26 Ocak 2012 Perşembe

09 - 25 OCAK 2012

Anadolu Basını, bir ustası, 
Cahit Çelebi’yi de sonsuzluğa uğurladı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Milli mücadelenin kazanılmasında harcı olan Anadolu Basını, binlerce ustanın yetişmesinde, yetiştirilmesinde okul olmuştur, olmaya devam etmektedir. 1960’lı yıllardan itibaren, Anadolu Basınıyla, Anadolu Basın mensuplarıyla iç içe olma gayreti içindeki bir kalem sahibi olarak, Anadolu Gazetecileri arasında yüzlerce basın mensubu, gazeteci tanıdım. Hele, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünde çalıştığım yıllarda, düzenlediğimiz Anadolu Basını Bölge toplantılarında bu sayı arttı, binlere ulaştı.
1970’li yılların başında, Anadolu’da yayınlanan gazetelerde yazı ve şiirlerimin yer aldığı gazeteler arasında Bitlis Birlik Gazetesi de vardır. Bu Gazete’nin kimliğinde Cahit Çelebi adı da geçiyordu. O yıllarda önce Bitlis Birlik gazetesiyle, sonra 1980’li yılların ortalarında Anadolu Basınının sorunlarının tespiti için gittiğimiz iller arasında yer alan Bitlis ve öteki illerde yaptığımız çalışmalar sırasında, Bitlis’te beş minareyi seyrettik Vehbi Çelebi öncülüğünde. Sonra, Ankara’da Anadolu Basın Birliği bünyesindeki çalışmalar içinde Cahit beyle birlikte olduk.
Cahit Çelebi arkadaşımızın, Bitlis’ten ayrılması gerektiği gerçeğini yakinen bilenlerdenim. Tekirdağ’a nakledip, kuruluşu eski bir gazete olan Tekirdağ Yeni İnan’ı devraldı. Ailesiyle birlikte bu gazeteyle bütünleşti Cahit Çelebi. O’nun deyimiyle, “Avrupalı oldu”. “Nereden geldin?” diyen kendini bilmezlere “Nereden geldiğini” anlatan, anlamlı cevaplar verdi. Ankara’ya gelişlerinde fırsat buldukça buluşur, dertleşirdik. Birbirimizi sever ve sayardık. Gazetesinin ilk sayfasındaki “Kıssadan-hisse” köşesinde, kısa ama anlaşılır mesajlar veren yazıları dikkat çekerdi. Tekirdağ’a birkaç kez gittiğimde, gazetesinin idarehanesinde saatlerce konuştuk, dertleştik. Çocukları aile fertlerim gibi bana yakındılar. Ağabey Vehbi Çelebi, soyadları gibi Çelebiydi.
Tekirdağ Yeni İnan gazetesinde yıllarca günlük yazdım. Son yıllarda ara vermiştim. Gazetenin 20 Ocak 2012 tarih ve 17 bin 225 nci sayısı, logosu siyah alarak yayınlanmıştı. Bana, Ankara’ya posta yoluyla gelişinde beş-altı gün geçiyordu.
“Acımız büyük- Gazetemiz sahibi Cahit Çelebi’yi kaybettik” manşetiyle karşılayınca, gözlerime inanamadım, baktım, tekrar baktım.. Okudum, doğruydu. Usta gazeteci Cahit Çelebi vefatla aramızdan ayrılmıştı. Cahit Çelebi kimdi?..Cevaplayalım:
Cahit Çelebi: 1940 yılında Bitlis’te doğdu. 1956 yılında Yeşil Bitlis Gazetesinde çalışmaya başladı. 1965 yılında Bitlis’te yayınlanan üç ayrı gazetenin birleşmesini sağlayarak “Bitlis Birlik” Gazetesini kurdu. Sahibi olduğu bu gazetenin başyazarlığını 1978 yılına kadar sürdürdü. Hobi olarak, kayak sporuyla yakından ilgilenen Cahit Çelebi, 1965- 1978 yılları arasında Bitlis’te Kayak Kulübü Başkanlığı, kayak öğretmenliği ve Kayak Federasyonu üyeliği yaptı.
Yerel gazeteciliğinin yanında, TRT’nin, İstanbul’daki pek çok gazeteyle, Anadolu Ajansı’nın Muhabirliğini yapan, 1978 yılında Tekirdağ’a göç ederek, 1952 yılında kurulan Yeni İnan Gazetesini imtiyaz ve tesisleriyle birlikte satın alan;, Basın Şeref kartı sahibi olan Cahit Çelebi, gazetedeki Hak’tan ve halktan yana uyguladığı yayın politikasıyla “marka” bir gazete, gazetecilik anlayışı ortaya koydu.
Bir süredir rahatsız olduğu hastalıktan kurtulamayarak 18 Ocak 2012 tarihinde vefat eden, Cahit Çelebi’nin cenazesi 19 Ocak 2012 tarihinde Tekirdağ Ortacami’de ikinci namazından sonra kılınan cenaze namazının ardından şehir eski Mezarlığında toprağa verildi.
* 1985 yılında tanıştığım Cahit Çelebi’yle, kesintisiz 27 yıl kardeşliğimiz devam etti (Hakkı Sarıgül),
* Cahit ağabeyimiz, çok sevdiği gazeteciliği, Tekirdağ ve Tekirdağlıların iyiliği ve kamu menfaatleri için kullandı (Mustafa Çetin)
* Cahit Çelebi, basının ve gazeteciliğin onurunu her ortamda, her şeye rağmen koruyabilen, Anadolu Basınının usta kalemlerinin başında geliyordu (İsa Kayacan) ***
Cumhuriyetin aydın eğitimcilerinden:
Öğretmen Nadir Şener Hatunoğlu

Prof. Dr. İSA KAYACAN
1970’li yıllardan bu yana tanıdığım, cumhuriyetimizin aydın öğretmenlerinden, başöğretmenlerinden Nadir Şener Hatunoğlu hoca, yetiştirdiği binlerce öğrencisiyle, ülkemiz eğitimine, kültürüne ve sosyal hayatına değerli hizmetlerde bulundu, bulunmaya devam ediyor.
Matematik alanında icadları bulunan, Nadir Şener Hatunoğlu, öğrencileriyle öylesine bütünleşmiştir ki, nerede, nasıl, hangi ortamda olursa olsun, öğrencileriyle yan yana geldi mi, bir masa etrafında buluşdu mu, gözlerinin içi güler, gençleşir, gençleşir bir delikanlı edasıyla “Öğretmen Nadir Şener Hatunoğlu” selamı verir. Bu genel görüntü O’na çok yakışır.
Nadir Şener Hatunoğlu hocanın; “Sayın Kayacan; bildiğiniz üzere öğretmen, sadece konusunu bilen değil, aynı zamanda kişiliğidir. On iki yıl önce Prof. Dr. Tosun Terzioğlu’na 23.08.2000 tarihide bir mektup yazmıştım. Şimdilerde öğretmen seçiminde örnek olur diye güncelledim ve ‘mersinogretmenokulu.net’ sitesine gönderdim” notuyla bana ulaştırdığı satırlar:
Matematik eğitim-öğretiminde, öğretmen faktörüne değinen görüşlerinizi, herkes sıfır farklı benimser. Ben doğrularınızı yinelemek yerine, somutlaştıran olaylar sunmak istiyorum size. Biliyorsunuz; öğretmenlik mesleğinin bir boyutu da kişilik’tir. Anlatacağım olaylar, bu kapsamdadır. Parantez içi olarak şunu vurgulamak gerekiyor; olaylarda kişi ve/veya kurum adlarının anılma nedeni, öykülerin sanal olmadığını kanıtlamaktır.
OLAY:1- Yıl 1979-80 olmalı. Okul, Ankara Fen Lisesi. Okulun iştah kabartan olanakları, bir matematik öğretmeninin torpille atanmasına yol açar.
Öğretmen ders anlatmaktadır. Öğrencinin biri, belki problemi irdeleyen ya da başka çözüm yolu öneren bir soru yöneltir…Öğretmen tahta başında uğraşır; ama bir türlü işin içinden sıyrılamaz. Olabilir..Ancak öğretmen çocuğu mim’ler.Akşam evde, çocuk için özel bir soru düzenler. Ertesi gün O’nu sözlüye kaldırır. Çocuk bilemez. Bu da olabilir. Olabilir de; öğretmenin bir de hıncını örste döverek:
-Baak; gördün mü; sen de bunu çözemedin! diyerek rahatlamış.
OLAY: 2- Yıl 1957.Yer, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü. Metot öğretmenimiz, Naşit Sarıca. (Sonradan parlamenter.) Bize doğruyu öğretmek için şu olayı anlattı:
Milli Eğitim müdürüydüm. Kulağıma geldi ki bir matematik öğretmeni, ders yılı başında FEN kolunu seçen öğrencilerin yarısından çoğunu ürkütmüş. (Deyim kendisinindir.n.ş.h.) Örneğin çocuğun birine demiş ki: “Ne o Ahmet; sen de mi fen’i seçtin! Ne casaretle! Matematikten aldığın sıfırları unuttun mu!?” demiş. Doğal olarak çocuk da mühendislik hayalini çöpe atıp, bölüm değiştirmiş. Sakın ola ki sizler böyle davranmayasınız!..
OLAY:3- 1957’li E.Hv. Generalden dinlemiştim. Okul, Kuleli A.Lisesi. Ders matematik. Bir öğrenci sözlü sınava kalkmış. Çocuk ipin ucunu yakalamış; adım adım çözüme yaklaşırken, öğretmen huzursuzlanmış. Bir elinin içiyle öteki elinin arkasını şaplatarak dövünmeye başlamış:
Yahu şuna bak hele; çözecek be, çözecek! Eyvah!.
OLAY: 4- Yıl 1959. Yer, Kars- Kâzım Karabekir (Kılavuz) öğretmen okulu. öğretmen- öğrenci, kardeş ilişkisi içinde. Her şey saydam. Yeni mezun genç bir arkadaşım, (Ben beş yıl kıdemliydim.) yazılı kağıtlarını sınıfa götürerek, çocukların notlarını okumuş. Bu arada itirazı olanların kâğıtlarını sınıf huzurunda yeniden incelemiş. Ancak öğrencinin biri, sınıf huzurunda mahçup olmamak için olacak ki, öğretmen sınıftan çıktıktan sonra izleyip, lokalin bahçesinde arkadaşımızın yanına yanaştı. Yazılı kağıdını tek başına görmek istediğini söyledi. Arkadaş kağıdı çocukla birlikte incelerken birden şöyle dedi çocuğa:
-Bak koçum; işte şurada çuvallamışsın!
Ben kıdemliyim ya; ayrıca da kardeş gibiyiz. Hemen bilgiçlik tasladım:
-Briçte yanlış kağıt çıktığımızda bize” çuvalladın! de ama, sakın çocuklara bir daha öyle deme; olmaz mı? 
Efsane Eğitimci “Koca Müdür”
Mithat Erden’in anıları

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Geçmişte yaşanılanların ‘not’ olarak tutulması, gelecekteki değerlendirilmeleriyle ilgili çalışmalar, ortaya konulanlar önemlilik taşır, anlam zenginliği içinde karşımıza çıkarlar, çıkarılırlar.
“Anı” olarak kabul ettiklerimiz, zaman içinde farklı boyutlara ulaşırlar. Her insanın, her kalem sahibinin, anılarını yazabilmesi, gün yüzüne çıkarabilmesi kolay değildir.
Ancak, Mithat Erden hoca yaradılışında olanlar, o yetenek, azim ve kararlılık içinde olanlar, yaşadıklarını anılara dönüştürebilirler, geleceğe ışık olabilirler, ışık tutabilirler.
Mithat Erden hoca, 04 Nisan 1921 tarihinde Siirt’te dünyaya geldi. Çocukluk, gençlik-öğrencilik yıllarından sonra eğitim ordumuzun güçlü komutanları, efsane isimleri arasında yer aldı. Kuruculuğunu yaptığı, ortaokul seviyesindeki eğitim kurumlarında hep öncülük etti, başöğretmen olarak adlandırıldı, ödüllendirildi.
Bu başarı dolu öğretmenlik, kurucu müdürlük ve yöneticilik günlerine ilişkin yüzlerce olayı üzülerek, sevinerek, mutluluk duyarak yaşadı. Sandıklı, Tefenni, Osmaneli Ortaokullarının kurucu müdürü olarak, öğrencileriyle, halkla toplumun diğer kesimleriyle içiçe oldu.
Bendenizin de Mithat Erden hocadan sonraki yıllarda mezun olduğum Tefenni Ortaokulundaki günleriyle ilgili anılarını satır satır, kelime kelime okudum. Yakinen bildiğim Tefenni Ortaokuluyla ilgili ortamdaki fotoğraf görüntülerinin, Mithat Erden hocanın zihninde, tespitlerinde şekillenip netleşirken, Mithat Erden öncülüğünün netliğini yan yana getirip, değerlendirdim, alkışladım.
O, Mithat Erden hoca, 29–30 yaşlarında, çiçeği burnunda bir eğitimci, gittiği, çalıştığı yerlerde “Koca Müdür” olarak adlandırılıyor, hitap ediliyor. O, Mithat Erden hoca kuruculuğunu yaptığı ortaokullarda sıfırdan işe başlıyor, temel atıyor, sevgi binaları yükseltiyor, canlı, çalışır, örnek gösterilir kuruluşların ortaya çıkmasını sağlıyor.. Cumhuriyetin aydın öğretmenlerinden, yöneticilerinden biri olduğunu, önde gelenlerden biri olduğunu gösteriyor, öğrencileriyle, öğretmen arkadaşlarıyla, çevre halkıyla bütünleşiyor.
Anılarını kaleme alırken, böbürlenmeyen, öğrencileriyle aynı seviyede yürüyen, öğretmen arkadaşlarının başarılarına destek olan çoğunluğu köy kökenli öğrencilerinin velileriyle sürekli görüşen, yoksulluğun temelindeki sıkıntılardan hareket ederek, başarıya giden yoldaki desteklerini esirgemeyen bir öğretmen, yönetici Mithat Erden kalemiyle, güçlü bir anlatımla kitaplaşanlar.
Mithat Erden hocanın tespitleri doğru, kalemi netlik içinde, cümleleri herkesin anlayabileceği bir anlatım düzeyini koruyor. Bu genel görüntü, yazılan, ortaya konulan, kitaplaştırılan anıların geleceğe taşınması bakımından kolaylık sağlıyor, inandırıcılıklarıyla karşımıza çıkıyor.
Mithat Erden hocanın anıları arasındaki gezintinizde görürsünüz: O, eğitim camiası dışındaki çalıştığı kuruluşlarda da hep dürüst, doğrudan, doğrulardan yana tavır koymuş, hayalinde bulunan matbaa kuruluşunu gerçekleştirdikten sonra, devredilmesiyle ilgili anlatımlarında da gerçekçilikten ayrılmamıştır.
Kayboluşların önlenmesi olarak görülen yazdığı, yayınladığı, kalıcılıklarını sağladığı anılarıyla Türk Eğitim ve çalışma hayatı tarihlerine ışık tutan, örnek olan, “Efsane eğitimci, Koca Müdür”, yönetici, dürüst, örnek insan Mithat Erden hocamızı kutluyor, sevgi saygılarımı sunuyorum efendim.
Doç.Dr. Recep Rehimli’den:
Azerbaycan Devlet Personel Yönetimi

