin, Kadir İncesu, Hasan Akarsı, Nesrin İnankul, Atilla Yaşrin, Süleyman Erol, Yunus Yaşar, Rabia Deveci,
            Özbek İncebayraktar’ın “Atatürk’ün beyaz kuşu” adlı şiirinden:
Ben Atatürk’ün yatı,
Ben Atatürk’ün beyaz kuşu Savarona,
Duydum ki hastaymış Atatürk’üm,
Aştım denizleri, geldim ona..
            M. Kemal Yılmaz hoca, Afrodisyas – Sanat Dergisiyle birlikte, Aydın ilimiz merkezinde yayınlanan “Yeni Kıroba “Gazetesinin 25 Kasım 2010 tarihli sayısındaki köşesinden seslenen Birsel Oğuz’un, “Öğretmen, alnında ışığı ilk hisseden insandır” Öğretmenin Değeri başlıklı makalenin bir fotokopisini de göndermiş. Buradan:
            -“Çocuk ve gençleri eğiterek yetiştirmek, onları yetenekleri olduğu bir meslekte yükselmesini sağlamak ve uzmanlaştırmak ancak öğretmenler sayesinde olmaktadır”. (Birsel Oğuz)***
Baki Yıldırım şiirlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Adana ilimizin Ceyhan ilçesinden seslenen Baki Yıldırım’ın şiirlerinden, bu şiirlerin mısralarından seçtiklerimiz efendim:
Nar Çiçeğim, adlı şiir: Dört ayrı dörtlükten meydana geliyor.
Yıl, adlı şiir: Beş ayrı dörtlükten meydana geliyor,
Özgürüm ama açım, adlı şiir: Beş ayrı dörtlükten meydana geliyor.
Bu şiirlerin ikişer dörtlükleri efendim:
NAR ÇİÇEĞİM  (Baki Yıldırım)
Bulut gibi saf gönlümü
Sana verdim bu ömrümü
Alevlenen aşk söndü mü?
Yandırsana nar çiçeğim.
*
Beraberce güzel güne
Aşkımızı sokma kine
Yanıyor bu bedbaht sine
Söndürsene narçiçeğim.
YILMADIM (Baki Yıldırım)
Çok şeyleri gördüm, saklı içimde,
Hepsi ayrı ayrı, başka biçimde
Yalnız bir başıma, zormuş geçimde,
Mücadele ettim, ama yılmadım.
*
Kuşlara özendim, kanat açarak,
İyilik aradım, şerden kaçarak,
Kötülüğe nispet, sevgi saçarak,
Mücadele ettim, ama yılmadım.
ÖZGÜRÜM AMA ACIM (Baki Yıldırım)
İnsanlık hakkımı bana kim verir
Güvendiğim dağlar lav olup erir
Kaderim hicranda sanki bir nehir
Bu nasıl özgürlük coşamıyorum.
*
Hayatın zehrini çorbama kattım
Kiloya gücüm yok, gramla tattım
Her olup biteni içime attım
Yüreğim kabardı taşamıyorum.***
Şiirlerin mısraları arasında bir gezinti
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirlerin mısraları arasında gezinti yapmak, bu gezinti sırasında verilen mola veya molalar sonunda ortaya çıkanlar vardır. Gezinti yaptığımız şiirlerin sıralanış şekline göre verilişleri:
ZIKKIM İÇESİ
Isparta ilimiz merkezinden seslenen Melahat Ecevit hocanımın 24 Mart 2011 tarihinin taşıyıcısı “Zıkkım içesi” adlı, başlıklı şiir altı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin ilk dörtlüklerinde; “Arkadaşım vardı adı Ayhan/Sigara içmekti tek düşüncesi” diye başlanıyor. Gece yarılarında yorganının yandığı, komşularının yetişip kurtardığı, uzun-ince sigaralardan yıllarca içtiği, ciğerini yakan Ayhan’ın sanki kanına susadığı, içme diyenlere “gülüp geçtiği” sözde zevk aldığını söylemesi, paketi cebinde gömlek giydiği, aç karnına sigara içmeye devam ettiği, ekmek –aş yerine sigara içtiği anlatıldıktan sonra, Ayhan’a “Zıkkım içesi” diye seslenildiği ortaya konuyor.
Bu şiirin son dörtlüğü:
Görünce tanımaz oldum Ayhan’ı,
Tarla gibi sürülmüş yüzün bahçesi,
Kül tablası gibi öpünce beni,
Off! Midem bulandı, zıkkım içesi!..
Melahat Ecevit hocanımın bir başka şiiri, bendenize ithaf edilen “Bir asker gibi” başlığının taşıyıcısı. Bana yazılan 267 nci şiir.
BİR ASKER GİBİ (Melahat  Ecevit -29.03.2011)
*Sayın İsa Kayacan hocama,
Hiç yorulmamış gibi,
Her gün batışında,
Bir asker gibi,
Bir adım atışında..
Senden başka yok,
Senin dışında,
Bir vatan yatıyor,
Her kalp atışında..
Dünya aydınlandı,
İlme ışık yakışında..
Bir başka şiir, Bursa’dan Şaziye Çelikler hocadan geliyor. İsa Kayacan olarak bendenize yazılan 266 nci şiir. Şaziye hoca yazan 142 nci şair. Şiir akrostiş.
Akrostiş ***İSA KAYACAN
İsminizle yücelerdesiniz,
Siz de ışık yolunda görevlisiniz,
Akıl, mantık, şuurunuzla..
*
Kaya gibidir, hem de sevgi doludur yüreğiniz,
Alkışlanmayı çoktan hakettiniz,
Yayıncılıkta örnek oldunuz, fark atarak,
Ankara’dan sesinizi duyurdunuz önderimiz gibi,
Can dostlarınız ve Ozan Maralı’yla da birlikte,
Ayırt etmeden paylaşmayı bildiniz,
Nurlu yüzünüzle çevrenize ışık saçtınız..
Şaziye ÇELİKLER (Ozan Maralı-30.03.2011, Bursa).***
Bir aşevinin aşk hikâyesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan Belde Gazetesinin sahibi Alaeddin Kaya, işadamı, araştırmacı. Akbaba Dergisinin 03.04 1952 tarihli sayısında yayınlanan “Bir aşevinin aşk hikayesi – Bir Pandeli Hikâyesi” başlıklı Boğazlı şairden sözeden önemli bir anlatımı, Belde Gazetesinin 29 Mart 2011 tarihli sayısının, Meltem Ekiz’in editörlüğünü yaptığı 2 nci sayfada yayınlanmasını sağladığı için teşekkürlerimi, tebriklerimi sunmak istiyorum. Buradan aldıklarımızdan (Boğazlı şair):
Can Ali üçüncü hikâyesini anlatmak için söze başlamadan sordu:
-Hani sizin bir boğazlı şair var neydi onun adı?.
Düşünüp taşındık. Hangisi?.. Faruk Nafiz olmasın.
-Boğazın ne tarafında oturuyor? diye sorduk.
Can Ali her zaman yaptığı gibi sigarasını yakmadan evvel, tütünü okşarken güldü:
-Yok canım öyle boğazlı değil, dedi, boğazlı yani boğazına düşkün.
-Rahmetli Haşim mi?
-O değil Onu da tanırım. O değil öteki.
-Yahya Kemal mi?,
Can Ali başını salladı.
-Ha…Ha…O..işte. Maşallah, ne de koyuvermiş enine. Benim Hudson’a bile zor sığıyor. Geçenlerde bir gün onu Beyoğlu’ndan alıp Pandeli’ye götürdüm. Yanında bir şair daha vardı.. Hamdi Pınartan.  Hamdi Tanpınar..
BAHSİ DEĞİŞTİRİP
Hamdi Tanpınar bahsi değiştirip yine edebiyat konuşmak istiyordu. Fakat Yahya Kemal oralarda değildi.
-Vay kâfir Pandeli, diyordu. Köftesi de enfesti. Kaç yamağı var onun Hamdi?.
-Bilmiyorum. Her halde orada birkaç aşçı çalışıyor.
Yahya Kemal hemen bir beyit düzdü: Ey Pandeli kafir, sana yüzbin kere alkış/Kaç aşçının alın teri köftenle karışmış..
Fakat Hamdi Pınar bey yine bahsi değiştirerek, sordu:
-Hisardaki makaleyi gördün mü Kemal?,
Yahya  Kemal mırıldandı:
-Ya o plaki neydi Hamdi?. İki tabak yedim. Şimdi iki tabak daha yerim.
-Çek Pandeliye…
Haydi gerisin geriye. Yarım saat daha bekledim. Geldiler bindiler Yahya Kemal bey artık soluyordu.
-Ben otele gidip yatayım dedi. Sen nereye gideceksin Hamdi?,
-Ben Eminöünde ayrılırım senden Kemal.
Dikiz aynasından bakıyordum.. Yahya Kemal karnını sıvazlıyor ve rüya görmüş gibi sayıklıyordu.
-Hey Pandeli.. Senin heykelini yapan heykeltraş Türkiye’nin Michael Ange’ı olur: Bülbül yuvası nasıldı Hamdi?
-Enfesti.
-Enfes te söz mü?. Bak hemen geliverdi.
Git hemen Pandeli’ye götür o yarı,
Bülbül yuvasında gör baharı.
Eminönü’ne geldik Hamdi Pınartan bey üstadın elini öpüp arabadan indi. Uzaklaştı. Ben Yahya Kemal’e sordum?. Otele mi beyefendi?
-Hayır, hayır.. dedi, sonra emir verdi,

-Çek Pandeliye…  (Akbaba 3.4.1952)***
Kenan Çarboğa’dan: Az Kaldı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kenan Çarboğa, Sivas ilimizden sesleniyor. Önceki yıllarda günyüzü görmüş “Az Kaldı” adlı 110 sayfalık şiir kitabı yenilerde bana ulaştı.
            Merkezi Ankara’da bulunan Berikan Yayınları arasında çıkarak, yayınlanarak, okurlarıyla buluşmuş, buluşturulmuş bir kitap elimdeki efendim.
            Hece vezni türüyle şekillendirilmiş, mısralara dökülmüş, kitap sayfalarına aktarılmış şiirlerin ilki, birincisi “Dua” adıyla karşımıza çıkıyor. Bu şiirden:
Yiğitlik, insanlık, adamlı bence,
Belli olur bir çakmaza girince,
Mesela uğraşta soru görünce,
Kuyruk asıp, tüyenlerden eyleme.
            12 dörtlükten meydana gelen bu şiirin getirdikleri, toplumsal değerlendirme açısından önem taşıyor, anlam yüklülüğüyle karşımıza çıkıyor. Sonra “Anadolu” adlı şiirle karşılaşıyoruz. Sekiz ayrı dörtlükle şekillenmiş, şekillendirilmiş, tamamlanmış bu şiir. “Anadolu”dan bir dörtlük:
Doğuştan vatana kurban edildik,
Bayrak, vatan, millet bunları bildik,
Bu yüzden yaşadık, bu yüzden öldük,
Eceli kundakta içenleriz biz.
            “Öylesine” bölümünden “Hasretti Ninnisi”nde neler söyleniyor bakalım, düşünelim:
Her gece çöktüğünde hasretin huysuzlaşır,
Hayallerle doyurur ninniler uydururum,
Beşiğini sallarım bir anne şefkatiyle,
Sen uyurken ben sana hasretler büyütürüm.
Kenan Çarboğa’nın “Az Kaldı” adlı şiir kitabının son şiiri “Öylesine” adıyla, başlığıyla karşımıza çıkıyor 110 ncu sayfada. Dört ayrı bölümden meydana gelen bu şiirden bir bölümle noktamızı koyalım. Buyurun:
Anılar ömrümün köşe başında,
Kuşatmış bırakmaz soluk almaya,
Bilmezsin kapımın her çalınışında
Nasıl da koşarım toprak olmaya,
Ayağın değerse bir karışına.***
İki şairin mısralarının içinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Manisa’dan Kâzım Poyraz, Isparta’dan Melâhat Ecevit şiirlerinin mısralarının içinden seçtiklerimiz. Kazım Poyraz’ın “Sana kalsın yalan dünya” adlı şiiri beş ayrı dörtlükten meydana geliyor. Melahat Ecevit’in “Unuttum sanma” adlı şiiriyse dört ayrı dörtlükten meydana geliyor. Söz konusu şiirler aşağıda efendim. Buyurun birlikte okuyalım, birlikte değerlendirelim:
SANA KALSIN YALAN DÜNYA (Kâzım Poyraz)
Kader der çeker giderim
Gönlüden çıkar giderim
Sılamdan göçer giderim
Sana kalsın yalan dünya.
*
Evim barkım viran olur
Dünya malı burada kalır
El beni divane bilir
Sana kalsın yalan dünya.
*
Gurbet yolu sonsuz uzun
Başım duman gitmez hüzün
Derman naz etmez Gül nazım
Sana kalsın yalan dünya.
*
Güzel bu aşk acı bitti
Gönül derya gemi battı
Dalım kuru yaprak döktü
Sana kalsın yalan dünya.
*
Kazım dertsiz hiç kul olmaz
Harda yansan kimse bilmez
Sonsuz yola giden gelmez
Sana kalsın yalan dünya.
UNUTTUM SANMA (Melâhat Ecevit)
Unutulmuş ne varsa, unuttum sanma
Unutmak, sevmekten daha acıdır,
Gönülden sildiğin, takvime kanma
Hatıralar medyum, izler falcıdır.
*
Unutmak sözüne lügat bulunmaz
Unutulmak zordur, bunu bilirsin
Gözlemek istersin, bir yer bulunmaz
Ağlarsın, sızlarsın, bitti sanırsın.
*
Geçmişe bakınca isyan okursun
Kalbin yaralanır, umutlar biter
Albümler içinde mazi bulursun
Pişmanlık duyarsın iş işten geçer.
*
Hiç unutulmaz, ta mahşere kadar
Boş yere avutma, dertli gönlünü
Teselli yetmiyor çaresiz, naçar
Unutmak hayatın gizli bölümü…***
Cumhur Turan’dan:
Uyuyan kente yolculuk
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan Payda Yayıncılık, yayınları arasında günyüzü gören 72 sayfalık, şiirsel bir anlatımla sayfalara aktarılan “Masal” kitabı. Cumhur Turan imzasının taşıyıcısı…
Ondört bölümden oluşmuş, oluşturulmuş kitap. Birinci bölümdeki giriş anlatımı:
Kolay değildi,
Ama yaptı,
Anılarla yüklü kenti bırakıp,
Yollara düştü,
Bir sabah vakti,
Her şeyini,
Evini,
Arabasını,
Çok sevdiği işini,
Ayrılmazı bilgisayarını bile
Bırakarak geride…
Cumhur Turan için, takdir ifadeleri olarak kullanılabilecekler sınırsız. Anlatımındaki yumuşaklık, çocukların dünyalarına girip, inanılırlıkları sevgi ve sıcaklığı beraberinde getiriyor.
Öykü, masal, şiir, roman gibi edebi türlerde aranılan özellik ve güzellikler Cumhur Turan hocanın kaleminde fazlasıyla var.
Sayfa 34’deki sekizinci bölümün girişine bir göz atalım efendim. Buyurun:
Yumuşacıktı otlar,
Öylesi sardılar ki bedenini,
Uyku kapısını ısrarla çaldı,
Açtı açacak oldu,
Ama son anda vazgeçerek,
Fırladı yattığı yerden…
Cumhur Turan’ın yayınlanan kitaplarının isimleri 71 nci sayfada sıralanmış.
Bunlar: Olmazlara sevdalıyım, Taç için, Emef, Uyuyan Kente yolculuk, Fıkranın şiiri, Anadolu gemisi, Hüzün yağmuru, Uzun ince, Hissettin mi hiç?, Demon, Kirliydi zaman.***
T. Turan Atasever’in yeni kitabı:
O ve Ben - Sesim-II
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitapların yayımlanış aşamasındaki tatlı telaş, sıkıntı fazlalığı veya azlığı derken, ortaya çıkan kitap-kitaplar. Yazarı, şairi yani kalem sahibi tarafından daha çok hissediliyor, daha çok yaşanıyor.
            İzmir’de yaşayan T. Turan Atasever’in “O ve Ben-Sesim II” adlı şiir kitabı ses getirdi, dikkatler bu kitabın üzerinde toplandı. Konuşuldu, adından sıklıkla söz edildi kitaptan ve T. Turan Atasever’in.
            Kitap 268 sayfayla şekillenmiş, okurların karşısına çıkmış, çıkarılmış. İlk şiir, ilk dörtlük “Yaratan’ın emri” adıyla, başlığıyla karşımıza çıkıyor. Bu dörtlük şöyle efendim:
Allah kelâmı olan kutsal kitabımızda,
Hazret-i Muhammed’e “oku” diye başlıyor.
Ey aziz okuyucu, size kitabımızda,
Benim arzum da “oku ve sözlere kafa yor!”.
            O ve Ben -Sesim-II’de yer alan şiirlerin tasnifinde, sıralanmasında, ilk bölüm ilâhi şiirlerle başlıyor. II. bölüm ise Tasavvufta pişerken başlığıyla karşımıza çıkılıyor. III. Bölümün gidenlerin peşinden başlığıyla kitaptaki yerini aldığını görmekteyiz.
            İlk sayfalarda imzaları bulunanlar, önsöz sunuş gibi başlıklarla okurun karşısına çıkan, çıkarılan isim ve imzalar var. Bunlar:
            -Şiirler okunduğunda görüleceği üzere, şair hep samimi ve gerçekçidir. Şiirlere yansıyanların çoğu görülen, gözlenen veya yaşanan gerçeklerdir ki, zorlu ve mücadele dolu bir ömrün şiirle ifadesidir (İsmet Alparslan)
            -Allah’a olan sevgisini ve muhabbetini mısralara yüklerken son derece samimi olan Atasever’in şiirin muhtevasına kattığı bu söyleyiş, ahenk ve anlam güzelliğinde dile ve hece veznine olan hakimiyeti de gözlerden kaçmıyor (Dr. Rıfat Araz)
            -Sevgili Turan; Kalemini sevginin, iyiliğin, merhametin, güzelliğin mürekkebine batırmışsın. Kelimeleri öperek alnına koymuşsun. İrfan bahçenizin çiçekleri olan kelimeler arasına, dikenler, zakkumlar katmamışsın (Rızâ Âkdemir)
            -T. Turan Atasever’in şiirlerinin mısraları arasındaki gezintiniz başlamadan, bu mısraların bir araya getirildiği, bütünleştirildiği ve şiirleştirildiği görüntülere bakınız, başlıklarından bile ne söylenmek istendiğini, nereye doğru yolculuğa çıkıldığını, nereye varılacağını hemen anlar, görürsünüz (Prof. Dr. İsa Kayacan)
            Altı dörtlükten meydana gelen ve kitabın 104 ncü sayfasında yer alan “Karakterim” adlı şiirden bir dörtlükle noktamızı koyalım efendim:
Hor görmeyin beni sakın,
Erenlerden birisiyim.
Kendisini Hakka yakın,
Görenlerden birisiyim.

Hiç yorum yok: