31 Mayıs 2012 Perşembe

10 - 31 Mayıs 2012

Burdur, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü
yayınlarıyla rekora koşuyor
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Burdur İlimiz, “Rekor” kelimesine yabancı değil. 26 Eylül 2005 tarihinde, 20 bin 328 kişinin aynı anda 6 dakika Burdur’un Teke Zortlatması oyununu oynayarak, Guinnnes Rekorlar Kitabına girme çalışması, “Evrensel bir dans oylamadığı” gerekçesiyle sonuçsuz kaldı.
            Sonra, 18 Mayıs 2012 tarihinde, süt içme rekor denemesiyle de sonuca ulaşılamadı. Bu arada, bu satırların yazarı İsa Kayacan, 42 binin üzerindeki makalesi ve yazılarının yayınlandığı değişik dokümanlarla, Guinnnes Rekorlar kitabına başvurmak için, kitap yayınlama çalışmalarını sürdürüyor, sonuna gelindi.
            Bunların ardından, Burdur İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, düzenlediği yarışmalarla yayınladığı kitaplarla, tanıtım rehberleriyle, ülke genelindeki İl Kültür ve Turizm Müdürlükleri arasında farklı bir tablo ortaya koyarak, rekora doğru hızlı adımlarla koşmaya devam ediyor.
            Önceki dönemlerde görev yapan, İl Kültür ve Turizm Müdürlerimize diyeceğimiz yok. Mutlaka onlarda gayret gösterdiler, ortaya bazı çalışmalar koydular..Ama, şu anda Burdur İl Kültür ve Turizm Müdürü olarak görev yapan Mehmet Tanır’ın, göreve başladığı günden itibaren, dışa dönük bilgilendirme toplantı ve yayınlarıyla, düzenlenen yarışma, sempozyum gibi etkinliklerle gerçekleştirilen yayın çalışmalarıyla göz doldurmaya devam edişi, iltifat manasında algılanmasın, kitap yayınlarındaki artışın ortaya koyduğu gerçekler olarak kabul edilsin, alkışlansın efendim. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünden gelen son yayınlar:
            GEÇMİŞTEN GELECEĞE
            BURDUR HALK KÜLTÜRÜ VE TURİZM   
            SEMPOZYUMU
            Bildirilerin yer aldığı ciltli 582 sayfalık, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünün 5.yayını 03-04-05 Haziran 2010 tarihlerinde düzenlenen 2.Burdur Sempozyumu başlayış ve bitiş günlerinde ortaya konulanlar sayfalara aktarılmış. Arka sayfalardaki Sempozyum fotoğrafları kitabın zenginleştirilişini sağlamış.
            Burdur Valisi Süleyman Tapsız ve Kültür Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürü Mahmut Evkuran’ın önsözleri var ayrı ayrı. Mehmet Tanır, İbrahim Şimşek ve Süleyman Tapsız imzalı açılış konuşmaları ve 37 ayrı bildirinin imza sahipleriyle yer alışları dikkat çekiyor.
            BURDUR YÖRESEL YAZMA OYALARI
            Burdur İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü yayınlarının 8 ncisi olarak pırıl pırıl bir baskıyla 72 sayfayla günyüzü görmüş. Resim- İş Öğretmeni- Ressam- Takı Tasarımcısı Yaşar Yapıcı Nalcı’nın hazırladığı kitap, Burdur yöresel yazma oyaları-modernize takı tasarımlarından oluşuyor. Vali Süleyman Tapsız, İl Kültür ve Turizm Müdürü Mehmet Tanır ve Resim Öğretmeni Yaşar Yapıcı Nalcı’nın ayrı ayrı sunuş ve önsözleri var.
            ÜÇ DİLDE BURDUR İL REHBERİ
            İngilizce, Almanca, Rusça dillerinde hazırlanıp 90 sayfayla ayrı ayrı yayınlanan Burdur İl Rehberi, Burdur’u değişik özellik ve güzellikleriyle tanıtırken, renkli ve pırıl pırıl bir baskıyla ortaya konulurken, çok net renk süzümü ve sayfalara aktarılışıyla dikkat çeken yayınlar olarak, 11,12 ve 13 numaralarla yayınlandıkları görülüyor.***
Burdur- Bucak, Atatürk İlköğretim Okulundan: 
Pusula Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Okullarımızdaki sohbet ve konferanslarım sırasında, hele ilköğretim okullarımızdaki sohbetlerim sırasında, en az 5 yaş gençleştiğimi biliyorum, görüyorum ve sıklıkla söyleyip geliyorum.
Burdur ilimizin, en çalışkan insanlarının bulunduğu Bucak ilçemizdeki Atatürk İlköğretim Okulunun Müdür Yardımcısı Kadir Sak’ın bilgi notuyla bana ulaşan bir dergi var elimde.
            Pırıl pırıl bir baskı, öğrencilerinin resim, şiir, deneme çalışmalarının ağırlıklı olduğu sayfalardan oluşan, yöneticileriyle, öğretmenleriyle bütünleşen öğrencilerinin sayfalarındaki yerlerinden bizimle selamlaştıkları Dergi, profesyonel bir yayın hazırlık aşamasından geçerek yayınlanmış.
Pusula Dergisi, Bucak Atatürk İlköğretim Okulunun Sosyal Bilgiler Öğretmeni Yasin Emir, Türkçe Öğretmeni Mehmet Aksoy önderliğinde hazırlanıp, Günyüzü görmüş. Tebriklerimi sunuyorum efendim.
Pusula Dergisi, alışılmış normal boyutlu dergilerden biraz daha büyük boyutlu. İkinci sayısı Mayıs 2012’de 72 sayfayla gün yüzü görmüş. Atatürk İlköğretim Okulu adına sahibi: Ali Duran, Genel Yayın Yönetmeni: Yasin Emir, İnceleme Kurulu var öğretmenlerden oluşan, Yayın Kurulu var öğrencilerden meydana gelen.
Eğitim, kültür ve sanat dergisi olan Pusula’nın bir merhabası, bir sunuşu var ilk sayfada. Bir yerinde; “Pusula Dergisinin elinizde bulunan bu 2.sayısında; okulumuzda yapılan etkinlikler, okulumuzun akademik ve sportif başarıları, öğrencilerimizin ve öğretmenlerimizin hazırlamış oldukları şiir, anı, makale vb. çalışmaları, ilgilinizi çekeceğini düşündüğümüz çeşitli konular ve bu sayımızda yer verdiğimiz okulumuz sınıfları sayfalarımız ile sizlerin karşısındayız” deniyor. Bu cümleler, derginin pusulası olarak görülüyor. Okul Müdürü Ali Duran, Müdür Yardımcısı Hüseyin Torun, merhaba derken birlik beraberlikten söz ediyorlar.
            Öğrenci ve öğretmen fotoğraflarıyla verilen sınıfların görüntüleri, öğrencilerin resimlerinden seçilenler, şiirleriyle karşımıza çıkan minik arkadaşlarım; Atatürk’ü görenlerden, ormanların korunması gerektiğini anlatan sevimli anlatımlardan, şiirlerin mısralarından isimleri, sınıfları itibariyle sayfalara aktarılanlardan, neler öğreniliyor, ne anlamlar çıkarılıyor. Yetkililerle yapılan röportajlar da dikkat çekiyor.
            Pusula Dergisinin yayınlanmasında düşünce ve gerçekleştirme aşamalarında emeği geçenleri kutluyor, dergi içinden örnek alıp, aktarmak istediklerim olduğu halde şiir veya alıntı örneklerini sütununa alamadığım için üzgün olduğumu belirtmek istiyorum. Öğrenci arkadaşların beni bağışlasınlar.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Kulak yüreğe giden bir caddedir. (Voltaire)
2. Kendi yüreğimden korktuğum kadar ne paradan, ne de papazlardan korkuyorum (Luther)
3. Randevuya her zaman zamanında gelmek, ötekinin gecikmesini, onun yüzüne vurma sanatıdır (Sir W.Scott)
4. Hafif acılar konuşulabilir, ama derin acılar dilsizdir (Seneca)
5. Benim başarı konusunda bildiğim tek şey, başarmak konusundaki kararlılıktır. (William Feather)
***
Dünya Türk Gençleri Birliği’nin 20.kuruluş yıldönümünde, 11.Başkanlar toplantısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Kısa adı DTGB olan, Dünya Türk Gençleri Birliği’nin 20.kuruluş yıldönümü çerçevesinde 11.Başkanlar toplantısı, 17,18,19 Mayıs 2012 tarihlerinde Ankara’da yapıldı.
Önce, Dünya Türk Gençleri Birliğiyle ilgili kısa bilgiler aktaralım:
            1991 yılında Türkistan ve Güney Kafkasya Türkleri bağımsızlıklarına kavuşunca, diğer bölgelerde yaşayan soydaşlarımızın üzerine kurulan ağır baskılar kısmen kalkmıştır. Bu gelişmeden sonra 250 milyon nüfuslu Türk Dünyasının fertleri arasında çekilen sosyal, kültürel siyasi setler yok olmaya başlamıştır. 1990’ların başındaki ani gelişmeler sonucunda, Türk Dünyası içerisinde sivil toplum kuruluşlarının sayıları hızla arttığı gözlenmiştir.
Türk Dünyası bünyesindeki genç nüfusun varlığı hissedilmeye başlayınca (ki bu nüfus yüzde 60’dır) gençlik yapılanmalarının sayısındaki artış da kendini göstermeye başlamıştır.
Dünya gençleri 1991 yılı sonundan itibaren yapılanmaya başlayarak, “Dünya Türk Gençleri Birliği Birliği”nin kurulmasına karar verilmişlerdir. 1992 yılında Şubat ayında Tataristan’ın Başkenti Kazan şehrinde düzenlenen I.Türk Dünyası Gençlik Kurultayı ile Türk Dünyasının entegrasyonu yolunda uzun bir yürüyüş başlatılmıştır.
            Dünya Gençleri 1991 yılı sonunda itibaren yapılanmaya başlayarak, “Dünya Türk Gençleri Birliği”nin kurulmasına karar vermişlerdir. 1992 yılının Şubat ayında Tataristan’ın Başkenti Kazan şehrinde düzenlenen I.Türk Dünyası Gençlik Kurultayı ile Türk Dünyasının entegrasyonu yolunda uzun bir yürüyüş başlatılmıştır.
            Dünya Türk Gençleri Birliği o günden günümüze pek çok kurultay, konferans ve benzeri organizasyonların altına imza atarak, sesini duyurma yönünde oldukça önemli mesafe almıştır. Şahısların üye olmadığı DTGB’de sadece sivil toplum kuruluşları temsil hakkı kazanmaktadır. Dünya Türk Gençleri Birliğinin alt kuruluşları olarak; Türk Dünyası Genç Yazarlar Birliği (1998), Türk Dünyası Genç Bilim Adamları (2003) Türk Dünyası Genç İletişimciler Birliği (2004) kurulmuş olup, faaliyetlerini sürdürmektedirler.
Bir Gençlik Platformu olarak faaliyet gösteren, DTGB 2010 yılında yeni bir logo ve yeni bir tüzükle Azerbaycan Adalet Bakanlığında bağımsız Uluslararası bir sivil toplum kuruluşu olarak resmiyet kazanmıştır.
Dünyanın değişik ülkelerinde, Türk Bölgelerinde Dünya Türk Gençleri Birliği üye ve gözlemci kuruluşları bulunmaktadır. 1992 yılından 2012 yılına kadar, değişik merkezlerde yapılan toplantılarla, Dünya Türk Gençleri Birliği giderek güçlenmiş, önemli hizmetlerin altına imza atar hale getirmiştir.
Dünya Türk Gençleri Birliği’nin, Türkiye’deki temsilcisi Dr. Şemsettin Küzeci, önceki toplantılarda olduğu gibi, 11.Başkanlar Toplantısında da önemli ve başarılı hizmetlerde bulunmuş, DTGB Başkanı 3.Dönem Azerbaycan Milletvekili Ekrem Abdullayev’le birlikte takdir edilen çalışmalarıyla göz doldurmuştur.
Dünya Türk Gençleri Birliğinin açılış töreni, Keçiören Belediyesinin Estergon Kültür Merkezinde gerçekleştirildi. ***
Azerbaycan’dan Adalet Gazetesinin yeni sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de günlük yayınlanan sekiz büyük sayfalık Adalet Gazetesinin 3 bin 806 ncı sayısı, Azerbaycan-Türkiye arasında bir köprü görevi yapan Doç.Dr. Tamilla Abbashanlı-Aliyeva tarafından bana ulaştırıldı. Teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
            Halk Gazetesi Adalet’in kurucusu: Adil Minbaşıyev, Tesisçi ve baş meslehetçi: Agil Abbas, Başredaktor: İrade Tuncay, Unvan (adres): Bakı AZ, 1073-Metbuat Prospekti, 529-ncu mehelle, Azerbaycan.
            Kimlik bölümünde bir bilgi var: “Gazete-Adalet-Gazetesinin bilgisayar merkezinde yığılıp sahifelenmiş ve Azerbaycan neşriyatında ofset usulü ile çap edilmiştir (basılmıştır)”.Haber ağırlıklı sayfalarda bir gezinti yapalım ve bazı haber başlıkları aktaralım:
            Birinci sayfa: Çovğun heyecanı, Nazırlıklar arasında birge faaliyet planı imzalanacak, Türkiye Silahlı Kuvvetlerinin baş garargâh reisi gelir, Metroda 77 yaşlı bıçaklı kişi, Dehşetli yol gazası bir ailenin iki üzvü (ferdi) öldü, Yine bomba heyecanı, Günün latifesi,
            İkinci sayfa: Şimon Peres İlham Aliyeve teşekkür etti, İlham Aliyev Davosda görüşmeler keçirib (görmülerde bulundu) Haydar Aliyev’in SSRİ-deki vazfi yoldaşları (görev arkadaşları) Bakü’de, MTN Amerikalılara, İsraillere talimat verir (veriyor), Büyük Britanya’dan Türkiye’ye destek, Aslan İsmaylıovdan İçtimai Foruma karşı destek,
            Üçüncü sayfa: Karlı havalarda sürücüler süret haddini aşmamalıdırlar, Azerbaycanda harbi cinayetlerin sayısı azalıb (azalıyor), Kabel televizyonunda operatorları analog yayımı mahdudlaştırır, İçtimai teşkilatlar keyfiyet kategoriyalarına bölünecek, Neftçilerin ev alması gaydaları (kuralları) açıklandı,
            Dördüncü sayfa: Dosta mektup-Cefakeş ve etibarlı Tamilla hanıma (Sona Çerkez, BDU-nun baş muallimi). Burada Sona Çerkez hoca; “Önce seni çok seviyorum. İsterim bunu bilesin” diye söze başlıyor Tamilla hoca için. Yazının bir yerinde de bendenizden sözederek; “Unutulmaz yazar İsa Kayacan’ın dikkatini gördüm” şeklindeki iltifatıyla karşımıza çıkıyor Sona Çerkez hocanım. Teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Bu sayfada, sanat-edebiyat, kültürel ağırlıklı bir görünüm karşımıza çıkıyor.
            Beşinci sayfa: Hacıgabul keçmişle müasirliyin govuşağında, iki dilde yazan müellif, Sakine Sadigin doğum gününe. Abülfet Medetoğlu imzalı bir yazı. İtiraf, başlıklı bir şiir. Bu şiirden bir dörtlük:
Azizim, sevgilim, canımın canı,
İtiraf ediyorum ömrün bu anı..
Bütün azizlerden daha da aziz,
Haralarda idin bunca zamanı?.. Nerelerde idin bunca zaman diye soruluyor efendim. Altı, yedi ve sekizinci sayfalardaki haberlerden: Aygün Kazımova: Ben yıldız değilem, Rüstem İbrahimbeyov: Ben borcumu yerine getirmişem, Azerbaycan Yazıcıları Birliğinin Alanaxı ışık yüzü gördü (Günyüzü gördü, yayınlandı). Oyun oynayan insanlar-insanlarla oynayan oyunlar, Ümid Özdağ: Şimdi Türkiye’de, hepimiz Ermeniyik görüşü gündemdedir. ***
Kardaşlık Dergisinin yeni sayısı

Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Değerli dostum, Irak, Kerkük, Türkmenler dünyasının aydın ismi Dr. Şemsettin Küzeci aracılığıyla bana ulaşan dergilerden biri “Kardaşlık” Dergisi.
            İstanbul’da (Haseki Sultan Mhl. Kuka Sokağı Huzur Apt. No:1-1 Fındıkzade İstanbul, P.K. 20 Cerrahpaşa-İstanbul, Tlf: 0212-584 0075) iki ayda bir yayınlanan kültür, sanat, edebiyat ve folklor Dergisi “Kardaşlık” Kerkük Vakfı tarafından yayınlanıyor.
            Vakıf adına Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: İzzettin Kerkük, Editör ve genel koordinatör: Suphi Saatçi. Temsilciler var, bilim kurulu ve yazı kurulu var değişik isim ve imzalardan oluşan.
            Kardaşlık Dergisinin 52 nci sayısı masamda. Kapakta Kemal Çapraz ve Cengiz Dağcı’nın birlikte görüntülenen fotoğrafları var. Dergi içinde, sayfalarında imzaları bulunanlardan bazı isimler şöyle sıralanmakta:
            Mahir Nakip, Rıza Çolakoğlu, İzzettin Kerkük, Suphi Saatçi, Mehmet Niyazi, Ali Akbaş, Aslan Tekin, A. Turan Alkan, Nilüfer Bayatlı, Osman Oğuz, Dr. Mehmet Özbek, Cengiz Eroğlu, Önder Saatçi, Ferit Müftü, Aydın Sarıkahya, Cinuçen Tanrıokur, Osman Oğuz, Dr.Ahmet Telaferli,Veysel Ergin, Sadun Köprülü, Aydil Erol,..
            Editör Suphi Saatçi, “Irak daramı nereye kadar?” diye soruyor ve anlatıyor ilk iki sayfada. Buradan bir cümle: “Irak’taki merkezi hükümetlerin en az orta vadeye kadar ABD ile Irak çekişmesi sebebiyle istikrarlı dönemler geçirmesinin pek mümkün olmayacağı anlaşılmaktadır”..
            Rıza Çolakoğlu’nun “Telafer’de barış ve dostluk için” başlıklı, sekiz ayrı dörtlükten meydana gelen şiirinden iki dörtlük alarak devam edelim:
Umarım Allahtan kalpler saf olsun,
Donya hoşa gitsin öyle kalmasın,
Mazi unutulsun, suçlar af olsun,
Gönüller yıkansın, çile kalmasın.

Yalvarırım her kim sesimi duyar,
Bu uğurda taşı taş üste koyar,
Kanı kan yıkamaz, su kanı yıkar,
Şimdiki hal, gelen yıla kalmasın.
            Türkmenelinden, Türk’ün dilinden getirilenler Mahir Nakip imzasıyla sayfalara aktarılanlar anlam zenginliği içinde mana bütünlüğü içinde. İzzettin Kerkük hocanın Kerkük hatıraları seri olarak veriliyor Dergi sayfalarında. “Kerkük o günlerde ağlıyordu, bugün bile ağlamaktadır” cümlesi vermek istediğimiz cümlelerden, örneklerden biri bu hatıralar arasından.
            Abdülvahid Küzecioğlu anlatılıyor bir başka sayfada. Osman Oğuz’un “Sıla özlemi” adlı şiiri “Her taraf sis, dağlarsa mor peçeli” mısraıyla başlıyor.    ***
Bulgaristan’dan: Tuna Boyu Dergisinin iki sayısı daha
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Bulgaristan’da iki ayda bir yayınlanan, fikir, sanat ve kültür dergisi Tuna Boyu’nun 71 ve 72 nci sayıları ayrı ayrı yayınlanarak bana ulaştı, ulaştırıldı. İsmail Tunalı dostuma teşekkür ediyorum öncelikle.
            Goren Dunav Vakfı’nın yayın organı olarak gün yüzü görmeye devam eden Tuna Boyu Dergisi dolu, dopdolu içerikle okurlarının karşısına çıkıyor. Her zaman olduğu gibi kimliğinden söz ederek söze başlayalım:
            Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: İsmail I.Kelov, Yayın Koordinatörü: Sarper Selhep, Yayın Danışmanı: Servet İ. Osmanova, Halkla İlişkiler Müdürü: Zümrüt İsmailova, Yayın kurulu, Yurt içi temsilcileri, Türkiye temsilcileri var değişik isimlerden oluşan.
            Yazışma adresi: Paisiy Hilendarski Sk.No:11 7163 Karan Vırbovka-RUSE Bulgaristan.
            Öncelikle, 71 ve 72 nci sayılarda imza olarak kimler var, onlardan söz edelim: Ozan Ercan, Rauf R.Denktaş, İsmail A.Çavuşev, Prof.Dr. Zeynep Zafer, Dr. Şaban M.Kalkan, Hamdi Mert, Mehmet Arslan, Ahmet Cebeci, Mehmet Sever.
            Rahmetli Rauf R.Denktaş (1924-2012) 71 nci sayının kapağında yer alıyor. İkinci sayfada bir cümlesi var sayın Denktaş’ın. Şöyle: “Kıbrıs sevdiğim ve gönülden bağlı olduğum yurdumdur. Yıllarca özgürlük, hak ve adalet için mücadele etmiş olan insanlarımın her biri benim can kardeşimdir”..
            Rauf Denktaş’la ilgili bilgiler ve rahmetlinin “Kıbrıs meselesinde son gelişmeler” adlı bir yazısı 71 nci sayının 4 ve 10 ncu sayfalarında (bu sayfalar arasında) yer almış. Ozan Ercan imzalı Turan Soylu Kıbrıs, başlıklı şiir ilk sayfada 71 nci sayının. Bu şiir dört ayrı dörtlükten meydana geliyor. İki dörtlüğünü aşağıya alıyorum efendim:
Sıçrayan bir lavsın Ergenekon’dan,
Asya çınarının dalısın Kıbrıs.
Yüce Turan soyu Oğuz boyundan,
Akdeniz’de Türkün salısın Kıbrıs.

Bir destan da sende yazıdı Türk ırkı,
Ercan gördü dünya bizdeki farkı,
Hesaba katmalı garplılar şarkı,
Sen ancak Türklüğün malısın Kıbrıs.
            72 nci sayının sayfalarında, Şaban M. Kalkan imzalı, Çanakkale Oratoryosu adlı şiirle, anlatımla başlanılıyor, Prof. Dr. Zeynep Zafer hoca, Prof. Dr. Justin Mc Carthy’nın “Ölüm ve Sürgün” adlı kitabının Bulgaristan’daki yankılarından söz ediyor. İsmail A. Çavuşev, Sancılı Edebiyat (II)yle okurlarının karşısına çıkıyor. Dr. Şaban M. Kalkan’ın hazırladığı Bulgaristan’da Türk Kadın Mizahçılar, başlıklı araştırması dikkat çekenler arasında yer alıyor. Kadriye Latifova’nın Repertuarından seçilen Rumeli türküleriyse zengin hatırlamalar ortaya koyuyor. “Çemberimde gül oya” da olduğu gibi.
Irak’taki Türkmen Öğretmenler Birliğinden: 
Fener Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Dr. Şemsettin Küzeci iyi ki var. O olmasa, Irak, Türkmenlerden, oradaki sevgili kardeşlerimizden haber alamayacağız, onların yayınladığı gazete ve dergilerden haberdar olamayacağız.
            Irak Türkmen Öğretmenler Birliğinin Kültür ve Eğitim Dergisi Fener’in iki sayısı var masamda. Bu sayılar 59 ve 61 nci olanlar.
            Fener Dergisinin yöneticisi: Abdulselam Samat Bayraktar. Başyazar: Dr. Faruk Faik Köprülü, Yazı İşleri Müdürü: Muhammet Kasapoğlu. Yazı İşleri Sekreteri: Fazıl Berberoğlu. Türkçe Bölümü sorumlusu: Talip Bayraktar. Elektronik dizgi sorumlusu: Necdet Kevseroğlu.
            Bir slogan var: Biz geliyoruz ve gidiyoruz, fakat milli eğitim ebedidir, şeklinde. TÖB Başkanı Abdusselam Bayraktar; “Ne kesren onu biçersin” hatırlatmasında bulunuyor. Sonraki sayfalarda Hicran Şakir, Hanlar Koca, Abdullah Tepebaşı, Mustafa Bayraktar, Talip Bayraktar, Rıza Çolakoğlu, Çetin Kölemen, Züleyha Tütüncü, Abdullah Şakir Beşirli, Faruk Kaya, Cuma Kasapoğlu, imzaları dikkat çekiyor.
            Fener Dergisinin sayfa yarısından sonraki sayfalar Arapça olarak verilenler olarak karşımıza çıkıyor, çıkarılıyor. Derginin Genel Merkez adresinin; Vilayet Cad. Türkmen Meclisi yakınındaki sokak, Kerkük-Irak, şeklinde kaydedildiğini belirttikten sonra, Fener Dergisinin 59 ve 61 nci sayılarında yeralan şiirlerden, imzaları itibariyle birer dörtlük almak istiyorum:
IŞIK (Züleyha Tütüncü)
Bir ışık söndü bizden,
Yıldırım getti bizden,
Bütün Türkmen ağladı,
Kanlı yaş aktı bizden.

DÜNYA (Talip Bayraktar)
Kimi der ki dünya hoştur,
Kimi hayır, yalan boştur,
İnsanoğlu hep sarhoştur,
Gah mut, neşe, gah gam içer.

TÜRKÜZ TÜRKMENİZ (Hanlar Koca)
Ne çileler çektik, seksen dört yıl ağladık,
Matemlendik, yas tuttuk çiğerleri dağladık,
Milliyetim Türkmen’dir, dilim Türkmence dedik,
Şehit verdik, kan döktük, ülkü dedik yılmadık.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Hak kavramını, haksızlık kavramı olmasaydı bilemezdik. (Heracleitus)
2. Kötülükle ancak, kötülük uyuşabilir (Livy)
3. Ormanda yol ikiye ayrılıyordu. Ben az kullanılanı seçtim (John Keating)
4. Kendine bir anlam arayan tek varlık insandır (Albert Camus)
5. Hiçbir ordu, zamanı gelmiş bir düşünceye karşı koyamaz (Victor Hugo)
Eğitimci Ahmet Sevgi’den: 
Martıların Kanadıyla
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Ahmet Sevgi, eğitimci, şair, yazar ve araştırmacı. Musiki sevgisi ve araştırmalarıyla takdir toplayan, alkışlanan bir isim ve imza.
            Yenilerde bir kitabı daha bana ulaştı. 240 sayfalık bir kitap, “Martıların Kanadıyla” Ahmet Sevgi’nin 24. kitabı. Kültür ve edebiyat yazılarından (2) oluşuyor bu kitap. Ankara’da Yıldız Yayıncılık imzasıyla basılmış. İçindekiler sayfalarına baktığımızda; Sadedin Kaynak, Münir Nurettin Selçuk, Edebiyatımızda ve musikimizde Kar, Aşık Ömer, Bir kâse sıcak çorba, Hafız Ali Rıza Sağman, Evliya Çelebi, Mehmet Ebrulan, Fethi Karamahmutoğlu, Fethi Tevetoğlu, Lüsyen, Akif Tuncel, Ahmet Ersundaş, gibi başlıklarla verilen, Ahmet Sevgi imzasıyla yayınlamışlar dikkat çekiyor.
            Ahmet Sevgi ciddi çalışmaların altına imza atan bir isim ve kalem erbabı. Elimdeki “Martıların Kanadıyla” adlı kitap içindekilerde de bunu görüyoruz. Önsözünün bir yerinde; “Martıların Kanadıyla, adını taşıyan bu eser, sayıları yirmiyi bulan kültür ve edebiyat konulu yazıların bir araya getirilmesiyle oluştu” deniliyor.
            Ayrıca, kitabın sonunda, Ahmet Sevgi’nin önceki kitaplarıyla ilgili yazılanlardan örnekler yeralıyor. Bu isimler, imza sahipleri; Talat Hamlan, Abdullah Satoğlu, Muharrem Kubat, İsa Kayacan, Av. Rıza Nurettin Selçuk şeklinde sıralanıyor.
            Sadedin Kaynak, başlıklı yazının sonunda, rahmetlinin 101 ayrı bestesi alfabetik sıralamayla verilmiş. Bunlardan bazıları:
            Bu hal zuhur etmesin bir daha, Söyle git ağlanacak halini dildâre gönül, Saçlarıma ak düştü sana ad bulamadım, Doğuyor ömrüme bir yirmi sekiz yaş güneşi, Elâ gözlerini sevdiğim dilber, Bana yardan vazgeç derler, Deli gönül gezer gezer gelirsin, Enginde yavaş yavaş günün minesi soldu, Muhabbet bağına girdim bu gece, Yâd eller aldı beni, taşlara çaldı beni vd.
            Ahmet Sevgi vefa dolu, kadirbilir bir insan olduğu için soyadındaki Sevgiyi hep çantasında taşıdığı için, görev yaptığı yıllarda birlikte hizmet verdiği, takdir ettiği hizmetlerinden kişiliklerinden etkilendiği büyükleriyle, çalışma arkadaşlarıyla ilgili değerlendirmelerde hep onlarla birlikte olur, onların geçmişteki genel görüntülerinden etkilendiğini hissettirip,  araştırmaları arasında bu isim ve imzalardan  sıklıkla yer verir, yer ayırır.
            Elimizdeki bu kitapda da, “Martıların Kanadıyla” adını verdiği kültür ve edebiyat yazılarından oluşan bu kitabın sayfaları arasındaki gezintinizde, söz ettiğimiz gerçeklerle satır satır, sayfa sayfa karşılaşırsınız.
            Kitabın adı olan “Martıların Kanadıyla”, güftesi Ahmet Sevgi’ye, bestesi Ünal Yılmazer’e ait Uşşak bir eserin adı olduğunu da öğrenmiş oluyoruz. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
***
Murat Duman’dan iki yeni şiir daha
             Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Ankaralı şairlerden, müzik alanındaki çalışmalarıyla dikkat çeken isim ve imzalardan Murat Duman’ın iki yeni şiiri var aşağıda. Bu şiirler, Suçlu nefis değil ve Şeyda bir güzel gördüm, başlıklarının taşıyıcıları efendim:
SUÇLU NEFİS DEĞİL
Çıkardım pazara zalim nefsimi,
Dönüp de yüzüme bakan olmadı,
Yok mu alan diye saldım sesimi,
Sözümü duyup da takan olmadı.

Yorma beni dedim ömür çok kısa,
Koyma gel gönlümü gam ile yasa,
Korkarım mahşerde çekersin tasa,
Her kulun derdi var çeken olmadı..

Oturdum sakince sorular sordum,
Nefsimle konuşup aklımı yordum,
Tembellik özümde kararı verdim,
Suçun nedir diyen çıkan olmadı…

Doğarken içimde sabrın güneşi,
Bulamadım canda yakan ateşi,
Anladım beş kere yunmalı kişi,
Nefsini yormayan hakan olmadı…

Duman oğlu yorgun bir suçlu arar,
Her günü gamdadır veremez karar,
Günahlara koşmak her kula zarar,
Yanmadan bu canı yakan olmadı…
ŞEYDA BİR GÜZEL GÖRDÜM
Böyle derin aşkı yaşamadım ben,
Rüzgâr kuytusunda sarasım geldi,
Gönlüm heder oldu coşamadım ben,
Gönlümü gönlüne karasım geldi. .

Güneş vurmuş yüz yansır aşkına,
Görenler hayretle döner şaşkına,
Yolumu uğratıp nezih köşküne,
Gönlümü bir ömür veresim geldi…

Zambak gibi açmış mest eder sözler,
Duygularım şokta tutmuyor dizler,
Heycanım dorukta ayrılmaz gözler,
Sevda kurşunuyla vurasım geldi…

Tutuklu kalmışım bağlandı kolum,
Pervaneye döndüm şoktadır halım,
Ben bende değilim çarpıyor solum,
Aklımdan bir soru sorasım geldi…
***
Türkmen Ozanı Süleyman Özçelik’den bir şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Türkmen Ozanı Süleyman Özçelik, İskenderun ilçemizde yaşıyor. Oradan sesleniyor, şiirleriyle karşımıza çıkıyor. Ecel sonra gel, adlı şiiri 11 ayrı dörtlükten oluşuyor. Yer sınırlılığı nedeniyle, kendi ölçülerimizde sütunumuza aktarmaya çalıştığımız anılan şiir

ECEL SONRA GEL
Ecel geldi, canevimi yokladı,
Var-git ölüm var git, daha sonra gel.
Bu dünyada bir Murada ermedim,
Var git ölüm var git, daha sonra gel.

Dostlarımı birer birer götürdün,
Acımadın yeraltına yatırdın,
Bu dünyada her şeyimi bitirdin,
Var git ölüm var git, daha sonra gel.
            Üçüncü dörtlük: Bu dünya hayatı boynumu büker / Ellerin sözleri yüreğim yakar / Beş çocuğum vardır, hepside bekar / Var git ölüm var git, daha sonra gel.
            Dördüncü dörtlük: Ayrılık elinden ciğerim yanar / O yarin hayali önümden döner / Onun için ağlasam el beni kınar / Var git ölüm var git, daha sonra gel.
Sızı girdi yüreğime, dizime,
Sisler çöktü iki elâ gözüme,
Bakmaz mısın, benim alın yazıma,
Var git ölüm var git, daha sonra gel.

Bütün dert kederin, alâsımısın?,
Derdimin dermanı ilâcımısın?
Yoksa sen başımın belasımızın?
Var git ölüm var git, daha sonra gel.

            Yedinci dörtlük: Bu dünyanın sefasına kandırdın / Aldın aklım şu başımı dönderdin / Nicesinin ocağını söndürdün / Var git ölüm var git, daha sonra gel.
            Sekizinci dörtlük: Yayladan yaylaya konup göçmedim / Sularından kana kana içmedim / Senden korktu derler diye kaçmadım / Var git ölüm var git, daha sonra gel.
            Dokuzuncu dörtlük: Şu ömrümün çeyreğinin ucunda / Söylermisin hangi ayın kaçında? / Yaşayamam bir mezarın içinde / Var git ölüm var git, daha sonra gel.
            Onuncu dörtlük: Giydirdiğin kefen üstüme dardır / Ne kadar yaşasam, o kadar kârdır / Benim yeraltında ne işim vardır / Var git ölüm var git, daha sonra gel.
Türkmen ozanıyım, ayrılığın sırası,
Bilmem hangi gündüz gece arası,
Belki geçer yüreğimin yarası,
Var git ölüm var git, daha sonra gel.
***
 Melâhat Ecevit’den iki şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Isparta ilimiz merkezinden seslenen Melâhat Ecevit hocanımın iki şiiri var sütunumuzda. Bu şiirler, kendi sütun kısaltma usulümüze göre aşağıya alınacak. İlk şiir altı dörtlükten meydana geliyor. İkinci şiir dört ayrı bölümle şekillendirilmiş.
NECAP GİRDİN KOLUNA
Öteğ gün yolda yan yana görmüşler,
Aşık mı oldun o gavurun oğluna?.
Bulunmayan Bursa kumaşı mı sandın,
Necap girdin şu mesmursuzun koluna?.
            İkinci dörtlük: İyi tanırlar bizim komşular onu/Onun sülalesi hep cibilliyetsiz/Yok ki ele alınacak bir yanları/Necap girdin şu mesmursuzun koluna?..
            Üçüncü dörtlük: Adam sandın Liklok Hacca’nın oğlunu/Kahvede geçirir gününün çoğunu/Hep it köpek yedi varını yoğunu/Necap girdin şu mesmursuzun koluna?..
            Dördüncü dörtlük: O bizim mahallenin meymenetsizi/Ne dediği ne ettiği belirsizi/Varla yok arası çılbak evinsizi/Necap girdin şu mesmursuzun koluna?.
            Beşinci dörtlük: Ben varcen diye tutturmuşsun temine/Sen deli misin gız Çakır Emine/ Bu, yarın dokuz çocuk verir eline / Necap girdin şu mesmursuzun koluna?.
            Son dörtlük: Sen bunu bir bilene danışmadın mı?/Önceden görüşüp de tanışmadın mı?/Çulsuz ürünbüzle hiç konuşmadın mı?/ Necap girdin şu mesmursuzun koluna?..
NASIL ANLATSAM
Tuhaf bir bekleyiş,
Belki de bir düştü, suya düşen hayaller,
Nerden başlasam,
Nasıl anlatsam, hepsi yarım,
Çoktan modası geçmiş,
O pembe pabuçların..
Kırık dökük pencerelerden,
Kaçtı umut çığlıklarım.

Yazık ki, koca bir ömrü,
Günü birlik yaşadık,
Eski, yeni karıştırmak mı?.
Hayli geç kaldık,
Teselli etmiyor ki,
Başımı koyduğum yastık.
            Üçüncü bölüm: Çok çabuk değişmiş/Nasıl da köhnemiş / O daracık sokaklar / Kahredip yıpranmış / Su sızdırmaz sevdalar..
Biliyorsun, sen de değiştin,
Hatıra kaldı o son resim,
Bir gecikmiş sevdaydı,
Aklımda kalan isim..
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Korku, karanlık tarafa giden yoldur. Korku öfkeye; öfke nefrete, nefret ise acıya yol açar (Yoda)
2. Başkalarını hep bağışla; kendini hiç bağışlama (Syrus)
3. Az kazanan çok kazanır, çok kazanan hiç kazanır (Türk Atasözü)
4. Başarı, sıkı çalışma ve iyi dinlemenin birleşimidir (Richard M.Nikxon)
5. Kullanıcı; ne aldığını görene dek, ne istediğini bilmez (Ed Yourdon)
***
Dr. Kazan Dağyakalı şiirlerinden ikisi daha
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Şiirler. Şairleriyle güç ve anlam kazanan şiirler. Ankara’da yaşayan Dr. Kazan Dağyakalı şiirlerinden seçtiğimiz ikisi daha efendim:

POSTA KUTUSU
Posta kutusunda biriken mektuplar gibi
Birikti gönül kutumda sana damla damla
Gözyaşlarımı mürekkep yapıp yazdıklarım.
“Hayatımdan seni çıkarttım” dedin,
İşine öyle geldi sıyrılıp çıktın sanki.
Hatırlarmısın kertenkeleler düşerdi pencerene
Çaresizlikten ilk aradığın ben olurdum o an.
Bilesin hayat devam ediyor…
Umurunda olmasam da,
Sanal alemine saplanıp kalsan da
Gün gelir bir gün ele karışacaksın,
Bakalım o zaman kimle yarışacaksın.
Bir gün deniz bitecek karaya vuracaksın..
Kapılma gecelerin rengine ışıltısına,
Geri sar gönül şeridini geçmişten gelene bak,
Bilinmeyen şeyleri bilmem imkansız…
Tekdüze bir mantıkla tıkanacağın gün yakın,
O gün,
Tek ihtiyacın olan şey olmayacak Yüreğinde…

FANİ DÜNYA
Neden şiirler hep sevgi üzerinedir,
Neden insanı yiyip bitirir bu duygu.
Neden zalim olur sevilenler.
Neden Allah aşkından başka bir aşk yok,
Sonunda ayrılık olmayan.
Çünkü biz faniyiz dünyada fani,
Tabi ki fanilere duyulanda fani.
Dillere destan olan aşklarıyla,
Nerde Leyla ile Mecnun hani.
Hani aşkı uğruna çölleri aşan Kerem,
Beşere duyulan aşkın sonu verem.
Tüm benliği ile mutlu olmaktadır,
Kendini içtenlikle Allaha veren…
***
Melâhat Ecevit’den: Yağmur Gözlüm şiiri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Isparta ilimiz merkezinden seslenen Melâhat Ecevit hocanımın yeni yeni şiirleri geliyor. Bu şiirlerden birinin adı: Yağmur Gözlüm. Yedi ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiir, yer sınırlılığımız nedeniyle, kendi usulümüz çerçevesinde aşağıda verilmektedir:  

YAĞMUR GÖZLÜM
Yağmurlar derdime çare bulmuyor,
Yüreğim yanıyor, sensiz olmuyor,
Attığım her adım, seni bulmuyor,
Sabır mı dayanır, gel yağmur gözlüm!..

İkinci dörtlük: Yitirdim kendimi yalnız masamda/Sanki yanımdasın, sen olmasan da/ Ne zaman bir kapı sesi duysam da/Sabır mı dayanır gel yağmur gözlüm!.

Deli gibi sokak sokak dolandım,
Seni aramaktan derde bulandım,
Aşka ateş yaktım küle belendim,
Sabır mı dayanır gel yağmur gözlüm!.

Dördüncü dörtlük: Yokuşlardan indim döndüm köşeden/Bilet bulamadım karşı gişeden / Gelecektim amma içtim şişeden/Sabır mı dayanır gel yağmur gözlüm!

Sabah olur bütün kuşlar ötüşür,
Lale sümbül durup durup itişir,
Gönlüm iki yanar, dokuz tutuşur,
Sabır mı dayanır gel yağmur gözlüm!.

Şimdi olsa bile mevsim ilkbahar,
Sen yoksan gönlüme güneş mi doğar?
Bizi anlatıyor, beste, şarkılar,
Sabır mı dayanır gel yağmur gözlüm!..

Seninle başkadır gönül tepesi,
Canımın yoldaşı tek bir tanesi,
Güzeller içinde en şahanesi
Sabır mı dayanır gel yağmur gözlüm!..
***
Dr. Kazan Dağyakalı şiirlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Ankara’da yaşayan, Dr. Kazan Dağyakalı şiirlerinden seçtiklerimiz.. Bunların genel bir tablo üzerindeki yerleri. Dr.Kazan Dağyakalı şiirlerinden ikisi efendim:

SENİ YAŞAMAK
Bu şiir sözün dile gelmesi,
Yeryüzündeki papatyalar gibi,
Gökyüzünde yıldızların,
Yaratanın çiçek demedi misali,
Yansımaları…
Sıla hasreti çekenler,
Geceleri yıldızlara dalıp,
Uzaktakileriyle eşleştirirler,
Hayalde olsa birer, birer…
Sen sesinle, onlar ışığıyla seslenir.
Havai fişekler gibi,
Gündüz haddini bilip,
Geceler boyu parlayan,
Yolcuya yoldaş olan Yıldızlar..
Yıldızım ol geceler boyu,
Rüyalarımda göreyim göz kırpışını,
Soğukta hırkam ol, açlıkta aşım,
Seni bende saklayayım bir ömür boyu.
Gönül semamdaki çoban yıldızım,
Bazen parlamıyor, sise giriyor.
Kavurma gönlümü yaz sıcağında,
Savrulmasın dallarım hazan misali,
Zaman zaman olan depremler gibi,
Göçük altında kalmasın yüreğim,
Yine söylüyorum,
Gel ya beni benden al!!!
Ya da beni sonsuza dek bana bırak…

SESİN
Karda kan izleri görüyorum rüyalarımda,
Seçemediğim her yerde çığlıklar, haykırışlar kopuyor.
Kanları göremiyorum, ama hissediyorum.
Her kelimesi aklıma, kalbime işliyor söylediklerin,
Uzun bir yolculuktayım sanki,
Çıkmaz sokaklarda yürüyorum.
Bir bir bilinçaltımdaki olaylar canlanıyor,
Coşkun bir sel gibi akıp giderken duygularım,
Her nefeste yürek derinliğinde,
Yankılanan sesi duyuyorum..
Dalgalar kabarıyor içimde,
Yürek kıyılarıma çarpa çarpa,
Serinletiyor su misali sesin,
Sensizliğin kızdırdığı sahilimi…
***
İki şairden üç şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Şairlerimiz, şiirleri. Seçtiklerimiz, sütunumuzda yeralanlar isimleri, imzaları ve şiirleri olarak sıralananlar. Bunlar; Simav’dan rahmetli Ali Abdülkerimoğlu ağabeyimiz, ikincisi İzmir’den Engin Çır arkadaşımız:

DÖRTLÜK (Ali Abdülkerimoğlu)
Sensiz geçen ömür bence hederdir,
Yalnız heder değil, gamdır, kederdir,
Sorsalar ki bana cennet neresi,
Derim ki seninle yaşanan yerdir.

SEVDA UYKUSU (Ali Abdülkerimoğlu)
Sevda uykusunda rüyaya doğru,
Vuslat kucağında hülyaya doğru,
Seven yüreklerin aşk sandalında,
Süzülsek birlikte deryaya doğru.

Aşkın nehirleri gönülde çağlar,
Gönüller severse set olmaz dağlar,
Ve bu gönüllerin aşk belgesini,
Kudret kalemiyle Tanrı onaylar.

İZMİR’DE KALDI GÖNLÜM (Engin Çır)
Sıcak yaz günlerinde,
İmbat’ı çaldı gönlüm,
Hasretinden tutuştu,
İzmir’de kaldı gönlüm.

Deniz mavi göz oldu,
Gök denize yüz oldu,
Bir yar sevdim söz oldu,
İzmir’de kaldı gönlüm.

Dağlarına ulaştı,
Martılarla dolaştı,
Sevgiden doldu taştı,
İzmir’de kaldı gönlüm.

Kumsalda iz bıraktı,
Baharda yaz bıraktı,
Veda ya haz bıraktı,
İzmir’de kaldı gönlüm.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Dertlere derman olmayan bir iktidar ayakta duramaz (Turhan Fevzioğlu)
2. Siyasette haklı tarafta olup da kaybettiğiniz anlarda vardır (J.K.Galbraith)
3. Düşüncesini anlatmak özgürlüğü olmadı mı, insanlarda özgürlük yok demektir (Voltaire)
4. Nefret çok derinleşip ilerlerse, nefret eden kendini nefret edilenin altında bulur (La Rochefoucauld)
5. Çamur atma, hedefini şaşırır, kirli ellerinle kalıverirsin (Joseph Parker)
***
Şavşat Dergisinin yeni sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Dergilerimiz, yayınlandıkça, okurlarıyla buluştukça anlam kazanıyor, değer kazanıyor.
            Merkezi Ankara’da bulunan Şavşat Derneğince yayınlanan, Yöresel kültür, tanıtım ve sanat dergisi: Şavşat’ın 35 nci sayısı masamda. Derginin Şavşat Derneği adına sahibi: Necmettin Ermişoğlu. Yazı İşleri Müdürü: Vedat C. Demiral, Genel Yayın Yönetmeni: Mazlum Çelik.
            80 sayfayla, pırıl pırıl bir baskıyla okurlarının karşısına çıkan, çıkarılan Şavşat Dergisinin elimdeki 35 nci sayısının sayfalarında bir gezinti yapmak istiyorum:
            Başyazıda, beklentilerden sözedeliyor. Vedat C. Demiral “Editörden” imzasıyla genel bir değerlendirme yapıyor, “Uzun yolculuklar, ardından sorunların çözümüne katkı koyan, zamanı sunar” diye söze başlıyor.
            Şavşat Kaymakamı Abdullah Köklü hakkında biyografik bilgiler veriliyor fotoğraf görüntüsü altında. Adnan Bahçeci etkinliklerden, Artvin günlerinden sözediyor, “Çoruh Ankara’ya su gibi aktı” diyor. Ankara’daki Şavşatlılar gecesinden fotoğraf zenginliği içinde değerlendirmelerde bulunuyor.
            Bursa’da Tepeköylüler kültürel etkinlikleri veriliyor detaylı bir biçimde. Ankara Şavşat Derneğinde Aşık söyleşisi haber olarak veriliyor, fotoğraflarla zenginleştirilen bir haber akışı sağlanıyor.
            Tosunlu köyündeki türkü şöleni, 15. Satave Festivali, Remzi Yeni ve Şahver Karasüleymanoğlu imzalarıyla veriliyor. Sonra Seyfettin Ermişoğlu’nun “Okuyun” başlıklı şiiri çıkıyor karşımıza. 4 ayrı dörtlükten oluşan bu şiirden bir dörtlük alalım:
Bu eserde çok manalı yazı var,
Satırları süze süze okuyun.
Geçmişlerde geleceğin izi var,
Altlarını çize çize okuyun.
            Aydın Karasüleymanoğlu, “Artvin Evi Kimlik kazanıyor” başlığıyla müjde veriyor. Sonraki sayfalarda değişik imzaların yazıları, haber ve yorumları var. Örneğin, Prof. Dr. Ali Demir, Selvi boylu, kızıl saçlı, kara gözlü, ok kirpikli, çilli kızdan sözediyor. Şahver Karasüleymanoğlu’nun Prof. Dr. Necdet Şükrü Altun ile röportajı dikkat çekiyor. Yedi dörtlükten meydana gelen Cemal Şahin’in “Bizim Eller” adlı şiirinden bir dörtlükle noktamızı koyalım: 
Yeşil ormanları, karlı dağları,
Billur pınarları, bahçe bağları,
Atide gelecek olan çağları,
Muhtaçdır sizlere bu bizim eller.
***
Ermeni Mütefekkirlerin gözüyle
Ermeni Elitasının itirafları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Türkiye ile Azerbaycan arasındaki kültürel köprü görevini başarıyla sürdüren, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Tamilla Aliyeva (Abbashanlı) aracılığıyla bana gelen kitaplardan birinin adı:
            Ermeni Mütefekkirlerin Gözüyle Ermeni Elitasının İtirafları. İngilizce, Rusça ve Azeri Türkçesiyle yayınlanan kitap 56 sayfayla şekillendirilmiş. Getirdikleri çok önemli. Kitabın tertibçileri: Prof. Adil Mehemmedli, Ali Kurbanlı. Redaktor: Salatın Ahmedli, Reşçisi: Rüstem Kamal.
            Tamilla hocanın; “Kitabı Doç. Dr. Salatın hanım hazırlayıp, aynı zamanda kitabın editörüdür. O kitap üç dildedir. Dünyanın ünlü insanları, Ermenilerin içyüzünü açıp gösterir. Aynı zamanda Ermenilerin ünlü insanları da Ermeniler hakkında gerçeği söylüyor, onların açgöz olduklarını, hep başkalarının topraklarına göz dikdiklerini söylüyorlar” şeklindeki notu kitap hakkında önemli bilgiler veriyor, adeta kitabın özeti gibi karşımıza çıkıyor.
            Salatın hanım, kitabın iç kapağına benim için bir not yazmış. Bu not şöyle: “Türk milletinin onur duyduğu İsa Kayacan hocam!.. Türk dünyası için gördüğünüz işlere göre, size yürekten teşekkür ederim. Canınız sağ, işiniz avand olsun. (Doç. Dr. Salatın Ahmetli, Bakü-Azerbaycan, 10 Şubat 2012)”
            İtirafta bulunan Ermenilerin cümleleri bu cümlelerin sonunda isimleri, unvanları var. Kitap sayfalarından aldıklarımızdan.
1. Ermeniler hepsinin gafgaz arazisinin muhtelif hisselerinden yalnız son asırlar üzerinde yayılmışlar (İşhanyan B. Narodnosti Kavkaz)
2. Ermeniler, özlerinin iki yüzlü davranışı ile, gâh bu, gâh diğer tarafın silahlı kuvvetlerini davet ediyorlardı (Teçit Korneliy)
3. Kaydetmek lazımdır ki, Ermeni soyadları içerisinde Ermeni menşeli sözler de oldukça azdır. Bunu bu saha üzere mütehassıs olan Ermeni alimi Avetisyan da tasdik ediyor (onaylıyor)-(Avetisyan T.M.)
4. Aslında Ermenilerin “Hayastan” adı xx. Asrın 20-ci yıllarında yaratılmıştır ve bu söz milli etnik termin gibi değil, siyasi termin gibi işletilmiştir (Kapaçyan G.Hayasa)
5. Ermenilere Bizans arazisinde gayri-sabitlik amilinin daşıyıcıları, fitne-fesad, garışıklık töreden hiyanetkâr unsurlar gibi bakıyorlardı. (Adonç O. Armeniye-206-207)
***
Melâhat Ecevit’den: Yüreğim cızz etti anne
                                                                                  Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Melâhat Ecevit Isparta ilimiz merkezinden sesleniyor. Yazdığı şiirler anlam zenginliği içinde karşımıza çıkıyor. “Yüreğim cızz etti anne” adlı şiiri Melahat Ecevit’in:
            Giriş: Dün yine geçtim / Bizim evin önünden / Yüreğim cızz etti anne / Ne balkondan el sallayan var / Ne de gel diyen var artık / Pencereler kapalı perdeler örtük  / Seni bensiz beni sensiz bıraktı / Ömür ocağında yıkılan göçük.
Her şey yerli yerinde amma,
Giydiğin patikler, ördüğün yelekler,
Üşüdükçe seni ısıtan ceketler,
Öyle mahzun duruyor ki anne..
Gözün gibi baktığın eşyalar,
Gözyaşımı silmiyor anne..

Küskün bakıyor açılmayan kapılar,
Odalar hep karanlık,
Hatıralar bıçak gibi saplandı ciğerime,
Lambalar yanmıyor artık..

Boş kalan odalarda anılarım canlandı,
Acılarım duygularım buz tuttu,
Duvar taşlarında düşlerim parçalandı,
Ellerim çok üşüdü anne…
Soğuk rüzgârlar esti odalarda,
Saatler sensiz çalıyor artık,
Yalnızlığın geldiği yerden çıkageldi,
Göze alamadığımız ayrılık..

Aynalarda kalan hep yüzün var anne,
Gün geçtikçe çoğalıyor yokluğun,
Yağmurlu sokaklar gibi,
Islak gözlerimde hüzün var anne..
Eski resimlerde kaldı eskimeyen anılar,
Gecenin bir yerinde,
Gözümden kaçıyor uykular..
Bırak göçmen kuşlar gitsin!
Senin gittiğin yere
Sen yanımda kal anne!
Yüreğim dediğim kulübede
***
A. Kadir Paksoy’dan:Tut elinden sabahın
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Eğitimci, yazar, araştırmacı A. Kadir Paksoy’un yeni kitabının adı: Tut elinden sabahın. 64 sayfayla Tan Edebiyat yayınları arasında günyüzü gören şiir kitabının ilk şiiri başlıksız. Yani başlığı yok. Bu şiir şöyle:
Sabahla yudum yüzümü,
Kuşlar tutuşturdu elime,
Şafağın al pamuğuyla,
Dokudukları mendili.
Şaşırma,
Bir cıvıltı duyarsan,
Yüzüme dokunduğunda.
            A. Kadir Paksoy bu kitaptaki şiirlerinde sabahtan, sabahlardan söz ediyor. Sabah yakası, Sabah sözleri ve Sabah yeli adlı, başlıklı şiirlerinde olduğu gibi... Sonra Sabahla günışığı, Sabah damlaları, Sabah nüktesi gibi sürüp giden başlıklar, Sabahlara dayalı duygu bütünlüğü içendeki şiirler. 29 ve 30 ncu sayfalarda yeralan “Sabahın teninde”ki şiirin girişi. Buyurun birlikte okuyalım:
Hani bir buğday tarlasında yazın,
Sıcak toprağa göğsünü vermişsin,
Aralayıp ekinleri elinde,
Bakmak istersin göğe,
İşte öyle,
Ne zaman uzansam kâkülüne,
Alınyazını okumak için,
Duyuyorum usulca aralandığını,
Bir masal kapısının.
            A.Kadir Paksoy anlatımındaki sadeliği, yumuşaklığı, doğrudanlığı görüyorsunuz değil mi?. Şairimiz dolambaçlı yollardan geçmiyor, dolambaçlı yollar arasından seçim yapmıyor. Kısa öz, anlaşılır ve arkasından alkışlanır bir anlatım biçimi sunuyor, kitabının sayfalarından okurlarıyla selamlaşıyor. 
            Ve sayfa 41’deki “Sabahın balkonunda: yaşlılık” adlı, başlıklı şiirin mısralarına bakıyoruz. Burada gördüklerimizden:
Bir de baktım ki yaşlanmışım,
Toprak gülümsüyor,
Yerin hazır evlat, diyerek,
Uzaklaşıyor gökyüzü usul usul,
Okşuyor gönlümü şefkatli sesiyle doğa ana;
Maceran bitti oğlum,
Ne yaparsın hayat bu..
            A.Kadir Paksoy: 1954 yılında, Malatya-Darende’de doğdu. 2002 yılında Ankara-Çankaya Lisesi tarih öğretmenliğinden emekli oldu. İlk şiir kitabı 1984 yılında Yeditepe yayınları arasında çıktı.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Öfke ile beraber akıl da uçup gider (Cersing)
2. Kızgınlık, insanın lambalarını söndüren bir rüzgârdır (Brooks Akınson)
3. Erdemin en büyüğü, seninle ilişkilerini kesene iyilik etmen, senden esirgeyene vermen, sana kötülük edeni bağışlayıp dostluk elini uzatmandır (Hz. Muhammed)
4. İyilikseverlik ve güler yüz, insana servetten ve iktidardan daha çok itibar ve değer sağlar (Fenelon)
5. Bir saat adaletle karar vermek, bin saatlik ibadetten hayırlıdır. (Hz. Muhammed)
***
Sevinç Doğancan Güven’den: 
Anneannemin mektupları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Sevinç Doğancan Güven, bir şair, yazar, araştırmacı, ressam. Sanat ve edebiyatın her alanında kalem oynatıyor, fırça sallıyor.
            Yenilerde bir kitabı daha geldi. Öykülerden oluşan kitabın adı: Anneannemin Mektupları.
            Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajansın 134 ncü yayını olarak günyüzü görmüş. Benim adım, adlı başlıklı bir şiirle söze başlanmış. Bu şiirin ilk bölümü:
Ne bir ev tapusuna,
Ne bir araba ruhsatına yazıldı adım,
Ne de bir davetiyeye.
Çok küçüktü kızlarım,
Onlara bir anı bırakamadım,
Fotoğraflarım da kaldırıldı,
Yasaklandım.
            Bu şiirden sonra, Eğitimci, yazar ve şair Nilüfer Dursun’un bir sayfalık önsözü dikkat çekiyor. Nilüfer Dursun önsözünün bir yerinde: “Sevinç Güven hayatı sorguladığı öykülerinde bir yandan da genç kuşaklara hakiki insan olma yolunda önerilerde bulunup, uyarıyor bir bakıma onları” deniyor.
            Öykülerin başlıklarından bazıları: Ah şu erkekler, Aldatmak istemedim, Anneannemin mektupları, Sevgili Zehra’m, Mermer şehrinde bir gün, Kadın dediğin vd. Kitabın adı olan ve 25 nci sayfada başlayan, “Anneannemin mektupları”nın girişi:
            “Öyle bir yerdeyim ki; sağa dönsem öleceğim. Düz gitsem yaşam engelliyor. Daha yaşayacakların var nereye?. Çektiğin acıları sen acı mı sanıyorsun? Daha göreceğin neler var, tüm yaşadıkların hafif kalacak, yüreğin belki binlerce parçaya tekrar tekrar bölünecek. Kaçamazsın bir yere, kurtulamazsın benden, beni yok sayamazsın. Kendi kendine hiç bir şey yapamazsın. Yaşacaksın!... Yaşayacaksın!”..
            Sevinç Doğancan Güven kaleminin başarıları itibariyle, romanlarından, şiirlerinden, öykülerinden hayatın gerçeklerinden yola çıkıyor, yaşanmışlıkların genel fotoğraflarıyla, bu fotoğrafların görüntü netlikleriyle okurlarının karşısına çıkıyor. Başarılarının temelinde onun samimiyeti, kimseyle kavgalı olmayışı, bir başka ifadeyle kendisiyle barışık olması gibi özellikleri ve güzellikleri görünüyor. Kutlamak istiyorum.
            Mahalli şivelerin korunarak anlatıldığı  Sevinç Doğancan Güven satırları. Hepsi gelecek için önem taşıyor, anlam taşıyor. Sayfa 39’da başlayan “Kadın Dediğin” başlıklı öykü vermek istediğim örneklerden biri efendim. Buradan:
            “Aplama da bak, peynir epmek hazır yimek. Tomatis, iki biber, ne olursa yirim ben. Anamın ilk işe başladığı Sacide deze, temelli makarna bişirür. Şinci, anam evde olduğu üçün ben gidiyom.”..
***
Artvin merkez ve Borçka’dan
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Artvin ilimiz merkezinde günlük yayınlanan Serhad Artvin Gazetesinde ve yine Artvin ilimizin Borçka ilçesinde günlük yayınlanan 7 Mart Gazetesinde yeralan şiirlerden seçtiğimiz iki şiir var aşağıda. Bu şairlerimiz Oktay Şenol ve İlkay Aydın…
HASANKALE (Oktay Şenol)
Ova tarih kokuyor,
Taşlar tarih kokuyor,
Bu ince işçiliği,
Hangi aletler yapmış,
Hangi eller işlemiş,
Onu yapan ustalar,
Nakış nakış işlemiş,

Bu ince güzelliği,
Hassas eller dokuyor,
Bu devasa kaleyi,
Bu yalçın duvarları,
Kalbi sevgiyle dolu,
Kalbi sanatla dolu,
Sert taşları kayayı,
İplik gibi dokuyor.

O kemerler o surlar,
Ancak öyle dokunur,
Şiirden duvar olur,
Şiir gibi okunur,
Hassas kalbin eseri,
Yazı olmasa bile,
İlham olan insanca,
Sırlar tek tek okunur.
ORDUMUN DESTANI (İlkay Aydın)
Her yağmur sonrasında,
Hafif bir kan kokusu,
Akan her bir damlanın,
Ardında Türk Ordusu.

Gözlerde yaş, ellerde tüfek,
Namluda mermi, beşikte bebek,
Eşikte düşman, gönlümde iman,
Ne bastığım toprak, ne gördüğüm vatan.

Ülkemin her yanında yakılmıştır türküsü,
Ay-yıldızlı bayraktır şehidimin örtüsü.
Çanakkale geçilmez, unutulmaz öyküsü,
Bu bayrağın altında şanlıdır Türk ordusu.

Ey yüce komutan!
Bize, savaşmak değil ölmek olmuş emriniz,
Akan kan helâl olsun, şehitlik mertebemiz.

Hiç yorum yok: