11 Mayıs 2012 Cuma

19 NİSAN - 09 MAYIS 2012

Emlâk ve Eytam Bankasından
Mutluluğun doruğuna yürüyenler: Güzide Gülpınar- Bilâl Taranoğlu
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Türk Edebiyatının zirvesindeki isim ve imza sayısı fazladır. Biz, Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun Edebiyatımızın zirvesine yerleşmesiyle ilgili görüşlerimizden söz edeceğiz:
            Güzide Gülpınar Bilal Taranoğlu’nun birbirlerine olan aşkları 1940 yılında Bilal bey Tıp Fakültesinde öğrenci iken başlıyor. Emlak ve Eytam Bankasında çalışma hayatına başlayan Güzide Gülpınar’la tanışıyorlar ve evleniyorlar. Bilal bey, Fakülte bittikten sonra memleketi olan Ordu iline Hükümet Tabibi olarak atanıyor. Daha sonra Ankara’ya geliyorlar. Bilal bey bir dönem Ordu milletvekili olarak da parlâmentoda görev yapıyor.
            Güzide Gülpınar, Dr. Bilal Taranoğlu çiftini 1960’lı yılların ikinci yarısından itibaren tanıyorum. Bilal Beyin Sağlık Bakanlığında Teftiş Kurulu Başkanı olduğu günlerden itibaren, sanat ve edebiyat toplantılarının Güzide hanımın organizasyonunda ve evlerinde gerçekleşmeye başlamas 1970’li yılların başına rastlar.
            Bu toplantılar, Sağlık Bakanlığı Lojmanından, Farabi’deki Taranoğlu evine kadar uzanır. Sonra bu toplantıların daha sıklıkla, Emek Mahl.deki Kazakistan Cad. No:18-6’ya uzandığını görüyoruz. Farabideki toplantılara başta Halide Nusret Zorlutuna, Arif Nihat Asya, Osman Attila, Çoşkun Ertepınar, Ahmet Tufan Şentürk, Ayhan İnal, Abdullah Satoğlu ve bu satırların yazarı İsa Kayacan gibi pek çok şairin katıldığı biliniyor. Bu toplantılar, bir sanat okulu, şairlerin feyz aldığı yerdi.
            Güzide ve Bilal Taranoğlu çifti, sanat dünyasına, karşılık beklemeden hep verdiler. Güzide hanımın sahipliğinde 1976 yılında yayın hayatına başlatılan ve aylık yayınlanan,  Fikir, Sanat Edebiyat ve Şiir Dergisi “Gülpınar” aralıksız 340’lara ulaşan bir sayı yayımına devam etti. Bu dergide, şair ve yazarlar ayırımsız yeralırdı. Hatta geleceğe yürüyenler de ayrı bir sayfada, anons edilerek, duyurulur, eserlerinden örnekler verilirdi.
            Gülpınar Dergisinin adı, Güzide hanımın kızlık soyadı olan “Gülpınar”dan geliyordu. Derginin her sayısının başyazısı mutlaka Güzide hanımın “Selam”ıyla başlardı. Burada, geçmiş ay veya ayların bir değerlendirmesi yapılır, Güzide Taranoğlu samimi, içten bir kucak açılışla sütundaki yerinden okurlarıyla selamlaşırdı. Derginin, basım ve dış ilişkileri Bilal bey tarafından yürütülürdü.
            Güzide Taranoğlu aynı zamanda, sosyal amaçlı toplantıların lokomatfi görünümdeydi. 1958-1961 yıllarında Giresun’daki günlerinde, Yardımseverler Derneği Başkanı olarak yayınladıkları “Kervan” ve “Devran” adlı gazeteler dikkat çekiciydiler.
            Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun “Onur Bayrakları” vardır. 06 Kasım 2004 tarihinde Ankara Belde Gazetesinde ve yine Ankara’da yayınlanan 24 Saat Gazetesinin 18 Kasım 2004 tarihli sayısındaki köşelerimde, Güzide Taranoğlu’nun adının Gülyalı Belediye Başkanlığınca, Devlet Karayolu üzerinde bulunan Havaalanı Bulvarının “Şair Güzide Taranoğlu Bulvarı” adı verildiği, yine Belediye Başkanlığı kararıyla aynı bulvar üzerinde bir otobüs durağına “Güzide Taranoğlu Durağı” adının verildiğini, evindeki binlerce kitabın bağışlandığı Ordu İlimizin Gülyalı İlçesi Kütüphanesine “Güzide Gülpınar Taranoğlu” adının verildiğini görüntülerle birlikte yayınlamış, kamuoyuyla paylaşmıştım. Bunlar hep Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun zirvedeki seslenişlerinin birer örnekleridir.
            Bu satırların yazarının Mayıs 2007’de yayınladığı “Aramızdan Ayrılanlar” adlı kitabının 96 ncı sayfasında rahmetli Dr.Bilal Taranoğlu için: “19.04.2005 tarihinde vefat etti. 21.04.2005 tarihinde Ankara- Karşıyaka Mezarlığında toprağa verildi” yazıyor.
Güzide hanımın rahmetli eşi için hiç eksilmeyen sevgisiyle, “Sevda kucağım, şefkatten bağım, ömür yumağım, canımda canım, ruhumda heyecanım, biriciğim, sevdiğim, saydığım aşkına doyamadığım Bilalimmmm” deyişi sürüp, gidiyor, yaşamının sonuna kadar da sürcek.
            Yine Güzide hanım sözlerini mutlu günlerinde Bilal bey için yazdığı; “tadı yok sensiz geçen ne baharın, ne yazın” şimdilerde, yüksek sesle söyleyip duruyor. ***
Burdurlu Mucit Hüseyin Kayacan Motosikletini güneş enerjisiyle çalıştırıyor
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            İnsanlar, çalışmalarıyla, bu çalışmaları ve üretimleri içerisindeki yenilikleriyle takdir görüyor, alkışlanıyor. Burdurlu Mucit Hüseyin Kayacan, yeğenim. Teknik alandaki çalışmaları, araştırma ve yenilikleriyle biliniyor. Güneş enerjisiyle ilgili değişik alanlarda araştırmaları uygulamaları var. Bu kez yine güneş enerjisiyle ilgili bir başka araştırması, uygulaması gündemde… Burdur ilimiz merkezinde ofset tekniğiyle günlük yayınlanan Burdur Gazetesinin 24 Nisan 2012 tarihli 19 bin 277 nci sayısının 1 (logonun sağında) ve 4 ncü sayfalarda fotoğraflı olarak verilen “Mucit Kayacan enerji sıkıntısını bitirdi” başlıklı haber aynen şöyleydi:
            MUCİT KAYACAN ENEJİ SIKINTISINI BİTİRDİ
            Bilindiği gibi ülkemiz, enerjide dışa bağımlı olmanın sıkıntılarını yaşıyor. Bunun da nedeni enerji üretimi ve sağlanmasındaki tercihler. Bu konuda tercihleri ne yazık ki bilim adamlarımız, halkımız değil, siyasetçilerimiz yapmaktadır.
            Ülkemiz akarsu, güneş ve rüzgâr açısından sonsuz ve de bedelsiz büyük kaynaklara sahipken, ne yazık ki enerji ve enerji üretimimiz petrole ve doğalgaza bağımlıdır. Ülkemiz güneş cenneti ya, işte mucit Hüseyin Kayacan, güneş enerjisiyle motosikletinin aküsünü dolduracak bir sistem geliştirerek, kendi çapında enerji sıkıntısına son verdi. Ve şimdi de vatandaşları, sanayicileri ve girişimcileri, güneşten enerji sağlama konusuna yönlendirmeye, dikkatlerini güneş enerjisine çekmeye çalışıyor.
            Kayacan, gazetemize konuya ilişkin yaptığı açıklamada; “Geçen yaz, yaz boyunca şarjlı motosikletimizin aküsünü hiç 220 V luk şebekeye bağlamadan, güneş enerjisiyle şarj ettim. Bunu sağlamak için, güneş panelleriyle birlikte bir düzenek oluşturdum.
Burdur, güneş enerjisini aylarca kullanabilecek bir İl. Mevsim yapısı ve coğrafi konumu buna çok müsait. Ben sadece motosikletimin aküsünün şarjı için değil evlerde işyerlerinde elektriğin olmadığı bağ evlerinde, yaylalarda, tarlalarda enerji sağlayabilecek sistemler geliştirdim. Asıl amacım, enerjide bağımlılığa karşı yeni arayışlara öncülük etmek. Ve yenilenebilir enerji sistemlerine dikkat çekmek.
            Şarjlı motosikletler için geliştirdiğimiz, güneş enerjisiyle akünün dolmasını sağlayan sistem, oldukça da ucuza tarafımızdan kurulabiliyor. Bunun dışında da yine evlerde, elektrik giderini ve masraflarını azaltacak sistemler, oldukça ucuz bedellerle tarafımızdan kurulabiliyor.     Bütün bu konularda vatandaşlarımıza danışmanlık ve teknik sorumluluk hizmetleri verebilmekteyiz. Adliye Caddesi’ndeki Kayacan Bilgisayar işletmemizde, konuyla ilgilenenleri görüşmeye ve çay içmeye bekliyoruz” dedi.
