M. Kemâl Yılmaz dostlarıyla
helâlleşerek
aramızdan ayrıldı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İnsanlar,
ölümle yüzleşmek, yüz yüze gelmek için sıranın kendilerine gelmesi için
bekliyorlar. Bu bekleyiş ne zaman, nasıl olacak kimse bilmiyor.
Şair, yazar, eğitimci, araştırmacı,
parlamenter, hayatını Aydın iline, Türkiye Cumhuriyetine ve Atatürk ilkelerine
adamış iyi insan, üretken kalem sahibi, 1965-1973 döneminde Aydın Milletvekili
olarak TBMM’de görev yapan M. Kemal Yılmaz, benim Ankara’da dost sesim heyecan
depomdu.
Sıklıkla görüşür, ondan gelen
posta gönderileriyle bilgi zenginliğim artar, O’nun güven veren kişiliğiyle
moral bulurdum. Kelimenin tam anlamıyla, bir Aydın Sevdalısı, bir Türkiye
sevdalısıydı. Aydın’dan, ilçelerinden gelen gazete ve dergiler hakkında, mutluluk
duyguları içinde konuşur, o bölgeden gelen, şair, yazar imzalarıyla, övünürdü,
gururlanırdı. Bu gururlarından biride, Abdülkadir Güler’in “M. Kemal Yılmaz”
adlı kitabıydı.
Vefat
haberini, Salim Savcı ağabeyimden öğrendim.
Sonra yakın akrabası Birsel
Oğuz’un değerli eşiyle görüştüm.
Arkasından, evlatları kadar yakın
Abdülkadir Güler’le vefatıyla ilgili konuştuk. Sonra Kerim Özbekler’le
konuştum.
Vefatından birkaç gün önce çok
sıkıldığını söyleyerek, Aydın’a giden M. Kemal Yılmaz’ın burada bazı şair ve
yazarlarla bir araya gelerek hasret giderdiğini, “Artık vakit geldi, gidiciyim,
hakkınızı helal edin” dediğini, vedalaştığını, helâlaştığını anlattılar.
M. Kemal Yılmaz hocayla ilgili pek çok anım
var.
O’nunla ilgili, eserleriyle
ilgili onlarca yazı yazdım, değişik gazetelerde yayınlayıp, kendisine
ulaştırdım.
Mekânı cennet olsun.
M. Kemal Yılmaz:
1921 yılında Aydın’ın Koçarlı
ilçesine bağlı Cincin Köyü’nde doğdu. Öğretmenlik, Ataşelik yaptı. 1965-1973
döneminde CHP’den Aydın Milletvekili olarak TBMM’de bulundu.
İlk kitabı “Toprak Soyu”yla
okuyucularıyla tanıştı.
Pek çok kitabı makale ve
araştırması yayınlanan, onlarca ödül alan 92 yaşındaki M. Kemal Yılmaz, 10 Mart
2013 tarihinde Aydın’da vefat etti. 13 Mart 2013 tarihinde Aydın Merkez Bey Camiinde
öğle namazının ardından kılınan cenaze namazından sonra, Umurlu’da aile
kabristanında toprağa verildi.
***
Usta siyasetçi, usta kalem
Ali Naili Erdem’den
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Siyasette
usta, yazdıkları, yayınladıklarıyla usta, konuşma sanatında en üstte bir başka
usta, Sanayi, Çalışma ve Milli Eğitim eski Bakanlarından Ali Naili Erdem’in
“Hazreti Pir Mevlana Okyanusundan bir damla” başlıklı, adlı konuşmasının
satırları arasında mini bir gezinti yapmak istiyorum:
Sayın
Erdem; “Onbirinci yüz yılın ortalarında yeni bir yurt bulmak için Orta Asya’dan
Anadolu’ya akanlar, Türkistan’dan geçerken, Ahmet Yesevi adlı gönül erinin
hikmet dolu sözlerini de beraberlerinde götürüyorlardı” diye söze başlıyor.
Ali Naili
Erdem’in 12 sayfalık konuşmasının satırları arasından aldığımız cümleler şöyle
sıralanıyor efendim:
1- Hazreti Pir Mevlana Moğol istilasının taş taş üstüne
bırakmadığı Konya’ya göç ettiği zaman, çaresizlik içinde kıvrananlar, Tanrıdan
sadece huzur istiyorlardı.
2- Böylesine elim ve muzdarip ortamda, Mevlana, Yunus
Emre, Hacı Bektaşi Veli birer Allah dostu olarak şifa kaynağı oldular. Bu gönül
sultanlarından Mevlana evrene sığmayacak kadar yüce bir varlıktır.
3- Mevlana her şeyin insanda olduğunu ve evrenin insan
için var edildiğini söyleyen dildir. İster gönül gözüyle bakıldığında onun
yolunun aşk ve ahlak yolu olduğu anlaşılır.
4- Mevlana’nın, Şemsin ölümünden sonra, kendini tamamiyle
şiire verdiğini öğreniyoruz. Şiirlerini her ortamda Yıkanırken, gezerken,
otururken ve sema ederken kısacası her fırsatta Hüsamettin Çelebi’ye
yazdırmıştır.
5- Mevlana’yı anlamağa çalışırken, zamanı aşmanın ve
zamanı aşarak yaşamanın da bir olgunluk meselesi olduğunu görüyoruz.
6- Mevlana bir arayışın adamıdır. Bu arayışının en
güzelini bir ilahi hasretin doğurunda bulmuş, onu şiirle söylemiş, şiirden
taşan duyarlılığı da sema ile bezemiş ve yepyeni ilahi bir musikiyi
yaratmıştır.
