30 Temmuz 2011 Cumartesi

İsa Kayacan'a, yeni ödül

Gazeteci – Yazar İsa Kayacan’a bir ödül de
Hüseyin Gazi Kültür Sanat Vakfı ve Derneği’nden
            ANKARA- (Ece Ajans)- Merkezleri Ankara’da bulunan, Hüseyin Gazi Kültür Sanat Vakfı, Hüseyin Gazi Derneğince, Gazeteci - Yazar İsa Kayacan’a “Türk Kültürüne ve Basınına Hizmet Ödülü” verildi.
16 Temmuz 2011 tarihinde, Hüseyin Gazi’deki Cem evinde düzenlenen törenle, Gazeteci, Yazar ve Araştırmacı İsa Kayacan’a verilen plaket ve ödül belgesinde yazılanlar:
Plâket (Kayacan’ın aldığı 224.plâket); Hüseyin Gazi Vakıf ve Derneği (Amblem): Ödül Belgesi (Plaket); Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan; Türk Kültür, Edebiyat ve Basınına, Kurumumuzun tanıtılmasında katkılarınızdan dolayı Vakıf ve Derneğimizce, bu onura lâyık görüldünüz. Teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dilerim (Gülağ Öz, Vakıf ve Dernek Başkanı- 16 Temmuz 2011, Ankara)
Onur Belgesi: Uzun yıllardır Türk Dünyası kültürüne ve basın hayatına yazılarıyla, araştırmarıyla ve gazeteciliğiyle hizmet veren; Sayın İsa Kayacan’a, Vakfımızın Yönetim Kurulu kararıyla; “Türk Kültürüne ve Basınına Hizmet Ödülü” verilmiştir. Tebrik eder çalışmalarınızda başarılar dileriz. (Gülağ Öz, Hüseyin Gazi Kültür Sanat Vakfı, Hüseyin Gazi Derneği Başkanı, 16 Temmuz 2011- Ankara)

13 Temmuz 2011 Çarşamba

üç Burdur'lu


Burdur Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Mehmet Ercan Taraşlı’yı tanıyalım
Prof. Dr. İSA KAYACAN
 Merkezi Burdur’da bulunan, Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Mehmet Ercan Taraşlı’yı tanımak için, önce Ağustos 2005’de yayınladığım “Burdur’un Saz ve Söz Ustaları” adlı kitabımın 100.sayfasındaki M.Ercan Taraşlı biyografisine, sonra, Burdur Gazetesinin 17 Haziran 2011 tarih ve 19 bin 016 ncı sayısının sekizinci sayfadaki “Bir portre”ye bakalım:
M.Ercan Taraşlı’nın 1951 yılında Burdur’da doğduğunu, ilk orta ve lise öğrenimini bu kentte tamamladığını biliyoruz. Lise yıllarında edebiyata, özelliklede şiire ilgi duyan M.Ercan Taraşlı’nın bu yıllarda denemeleri yayınlanmaya başladı.
Üç yıl Ankara’da özel Eczacılık Yüksekokulu’nda okuduktan sonra askere giden M.Ercan Taraşlı, 1974 yılında başladığı gazetecilik mesleğini aralıksız sürdürdü (sürdürüyor). Sürekli basın kartı sahibi olan M.Ercan Taraşlı 18 yıldır Burdur Gazeteciler Cemiyeti’nin Başkanlığını yürütüyor.
M.Ercan Taraşlı güler yüzlü ve sakin tavırlı, Burdur’un tanınan, sevilen isim ve imzalarından biri olarak biliniyor. Adnan Taraşlı’yla birlikte, Atadan kalma Burdur Gazetesi ve tesislerinin yönetiminde önemli görevler üstlenen M.Ercan Taraşlı,
“Taraşlı Matbaacılık Okulu”nun başöğretmenlerinden biridir.
M.Ercan Taraşlı hoca; “Yazmaya yazmaya köreliyor insan. Sanatla, edebiyatla uğraşmak içimde bir ukdedir. Matbaa var, çalışanlar var, geçim derdi var. Sanata, edebiyata zaman kalmıyor” diyor.
Gazeteciler Cemiyeti Başkanı olarak M.Ercan Taraşlı; Burdur’da ilk matbaanın 1930’lu yıllarda kurulduğunu, 1950’lili yıllarda da sanat ve edebiyatla ilgili bir dergi “Gül Mecmuası”nın yayımlandığını, 04 Nisan 1954 tarihinde de “Burdur’un Sesi” adlı gazetenin yayımlanmaya başladığını hatırlatıyor.
Ayrıca M.Ercan Taraşlı (2011) Burdur Merkezde 4 günlük, 2 de haftalık gazete yayınlandığını, ilçelerden Bucak’ta 4 günlük, Gölhisar’da 2 haftalık, Tefenni’de 1 haftalık gazetenin yayınlandığını naklettiği bilgileri arasında yer veriyor.
M.Ercan Taraşlı, Anadolu Basınıyla, yerel basınla ilgili görüşlerini ortaya koyarken, tecrübelerini dillendiriyor ve bu konuda; “Yerel gazeteciliğin iyi tarafı, manevi tatmindir. Zor tarafı ise her kurum ve kuruluşun her zaman basında görülme isteğidir.
Herkes birbirini tanıdığı için küsmeler, kırılmalar oluyor. Herkes övgü bekliyor. Oysa gazeteciliğin ruhunda muhaliflik vardır. Evet, gazeteci tarafsız olacak ama eleştirel gözle bakmadan da gazetecilik olmaz ki. Günümüz yerel basınında da, maalesef yandaşlık prim yapıyor. Öyle duruma gelindi ki, basın özgürlüğü, mesleki dayanışma zayıflarken, ayrılıklar, yanlılıklar giderek artıyor. Basın özgürlüğü yasalarla sınırlanmış durumda” diyor.
 ***
Burdurlu Osman Oktay, TRT, Ankara Radyosu Eğitim ve Kültür Yayınları Müdürü oldu
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ve Burdurlu ikilisi. Bu ikilinin getirdiği bütünlük görüntüsü.. Sevindiğim, üzüldüğüm duygularımın ortaya konuluşunu sağlıyor.
Burdur’dan, Osman Oktay’dan söz ederken, iki Osman Oktay’la karşılaşıyoruz. Bunların ikisi de Burdur- Bucak doğumlu. Hatta akrabalıkları var.
Birinci Osman Oktay, Ankara’da yaşayan, araştırmacı, yazar- yayıncı, kültür adamı. İkincisi işadamı, İstanbul’da yaşıyor. O’nun da araştırmacılığı, yazarlığı var.
Biz birinci Osman Oktay’dan söz edeceğiz. TRT Ankara Radyosu’nda uzun süredir değişik görevlerde başarılı yayın çalışmalarının altına imza atan, sakin yaradılışıyla, dostluğu önde tutan, sevilip sayılan bir “Mükemmel insan”, yenilerde Ankara Radyosunun Eğitim ve Kültür Yayınları Müdürlüğüne getirilen hemşehrim Osman Oktay’dan söz edeceğim bu yazımda.
Bu satırların yazarı İsa Kayacan olarak, Ağustos 2005’de 168 sayfayla yayınladığım, “Burdur’un Saz ve Söz Ustaları  (I)” adlı kitabımın 89 ve 90’ncı sayfalarında yer alan Osman Oktay biyografisine bakıyorum. Buradaki biyografiden kısaltarak bazı bölümler almak istiyorum efendim:
Osman Oktay: 1951 yılında Burdur’un Bucak ilçesinde doğdu. Ankara Üniversitesi DTCF Fakültesinden 1974 yılında mezun oldu. Milli Eğitim Bakanlığının değişik kademelerinde öğretmen ve idareci olarak çalıştı.
1986 yılında TRT’ye geçen Osman Oktay, Ankara Radyosunda pek çok program hazırladı. Türkiye Yazarlar Birliğince “Yılın En iyi Radyo Programı Ödülü” aldı. Çocuk Edebiyatıyla ilgili değişik çalışmaları, yayınları bulunan Oktay, Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları arasında yer alan kitaplarıyla da dikkat çekti.
“A.Brief History Of Turks” adıyla, Kültür Bakanlığı yayın projeleri arasında yer alan kitabı İngilizce olarak basıldı. Radyo Piyesleri de bulunan Osman Oktay’ın Bizim Ev, Şehir Hastalığı, Bilge Kaan 1,2, Manas Destanı 1,2 ve Göç Destanı, Gönül Dostları adlı kitaplarının yanı sıra, Çocuk kalbi, İslâm Kahramanları, Kâbe Yolları gibi adlarla yazdığı senaryoları Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığınca değerlendirildi.
Kısa adı İLESAM olan Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği ile Türk Ocakları Genel Merkezinde değişik görevler yapan, sorumluluklar üstlenen, 2004 yılında Karaman Türk Dili Ödülüyle, onlarca ödülün sahibi olan Osman Oktay, yeni görevinde de başarılı hizmetlerin altına imza atacaktır. Tebriklerimizi sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz efendim.
 GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Yalancı, doğru söylese bile, kimseyi inandıramaz. (Çiçero)
2. Bir insanı uygarlaştırmaya karar verirseniz, işe ninesinden başlayınız. (Victor Hugo)
3. İyi talih yüzünden mahvolanlar da vardır. (Tacitus)
4. Uluslar, bireyler gibi yaşayıp ölürler; Ama uygarlık ölmez. (Mazzini)
 ***
Burdur’dan Engin Özmen
Prof. Dr. İSA KAYACAN
 Birincisini Ağustos 2005’de yayınlandığım “Burdur’un Saz ve Söz Ustaları” adlı kitabımın ikincisinin yayın hazırlıkları sürüyor. Burdurlu dostlarımdan bu araştırmamla ilgili büyük yardımlar görüyorum. Bunların arasında, eğitimci, araştırmacı, Burdur Araştırmacı, Yazar ve Şairler Derneği Başkanı Ahmet Ali Bilgen hoca geliyor.
Son olarak gönderdiği, Burdur doğumlu bir şair ve yazar Engin Özmen’in biyografi ve bir Burdur şiiri var masamda. Buradan hareketle:
Engin Özmen: 1973 yılında Burdur’da doğdu. İlk, orta ve Lise eğitimini Burdur merkezde tamamladı. Konya Selçuk Üniversitesinde Gıda Mühendisliği eğitimi gören, Lise yıllarında şiirle uğraşmaya başlayan Engin Özmen’in değişik dergi ve gazetelerde şiirleri yayınlandı, yayınlanmaya devam ediyor.
Şiirlerini modern şiir anlayışıyla örgüleyen, 2010 yılında Bursa- Gemlik Belediyesinin düzenlediği “Orhan Veli Kanık Gemlik’e doğru” şiir ödülünü kazanan Engin Özmen’in “Bakarsan” adlı (Şubat 2011) şiir kitabında 36 şiir bulunuyor.
Bir başka Burdurlu şairimiz Gamze Özmen’le akrabalık ilişkisi olmayan Engin Özmen’in “Komşu Yayınları” arasında gün yüzü gören “Bakarsan” adlı şiir kitabının 29 ve 30. sayfalarında yer alan “Biz diyelim ki Burdur” adlı şiirini aşağıya alıyoruz:

Biz diyelim ki oyuncağını göle düşüren bir çocuktur Burdur
Az maaşla şoförlükten emekli bir mezar bekçisidir kimine göre
Yine de içine çabuk düşülen bir yerdir burası kaç kere bakarsanız bakın
Suya açılanın kendisiyle döneceği bir yer yok, diye söylenirdi çünkü ninem
Derede akrep ile yelkovanı şalvar gibi yıkayıp asarken.

Meselâ ben Burdur’a girince, cami imamları sözcüklerimi kovar
Genç kızları ayartıp şiire sokarım, misafir salonu çünkü Anadolu’da kızlar
Hamarattırlar ve kanaviçe işlerler hüzünden kara boncuklar
Ondan fistanının altında er mektubu gizlenir üç gece okunmadan.

Bütün saatler öğledir burada, insanın gözleri karabatak
Keçi güder çocuklar ve okul yolları hiç eskimemiştir basılmaktan
Şehre inmek büyük panayır sayılır onlara, gece fersiz ışık yürüyen tabut
Topaç çevirmeyi durağanlıkla savaşmaktan öğrenir çocuklar.

Kadınlar yirmi beş saat makinedir, nedense hep çamaşır yıkarlar
Belki de en son düğünlerinden yarım yamalak öpüldüklerinden
Yine de bembeyaz bir çarşaf gibi sandıkta katlı durur ağızları
Pencereye çakılı gözlerinden her gün en az bir türlü ölür.

Yaşı geçkinler kahvede hep bir şeylerden dertli
Yüzleri beş karıştır uzağa bakmaktan, av boruları sustu diye sevinçli
Olmadık hüzünlüdürler, cesetlerini dört kollu bir karasaban sürer geçer
Oysa çoktan asılmışlardır erik dallarına bir çaput gibi.
           
Burdur’u şiire sokmak zordur, öyledir, her yiğidin harcı değildir
Üç kirkara mahalle ile bir neon meydandan destan yaratmak
Zordur sek sek oynarken dişleri sökülmüş bir istasyondan
Türkçe bir trenle bir de birkaç çocuktan iyi söz duymak.

Biz yine de diyelim ki, Burdur diye bir yer hem var, hem yok
Biri desin, ben hiç görmedim, o da olur!

9 Temmuz 2011 Cumartesi

25 Haziran & 11 Temmuz

Şükrü Halûk Akalın hocadan: Seyyah-ı Alem Evliya Çelebi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Türk Dil Kurumu (TDK) Başkanı Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın hocanın, Türk Dil kurumu yayınları arasında Günyüzü gören, Türk Dil Kurumu yayınlarının 1018 ncisi olarak bize ulaşan 96 sayfalık, pırıl pırıl baskılı “Seyyah-ı Âlem Evliya Çelebi” adlı kitabının sayfalarında bir gezinti yapmak üzere yola çıkıyorum:
İçindekiler bölümüne bakıyorum, gördüklerimden: Evliya Çelebi, Bir rüya.. Bir dünya, Evliya Çelebi’nin eserleri, Seyahatname, Seyahatname abartılı bir eser midir?, Evliya Çelebi seyahatnameyi nasıl yazmıştır?, Şakaname, Evliya’nın şehirleri, Bütün yönleriyle Evliya Çelebi, Evliya Çelebi’nin izinde, Seyahatname’ye bir yolculuk, vd.
Üç sayfalık giriş, Şükrü Halûk Akalın imzasıyla karşımıza çıkıyor. Buranın bir yerinde hoca; “Evliya Çelebi gezmekle kalmamış seyahat ettiği, dolaştığı yerleri; bu ülkelerle, diyarlarla ilgili gözlemlerini, yolculuğu sırasında başından geçen olayları, gittiği yerlerde kendisine anlatılanları akıcı diliyle ve ilgi çekici üslubuyla yazıya dökmüştür” diyor.
Evliya Çelebi, başlığı altında verilenlere bakıyoruz sayfa 11’de başlayan:
-“Yalnızca Türk edebiyatının değil, bütün dünya edebiyatının en büyük, en geniş kapsamlı, en ilgi çekici seyahat kitabının, Seyahatname’nin yazarıdır Evliya Çelebi. Evliya Çelebi günümüzden tam dört yüzyıl önce, 25 Mart 1611 günü İstanbul’da hayata gözlerini açmıştır. Geleneğe göre kulağına ezanı, o sırada evde bulunan Sunullah Efendi okumuştur. Daha sonra eve gelen Gisudar Mehmet Efendi de, ‘Biz dahi abdalanane fenagillah ezanın okuyalım’ diyerek Evliya’nın kulağına ikinci bir ezan okur” bilgiler, tapaze bir anlatım olarak bize ulaşıyor, ulaştırılıyor.
Kapak sayfa tasarımı ve çizimleri Sarak Ustaya ait… Sayfalarda bol bol çizimlerle, genel anlatımlı görüntülerle karşılaşıyoruz.
Evliya’nın şehirleri, başlığı altında verilenler 36 ncı sayfada başlıyor.  Burada “İstanbul’un kuruluşu” ara başlığı altında verilenler şöyle bir anlatım tablosu ortaya koyuyor:
            -“Seyahatnamesi’nin birinci cildini İstanbul’a ayıran Evliya Çelebi, gezilerinden önce İstanbul’un kuruluşunu ve tarihini anlatmakla işe başlar. İstanbul’un Hz. Süleyman yapısı olduğunu, Hz. Süleyman tarafından kurulduğunu belirtir Evliya Çelebi”..
Evliya Çelebi’nin Viyana’daki St. Stephanos Katedrali’ndeki kule tepesi tasvirini esas alan Karl Teply de ünlü gezginin en erken ölüm tarihi olarak 31 Ekim 1687’yi ileri sürmüştür, hatırlatmasıyla noktamızı koyalım efendim.
*
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Ne kadar az bilirseniz; o kadar şiddetle savunursunuz. (Bertrand Russel)
2. Uçurtmalar rüzgâra karşı uçtukları için yükselirler. (Winston Churchill)
3. Sözünü dinleyecek olmadıktan sonra, söylenecek yalan da olmaz. (Beattıe) 
            ***

Gülbahar Ünlü’den: Saklanmış Mektuplar
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Mektupların anlam ve önemi fazlaydı bir zamanlar. Hatta bendeniz, bana gelen 2068 mektubu “Bana Gelen Mektuplar” adıyla, kitap olarak 352 büyük sayfayla 1999 yılında yayınlamıştım.
Burdur ilinin Tefenni ilçesinde, merkezde yaşayan hemşehrim, şair-yazar ve araştırmacı Gülbahar Ünlü’nün yeni bir kitabı bana ulaştırıldı. Kitabın adı: Saklanmış Mektuplar. 248 sayfayla Mola Kitap yayınları arasında günyüzü görmüş.
Gülbahar hanım, düşünen, değerlendiren, sayfalara aktarmada usta olan bir kalem sahibi. Bizim, Tefenni çıkışlı yazarımız, şairimiz, araştırmacımız olarak gurur duyduğumuz bir isim ve imza. Bendenize imzalarken, ithaf ederken kitabını, “Değerli hocam İsa Kayacan’a; Hayat uzun bir şarkı ise, siz onu mutlulukla söylemeye devam ediniz” diyor 23 Nisan 2011’de- Antalya’da.
Gülbahar Ünlü, “mektup üzerine” uzunca bir anlatım, değerlendirme yaparak söze başlıyor. Buranın bir yerinde; “Kişilere bir mektup geldiğinde, köy meydanında, ya da kahvehanelerde, mektup alıcısının birinci derecede bir akrabası, erkeğe verilir. Baba, ya da koca, akşam eve geldiğinde, ceketinin cebinden zarfı çıkarttığı anda, evde hemen bir bayram havası eserdi” diye anlatımını sürdürüyor.
Gülbahar Ünlü mektuplarının yazılış yerleri ve tarihleri var. İstanbul’da 20 Ocak 1995 tarihinde kaleme alınan mektup, “Yeldacığım, Ayın ikisinde gönderdiğin mektubunu biraz önce aldım. Okuyunca çok duygulandım” sözleriyle başlıyor, başlatılıyor.
İkinci mektup Tefenni’den 22 Mayıs 1995 tarihinde yazılmış, kaleme alınmış. “Biricik kırmızı gülüm”le başlıyor, “Sana değişik bir haber vereyim. Bir hafta önce saçlarımı çok kısa kestim. Bir metreyi geçen saçlarımı on yılda bir kesme nedenim, bir şeylere yeniden başlama duygumdan kaynaklanıyor” cümleleriyle devam ediyor efendim.
Gülbahar Ünlü’nün okuyucularına yazdığı son mektup, Tefenni çıkışlı ve 01 Şubat 2011 tarihli. “Canım okuyucularım, yazdığım bu mektupların yazıcıdan bir çıkışını aldım. Bilmem neden, içimde heyecan ve sevinç karışımı bir duygu oluştu. Kışın kalbinde uyuyan baharın kıpırtısını da hissettim”le devam eden satırlar var, duygu zenginliği içinde verilen.
Gülbahar Ünlü’nün “Saklanmış Mektuplar” adlı kitabının 132 ve 142 sayfaları arasındaki mektuplar bendenize yazılmış olanlar. İlk mektup 23 Ağustos 2005 tarihinin taşıyıcısı. Bu mektubun girişinden:
-“Sevgili İsa Kayacan; Benim için bu ayın anlam ve önemini belirten olay, ‘Burdur’un Saz ve Söz Ustaları’ isimli kitabınızı bana hediye etmenizdir. Adını duyduğumuz,, ya da adını duymadığımız sanata yakın, sanatla uğraşan insanların doğum yerlerini, doğum tarihlerini ve yaptıkları çalışmaları öğrenmek, beni heyecanlandırdı. Şimdiye kadar kimsenin aklına gelmeyeni yaptığınız için, size teşekkür ederim”.. Gülbahar Ünlü’nün 15 ayrı kitabının yayınlandığını görüyoruz. Tebriklerimi sunuyorum efendim.
***
Bir yüce insan: Ünal Şöhret Dirlik
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Duyguların bir araya gelişiyle, getirilişiyle ortaya konulanlar. Şiirler, yazılar öteki anlatım biçimleri.
            Muğla ilimize bağlı, Fethiye ilçemizde yaşayan, eğitimci, şair, yazar ve araştırmacı Cahit Yargıcı’nın altı ayrı bölümden oluşan bir şiiri var “Bir yüce insan” başlığıyla yazdığı. Cahit Yargıcı, edebiyatımızın güney temsilcisi, bir derviş adam Ünal Şöhret Dirlik hocadan söz ediyor. Bu şiirden aldığımız mısralar efendim:

Hasreti çocuk yüreğinde tadan,
Patika, ham yollara alışık olan,
Gelişmenin, ilerlemenin,
Öğrenim ve eğitimden geçtiğini,
Küçükken anlayan,
Ve bu yolda,
Bütün zorluklara katlanan,
Bütün sorunları, gayretiyle aşan,
Bir yüce insan: Ünal Şöhret Dirlik.

Ünal Şöhret Dirlik hocanın, öğretmenliğiyle, ülkemizin çocuklarına eğitim verdiğini, çocukların yüreklerine sevgi ve erdem verdiği, geçmişi, geleceği öğrettiğini, bıkmadan usanmadan araştırdığını, yöresini en iyi tanıyanların başında geldiğini, vefanın alâsını anlayıp, uyguladığını, adına kütüphane kurulduğunu, çocuk, büyük, yaşlı, kadın herkesle aynı mesafede davrandığını, insanları çok sevdiğini, bıkmadan-usanmadan kitap yazıp, yayınladığını, çocukları, düşkünleri kolladığını hatırlatıyor Ünal Şöhret Dirlik’in Cahit Yargıcı hoca. “Bir yüce insan” başlıklı şiirinin sonunda, Ünal Şöhret Dirlik hoca için şunları yazıyor, ortaya koyuyor, sayfalara aktarıyor:

Şair Cahit der;
Bilmem seni nasıl anlatayım?,
İstedim ki,
Ben de bu uğurda bir toz olayım,
Senin gibi okyanusu,
Bu körfeze nasıl sığdırayım?,
İşte yüreği sevgi dolu,
Adam gibi adam,
Bir yüce insan: Ünal Şöhret Dirlik…
***
H.Kutay Öztürk’ün şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şair dünyamızda gezenler, gezmeye başlayanlar, zaman içinde görünüyorlar, dikkat çekiyorlar.
Eğitimci, şair, yazar ve araştırmacı Arzu Kök hanımın düzenlediği ve yönettiği şiir programlarının ilkinde tanıdığım bir şairimiz var. Adı: H.Kutay Öztürk. Bazı şiirleriyle masamdaki şiirleriyle bizimle selamlaşan H.Kutay Öztürk, sevgiyi hareket noktası yapan mısralarıyla, şiirimizin meşakkatli yolculuğunda epey mesafe almış. Duygu aktarımında, daha doğrusu duygularını sayfalara aktarmada, belli ölçülerde rahatlık görüntüsü veriyor. “Hatırlar mısın?” adlı, başlıklı şiirindeki duygularından H. Kutay Öztürk’ün:

O bembeyaz giysinde, yanık tenini,
Bugün tekrar düşlesen, hatırlar mısın?.
Çocuksu tavrınla, güzel sesini,
Duyalım deseler, hatırlar mısın?

H.Kutay Öztürk, köylü kızının, nazlı kuzu olduğu noktasından hareket ederek; “Köylü kızı, nazlı kuzu, yüreğimin aşk hırsızı/Gördüm onu yaktı beni, vücudumu sardı sızı” mısralarıyla, anlatmaya, duygularını peşpeşe ortaya koymaya devam ediyor.
İlk yıllar zaman zaman aldandığını, sonraki yıllarda bu aldanma oranının arttığını “Son kez yine aldandım” başlığı altında sayfalara aktardığı duygularıyla anlatıyor, bir anlamda itiraf ediyor.
Buradaki mısralarından: “Aşığım diyor iken, neden yalan söylersin?/Doğru ise durma yürü, hala niye gelmezsin?/Sen kalleşin birisin ki, cevap bile vermezsin / İnanmıştım lanet olsun sana nasılda kandım”la devam edilenler, aktarılanlar yığın yığın.
Hatırım (hatırıma) gelseydi sorardım anam, Akşamların hatırı var, başlıklı şiirlerden sonra H.Kutay Öztürk, son şansından sözediyor.”Son şansım bu, seni buldum” diyerek yazdıklarıyla dikkat çekmeye devam ediyor. İki ayrı dörtlükten oluşan bu şiirin ilk dörtlüğü efendim:

Hani bana demiştin ya, seni seviyorum diye,
Bir daha söyle, bir daha söyle, haykırmanı istiyorum,
Gök mavi, deniz mavi, senin gözlerinse masmavi niye?,
Gel durma, içimdeki alevi söndürmeni bekliyorum.

H. Kutay Öztürk, yazdığı şiirlerini biraz dinlendirip, belirli bir süre sonra onların üzerindeki çalışmalarını sürdürürse, fazla tekrarlardan kaçınırsa, sanat ve edebiyat dünyamızdaki yerinin bulunuşu ve şekillenmesi uzun sürmeyecektir. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
            ***
Sevgi Yolu Dergisinin iki sayısından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Manisa ilimize bağlı, Salihli ilçemizde, Gündüz Aydın’ın sahip ve yazı işleri müdürlüğünde, aylık kültür ve sanat dergisi olarak yayınlanan “Sevgi Yolu” Dergisinin 80 ve 81 nci sayıları masamda.
Gündüz Aydın, şiirimize, kültürümüze yaptığı hizmetleriyle bilinen, alkış alıp, takdir toplayan bir arkadaşımız.
Sevgi Yolu Dergisinin her sayısında, yaptığı genel değerlendirmelerle, geride kalan günlerle, aylarla ilgili sanat-edebiyat sonuçlandırmalarıyla bizimle, okurlarıyla, arkadaşlarıyla selamlaşıyor. Deniz Şahinoğlu ve İbrahim İmer, Ankara’daki röportajlarıyla bizleri sevindiriyorlar.
Sevgi Yolu Dergisinin sayfalarında isim ve imzaları görünenlerin büyük bölümünü tanıyorum. İsmen tanımadıklarım da var. Derginin 81 nci sayısının 21 nci sayfasındaki, Ünal Şöhret Dirlik hocanın “Gel” adlı, başlıklı şiirinin bir dörtlüğü şöyle:

Öyle uzak durma, biraz yakın gel,
Sür sürüştür güzel, tak takıştır gel,
Günahkâr bir kulsun bilirim,
İyi süslen canım, yap yapıştır gel.

İzmir’den Ömer Erhalim’in “Güller Derdim” adlı şiiri, derginin 39 ncu sayfasında karşımıza çıkıyor. Buradan da bir dörtlük alarak devam edelim efendim:

Gönül bahçesinde seyran eyledim,
Tevhidin gülünü derdim yarenler,
Muhammed kokusun gülden almışım,
Katında postumu serdim yarenler.

Gündüz Aydın’ın “Gelmişken Kal Benimle” adlı kitabının adı olan şiir beş ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirden bir dörtlükle noktamızı koyalım.

Bak ne güzel yanımda, sıcacık nefesin var,
Kulaklarımda her an çınlayan o sesin var,
Sana söylüyorum sana, sana ey gül yüzlü yar,
Ne olur gitme artık, gelmişken kal benimle
***
Ankara’lı şair Murat Duman’dan iki yeni şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankaralı şairler arasında yer alan, yazdıkları, yayınladıkları şiirleriyle dikkat çekmeye devam eden, düzenlediği şiir toplantılarına, bir çeki-düzen getirme çabası ve gayreti içinde olan Murat Duman’ın iki yeni şiiri masamda. Bu şiirlerin adları Prof. Dr. Hayrettin İvgin hocaya ithaf ettiği “Edebin güneşi” adlı olanıyla, bir densiz için kaleme aldığı “Güneşe kör bakan” adlı şiiri var masamda efendim. Bu şiirler:
            Prof. Dr. Hayrettin İvgin hocaya ithaf ettiği “Edebin güneşi” adlı şiir altı ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirden iki ayrı dörtlük verelim önce efendim:

Gönül ferağında bir cevher gizli,
Edep bahçesinde gezinir hocam.
Asil duruşuyla çok bilge sözlü,
Edep bahçesinde, sezinir hocam.

Mevlâna, Yunustan demini almış,
İçinden nefreti ummana salmış,
İlim denizinde derine dalmış,
Gözleri kor-alev kazınır hocam.

            Dumanoğlu mahlasını kullanan Murat Duman’ın ikinci şiiri “Güneşe kör bakan” başlığıyla yedi ayrı dörtlükten meydana gelmiş. Sayın Duman “hocam bu şiir daha tamamlanmadı. Sizin tabirinizle, dinlendiriliyor” dediyse de, bu dinlenmenin uzun sürebileceği endişesinden hareket ederek, iki dörtlüğünü aşağıya almak istiyorum.

Din ehline söz eden İslâm düşmanı cahil,
Sen alnını secdeye bir kez olsun koydun mu?,
Anlasaydın Kur’an-ı belki, olurdun ehil,
Yüzündeki maskeyi, bir kez olsun soydun mu?.

Dumanoğlu söyleme yazık olur diline,
Zebaniler tutunca herkes güler haline,
Sense aciz bir kulsun, bir şey geçmez eline,
Akıl hakkın nimeti, sen sözümü duydun mu?

            Evet, densizlerin densizi..Sen Murat Duman’ın yedi dörtlükten meydana gelen bu şiirinde verilen mesajların ne anlama geldiğini duydun mu?.Duymadıysan, biz duyurmak istiyoruz.
            ***
Kültür Evreni Dergisinin altıncı sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankara’da yayınlanan, önemli dergilerimizden biri “Kültür Evreni” adının taşıyıcısı…
            Uluslar arası hakemli, sosyal bilimler dergisi Kültür Evreni.
            Sahibi: Hayrettin İvgin, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Erhan İvgin, Editör: Ömer Ünal. Yayın kurulu var, değişik bilim adamlarımızdan oluşan.
            Üç ayda bir yayınlanan Kültür Evreni dergisinin 6 ncı sayısı elimde, masamda.
            Hakem kurulunun sıralanışı da iki sayfa alıyor maşallah.
            Dergi sayfalarında isim ve imzaları bulunanlardan bir sıralama yapalım, genel bir bakışla:
            -Prof. Dr. Nimettullah Hafız,Zafer Kerimov, Hayrettin İvgin, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yardımcı, Mevlüt Özhan, Ülviye Kasımlı, Terane Aliyeva, Hasan Bayramoğlu, Uğur Kılıç, Kenan Zamanoğlu, Nail Tan vd.
            Rus diliyle de okurların karşısına çıkan, çıkarılan sayfalar getirdikleriyle takdir görüyor. Derginin sayfalarında yer alanlardan, bazı cümleler verelim isimler, imzalar itibariyle:
1- “Orda” Türk dünyasının entellektüel bir oyunudur. Hatta diyebiliriz ki, bu oyun dünya taş oyunlarının öncüsü bir oyun olup, mantığa, zekâya dayalıdır (Hayrettin İvgin, Sayfa:47)
2- Bütün kültürlerde olduğu gibi, geleneksel kültürümüzde de başlangıçta yalnızca su olduğu ve ilk canlıların su aracılığıyla yaratıldığı kabul edilir (Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yardımcı, Sayfa:73)
3- Eğitim olgusu, yaşanılan çağdan soyutlanmış bir gelişim çizgisi göstermez. Eğitim ve öğretim kavramları çağın getirdiği tüm olguların içinde ve onlardan etkilenerek gelişir (Uğur Kılıç, Sayfa:333)
4- Türk edebiyatı, ne yazık ki, dünya edebiyatı içinde önemli bir yere sahip değil. Çünkü temelden yoksun. Moda edebi akımların kötü bir taklitçisi olmaktan ileri gidemiyor. Sadece Türkiye’yi, Türkleri kötüleyen ideolojik yazarların adı var yurt dışında (Nail Tan, Sayfa:468)
            ***
PTT BYS Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Geçmiş yıllara dönüyorum, bakıyorum: İstanbul’da yayınlanan, Güvercin Mecmuası’yla, Pos-Tel Dergisi. Yıllarca yazılarımın yayınlandığı mecmua ve dergi bunlar.
            Çoğunlukla, genellikle PTT hizmetlerinin, çalışanlarının ve emeklilerinin haberleri yer alırdı bu yayın organlarında.
            Şimdi elimde bir bülten (Dergi) var “PTT BYS” adında. PTT Biriktirme ve Yardım Sandığı Haber Bülteni (Dergi düzenlemesi ve görünümünde).
            Üç ayda bir yayınlanıyor. İmtiyaz sahibi: Yusuf Toprak, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Mehmet Bozkurt, Yayın kurulu var 6 isim ve imzadan oluşan. Yayın idare merkezi: Bayındır 2 sk. No:32 Kızılay-Ankara. Tlf. 0312 – 435 60 61
            24 sayfalık PTT BYS’nin Nisan, Mayıs, Haziran 2010 aylarına ait olan 3 ncü sayısı var elimde, masamda.
            “Birikimlerimiz büyüyor” kapak fotoğrafı, sloganı. Editörden, başlığı altında yazılanlardan:
            -“Sözün özü, elinizde tuttuğunuz haber bülteniyle bir çığır açıldı.” (Mehmet Bozkurt)
            Başyazı’dan: “Haber bültenine görüş ve önerilerini sunan üyelerimize ve çalışanlarımıza teşekkür ediyorum” (Yusuf Toprak).
            Mehmet Bozkurt’un: Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürü Mehmet Birdal ile söyleşisi,
            2208 nolu kanunun yayınlandığı 31 Mayıs 1933 tarih ve 2415 sayılı Resmi Gazetenin görüntüsü, buradaki 14 ncü madde: Umumi idarede bir tasarruf ve muavenet sandığı yapılabilir. Bu sandığın sureti İdaresi bir nizamname ile tayin olunur.
            PTT BYS’nin 2009 yılı mali genel kurulunun gerçekleştirildiğine ilişkin haber.
            Son üç dönem delegeliği devam edenler için düzenlenen şilt verme töreninden görüntüler.
            Değişen dünyada ihtiyaçlar konulu uluslar arası seminerin Antalya’da yapıldığına ilişkin haber,
            649. Tarihi Kırkpınar Yağlı Güreşlerinin, tarih ve kültür kenti Edirne’nin Saray içinde gerçekleştirildiğine ilişkin görüntülü haber,
            PTT Genel Müdürlüğü 2010 halı saha ilkbahar futbol turnuvalarının sonuçlandığına ilişkin haber,
            Beyaz Kent: Siirt’in kısa tanıtımı.
            ***
Gülce Edebiyat Akımı, Güldeste
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Antalya’da bulunan, Gülce Edebiyat Akımı, Mustafa Ceylan’ın genel koordinatörlüğünde yol almaya devam ediyor. Hem de epey yol aldığını, uzunlukta km.lerce yol aldığını hemen söylemeliyim.
            Osman Öcal ve Refika Doğan imzasıyla 192 sayfayla büyük boy görünümüyle yayınlanmış, “Gülce Edebiyat Akımı, Güldeste” adlı araştırma, değerlendirme, 2011 çıkışlı günyüzü görmüş.
            Güldestenin yayın koordinatörü: Mustafa Ceylan, Yayına hazırlayanlar: Osman Öcal, Refika Doğan. Öcal ve Doğan’ın ortak bir önsözleri var ilk sayfalardan birinde. Önsözün girişinde:
            “Yeniçağın yeni edebiyat akımı Gülce, elinizde tuttuğunuz bu eserle şiir dünyamızda estirdiği gül fırtınasını devam ettirmekte. Gülce Edebiyat Akımı mensuplarının çoğunluğu 2008–2010 yılları arasında internet ortamında yayınlanmış olan şiirlerinden bir seçki demetini sunmaktayız” deniyor.
            Gülce Edebiyat Akımı “ben” demeyen, “biz” diyen bir edebi topluluk...
Bu edebiyat akımının kuruluş günlerinde yola çıkılan isimlerin sıralanışı şöyle bir tablo ile karşımızda görünüyor:
            -Mustafa Ceylan, Harun Yiğit, Refika Doğan, Osman Öcal ve Yusuf Bozan. Sonraki günlerde Gülce’ye katılan isimlerin sıralanışı da şöyle: Ekrem Yalbuz, Mehmet Nacar, Mehmet Özdemir, M.Nuri Parmaksız, Ali Gözütük, Gültekin Toga (Ozan Sentezi), Şemsettin Dervişoğlu, Sevgi Özbek, Mevlüde Demir, Ramazan Efe, Coşkun Mutlu, İhsan Ertem, Ali Oksan, Zübeyde Gökbulut, Asuman Soydan Atasayar, Rahime Kaya, Şükran Günay, Fatma Kalkan, Melahat Temur, Neva Selçuk, Abdullah Ramazan.
            Refika Doğan’ın cümlelerinden biri: “Gülce, Dünyadaki çoğu ülke edebiyatlarında –heceye dayalı- şiir türleri olduğunu ve hecenin –model- bir vezin olarak ilgi gördüğünü ortaya koymuş; bu sebeple de, bizim hecemizle diğer ülkelerin hecelerini mukayese ederek, onlardan yeni şekiller ve ölçülerle yeni eserler üretmesini bilmiş bir edebiyat akımıdır”..
            Gülce edebiyat Akımı Yöneticilerince, 22-24 Nisan 2011 tarihlerinde Antalya’da düzenlenen toplantılar sırasında, bana ulaşan Müge Ökten’in Mükemmel albümü içinde yer alan eserlerle ilgili verilen bilgilere bakmak istiyorum:
            1-Yalan hayal. (Söz ve müzik: Müge Ökten) 2- Sevgilim yok. (Söz ve Müzik Müge Ökten) 3- Sence. (Söz ve Müzik: Müge Ökten) 4- Yapboz İstanbul (Söz: Ayşenur Ökten İzgin, Müzik Müge Ökten), 5- Yardım Et (Söz: Ayşenur Ökten İzgin, Müzik: Müge Ökten), 6-Uçurum (Söz: Ayşenur Ökten İzgin, Müzik: Müge Ökten), 7-Kadife Adam (Söz: Ayşenur Ökten İzgin, Müzik: Müge Ökten), 8- Tebrikler (Söz ve müzik: Müge Ökten), 9- Yama (Söz: Ayşenur Ökten İzgin, Müzik: Müge Ökten).
            *
            GÜNÜN HABERİ:
            Sekiz normal sayfalık, Kırklareli Gazeteciler Cemiyeti Gazetesi 95. sayısına ulaşırken; Başkan: Selim Tiran, Başyazar: Nevzat San, Haber Müdürü: Buse Babacan imzalı yazılarla dikkat çekti.
            ***
Ankara’dan: Gümüşkalem Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerin, kitapların, öteki yayınların bana ulaşması değişik yollarla gerçekleşiyor.
            Şiirde beklenilen noktaya ulaşan, deneme-nesirde de mesafe alma gayretlerini sürdüren Murat Duman’dan bir dergi, bu derginin iki ayrı sayısı bana ulaştı.
            Derginin adı: Gümüşkalem. İlim, sanat ve edebiyat dergisi olarak aylık yayınlanıyor, okurlarıyla buluşuyor, buluşturuluyor.
            Gümüşkalem’in, Nisan 2010 ayına ait 2 nci sayısı, Haziran 2010 ayına ait 4 ncü sayısı elimde, masamda.
Sahibi: Şükrü  Dağ, İmtiyaz sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Mehmet Önal. Yayın kurulu var değişik isim ve imzalardan oluşan. Harun Ceylan ve Mustafa Dağ’ın editörlüğünde şekilleniyor dergi. Teknik yönetimde görev yapanlar da var. Şiirlerle, değişik konuların işlendiği, okurlara sunulduğu görünümü dikkat çekiyor.
Gümüşkalem’in her iki sayısında isim ve imzaları bulunanlardan bazılarının sıralanışı efendim:
            -Ahmet Bican Ercilasun, Ersin Özarslan, Mustafa Sever, Nurullah Çetin, Mehmet Önal, Necati Tonga, Harun Ceylan, Aykut Ahmet, M.Kayahan Özgül, Vagif Memmedov, Recep Yıldız, İbrahim Dilek, Kâzım Çandır, Murat Bozkurt, Yıldırım Türk vd.
            Gümüşkalem’in 2 nci sayısında yer alan Ersin Özarslan’ın “Ümit dağlarından korku vadilerine uzanan esinti” başlıklı şiirinden bir dörtlük alarak devam edelim:

Geceler günleri, kıskanır mı ne dersin?
Yeni kardeşi kıskandığı gibi küçük ablanın,
Uzar mı boyu acep kısalır mı onca müşkülün,?
Kısalan ömrümüze rahmet düşer mi?

            Derginin dördüncü sayısının 13 ncü sayfasında yer alan Recep Yıldız’ın Rubaisindeki genel görüntü:

Bir kuş ötüyor; bahçede mevsim yaza düşmüş,
Mevsim naz olup, şarkı olup bir saza düşmüş,
Her bir notadan bir yaşamak zevki ararken,
Eyvah, bütün arzularımız çıkmaza düşmüş..

Gümüşkalem Dergisiyle yazışma adresi: Çınar Sokağı, No:31–3 Yenimahalle-Ankara Tel:0505 319 22 20
            ***
Serhad Artvin Gazetesinin sayfalarından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Artvin ilimiz merkezinde Rıdvan Şengül’ün sahipliğinde yayınlanan 49. yayın yılı içerisinde bulunan Serhad Artvin Gazetesinde zaman zaman sanat ve edebiyatla ilgili yazılar, şiirler yayınlanıyor.
            Bu isim ve imzalardan Oktay Şenol ve Özer Bilir’den, daha doğrusu Serhad Artvin Gazetesinde yer alanlardan seçtiklerimiz efendim:
            Oktay Şenol “Tarih kokan şehirler” den bahsediyor. Dörtlüklerle anlatıyor bu şehirlerimizi. Erzurum için şöyle diyor:
Bu tabyalar neden kızıl kahverengi yoğrulmuş,
Oluk gibi şehit kanı akmış durulmuş,
Burada tarih gelecekle haşr olmuş,
Dadaş şehri, yiğit şehri Erzurum.
            Şanlıurfa incelemesinde gördükleri, tespit ettikleri var Oktay Şenol’un. Bu şanlı şehrimiz için yazdıklarında da şu duygularıyla karşımıza çıkıyor şairemiz:
Evliyalar yatağı Halil İbrahim şehri,
Duygulandım gezdiğim bu tarih kokan şehri,
Olmak isterdim elbet ben sizlerle hemşehri,
Urfa ile yoğrulup Urfa ile savrulsam..
            Özer Bilir, Serhad Artvin gazetesindeki şiirleriyle dikkat çekiyor. Genelde sevgi dünyasından seslenen Özer Bilir, birbiri ardına sıraladığı mısralarıyla şekillenen şiirlerinde, hep özlemden, hep kavuşma arzusundan söz ediyor. Meselâ, “Bir gün anlarsın” adlı, başlıklı şiirinin girişinde şöyle sesleniyor:
Uykuların kaçar geceleri,
Bir türlü sabah olmayı bilmez,
Dalar gözlerin yoktan bir noktaya,
Deli eden bir ses başlar kulaklarında,
Ne kalbin söz anlar, nede yastık,
Girmez pencerenden o beklediğin aydınlık..
Sonra Özer Bilir’in, aşktan, ölümden, fakirlikten, kaderden söz ettiğini görür, mısraları arasındaki gezintimizi sürdürürüz. Aşk işte, başlığı altındaki duygularından Özer Bilir’in:
Her şeyin başında gelir,
Acı çektirir,
Gözyaşı döktürür
Istırap içinde,
Karanlık geceleri andırır,
Onun yokluğunda,
Her şeyi yakıp kavurur..
            ***
Yayınların-yazılanların içinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yayınlananlar. Gazeteler, dergiler, kitaplar. Bize ulaşanlar. Bunların sayfalarında, satırları arasındaki gezintilerimiz:
1- İkizdere’nin Sesi Gazetesi: İkizdere Kamu Hizmetlerini Destekleme ve Geliştirme Derneğince yayınlanıyor. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Salih Çepnioğlu. 16 sayfalık gazetenin ilk sayısı bize ulaştı. Adresi: Çarşı Mahallesi Aksu Ticaret İkizdere-Rize.
2- Karadeniz Gazetesi: 20 sayfalık büyük boy gazete. 1979 yılından bu yana yayınlanan “Karadeniz” Gazetesinin sahibi: Türkay Yılmaz. Merkez adresi: Devlet Yolu Cad. Çınar Sk. No:3 Trabzon.

VEDAT FİDANBOY’DAN
BİR MEKTUP İKİ ŞİİR
Çok değerli hocam; Mektubunuzu büyük bir ilgiyle okudum. Takdir ve hayranlıklarımı ifade edecek söz bulamıyorum. Bir çoklarını biliyordum zaten bilmediklerim de varmış meğer!.. Bu konuda beni aydınlattığınız için ne kadar teşekkür etsem azdır. Bir kez daha kalbimi ve gönlümü fethettiniz. Bildiğiniz gibi, fikir ve düşünce adamı değil; ben naçizane bir duygu eriyim.. Sizi anlatmak gerçekten zor… Bu görevi, çok değerli hocalarımızın üstlenmesi gerektiğine inanıyor ve bekliyorum.
            Fethettiğiniz toprakların ürünü olarak, duygu pınarlarımdan fışkırıp gelen birkaç yeni dörtlüğümü (Güinness Rekorlar Kitabına adaylık başvurunuz dolayısıyla) değerli şahsınıza arz ediyorum. Yolunuz açık ve her şey gönlünüzce olsun. En derin saygı, sevgi ve muhabbetlerimle.

İSA KAYACAN USTA’YA
Değerli Hocam Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan’a Guinness Rekorlar Kitabı’na başvurusu dolayısıyla..
Ne olur bağışla, gel beni Usta;
Kolay anlatılmaz, o sendeki sır,
Henüz bir çırağım ben bu hususta,
Çoklara sığmazsın, az aciz kalır!

Her rütbeye layık ey basın eri,
Hiç mi kurumadı alnının teri?
Nasıl yazdın bilmem, bunca eseri,
Okuyan şaşırır, göz aciz kalır..

Güneşi aratmaz içindeki kor,
Böyle adem olmak, zor Allah’ım zor,
Guinness’e sığmaz kırdığın rekor,
Sayfa yetmez sana, söz aciz kalır.

BİR DE DÖRTLÜK EFENDİM!
Sen geçmiş, sen ati ve de sen günsün,
Sen Türk’ün gönlünde en büyük ünsün,
Sen değil, seninle; girdiğin vakit
Guinness adlı O, kitap övünsün.
Vedat FİDANBOY (Ankara)
***
Yazılanların-yayınlananların arasından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirler yazılır, yayınlanır. Bunların arasından seçtiklerimiz olur. Bu şairler arasında tanıdığınız, tanımadığınız vardır. Ama, şahsen tanıdıklarınızın mısra duygularıyla daha bir yakınlık hissedersiniz. Seçtiğimiz şiirlerden:
DUYGULAR (Vedat Fidanboy)
Gönlümün mahzeninde özlemle bekler seni,
Yıllanmış şarap gibi sakladığım duygular.
İhanet edip bana terk ettiler hep beni,
Suçlarına göz yumup akladığım duygular…

Ne ustalar çağırdım ben gönül dergâhıma,
Çaresiz kaldı hepsi isyanıma, âhıma,
Seni anlatmak için yalvardım Allah’ıma,
Bir gün çıkıp gelmedi beklediğim duygular…

Yazdığım bu son şiir seni de sarar belki,
Gözlerin sahibini gün olur arar belki,
Hiç umudum yoksa da bir işe yarar belki
Her an seni yaşayıp kokladığım duygular…

Zavallı şu yüreğim dersine çalışacak,
İçimdeki sevgiler sabrına alışacak,
Biliyorum mutlaka seninle buluşacak,
Senelerdir uç uca eklediğim duygular

GİTME DEMEK İSTERDİM (Abidin Güneyli)
Gözlerim takıldı bulut göçüne,
Ayrılığın hüznü çöktü içime,
Çaresiz kalışım gider gücüme,
Bırakıp ta gitme demek isterdim.

Yaz yağmuru derken sel geliverdi,
Yıllar birer birer eriyiverdi,
Zaman nasıl geçti gün geliverdi,
Bırakıp ta gitme demek isterdim.

Gözlerim buğulu yüreğim buruk,
Elim kolum bağlı her yer dağınık,
Apansız olur mu böyle ayrılık
Bırakıp ta gitme demek isterdim

UZAKLIK (Turgay Algan)
Uzaktaki güneş,
Aydınlatır yolumu,
Sen uzaktasın,
Güçlendirirsin aşkımı,
Tutkunum sana,
Sevelim birbirimizi de,
Tek engel aramızda
Uzaklık olsun.
***
Söke’den “Beşparmak” Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Söke Beşparmak Kültür, Sanat ve Kütüphaneciliği Geliştirme Derneğinin yayın organı olarak 157 sayıdır gün yüzü gören, kültür ve sanat dergisi “Beşparmak” okurlarıyla, sanat ve edebiyatseverlerle selamlaşmaya devam ediyor.
            Söke’den Abdülkadir Güler dostumun gönderdiği Beşparmak’ın anılan sayısındaki kimlik bilgilerine bakıyorum:
            Dernek adına sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü: Yaşar Akçay, Genel Yayın yönetmeni: Talat Avcı, Dernek yönetim kurulunda: Yaşar Akçay, Mustafa Pamukçu, Talat Avcı, Ebrushan Pamukçu, görev yapıyorlar.
            Beşparmak (157) sayfalarında imzaları bulunanlardan: Talat Avcı, Asım Öztürk, Bülent Gürdal, Ziya Gürel, Özlem Sezer, Gönül Çatalcalı, Mehmet Ercan, Ahmet Uysal, Mustafa Emre, Abdullah Şanal, Halit Payza, Ayhan Can, Hatice Oya Kuzgun, Sıtkı Salih Gör, Adnan Gül, Etem Oruç, D.Ali Özkale, Burak Tokcan, Rahim Gür, Hülya Ekmekçi, Abdülkadir Güler.
            Beşparmak dergisinin sayfalarında, denemeler, öyküler ve şiirler yeralıyor. Mehmet Ercan’ın “Kız kurusu Şaziye” adlı şiirinden:
Yüzü bakir bir aşkın haritası,
Kapatamıyor çizgilerini pudralar,
İpsiz uçurtmaya benzer umudu,
Gittiği yerden dönmeyen..

SUYA CEYLAN İNMİŞ (Abdullah Şanal)

Öyle gülüp geçiştirme,
Geç yasaklar çizgisini,
Tabuları kır sevdiğim,

Yasaktan sıyır etini,
Duy yasağın lezzetini,
Yaşamadın ne fayda!..

SEVGİLİ ANNEM  (Abdulkadir Güler)

Ya, şimdi,
Nerelerdesin?
Sevgili annem,
Bir tanem, açılmayan,
Perdesin… Nerdesin?.
***
Mevlüt Kaplan’dan: Yaşama Sevinci
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Mevlüt Kaplan İzmir’den sesleniyor. Yaşanmış öyküler dizisi içerisinde, serisinde geçtiğimiz yıllardan birinde günyüzü gören bir kitabı var masamda Mevlüt Kaplan’ın.
            Adı: Yaşama Sevinci. Özgür Eğitim Yayınları arasında, okurlarıyla buluşmuş, buluşturulmuş.
            Bu kitap içerisinde, ilk sayfalarından birinde Mevlüt Kaplan hocanın 30’un üzerinde kitabının yayınlandığı görülüyor. Geçmiş yıllardaki bilgiler olduğuna göre, şimdilerde belki de 60’lara, ya da daha fazla rakamlara ulaşan bir yayın serisi ortaya çıkmıştır. Maşallah, tebriklerimizi sunuyoruz efendim.
            Hece vezni tarzıyla, türüyle ortaya konulan şiirler, değişik konuların işlenişi, sayfalara aktarılışı olarak görülmekte. Mevlüt Kaplan yumuşak anlatımı, olaylara bakışındaki keskinliğiyle, sanat ve edebiyat dünyamızın önemli isim ve imzaları arasındaki yerini almıştır.
Sayfa 68 ve 69 da yer alan bir şiir. “Çok geç” adıyla okurlarının karşısına çıkarılmış. Bu şiirden:

Bağırsam duyar mı sesimi?,
Acılarla yoğrulan zaman,
İster misin çıkıversin,
Birden bire ansızın?.

Kurudu bahçemde gönül çiçekleri,
Kum doldu deli akan derelere,
Yalan olur söylesem unuttuğumu,
Umutlarımla kalıyorum ayakta.

Mevlüt Kaplan: 1930 yılında Akşehir, Ökes’te doğdu. Gazi Eğitim Enstitüsünde okudu. Müfettiş oldu. Şiir, masal, öykü ve roman alanındaki eserleriyle tanındı. İzmir’de yaşayan Kaplan, Özgür Eğitim Yayınevi’nin sahibi ve Genel Yayın Yönetmenliğini yapıyor.