            GÜNEŞ ENERJİSİYLE ÇALIŞAN BİSİKLET YAPTI
            BURDUR- Burdur’da güneş enerjisi sistemleriyle uğraşan elektronik teknisyeni, elektrikle çalışan bisikleti modifiye ederek güneş enerjisiyle çalışır hale getirdi.
Elektronik teknisyeni Hüseyin Kayacan (52), AA muhabirine yaptığı açıklamada, güneş enerjisi teknolojisine ilgi duyduğu için bu alanda çeşitli araştırmalar yaptığını söyledi.
Güneş enerjisi teknolojisinin yüksek maliyet nedeniyle eskiden çok fazla tercih edilmediğini, ancak son dönemlerde kullanımının arttığını ifade eden, Kayacan, kendisinin “Yeşil enerji temiz enerji, hem çevreci hem tasarruflu” sloganıyla elektrikle çalışan bisikletini güneş enerjisiyle çalışır hale getirmek için çalışmaya başlattığını kaydetti.
Kayacan, “Elektrik sistemini hiç bozmadık, sisteme ilave olarak güneş paneli taktık ve elektrik üretimi sistemini kurduk. Bisiklete prizden değil güneş panelinden elde ettiğimiz elektriği şarj ettik ve bu şekilde çalıştırdık” dedi. (AA-Belde Gazetesi, Ankara, Ses 15 Gazetesi, Bucak, 05.05.2012)
            TELEVİZYON KANALLARI MUCİT KAYACAN’IN PEŞİNDE
            24 Nisan 2012 tarihinde “mucit Kayacan enerji sıkıntısını bitirdi” başlığı ile gazetemizde yayınladığımız haberden sonra, Kayacan Bilgisayar’ın sahibi Hüseyin Kayacan, televizyon kanallarının aradığı isim oldu.
            Haberimizden sonra, önce TRT, Hüseyin Kayacan ile gerçekleştirdiği çekimi ana haber bülteninde yaklaşık 5 dakika zaman ayırarak yayınladı. Ayrıca,TV NET ve TGRT kanalları da Hüseyin Kayacan’la görüşme ve yayın yaptılar. (Burdur Gazetesi, 04 Mayıs 2012) ***
Feyzullah Aktan’dan: 
Domuz Dolabı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Feyzullah Aktan bir gazeteci… Anadolu Basını içinde örnek gösterdiğimiz, Keşan’da günlük yayınlanan “Önder” Gazetesinin kurucusu, sahibi.
            Feyzullah Aktan, araştırmalarıyla, yazdığı makaleleriyle Keşan çıkışlı haberlerin yorumcusu… Yenilerde bir kitabı geldi Adı: Domuz Dolabı. Köy Enstitülerinin kapanış öyküsünü anlatıyor.
            254 sayfalık kitabın önsözü Mehmet Başaran’a ait. Başaran önsözünün bir yerinde; “Okuyun Domuz Dolabı’nı, okuyun da; Köyleri Kalkındırma davasında bile yaşananları görün. Cumhuriyet savcılarını, yargıçlarını tanıyın.. Kafana, yüreğine sağlık, Seher Ananın oğlu Feyzullah Aktan” diyor.
            Üç sayfalık bir sunuş var. Feyzullah Aktan’ın olduğu anlaşılıyor bu sunuşun. Buranın bir yerinde de, “Zaman geçtikçe, olayı yazmam gerektiği konusundaki baskılar artmaya başladı. Kırklareli olayına kıyıdan kenardan sokulmuş ya da sokulmak istenmiş.. Ya da olayı ondan bundan dinlemiş olanlar doğrusunu öğrenmek istiyorlar” denildiğini görüyoruz
            Kitabın adı olan başlık altında verilenlere bakalım:
            Uğursuzlar.. her sabahın alaca karanlığında çalarlar kapıları.. Uykunun en tatlı yerinde.. 26 Mart 1953 sabahı da öyle yaptılar.. Uykunun en tatlı yerinde çaldılar kapımızı..
            Gece geç yatmıştık aslında. 18 Şubatta doğup 23 Şubatta toprağa verdiğimiz ilk çocuğumuz Gülbahar’ın acısı çok taze idi. Onu konuşmuştuk eşim Ümmü ile uzun uzun. İçimiz yanarken birbirimizi teselli etmeye çalışıyorduk. Bizim Sesimiz Dergisinin 01 Mart 1953 tarihini taşıyan 5. sayısına kızımız için Ağıt başlıklı şiir yazmıştım. Derginin Nisan 1953 tarihli 6. sayısı hakkında konuştuk..
            Feyzullah Aktan hocanın anlatımı böyle başlıyor. Devam ediyor. Kitap içinde bir tarih dile gelmiş, konuşmuş. Gerçeklerin penceresinden ses vermiş dışa karşı yankılanmış.. Kulak verilip dinlenilmiş.
            Mektuplar var gerçekleri ortaya çıkaran. R.B.E. rumuzuyla yazılanlar, sonra bu rumuzdaki ifade edilenler, açıklanmış şeklinin Rus Büyük Elçiliği olduğunun görülüşü. Duruşmalar, duruşmalarda “iyi hal gösterememişim” lerin sıralanışı.
            Ve sonuç: Demek ki, ‘Köy Enstitülerinin karanlık işleri (!) hakkında “DP döneminden 27 Mayısçıların önüne sadece çuvallar dolusu belge gelmemiş.. O belgeleri hazırlayanlar da birlikte gelmiş.. Lütfi Erçin’ler, Sami Akyol’lar, Osman Bener’ler, Nazif Karaçamlar, Adnan Çakmak’lar.. Orhan Hançerlioğlu’lar, Hüseyin Tarhan’lar.. Yani Domuz Dolabının figüranları.. bütün tetikçiler..
            Feyzullah Aktan: Bulgaristan’ın Varna ili Yenipazar ilçesi Çanlar köyünde 03 Şubat 1928 tarihinde doğdu. 1935 yılında Türkiye’ye göç ettiler.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1-     Kaderini değiştiremiyorsan, tutumunu değiştir (Çin Atasözü)
2-     Öğretmen bir kandile benzer, kendini tüketerek başkalarına ışık verir (Paolo Ruffini)
3-     İnsan uçurumun kenarına varmadan kanatlanamaz (Kazancakis)
4-     En güçlü beyinler, en yüce erdemlere olduğu kadar, en korkunç ahlaksızlıklara da muktedirdir (Rene Descartes)
5-     Atalarından sana kalanı hak etmeye bak!. Yoksa senin olmazlar (Goethe) ***
İLESAM Bülteninin yeni sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Kısa adı İLESAM olan, Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliğince yayınlanan bir bülten (Dergi) var, İki ayda bir günyüzü gören bültenin 2 nci sayısı masamda. (Bültenin önceki sayıları vardı?).
            32 sayfalık bir dergi (bülten deniliyor ama) İLESAM adına sahibi: Mehmet Nuri Parmaksız. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Cemal Tuzcuoğulları. Yedi kişilik bir yayın kurulu var. İLESAM çıkışlı haber ağırlıklı sayfalar dikkat çekiyor.
            Mehmet Nuri Parmaksız, İLESAM hakkındaki görüşlerini ilk sayfada veriyor. Buradan bazı cümleler:
            “Ülkemizde 1951 yılında yürürlüğe giren 5846 sayılı fikir ve sanat eserleri kanunu ile farklı alanlara ait bu haklar 28 Nisan 1986’da kurulan İLESAM ve diğer meslek birliklerince korunmaktadır. 5846 sayılı Telif Hakları Kanunu çağa göre zaman içinde güncellenmiş, eksik olan yönler tamamlanmaya çalışılmıştır”.
            Bu satırların yazarı İsa Kayacan’ın Mehmet Nuri Parmaksız’la yaptığı bir röportaj 2,3 ve 4 ncü sayfalarda yer alıyor.
            Semiha Ergün’ün “Ağaç kökleriyle yaşar” başlıklı bir yazısı dikkat çekiyor. İLESAM’ın 25 yıllık bir çınar olduğu söyleniyor.
            İLESAM yönetim kurulunun 27 Mart 2010-31 Mart 2012 tarihleri arasındaki zaman dilimi içinde gerçekleştirdiği hizmetler sayfalara aktarılıyor. İki sayfada dile getirilmiş bu hizmetler.
            Cemal Tuzcuoğulları’nın “Kanunlar ihtiyaçdan doğar” başlıklı yazısı uzunca bir anlatımla şekillenmiş. Tuzcuoğulları hoca yazısının bir yerinde: “Gelişmiş olan devletlerde olduğu gibi, ülkemizde de adaletin sağlanması, haksızlığın önlenmesi için ilgili kanunların yapılmasına ihtiyaç vardır” diyor.
            İLESAM Teşkilatından söz ederken, Şubeler, Üniversite temsilcileri, il temsilcileriyle il denetim komisyonu üyelerinden söze diliyor, isimler itibariyle bilgiler veriliyor.
            İLESAM’ın Ankara’daki okullarda telif hakları ve korsanla ilgili slogan ve logo yarışması haberi dikkat çekiyor. İLESAM ödülleriyle bilgiler, farklı kategorilerde verilenler biçiminde sayfalara aktarılmış.
            Bu arada, beklide en önemli haber olarak; İLESAM’ın yeni Anayasa taslağı için Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonunda görüş bildirmesi karşımıza çıkıyor 18. sayfada.
            Türk şiirinde kadın şairlere bakış sempozyumunun büyük ilgi gördüğü haberi de verilenler, getirilenler arasında. Haberlerden birinin başlığı: Kopyala-yapıştıra ceza geliyor.
            İLESAM etkinlikleri, Cumartesi sohbetleri sayfalara aktarılan bilgiler olarak okuyuculara ulaştırılıyor. Tebriklerimi sunuyorum efendim.***
Aydın Efesi Dergisinin yedinci sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Merkezi Aydın’da bulunan, Yazarlar ve Şairler Derneğinin iki ayda bir yayınladığı, Kültür, sanat, edebiyat Dergisi “Aydın Efesi” Dergisinin yedinci sayısı bize ulaştı.
Maşallah, Aydın Efesi Dergisi bir düzen içinde, istikrarlı bir yayın akışıyla sayı artırımını sürdürüyor.
Dergisinin Dernek Adına Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni: Şükrü Öksüz, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Güner Dokuyucu, Genel Koordinatör: Ali Haydar Öztürk. Daha pek çok isim ve yayın  kurulu görev yapıyor. Yazışma adresi: P.K. 78 Aydın.
            Dergi içinde, yazılarla şiirler neredeyse bir denge içinde veriliyor. Zaman zaman yazılar, zaman zaman şiirlerin öne çıkışı, derginin güzelliğini, okunurluğunu arttırıyor. Her yazımızda yaptığımız gibi, bu yazımızda da, derginin (Aydın Efesi’nin) sayfalarında imzaları bulunanlardan herhangi bir ayırım yapmadan, bazı isim sıralamasıyla yazımızı sürdürelim istiyorum:
            Bu imzalardan bazıları: Şükrü Öksüz, Güner Dokuyucu, Mustafa Kemal Yılmaz, İsa Kayacan, Hayrettin İvgin, Hüseyin Zeyrek, Ahmet Nahmedov, Tamilla Aliyeva- Abbashanlı, Ali Haydar Öztürk, Abdullah Bedeloğlu, M.Nuri Parmaksız, Münevver Düver, Müjgan Yıldızan, Erhan Tığlı, Mustafa Yeşil, Yücel İpek, Abdülkadir Güler, Mustafa Berçin, Muhsin Aktaş vd.
            Şükrü Öksüz’ün 35 nci sayfadaki “Milli benlik” başlıklı görüşlerinden bazı bölümler alalım:
            - Çocuklarımıza, tarihimizi, edebiyatımızı, milli değerlerimizi, dilimizi, dinimizi ve diğer kültürel değerlerimizi çok iyi öğretmemiz gerekmektedir. Görüleceği üzere her geçen gün kendi öz kültürümüzden uzaklaşmaktayız. Burada Belediyelerimize bu konuda büyük görevler düşmektedir. Yeni açılacak olan işyerlerine markalı isimler hariç ruhsat verilirken mutlaka Türkçe isim şartı getirilmeli, aksi takdirde ruhsat verilmemelidir”..Yıllardır söylediğimiz, “Tabelalarımızdan kavulan Türkçemiz” başlıklı yazılarımızda olduğu, hatırlatıldığı gibi.
Ve Güner Dokuyucu’nun 3 ncü sayfadaki “Çanakkale şehidinin son mektubu” başlıklı yazısının içinden bir bölüm: Çok sayıda canımızın şehit olduğu bu savaşta ne yürekler yandı, ne umutlar söndü vatan için. Dedelerimizin pek çoğu bu savaştan geri dönmedi. Nice genç fidanımız şehitlik mertebesine yükseldi bu savaşta.
            Sayfa 5’deki “Hazan oldu” başlıklı Hüseyin Zeybek imzalı şiir. Üç dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin ilk dörtlüğüyle noktamı koymak istiyorum efendim:
            Aşkı kapının dışında bıraktı gönlüm,
            Vuslat ateşinde yandı kül oldu benliğim,
            Hazan rüzgârlarında savruldu saçlarım,
            Aşkı gönül kapısından, dışarı bıraktı gönlüm.
            ŞİİR ŞÖLENİ HABERİ:
            Şair, yazar Rabia Gölbaşı’nın 18.Şiir Şöleni, 26 Mayıs 2012 tarihinde saat 14.00’de Ankara, İzmir Cad. No:33/16 İLESAM Genel Merkezi adresinde gerçekleştirilecek.
            ***
Salim Savcı zirvesinden gelenler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Salim Savcı bir kültür çınarı… Yazdıkları, yayınladıkları yazılarıyla günyüzü gören, görmesi sağlanan kitaplarıyla bizim sönmeyen ışığımız.
Yenilerde yine bir posta gönderisi geldi. İçinde Belde Gazetesi yöneticilerine ulaştırmamı istedi kitabıyla 102 ve 133 nolu yazılar yanında, haftalık yayınlanan Osmancık gazetesinin 108 ve 109 ncu sayıları vardı. Şimdi bu yazıların satırları arasında, Osmancık gazetesinin sütunları arasında mini bir gezinti yapmak istiyorum:
DÜŞÜNME ÜZERİNE
Salim Savcı hocanın elimdeki birinci yazısı: “Osmancık’lı bir hemşehrimle söyleşiye giriştik”le başlıyor.
- Sizin öğretmen emeklisi olduğunuzu biliyorum. Ben de şu anda emekli öğretmenim. Siz dahil, bize “Oku” dediler. Okuduk, bir meslek sahibi olduk. İnanın okumayı öğretemedik. Sizin son kitabınızı okudum. Siz bile işe “oku” ile başlamışsınız. Sonra düşün sözcüğü üzerinde durmuşsunuz.
“Kur’an ayetlerini iyiden iyiye düşünsünler ve temiz okul sahipleri öğüt alsınlar diye, sana indirdiğimiz kutsal, uğurlu kitaplar” (S.suresi:29) ayetini okuyunca bize neden okullarda Düşün-Düşünme öğretilmedi diye derin derin üzüldüm. Belki de düşünmeyi öğrenirdik.
Salim Savcı: Öyle ya!, düşünebilince, merak ettiğimiz alanlar çoğalırdı. “Temiz akıl” sahiplerinin görüşleri boyut kazanırdı, birbirimizi daha çok severdik, her konuda olumlu düşünebilirdik. Ülkenin menfaatlerini öne alıp duygularımıza gem vurabilirdik!..
AHLAK SÖZCÜĞÜ ÜZERİNE
Ahlak konusu; dün vardı, bugün vardır, yarında kesinlikle olacaktır. Bunu da toplumsal yaşadığı için başarabilmiştir. Çünkü insanoğlu tek başına yaşayamaz, toplumsal bir varlıktır. Kendi aralarında belli bir insan topluluğu oluştururlar, birlikte yaşarlar.. Diyelim; tüm toplumlar ahlaklı olanların yönetiminde olsun, her insan da insan gibi yaşayabilsin!
OSMANCIK GAZETESİ
Normal boyutlu, haftalık sekiz sayfayla yayınlanan bir gazete, Ofset baskılı, pırıl pırıl bir görünümü var. 108 ve 109 ncu sayıları masamda olan Osmancık’ın kimliğindeki isimlendirme: Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni: Bilal Çevrim, Yazı İşleri Müdürü: Emrah Akıllı, ayrıca; B. Çağrı Devrim, Özkan Özçelik, Bülent Özkaleli, H. İbrahim Yıldırım isimleri, gazetenin yayımında katkıları bulunanlar olarak görülüyor.
Osmancık Gazetesinin yazışma adresi: Cumhuriyet Mhl. Atatürk Cad. No: 71 Osmancık-Çorum. Telefon: 0364 611 06 11 – 611 75 14. Gazete sütunlarında, sayfalarında, Muharrem Yıldız, Mustafa Cebeci imzalı köşe yazılarıyla karşılaşılıyor. Osmancık gazetesinin ilk sayfalarında genellik taşıyan haberlere ağırlık verildiği görülüyor.
            İki sayının ilk sayfa manşetlerinden: Hitit Gazeteciler ve Yayıncılar Derneğinin Yönetimine Bilal Çevrim tekrar seçildi. Bir başkası; Babasını ziyarete gelirken kaza yaptı.
GÜNÜN SÖZLERİ
1. Sağlığını korumanın tek yolu istemediğini yemek, sevmediğini içmek, yapmak istemediğini yapmaktır.  (Mark Twain)
2. Hiçbir zaman kimseye savaşa gitmeyi ya da evlenmeyi öğütleme (İspanyol Atasözü)
3. Öfkeni aklınla yenemiyorsan, kendini insandan sayma (Voltaire)
4. Başarı, sıkı çalışma ve iyi dinlenmenin birleşimidir (Richard M.Nixon)
5. Dostunun alnındaki sineği baltayla kovalama (Çin Atasözü)
            ***
İhsan Nazik’den: Can Azerbaycan
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            İhsan Nazik Elazığ ilimiz merkezinde yaşıyor. İl Özel İdaresi Genel Sekreterliğinde görev yapıyor.
            Azerbaycan’la ilgili bir şiiri bize ulaştı. Adı: Can Azerbaycan. Bu şiiri aynen aşağıya alıyoruz efendim:

CAN AZERBAYCAN
Tanrı dağlarıdır ata yurdumuz,
Öz be öz kardeşiz Can Azerbaycan,
Kuruçay kültürün ortak paydamız,
Derbend’e bin selam Can Azerbaycan.

Karabağ, Hocalı taptaze yaran,
Ermeni değil mi sincice vuran,
Sende fırsat kolla döner bu devran,
Kan kustur o zaman Can Azerbaycan.

Güneyin sancısı nerdeyse asır,
Toprağı insanı tümüyle esir,
İstiklâl kavgamız olmadı ki sır,
Bozkurt yürekliyiz Can Azerbaycan.

Nahçıvan balandır şimdi çok uzak,
Zalimler yoluna kurdular tuzak,
Sarıp sarmalarım yanındayım bak,
Hiç tasada kalma Can Azerbaycan.

En zirve noktandır koca Kafkaslar,
Dede Korkut yurdu emsalsiz diyar,
Uğruna can vermiş şehitlerim var,
Hoy gülüyle donat Can Azerbaycan.

Dağlarında gezer Geyik, Karaca,
Neftinle gazından gelirin bolca,
Şairin ozanın hele coşunca,
Bir başka güzelsin Can Azerbaycan.

Bükü’nün önünde Hazar Denizi,
Oraya uzanır davamın izi,
Kıskanan kıskansın bu sevgimizi,
Bitsin sevdamız Can Azerbaycan.
***
Salim Taşcı’nın Şiir Dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Şairlerimiz, yazdıkları, yayınladıklarıyla dikkat çekiyorlar. Şiirlerinin mısraları doluysa, ileriye yönelik kalıcılık belirtileri gösteriyorsa, o isim ve imzalar önemliliklerini ortaya koyarlar. Yoksa içi boş olan mısra görüntüleri bu ve bunların sahipleri kısa sürede yok olup giderler.
            Salim Taşcı bir Çelebi adam. Gözü aydınlıklarla dolu, gönlü zenginliklerle dolu, dünyası geniş, tertemiz... Biz, daha doğrusu kamuoyu O’nu öncelikle Emlâkçılık alanındaki başarılı çalışmalarıyla (Krallığıyla) tanıyor. Salim Taşçı’nın farklı görüntüleri içinde, gazetecilik, yazarlık, şairlik, araştırmacılık gibi pek çok özellik ve güzellik vardır. Ama onu yakın olmazsanız, O’nu kısmen veya tamamen tanımasanız bu özelliklerini, bu güzelliklerini hissedemezsiniz, farkına varamazsınız.
            Salim Taşçı’nın bir demet-bir yığın şiiri var masamda. Bu şiirler, toplumsal zenginliğimizi, birlik ve beraberliğimizi, kişisel ve genellik içindeki duygu bütünlüğünü yansıtıyor. Bir anda, Nisan yağmurlarından, aşk yağmurlarından söz ederek yola çıkarken, aşk hastası olup yataklara düşerken, aşk yıldızının aydınlığında mola veriyor, “Efkâr basmıştı yüreğimi/Gökyüzüne diktim gözümü” diye söze başlıyor.
            Tabiplerle dost olmasına rağmen, “Gelme tabip gelme yaram derindir/İlaç kâr etmez yoktur dermanı/Ayrılık ateşi kül etti sevdamı/Bülbüllerin hiç konmadığı dallar benimdir” mısralarıyla kesin kararlılığının ana çizgilerini, belirgin çizgilerini ortaya koyuyor.
            Sonra bahar gelir Salim Taşcı dünyasına. Beşinci mevsimi vardır O’nun. Türküler çığıraraktan akıp giden turnaların seyredilişi uzun sürer dünyasında. Arkasından ecelin gelişi üzerine yoğunlaşır duyguları: “Malın mülkün kurtaramaz seni/Nerde kaldı sevdiklerin hani?”diye sorar.
            Bir başka şiirinde, Erenler’den söz eder, “Aşık Veysel’de saz olurum/Yunus Emre’de söz olurum”la söze başlar.
            Kısa kısa mısralarla şekillendirdiği şiirleri, anlam zenginliği içindedir Salim Taşçı’nın. Bir ‘Felek’şiiri:
Dünya dönek,
İnsanlar dönek,
Tam birbirlerini bulmuşlar,
Neylesin Felek..
            Dünyanın garipliği.. Daha doğrusu dünya üzerindeki insanların garipliği vardır Salim Taşcı’nın gündeminde. Yüce dağların tepesine çıkar, bir türkü tutturur uzun uzadıya.
Dağ ile söyleşirken, “Dağ garip/Ben Garip/Bindik bir turnanın sırtına/Taktık seher yelini kolumuza/Vallahi onlar bizden garip” sonucuyla karşımıza çıkar.
            Salim Taşcı konudan konuya geçerken, şöyle bakıp gitmez, durur, bakar, değerlendirir, kararını verip, kelimelerle oynamaya, mısralarla bütünleşmeye başlar şiirlerinde.
         ***
Eğitimci Ahmet Sevgi’den 
bir “Şiir ve Musiki” daha
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Merkezi Ankara’da bulunan Ahmet Sevgi Kültür ve Sanat Evi’nde, 11 Mart 2012 tarihinde bir ‘Şiir ve Musiki” programı daha gerçekleştirildi.
            Ahmet Sevgi’nin yönettiği Şiir ve Musiki konulu toplantıya, musiki toplantısına katılanların sıralanışı şöyle: Ali Naili erdem, Nurettin Özdemir, Ülkü Söylemez, Tanju Gürbüz, Ali Adanır, Abdullah Satoğlu, İsa Kayacan, Av. Rıza Nurettin Selçuk, Vedat Fidanboy, Necla Selçuk, İbrahim Dinçer, Şemsettin Uyanıksoy (Yaylı tanbur), Necdet Örselli (Kanun), Tayyar Güneymen (Solist), İsmail Gürlü (Solist), Zeynep Yayan, Ayşen Gürbüz, Hicran Areksen, Nesrin Feşel.
            Bu toplantıların organizatörü Ahmet Sevgi, ciddi çalışan, araştırmaları ve değerlendirmeleriyle bilinen, Şiir ve Musiki programı içinde yer alan, seslendirilen eserlerle ilgili değişik bilgileri, beste ve söz yazarlarıyla ilgili bilgileri titiz biçimde sayfalara aktarıp, katılımcılara sunuşuyla, gösterdiği fedakârlıklarıyla alkış toplayan bir kişi, bir isim ve imza olması bakımından tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunmak istiyorum efendim.
            11 Mart 2012 tarihli Şiir ve Musiki konulu toplantıda 25 ayrı eser icra edildi. Bu eserlerin bestekârları şöyle karşımıza çıktı: İsmail Baha Sürelsan, Cemal Reşit Rey, Hasan Fehmi, Zeki Duygulu, Mehmet Ilgın, Erol Sayan, Musa Süreyya Bey, Akın Özkan, Muzaffer İlkar, Yesari Asım Ersoy, İlgün Soysev, Tamburi Ali Efendi, Hacı Sadullah Ağa, Alaeddin Yavaşça, Fethi Karamahmudoğlu, Rıfat Bey, Sadedin Kaynak, Hacı Arif Bey, Avni Anıl, Cevdet Çağla, Halit Lemi Atlı, Tamburi Mustafa Çavuş… Ayrıca bu eserlerin söz yazarları da var tabi. Buradan, Şiir ve Musiki programının 12 nci eseri olan, Güftesi Seyhan Girginer’e, bestesi İlgün Soysev hocaya ait olan “Yağmur gözlüm” adlı eserin sözlerini aşağıya almak istiyorum.

Sensizliğe söylendi bütün şarkılar,
Yoksun diye ağlayıp esti rüzgârlar,
Nerede o sevgiler, o mutluluklar
Özledim, çok özledim, gel yağmur gözlüm.

Bir gün biter diyorlar bu ayrılıklar,
Kaç bahardır beklerim geçiyor yıllar,
Kirpiğimin ucundan düştü damlalar,
Özledim, çok özledim, gel yağmur gözlüm.

Nerede o sevgiler, o mutluluklar,
Özledim, çok özledim, gel yağmur gözlüm..

            Ahmet Sevgi bu tür Şiir ve Musiki konulu toplantılarla, bu toplantılarda ortaya konulanlarla musiki tarihimize önemli notlar düşüyor. Biz de bu toplantılardaki görüntülerden alıp, gazete sayfalarına sütunlarına aktarmakla bir ikinci not düşme gayreti içinde oluyoruz efendim.
            GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Akıllı insan düşündüğü her şeyi söylemez. Ama her söylediğini düşünür. (Aristoteles)
2. Yirmi yaşında istek, otuz yaşında zeka, kırk yaşında akıl önemlidir (Franklin)
3. Akıllılar, sebepler konusunda tartışır, aptallar da karar verir (Anarchasis)
4. Hafif acılar konuşulabilir, ama derin acılar dilsizdir (Seneca)
5. Bütün bildiklerini söyleme, ama söylediğin her şeyi bil (Matthias Cladius)
            ***
Kahraman ve Çır şiirlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Kütahya ilimiz merkezinden, adaşım İsa Kahraman’ın dört ayrı dörtlükten meydana gelen bir şiiri. İzmir ilimiz merkezinden Engin Çır’ın beş ayrı dörtlükten meydana gelen bir şiiri. Bu şiirin dört ayrı dörtlüğünü alacağız.

BİR GÜZEL ÜLKENİN İNSANLARI (İsa Kahraman)
Bu güzel ülkede güzel yaşasak,
Kavgalar çıkmasa bir hiç yüzünden,
Medeni olsaydık olmazdı yasak,
Ne canlar gidiyor bir öç yüzünden.

Yürekler hedefe el ele varsa,
Gitse çoluk çocuk okula kursa,
Depremde binamız ayakta dursa,
Yıkılmasa evler kerpiç yüzünden.

Ay yıldızlı bayrak dursun başımda,
Hür gezeyim yağ olmasın aşımda,
De ki Türk’üm, düşman olur peşimde,
Neler çektik orak, çekiç yüzünden.

Eksik olmaz dilimizde merhaba,
Aşınadır bize dirgenle yaba,
Müziğimde olsun, Hüseyni Saba,
Türküyü unutmam “Eviç” yüzünden.

SECDE EDERİM (Engin Çır)
Sevgime güvenip haddini aşma,
Zaman kaybetmeden çeker giderim,
Diz çökmem uğrunda boşa uğraşma,
Ben yalnız Allah’a secde ederim.

Aşk dediğin nesne tek bir hecedir,
Verdiğin mutluluk birkaç gecedir,
Benim aşkım senden daha yücedir,
Ben yalnız Allah’a secde ederim.

Bu yüzden belki de gönlün küskündür,
Dıştan görünüşün canlı büstündür,
İnandığım varlık senden üstündür
Ben yalnız Allah’a secde ederim.

Ben yarattım deme yüce dağları,
Gözünde canlanır eski çağları,
Kopar istiyorsan bütün bağları,
Ben yalnız Allah’a secde ederim.
***
Udî İbrahim Dinçer’den 
Ud hakkında bilgiler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Kültür dünyamızın disiplinli mücahitlerinden eğitimci, şair, yazar ve araştırmacı Ahmet Sevgi hocanın kültür evinde düzenlenen “Şiir ve Musiki” programlarında tanıdığım, Udi İbrahim Dinçer’in Ud hakkında verdiği bilgiler var, araştırmaları var. Üç sayfalık Ud hakkındaki İbrahim Dinçer araştırmalarından kısa kısa bazı bölümler sunalım ve Ud hakkındaki bilgilerimizi geliştirelim, varsa biraz artıralım efendim:
            Ud, Türk Müziğinin telli ve mızraplı bir sazıdır. Ud kelimesinin aslı Arapça’dır. Sarısabır ve ödağacı “anlamındaki “el-oûd” dan gelir. Adı Arapça olduğuna göre, Ud Arap sazıdır o halde.. Hem çok acele, hem çok yanlış bir hükümdür, kabullenmedir bu. Çünkü bu sazı ilk defa 7.yy’da Horasan’dan Bağdad’a çalışmaya giden Türk işçilerinin elinde gören Araplar, göğsünün yapıldığı Sarısabır ağıcından dolayı, “el-oûd” adını vermişlersede bu saz; Türklerin bin yıllık Kopuz’undan başka bir şey değildir.
            Ud, tekne (gövde), göğüs (kapak), sap, burguluk ve teller olmak üzere beş esas bölümden meydana gelmektedir. Ud’un yapımına armudi formlu tekneden başlanıyor. Ud’un teknesi, bir kalıp üzerinde birine yapıştırılan dilimlerden (23-27 adet) oluşur.
Bu dilimler genellikle maun, ceviz, paduk, venge ağacındandır. Gövdeye takılan sap bölümünde abanoz ağacından yapılan ve parmakların tellere basarak nota seslerinin elde edildiği klavye yer alır.
            Ud perdesiz bir saz olduğundan, perde bağları bağlanmaz. Sapın takılmasından sonra sıra göğsün (kapak) gövdeye kapatılmasına gelir. Ud’un iyi ses vermesi için önemli parça olan kapak budaksız akçam (Ladin)ağacından yapılır. Göğsün üzerinde teknenin iç cidarına çarpan ses dalgalarının geldikleri açıyla dışarı çakmalarını sağlayan biri büyük, ikisi daha küçük ‘kafes’ adı verilen 3 dairesel delik ve tellerin takıldığı büyük eşik yer alır.
            Göğsün gövde içinde kalan alt kısmında ise yapımcı ustadan ustaya değişen mesafe ve kalınlıklarla 7 adet ‘balkon’ tabir edilen çıtalar vardır. Göğse yapıştırılan balkonların asli görevi tellerin gerilmiş halde göğse verdiği yaklaşık 85 kg/cm2’lik yükü teknenin yan duvarlarına aktarmaktır.
            Ud’un burguluk bölümü estetik bir görünüme sahip, her iki yanağında burguların geçirildiği alt yanakta 5, üst yanakta 6 deliğin bulunduğu ve ucunda gaga adı verilen küçük bir süsle nihayetlenen parçadır. Ud’un sayısı 11 olan burguları abanoz, pelesenk veya gürgen ağacından yapılır. Burguluk bölümünün alt ve üst yanaklarında yer alan deliklerine geçirildikten sonra teller burgulara takılarak sarılır. Tellerin akordu burgular çevrilerek (teller gerdirilip-gevşetilerek) yapılır. Ud’un 5.ana elemanı olan telleri önceleri bağırsaktan, sonra ipekten yapılmıştı. Günümüzdeki alttaki iki çift tel naylon misina’dan, üstteki üçü çift biri tek olan dört teli ise bakır, nikel, gümüş alaşımlı çok ince sargı ile kaplanmış ipekten yapılmaktadır.
      ***
Salim Taşcı  şiirlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Koltuğunda 15-20 karpuzla dolaşan, ama bu karpuzların hiç birini yere düşürmeden başarılı, kalıcı ve anlamlı hizmetleriyle dikkat çeken Salim Taşcı’nın üç ayrı şiiri var masamda. Bu şiirler; Gör bi efendim, başlıklı olanı altı ayrı dörtlükten meydana geliyor. Giderim adlı olanı dört ayrı dörtlükten, öteki Gel adlı olanı iki ayrı bölümden meydana geliyor. Bu şiirlerin bazılarını kısaltacağım, yani belirli dörtlüklerini alacağım efendim:

GÖR Bİ EFENDİM (Salim Taşcı)
Fakirler çöplükten karın doyuruyor,
Gel de halimizi gör bi efendim,
Pazar artıkları katık oluyor,
Gel de halimizi sor bi efendim.

Yiyenler suskun vatandaş feryat ediyor,
Dağlar taşlar ses vermeden ağlıyor,
Yüzsüzler kahkaha atıp geziyor,
Gel de suratlarına tükür bi efendim.

Memurun, işçinin çilesi bitmiyor,
Maaşlar hiçbirine yetmiyor,
Hırsızı vurguncusu sırtlarından inmiyor,
Gel de perişanlığı gör bi efendim.

GEL
Şiirimde mısra/ sazımda türkü,
Şarkımda güfte/ olacaksan gel,
Bulutumda yağmur/Gecemde Ay,
Aşkım-a meşk/olacaksan gel.

Aşkın ateş-i/sinemi yakar,
Gönlüm her daim/seni arar,
Ne bahar/Ne sonbahar,
Dört mevsimim/olacaksan gel

GİDERİM
Seher yeli gelip geçersin,
Yardan hiç haber vermezsin,
Sılada öldü mü kaldı mı demezsin,
Böyleymiş kaderim ağlar giderim.

Kanadı kırık bir turnayım,
Yar küsmüş çok dardayım,
Gülü solmuş kuru daldayım,
Yalancı Dünya’ya küser giderim.

Yüce dağlar geçit vermiyor,
Felek halimi hiç sormuyor,
Göz yaşım hepten dinmiyor,
Kara bahtıma kahreder giderim.
Salim TAŞCI (Ankara)
            ***
Dergilerde sayfa sayfa dolaşırken
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Dergilerimizin sayfalarında dolaşırken, gördüklerimiz, tespit ettiklerimiz. Kimlikleri itibariyle verdiğimiz bilgiler:
1-     ALKIŞ DERGİSİ: Kahramanmaraş’ta iki ayda bir yayınlanıyor. 62 nci sayısı masamda olan Alkış’ın Sahibi: Dr.Oğuz Paköz.
2-     ANADOLU’NUN SESİ GAZETESİ: Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünce aylık yayınlanıyor. 304 ncü sayısı masamda olan Anadolu’nun Sesi Gazetesinin sahibi: Murat Karakaya.
3-     TUNA BOYU DERGİSİ: Bulgaristan’da iki ayda bir yayınlanıyor. 71 ve 72 nci sayıları ayrı ayrı yayınlanan ve bize ulaşan Tuna Boyu Dergisinin Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: İsmail I.Kelov.
4-     KARINCA DERGİSİ: Ankara’da, Türk Kooperatifçilik Kurumunca aylık yayınlanıyor. 902. sayısı bize ulaşan Karınca’nın Sahibi: Prof. Dr. Nevzat Aypek.
5-     NEVZUHUR DERGİSİ: Antalya’da aylık yayınlanıyor. 26. sayısı bize ulaşan Nevzuhur’un Sahibi: Mustafa Akbaba.
6-     BÜTÜN DÜNYA DERGİSİ: Ankara’da Başkent Üniversitesi yayını olarak aylık yayınlanıyor. Başkent Üniversitesi adına sahibinin Prof. Dr. Mehmet Haberal olduğu derginin 2000/4 ncü sayısı çıktı.
7-     ÇINGI DERGİSİ: Kayseri’de aylık yayınlanıyor. Sahibi: Süleyman Karacabey olan derginin 12 nci sayısı günyüzü gördü.
8-     İDA KÖRFEZ FANZİN DERGİSİ: Balıkesir-Akçay’da iki ayda bir yayınlanan derginin sahibi: A.Ahmet Yılmaz Tuncer. 21. sayısı günyüzü gördü.
9-     MAKİ DERGİSİ: Mersin Şairler ve Yazarlar Derneğince üç ayda bir yayınlanıyor. Dernek adına sahibi: Abidin Güneyli olan derginin 82. sayısı çıktı.
10- KÜLTÜR ÇAĞLAYANI DERGİSİ: Ankara’da iki ayda bir yayınlanıyor. Sahibi: Hayrettin İvgin olan derginin 12. sayısı günyüzü gördü.
11- TAŞOYAD KÜMBET DERGİSİ: Tokat’ta üç ayda bir yayınlanıyor. Sahibi: Muhsin Demirci olan derginin 23. sayısı bize ulaştı.
12- İLESAM DERGİSİ: (BÜLTENİ): Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin iki ayda bir yayınladığı Bülten (DERGİ). İLESAM adına sahibi: Mehmet Nuri Parmaksız. (Önceki Sayılar!) .. İkinci sayısı bize ulaştı bültenin.
13- ORTANCA DERGİSİ: Üç ayda bir Ankara’da yayınlanıyor. Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü İbrahim Engin olan derginin 35. sayısı bize ulaştı.
14- ERCİYES DERGİSİ: Kayseri’de aylık yayınlanıyor. Sahibi: Nevzat Türkten olan derginin 412. sayısı bize ulaştı.
15- TÜRK OCAĞI DERGİSİ: Kayseri Türk Ocağı şubesince iki ayda bir yayınlanıyor. Sahibi Satılmış Başaran olan bu derginin 121. sayısı bize ulaştı.
***
Kültür Merkezi Söke’den: 
Sarızeybek Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Aydın ilimize bağlı Söke ilçemizdeki, sanat ve edebiyat faaliyetlerinin sıklığı,  çokluğu, buradaki şair ve yazarların ortaya koyduğu etkinliklerden anlaşılıyor. Söke Şairler ve Yazarlar Derneği, bu etkinliklerin lokomatifi görünümünde. Bu derneğimizin edebiyat, kültür, sanat ve turizm dergisi: Sarızeybek, iki ayda bir yayınlanıyor.
            Sarızeybek Dergisinin, 50,51,52 ve 53. sayıları ayrı ayrı yayınlanarak masamdaki yerlerinden sesleniyorlar. Merhaba diyorlar.
             Derginin her sayısının kapağında, değişik konular yansıtılıyor, bazen şair ve yazarlardan biri ilk sayfanın konuğu oluyor.
             Sarızeybek Dergisinin kimliğine bakıyorum: Dernek adına sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü: Tülay Sarayköylü, Genel Yayın Yönetmeni: Oyhan Hasan Bıldırki, daha pek çok isim ve imza var derginin yayınlanmasında emeği geçen.
            Tülay Sarayköylü, sunuş yazılarıyla, başyazılarıyla dikkat çekiyor. Tülây hanım bir cümlesinde; “Söke şairler, yazarlar Derneği son derece mütevazı imkanlarla varlığını sürdüren bir sivil toplum kuruluşudur” diyor. “Aradım” başlıklı bir şiiri var Tülay Sarayköylü’nün. Bu şiirin ilk bölümü:

İçimde sen vardın bu bahar,
Sensiz ıssız yollarda seni aradım,
Boşalan kadehlerde, şişede,
Hayalini kurup, seni aradım.

            Sarızeybek Dergisinin 4 ayrı sayısının sayfalarında imzaları bulunanlardan bazıları şöyle sıralanıyor: Tülay Sarayköylü, Abdülkadir Güler Yaşar Çağbayır, İsmet Bora Binatlı, Oyhan Hasan Bıldır ki, Cahit Külebi, İlknur Mersin, Fatma Onur, Güzide Gülpınar Taranoğlu, Ali Sarayköylü, Metin Akdeniz, Ahmet Canbaba, Ali Akçeken, Şükrü Öksüz, Nazım Hikmet Ran, T. Turan Atasever, İsa Kayacan, Aşır Tunca, Mustafa Çezik, Yücel Kurucu, Mansur Ekmekçi, M.Kemal Yılmaz, Mehmet Cem Yiğit, Halil Güven, İmdat Gümüş, vd.
            Sarızeybek Dergisinin 53 ncü sayısının 18 nci sayfasında yer alan Şükrü Öksöz’ün “Eğer gelirsen bana” başlıklı beş ayrı dörtlükten meydana gelen şiirinden bir dörtlük alalım:

Şerefiyle güzel kız beni bilecek diye,
Öksüz aşık ömrünce aşkta gülecek diye,
İçimde bir umut var bir gün gelecek diye,
Hasretliğim dinecek eğer gelirsen bana.

Sarızeybek Dergisinin yöneticilerini kutluyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. İnsanları iyi tanıyın, her insanı fena bilip kötülemeyen, her insanı da iyi bilip övmeyin (Mevlâna)
2. Sadece bir başarı vardır; hayatı istediğin gibi yaşayabilmek (Christopher Morley)
3. Alçak gönüllülük, gururun perhizidir (Voltaire)
4. Alçak gönüllü insan, kendini hiç söz konusu etmez (La Bruyere)
5. Alçak gönüllülük, kendi gerçek değerini anlamaktır (Anatole France)
***
İstanbul’dan Kilis Yorum 79 Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerimizin birbiri ardına gelişleri, hatta zaman zaman yığılma meydana getirişleri, sırası gelince, sıraları gelince sayfalarındaki gezintilerim.
Merkezi İstanbul’da bulunan, Kilis Kültür ve Dayanışma Derneği tarafından yayınlanan “Eğitim ve Kültür Dergisi Yorum 79”un 7 nci sayısı masamda. Dergi 2 ayda bir yayınlanıyor.
Derginin sahibi: Nahsan Tuna, Yayın yönetmeni: Ahmet Uğur Yorat, Yazı İşleri Müdürü: Hüseyin Canbal, Editör: Ahmet Çetin..
Kilis İli, Kültür ve Dyanışma Derneğinin yönetim kurulu: Nahsan Tuna (Başkan), A. Uğur Yorat, Salih Sakkabaşı, M. Vakıf Altunışık, Hüseyin Canbal, Mehmet Şimşekgil, Durmuş Kurtboğan’dan meydana geliyor.
İstanbul, Kilis Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Nahsan Tuna imzalı bir başyazı var derginin 4 ncü sayfasında. Bir yerinde; “2000 yılında kurulan Derneğimiz bugüne kadar bir çok güzel işlere imza atmış, ülkemizin ekonomik zorluklarına rağmen, Derneğimizi bu zorluklara göğüs gererek bugünlere getirmiş olan geçmiş Başkanlarıma, yöneticilerime ve emeği geçen herkese teşekkürü bir borç bilirim” denildiği görülüyor.
Mehmet Nacar hocanın “Kilis Destanı” yeralıyor derginin bir sayfasında. 10 ayrı dörtlükten meydana gelen bu destanın üç ayrı dörtlüğü şöyle efendim:

Duvarlardan sarkar asma dalları,
Baharda açılır gonca gülleri,
Kalleş’ten eserken garbi yelleri,
Havası mest eder güzel Kilis’in

Camilere dolar Hak’ka taparlar,
Söğütlü derede piknik yaparlar,
Kızlar Akpınar’da meyve toparlar,
Meyvesi başkadır güzel Kilis’in..

Tekye Camisi’nin kubbelerinde,
Kumrular ötüşür her bir yerinde,
Gurbetten döndüm her seferinde,
Çehresi başkadır güzel Kilis’in..

Yorum 79’un sayfalarında başka şiirler, yazı, araştırma, Kilis kültürüne yönelik çalışmaların, araştırmaların sayfalara aktarılışlarıyla karşılaşıyoruz. “Milli Mücadelede Kilis” uzun uzadıya anlatılıyor. Yasin Baba, Kadın dili başlıkları altında verilenler.
Selim Baytürkmen imzalı, “Süper Kahramanlar diyarı” başlıklı yazı. Yorum 79 Dergisi amatör bir ruhla hazırlanmış. Samimiyet var, iyi niyet var, Kilis’in bilinen, bilinmeyen yönleriyle kamuoyuna taşınma gayretleri var. Tebriklerimi sunuyorum efendim.
            ***
Nadir Şener Hatunoğlu’ndan: 
Kiralık Asker
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Matematikçi, iktisatçı Nadir Şener Hatunoğlu hocadan birkaç sayfalık fotokopi ve kendisinin “Kiralık Asker” başlıklı makalesinin bulunduğu sayfalar aldım.
Bu sayfalar, merkezi Ankara’da bulunan, Türkiye Emekli Subaylar Derneğince iki ayda bir yayınlanan Birlik Dergisinin Temmuz-Ağustos 1999 yılına-tarihine ait 21 ve 22 nci sayfalarıydı bana gelenler.
Birlik Dergisinin o gün ki kimliğine baktığımızda gördüklerimiz: İmtiyaz sahibi ve başyazar: Dr. Sıtkı Aydınel, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Mehmet Karateke. Şimdi Nadir Şener Hatunoğlu hocanın “Kiralık Asker” başlıklı yazısının, makalesinin satırları arasına dönelim:
“Mesleği, uzmanlık gerektiren bir uğraş, olarak tanımlarsak, askerlik bu tanımın kapsamına girer. Her bir mesleğin kendine özgü, olmazsa olmazı vardır. Bunlar, Bedensel, ruhsal ve zihinsel olarak ele alınabilir. Örneğin iyi bir piyanist yetiştirmek için, hem müzik yeteneğine, hem de uzun parmaklı olmasına bakılır” denildikten sonra devam ediliyor, devam ediyor Nadir Şener Hatunoğlu hoca.
Öğretmenlikle ilgili verdiği örnek cümlelerde de şöyle diyor: “Öğretmenlikte sevecen bir iç zenginlik yanında, bedensel özgürlük de aranır. Söz gelişi peltek, kekeme birisine bu mesleği edindirmeye çalışmak, hatalı bir yatırım olur. Bunlar gibi; sporcusu, berberi, terzisi, çiftcisi vb. kişilik gerektiren meslek dallarıdır”..
Hoca nereye varmak istiyor? diye merak ediyoruz. Birlik Dergisindeki Kiralık Asker başlıklı, Nadir Şener Hatunoğlu imzalı yazının satırları arasındaki gezintimiz; sürdürüyoruz efendim:
Merak ettiğimiz noktaya geliyoruz ve hocaya kulak veriyoruz; “Peki ya askerlik?. Vebali en büyük olan mesleklerden biri değil mi?. İşte bu nedenledir ki, subay ve astsubay adayları seçilirken, kılı kırk yarmıyorlar mı uzmanlar?. Bedensel sağlık, düzgünlük ve güç yanında, zihinsel ve ruhsal erk, hep ön koşul olarak görüle gelmiştir. Asker seçiminde, alt disiplinlerin neler olduğunu da uzmanları bilir elbet”..
Sonra iki anıdan söz ediyor Nadir Şener hoca. Biz birinci anıdan söz edelim, bazı satırlarla devam edelim:
“Yıl 1916 olmalı. Ruslar Erzurum yakınlarındadır. Gençler, Çanakkale’de, Yemen’de, Balkanlar’da, Kafkasya’da şehit düşmüşler. Kalanlar, çoluk-çocuk, kadın ve ihtiyarlardır. Düzenli ordu da yeterli değil. Milis kuvvetleri de var güçleriyle direnmekteler. Ne var ki yine de bir topçu ateşine gereksinim var.
Eski bir top bulurlar; ama bunu kullanacak kişi ne gezer?.. Araştırıp, soruşturup sonunda da, eski bir topçu olan Mehmet Çavuş’u bulurlar..
            ***
Ecevit ve Yıldızan şiirlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Isparta ilimiz merkezinden iki şairemizin şiirlerinden birer örnek. Bu isim ve imzalar Melahat Ecevit ve Müjgan Yıldızan. Melahat Ecevit’in “Görünüş” adlı beş ayrı bölümden meydana gelen şiiri… Bu şiirin üç ayrı bölümünü alıyoruz. Müjgan Yıldızan’ın “Isparta Gülüsün” adlı şiiri beş ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin 4 ayrı dörtlüğü:
GÖRÜNÜZ (Melahat Ecevit)
Yüzünü gören,
Nur damlar sanır,
Öyle bir görünüş ki,
Dört dörtlük inanır,
Pas tutmuş kalp de özü,
Ağzından çıkan bir tek sözü,
Ele verir o kirli yüzü..

Bir yağar bir eser,
Fırtınalar yaratır,
Kendini adam diye,
Güya mumla aratır,
Kalp kırar,
İz bırakır ezelden,
Balını verip de,
Parmağını kırar tez elden..

Yakında toplayacak,
Bu dünyadan göçünü,
Bir gün şimşir tarayacak,
Son kalan tel saçını,
Aslında yazdırması gerek,
Mezar taşını,
Nasıl unutur nasıl,
Ah! Şu yetmiş yaşını.

ISPARTA GÜLÜSÜN (Müjgan Yıldızan)
Gençler narin hepsi de bir gül güzeli,
İlmek ilmek dokunur burada ezeli,
Sitemkâr olanlar yürek üzeli,
Sen Isparta gülüsün yerin bambaşka.

Pembe rengi oluşmuş kara topraktan,
Yapması mümkün değil mucize Hak’tan,
Dünya pazarında yer almıştır çoktan,
Sen Isparta gülüsün yerin bambaşka.

Gülü saklayamazsın, özü şişede,
Sevgilerle yüzünde açar neş’e de,
Kokusu siner inan, her bir köşede,
Sen Isparta gülüsün yerin bambaşka.

Goncası gönül alır, kalmaz ki hüzün,
Onda neleri bulur, o gönül gözün,
Makbuldür yanımızda, kısası özün,
Sen Isparta gülüsün yerin bambaşka.
***
Dergilerin sayfalarında gezintiye devam
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Dergiler, dergilerimiz. Yayınlandıkları yerler itibariyle, yayıncıları itibariyle önem, anlam taşıyan dergilerimizin sayfalarında gezmeye devam:
1-     KARDAŞLIK DERGİSİ: Kerkük Vakfı tarafından, İstanbul’da yayınlanıyor. Sahibi: İzzettin Kerkük. 52 nci sayısı bize ulaştı bu derginin.
2-     FENER DERGİSİ: Irak-Kerkük’te yayınlanıyor. Yöneticisi: Abdulselam Samat Bayraktar. Fener’in 59 ve 61 nci sayıları bize ulaştı.
3-     YESEVİ DERGİSİ: İstanbul’da aylık yayınlanıyor. 218 ve 219. sayıları ayrı ayrı bana ulaşan derginin Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Erdoğan Aslıyüce.
4-     ORTANCA DERGİSİ: Ankara’da üç ayda bir yayınlanıyor. 34 ncü sayısı günyüzü gören Ortanca’nın Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: İbrahim Engin.
5-     YENİ SİZE DERGİSİ: Bandırma’da aylık yayınlanıyor. Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü. M. Zafer Tural, Yeni Size’nin 100 ncü sayısı yayınlandı.
6-     ERCİYES DERGİSİ: Kayseri’de aylık yayınlanıyor. Sahibi  ve Yazı İşleri Müdürü Nevzat Tükten olan Erciyes’in 409, 410 sayıları ayrı ayrı yayınlanarak bana ulaştı.
7-     KAYSERİ TÜRK OCAĞI DERGİSİ: Türk Ocakları Kayseri Şubesince iki ayda bir yayınlanıyor. 120 nci sayısı bana ulaşan Kayseri Türk Ocağı Dergisinin sahibi: Prof.Dr.Abdülkadir Yuvalı.
8-     İSTİKLÂL GAZETESİ: Kayseri’de aylık yayınlanıyor. 90 ve 91 nci sayıları ayrı ayrı yayınlanarak bana ulaştırılan İstiklal Gazetesinin Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Mehmet Emin Batur.
9-     AYDIN EFESİ DERGİSİ: Aylık yayınlanan ve 6 ncı sayısı bana ulaşan Aydın Efesi Dergisinin Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni: Şükrü Öksüz.
10- AYIN TARİHİ: Üçer aylık dönemlerle, ülke genelinde olup-bitenlerin tarihler itibariyle, bilgilerin verildiği-yayınlandığı, kitap görünümünde bir yayın çalışması. Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünce yayınlanıyor.
11- YENİSES DERGİSİ: Osmaniye ilimiz merkezinde aylık yayınlanıyor. 195 nci sayısı masamda olan Yenises’in sahibi: Hasan Bölük.
12- ERBİL GAZETESİ: Ankara’da 12 sayfayla aylık yayınlanıyor. 9. sayısı masamda olan Erbil Gazetesinin sahibi: İmdat Bilal
13- BÜTÜN DÜNYA DERGİSİ: Ankara’da aylık yayınlanıyor. Sahibi Prof.Dr. Mehmet Haberal olan Bütün Dünya’nın 166 ncı sayısı masamda.
14- FEYZ DERGİSİ: Ankara’da aylık yayınlanan Feyz Dergisinin Sahibi: Şenel İlhan 249. sayısı masamdaydı Feyz Dergisinin.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Kendi kendine alçalmayan kimse, başkası yanında yükselemez (Sevri)
2. Sizin mağfiret edileceğiniz en büyük ibadetlerin başında tevazu gelir (Hz.Ali )
3. Tevazu içinde yürüdüğüm içindir ki, önümde bütün yollar açılıyor (Goethe)
4. Tevazu; İster cahilden, ister çocuktan olsun, hakkı duyduğun vakit, ona boyun büküp onu kabul etmendir (Iyaz)
5. Zafere ilave edilecek yegâne süs tevazudur (Duclos)
***
Serhad Artvin Gazetesi şairlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN                           
            Serhad Artvin Gazetesinde şiirleri yayınlanan şairlerden, Şavşatlı Aşık İbrahim Kara ve Nuri Aydın imzalı şiirlerden, kısaltarak aldıklarımız.. İbrahim Kara’nın ‘Türkiye’m, adlı şiiri beş ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin dört ayrı dörtlüğünü alacağız.
            Nuri Aydın’ın “Cennet-i Ala” adlı şiiri yedi ayrı dörtlükten meydana geliyor.Bu şiirin de dört ayrı dörtlüğünü alacağız:

TÜRKİYE’M (İbrahim Kara)
Türk milleti imanlıdır yenilmez,
Hakkı sever hak yolunda yanılmaz,
Vatan uğruna ölür, bölünmez,
Geçmiş tarihlerden sor insanoğlu.

Bu fani dünyanın sonunu bilsen,
Yaşantın içinde güldürsen gülsen,
Öldürende insan ölende insan,
Pişman ol ettiğine, dur insanoğlu.

Örnek vardır geçirdiğin günlerde,
Dört kitapta ayrım yoktur dinlerde,
Ömrün çile ile geçer inlerde,
Hayatın sırrına er insanoğlu.

Aşık Kara çıktı en yüksek yaşa,
Dünya Süleyman’a kalmadı haşa,
İnsan doğdun kardeş, insanca yaşa,
O dünyada işin zor insanoğlu.

CENNET-İ ALÂ (Nuri Aydın)
Ey kardeş yolcuyuz hazırlansana,
Bu fani dünyadan göçeriz birgün,
Ölümden kurtuluş yoktur insana,
Omuzlar üstünden geçeriz bir gün.

Duydun mu ecele çare bulanı,
Bu dünya üstünde baki kalanı,
Hazırla kendine lazım olanı,
Elveda bayrağı açarız bir gün.

Azrail vadesi dolanı bilir,
Davetsiz konuktur her eve gelir,
Dostların ağlarlar düşman sevinir,
İyiyi kötüyü seçeriz bir gün.

Kazanla teneşir haberci olur,
Ölümün etrafta çabuk duyulur,
İpekler sırmalar hepsi soyulur,
Beş arşın kefeni biçeriz bir gün.
***
Salim Taşcı mısralarından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Ankara’dan seslenen Salim Taşcı hocanın şiirleri, bu şiirlerin mısraları arasındaki gezintimiz sürüyor. O mısralar arasında, sevgiyi, sitemi, kırgınlıkları, boş vermişlikleri görüyoruz. Salim Taşcı şiirlerinin mısralarından efendim: Bahar adlı şiir uzunca bir anlatım. Son bölümünde şöyle deniliyor:
Kuzuları meleten,
Leylekleri yuva yuva gezdiren,
Bulutları ağlatan,
Gönlüme çiçek açtıran,
Bahar…
AŞK YILDIZI
Efkâr basmıştı,
Yüreğimi,
Gökyüzüne diktim,
Gözümü,
Küme küme,
Yıldızlar,
Oynaşıyordu,
Çoban yıldızı,
Kuyruklu yıldız,
Kol kolaydılar,
Çok baktım ama,
Göremedim Aşk yıldızını,
Ne yapayım,
Ben, Aşk olmayan gökyüzünü…
SEVDALARA
Ay hilâlken,
Şavkı da vurmuşsa,
Deniz üstüne,
Yürür giderim,
Gözüm kapalı,
Sevdalara..
BENİMDİR
Gelme tabip gelme yaram derindir,
İlaç kâr etmez yoktur dermanı,
Ayrılık ateşi kül etti sevdamı,
Bülbüllerin hiç konmadığı dallar benimdir.

Yedi düvel âşıkları ağlar garip halime,
Turnalar ahvalimi ulaştırın nazlı yârime,
İsterse zehirli hançer vursun kalbime,
Yar yoluna serilmiş can benimdir. 

Hiç yorum yok: