31 Ekim 2011 Pazartesi

KONUK YAZAR: Mehmet Şener,

Burdur’un bir değeri, içimizde yetişen Prof. Dr. İsa Kayacan’ın kıymetini bilmeliyiz..
Mehmet ŞENER 
Burdurlu olarak içimizden yetişmiş olan değerlerimizin kıymetini bilmeliyiz. Yaşarken bilmediklerimize karşı vefalı olmayız.
Bunlardan en başta olanı bence Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan beyefendidir. Kendisini yakinen tanımak imkânım olmadı. Fakat bir iki makalemi okuyarak değerlendirdiğini yazılarından biliyorum.
Ben ise yazılarını maille gönderdikçe okumaya çalışıyorum. Kendisiyle tanışamamanın eksikliğinin kendimde olduğunu da bilmekteyim.
            Sitesinden takip edebildiğim kadarıyla oldukça verimli ve Burdur içinde emek çeken büyüğümüz. Bizim terbiyemiz gereğince büyüklerimize saygıda kusur etmemek birinci kuraldır.
Burdur’umuzdan böyle büyük yazarımızın olması bizler için bir şanstır. Bu şansı ne kadar değerlendirebiliyoruz onu sorgulamak gerekir?
Göndermiş olduğu son mailinin ekinde videoda Prof. Dr. İsa Bey’in davet edilerek yerel basın hakkındaki konuşmasını içermektedir. Baş taraflarda yerel basın ve yerel basının temsilcilerinin niteliklerini anlatıyor.
Kendisinin bakanlara danışmanlık yaptığı günleri de anıları eşliğinde ifade ederken, insanlarımızın bir yerlere geldiğinde ki garip halini de anlatıyor.
            Videoda asıl konu basın müdürlüklerinin görevlerini dile getirmek. Konuyu çarpıcı örnekle ve Ankara da yaşadığı hadiseyi anlatarak insanımızın fotoğrafını çekmekte. Bizler almış olduğumuz görevlerin bilincinde olmalıyız diye yazıyoruz, söylüyoruz bir türlü sonuca gidemiyoruz.  Çünkü küçük makam sahibi olduğumuzda kimseyi tanımıyoruz.
Çünkü aslımızı kaybediyoruz.
Böyle olunca da arkadaşlarımızın tutumları bizi insani duygulardan soğutmaktadır. Soğutmakla kalmıyor dahası güvenirlikleri tartışılır hale geliyor.
            Danışmanlar olarak sık görüştüğü arkadaşına giden İsa Bey arkadaşının sekreteri tarafından bekleme salonuna alınır. Sekreter görüşmek istediği arkadaşının makamında çok önemli görüşmesi olduğunu kendisine ifade eder. İsa Bey de özel hukukları olduğunu beyan ederek içeri girer ki, çok önemli görüşme yapmakta denen arkadaşı, bir başkasıyla sohbet etmektedir.
Hemen orayı terk eder.
Konuşmasında basın danışmanlarından bahsettiği cümlelerinde, “basından sorumlu olanların, kurumuyla alakalı tüm icraatlara vakıf olmalı”diyor.
İsa Bey’e canı gönülden katılıyorum.
Nasıl basın danışmanlığı yapıyor bazıları anlamıyorum?
Köşe yazısı yazan kişileri bile tanımayan, basın müdürlüğünü işgal edenler var.
Basın müdürlüğünü bi hakkın yerine getirmiş olsalar kurumlarının yaptıkları icraatları daha iyi anlatmış olacaklardır.
Kendi İl’leriyle ilgili birileri ülke çapında faaliyete katılacağında yerel basının üzerine düşeni yaptıklarına ben inanmıyorum.
Ülkemizdeki kurumlar kurulurken gerçekten isabetli kurulmuş. Yasalarda çalışılması gerektiği şekilde çıkarılmış.
            Fakat işin başına geçenlerin bakış açısı kadar başarıyı yakalayabiliyorlar. Basın danışmanının görev tanımının gerektirdiği şekilde mutlaka görevini yapanlar vardır. İsa beyin görevi olmamasına rağmen yazan, düşünen, davetlere katılan, bunları yapan seçkin kişinin aslında bizlere örnek olması gerekir.
Basında görevli olan arkadaşların İsa beyin ifadelerine kulak vermeleri gerekiyor. Burada hepimiz görev bilincini nerelere gidersek gidelim unutmamalıyız. Hangi güce ulaşırsak ulaşalım bir gün öleceğimizi de asla beynimizden çıkarmamalıyız.
            Basın memleketin gözüdür, kulağıdır, kendisidir.
Kurtuluş savaşında milli mücadele de öncelik basına verilmiştir. Yazı yazanların, kütüphane kuranların, ilmi çalışma yapanların kıymetini bilmeliyiz.
            Hatta böyle Burdur ili doğumlu olan İsa hocamız gibi kariyer sahibi, entelektüel kişiliği olan büyüklerimizle gençlerimizi bir araya getirmeyi düşünmeliyiz.
            İlçelerimize bilge kişileri getirerek çalışmalarıyla örnek olan, örnek kişilerin öğrencilerle tanışmalarını sağlamayı hiç düşünmedik herhalde?
            Yeni nesilden yazacak olanlara yazı hayatını, okul hayatını, kitaplarını nasıl yazdığını anlatmasını istesek bence ‘hayır’ demez.
            Birçok yerde Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan konuşmalar yaparak insanları aydınlatmakta.
            Kendi doğduğu toprakların insanının bu tür davetlerine ‘hayır’ diyeceğini hiç düşünmem.
Yazılarından tanıdığım kadarıyla, haberlerden takip ettiklerime güvenerek söylüyorum.(Burdur-Gölhisar, 26 Ekim 2011)

26 Ekim 2011 Çarşamba

13 - 26 EKİM 2011

Burdur İl Özel İdaresi Genel Sekreteri: İbrahim Şimşek
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitapların hazırlanıp yayınlanması epey zaman alıyor. Bunun yanında dikkatli olmak gereğini de ortaya koyuyor.
Birincisini 2005 yılında yayınladığım, “Burdur’un Saz ve Söz Ustaları- 2” nin sayfa düzenlenmesi noktasına gelindi.
Bu kitapta yer alması gerekenlerle ilgili titizlik göstermemize rağmen, alınması gerekenlerle ilgili unutmalarla karşılaşabiliyoruz. Zaten, birinci kitapta olması gerekenlerin büyük bir kısmı olmadığı için, 2 nci kitabın yayınlanması kararını verdik. Çalışıyoruz.
İbrahim Şimşek: Mehmet Emin ve Adeviye’nin çocukları olarak 05 Ocak 1963 tarihinde Burdur’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini: Burdur’da tamamlayan İbrahim Şimşek, 9 Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden 1986 yılında mezun oldu.
1986- 1987 yıllarında, İstanbul Üsküdar Nevzat Ayaz Lisesinde öğretmenlik yaptıktan sonra, 1987– 1992 yılları arasında aynı lisede öğretmen ve Müdür Yardımcısı olarak çalışmalarını sürdürdü.
1992 – 1996 yılları arasında, Milli Eğitim Bakanlığı Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü bünyesinde, Yurt Dışı Öğretmen Atama Şubesi Şefi, sonra Şube Müdür Vekilliği görevlerini yerine getiren İbrahim Şimşek, 1996- 2003 yılları arasında, Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğünde Personel Şube Müdürü olarak çalıştı.
2003- 2005 yılları arasında görev yaptığı Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğünde; 1- Turist Rehberliği Daire Başkanı, 2- Türk Kültür Varlıkları Daire Başkanı, 3- Mesleki Eğitim Daire Başkanı olarak çalışmalarını sürdürerek, başarılı hizmetlerin altına imza attı.
2005 yılında, doğum yeri Burdur’a, İl Özel İdaresi Genel Sekreteri olarak dönen İbrahim Şimşek, bu arada; Bakanlıklar Ortak Kültür Komisyonu üyeliği, Ankara’daki Burdurlular Derneği’nin (2 dönem) Başkanlığı, Burdurspor Yönetim Kurulu üyeliği, Burdur İl Özel İdaresi KH Gençlik Spor Kulübü Başkanlığı, Burdur Yeşilova Battaniye Fabrikası Yönetim Kurulu üyeliği, Burdur Kent Konseyi Yönetim Kurulu Üyeliği, Burdur 2. Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu üyeliği görevlerinde bulundu.
Burdur İl Özel İdaresi Genel Sekreterliği görevini yürütürken, Burdur’la ilgili değişik çalışma ve araştırmaların kitaplaştırılmasını sağlayan, İl Özel İdaresi Genel Sekreterliğinin hizmetlerini, yıllar itibariyle detaylandırılarak kitaplaştırılmasını gerçekleştiren İbrahim Şimşek, Ankara Üniversitesi (ATUM) bünyesinde, Mahalli İdarelerde Özerklik Anlayışı ve Hizmet Sektöründe Toplam Kalite Yönetimi konularında, bilimsel araştırma ve çalışmaların altına imza koydu. (Ekim 2011)
GÜNÜN SÖZLERİ:
1-       Gelecek için yapılan en iyi hazırlık, bugünden mükemmele ulaşmaktır (Sir William Osler)
2-       Kral da, dilenci de aynı iştahla acıkır (Mongtaigne)
3-       Dünyayı temelinden değiştirmek isteyen kişi, önce onu yanlışsız olarak anlayabilmelidir (Milovan Cilas)
4-       Büyük aşk’lar, kara sevdalar; küçük ve basit duygulara feda edilir. / Sonra, pişmanlıklar içinde; “Sevmesini bilemedik” diyerek ağıtlar yakılır, gözyaşı dökülür. (İsa Kayacan)
GÜNÜN DUYURUSU: Ankara’nın Sincan İlçesindeki cezaevinde bulunan çocuk mahkûmlar kitap ve dergilerinizi bekliyor.***
Burdur İl Kültür ve Turizm Müdürü: Mehmet Tanır
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İnsanlar çalıştıkları, hizmetlerini kamuoyuna yansıttıkları takdirde, başarıya giden yolun önemli yolcuları arasında yer alırlar.
Kamu kuruluşlarında görev yapanlar, devlet gücünü öne çıkarmadan, kişisel gayretlerini öne çıkarıp, bu noktadan hareket ederlerse, başarılara imza atarlar, yükseliş merdivenlerinin basamaklarını hızla geçerek, hedeflerine doğru yaklaşırlar, ulaşırlar.
Mehmet Tanır, Burdur ilimizin Kültür ve Turizm Müdürü. Burdur’da göreve başladığı andan itibaren, kültür ve turizm çevreleri başta olmak üzere, önemli hareketlilikleriyle dikkat çeken çalışmalara atılan imzalarıyla tanındı. Kutluyorum efendim.
Mehmet Tanır: 1969 yılında, Muğla ilimizin Fethiye ilçesine bağlı Kadıköy Beldesinde dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Kadıköy’de, Liseyi Fethiye’de, yüksek öğrenimini Bursa Uludağ Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümünde tamamladı. Yüksek lisansını Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Bilimleri Bilim Dalı alanında yapan, Ankara’nın bazı ilçelerinde öğretmenlik ve yöneticilik görevlerinde bulunan, Çankaya Halk Eğitim Merkezinde Müdür Yardımcısı olarak çalışırken araştırmalara başlayan Mehmet Tanır, Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Genel Müdürlüğü’nde Yayımlar ve Ders Araçları Şube Müdürü olarak çalışırken, Temel Eğitim Destek Projesi kapsamında ilk öğretim öğrencilerine yönelik 151 ders kitabının hazırlanmasında yöneticilik yaptı.
Uzman Öğretmenlik, Uzman Öğretmenlik ve Başöğretmenlik, KPSS Genel Kültür ve Genel Yetenek, Halk Eğitimi ve Yönetimi kitaplarını da yayımlayan, değişik dergi ve gazetelerde eğitim ağırlıklı makaleleri yer alan, 2008 yılı Mayıs ayında, Burdur İl Kültür ve Turizm Müdür Yardımcısı olarak atanan 10 ay Müdürlük görevini vekâleten yürüten Mehmet Tanır, 18 Mayıs 2010 tarihinde Burdur İl Kültür ve Turizm Müdürü olarak atandı ve göreve başladıktan sonra, aktif olarak Kültür ve Turizm alanlarında önemli hizmetlerin ve önerilerin altına imza attı.
- “Eğitimimizin bir kısmını tamamladık, şimdi sıra kültürümüzü artırmada” görüşüyle çalışmalarını sürdüren, hem kendisinin, hem kurumunun, hem de Burdur’un kapasitesini artırma gayretleriyle dikkat çeken, 2010 yılının “Kültür ve Turizm Yılı” olarak İlan edilmesinde rolü bulunan, Burdur bölgesindeki Sagalassos ve Kibyra Antik Kentleri kazılarının başarılı bir şekilde yürütülmesini Hacılarda yeniden kazıların başlatılmasını sağlayan Mehmet Tanır, Antik şehirlerle, Kervansarayları, konakları Burdur’un tanıtımında etkili olarak kullanma başarısını gösterdi. Antoninler Çeşmesiyle, kültürel mirasın yaşatılmasıyla ilgili çalışmalarda bulundu.
Burdur’un Uluslararası Fuarlara katılmasını da sağlayan, Basınla ilişkilerini üst düzeyde tutan, Burdur’daki sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yaparak, kültür ve turizm ağırlıklı sempozyumların düzenlenmesinde ön sıralarda görev alan, bu sempozyumlar sonunda bildirilerin toparlanarak kitaplaştırılmasında, “Burdur Müziğinin Baş tacı Sipsinin Tanıtım Projesi”nin hazırlanıp uygulanmasında, sipsi ve yöresel müziğin evrensel olarak tanınmasında turizm ve kültür alanlarında pek çok yayının gün yüzüne çıkarılmasında, önemli katkıları bulunan, bilimsel çalışma yapan bilim insanlarının çalışmalarının değerlendirildiği Web sayfasının hazırlanmasında öncülük eden, “Teke Yöresi Yâren Geceleri, Burdur ve ülkemiz kültüründe önemli bir yere sahiptir” diyen Mehmet Tanır, Burdur’da ilk defa “Turizm Stratejik Planı”nı hazırlayarak önemli çalışmalara imza attı. (Ekim 2011)***
Mersin-Maki Dergisinin altı sayısından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Daha önceleri, değişik sayılarından ayrı ayrı sözettiğim, Mersin Şairler ve Yazarlar Derneğinin yayınorganı Maki Dergisinin altı sayısı var masamda. Bu sayılar: 64,70,72,76,77,78 nci  sayıları efendim.
Önce derginin kimliğine bakalım, hatırlayalım: MEŞYAD adına sahibi ve Yayın Sorumlusu: Abidin Güneyli, Yayın Kurulu: Nafiz Nayır, Zehra Üçgül, Günay Özdemir, Mustafa Doğan, Atifet Gezek. Yönetim Yeri: Bahçelievler Mhl. 1840 Sk. Serhat Apt. Z.Kat. 13-C Yenişehir-Mersin.
Derginin her sayısının kapağında, bir şairden fotoğraf görüntüsü verilirken, bu şairin bir veya birkaç şiiri kapakta yeralıyor. Elimizdeki, masamızdaki Maki Dergisi sayılarının kapaklarına bakıyoruz. Görünenler:
63-64 ncü sayı: Prof. Dr.İsa Kayacan, 70 nci sayı: Emine Sevinç Öksüzoğlu, 72. sayı: Sabahattin Akgül, 76. sayı: Seçkin Gündüz, 77. sayı: Dertli Kâzım, 78. sayı: Osman Karaarslan.
Kapaklarda yeralan şiirlerden bazı seçmelerle devam edelim. Buyurun:
SAYI: 63-64-PROF.DR.İSA KAYACAN;
İlkbaharda, tomurcuklanan dalımsın,
Yaz mevsiminde güneşim, sıcağımsın,
Sonbaharda, sararmayan yaprağımsın,
Kış mevsiminde, sarıp ısıtanımsın,
Dizlerinde uyuyup kalsam yıllarca,
Uyanmazsam; mezarımda toprağımsın.
SAYI: 70 EMİNE SEVİNÇ ÖKSÜZOĞLU’NDAN;
Seni özlemekten vazgeçmedim İstanbul,
Buruk yalnızlıklara köle oldu bekleyişler,
Frezya kokulu yağmurlar ıslattı düşlerimi,
Ben sen oldum, sen de ben İstanbul.
SAYI:78, OSMAN KARAARSLAN’DAN;
Hangi sevda kimde böyle yücelmiş,
Ferhat bende, Şirin sende yaşıyor.
Çile çekmek yanmak bile güzelmiş,
Mecnun bende, Leyla sende yaşıyor.

Volkanlar fışkırır bizde baksana,
Kafdağı ne yapsın böyle taşkına,
Bırak yaksın, yaksın Allah aşkına,
Tahir bende, Zühre sende yaşıyor. 
***

Mehmet Sılay’dan: Endülüs Çağırıyor
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Mehmet Sılay, kalemiyle, kişiliğiyle sevilen, aranan isim ve imzalarımızdan biri. Birbiri ardına yayınladığı kitaplarıyla dikkat çeken Mehmet Sılay hocanın yeni bir kitabı daha geldi.
Adı: Endülüs Çağırıyor. Merkezi İstanbul’da bulunan, Düşün Yayıncılık, yayınları arasında günyüzü görmüş. 264 sayfalık kitabın ilk sayfalarından birinde, Mehmet Sılay hakkında bilgiler var. 4 sayfalık bir önsöz dikkat çekiyor.
İçindekiler bölümüne bakıyoruz. Sadece ara başlıklardan bahsettiğimizde gördüklerimiz:
-İlk İspanya gezisi, On yıl sonra Endülüs, Endülüs kaybolan cennet, Feryadname, Endülüs kahramanları, Korsanları, Endülüs yazıları, Endülüs’ün Sevilla, Endülüs doktorları. Sayfa 16 daki “İspanya Polisi” ara başlıklı bölümden:
“Polis hem kendi vatandaşlarına, hem de yabancılara karşı çok nazik. Şikâyet olmadıkça, hiçbir vakaya müdahale etmeyen güvenlik görevlileri halkın en yakın yardımcıları”
- Devam ediyoruz: “Ziyaretimize gelen Büyükelçimiz anlatıyor; İspanya’da polis: Vatandaşlara rica eden ve teşekkür eden nazik bir adamdır…
Peki Türkiye’deki polis için ne söylenebilir acaba?. İspanyol polisi ile yan yana koysak, nasıl tablo ortaya çıkar dersiniz?.
Mehmet Sılay hoca, gezilerinde bir fotoğraf makinesi, bir bilgisayar gibi çalışmış. Tespitleri, değerlendirmeleri önemlilik içinde... Kalıcılıkları da buradan geliyor zaten. İspanya ve Türkiye’deki Medya genel görüntü anlatımı. Sayfa 27’de başlayan anlatımlar. Türkiye’de ne oluyorsa, İspanya’da aynısı yaşanıyor.
Türkiye’de terör, trafik kazası, korsan gösteriler, polisin göstericileri kovalayıp coplaması, bir cinayet veya tecavüzün fantom resimler çizerek ve konu mankenleri kullanılarak bir televizyon dizi filmi gibi defalarca gösterilmesi ne büyük yanlış.
Aynı olaylar İspanya’da da fazlasıyla yaşanıyor. Fakat olay hakkında haber bültenlerin de halk uyarılıyor, haber kısaca verilip geçiliyor. Bizim bilinçsiz ve kontrolsüz medyanın bize yaptığı kötülüğü düşman yapmıyor..
Bunlar ne güzel tespitler, ne güzel karşılaştırma ve yorumlar. Tebriklerimi sunuyorum Mehmet Sılay hoca.
Mehmet Sılay: 1949 yılında Hatay’da doğdu. İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunu olan, 20.dönem Hatay Milletvekilliği yapan, Mehmet Sılay’ın yayınlanmış 20 ayrı kitabı bulunuyor. ***
 Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Yusuf Keyik:
Burdur için vizyon arayışında
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kuruluşlarımızın, Basın ve Halkla ilişkileri,  profesyonel ellere bırakılınca, kuruluşun çalışmalarıyla dışa yansıyışı, yöneticilerinin mesajlarının doğru zamanında medya kuruluşlarına ulaştırılışı gibi güzellikler, birbir görülmeye, duyulmaya, konuşulmaya başlanılıyor.
Burdur Ticaret ve Sanayi Odasının basın ve halkla ilişkileri, profesyonel bir gazeteci olan ve mesleğin içinden gelen, özellikle de eğitimini gören Ahmet Can Başkanlığındaki bir ekiple, haber akışındaki düzen yanında, dergi ve kitap yayınlarının da altına imza atılıyor.
Burdur Ticaret ve Sanayi Odasınca üç ayda bir yayınlanan “BURDUR TSO” adlı derginin 19 ncu sayısı bize ulaştı. Pırıl Pırıl bir baskıyla, zengin içeriği ve 36 sayfalık görünümüyle aranılır, beklenilir bir dergi olma özelliğiyle dikkat çekiyor BURDUR TSO”.
Kapaktaki anonslar, derginin içeriğinin zenginliğini gösteriyor. Bunlar:
1.2023’e Dünya ve Türkiye’de değişim nereye?. Burdur nereye?.
2.İlk adım: Öngörebilmek, Çözüm: Sürdürebilmektedir.
3.Başkan Keyik: Burdur için vizyon arayışında,
4.6.Kitap: Burdur İş Yatırım Rehberi,
5.7.Kitap: BUTSO Çin Özel Gezi Rehberi.
“BURDUR TSO” Dergisinin, Ticaret ve Sanayi Odası adına sahibi: Yusuf Keyik, Genel Yayın Yönetmeni ve Yazı İşleri Müdürü: Ahmet Can, Tasarım: Hulusi İlhan, Editör: Ahmet Can. Yayın Kurulu var; Ali Gür, İbrahim Solak, Ö.Faruk Gündüzalp, Şükrü Ürküt, Osman Kısaoğlu, Ahmet Can’dan meydana gelen. Dergi İstanbul’da Ege Basım kuruluşunda basılmış. Dergi içinde imzası, yazısı bulunanlardan bazı cümleler:
Burdur Ticaret ve Sanayi Odası olarak; Burdur’umuzun gelişim vizyonunu ortaya koymaya, görüşlerimizi, öngörülerimi halkımızla paylaşmaya devam ediyoruz. Zira; Başarının, gelişimin ve değişimin ilk sırrı öngörebilmektir (Yusuf Keyik)
Burdur Ticaret ve Sanayi Odası Ceviz Ezmesi Denetim Komisyonu, Ceviz Ezmesi imalat ve satışını yapan esnafa “Coğrafi işaret” denetimi yaptı.
2008’den bu yana yaşadığımız ekonomik kriz sürecinde gelinen noktada, Amerikan “İmparatorluğu”nun veya diğer ifadeyle, “Dünya Yönetim ve sömürü hegemonyası”nın çökmekte olduğu görülmektedir (Ahmet Can)
Batı Karadeniz Kalkınma Ajansı (BAKA) yönetim kurulu üyeleri, 18-22 Temmuz tarihleri arasında İspanya’da bölgesel kalkınma ajanslarıyla toplantılar ve görüşmeler gerçekleştirdi.
Yılın Ahisi, Arabacı Bekir Bakkal seçildi. Burdur esnafı da “Ahiliğe” özlüyor,
MAKÜ’den bir atak daha; Fen Edebiyat, Yassıgüme Köyünde Fosil yatakları buldu
BUTSO Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Keyik’ten, işsizlik ve eğitim analizi; Kalifiye eleman sorunları.
BUTSO Meclis Başkanı Feyzi Oktay: Başarının sırrı dürüstlükte.
BUTSO ve BTB’den Afrikaya’ya 20 bin TL. yardım ve kampanyaya destek çağrısı.
BUTSO personeli “Kalite Yönetim sistemi eğitimi” adlı. vd.
            Burdur Ticaret ve Sanayi Odası Gezi notları ve albüm serisinin ilkinin, 14-23 Nisan 2011 Çin Gezisi CD.si olarak yayınlandığım da kaydedelim.***
Halil Erdem'den: Karacaoğlan Geleneğinde
Dirmil Güzellemeleri ve Öyküler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hemşehrim, eğitimci, araştırmacı- yazar Halil Erdem, verimli çalışmalarıyla dikkat çekiyor.
Yenilerde bir kitabı daha bana ulaştı. Adı: Karacaoğlan Geleneğinde Dirmil Güzellemeleri ve Öyküler.
110 sayfalık kitabın ilk sayfasında, Halil Erdem ve eserleriyle ilgili bir sayfalık bilgiler yer alıyor.
Dirmilli Ustalar adlı bir şiir 6 ncı sayfada karşımıza çıkıyor. Bu şiirin ikinci bölümünde şöyle diyor Halil Erdem:
Güneşin bağrında, yanan bir köyde,
Bir kuş gölgesi geçti,
Sekme keklik sekme,
Cilve sanır da Kadir Usta,
Oynak bir Dirmil gaydası tutturuverir,
Elinde curası,
Yayladan yaylaya sekerdi oynattığı kızlarla.
Karacaoğlan geleneği açısından Kadir Türen ve Emin Demirayak türkülerinin genel bir değerlendirilmesi yapılmış, yöreye bir bakışla yola çıkılmış. Buranın bir yerinde;
-“ Dirmil’in genel olarak manzarasına baktığın zaman, insana coşku verenbir görkemi vardır. Pek düzlüğü bulunmayan Dirmil coğrafyasında insanlar seker gibi; hatta koşar gibi yürürler ve ben buna yürürken dans eden halk derim Dirmilliler için” deniliyor.
Kadir Türen (Turan) hakkında bilgiler var 9 ve 10 ncu sayfalarda. Girişi şöyle bu bölümün: 1918- 1988 yılları arasında Dirmil’de yaşamış. İki telli cura ustasıdır. Kadir Türen iki telliyi mızrapla çalardı. Curasını omuzlarında boyun arkasında, curanın yüzü göğe bakacak şekilde, ayak arasında, belinde çalarak bu görünümüyle görsel şovunu da katardı.
Halil Erdem, Dirmil ve yöresindeki türkülerin, halk şiirinde aşık geleneğine bağlı olarak genelde güzelleme, mani, gurbet, teke zortlama, kırık hava biçimlerinde üretildiğini söylüyor.
Halil Erdem’in arka bölümünde, sayfalarda fotoğraflarla zenginleştirdiği araştırma ağırlıklı, zenginlik içindeki bu kitabında; Kadir Türen (Turan), Emin Demirayak, Ferhat Erdem, Aşık Ömer (Ömer Erkan), Arif Canyıldıran, Hüseyin Karacakaya, Aziz Karakaya, Hüseyin Demir, Sebile Canyıldıran’dan uzun uzadıya söz edilmiş, onlarla ilgili biyografik bilgiler verilmiştir.
Ayrıca, Dirmille ilgili Halil Erdem öykünmeleri yanında, bir de “Sümbülün öyküsü” dile getirilmiştir.
Hali Erdem: 1961 yılında Burdur’un Çörten köyünde doğdu. Gazi Üniversitesi, Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Türkçe bölümünden lisans aldı. Pek çok kitabı yayınlandı.
***
Aydın Yazarlar ve Şairler Derneğinden: Aydın Efesi Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerimizin, gazetelerimizin getirdiklerine bakılır, etkilerine bakılır. Sonra bir değerlendirme yapılır.
Merkezi Aydın ilimizde bulunan, Aydın Yazarlar ve Şairler Derneğinin yayın organı olarak, kültür, sanat ve edebiyat dergisi olarak iki ayda bir yayınlanan “Aydın Efesi Dergisi’nin” 4 ncü sayısı masamda.
Anılan Dernek adına Sahibi ve Genel Yayın Müdürü: Şükrü Öksüz. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Güner Dokuyucu, Genel Koordinatör: Ali Haydar Öztürk.. Ayrıca, Savaş Sarıkaya, Mehmet Orhan, Özlem Algün Akdağ isimlerinin Derginin yayınlanmasında katkılarının olduğunu görüyoruz.
Aydın Efesi Dergisinin; Yedi Eylül Mhl. ESKO İş Hanı B-Blok No:1-5 Aydın şeklinde yazışma adresinin bulunduğumu kaydedelim. Dergi Aydın Merkezdeki Başkar Ofset Tesislerinde, pırıl pırıl bir baskıyla ortaya konuyor ve ilgililere ulaştırılıyor.
Şükrü Öksüz ve arkadaşları, bol imzalı bir derginin ortaya konuluşunda yoğun çalışıyorlar. Hatta bazı yazılar dergi sayfalarına aktarılmadan önce, imza sahibinden görüş bile alıyorlar.. Bu ciddi ve alkışlanması gereken bir nezaket örneğidir.. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyor, yayın sürekliliği, uzun ömürlülüğü diliyorum efendim.
Aydın Efesi Dergisinin 4 ncü sayısında, 46 dolayında ayrı imzanın, yazı ve şiirleri yer almış. Aydın Yazarlar ve Şairler Derneği Başkanı olan Şükrü Öksüz’ün bir başyazısı dikkat çekiyor. “Bizden size” başlığıyla, dergi yayını ve içeriği hakkında detaylı bilgi veriyor.
Derginin Yazı İşleri Müdürü Güner Dokuyucu ikinci imza olarak, sevgi ve saygının şart olduğunu anlatıyor. Bu satırların yazarı İsa Kayacan, gazeteci olarak 1985 yılında gittiği Somali’de gördüklerini sayfalara aktarıyor.
Aydın Efe Dergisinin 4 ncü sayısında: Münevver Düver, Engin Çır, H.Halistin Kukul, Necip Fazıl Kısakürek, Melahat Ecevit, İsa Kahraman, Erhan Tığlı, Ergün Veren, Birdal Can Tüfekçi, Şükrü Öksüz, Osman Üçer, A.Kadir Güler, İbrahim Uçar, Albeni Akçay, Coşkun Mutlu, Şaziye Çelikler, Hüseyin Zeybek, Mustafa Berçin gibi pek çok şair ve yazarın yazdıkları, yayınladıkları bulunuyor... Beş ayrı dörtlükten meydana gelen Şükrü Öksüz şiirinden:
ŞEHİT CAFER EFE (Şükrü Öksüz)
Yaptığı savaşlarda arkasına dönmedi,
Allah’ı ve Resul’u ahirette şahittir.
Kalplerde yanan ateş hiçbir zaman sönmedi,
Şehitler ölmez asla Cafer Efe şehittir.
***
Melâhat Ecevit’in yeni şiirlerinin mısralarıyla
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimiz, şairelerimiz. Yazdıkları, yayınladıkları şiirleriyle biliniyor, değerlendiriliyor, alkışlanıyor veya ilgilenilmiyor.
Melâhat Ecevit, Isparta ilimiz merkezinden sesleniyor. Yeni şiirleri var bana gelen. Bu şiirlerin uzunluğu ve sütun darlığım nedeniyle, kendime özgü bir düzenlemeyle sunma gayreti içinde olduğum, Melahat Ecevit hocanımın iki şiiri efendim:
HALK YOLUNDA (Melahat Ecevit)
İllallah’tan evim var,
Muhammet’e sevim var,
Senden başka kimim var,
Lâilahe illallah!...
      
İllallah’tan özüm var,
Duman tütmez közüm var,
Dilde zikir sözüm var,
Lâilahe illallah!...
Üçüncü dörtlük: Can evimin temili/ İllallahtır emeli/ Sual olmaz ameli/ Lailahe illallah!...
Dördüncü dörtlük: Can taşıyan kafesim/ imanla son nefesim/ Verip yükselsin sesim/ Lailahe illallah!...
Sensin veli nimetim,
Aşkın benim cennetim,
Borcum farzım sünnetim,
Lailahe illallah!...
ZIKKIM İÇESİ (Melahat Ecevit)
Arkadaşım vardı adı Ayhan’dı,
Sigara içmekti tek düşüncesi,
Gece yarısında yorganı yandı,
Komşular yetişti zıkkım içesi!..
İkinci dörtlük: İçtiği sigaralar saymakla bitmez/ Uzun kısa derken daha nicesi/ Yaktı ciğerini bu böyle bitmez/ Kanına susamış zıkkım içesi!..
Üçüncü dörtlük: İçme diyenlere güler geçerdi/ Hoşuna giderdi uzun incesi/ Aldığı zevk ise keyfe kederdi/ Farkında olmadı zıkkım içesi!
Dördüncü dörtlük: Paketi cebinde gömlek giyerdi/ Kör duman olurdu gündüz gecesi/ Aç karnına önce sigara yerdi / Ekmek aş yerine zıkkım içesi!
Beşinci dörtlük: Pişman olsa da iş işten geçti/ Zehire doyunca vücut bütçesi/ Çaresiz dertleri kendisi seçti/ İlmeği boynuna zıkkım içesi.

GÜNÜN SÖZLERİ:
1-İnsanın, cahil olduğunu bilmesi, bilgiye atılmış ilk adımdır (Disraeli)
2-Önemli olan kavganın içindeki köpeğin büyüklüğü değil köpeğin içindeki kavganın büyüklüğüdür (Dwight D.Eisenhower)
3-Sorumluluk, yalnız ortası görülebilen bir sicime benzer, iki ucu görünürse yoktur (John Mc. Crac)
4-Her ne kadar kendi fikirlerim pek hoşuma gidiyorsa da, sanırım başkalarının da hoşlarına giden böyle fikirler vardır (Descartes)
***
Dr. Kazan Dağyakalı’dan gelen şiirlerden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankara’dan seslenen, Dr. Kazan Dağyakalı’nın iki şiiri var sütunumuzda. Bu şiirler Öksüz ve Hatıra isimlerinin taşıyıcısı. Yüreğinin atışları var mısralarda, yılların yorgunluğu hissediliyor mısralarda buyurun. Bu şiirlerin mısraları arasında birlikte gezelim:
ÖKSÜZ (Dr. Kazan Dağyakalı)  
Sökülse de yüreğim kaç kez yerinden,
Sensizliği yaşadım,
Kimse bilmez sessiz ve derinden…
Dokunsa da sözlerin, incinse de yüreğim,
Sarıp sarmalayıp,
Sana koştum her seferinde…
Bir varmış bir yokmuş gibi oldu aşk,
Tutkuyla heyecanla kıskançlıkla,
Yıllarca umutla peşinde koştuğum,
Kalabalıklar içinde kaybolup gitti…
Zaman alsa da geçmesi,
Sabırmış gönül acısının asıl ilacı.
Ruh ayrılınca beden ölür diyorlar,
Silemezsin ki beynimden kayıtlarını,
Yaşananları topluca gömüyorlar,
Hatıra mezarlığı oluyor yürek…
Bir acı sızı saklı öksüz bedende,
Anlayacağın vicdansız,
Yük ağır, ben öksüz bir ömür boyu…
HATIRA (Dr. Kazan Dağyakalı)
Çarpıp gitsen de gönül kapımı,
Geçse de zaman kendi hızıyla,
Yılların yorgunluğu eskitse de yüzümü,
Bir gün merak edip açarsan diye,
Senle dolu gönül sandığı aynı,
İçimde ne varsa tozlu duruyor.
Bazen gizlice girip içeri,
Senden kalanlarla seni anarım,
Yıllarca yaşananları belgesel gibi,
Sessiz sedasız tekrar başa sararım.
Ne kuşların uçuşundan, ne uçak geçişinden,
İz kalmıyor gökyüzünde.
O yine aynı ihtişamıyla,
Tüm açıklığıyla bakar bizlere.
Gökyüzü değil ki gönül dediğin,
Gelen geçsin, konan göçsün sessizce,
Yaşananlar kalır hep, yığın yığın,
Her seferinde sabırdır sığındığın.
Hepsi ayrı hatıra, hepsi aynı yerinde…
***
Yunanistan- Gümülcine’den Füsun Suka ve
Dr. Hasan Ahmet şiirlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yunanistan’ın Gümülcine bölgesinden, iki şairin, Füsun Suka ve Dr. Hasan Ahmet’in şiir dünyasından bize yansıyan mısralar arasında mini bir gezinti yapmak istiyorum efendim:
RESSAM – ŞAİR FÜSUN SUKA (Yunanistan)
Uzunca iki şiiri var Füsun hanımın. Rahmetli babasının kaybı üzerine yazdığı sayfalara aktardığı duygularının ortaya konulduğu şiirler bunlar. “Kalbim yanıyor babam” ve “Sensizlik çok zormuş babam” adlarının taşıyıcıları bu şiirler.
Baba özlemi, baba hasreti, ölümün acı yüzüyle karşılaşma gerçeklerin zor kabullenilişiyle ilgili soğuk yüzlü tablo var ortada, karşımızda.
- Sol tarafım ağrıyor,
Kalbim yanıyor babam,
Yetim kaldım,
Yaralıyım babam.
Hayırlı bir evladın, babasına karşı duyguları bunlar. Bahtının karalı oluşunu, babasının yatağının boş kalışını, elbiselerinin koklayıp öpüşünü, gözyaşlarının tükenişini, içindeki ateşle hergün mezarının başına gidilişini, hiçbir şeyin tadının kalmadığını, babanın çok özlendiğini, gecelerin haram olduğunu, kalbine hançerlerin saplandığını anlatıyor bir bir, mısra mısra ressam, şair Füsun Suka.
Aynı duygularla, babasının dünyada eşi ve benzerin bulunmadığını, melekler gibi tertemiz olduğunu, son günü, babasından ayrılmadan önce öpüp kokladığını, yarınlarının karardığını ifade ettikten sonra;
Sensiz nasıl yaşarım?,
Evimizin direği çöktü babam.
Kalbim sanki atmıyor babam,
Sensiz nefes alamıyorum, nefes…
Duygularını, mısralarını sayfalara aktarırken, bitkin, üzgün ve çaresizliğiyle ifade eden olarak, duygularını aktırıyor, aktarıyor Füsun Suka.
BÖYLE GİDEMEZ Kİ (Dr. Hasan Ahmet – Yunanistan)
Özellikle bugünkü,
Bambaşka bir sömürü,
Hak, adalet geçiremiyor sözünü,
İnsanlar, sanki bir sürü.

Kurduk bak, mutsuz köyü,
Bilim, teknoloji yürüdü,
Sanat söndü,
Savaş, açlık, sefalet göründü,
Kapkara dünyanın önü.

Göremez olduk gülen yüzü,
Kapitalizm gösterdi gerçek yüzünü,
Sosyalizm öldü mü?
Hiç kuşku yok,
Bir gün mutlaka,
Âlem bulacak,
Aydınlık yönünü.
***
Ayşenur Ökten İzgin ve Nedim Yaşar
Gürsoy’dan: Biz İzmirliyiz
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İki imzanın, ortak kitabı. Ayşenur Ökten ve Nedim Yaşar Gürsoy, ortaklaşa bir şiir kitabı hazırlayıp birlikte yayınlamışlar. Adı: Biz İzmirliyiz.
            100 sayfalık şiir kitabı, Ayşenur Ökten İzgin hocanın; “Bir İzmirli, bir İzmir tutkunu, bir yazar ve şair oluşunun” anlatımıyla başlıyor, aldığı ödüllerden diğer bilgilerden yapılan seçmelerin sayfalara aktarılışıyla devam ediliyor. Hocanın bir merhabası var 9 ve 10’ncu sayfalarda. Bu merhabanın girişinde;
            -“Kuzenim ve sevgili abim Nedim Yaşar Gürsoy’un imtiyaz sahibi olduğu İlk Hedef Gazetesinin aylık baskı çalışmalarına, özellikle bu yılın başından itibaren İzmir’de yaşayan diğer kuzenlerimizin de katılımı farklı bir değer getirdi” diye söze başlıyor.
            Kitap, Ayşenur Ökten İzgin’in “Şerefe” adlı, başlıklı şiiriyle başlıyor. “Sevinçlerimi, hüznümü/Kederlerimi ve neşeyi/Hatta ne varsa yaşanılacak/Yediden yetmişe aşk için daha” mısralarıyla söze başlanıyor. Sayfa 13’deki “Can gözü” adlı şiirindeki şu duyguların dikkat çekici olduğunu söylemeliyiz:
Öylesine can,
Güzeldi ki gözleri,
Seyrettiğim,
Ayna misali onda;
Benden daha da,
Duru, saf ve masumdu.
Nedim Yaşar Gürsoy bölümü, 58 nci sayfada başlıyor. Mini bir biyografisinin anlatımından, verilişinden sonra, Nedim Yaşar Gürsoy şiirleri başlıyor. Burada, birde sanat ve edebiyatla ilgili mini bir yorum, anlatım yeralmakta. İlk Nedim Yaşar Gürsoy şiiri. Adı, “Özlem’e”. Mısraları şöyle:
Sonsuz evrende,
Sınırlı yaşamda,
Birbirinin farkına varamayan,
Farkına vardığında,
Değerini bilemeyenlere,
Kaybedince yalan söyleyenlere,
Ben, senin gölgeni bile sevdim..
Ayşenur Ökten İzgin ve Nedim Yaşar Gürsoy”un bu ortak kitabıyla, güzel bir eser ortaya konulmuş. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
***
Rıfat Kaya’dan: Ahsen
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Ankara’da yaşayan şairlerimizden Rıfat Kaya’nın “Ahsen” adlı 95 sayfalık şiir kitabı masamda.
            Ferit Gürsoy imzalı bir sunuş-önsöz var ilk sayfada. Buranın bir yerinde; “Ahsen, bir anlamda karma bir şiir kitabı olarak karşınıza çıkmaktadır. Vatan sevgisi, dostluk, sevgi, özlem, memleket hasretiyle bezenmiştir” deniyor.
            Şairimizin kısa biyografisi, yakışıklı fotoğrafıyla bir başka sayfada verilmekte. Malcan Ajans yayınları arasında günyüzü gören Ahsen adlı kitapla, Rıfat Kaya duygularının büyük bir bölümü bir araya getirilmiş, sayfalardaki yerlerinden bizimle selamlaşma noktasına getirilmiş.
            Sayfalar çiçek görüntüleriyle süslenmiş, zenginleştirilmiş. Yer yer bazı fotoğraflarda sayfalardaki yerlerinden bizimle merhabalaşıyorlar.
            Rıfat Kaya’nın kitap içindeki şiirleri, hecevezni türüyle kaleme alınmış, sayfalara aktarılmış. İlk şiirin adı: Ağlasın. Dört ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin ilk dörtlüğü efendim:
Kelam ağlasın, gönül sızlasın,
Elvan elvan canlar dağlansın,
Közünde kebaba harlansın,
Dağlana dağlana şivanlasın.
            Rıfat Kaya, Şanlıurfa-Viranşehir doğumlu olduğu için, doğunun özelliklerini, güzelliklerini anlatmada, dile getirmedeki ustalığını hemen sergiliyor. Şiirlerinde yumuşaklık, iyi niyet belirtileri var. Kızgınlığını, kırgınlığını (zaman zaman olsada)fazla hissettirmiyor, sayfalara aktarmıyor. Şiirdeki ustalık görüntülerini böylece  ortaya koymakta.
            Zaman zaman, yer yer serbest tarzındaki, türündeki şiirleriyle de sayfalardan bize selam veren Rıfat Kaya’nın sayfa 74’de yer alan “Sevdandayım” adlı şiirinin mısraları arasında bir gezinti yapalım:
Gözümün ferini döktüm önüne,
Göl oldu, umman oldu.
Aldım, döküverdim yüreğine,
Sel oldu.

Yâr, bu ateşi söndüremem,
 İntizarım bitmez,
Sevdamı başka yere gönderemem,
Gücüm buna yetmez..
***
Rahmetli Sevim Erdoğan Tezel’in:
Bir gönül savaşı sonrası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Vefatla aramızdan ayrılıp gidenlerin, Azerilerin deyimiyle, Dünyasını değiştirenlerin bıraktıkları kitaplar; zaman zaman bize değişik vesilelerle ulaşıyor.
Mustafa Ceylan’ın koordinatörlüğünde yürütülmekte olan, Gülce Edebiyat Akımı yöneticilerinin Nisan 2011 içinde Antalya’da düzenledikleri toplantı içerisinde bize ulaşan, ulaştırılan yayınlar, kitaplar arasında yeralan, rahmetli Sevim Erdoğan Tezel’in, “Bir Gönül Savaşı Sonrası” adlı 96 sayfalık, Gündüz Kitabevi Yayınları arasında günyüzü gören kitabın önsözü (kısa) Mehmet nuri Parmaksız’a, takdim yazısı Gülseren Onay’a sunuş yazısı Mustafa Ceylan’a ait.
Mustafa Ceylan şöyle diyor sunuşunun bir yerinde: “Sevim Erdoğan Tezel’i ben, internette bir şiir radyosu olan, yüreğimizin sesi Radyo Güllük’te tanıdım. Ağır başlı, sakin, hanımefendi, saygılı, söz dinler, güler yüzlü bir yapıya sahip olan Tezel’le zaman içinde tanışmam da nasip oldu”..
Sevim Erdoğan Tezel hanımın şiiri ciddiye, şiiri oya oya işlemeye çalışanlardan biri olduğundan sözediyor Mustafa Ceylan. Bu tespit ve görüşler güvenilir ve doğrudur.
İlk şiir, “yenilgi” adını taşıyor ve kitabın adı olan kelimeler ilk mısra olarak karşımıza çıkıyor. Şöyle şiirin başlangıcı:
Bir gönül savaşı sonrası,
Kahverengi gözleri damıtırken yaşları,
Affediyordu sevdiğini, kurumadan yanakları.
Kıpkırmızı olmuştu,
Öfkeyle ısırılmaktan dudakları.
Ayrıca Mustafa Ceylan, önsözünün bir başka yerinde; “Şiir kolay değil, zor ve çileli bir gönül yolculuğudur. Şairi çok, şiiri yok denecek kadar az bir dönemi yaşamaktayız. Çobanından profesörüne, gece bekçisinden bakanına varıncaya kadar şiir yazmakta ya da şiir yazdığımızı sanmaktayız. ‘şiirimizi biraz dinlendirmeliyiz’ diyen üstat İsa Kayacan’a hak vermeden edemiyoruz” deyişini, burukluk içinde, sevinçle karşıladığımı belirtmeliyim, kaydetmeliyim.
Bir Gönül Savaşı Sonrası, adlı Sevim Erdoğan Tezel hanımın kitabının 42. sayfasına bakalım ve burada altı dörtlükle yeralan “Bu Cuma da beklettin” adlı, başlıklı şiirden bir dörtlük alalım efendim:
Gözüm yolda, gönlüm seste,
Gelmiyorsun, dönmüyorsun,
Hasretini çektiğimi,
Bilmiyorsun, görmüyorsun..
Sevim Erdoğan Tezel’in 22.06 2007 tarihinde vefatla aramızdan ayrıldığını burada kaydedelim, mekânının cennet olması yönündeki dualarımızı tekrarlayalım efendim.
***
Şiir şiir Birdal Can Tüfekçi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Yazdığı, yayınladığı şiirleriyle, olgunluk döneminin içine giren, buradan seslenen Birdal Can Tüfekçi, Muğla ilimizin Dalaman ilçesinde yaşıyor. Buradan bize ulaşan şiirlerinin mısraları arasındaki gezintimizden birini de bugün gerçekleştiriyoruz. İki şiiri var Birdal hanımın. Bunlar; Gittin ve Yine adlarının taşıyıcıları efendim:
GİTTİN (Birdal Can Tüfekçi, 31.07.2011)
Düşünmedin son kez, koyup giderken,
Bir anda kalbimi, kırdın da gittin.
Dönüpde bakmadın, acılara iterken,
Beni sırtımdan vurdun da gittin!

Nedenini, niçini, sormadın bir kez,
Sana olan aşkımı, görmedin bir kez,
Seni seviyorum demeden son kez,
Beni sırtımdan, vurdun da gittin!

Ağzına geleni, sayıp dökerek,
Bize ait ne varsa, kırıp  bükerek,
Elinden olanı, yakıp yıkarak,
Beni sırtımdan, vurdun da gittin!

Suçum, günahımı, bana demeden,
Öfkeni nefretini, geri komadan
Alıp neyin varsa, şimdi buradan,
Beni sırtımdan, vurdun da ittin!.

Kendi hatalarına, suçlu arama,
Şifa olmadın hiç, gönül yarama,
Sana söylenecek, çok söz var ama!,
Beni sırtımdan, vurdun da gittin!.

Acıları kalbime, döktün de gittin,
Bütün köprüleri, yıktın da gittin,
Aşkını kalbimden, söktün de gittin,
Beni sırtımdan, vurdun da gittin!.
YİNE (Birdal Can Tüfekçi)
Yine bozdum yemini,
Delendi bu yürek.
Sevdamız bir sandal,
Gözlerin ise kürek.
Sen varsan şu dünyada,
Başka aşka ne gerek.
Nerden çıktın karşıma,
Yine delendi yürek.
***
Türk çiftçisinin sesi: Ziraat Odaları Gazetesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Türkiye Ziraat Odaları Birliğince ayda bir yayınlanan sevimli yüzlü, 12 sayfalık bir gazete; Türk Çiftçisinin Sesi Ziraat Odaları Gazetesi.
            24 ncü sayısı bana ulaştı, ulaştırıldı bu gazetenin. İlk sayfada manşet haberleriyle karşılaşıyoruz. Bunlardan: Şemsi Bayraktar Analiz lâboratuvarı, Mut Ziraat Odası Analiz laboratuvarı açıldı, Aralık ayı yağışları çiftçinin yüzünü güldürdü, Şap hastalığı, Çiftçi eğitimleri sürüyor.
            Kimlik bölümüne bakıyoruz: Yayıncı kuruluş: Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Sahibi: TZOB adına yönetim kurulu Muhasip üyesi Necati Avcı. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Aysun Çilingiroğlu. Yayın yönetmeni: Ebru Mine Esen, Beş kişilik bir yayın kurulu var gazetenin.
            TZOB Genel Başkanı Şensi Bayraktar’ın gıda fiyatlarını değerlendirdiğine ilişkin haberler var iç sayfalarda.
            Levent Genç imzalı Şap Hastalığı başlıklı bir değerlendirme, yorum. Buranın girişinde: “Halk arasında ‘Tabak’ olarak bilenen Şap hastalığı, ülkeler arası canlı hayvan ve hayvansal ürün ticaretini olumsuz yönde etkileyen, büyük ekonomik kayıplara neden olan çift tırnaklı hayvanlarda çabuk yayılan ve çok bulaşıcı viral bir hastalıktır” denilişi dikkat çekici olarak görülüyor.
            Ayva yetiştiriciliği geniş olarak ele alınmış. Bu sayfanın girişinden bir cümle: “Ayva dünyada çok eski yıllardan beri bilinmesine rağmen, yetiştiriciliği gün geçtikçe artan bir tür olmamıştır”.
            Beydağ Ziraat Odası binasının açılışının yapıldığı, Hisarcık’ta muhtarların tarım ve hayvancılık konusunda bilgilendirildikleri, Selendi Ziraat Odasına yeni iş makinesinin verildiği, Antep fıstığı tarımı, arıcılık tarımı, bağcılık tarımı, baklagiller tarımı, Büyükbaş hayvancılık tarımı, küçükbaş hayvancılık tarımı konularında kısa kısa anlaşılır bilgilerin sayfalara aktarılışı beğenilen sayfa düzenlemeleri olarak görülüyor.
            Bu arada, fındık tarımı, Kümes hayvancılığı tarımı, Çim tarımı, Hububat tarımı, meyvecilik tarımı, zeytincilik tarımı, sebzecilik tarımı, Sanayi bitkiler tarımı, Süs bitkileri tarımı ara başlıklarıyla verilenler de dikkat çekiyor.
            Türk Çiftcisinin Sesi Ziraat Odaları Gazetesinin 11 ve 12 nci sayfaları “Basında Ziraat Odaları” ana başlığıyla verilen, Ziraat Odaları haberlerinin gazetelerde yeralanlarının verilişine ayrılmış. Ama bu haberlerin hemen hemen tamamının Genel Başkan haberlerinden oluşması pek doğru olmamış.. Bölgelerdeki Oda Başkanlarının haberlerine de yer verilebilirdi!. 
GÜNÜN SÖZLERİ:
1-Başarılı insanlar sürekli uğraş içindedirler. Hata yaparlar ama vazgeçmezler (Conrad Hilton)
2-Affetmek ve unutmak iyi insanların intikamıdır (Schıller)
3-Bir kişiye yapılan haksızlık, bütün topluma karşı işlenen bir suçtur (Uğur Mumcu)
4-Yalnız kendini düşünen adam, yumurtasını pişirmek için komşusunun evini yakar (Francis Bacon)
5-Sevgiyi, herkes korumalı, korunması için titizlik göstermelidir/ Korunmayan, korunması için titizlik gösterilmeyen sevgilerin, boşa akan, toprağa verilen su gibi kaybolup gitmeleri önlenemez (İsa Kayacan)
***
Fevzi Dönmez’den: Kayısının gözyaşları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Kayısınında gözyaşları mı olur?.. Oluyor demek ki.. Şair bu inceliklerin görücüsü, tespit edicisidir.
Fevzi Dönmez bu inceliklerin, saklı olanların görücüsü, ortaya koyucusu. Kayısının gözyaşlarını damla damla anlatan, mısralara döken, şiirleştiren bir şairimiz, bir kalem sahibimiz.
Aşık Fevzi Dönmez şiirleriyle dikkat çeken isim ve imzalardan biri, önde geleni. 2004 yılında yayınladığı “Pervaz” adlı kitabıyla ilgili yazdığım ve gazetelerde yayınlanan yazılarımdan birkaçı, “Kayısının Gözyaşları” adlı kitabın 111 ve 112. sayfalarında görüntü olarak verilmiş.
6 ve 7 nci sayfalarda Fevzi Dönmez’in özgeçmişi var, biyografisiyle ilgili bazı bilgiler verilmiş. Kitabın adı olan Kayısının gözyaşı başlıklı şiir 8 nci sayfada karşımıza çıkıyor, çıkarılıyor. Beş ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiirin bir dörtlüğü:
Asıl çekirdekten bitme bir mişmiş
Şeker pare değil lakin iriymiş,
Kuyu yolu harman onun yeriymiş,
Aktı gözyaşları bizim kayısının.
Hece vezniyle kalem alınmış, sayfalara aktarılmış şiirlerden ikisi, Ramazan gelişi, Ramazan gidişi adlarının taşıyıcıları. Birinci şiirin bir dörtlüğü şöyle:
Teravihi yatsı vakti kılarım,
Seher olur sahuruma kalkarım,
Beş vakitte namazımı kılarım,
Senin gelişinle can gelir bana.
Fevzi Dönmez: 1944 yılında Hatay’ın Yayladağı’na bağlı Sürütme köyünde doğdu. 1986 yılında şiir yazmaya başladı. Değişik gazete ve dergilerde şiirleri yayınlandı. 2004 yılında yayınlandığı “Pervaz” adlı şiir kitabı ilgiyle karşılandı. Şiirleri, Gazi Üniversitesinin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde lisans tezi olarak alındı. 2 nci kitabı “Kayısının Gözyaşları”nın 58 nci sayfasındaki “Hayalin”den bir dörtlükle noktamızı koyalım:
Uyardı uykudan hayalin beni,
Görmeseydim keşke hiç böyle seni,
O titrek vücudu bu nazik teni,
Toprağa koymadan sarsak olmaz mı?.
***
Netice-i Kelâm: Hayata yön veren sözler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Hukukçu, şair, yazar ve araştırmacı Celal Oymak imzalı kitaplardan biri. Adı: Netice-i Kelâm Hayata yön veren sözler.
352 sayfalık kitabın ilk sayfasında, Celal Oymak biyografisinden bölümler, yayınladığı eserleriyle ilgili bilgiler veriliyor.
Celal Oymak imzalı sunuş var iki sayfada. Bu sunuşun bir yerinde: “Güzel sözlere ilgisi olanların yanında, bugünden geleceğimizi belirleyen öğretmenlerimize, öğrencilerimize ve gelecek nesillere kaynak olacağına inandığım ve kütüphanelerde, kıraathanelerde okunmasını arzuladığım yüzlerce veciz sözü, edebiyat ve insanlık adına paylaşmaktan onur ve gurur duymaktayım” deniliyor.
Talat S.Halman “Aydınlık getiren sözler” başlığıyla ilgili yazdıklarının bir yerinde şöyle söylüyor: “Celal Oymak, on binlerce söz arasından bu kitap için birkaç bin tanesini seçerken, çok isabetli olarak, gerçekten tartışmasız denecek kadar doğru ve geçerli olanları bulmuş.
Mehmet Hangirmen imzalı uzunca bir araştırma, “Yaşama yön veren sözler” başlığı altında verilenler var.
Konularına göre dizin, şair ve yazarlar dizini var kitap içinde başlıklar, bölümler olarak veriliyor. Pek çok konu üzerinde söylenenler, ifade edilenler, sayfalara aktarılanlar var. Konulardan bazılarının başlıkları:
Acelecilik, acıma, arkadaşlık, bilgin, birlik, bulut, define, değer, düşmek, hastalık, hırsız, kahraman, komşu, liderlik, okumak, öğretmen, pişmanlık, sarhoşluk, savaş vd.
            Alıntı söz ve imza örneklerimizden:
1-Büyük başarılar, kıymetli anaların yetiştirdikleri seçkin evlatlar sayesinde olmuştur (M. Kemal Atatürk, Sayfa: 41)
2-Bulut ağlamazsa yeşil nasıl güler (Mevlâna, Sayfa: 80)
3-Can dedikleri bir kuştur; kuş, kafesten uçar bir gün (Pir Sultan Abdal, Sayfa:81)
4-Güven, asırlık çınar gibi bütün olumsuzluklara karşı kor (Celal Oymak, Sayfa:149)
5-Tasalanma garip gönül, kışın sonu ilkbahardır (Celal Oymak, Sayfa:217)
6-Elden gitmeden değerini anlayamadığımız iki şey vardır; sağlık ve gençlik (Hz. Ali, Sayfa: 257)
            ***
Yeni Edebiyat Akımı Gülceci’lerden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Merkezi Antalya’da bulunan yeni Edebiyat Akımı Gülce’nin kurucusu ve genel koordinatörü Mustafa Ceylan öncülüğünde yürütülmekte olan Gülce Edebiyat Akımı çalışmalarının epey mesafe aldığını, çalışma, araştırma ve yayınlarıyla dikkat çekmeye, gelecek için ümit vermeye başladığını kaydedelim öncelikle.
            Yeni edebiyat Akımı Gülceci’lerin, “Gülce” hakkındaki görüşlerinden isimleri itibariyle bazı nakletmeler yapmak istiyorum aşağıda efendim:
1-Gülce kelimesi; güle benzeyen, gül gibi, küçük gül, gülsaflığının, güzelliğini, aşkın, barışın, sevginin, özlemin, Anadolu’nun, Peygamberimizin simgesidir.
            Gül; çeşitli renkleriyle, ince ve narin yapraklarıyla, dikenli dalıyla sadece bir bitki olarak değil, asırlarca Türk Edebiyatı’nın ve şairlerinin ruh ve yürek dili olmuştur (Mustafa Ceylan)
2-En son Garip üçlüsü, ikinci yeni ve Mavi’yi gördü Türk şiiri. O zamandan bu güne nerdeyse bir asır zaman geçecek. (Mustafa Ceylan)
3-Biz Gülce’nin nazım türlerini ortaya atarak, şairlere yol açtık. İşimiz bitmedi daha. Şimdi sırada dilimizi, içerisine dayalı ya da zorla sokulan yabancı dillerin boyunduruğundan söküp, Anadolu’da Türkçe teknesinde yoğurmak gibi çetin bir görevimiz vardır (Harun Yiğit)
4-Köklerini tarihimizin derinliklerinde bulan ve buram buram Anadolu kokan, edebiyatın şiir dalında önemli eserler vermiş ve diğer dallarında da eserler vermeyi hedefleri arasına koymuş bir Gülce (Osman Öcal)
5-Şiirin ana unsurunu, altın yüzüğün, elmas taşını çepe çevre ve diş diş kavraması gibi, en yüksek his kutbu tarafından perçinlenmiş en yüksek fikir kutbu diye özetleyebiliriz (Ali Gözütok)
6-Kısır bir döngü içinde yıllardır iki tür nazım biçimiyle dönüp duran şiir alemimize yeni bir rengi, tatlı bir ahengin katıldığını fark etmiştim. İlk gülce çalışmamda “aman ne hoş bir şey” dediğimi hatırlıyorum (Asuman Soydan Atasayar)
7-Şiirine yakışan ve yeten bir sanatı isteyen Gülce, onu boğmayan ve gereksiz süfli eklenti, sanatsal öğe ve imgelerle dokumayan şiir halısını gökkuşağı renkleriyle dokumak isteyen bir edebi topluluğun adıdır (Refika Doğan)
8-Gülce, kelimelerin Anadolu kokulu efsunkâr ikliminden evrenselliğe doğru akan bir şiir çağlayanıdır. Gülce, geleneksel Türk Hece Şiirinden hız ve ilham almakta, hece şiirimize yeni nefes alanları önermektedir (Sabit İnce)
Gülce’nin Aruz  veznine karşı olmadığını görüyoruz. Gülce, Aruz vezninin tarihimizdeki Divan Edebiyatının bize kazandırdığı, kökleri Arap ve Fars edebiyatına dayalı bir vezin olduğuna inanıyor.
            ***
Doğası, tarihi ve folkloruyla: Simav
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Simav 16. Eynal Kaplıcaları Şairler Şöleni (2011) proframı içerisinde bize ulaştırılan yayınlar ve bilgi dokümanları içinde bir kitap vardı, bir antoloji, bilgiler bütünü vardı. Adı: Doğası, tarihi ve folkloruyla Simav. Cihat Pala, Ertuğrul Erdoğdu imzalarının taşıdığı bir yayın çalışmasıydı bu. 
Ciltli, 318 büyük sayfa, pırıl pırıl baskılı, renkli içeriğiyle dikkat çeken bir kitap, bilgi aktaran, Simav’ın aynası görünümü arzeden bir çalışma.
            Bölümler itibariyle; Simav’ın doğal yapısı, doğası, iklim özellikleri, nüfusu ve sosyo-ekonomik durumu, tarım, sanayi ve el sanatları, gelenek ve görenekler, yöresel halk edebiyatı ve folklor, son dönem yöresel halk edebiyatı, Eğitim-öğretim kurumları,  Kasabalar ve köyler, Türkler döneminde Simav, Kurtuluş savaşı yıllarında Simav, Cumhuriyet döneminde Simav, başlıklı bölümler, içerik itibariyle dikkat çeken ve bilgi aktarımında ustalığın sergilendiği bir yayın çalışmasıyla karşı karşıya geldiğimizin görülmesi bakımından önem taşıyor, anlam taşıyor.
            O günün Kütahya Valisi Osman Aydın, Simav Kaymakamı  Samet Ercoşkun imzalı sunuşlar, takdim yazılarıyla karşılaşıyoruz ilk olarak. Kitabın sayfalarının çevrilmesi, gözden geçirilmesi ilerledikçe, 172 nci sayfada Simavla ilgili şiirlerle karşılaşıyoruz. Bu bölümde, değişik şairlerin imzalarıyla, Simav şiirleri yeralıyor. Biz Simav’ın fahri tanıtım elçisi, rahmetli Ali Abdülkerimoğlu ağabeyimizin, Yeşil Simav’ım, Simav Güzellemesi başlıklı şiirlerinden, Yeşil Simav’ım adlı olanından iki dörtlük aktaralım:
Tanrım, cennet gibi belde bahşetmiş,
Benim memleketim Yeşil Simav’ım,
Burası cennetlik kulların demiş,
Benim memleketim Yeşil Simav’ım.

Ovası gül, nergis; yaylalar lâle,
Uçar dağdan sular, olur şelale,
Görenler şaşırır, bu güzel hale,
Benim memleketim Yeşil Simav’ım.
            Cihat Pala: 1943 yılında Balıkesir’in Gömeç ilçesinde doğdu. Simav Lisesi Müdürlüğü yaptı. Simav Kız Meslek Lisesinden emekli oldu.
            Ertuğrul Erdoğdu: 1944 yılında Ankara’nın Polatlı ilçesinde doğdu. Simav Lisesi ve Simav Kız Meslek Lisesinde görev yaptı. Buradan emekli oldu.
            ***     
Faik Bakoğlu’ndan gelenlerin sayısı artıyor
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Rize merkezinde günlük yayınlanan, Zümrüt Rize Gazetesinin sahibi ve Rize Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Faik Bakoğlu’nun gönderdiği gazetelerin sayısındaki artış sürüyor. Gelenlerin yenilerinden:
1-Mersin Tercüman Gazetesi: Mersin’de haftalık olarak yayınlanıyor. Sahibi ve genel yayın yönetmeni: Abdi Satıroğlu, Sorumlu yazı işleri müdürü: Ayşegül Satıroğlu. 12 büyük sayfalık “Mersin Tercüman”ın yazışma adresi: İstiklal Cad. Kırmızı Lacivert İşhanı No: 79 Kat. 1-28 Akdeniz-Mersin.
2-İkizdere’nin Sesi Gazetesi: Ayda bir yayınlanıyor. İkizdere Kamu Hizmetlerini Destekleme ve Geliştirme Derneği sahibi olarak görünüyor. Sorumlu yazı işleri müdürü: Salih Çepnioğlu. 16 sayfalık İkizdere’nin Sesi Gazetesinin 2 98ci sayısı bana ulaştı.
3-Sanayi Gazetesi: 10 büyük sayfayla haftalık yayınlanıyor. Gebze-Kocaeli çıkışlı Sanayi gazetesinin imtiyaz sahibi: Gebze Prodüksiyon, Genel yayın yönetmeni: Şenol Aydın, Yazı İşleri Müdürü: Uğur Saray. Gazetenin 61 nci sayısı bana ulaştı.
4-Bartın Gazetesi: Türkiye’nin en kıdemli, Anadolu Basını’nın Çınarları arasında yeralan, 06 Eylül 1924 tarihinde kurulan, bugün Esen Aliş tarafından yayınlanan, bana da her sayısı ulaşan Bartın Gazetesinin 87 nci yıl içindeki 3 bin 633 ncü sayısı.
5-Mahmutlar News: Mahmutlar-Alanya’da İngilizce olarak yayınlanıyor. 32. sayısı bana ulaştı bu 16 sayfalık gazetenin.
6-Toros Gazetesi: Sekiz sayfalık gazete, Erden Arat’ın sahipliğinde, Şanser İltaş’ın Sorumlu yazı işleri müdürlüğünde Seyhan/Adana’da günlük yayınlanıyor.
7-Adana 5 Ocak Gazetesi: Adana’da, Savaş Çokduygulu’nun imtiyaz sahipliğinde, Metin Kurgun’un genel yayın yönetmenliğiyle, Aliye Gültekin’in Sorumlu Yazı İşleri Müdürlüğünde günlük yayınlanıyor.
8-Akdeniz Gazetesi: Sekiz büyük sayfayla Gülşan Beyazateş’in sahipliği, Mehmetdip Sevli’nin Sorumlu yazı işleri müdürlüğünde Mersin’de günlük yayınlanıyor. 
9-Ekspres Gazetesi: 12 büyük sayfayla, Hakan Bülent Yardımcı’nın imtiyaz sahipliğinde, Çetin Gülbasar’ın Sorumlu yazı işleri müdürlüğünde Adana’da günlük yayınlanıyor.
10-Çayeli Gazetesi: Sekiz normal boyutuyla Abdul Talip Saklı’nın  sahipliği, Adem Saklı’nın Yazı İşleri müdürlüğünde (Rize) Çayeli’nde yayınlanıyor.
11-Ardeşen’in Sesi Gazetesi: Sekiz normal sayfayla, Cevriye Kahya’nın imtiyaz sahipliği, Sabri Aslışen’in Yazı İşleri müdürlüğünde (Rize) Ardeşen’de günlük yayınlanıyor.
12-Magazin Deutschland.de-Dergisi: Almanya’da Türkçe olarak yayınlanıyor.2011 yılının ilk sayısı bana ulaştı bu derginin efendim.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1-Yarınlar yorgun ve bezgin kimselere değil, rahatını terk edebilen gayretli insanlara aittir (Marcus Tullius Çiçero)
2-“Para her şeyi yapar” diyen adam, para için her şeyi göze alan adamdır (Benjamın Franklın)
3-Hakiki arkadaşlık, sıhhatten farksızdır. Kıymeti ancak elden gittikten sonra anlaşılır (Golti)
4-Olgun insan, güzel söz söyleyen değil; söylediğini yapan ve yapabileceğini söyleyen adamdır (Confucius)
5-Öyle horozlar vardır ki, öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar (H.Dunant)
***
Güllük Dergisinin, Antalya 5.
Şairler buluşması özel sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Antalya Güllük Şiir Derneğince yayınlanan, Güllük Dergisinin, Antalya 5. Şairler Buluşması Özel Sayısı adlı bir dergi, bir yayın var masamda. Bunun sayfaları arasında gezmek istiyorum efendim.
            Aysun Argun imzalı “Editörün kaleminden” başlıklı bir sunuş var 3 ncü sayfada. Sonunda, “Dergimizin sayfalarını çevirirken kendi dizelerinize rastlamanın vereceği hazzı hissedebilmeniz ve duygu yoğunluklarınızın çağlayanlarcasına coşarak yeniden buluşabilmemiz dileklerimle” diyor Aysun Argun.
            5.Dergi özel sayının içinde onlarca şairin şiirinden, örnekler verilmiş. Bu isim ve imzalardan bazılarının sıralanışı şöyle:
Mustafa Ceylan, Naim Tuncalı, Hatice Altaş, Refika Doğan, Murat Duman, Gürsel Güveloğlu, Nurdan Ünsal, Temel Ata, Nurten Aktaş, Melih Coşkun, Miyaser Gülşen, Serpil Kaya, Nazan Yazar, Bahtiyar Keskin, Solmaz Bayrak, vd.
Denemelerin de yer aldığı Güllük Dergisi Antalya 5.Şairler Buluşması özel sayısındaki denemeleri yer alanlardan bazılarının isim ve imzaları da şöyle karşımıza çıkıyor:
            İbrahim Açılan, Ayşenur Ökten İzgin, Ömer Ilgaz, Umran Toprak, İbrahim Şaşma, Demet Seçil İçdeniz, Murad Ertaylan vd. Şimdi, 4. sayfada yeralan Mustafa Ceylan’ın beş ayrı dörtlükten meydana gelen “Lale dudaklım” adlı, başlıklı şiirine dönelim, buradan iki bölüm aktaralım, devam edelim:
Akşam oldu, yoksun gene yanımda, 
Yalnızım, çocukça ağlıyorum bak.
Bitmeyen dermandın hani canımda,
Yıkıldım; yürekler dağlıyorum bak.

Akşam oldu gene yalnızım yalnız,
Bütün radyolarda çalsın şarkımız,
İster güneşim ol, istersen yıldız,
Uzat ellerini ver diyorum bak,
Yıllardır yolunu bekliyorum bak..
            Güllük Dergisi Antalya 5. Şairler Buluşması özel sayısıyla, kalıcı bir sayı ve yayın ortaya konulmuş. Antoloji niteliği ve özelliğinde bir çalışma, bir yayın gerçekleştirilmiş, tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
            ***     
Oğuz Paköz’den: Maraş Destanı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Bana gelen kitapların sayısında azalma olsun istememe rağmen, maşallah azalma gözlenmiyor, olmuyor.
Kahramanmaraş ilimiz merkezinden Oğuz Paköz’ün yeni kitabı. Geleli epey oldu. Sayfalarında gezme fırsatı bulamadım. Nasip bugüneymiş.
120 sayfalık kitabın tam adı: İlk çıngı, ilk çılgınlık: Maraş Destanı. Mart 2011’de gün yüzü görmüş. İki sayfalık şiirsel bir anlatımla önsöz var 5 ve altıncı sayfalarda. Buranın iki bölümünde şöyle sesleniliyor:
Bin sekizyüz biterken,
Başlarken bin dokuzyüz,
Avrupalı kudurmuş,
Yiyordu birbirini.

Sonra döndüler bize,
Bu güzel ülkemize,
Onu yutmak istediler,
Üleşmek dilediler.
Sonra genel bakış başlıyor. O karanlık günlerin bir değerlendirmesiyle, gerçekler mısralar aracılığıyla ortaya konuluyor. Tarihsel süreç içinde, Maraşlının kim olduğu anlatılıyor, hatırlatılıyor. Bindokuzyüze girerken genel tablo üzerindekiler dile getiriliyor birbir.
Zor yıllar içindeki umutlar üzerinde durulurken, “Bu kargaşada çıkıldı Samsun’a / Mayısın ondukuzunda/Bindokuzyüz ondokuzun/ Amasya tamimi yayımlandı” diye söze başlanılıyor efendim. Bir Karakız var anlatım içinde 90 nci sayfada başlayan.Buradaki anlatımdan bir bölüm, ilk bölüm şöyle karşımıza çıkıyor.
Buyurun birlikte okuyalım:
Ertesi gün Kayabaşı’nda,
Eczacı Lütfi ile Yahya hoca,
Dahi Zalhahocaoğlu Duran önderliğinde,
Çarpışmalar hızlandı,
Karakızoğlu Zeki ve Mühittin,
Kendi evlerini,
İki evi birden,
Bir teneke gazyağı dökerek yaktılar,
Evlerden bir tek eşya bile almadan,
Ama evleriyle birlikte,
Yandı onlarca Ermeni evi,
Abarabaşı Kilisesi yapayalnız kaldı.
***
Birdal Can Tüfekçi’nin mısralarının içinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Muğla ilimize bağlı Dalaman ilçemizde yaşayan, Birdal Can Tüfekçi’den iki yeni şiir var masamızda. Bunlardan birincisi, “İzin var senin” başlığıyla karşımıza çıkarken, ikincisi, önceki yazılarımız arasında yer verdiğimiz, değerlendirip sütunumuza aldığımız altı dörtlükten meydana gelen “Gittin” adlı, başlıklı şiiri var Birdal hanımın. “Gittin” adlı şiirden dört ayrı dörtlük alacağız efendim:
İZİN VAR SENİN (Birdal Can Tüfekçi)
Bu gün caddelerde yapayalnız gezdim,
Baktığım her bir yerde, izin var senin!.
Ördeklere yem verdim, şiirler yazdım,
Dolandığım her yerde, izin var senin!.

Sandalla binip adına, kürek çekerek,
Sazlıkları dolandım, umut dökerek.
Seni sordum eşe, dosta, boyun bükerek.
Dolaştığım her yerde, izin var senin!.

Garipliğime baktılar, gelip geçenler!,
Bir kez daha vurdular, gülüp geçenler!,
Derdime dert kattılar, sorup geçenler!,
Dolaştığım her yerde, izin var senin!.

Sözcüklerim boğazımda dizili kaldı,
Ağlamaktan yanakta, yaşın izi kaldı,
Aşkımızdan geriye, acı bir sızı kaldı,
Dolaştığım her yerde, izin var senin!,
GİTTİN (Birdal Can Tüfekçi, 31.07.2011)
Düşünmedin son kez, koyup giderken,
Bir anda kalbimi, kırdın da gittin.
Dönüpde bakmadın, acılara iterken,
Beni sırtımdan vurdun da gittin!

Nedenini, niçini, sormadın bir kez,
Sana olan aşkımı, görmedin bir kez,
Seni seviyorum demeden son kez,
Beni sırtımdan, vurdun da gittin!

Kendi hatalarına, suçlu arama,
Şifa olmadın hiç, gönül yarama,
Sana söylenecek, çok söz var ama!,
Beni sırtımdan, vurdun da gittin!.

Acıları kalbime, döktün de gittin,
Bütün köprüleri, yıktın da gittin,
Aşkını kalbimden, söktün de gittin,
Beni sırtımdan, vurdun da gittin!.