7- Bütün bir dünya Mevlana’ya koşarken, bizim ondan
uzaklaşmamızın anlaşılır bir yönü yoktur.
8- Hazreti Pir, insanı Kur’anın Tin suresindeki “Biz insanı
en güzel biçimde yarattık” ayetiyle benimsemiştir. Yaratılışımızın özünde şer
ve ıstırap yoktur. İyilik, sevgi ve hayır vardır.
***
Türk Ostomi Cerrahi
Derneğinden:
İleostomi ile yaşam
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ülkemizde değişik hizmet alanlarında faaliyet
gösteren Derneklerin sayısı giderek artarken, bu dernekler arasında öne çıkan,
faaliyetleriyle, yöneticilerinin ortaya koyduğu etkinlikleriyle duyulan
ihtiyaçların ön sıralarında yeralanlar vardır.
Sözünü etmeye çalıştığımız
Derneklerden biri, önde geleni, Çukurova, Gazi, Dokuz Eylül, Uludağ
Üniversitelerinin Tıp Fakülteleri bünyesinde şubeleri bulunan, Adana ve Ankara
iletişim adreslerini içeren, Türk Ostomi Cerrahi Derneği yayınlarının ilki
olan, hasta bilgilendirme kitapçığı var masamda.
Büyük boy kitap boyutunda l6
sayfayla hazırlanan söz konusu yayın hastalar için bir el kitabı, niteliği
taşıyor.
İç
kapakta verilen bilgiler şöyle sıralanmakta kitapçığın içeriğiyle ilgili:
1-
İleostomi ile yaşam,
2- Kolostomi ile yaşam,
3- Ürostomi ile yaşam,
4- İnkontinas ile yaşam.
Türk Cerrahi Derneğinin Ankara
adresi: Koru Mahallesi, Ihlamur Caddesi No: 26 Çayyolu /Ankara. Telefonu:
0312-241 99 90
Elimde, masamda bulunan, Türk
Ostomi Cerrahi Derneği yayınlarının birincisi olan İleostomi İle Yaşam, adlı
kitapçığın hazırlanışında, bu konuda uzman olan, yetkili olarak görülenlerin
isimleri yer alıyor iç kapakta.
Bu
isimler, değişik kitapçıkların hazırlanışında da görev yapmışlar, bilgi ve
tecrübelerini sayfalara aktarmışlar. Dört ayrı kitapçığın hazırlanışında bilgi
katkıları bulunan isimlerin sıralanışı şöyle bir tablo üzerinde karşımıza
çıkıyor:
Yasemin
Akıl, Ömer Alabaz, Zehra G.Baykara, Rabia Cihan, Neslihan Coşkun, Gülay
Eşrefgil, Deniz Harputlu, Ayişe Karadağ, Hatice Korkut, Bülent Menteş, Ersin
Öztürk, Seçil Taylan, Cem Terzi, Birgül Ulusoy, Tuncay Yılmazlar.
Elimizdeki kitapçığın içindekiler bölümüne
bakıyoruz, gördüklerimizden:
Sindirim sitemi, Stoma, Stomanın özellikleri,
İleostomi torba–adaptör sistemleri;
Torba-adaptör sistemlerinin değiştirilmesi;
İki parçalı torba-adaptör sistemini değiştirme;
Günlük yaşam, cilt bakımı, banyo, giyim, beslenme, ishal, gaz-koku,
fiziksel aktivite; İşe dönüş, seyahat, kişisel ilişkiler, cinsel yaşam, ilaç
kullanımı, ibadet, hamilelik ve acil durumlar...
Sıkça sorulan sorular sıralanıyor
sonra. Bunlar; Dışkı çıkışını nasıl kontrol edeceğim?, Dışkı sızıntısı
durumunda ne yapmalıyım?, Hangi sporları yapabilirim?, Gece yüzüstü yatabilir
miyim?, Gaz sancısı yaşadığımda ne yapmalıyım?, Gıda blokajı ile
karşılaştığımda ilk olarak ne yapmalıyım?, Stoma çevresindeki kılları nasıl
temizlemeliyim?.. Bu ve buna benzer onlarca sorunun cevabı, görüntüleriyle,
şekilleriyle birlikte sayfalara aktarılmış.
Böyle önemli ve kalıcılığı,
aranılırlığı yüksek bir yayını hazırlayan,
yayımını sağlayanlar başta olmak üzere, uygulamada emeği geçen sağlık
personelinin, alkışlanması, kutlanması gerektiğini unutmayalım.
Burada
kaydedilmesi gereken önemli bir nokta daha var. O da şudur: Yavuz ve Şerife
Keyik’lerle, Gazi Üniversitesi, Gazi Hastanesi Stomoterapi Ünitesinin başarılı,
güler yüzlü hemşireleri, Zehra G. Baykara, Aysel Ören Hin, Emine Akar, Hülya
Acarlar’ın kutlanması, tebrik edilmesi gerekiyor.
***
Naciye Ambarcı’dan:
Azeri Kızın Simav Destanı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şair, yazar
ve araştırmacı, Aysel Al tarafından bana ulaştırılan şiir kitaplarından biri:
Naciye Ambarcı imzalı, “Azeri Kızın Simav Destanı” adını taşıyor. Yıldızlar
Yayıncılık, yayınları arasında Günyüzü gören 80 sayfalık şiir kitabının
editörü: Aysel Al.
Rahmetli
Asım Kısbet’in bir sunuşu, Aysel Al’ın Önsözü dikkat çekiyor. Her iki imzadan
birer cümle:
1- Azeri Kızın Simav Destanı şiir kitabının severek
okuyacağınızdan eminim (Asım Kısbet)
2- Naciye Ambarcı hanımefendinin şiirlerini okurken, onun
ruh dünyasının zenginliklerine dalıp gidiyor insan (Aysel Al)
Yedi dörtlükten meydana gelen 7. sayfadaki ‘Ana Vatan’ adlı
şiirinin bir dörtlüğünde şöyle sesleniyor Naciye Ambarcı:
Erzurum dağları aralarında,
O geniş yollardan geçtim de
geldim.,
Çok şehirler gezdim, yollardan
geçtim,
Sonra gelim Simav’da bir yuva
kurdum.
1961
yılında Azerbaycan Nahcıvan’a bağlı Vayhır’da dünyaya gelen, 1995 yılında
ülkesinden ayrılarak Türkiye’ye gelen Naciye Ambarcı, Türk vatandaşlığına
geçerek Türkiye’de Simav’a yerleşti. Yazışma adresi: Karabük Mhl. Çınaroğlu
Hacı Ahmet Sk. No: 44 Simav-Kütahya.
Hecevezni
türüyle kaleme alınmış Naciye Ambarcı şiirlerindeki duygu zenginliği,
mısraların dışına taşıyor. 32. sayfadaki “Gelir Mevlam” adlı, başlıklı şiir
dört ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bir dörtlüğü bu şiirin:
Naciye aşkınla, gezer dolanır,
Seni ananları oda ki anar,
Aşkınla alışıp, aşkınla yanar,
Herkesi aşkınla yandır ey Mevlâm…
Naciye
Ambarcı’nın önümüzdeki ay veya yıllarda, yeni yeni şiir kitaplarıyla karşımıza
çıkacağı yönündeki düşüncelerimi ortaya koyarak, tebriklerimi sunuyorum
efendim.
***
Türkmen Ozanı Süleyman
Özçelik
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Türkmen Ozanı Süleyman Özçelik,
Hatay ilimizin, İskenderun ilçesi merkezinde yaşıyor. Sıklıkla arayan, yazan
kalem sahiplerimizden biri Süleyman Özcelik.
Türkmen
Ozanı Süleyman zçelik, 01.08.1951 tarihinde Hatay iline bağlı Reyhanlı
ilçesinin Kücükkuletepe köyünde doğdu. İlk, orta ve liseyi Reyhanlı ilçesinde
bitirdi.
Yurduna ve
milletini olan sevgisiyle bilinen, tanınan ozanımız, aşk, sevda şiirleriyle
yazıp yayınlayarak başladı. Sonra, sosyal içerikli şiirleriyle dikkat çekti.
Saz çalın ozanımız, değişik konserlerde görev aldı, çalıp söyledi.
Önceleri
Süleyman Özçelik imzasıyla okurlarının karşısına çıkan ozanımız, sona “Türkmen
Ozanı” ismiyle yazıp, yayınladı. “Türkmen Ozanı Süleyman” adıyla yayınladığı
şiir kitabı ilgiyle karşılandı. ‘Nazların senin’ adlı şiirinden iki dörtlük
alarak devam edelim:
Saçların ipektir, gözlerin
yıldız,
Işığı söndürür gözlerin
senin.
Dilin baldan tatlı okşuyor ruhu,
Alemi yandırır közlerin senin.
Türkmen Ozanı’yım gün gelir
ağlar,
Alları indirip, karalar bağlar
Bu aşk en sonunda yüreğim dağlar,
Gönlümü indirir hazların senin.
Türkmen
Ozanı Süleyman Özçelik, dağlara çıkar,
turnalarla konuşur, ‘O lad oeğim ki?’ diye sorar. Değişik
antolojilerdeki şiirleriyle de dikkat çeken, Türkmen Ozanı Süleyman Özçelik,
uzunca bir şiirinde İskenderun kızlarından sözeder. Bu şiirden?
İskenderun Yeditepe,
Tepeleri açık söpe,
İskenderun’un kızları,
Kulağında altın küpe.
Türkmen Ozanı söyledi,
Kapısında kul eyledi,
İskenderun’un kızları,
Yaktı beni, kül eyledi.
***
Trakya’lı Şair Alâeddin
İkican’dan
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimiz
yazarlarımız arasında vefalı olanların sayısı fazla değil. Vefayı İstanbul’da değil,
gönlünde taşıyan şairlerimiz, yazar ve araştırmacılarımızdan Alaeddin İkican
Kırklareli şehrimiz merkezinden sesleniyor. İki şiiri var masamda İkican’ın.
Bu
şiirlerden biri, “Toprağım” adını taşıyor. Beş ayrı dörtlükten meydana gelen bu
şiirde, toprağın, ana, ata değerindeki öneminden sözediliyor. Toprağın, hasret,
özlem kaynağı olduğu noktasından hareket ediliyor. İki dörtlüğünde şöyle
deniliyor?
Kubbe kubbe ağaçlarını yok ettim,
Mavi gözlü sularını tükettiğim,
Seni üretimden, bereketten ettim,
Toprağım, öksüzüm, gaip bakışlım.
Muhtaç kaldım, otuna, çiçeğine,
Doğa imali, gül pembe
gelinciğine,
Muhtaçsan bana ölmeden, bas beni
bağrına,
Toprağım, alın yazım, kader
ocağım.
Alaeddin
İkican’ın masamda bulunan bir başka şiirinin adı “Gönlüm seni seviyor” olarak
karşımıza çıkıyor. Bu şiir üç ayrı bölümden oluşuyor. Ayrılan yollardan,
üzüntülerden sözediliyor burada. Tertkedip gitmeler hüzün getiriyor.
Girişindeki mısralardan bu şiirin….
Bu gece yine hüzünlüyüm,
Sonbahar yaprakları rüzgârda uçuşuyor,
Göz bebeklerim ağlamaklı,
kupkuru,
Durduramıyorum hislerimi.
İsyan edesim geliyor,
Beraberliğimizin bir parçası
kopuyor,
Yıllardır hareketsiz duran
varlıklar,
Çiğ gibi gönlüm seni,
Sen olduğun için seviyor.
***
M. Kemâl Yılmaz duygularından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Eğitimci,
şair, yazar, araştırmacı ve parlamenter M. Kemal Yılmaz hocanın yayınlanmış
kitapları, yazıları, şiirleri geliyor sıklıkla. Bunlardan seçtiklerimiz var.
“Atatürk’ün Eli” adlı, başlıklı şiir bunlardan biri… Şöyle başlıyor?
Daha ben,
Atatürk’ü doya doya göremeden,
Beyaz treni ağır ağır gelip geçti
bizim köyden
Son vagonda,
Son pencerede o güzel adam,
El eder durur bana..
Sökeli yedi
köylü, başlıklı M. Kemal Yılmaz şiiri, uzun soluklu bir anlatım. Aslanyaylası
köyünden söz ediliyor. Bu anın girişindeki duygular?
Aslanyaylası köyünde,
Yedi kocamış aslan,
Bulutlardan bakar gibi,
Süzüyordu Söke Ovasını yukardan
Ovada gül gül açmış pamuk
tarlaları,
Ovada, gelin, kız,
Ovada çoluk çocuk kızan,
Sökeli yedi köylü,
Her biri yüz yaşında,
Her biri ulu çınarla akran.
Ve Sevgili
şehitlerimiz, adlı, başlıklı M. Kemal Yılmaz hocanın şiiri. Duygu zenginliği
içinde karşımıza çıkan çıkarılan mısralar. Giriş bölümü bu şiirin?
Adamı boşuna almazlar askere,
Bazen tez gelir,
Bazen hiç gelmez o tezkere.
Kocamaz her dem genç,
Her dem taptaze bu şehit,
Her dem kahraman o,
Ve de yiğit mi yiğit..
Not: Bu yazı hocanın (10 Mart 2013)
vefatından önce yazılmıştı.
***
Bahattin Altun’dan:
Hatıralarım
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi
Ankara’da bulunan, Payda Yayıncılık’ın sayfalara can ve hayat veren, başarılı
çalışmalarıyla editörlük alanında örnek olma özelliğini sürdüren Gülendem
Gültekin aracılığıyla gelen kitaplardan biri, Bahattin Altun imzalı 212
sayfalık “Hatıralarım” adlı kitap.
Prof.Dr.
Necdet Şükrü Altın imzalı bir önsöz var iki sayfada şekillenmiş, ortaya
konulmuş. Bir yerinde? “Babamın anılarını bir araya getirip bizlerle paylaştığı
bu kitapa önsöz yazmak benim için büyük bir onu. 1932 yılında Şavşat İlçesinin
Tepeköyü4nde doğan babam, 30’lu yılların sonlarından itibaren yaşadıklarını
anlatıyor” deniliyor.
Eski Nahiye
Müdürü ve emekli Sivil Savunma Uzmanı olan Bahattin Altun, bir adamın
hikayesini anlatarak söze başlıyor, anılarnı sayfalara aktarmaya başlıyo. İlk
anılar başlangıcı “Adamın hikayesi” başlığını taşımakta. İlk sayfada söze
başlanılıyor. Başlangıç anlatımı şöyle?
“1932
yılının bir Şubat gününde Tepeköy’ün Arişet Mahallesinde, kadir gecesinde
dünyaya gelmişi. Oldukça soğuk bir geceymiş”..
Bahattin
Altun, hayatının başlangıcından itibaren yaşadıklarını sayfalara döküyor. Okul
hayatından, çocukluk yıllarından, Ortaokul Müdürü Hasan Yavuz’un üzerinde
bıraktığı etkilenmelerden, okul yıllarının satır başlarından sözediyor. Bir yaz
tatili hikayesi de anlatımları arasında yeralıyor.
Kars lisesi
günleri bu anlatıların önemli bölümleri arasıda karşımıza çıkıyor. Güreş
müsabakaları başlığıyla verilen bölümün ortalarında, Ilıca Köyünden olan Aşık
Zarrafi’nin “Müdür Bey” adlı şiiri yer alıyor. Yedi ayrı dörtlükten oluşan bu
şiirin bir dörtlüğü şöyle:
Vilayetin Artvin şavşat kazası,
Köyün Tepeköy, Aslan gözesi,
Gelen pehlivanlar vatan mezesi,
Asaletin ispat ettin Müdür Bey.
***
Servet Somuncuoğlu’ndan:
Don Kazakları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Servet
Somuncuoğlu’nun 270 sayfalık ‘Don Kazakları’ adlı araştırması, kitabı merkezi
İstanbul’da bulunan Timaş Yayınları, kitapları arasında günyüzü gördü.
Üç sayfalık
bir önsöz dikkat çekiyor. Bir yerinde: “Kazakların peşinde koşarken Kars
Malakanları ile kesişti yolum. Hikayeleri benzerdi ve kesişen noktaları vardı.
Malakanları anlatamazsak kitabımızda bir eksiklik doğacaktı. Bu sebepten, 1961
yılında Kars-Tiflis treni ile Türkiye’den ayrılan Malakanlara da yer verdim.
Malakanların izlerini sürerken, ayrı bir macera başladı. Çıldır Gölü
akşamlarına ve Arpaçay’a Kars’a uzanan bir macera bu” denilişi önem ve anlam
taşıyordu.
Bir
Karşılama ile başlıyor anlatımlar. 13 ncü sayfadaki başlangıç: “Hayatın içinde
koşturur dururuz oradan oraya. Bir şeylere ya geç kalmışızdır, ya da bir an önce yakalamak isteriz onları.. Bu
kşuşturma yaşamın bütün güzel detaylarını da alır götürür”..
Manyas
Kazaklarının günlük yaşamlarından sözedilirken, yer yer şiirlerden örnekler de
veriliyor. 76 ncı sayfanın ortalarında, ‘Kazaklar Manyas Gölü Kıyılarında’
adlı, başlıklı mısralar var. Bunlar?
‘Oy, siz benim dertlerim,
Hepsi Maynos dertleri,
Siz hiçbir şeysiniz dertler,
Sökülmüş dağlar gibi,
Beyaz sıcak taşlar gibi.
Servet
Somuncuoğlu, çok önemli bir araştırma ve değerlendirmenin gerçekleştirilmesini
sağlamış. Tarihe not düşen bir yayın çalışmasını ortaya koymuş. Tebriklerimizi
sunuyorum buradan.
Servet
Somuncuoğlu: 14 Mayıs 1964 tarihinde Bursa-Karacabey’de doğdu. Erzurum Atatürk
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ve İstanbul
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi bölümlerinden mezun oldu.
Halen, TRT
İstanbul Radyosu’nda Prodüktör olarak çalışmalarını sürdürüyor. Türk Edebiyatı
ve Atlas Dergilerinde, yazılarıyla okurlarının karşısına çıkmaktadır. Yazışma: P.K.50
Sirkeci-İstanbul.
***
Nilüfer Dursun’dan:
Kara Zifaf
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Nilüfer
Dursun, eğitim, şair, yazar, çevirmen, ressam..
Yazdıkları yayınladıkları ses
getiriyor.
Merkezi
Ankara’da bulunan Payda Yayıncılık yayınları arasında 64 sayfayla günyüzü gören
“Kara Zifaf” adlı öyküler kitabı, Nilüfer Dursun hocanın yayınladığı son kitap.
Yenileri gelecektir inşallah.
Kitaplara,
yayınlara can veren, usta editör, bilgisayar uzmanı Gülendem Gültekin’in
elinden çıktığı her haliyle billi olan kitaplardan biri olan Kara Zifaf, adlı
kitap Anadolu kadınlarımızdan yaşanmış öykülerin getiricisi. Önsöz bu
satırların yazarı İsa Kayacan’a ait. Bendeniz “Nilüfer Dursun’an yeni bir
nefes, yeni bir ses” olarak değerlendiriyorum bu kitabın gelişini. Gerçekten de
öyledir. Nilüfer hocanın her yayını, yeni bir yeni bir sestir. Hemde gür çıkan,
duyulan, hissedilen bir nefes ve sestir efendim.
Yağmur
başlıklı öyküyle, anlatımla söze başlanılıyor. Buranın girişi:”Meryem’in Serdar
oğulları çiftliğine gelin olarak gelişinin üzerinden tam tamamına on yedi yıl
geçmişti. Yörenin ağaları oğullarına Meryem’mi almak için adeta yarışmışlar,
ancak yarışı Serdar oğullarının ortanca oğlu Ali kazanmıştı. Bu konuda
Meryem’in de üzerine düşeni yaptığı inkar edilemezdi”cümleleri başlangıç olarak
veriliyor, görülüyor.
Sonraki
sayfalarda, Koku, Beyaz Sayfa, İyi bir asker, Vah Naim bey vah, Flamenko, Kağıt
parçası, Kuru Şadiye, İlk adım, Hzır, Bir yaşam mühendisi, Tren, Tutsak, Yaşam
Ekspresi, Kara Zifaf, Tren faresi, Göç, Yazgı, Hayatın delisi öyküleri
karşımıza çıkıyor.
Kitabın adı
olan “Kara Zifaf” öyküsü 49. Sayfada başlıyor. Girişi bu öykünün? “Nihal ile
Özgür Fakültenin açıldığı ilk hafta ortak bir arkadaşları tarafından
tanıştırıldılar.. Tam tamamına altı yıl aynı sınıfı, aynı sırayı paylaştılar”..
Bugüne
kadar 11 ayrı kitabın imza sahibi olan elimizdeki kitapla 12. Yayının onurunu
yaşayan Nilüfer Dursun hocamızı kutluyor, sevgi ve saygılar sunuyorum.
***
Mersin’den ‘Maki’ Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerle
ilgili değerlendirmelerim çerçevesinde, bugün gündemimde yeralan dergi, Mersin
Şairler ve Yazarlar Derneğinin yayın organı, kültür, sanat ve edebiyat Dergisi
“Maki” yer alıyor.
Üç ayda bir
sevimli görünümüyle, sanat ve edebiyatseverlerin karşısına çıkan, çıkarılan
Maki’nin 84. sayısı masamda. Önce kimliğine bakmak istiyorum bu derginin:
Sahibi ve
yayın sorumlusu: Abidin Güneyli, Yayın kurulu var beş isim ve imzadan oluşan.
Yönetim yeri: Bahçelievler Mhl. 1840 sk. Serhat Apt. Zemin Kat No:15-E
Yenişehir Mersin. Tlf: 0532 492 89 99
Türkiye
genelinde temsilcileri var. Dergi sayfalarında pek çok isim ve imzanın yazı ve
şiirleri yeralıyor. Masamda bulunan 84 ncü sayının kapağında, Nafiz Nayır
imzalı bir şiir ve bir fotoğraf yeralıyor. Maki’nin her sayısında, kapakta bir
şair şiir ve fotoğrafıyla yeralıyor. Doğru bir değerlendirme olarak gördüğüm bu
uygulamanın onurlandırıcılığı olması bakımından önem taşıdığını kaydetmeli,
tebriklerimi sunmalıyım öncelikle.
Nafiz
Nayır’ın dört bölümlük, beşer mısralık bölümlerinden ilki şöyle karşımıza
çıkıyor:
Düşmanım pencereyle,
O sesliyor korkumu,
Ağır bir testereyle,
Kesiyorlar uykumu,
Boşluğa düşüyorum.
Maki
Dergisi sayfalarında imzalarıyla karşımıza çıkanlardan bazılarının sıralanışını
şöyle görmekteyiz:
Abidin
Güneyli, Dertli Kazım, Harun Özmen, Kevser Kabalcı, Simuzer Nusretbeyli, Cemil
Tosunbaş, Fahrettin Köseoğlu, Halil Gürkan, Halise Tek baş, Fikri Akdeniz, Sami
Yılmaz, Remziye Çelik, Hava Köseoğlu,
Cemal Tuzcuoğulları, G.Hakan Koçman, R.Mithat Yılmaz, Sinan Atasever, Şasize
Çelikler, Gülgin Koçman, M. Cem Yiğit, Coşkun Karabulut, Doç.Dr. Tamilla
Abbashanlı, vd. Abidin Güneyli imzalı,
altı dörtlükten meydana gelen ve arka iç kapakta yeralan “Tek Milletiz Biz”
adlı başlıklı şiirden:
Donuyorken, hasret iken sıcağa,
Saltanat sinmişti, köşe bucağa,
Al kanla boyanmış şanlı sancağa,
Sahip olan asil tek milletiz biz.
Dünyada benzeri doğmadı, doğmaz,
Adı tarihlere sığmadı, sığmaz,
Yüz yıllardır yeri dolmadı,
dolmaz,
Bir Ata’ya sahip tek milletiz
biz.
***
Dergiler Dostumuzdur
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Belirli
aralıklarla, periyotlarla yayınlanan dergilerden bize ulaşanların
sayfalarındaki gezintilerimiz sürüyor. Bunlardan, gündemimizde yeralanlar:
1- KARINCA DERGİSİ: Ankara’da Türk Kooperatifçilik Kurumu
tarafından aylık yayınlanıyor 911. sayısı Günyüzü gören Karınca’nın sahibi:
Prof. Dr. Nevzat Aypek.
2- KARDEŞ KARINCA: Türk Kooperatifçilik Kurumunca
yayınlanan ‘Karınca’ Dergisinin eki olarak, çalışakan dergisi olarak Günyüzü
görüyor. Karınca’nın Kasım 2012 ayı eki olarak bize ulaştı.
3- ÇINGI DERGİSİ: Kayseri ilimiz merkezinde iki ayda bir
yayınlanıyor. 16. sayısı bize ulaşan Çangı’nın sahibi: Süleyman Karacabey.
4- YENİSES DERGİSİ: Osmaniye ilimiz merkezinde ayda bir
yayınlanıyor. 204. sayısı bize ulaşan Yenises’in sahibi: Hasan Bölük.
5- MAKİ DERGİSİ: Mersin Şairler ve Yazarlar derneğinin
yayınorganı olarak iki ayda bir yayınlanıyor. Sahibi Abidin Güneyli olan
derginin 85. sayısı bize ulaştı.
6- YESEVİ DERGİSİ:İstanbul’da aylık yayınlanıyor. 228.
sayısı bize ulaşan derginin sahibi:Erdoğan Aslıyüce.
7- ERCİYES DERGİSİ: Kayseri ilimiz merkezinde aylık
yayınlanıyor. 420. sayısı bize ulaşan Erciyes’in sahibi: Nevzat Türkten,
8- İDAKÖRFEZ FANZİN DERGİSİ: Balıkesir-Akçay’da iki ayda
bir yayınlanıyor. 25. sayısı bize ulaşan bu derginin sahibi: A.Yılmaz Tencer.
9- DE MAGAZİN DERGİSİ: Almanya’da Türkçe olarak
yayınlanıyor. Bu derginin 3. sayısı bize ulaştı.
10- TÜRK OCAĞI DERGİSİ: Kayseri Türk Ocağı Şubesince iki
ayda bir yayınlanıyor. 126. sayısı bize ulaşan bu derginin sahibi: Satılmış
Başaran.
11- İSTİKLAL GAZETESİ: Kayseri ilimiz merkezinde aylık
yayınlanıyor. 101. sayısı bize ulaşan bu gazetenin sahibi: M.Emin Batur.
12- DÜNYADA KİLİS BÜLTENİ: İstanbul Kilis Vakfı’nın iki
ayda bir yayınladığı bülten. Sahibi: Yaşar Aktürk. 155. sayısı yayınlandı.
13- CUMHURİYET KADINLARI DERGİSİ: Cumhuriyet Kadınları
Derneğinin Aydın Şubesince yayınlanıyor. 2. sayısı bize ulaştı. Sahibi: Selma
Egesoy.
14- ANADOLU’NUN SESİ GAZETESİ: Anakar’da aylık olarak,
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünce yayınlanıyor. 312. sayısı bize
ulaştı bu gazetesin.
***
Güzide Gülpınar
Taranoğlu mısralarından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirlerin
getirdikleri. Güzide Gülpınar Taranoğlu şiirlerinin mısralarından bize
yansıyanlar. Bu yansımaların sütunumuza aktarılışı:
AŞK DOĞURUR
Güzelliğin anasını
Aşk doğrur aşk doğurur
Sevgilerin temasını
Aşk doğurur aşk doğurur
Öfke-kavga neye yarar
Sevgilerde güzellik var
İnsan olan bunu arar
Kötülüğün kin yoğurur
Dünya işi gelgeç olur
Çalıştıkça er-geç olur
Ya çok erken-ya geç olur
Bir ses bizleri çağırır
Gecelerden korku olmaz
Bu dünyanın çarkı durmaz
Yavaş yavaş ve de az az
Mutlak şafaklar ağarır
Yeter ki sen iyi can ol
Tatlı-sıcak heyecan ol
Aşka bağrını açan ol
Güzelliği aşk doğurur
Kötülüğü kin yoğurur
BUMU DİYORUM
Düşüncelerime sınır yok
Umutlarımsa hudutsuz
Arzularımı ölçemiyorum
Yaşamak bumu diyorum
Bir kahkaha bir gözyaşı
Durmaz yüreğin savaşı
Doğumdan ölüme sürdür telaşı
Yaşamak bu mu diyorum..
Ömrümüzün ölçüsü yok
Kimimiz aç, kimimiz tok
Böyle yazmış CENAB-I HAK
Yaşamak budur diyorum…
***
Mehmet Aydın’dan:
Türkçe Derleme ve Tarama Sözlüğü
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Mehmet
Aydın hocamız soyadı gibi, dünün, bugünün, yarının ümit önderlerinden.
Yazdığı,
yayınladığı kitaplarıyla ses getiriyor, dikkat çekiyor. Bana ulaşan son
kitabının adı: Türkçe Derleme ve Tarama Sözlüğü. 144 sayfayla, merkezi
Ankara’da bulunan Kültür Ajans yayınlarının 185. olarak Günyüzü görmüş.
Kültür ve
Turizm Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve geliştirme Genel Müdürü,
değerli ağabeyimiz Nail Tan’ın üç sayfalık bir önsözü var. Bir yerinde:
-“ Türk
diline, halk bilimine, halk ağzından en çok söz varlığı derleyen Türk Dili ve
Edebiyatı öğretmenlerinden biri de Mehmet Aydın’dır” deniliyor.
Mehmet
Aydın hocanın; Şairliğinin, öğretmenliğinin yanı sıra hiç ihmal etmediği ana
çalışma alanı, halk kültürü, özellikle de sözcük, atasözü, deyim, masal, fıkra
derlemeciliğinin ön sıralarda yer aldığını da ifade ediyor Nail Tan hoca.
“Benliğini,
ülke kültürüne adamış Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan’a yüreğimin en sıcak
duygularıyla” cümlesiyle 15 Şubat 2013 tarihinde imzaladığı, Türkçe Derleme ve
Tarama Sözlüğü adlı kitabında Mehmet Aydın hoca, Afyonkarahisar ve Çevresi
derlemelerini kitabın ilk bölümünde yer vermiş. Sonra, Ankara ve Çevresi,
Anadolu yörelerinde yapılan derlemeler iki ve üçüncü bölümlerde yer alıyor. IV.
Bölümde ise öteki illerden yaptığı derlemeler veriliyor. Bu iller, Adana, Ağrı,
Antalya, Artvin, Aydın, Bolu, Bursa, Çankırı, Çorum şeklinde bir sıralamayla
veriliyor. Bu sıralama 32 il adıyla şekilleniyor.
Afyonkarahisar
ve çevresinde, Bolvadin ilçesi derlemelerine bakalım, birkaç örnek verelim:
- Abanlamak: Yürürken adımlarını uzun atmak,
- Ağdırmak: Yükte ağır basmak,
- Ağrık: Yolculuk eşyaları,
- Aktarmak: Alt üst etmek,
- Alacalı: Karışık renkli,
- Aldatı: Hile, aynak.
Burada görüyorum ki, Bayat ilçesinde söylenen kelimeler,
Burdur ilimizde söylenenlerle örtüşüyor.
***
Nusret Ertürk’den: Aklın
Atları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi
Ankara’da bulunan, başarılı yayın
çalışmalarıyla, editörlük zirvesindeki düzenlemeleriyle bilinen, alkışlanan
Gülendem Gültekin yönetimindeki Payda Yayıncılık yayınları arasında 272
sayfayla Günyüzü gören, Nusret Ertürk imzalı, “Aklın Atları” adlı kitap,
Cumhuriyet yazılarından oluşuyor.
Kitabın adı
olan “Aklın Atları” adlı, başlıklı yazı 7 nci sayfada bizimle selamlaşmaya
başlıyor. Girişi bu yazının:
Melih Cevdet
Anday, ‘Rahatı kaçan ağaç’ adlı şiirini Ankara’da yazmıştı. Etlik bağlarına
yakın o ağaç mutludur, rahattır. Ama ağacın bir büyük eksiği vardır:
‘Kötülemiyor karanlığı’. Ozan şiirinde diyor ki, ‘Ona bir kitap
vereceğim/Rahatını kaçırmak için’.. Ozan ağacın bile karanlığa karşı sessiz
kalışını içine sindiremiyor.
Bu giriş,
bu anlatımlar başlangıcı Nusret Ertürk hocanın. Yazıların, anlatımların
altında, yazılış, bitiriliş tarihleri var. Anlatımların içinde, yeri gelmişken,
imzalarından sözedilen, örnek olarak verilen şiirlerle de karşılaşıyoruz.
Bunlar Nusret Ertürk hocanın anlatım zenginliği. Sayfa 47’ de başlayan
“Türkülerin Yeri”ne bakalım. Odam kireç tutmuyor, türküsünden sözediliyor,
“Polat Alemdar solcu türkü söyledi” diye söze başlanıyor. 31.01.2010 tarihli
gazete haberlerinden sözediliyor. Bu türkünün ikinci bölümünden, ikinci
söylenişinden örnek veriliyor. Şöyle:
Odam kireçtir benim,
Yüzüm güleçtir benim,
Hangi taşa sarılsam,
Emeğim boştur benim.
Nusret
Ertürk: Öykü, deneme yazarı. 1945 Ardanuç-Artvin doğumlu. Cılavuz Öğretmen
Okulu (1963). Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü (1970) ve Anadolu Üniversitesi
(1991) mezunu. Ağrı’nın, Rize’nin köylerinde İlkokul öğretmenliği, Trabzon
Artvin, Ankara’da Türkçe öğretmenliği yaptı. Yelken, Varlık gibi pek çok
dergide yazdı. Yayımlanmış pek çok kitabı bulunuyor.
Adnan
Binyazar, Nusret Ertürk için; “Cumhuriyet’teki kısa, özgün buluşlarıyla
inandırıcı örneklerle düşünsel yoğunluk kazandırdığı yazılarında Hamlet’in
yolunu seçiyor” diyor.
***
Dr. Kazan Dağyakalı
şiirlerinden mısra mısra
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dr. Kazan
Dağyakalı, sütunumuzun bilinen isim ve imzalarından. Ankara’dan sesleniyor
şiirleriyle. İki şiiri ile bugün sütunumuzda.
Birinci şiir: Dil, adlı olanı.
Uzunca bir şiir.
Kısaltarak alıyoruz bu şiiri
ikinci şiir sen hep o anlarda geldin, adıyla bize ulaştı. Kısaltarak aldığımız
ve ikinci şiir:
DİL
Artık yaşanmıyor eskisi gibi,
Baharlar karıştı Kış ile Yaza,
Gönül dayanmıyor bu kadar naza.
Sabır için kalkar eller niyaza,
Her günü zehretmek zorunda
mısın?
Yanlış anladılar hep
sevdiklerim,
Kimi bakışıyla kimi gözüyle,
Kimi arı gibi sokan sözüyle,
Kimi bıraktığı gönül iziyle,
Herkes kendi isteği gibi olsun
istedi,
Kırmak istemedim yine de
kimseyi,
Kısmet deyip, her sıkıntıda yine
içe yöneldim.
SEN HEP O ANLARDA GELDİN
Başımı omzuna yasladığımda,
Tek kişilik yalnızlığımı
paylaştığına,
Seninle huzur bulduğuma
inandım..
Sana söylenecek o kadar şey var
ki,
Susup ta yıllardır içimde
biriken öyle çok şey..
Sen hep o anlarda geldin,
Söyleyemedim..
Sahte olsa,
Kemse kayıtsız kalamaz ki
sevgiye..
İçimde sardım sevgimi, teselli
ettim ruhumu,
Kanmadım şeytanca düşüncelere,
Tek kişilik gönül hücremde,
Acımı da sevgim gibi asil
yaşadım…
***
Güzide Taranoğlu’ndan iki
şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Edebiyatımız
duayenlerinden, yıllarca yaptığı yayın ve kültür hizmetleriyle takdir gören
Güzide Gülpınar Taranoğlu şiirlerinden ikisi efendim.
KIŞ GELMESİN
Ak çarşaf dağların tepelerinden,
Adım adım şehre iner bu mevsim,
Müthiş soğuk yayılır zamanın
ellerinden,
İnsanları dondurur yeryer bu
mevsim.
Yem çabasına düşer kurtlar
kuşlar heryerde,
Solar yaprak-çiçekler o güzel
bahçelerde,
Dağlarda bembeyaz örtü görünür,
Zira bütün dünya aka bürünür,
Şimdi artık rüzgar bora, fırtına,
Bu haller zararlar verir
yurduna,
Ehven geçse diye böyle karakış,
Bütün yüreklerde yakarış..
GÜNLERDE BİR MUCİZE VAR
Bir gece yarısında gökte sağnak
– gözde sağnak,
Islak rüzgarların serinliği
çevrede,
Suya hasret çiçekler gibi,
Yaprak yaprak dökülmüş duygular,
Dörtyanda hatıra kırıntılar,
Rüyalardan, hülyalardan
artakalmış…
Bekle sabah olacak,
Güneş nazlı nazlı doğacak,
Yırtılacak zulmet perdesi
gözlerinden,
Dayanma gücün çoğalacak ışıklar
gibi…
Gündüzde bir mucize var dertleri
parlak gibi,
Duygular canlanır yeniden tek
tek,
Baharı bekleyen yaprak gibi,
Işıklar geceyi silip süpürür,
Hayatlar yarına yarına yürür…
Bekle sabah olacak güneş
doğacak,
Günlerde bir mucize var,
Dertleri parlar…