Prof. Dr. İSA KAYACAN
    Kitaplar, dergiler..Değişik noktalardan bana ulaşan, ulaştırılan kitaplar.Prof. Dr. Hayrettin İvgin dostumun bana ulaştırdığı. Doç. Dr. Recep Rehimli imzalı bir kitap. Adı:  Azerbaycan Devlet Personel Yönetimi.
256 sayfayla şekillenen kitap, Azerbaycan kamu personel yönetimi sistemi hakkında detaylı bilgilerin getirilişini sağlaması bakımından önem taşıyor. Ankara’da Kültür Ajans Yayınlarının 128 ncisi olarak günyüzü gören kitap; Monografik bir inceleme olarak sunuluyor. Azerbaycan Devlet Personel Yönetimi Sisteminin çağdaş, bilimsel, teorik açıdan araştırılmasına yönelik bir yayın olarak görülüyor.
Dört bölümden meydana gelen kitap; Bağımsızlıktan önceki dönemden söz ederek başlanılmış. Tarihsel gelişme sürecinde Azerbaycan  Kamu Personel Sistemi detaylarıyla sayfalara dökülmüş.
Bağımsızlıktan sonraki dönem hakkında da geniş bilgi verilmekte. Temel haklardan, çalışma hakkından, daha pek çok “hak”dan sözediliyor. Devlet memurlarının ödev ve sorumlulukları sıralanıyor. Denetimin tanımı ve amacı hakkında bilgilendirme yapılıyor.
Devlet memurlarının yönetim dışı denetimi; Siyasi ve yargı denetimi de, hiyerarşik denetim ve idari teftiş şeklinde sıralanmakta.
Doç. Dr. Recep Rehimli’nin iki sayfalık bir önsözü var. Önsözün bir yerinde; “Azerbaycan’da kamu personel sisteminin yeniden oluşturulması ve bu alanda reformların yapılması sürecinde dikkatli olunması gerekmektedir” deniliyor.
Sayfa 38’de başlayan “Siyasal yapı” dan söz edelim kısaca, giriş olarak;
18 Ekim 1991 tarihinde kabul edilmiş, Azerbaycan Cumhuriyeti Bağımsızlık Beyannamesinin 13. maddesinin 3. fıkrasına göre: Yüce yürütme yetkisi Azerbaycan Cumhurbaşkanına mahsustur. Aynı zamanda 1995 yılında kabul edilen devletin en önemli varlık nedenlerinden biri olan, daha doğrusu devleti hukuka bağlayan Azerbaycan Anayasasının 7,8 ve 99. maddelerine göre, Azerbaycan Cumhurbaşkanı hem devlet başkanı hem de yürütmenin başıdır.
Azerbaycan’da ilk parlamentarizm tecrübesi 20.. yüzyılın başında yaşanmıştır. Azerbaycan Demokratik Cumhuriyetinin mevcut olduğu 23 ayda, yani 28 Mayıs 1918’den, 28 Nisan 1920’ye kadar olan kısa bir devrede milli parlamentonun oluşturulması ve dönem için demokratik ilkelere esaslanan 21 Temmuz 1919 tarihinde parlamento seçimlerinin yapılmasıyla ilgili yasanın kabul edilmesi Azerbaycan tarihinde parlamentarizmin formalaşması ve gelişmesi için önemli adım sayılabilir.
1991 yılında yeniden bağımsızlığına kavuşan Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Meclisi 125 milletvekilinden ibarettir.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1-    Bir günlük adalet, 60 yıllık ibadetten faziletlidir (Hazreti Muhammed)
2-    Adalet olmadan düzen olmaz (Camuş)
3-    Yasama, yürütme, yargı içiçe geçmişse, Anayasa yok demektir (Rousseau)
4-    Haksızlık yapıp, herkesle birlikte olmaktansa, adaletli davranıp, tek başına kalmak daha iyidir (Gandhi)
5-    Medeniyetin ilk şartı adalettir (Freud)
Mustafa Kemal Atatürk:
Şiir dildir, dilin özüdür

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bize ulaşan dokümanlar, kaynakları itibariyle önemlilik kazanıyor, bu önemliliğiyle değerlendirmelerimiz arasında yer alıyor.
20 Kasım 2011 tarihinde, Ankara’da, Ahmet Sevgi Kültür Evi’nde gerçekleştirilen, “Şiir ve Musiki” konulu toplantıya katılanlardan, İmar ve İskan eski Bakanlarımızdan, sayın Selahattin Babüroğlu tarafından bize ulaştırılan iki ayrı dokümandan, araştırma ve değerlendirmeden bazı satırlar, mısralar aktarmak istiyorum efendim:
Selahattin Babüroğlu hoca, 19 Mart 2011 tarihli bir toplantıdan, dostlarıyla bir araya geldiği, gelindiği toplantıdan söz ederek söze başlıyor. “Sanatçılar olmasaydı, canlılar arasında ayrıcalıklı yerimizi alabilir miydik?” diye sorduktan sonra sayfalara döktüğü görüşlerini şöyle sürdürüyor:
“Değerli dostlarım; Büyük senarist Gazi Mustafa Kemalimiz bir toplantısında, şair kime denir sorusunu sorduğunda, gelen yanıtların hepsini dinler. Toplantıda bulunan bir kişinin; ‘şiir söyleyene şair denilir’ sözünü duyunca, Atatürk gülümser, ‘işte aradığım cevap budur’ der. Çünkü şiir yazılmaz, söylenir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün bir diğer ifadesi de; ‘Hiçbir şiir ilk mısra denilen sihirli duygudan, büsbütün uzak duramaz. Şiir dildir, dilin özüdür’ olmuştur”.
Selahattin Babüroğlu hoca, “Ben de;  Şiir bireyseldir, vasıtasızdır. Doğrudan şimşek gibi çıkar, gelip söylenir düşüncesindeyim” diye ilavede bulunuyor.
Anlatımlardan almaya, nakletmeye devam ediyoruz: Ruslar Birinci Dünya Savaşında Erzurum’u işgal etmişti. Bizim Erzurum’da da sıkışınca “Yoğurt koydum dolaba” türküsü ile idare ediliyor. Ta ki bizim kuşağın Edebiyat öğretmeni, o ünlü hocamız Sıtkı Dursunoğlu’nu Milli Marş gibi söylediğimiz aşağıdaki şiiri yazana kadar:
Tarihler ağlar, vatan yanarken,
El’ler öz yurdunda nara atarken
Ufukta ümit nuru parlarken,
İlk sesi haykıran yüce Erzurum.
    Selahattin Babüroğlu hocanın bize getirdiği, verdiği 16.11.2011 tarihinin taşıyıcısı “Sessizlik” başlığı altındaki Yüksek İnşaat Mühendisi Cahit Ürün imzalı uzunca bir şiir var. “Dedenin özlemi” başlıklı 11 ayrı dörtlükten oluşan bu şiirden:
    Büyüdüler, kanatlandı uçtular,
Sıra ile birer birer yuvadan,
Şimdi onlar, ana-baba oldular,
Böyle kurmuş düzeni yaradan.

Her birinin okul çağı su gibi,
Aktı geçti gözlerimin önünden,
Birde baktık ev kurmanın telaşı!,
Kalan ise bir resim düğünden.
    ***
Dergiler yayınlandıkça
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergiler yayınlandıkça, bize ulaştıkça, geldikçe, sayfalarındaki gezintilerimiz sürüyor. Yeni bir dergi değerlendirme yazımızla sizinle birlikteyiz efendim:
1- ÇİFTCİ VE KÖY DÜNYASI DERGİSİ: Kısa adı TZOB olan, Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Merkezince Ankara’da aylık yayınlanan, pırıl pırıl baskılı ve zengin içerikli bir dergi. 320 nci sayısı masamda bu derginin. Sahibi: Ş.Şemsi Bayraktar. Yazışma adresi: GMK Bulvarı No: 25 Demirtepe – Ankara.
2- TÜBİTAK BÜLTENİ: Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumunun Bülteni. Sahibi: Prof. Dr.Yücel Altınbaşak. Yönetim yeri: Atatürk Bulv. No:221 Kavaklıdere-Ankara. Anılan bültenin 119 ncu sayısı bize ulaştı.
3- BÜTÜN DÜNYA DERGİSİ: Başkent Üniversitesinin kültür yayını. 2011 yılının 1 nci sayısı masamda bu derginin, Sahibi: Prof.Dr.Mehmet Haberal. Yazışma: 1. Cad.No:77 Bahçelievler-Ankara.
4- KIBATEK BÜLTENİ: İzmir’de yayınlanıyor. 51 nci sayısı masamda bu bültenin. Sahibi Leyla Işık. Yazışma: 855 sk.No: 10/A Konak-İzmir
5- GÖZDE YAŞAM DERGİSİ: Fethiye ilçemiz merkezinde, Leyla Doğutekin’in sahipliği ve Yazı İşleri Müdürlüğünde yayınlanıyor. 33 ncü sayısıyla 3 ncü yayın yılına merhaba dedi. Yazışma: Taşyaka Mhl. 218 Sk. Ap.3, D.3 Fethiye –Muğla.
6- ANADOLU’NUN SESİ GAZETESİ: Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünce aylık yayınlanan Gazetenin 301 nci sayısı bize ulaştı. Anadolu Basınıyla, Ankara arasında bir haber köprüsü niteliği taşıyan Gazete ilgiyle izleniyor.
7- ÇINGI DERGİSİ: Kayseri ilimiz merkezinde iki ayda bir yayınlanan “Çıngı” Dergisinin 10 ncu sayısı bana ulaştı. KAYSADER adına sahibi: Süleyman Karacabey olan derginin yazışma adresi: P.K.212 Kayseri.
8- YENİSES DERGİSİ: Osmaniye ilimiz merkezinde aylık yayınlanan “Yenises” Dergisinin 191 ve 192 nci sayıları ayrı ayrı geldi. İmtiyaz sahibi Hasan Bölük olan derginin yazışma adresi: Atatürk Cad. No:201-Kat.3 Osmaniye.
9- GÜNCEL SANAT DERGİSİ: Antalya’da iki ayda bir yayınlanan “Güncel Sanat” Dergisinin 15 nci sayısı geldi. İmtiyaz sahibi: H.Hüseyin Bayır olan derginin yazışma adresi: P.K.66 Alanya-Antalya.
10- KUMRU DERGİSİ: Gaziantep ilimiz merkezinde üç ayda bir yayınlanıyor. 7 nci sayısı bana ulaşan derginin sahibi: Abdülhadi Bay. Yazışma adresi: Düğmeci Mahl. Sabuncu Cad. Ali Veli İşhanı Kat. 4, No: 502 Şahinbey-Gaziantep.
11- AYDIN EFESİ DERGİSİ: Aydın ilimiz merkezinde iki ayda bir yayınlanıyor. 5 nci sayısı bana ulaşan derginin sahibi: Şükrü Öksüz. Yazışma adresi: Yedieylül Mhl. Esko İşh. B-Blok, No:1-5 Aydın.
12- YESEVİ DERGİSİ: İstanbul’da aylık yayınlanıyor. Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Erdoğan Aslıyüce. 216 ncı sayısı masamda olan Yesevi’nin yazışma adresi: P.K.30 Beyazıt-İstanbul.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Kaptanın ustalığı,  deniz durgunken anlaşılmaz (Lukıanos)
2. İnsanların yaptığı sahte paralar kadar, paraların yaptığı sahte insanlar vardır (S.J.Harrıs)
3. Hayat, yaşantı aramak değil, kendimizi aramaktır (C.Pavese)
4. En insani davranış, bir insanın utanılacak duruma düşmesini önlemektir (Nıetzsche)
5. Ölümün bizi nerede beklediği belli değil, en iyisi mi biz onu her yerde bekleyelim (Montaıgne)
***
Osman Akkoç’un bir şiiri ve
Ardeşen’den Kivi bilgileri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
    Burdur ilimize bağlı Gölhisar ilçemizde yaşayan, araştırmacı-Gazeteci-Yazar ve Çağdaş Halk Ozanı Osman Akkoç’un Gölhisar Gündem Gazetesinde yeralan şiirlerinden birinin adı: Anne. Bu şiir yedi ayrı dörtlükten meydana geliyor. Anılan şiirden üç ayrı dörtlük alalım aşağıya. Buyurun:

ANNE (Osman Akkoç)
Ömrümün her gününü, senin için adadım,
Seninle geldi neşem, seninle ağız tadım.
Dilimde şahadettir, ilahidir o adın,
Ne kadar büyüsem de, kucağına al anne.

Sensiz Dünya zindandır, Seninle cennet bana,
Şu ihtiyar halimle, bir çocuk zannet bana,
Ne olur ninni söyle, sesini dinlet bana,
Yanımdan hiç ayrılma, ölene dek kal anne.

Neler neler etsem de hakkını ödeyemem,
Bağırıp çağırsan da, sana bir şey diyemem
Ne su içerim sensiz, ne bir yemek yiyemem
Yüzün cennettir senin, her sözün baldır anne.

ARDEŞEN’DEN KİVİ BİLGİLERİ

Zümrüt Rize Gazetesinin sahibi, değerli dostum Faik Bakoğlu’nun gönderdiği yayınlar-gazeteler, dergiler arasında yeralan bir broşür: Ardeşen Kivi Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanlığının hazırladığı “Kivi’nin Başkenti Ardeşen” adlı broşürde kivi hakkında önemli bilgiler yeralıyor. Kivi’nin, Ardeşen’de çaydan sonra yıllık yaklaşık 12 milyar lirayla ikinci gelir kaynağı olduğu hatırlatılıyor kivi hakkında bazı bilgiler veriliyor bu bilgilerden:
Kiviyi keserken en kolay yollardan biri, kiviyi ortadan ikiye kesmek ve bir kaşık yardımıyla yemektir. Ayrıca, kiviyi boylamasına bıçakla soyabilir, üst ve alt sert kesimlerini çıkarıp yuvarlak dilimler halinde kesebilirsiniz.
Kivi subtropikal bir meyvedir. Bu yüzden buzdolabında saklanması gerekir. Kivinin çabuk olgunlaşmasını istiyorsanız kapalı bir plastik kap içerisinde bir elma, bir armut ya da muzla saklayın.
Kivi a,b,c vitaminleri açısından zengindir. Kalsiyum, demir, fosfor, çinko, bakır gibi değişik minareleri bünyesinde barındırmaktadır.
***
Adapazarı’ndan ‘Değirmen’ Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
    22-25 Eylül 2011 tarihlerinde, bu tarihler arasında, Elazığ ilimiz merkezinde gerçekleştirilen “19. Uluslararası Hazar Şiir Akşamları” programlarının sonunda, bize ulaştırılan yayınlar arasında yer alan dergilerimizden biri: “Değirmen” adının taşıyıcısıydı.
    Edebiyat ve düşünce dergisi olan “Değirmen”in 24 ncü sayısı masamda. Büyük boy kitap boyutunda 142 sayfalık “Değirmen” Dergisinin Sahibi: Adem Yıldırım, Genel Yayın Yönetmeni: Rüstem Budak, Edebiyat Editörü: Mehmet Doğan, Bilim Editörü: Ali Öztürk. Dört kişilik yayın kurulu var. Yazışma adresi: Tığcılar Mhl. Döner geçit Sk. Altun İş Merkezi, No-4-3 Adapazarı-Sakarya.
    Değirmen imzalı bir başyazı var. Sonra şiirlerle başlanıyor. İlk sayfalarda şiirleri bulunanlar: Mehmet Özdemir, Mehmet Doğan, Mustafa Celep, Mehmet Aycı, Süleyman Unutmaz, Halil İbrahim Polat, isimli şairler şeklinde sıralanıyor. Mehmet Özdemir’in “Düşe sığınan çocuk” adlı, başlıklı şiirinden:
Anne derdimi devşir, sabahı gözüme sür,
Ateş deryasındayım, ruhum rotasız gemi,
Ah çarşıda kirazı ağlar buldum kendimi,
Babam ki gözlerinden buluta su yürütür.
Öteki sayfalara bakıyoruz; Dr.Ali Öztürk, R. Güngör Kalkan, Mustafa Oral, Cafer Gariper, vd. imzalı düz yazılar, araştırma ve hikâye ağırlıklı anlatımlar dikkat çekiyor. Kibar Ayaydın’ın, “Gurbetten şiir ile dönen adam-Yahya Kemal Beyatlı” adlı, başlıklı araştırması başarılı bir araştırma, değerlendirme ve yorum olarak görülüyor.
MEKTUP
Değerli dost, sayın İsa Kayacan; İki gazete gelmişti. Yine sonsuz teşekkürler, renkleriyle beraber. Size hayranım. Verimli, yılmayan sevilensiniz.
Ayrıca İnternet yoluyla ilettiğiniz yazılar birer harika. Toplumsal bir yol sizinki. Benimki, romantik çerçeveye içine yakın mı, pek bildiğim yok! Hiç tanımadığım, duymadığım isimleri görüyorum yazılarınızda.. Hem de resimli.. Bunları nasıl topluyorsunuz, düşünsem bulamam.. Her takdire layık olduğunuzu şimdi daha iyi anlıyorum.
Benim yazılarım sadece Sorgun’da yayına alınıyor. Öyle bir an geliyor bırakıversem şunun yakasını diyorum.. Belki bir gün.. Size sıhhatler, kendinize iyi bakın.. Sevgiler, saygılar. Acele yazdım özür dilerim (Kemal Petricli, Köln-Almanya, 11 Kasım 2011)
    ***
Mithat Erden’in Türkçeleştirdiği:
Emir Timur’un vasiyetleri ve standartları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
    Meti Osmanov’un, “Emir Timur’un (Timurlenk) Vasiyetleri ve Standartları” adlı kitabını, Azericeden aktaran Mithat Erden. 126 büyük sayfayla yayınlamış Türkçeye kazandırılmış.
İçindekiler bölümüne bakıyoruz. Bazı başlıklar:
Tuğluk Timur Hanla görüştükten sonra gönlüme gelen birinci geneşik/Devlet kurma arefesinde ikinci geneşiğim/Saltanatımı düzene sokmak için üçüncü geneşiğim/Saltanatımın başlangıcında yaptıklarım dördüncü geneşiğim…
Böyle devam edip giden başlıklar. 2 nci bölümde; Yeminle yanıma gelip sığınma dileyen Türk, Arap ve Acem Tayfalarının Hümayendeleri konusunda tüzük… Diğer konularda yayınlanan tüzükler. Örneğin 21 nci tüzük: Saltanatı idare etme hakkında tüzük olarak yayınlanmış.
Bu eseri Özbekçe’den Azerice’ye tercüme eden Meti Osmanoğlu’nun önsözü var ilk sayfalardan birinde. Yalnız sesin yurtları başlığı ve altında, Rauf Perbi’nin “Ben yalnızsam, sesim de yalnız” şeklindeki önemli sözü, görüşü. Önsözden birkaç cümle:
-“Tarih de ana gibi, vatan gibi insanın alınyazısıdır. Ondan kurtulmak mümkün değildir; onu ne değiştirebilirsin ne de onu bir tarafa atabilirsin. Atalarımızın tarih boyunca yarattığı medeniyete kazandırdığı eserler, savaşlarda kazandığı zaferler, uğradığı mağlubiyetler gibi, Türklüğün tarihinde kanlı katliamlar da az değildir”.
Sayfa 78’de “Vezir tayin etme tüzüğü” yeralıyor: “Buyurdum ki, vezirlerin şu dört özelliğe sahip kişilerden seçilmesi gerekir:
En’am : Nimetlerden (mal-mülk) faydalanma imtiyazı,
İtibar: Saygınlık,
İhtiyar: Tercih hakkı,
İktidar: Yetki’dir.
“Olgunlaşmış vezir, devletin münasebetlerini düzenleyecek, mülki ve mali işlerini aslının-neslinin temizliğini göstererek en yüksek seviyede yerine getirecek, alınası yerden alıp, verilesi yere iletecektir”.. Devam ediyor cümleler, açıklamalar.
Mithat Erden hoca, kitabın arka kapağında açıklamasıyla dikkat çekiyor. Bu açıklamadan:
-1989 yılında “Şark Yıldızı” Gazetesinde yayınlanan bu eser, çağdaş Özbekçe’ye Elihan Sağun ve Habidullah Karamatov tarafından tercüme edilmiştir. Eseri ciddi bir inceleme ve karşılaştırma ile Özbekçe’den Azerice’ye çeviren Meti Osmanova’ya ve ondan önce eserin eksiksiz hale getirilmesinde emeği geçen bütün Türk bilim adamlarına burada takdir ve teşekkürlerimizi arzetmeyi bir görev ve borç bilmekteyim. Türk dünyasına hediye edilen bu nadide eseri Türkçe’ye çevirmekten büyük mutluluk duymaktayım.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Kelimelerin gücünü anlamadan, insanların gücünü anlayamazsınız (Konfüçyüs)
2. Her aptal onu beğenen başka bir aptal bulur (Boileau)
3. “Yapamaz”lara kulak asarsanız, hiçbir zaman yapamazsınız (David Lloyd George)
4. Çevrelerine uymak için, kendilerini yontanlar, tükenip giderler (R.Hull)
5. Şans, alınan yenilgileri gülümsemeyle karşılayabilmektir. Azimli insan şanslı insandır (Anonim)
***
Nevzat San ve Mesut Kayabaş şiirlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
    Kırklareli-Babaeski ilçemizden Nevzat San ve Burdur merkezinden Mesut Kayabaş şiirlerinden örneklerimiz var bugün sütunumuzda efendim. Nevzat San’dan iki, Mesut Kayabaş’dan bir şiir. Buyurun birlikte gözden geçirelim:

BAZAN (Nevzat San-1963)
Kalbimde ızdırabını duyarım inan;
Aşkın..
Yıllar önce sokakta karşılaşan;
Bakışın..
Saadetini tadarım bazen..

Gözlerimde yağmurlu günlerden kalma; Sis..
İçimde kımıldanır o ızdırab veren;  His..
Aşkı tadarım bazen..

Mesut günlerden birkaç hatıra yaşarım; Hayalde…
Denizin maviliklerinde ararım gözlerini; Sahilde..
Maziyi düşünürüm bazen..

Güneşin alev kollarında görürüm;
Saçlarını..
Ve karanfillerin kızıllığında bulurum;
Dudaklarını…
Tabiatta yaşatırım seni BAZAN..

GÖZLERİN (Nevzat San- 1964)
Gözlerin tüm gözlerden güzel ama yalancı,
Onlara ram olmak bilemezsin ölümden acı,
Kollarını açmış bir deniz gibi mavileri,
Çekici, lakin girdap gibi karanlık derinleri..

SATIVER GİTSİN (Mesut Kayabaş)
Eğer seviyorsan utanma aşktan,
Gönlünü gönlüme salıver gitsin.
Güzel gözlerinle aklımı baştan,
Düşünme güzelim alıver gitsin.

Karlı dağlar gibi yücesin bende,
Eri de içime sızıver gitsin.
Şarkıda, şiirde hecesin bende,
Aşkın defterine yazıver gitsin.

Sana olan aşkım dünyadan büyük,
Ömrünü ömrüme katıver gitsin.
Leyla’nın kahrına hiç denir mi yük?
Sevda pazarında satıver gitsin.
    ***
Fethiye “Gözde Yaşam” Dergisinde,
Ünal Şöhret Dirlik sayfaları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
    Dergilerimiz, gazetelerimiz. Getirdikleriyle önem taşıyorlar, anlam zenginliği veya fukaralığı içinde karşımıza çıkıyorlar, çıkarılıyorlar.
Fethiye ilçemiz merkezinde, Leyla Doğutekin’in Sahipliği ve Yazı İşleri Müdürlüğünde yayınlanan, magazin ağırlıklı getirdikleriyle bilinen, beğenilen “Gözde Yaşam” Dergisi 33 ncü sayısıyla 3 ncü yayın yılına merhaba dedi.
Tuğba Özay kapak ve içerik ağırlıklı “Gözde Yaşam”ın, 10,11 ve 12 nci sayfaları Ünal Şöhret Dirlik hocanın kültür imzasını taşıyor. Ünal hoca, yılların şairi ve kültür adamı Muğla’lı şair Yükselecek Demirel’den ve eserlerinden sözediyor.
Yükselecek Demirel’in, İki Elin Sesi, Dost Türküsü, Küldeste, Közden Küle, Cansuyu, adlı şiir kitaplarının kapak görüntüleriyle karşılaşıyor, anılan kitapların yayınlanış yıllarına doğru şöyle mini bir seyahat yapıyoruz.

RÜBAİ (Yükselecek Demirel)
Kutsal kaynaktan gelen ince bir dereyim,
Göster doruklarını sevginin, sana ereyim,
Tanrı’nın kıskandığı bir avuç toprak,
Sen iste yeter ki, canımı vereyim!..

KÜLDESTE (Yükselecek Demirel)
Bu ten yanmış sıcağından,
Ateşinden, ocağından,
Mis kokulu kucağından,
Fırlatılmış bir desteyim..

Bu iki dörtlük, Yükselecek Demirel’in geçmişte ortaya koyduğu duyguları, mısraları efendim.
Ünal Şöhret Dirlik hoca, bildim bileli doğru ve beğenilen hizmetlerin altına imza atmıştır. Yükselecek Demirel ve eserleriyle ilgili yaptığı, araştırma ve yayın da bu söylemek istediklerimden biridir.
Yükselecek Demirel’in şiirleri için görüşlerini yazanlar, sayfalara aktarılanlardan örnekler verilmiş. İsmail Kara, Arif Karakoç, İsmet Ünal Türker, A. Neyzar Karahan, Ü.Şöhret Dirlik, Ünal Türkeş, Oktay Kuşkonmaz, İbrahim Ergin.. (Bu satırların yazarının da, Sayın Demirel ve eserleriyle ilgili görüşleri vardı yayınlanan… Ama unutulmuşlar galiba!)

CAN KIRIKLARI (1-Yükselecek Demirel)
Bir sızı duyarsan içinde,
Ağrıyan yanını arama hiç,
Bilemezsin, derindedir,
Bir damla kar suyu var, tutamazsın,
Kaskatı yüreğinin yerindedir.

1-Yükselecek Demirel’in gücünü Muğla’da kavrayamadım. Dünya çapında bir sanatçıyla dost olmak kıvancını şimdi yaşıyorum (İsmail Kara).
2-Şair ve şiir O’nunla yalnız değil. Şiir dilin uzasın, sanatına, ustalığına sonsuzluk olsun. (A.Neyzar Karahan)
3-Yükselecek Demirel, şiirin hakkını veren bir şairdir (İsa Kayacan).
***
İslâm Beytullah Erdi’den iki kitap
Prof. Dr. İSA KAYACAN
    Zaman içinde değişen duygular, yayınların bize ulaşmasındaki gecikmeler. Bir vesileyle masamıza gelenler, getirilenler, gönderilenler. Yayınlardan sözediyoruz efendim.
İslâm Beytullah Erdi, yayınladığı kitaplarıyla da dikkat çeken isim ve imzalardan. İki ayrı kitabı var masamda. Bunlar:
UZUN BİR GECE
104 sayfalık roman “Uzun Bir Gece”. Önceki yıllarda, röportaj, deneme, monagrafi anı-araştırma, hikaye dallarındaki yayınlarıyla da okurlarıyla selamlaşan, merhabalaşan, çevri eserleri de bulunan İslam Beytullah Erdi;
-“İki bin yılının Haziran sonuydu. Mevsimin ılık rüzgârı büyük şehrin üzerine serin bir hava serpiyordu. Metro treniyle otogara giderken üçü de öylesine güzel bir günde yolculuk yapmanın keyifli olacağını düşünüyordu” diye söze başlıyor.
Sonraki sayfalarda, “keçeli bir kalemle yazılmış bir dörtlük dikkatini çekti ve okudu” diye devam ediliyor. Söz konusu dörtlük:

Yalan dünya, yalan dünya,
Yalan dünya değil misin?,
Muhammed’i bir top beze,
Saran dünya değil misin?.

İslam Beytullah Erdi’nin bir başka kitabının adı “Gelin uçtu”.
GELİN UÇDU
Yirmi sayfalık bir hikaye kitabı. Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de günyüzü görmüş. Azeri Türkçesinde yayınlanmış, okurlarıyla buluşmuş, buluşturulmuş. Sayfalar birkaç resimle de zenginleştirilmiş.
“Orta gocabalkanın cenubunda yemyeşil bir vadide yerleşen bu kendi kenardan gelenlere kend kimi tanıtdırmag çetin idi” cümlesiyle söze başlanılıyor efendim.
HAYALİNİ DÜŞÜMDE SARIYORUM (Sabiha Serin)
Sivas ilimiz merkezinden seslenen Sabiha Serin’in beş ayrı dörtlükten meydana gelen şiirinden:
Deli bir rüzgâr gibi gelip geçti ilkbahar,
Gönül telimden söyler, saçlarıma düşen kar,
Şu koskoca kâinat, sensiz her gün daha dar,
Ey benim kır çiçeğim, gül nakışlım nerdesin?.

Ağlarım köşelerde senin için gizlice ,
Hayalini düşümde sarıyorum her gece,
Adını mısralara yazarım binbir hece,
Ey benim biriciğim, su akışlım nerdesin?
    ***
Ormancı Türküsüne nazire
Prof. Dr. İSA KAYACAN
    Hani şu meşhur “ormancı” türküsü var ya. Bu türküye nazire olarak, Sevim Vardar hanım bir şiir yazmış. Bu şiir, Amasya Orman Bölge Müdürü Ömer Naci Kaya imzasıyla, merkezi Düzce’de bulunan Orman Muhafaza Memurları ve Emeklileri Derneğine gönderilmiş, bu Derneğin yöneticileri, Derneklerinin yayın organı olarak iki ayda bir yayınlanan “Defne” adlı dergilerinin Ocak-Şubat 2011 ayına ait 360 ncı sayısının arka kapağında yayınlamışlar.
Sevim Vardar hanım, küçücük çocuk iken, babasını kaçakçıların şehit ettiğini hatırlatarak “Ormancı Türküsüne nazire” başlığıyla yazdığı şiirini, ilk Ormancı türküsünün tam metniyle aşağıya alıyorum efendim.
BİLİNEN ORMANCI TÜRKÜSÜ
Çıktım belen kahvesine baktım ovaya, baktım ovaya
Bay Mustafa çağırdı dama oynamaya
Ormancıda gelir gelmez yıkar masayı, yıkar masayı
Söz anlamaz ormancı çekmiş kafayı
Aman ormancı canım ormancı.
Gevenisin suları hoştur içmeye, hoştur içmeye
İçinde köprüsü var gelip geçmeye
Tevfiğimi vurdular hiç mi hiçine, hiçmi hiçine
Yazık ettin ormancı köyün iki gencine
Aman ormancı canım ormancı
Köyümüze getirdin yoktan bir acı.
Gevenesin ortasında değirmen döner, değirmen döner
Değirmenin suları dağından iner
Ormancıya atılan kurşun Tevfiğe değer, Tevfiğe değer
Tevfiğin acısı yürekler deler
Aman ormancı canım ormancı
Köyümüze getirdin yoktan bir acı.
ORMANCI TÜRKÜSÜNE NAZİRE (Sevim Vardar)
Susun da bir dinleyin şu yaşanmış öyküyü
Babam ormancı Kadir, Tokat’ın Mürüş köyü
Yine dörtnal üstünde çıkmıştı görevine
Yedi-sekiz kaçakçı takılmışlar peşine
Orman kıyımcıları yeminli öldürmeye
Babam ormancı Kadir, düşmüş can derdine
Mahsur kalmış zavallı, günlerce gecelerce
Ulak kuşu ne arar, o devir köyden köye
Çeşit çeşit rivayet, acısı canevimde
Küçücük bir çocuktum yaşım geldi elliye
Vefa borcu vazife gelelim biz sadede
Bir ezgi tutturdular “aman ormancı” diye
Ormancıyla caniyi koydular bir kefeye
Babam ormancı Kadir, sen büyük müeyyide
Tek bir kuş için dokundun mu hiç tetiğe?
Hiç ihanet ettin mi elindeki tüfeğe?
Dur durak tanımazdın, ormancı Vatandır diye
Bu nasıl genelleme bak sen şu nankörlüğe
Şayet bir türküyse hani ettiği nerede?
Saygınız yok mu sizin çilekeş bir mesleğe?
Duysaydın canım babam, inerdi yüreğine
Üç kuruş maaşına hiç dedin mi dağ tepe?
Farkına varmadık sen saltanat sürdünde
Ormancı camiası, biteviye rencide
Minnet bile duyardık, olsaydı masumane
Öfke, sitem, nazire elbet varır yerine.
***
Karınca Dergisinin
Nusret Namık Uzgören ağırlıklı sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
    Merkezi Ankara’da bulunan, Türk Kooperatifçilik Kurumu tarafından aylık yayınlanan bugün dergiciliğimizin çınarlarının başında yer alan “Kooperatif Postası Karınca” Dergisinin 899 ncu sayısında Nusret Namık Uzgören için önemli bir yer ayrıldı.
Güngör Uras, Ziya Gökalp Mülayim, Nail Tan, İrfan Ünver Nasrattınoğlu, Selçuk Alparslan, İsa Kayacan, Türk Kooperatifçiliğinin önderi Nusret Namık Uzgören için görüşlerini dile getirmişler. Bu isim ve imzaların, Nusret Namık Uzgören cümlelerinden bazı örnekler vermek istiyorum aşağıda:
1-Nusret Namık Uzgören, Cumhuriyetimizin ilk yıllarından başlayarak ölüm tarihi olan 22 Kasım 1992 tarihine kadar, Türk Kooperatifçilik hareketinin hemen her alanı ile meşgul olmuş ve bütün ömrünü Türk kooperatifçiliğinin gelişmesine vermiştir (Karınca)
2-Nusret Namık Uzgören çok okurdu. Zengin bir kütüphanesi vardı (Güngör Uras)
3-Nusret Namık Uzgören, Türk Kooperatifçiliğinin kuşkusuz en önemli şahsiyetlerinden birisidir. Bütün hayatını kooperatifçiliğe adamış ve ülkemizde kooperatifçiliğin benimsenmesine ve yayılmasına büyük katkı sağlamıştır. (Ziya Gökalp Mülayim),
4-Ben Nusret Namık Uzgören’in Yönetim Kurulu Başkanı olduğu 1975 yılında TKK’ ya üye oldum. Üye adaylarıyla tek tek görüştüğünü, çok seçici olduğunu söylediler. Daveti üzerine kendisiyle görüştüm. Adeta sözlü sınav oldu. Beğenmiş olacak ki, üyelik isteğim Yönetim Kurulunca kabul edildi (Nail Tan),
5-Nusret Namık Uzgören, Türk Kooperatifçilik Kurumunun kuruluşundan itibaren bütün çalışmalarda yeralmış ise de, ilk yönetim kurulunda görev almamış; fakat 15 Aralık 1933 tarihinde yapılan ikinci genel kurul tarafından Yönetim Kuruluna seçilmiştir (İrfan Ü. Nasrattınoğlu).
6-Ülkemizde modern kooperatifçiliğin öncülerinden olan 70 yılı aşkın olağanüstü çaba ve çalışmalarıyla Türk Kooperatifçilik onur kitabının ilk sıralarında yeralan Nusret Namık Uzgören’in, görevleri ve yaptıkları sıralanamayacak kadar çoktur. Uzgören, kooperatifçiliğimizin ölmez isimleri arasına girerek, biz kooperatif severlerin kalbinde daima minnet ve saygıyla anılacaktır (Selçuk Alparslan),
7-Bendenizin, kooperatifçi olarak örnek aldığım iki isim vardır. Biri Nusret Namık Uzgören, ikincisi Nurettin Hazar’dır. Onlardan aldığım feyzle, kooperatifçilik alanında ortaya koyduğum makale, kitaplarımın temelinde hep bu iki isim vardır. Onlar hoşgörülü ve birleştiriciydiler.
“Vefa örneği gösterenler, vefa duygularıyla anılacaklardır” görüşünden, gerçeğinden hareketle, Nusret Namık Uzgören ve Nurettin Hazar duayenlerimizi, çınarlarımızı eksilmeyen sevgi, saygı ve minnet duygularımla anıyor, mekanlarının cennet olması dualarımı yineliyorum (İsa Kayacan).
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. İlk ve son aşkımız, kendimize karşı olandır (Bovee)
2. Başarıya giden yolda önce başarısızlığı sollamalısınız (Mickey Rooney)
3. Önyargının ve zalimliğin asıl kaynağı korkudur. Korkunun üstesinden gelmek bilgeliğin ilk adımıdır (Bertrang Russell)
4. Aşk, sürekli bir mutluluktur (George Sand)
5. Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen, cevizin hepsini kabuk zanneder (Gazali)
***
Bilâl Dilsiz’den: Nehirler ıslaktı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
    Kitaplar bana ulaştıkça, masamdaki kitap sayısı, masamdaki yığılma sayısı arttıkça, kitapların sayfalarındaki gezintim-gezintilerimde aksamalar oluyor.
Merkezi Ankara’da bulunan, kültürümüzün bir bileni Prof. Dr. Hayrettin İvgin yönetiminde, Erhan İvgin’in Teknik Koordinatörlüğünde faaliyetini sürdüren, Kültür Ajansın 112 nci yayını olarak gün yüzü gören Bilâl Dilsiz’in “Nehirler Islaktı” kitabı bana ulaştırılalı, geleli epey zaman oldu. Hatta, kitabı bana ulaştırırken Erhan İvgin; “Hocam bu yayınımızı önemseyerek kitaplaştırdık. Fırsat bulursanız, sizin deyiminizle, sayfalarında şöyle bir gezerseniz, sevinirim” diye de ilavede bulunmuştu.
72 sayfalık bir şiir kitabı. Birinci yazı hocamız Nurullah Çetin’in. İkinci yazı değerli dostum, Prof. Dr. Hayrettin İvgin, Üçüncü yazı, İLESAM’ın değerli Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız’a ait.
Hece vezniyle şekillenmiş, sayfalara aktarılmış Bilal Dilsiz şiirlerindeki konu zenginliği yanında, dil-anlatım bütünlüğü hemen dikkat çekiyor. Zaman zaman sitem, çoğunlukla da barışık bir anlayışıyla yola çıkıldığını görmekteyiz. Aşkın şiirle zenginleştiğini, bakılan güzel gözlere doyum olmadığını, bakmaktan yorulunduğu an “bakmaya yüzüm kalmadı” diye seslenildiğini duyar, görürüz.
Sonra duyguların karmakarışıklığı ortaya çıkarken, “Çekip de gitti” diye seslenen, sevgi dolu Bilal Dilsiz yüreğiyle karşılaşırız. Kitabın 17 nci sayfasındadır bu seslenme. Arkasından “Gör ne haldeyim” denildiğini, beş ayrı dörtlükle şiirleşip, aktarılan durguların harman görmekte gecikmeyiz. Bu şiirin bir dörtlüğü:

-Bastığın yerlere ömrümü serdim,
Umudum, hayalim sendin tek derdim,
Seviyorum dedim, ağladım durdum,
Arada hâl hatır sorarsın belki.

Bilal Dilsiz, kalbinde yer alandan, kalbinde saklı durandan, özlediği kişiden, kimyagerin aşkından uzun uzadıya söz ettikten sonra, uzunca bir mola veriyor, nefeslenip kendini toparladıktan sonra, öğretmenine dönüyor, öğretmeni, öğretmenleriyle ilgili duygularından örnekler veriyor. Sayfa 38 deki  “Öğretmenim” şiiri üç ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin iki dörtlüğü efendim:

-Yolumdaki aydınlık benim canımsın,
Vazgeçemediğim, bütün yanımsın,
Damarımda gezen hayat kanımsın,
Her şeyimsin benim başöğretmenim.

Işıksız yollarda yürüyen kördüm,
Doğruyu, bilgiyi seninle ördüm,
Açtığın kapıda aydınlık gördüm,
Sensiz okulumuz boş öğretmenim.
    ***
Ortak kitap: Çağlara İnen Nur
Prof. Dr. İSA KAYACAN
    Merkezi İstanbul’da bulunan Edebiyat Dünyası Yayınları arasında günyüzü gören 208 sayfalık bir ortak kitap. Adı: Çağlara İnen Nur.
Kitap üzerinde, kitap için imzası bulunanların sıralanışı şöyle: Ferit Battal, İhsan Polat, İlhami Erdoğan, Mustafa Ceylan, M. Fatih Kahraman, Ömer Öner, Yılmaz Çelik.
-Ferit Battal bölümü: Efendimizi anlamak, yaşamak, sevmekle başlıyor.
-İhsan Polat bölümü: Çağlara inen nurla başlıyor,
-İlhami Erdoğan (Ozan İlo) bölümü: Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (SAV)yla başlıyor,
-Mustafa Ceylan bölümü: Ölçü, dünya, niyet, akılla başlıyor,
-M.Fatih Kahraman bölümü: Bir rüya ile başlıyor,
-Ömer Öner bölümü: Gülün demidir şimdiyle başlıyor,
-Yılmaz Çelik bölümü: Alemlerin efendisine mektuplar (1) ile başlıyor,
İhsan Polat önsözünün girişinde; “Bu kitabın hazırlanmasındaki amaç, isminden de anlaşılacağı üzere, varlığı varlığımızın sebebi olan o yüce insanı, iki cihan serveri, insanlığın yegâne kurtarıcısı Hazreti Muhammed (SAV)i daha iyi anlamak ve anlatmaya çalışmaktır” diyor.
112 nci sayfada Mustafa Ceylan: “Çektik de besmeleyi, kurgulanmış saate / Çöle inen nur ile, zamanı ayarladık” diyerek söze başlıyor. Sonra methiyeleri geliyor Mustafa Ceylan’ın. Ölçü, dünya, niyet, akıl, başlığı altındaki mısralardan:
Varlığı, yokluğu kuşatan mizan,
Sar sarmala beni, koynunda taşı.
Kafamda seherler yaksın ateşi,
Kuruver ölçünle bir kutlu düzen.

Ezelden ebede giden yolcular,
İçine beni de unutmadan yaz.
Gün öğle vaktidir esmeden ayaz,
Bitmeli, gitmeli başımdaki kar.
Sayfa 192’de Peygamber Efendimizi öven ayetlerden örnekler verilmiş. Bunlardan:
-Biz seni alemlere rahmet olarak gönderdik (Enbiya 107)
-De ki, ey insanlar, ben, Allah’ın hepiniz için gönderdiği Resulüyüm (Araf, 158)
-Nebilerden bazısını, bazısından üstün kıldık (İsra 55)
-Resullerden kimisini, kimisine üstün kıldık  (Bakara 253)
    GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Karanlığı lanetlemektense, bir mum yakın (Konfüçyüs)
2. Geçmişi hatırlamayan, onu tekrarlamaya mahkumdur (George Santayana)
3. Savaş, bulduğu ülkeyi bir daha bırakmaz (Edmund Burke)
4. İdealler yaldızlara benzer. Onlara ulaşamazsınız, ama size yol gösterirler (Waldo Emerson)
5. Sağduyulu bir insan, hemen hemen her şeyi gülünç bulur; bilge insansa hemen hemen hiçbir şeyi (Johann Wolfgang von Goethe)
    ***
Şükrü Öksüz’ün şiir duygularından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
    Aydın ilimiz merkezinden seslenen Şükrü Öksüz, edebiyatımıza, bu arada şiirimize emeği geçenlerin başında geliyor. Şükrü Öksüz’ün iki şiiri var masamda. Bunlar, 10 dörtlükten meydana gelen “Torunum Işık Sönmez” ve altı dörtlükten meydana gelen “Değilsin Artık” adlı, başlıklı şiirler. Bunların dört ve iki dörtlüğünü aşağıya almak istiyorum efendim:

TORUNUM IŞIK SÖZMEZ ( Şükrü Öksüz )
Sağlıklı, mutlu geçsin bir ömür boyu her günün
Böyle olan kişiler sözünden asla dönmez
Dört yılını bitirip beşe başladın bugün
Yaş günün kutlu olsun Torunum Işık Sönmez.

Gönülden sevmeyene nasıl insan denir ki?
Sen yanımda değilsen nasıl yemek yenir ki?
Eğer sen yanımdaysan ağrım, sızım diner ki
Yaş günün kutlu olsun Torunum Işık Sönmez.

Hem zeki hem akıllı oluşun ayan beyan
Büyük ve küçüklere hemen kanı kaynayan
Bildiği oyunları Dedesiyle oynayan
Yaş günün kutlu olsun Torunum Işık Sönmez.

İzmir’de sıkılınca hemen Aydın’a gelen
Yaşının üzerinde nice bilgiler bilen
Dedesini görünce sevinerek hep gülen
Yaş günün kutlu olsun Torunum Işık Sönmez.

DEĞİLSİN ARTIK ( Şükrü Öksüz )
Sensin şimdi beni ateşte yakan
Ağaçlar yas tutup eğilsin artık
Gözlerime içten sevgiyle bakan
Sen o eski güzel değilsin artık.

    Benim için özel giysiler giyen,
    Elinde ne varsa, benimle yiyen,
    Her söylediğime, “tamamdır” diyen,
    Sen o eski güzel, değilsin artık…

Hiç yorum yok: