27 Mayıs 2013 Pazartesi

KONUK YAZARLAR: İsmail KARA, Aysel AL, Prof. Dr. Tamilla ABBASHANLI

KONUK YAZAR:
YAZMAYA DOYMAYAN ADAM;
İSA KAYACAN
İsmail KARA
Benim yakından tanıdığım bir şair ve yazar dostum var. Onunla yaklaşık elli yıl önce tanışmıştık. Daha sonra dost olduk. Belki de bizi birbirimize yaklaştıran en önemli şeylerden biri, yaşantımızdaki ortak paydalardan bazıları idi.
O, Burdur’un Tefenni ilçesine bağlı Ece köyünde doğmuş, geleceğin yollarında kendi emin adımlarıyla yürümüş, düşmeden merdivenleri basamak basamak çıkmış ve yukarılarda oturmuştur. Bunu yaparken de pes etmemiş, engellere teslim olmamış, zafere ulaşmıştır.
Ben de Kastamonu- Araç ilçesinin Akıncılar (Daprak) köyünde doğdum. Fakir bir ailenin çocuğuyum. İlkokulu köyümde, ortaokulu Araç’ta bitirdikten sonra liseyi Kastamonu’da okuma imkânım yoktu. Sınavına girerek kazandığım Ankara Maliye Okulu; hayatımda yeni bir ufuk açmıştı. Sonuçta Maliye teşkilâtının bir memuru olmuştum.
İkinci paydaş noktamız, yazmayı sevmekti. Yazılarımızla mesajlar vermek ve daha geniş kitlelere sesimizi duyurmaya çalışmaktı. O, bu konuda çok azimliydi. Yazdığı yazıları Anadolu basınında paylaşıyor ve her geçen gün adını altın harflerle basın tarihine kazıyordu. Bununla da kalmıyor, kitap üstüne kitap yayınlıyor ve bugün eserinin sayısını 130 un üstüne çıkarıyordu.
Buraya kadar yazdıklarımdan, kimden bahsettiğimi onu tanıyanlar hemen anlamıştır. İsa Kayacan’dan söz ediyorum. Kayacan, yukarıda değindiğim konuların dışında doktorluk ve profesörlük payelerini de anasının ak sütü gibi alıyordu.
Prof. Dr. İsa Kayacan, çalışmalarını zevkle yapıyordu. Bugünlerde sağlığı bozuk, tedavi görüyor. Ama o yazma şevki hiç kırılmadı. Operasyon geçirmesine, evden pek çıkmamasına rağmen, yine yazmaya ve yazdıklarını basına ulaştırmaya devam ediyor.
Ben azıcık rahatsız olsam, işten güçten elimi ayağımı keserim adeta… Kayacan dostumu, içindeki volkan hiç tükenmediğinden dolayı kutluyorum.
Geçenlerde (09.03.2013 de), Azerbaycan’ın Başkenti Bakü’de bulunan VEKTÖR Beynelhalg Elm.Merkezi’nce; “Türk matbuatının gelişimde gösterdiği üstün hizmetleriyle, İsa Kayacan’a, Azerbaycan ağırlıklı yazı, araştırma ve haberleri göz önünde bulundurularak “ verilen; Uluslararası Türk Dünyasına Hizmet Altın Madalyası ‘nı törenle aldı. Başarısını bir kere daha tarihe kaydettirdi.
Sözü uzatmıyor ve Profesör Dr. İsa Kayacan dostumu bir kere daha kutluyorum.
            ***
KONUK YAZAR:
Simav'da, 18. Eynal Kaplıcaları
Şairler Şöleninin Ardından
Aysel AL
AYSEL AL
Belediye Başkanlığının davetlisi olarak katıldığım Simav da 18. düzenlenen Eynal Kaplıcaları Şairler Şöleni muhteşem bir organizasyonla gerçekleşti. Üç gün süren şölen pek çok ilden gelen şiir sevdalısını Simav'da buluşturdu.
"Eynal Kaplıcaları Şiir Şöleni" 17-18 ve 19 Mayıs 2013 tarihleri arasında coşku ve duygu yoğunluğu içerisinde gerçekleşti.
Şölen 17 Mayıs Cuma günü saat 20'de Eynal Kaplıcalarında yenilen akşam yemeğinin ardından Belediye'nin Kültür Müdürü Mustafa Teneke'nin açılış konuşmasıyla başladı.
Mustafa beyin rahmetli Simav'lı şair Asım Kısmet'in anısına hazırladığı slayt gösterisinin ardından Simav şiir şölenlerini başlatan ve uzun süre başarıyla devam ettiren Osman Karaaslan'ın duygu yüklü konuşması takdire değer bir vefa örneğiydi. 
Kayseri'den gelen Alim Gerçer, Elazığ'dan gelen Mahir Gürbüz, Simav’dan katılan Canan Yıldırım Ceylan, yine Simav'dan katılan Naciye Ambarcı, Kütahya Merkezden İsa Kahraman, Ankara'dan İsmail Tunç,  değişik illerden gelen şairlerin şiirlerini okumaları ile devam etti. 
Programın ikinci günü Yeşilköy Değirmen restoranda alınan kahvaltının ardından Simav 'ın  Çalışkan ve Başarılı Belediye Başkanı Kasım Karaman makamında  ziyaret edildi.
Merhum şair Asım Kısbet'in mezarının ziyareti duygu yoğunluğunu artırdı. Mezarının başında Ankaralı şair Murat Duman'ın Yasin okuması programın en anlamlı ve en özel anlarından birini oluşturdu.
Yaş Kütüğüne şairler şöleni çivisinin çakılmasının ardından Gölcük Mesire yerinde şölen devam etti. Gölcükte manzaranın muhteşemliğinin yanında bir de yöresel kıyafetli hanımların odun ateşinde yaptıkları gözleme ve yayık ayranı güzelliklerin sayısını artırdı.
Şiirler okundu, şarkılar söylendi.
Gölcükteki Mesire yeri tam bir bayram görüntüsü ortaya koydu.
Aylin Erginer'in başarılı sunumuyla devam eden program aynı gün saat "20'de Eynal Kaplıcalarında yenilen akşam yemeğinin ardından Belediye Başkanı Kasım Karaman'ın konuklara verdiği hediyeyle ikinci gün tamamlandı.
Programın üçüncü günü yine Yeşilköy Değirmen restoranda yapılan kahvaltının ardından isteyen şairler 19 Mayıs törenlerine katıldılar.
Bu tür organizasyonların edebiyatımıza önemli katkılar sağlayacağına olan inancımla başta Belediye Başkanı Kasım Karaman, Belediye Kültür Müdürü Mustafa Teneke olmak üzere emeği geçen herkese tebriklerimle teşekkürlerimi sunuyorum.
            ***
KONUK YAZAR:
KURTULUŞ GÜNÜN MÜBAREK, 
CANIM AZERBAYCANIM...
                                               Prof. Dr. Tamilla Abbashanlı
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi,
Fen Edebiyat Fakültesi, Öğretim Üyesi
Azerbaycan-kayalarda biten bir çiçek,
Azerbaycan –çiçeklerin içinde kaya.
Benim gönlüm bu toprağı vasıf eyleyerek,
Azerbaycan dünyasından bakar dünyaya...
Azerbaycan- mayası nur, gayesi nur ki,
Her taşından alev dilli ok ola bilir.
Azerbaycan-Türkiye denilende ayağa dur ki,
Ana yurdun kalbine dokuna bilir...
(Azerbaycan’ın Halk Şairi Memmed Araz)
*** 
             Tarihten bellidir ki,  1917 yılında halkların hapishanesi sayılan Çar Rusya’sında Şubat burjuva-demokratik inkılâbı zafer çaldı. Bu dönemde Azerbaycan’da siyasi süreç ve milli harekât özünün yeni merhalesine dâhil oldu, karşısına asıl siyasi vazifelerin halli maksadını koydu. Azerbaycan Türkleri ve onların milli harekâtının liderleri Rus Çarı Nikolay’ın devrilmesi haberini sevinçle karşıladılar. Azerbaycan milli harekâtının en görkemli nümayendesi olan M.E. Resulzade yazıyordu: Rusya’nın bütün halkları arzuladıkları maksada ulaştılar. Bütün halkların düşmeni olan kan içen despot devrildi.
Ama bu devrilme Azerbaycan’a bir şey vermedi. Yer altı, yerüstü servetle zengin olan, üstünden en önemli yol olan İpek yolunun geçmesi, Avrupa ile Asya’nın köprüsü olan, strateji mevkiden elverişli mevkide olan Azerbaycan savaş alanına çevrildi. Savaş komşulardan başladı, Avrupa’ya kadar uzandı. Önce Ruslar ve Ermeniler savaşa karşı çıkan, dost ve barış içinde yaşamak isteyen Azerbaycan Türklerine karşı savaş açtılar. Ermeniler Azerbaycan’ı ele geçirmeye çalıştılar. Bir yandan Bolşeviklerin başkanı V.İ.Lenin’in “uykuları çekildi”. Gece-gündüz etrafındakilere :-Azerbaycan’ı elden vermek olmaz. Azerbaycan ele bir yağlı tikedir ki, onu versek, çok şeyi kayıp etmiş oluruz.  Bakı nefti gerçekten Lenin’in uykularını kaçırmıştı. Onun Bakı petrolü hakkında dediği fikirler Lenin uzak gören olduğunun kanıtıdır. Çünkü II. Dünya Savaşında Bakı petrolü Rusya’nın Almanya’nı yenmesine imkân sakladı.
            1918 yıllarında Ermeniler komşuluğa, Azerbaycan Türkleri ile bir sofrada yedikleri ekmeğe hıyanet ettiler, onlar Azerbaycan’ın çeşitli bölgelerinde Türkleri katliam ettiler Sadece Bakıda 10 bin günahsız insanı öldürdüler. Taşnak S.Şaumyan yalandan inkilapcı kılıfına girerek Azeri Türklerinden kısas aldı. Açıktan-açığa söyledi:-Ben bura Sovyetleri savunmağa gelmedim. Ben bura yıllarca Türklere beslediğim nefreti hayata geçirmek için geldim. S.Şaumyan Azerbaycan’dan toprak almakla “Büyük Ermenistan”ın haritasını çizdi. Bu haritaya Gürcistan ve Türkiye topraklarının bir hissesi de dahil idi. Azerbaycan’ın siyasi liderleri bu zorluklar içinde Azerbaycan Demokratik Respublikasının temeli koydular.  Büyük siyasi lider azatlık mücahidi M.E.Resulzade bunu çok yüksek değerlendirerek yazıyordu:-Azerbaycan Müslüman aleminde  ilk Respublika ve Türk aleminde ilk devlettir.
İlk bakışta karıp görünen beyanatımın ikinci bölümü ola bilsin ki, Sizleri tecüplendire bilir, lakin aslında gerçekten de böyle idi. Türk menşeli bütün devletler başlıca olarak dini temel üzerinde karar tuttukları halde Azerbaycan Respublikası çağdaş milli-madeni müstakillik temeline, Türk milli-demokratik devlet kuruluşu zeminine esaslanmaktadır ve bu bakımdan bizim Respublikamız ilk Türk devletidir”.
            1918 yılı Mayıs ayının 30-da Azerbaycan’ın öz istiklalini ilan etmesi haberi radyo-telegramlarla dünyanın esas siyasi merkezlerine-İstanbul, Berlin, Viyana, Paris, Londra, Roma, Washington, Sofya, Budapeşte, Tahran, Madrid, Haaka, Moskova, Stokolm, Kiev, Kopenhag, Tokyo’ya aşağıdaki mazmunda ulaştırılmıştır:-Dış İşleri Bakanlarına. Gürcistan’ın çıkması, Federatif Zakafkaziya Respublikasının çökmesinden sonra Azerbaycan Milli Şurası 1918 yılının Mayıs ayının 28-de Doğu ve Güney Kafkaslardan oluşan Azerbaycan’ın istiklaliyetini ilan etmiş,  Azerbaycan Respublikası yaranmıştır. Hükümetimiz muvakkati olarak Yelizavetpol (şimdiki Gence) kentinde yerleşmiştir.  İmza: Hoyski, Azerbaycan Prespublikasınin Nazirler Şurasının Başkanı.
ADR (Azerbaycan Demokratik Respublikasının kısa adı) yarandığı ilk günden komşu halklarla ve devletlerle hoş meramlı, sıcak komşuluk münasebetleri yaratmak istikametinde ilk adımlarını attı, arazi bütünlüğünü korudu, acele tedbirler gördü. O zaman Azerbaycan yüz ölçümü 1113,895 Kv.Km idi. Bu günkü yüz ölçümü ile kıyaslamada bu yüzde 11 faiz daha fazla idi. Ermeniler Rusların kalbine yol bularak Azerbaycan toprağından parça parça koparmış, 1990’ı yıllarda ise Azerbaycan’ın Karabağ bölgesini tamamen işkal etmişlerdi.
4 Haziran 1918 yılında Azerbaycan’la Türkiye arasında sulh ve dostluk hakkında mukavele imzalandı. Mukaveleni Azerbaycan taraftan Milli Şuranın başkanı M.E. Resulzade, Dış İşleri Bakanı M.G. Hacinski, Türkiye taraftan Milli Şuranın başkanı ve Adliye Bakanı Halil Bey, Türk Ordularının komutanı Vehip Paşa imzaladılar. Bu mukaveleye göre, Osmanlı Devleti ihtiyaç olduğu zaman Azerbaycan hükümetine askeri yardımda bulunacaktı. Aynı zamanda bu mukavele ile Türkiye Azerbaycan hükümetinin müstakilliğini tanımış oldu.  16 Haziran’da Azerbaycan hükümeti Tiflis’ten Gence’ye göçtü. O zaman Nuru Paşanın 300 askerlik ordusu Gence’de idi. Azerbaycan burjuvası yeni hükümetten ihtiyat ediyordu. Gence’de gerçek hâkimiyete malik olan, ama düzgün malumatı olmayan Nuru Paşa Gence’ye gelmiş, Milli Şuranın üyelerini tanımak istemedi, onları kabul etmedi.
Bu ise Gence’de Milli Şuraya inamsızlığı artırdı. Nuru Paşanın müşaviri Ahmet Bey Ağayev Milli Şura ile danışıklara başladı, bundan sonra işler kendi yoluna düştü. 
            1918 yılı Haziran ayının 18’de Azerbaycan devletinin numayende heyeti M.E. Resulzade, A.Sefikürdski, H.Hasmemmedov danışıklar için İstanbul’a geldi. Türkiye hükümeti ile konuşmalar altı ay sürdü. Sonuçta Azerbaycan’ın istiklaliyeti saklanıldı.
            27 Haziran 1918 yılında Azerbaycan dili devlet dili ilan olundu.  9 Kasım 1918 yılında üç renkli Azerbaycan Bayrağı kabul edildi. Bayrağın üç rengi Türk milli Medeniyetinin, çağdaş Avrupa demokratiğinin, İslam sivilizasiyasının simgesi idi.
1919 yılı Mayısın 28’de ilk defa olarak Azerbaycan müstakilliğinin birinci yıldönümünü bayram etti. Bu münasebetle geçirilen toplantıda M.Resilzade diyordu:- Yaşasın Azerbaycan! Yaşasın azatlık. Bizim azatlığımıza yönelen kirli eller lanete gelsin.  28 Mayıs Azerbaycan’ın Milli Bayram Günü ilan edildi. 
            Azerbaycan ele bir servet idi ki, ona birçok devletler göz dikmiştiler. İngilizler, Almanlar Ruslar,  Farslar, Ermeniler... 1813–1828 yıllarında olduğu gibi yine de Ruslar güçlü çıktı. Cemi 23 ay yaşayan Azerbaycan Demokratik Respublikası 2 yaşı olmadan Rusların vahşi Kızıl Ordusu tarafından beşiktece boğuldu.
            Geçmiş SSRİ’de totaliter rejimin dağılması ile Azerbaycan yeniden azatlığına kavuştu. 1991 yılı Ekim ayının 18’de Azerbaycan Respublikası yarandı ve müstakilliğini bütün dünyaya ilan etti. Bu defa da onun bağımsızlığını ilk tanıyan ilk devlet Türkiye oldu.
            Bu gün Azerbaycan’ın yüz ölçümü 86,6 bin kv. Km.dir. Nüfusu dokuz milyondur.  Başkenti Hazarın kıyısında yerleşen büyük liman kenti Bakı’dır, nüfusu 2 milyondur.  Azerbaycan Avrupa ile Asya’nın kavuşumunda yerleşir, Nadir geosiyasi duruma maliktir Eski dönemden bu güne gibi ticaret yolları, uluslar arası kültürel ve iktisadi ilişkiler için ehemmiyetini koruyup saklamıştır. Bu ülkeni Antik dönemden beri eserlerinde anlatan tarihçi ve seyyahlar onun efsanevi güzelliğinden, nadir petrol ve gaz yataklarından yazmışlar.
           Azerbaycan Doğu’dan Hazarın suları ile ahate olunmuş, Kuzeyden Rusya, Kuzey Batı ve Batıdan Gürcistan ve Ermenistan, Güneyden Türkiye ve İran’la komşudur.  Azerbaycan’ın terkibinde Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti var.
           Azerbaycan doğal nimetlerle dolu ülkedir.  Onun nadir iklim örtügü vardır. Dünyada mevcut olan iklimin dokuzu bu ülkededir.  Subtropik iklimi mevcuttur. Azerbaycan arazisinin yüzde altmış faizi subtropik zonada yerleşir. Burada yılda iki veya üç defa mahsul almak olur. Azerbaycan dağlar, düzengahlar ülkesidir. En büyük nehri Kür ve Aras’tır. Azerbaycan’da 200’den fazla göl vardır. Azerbaycan çevrebilim yönden en temiz ülkedir. Burada petrolden istifade etmekle insanları tedavi ediyorlar.  Naftalan sağlamlık ocağı buna örnektir. Azerbaycan’ın koruklarında milyondan fazla kuş türü var.  Dünyanın en değerli balık türü Hazar’dadır. 
            Bu gün Azerbaycan’ın toprağının yüzde yirmi faizi Ermeniler tarafından işgal edilmiştir. Bir milyondan fazla göçmeni var. Azerbaycan’ın genç Cumhur Başkanı Sayın İlham Aliyev Ermenilerin işkâlı altında olan Karabağ’ı  azat etmek için ciddi işler görüyor.  Geç –tez Karabag  yine de azatlığına kavuşacak, bu toprağın  insanları öz yurt-yuvalarına geri dönecekler. Azerbaycan’ın üç renkli, ay yıldızlı bayrağı Karabağ’da dalgalanacak...
            VE son olarak:- Her zaman olduğu gibi Karabağ’daki zaferimizi bayram ederken  her zamanki gibi yine bizi kutlayan ilk devlet canımız kardeşimiz Türk halkı, Türkiye devleti olacak, Karabag’ın başkenti güzel Şuşa kentinde, onun yerleştiği Cıdır ovasında, Hocalı’da, Hankenti’nde, Ağdam, Fuzuli kentlerinde düzenlenen şenliklerde hâlâyı çekenler Azerbaycan’ın ve Türkiye’nin her yerinden Karabağ’a geden kardeşlerimiz olacak...
Kurtuluş Bayramın Mübarek,  Can Azerbaycan! Türkiye ve Azerbaycan-Bir Millet İki Devlet’tir! Kimse bizi ayıramaz. Azerbaycan adlı kardeşinin sevincine ortak olan Canım Türkiye’m gözün aydın!
Bir milletiz, iki devlet,
Aynı arzu, aynı niyet,
Her ikisi Cumhuriyet
Azerbaycan -Türkiye!
Birdir bizim her halimiz,
            Sevincimiz, melalimiz.
            Bayraklarda hilalimiz,
            Azerbaycan-Türkiye!
            Ana yurtta yuva kurdum,
            Ata yurdumuza-Türkiye’mize gönül verdik,
            Ata yurdumuz, ana yurdumuz
            Azerbaycan-Türkiye!

22 Mayıs 2013 Çarşamba

HABER :: "AZERBAYCAN’IN TÜRKİYE’DEKİ KÜLTÜR ELÇİSİ DOÇ. DR. TAMİLLA ALİYE’VA (ABBASHANLI) PROFESÖR OLDU"

AZERBAYCAN’IN  TÜRKİYE’DEKİ  KÜLTÜR  ELÇİSİ DOÇ. DR. TAMİLLA ALİYE’VA (ABBASHANLI) PROFESÖR OLDU
            2012 yılı, Ağustos ayında Türk vatandaşı olan Osmangazi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Tamilla Aliyeva (Abbashanlı) 9 yıllık doçentlik sürecinde 3 bin puanlık çalışmalarını içeren bilimsel verilerini 3 klasörde toplamış ve yetkili mercilere sunmuştur. Çalıştığı Üniversitede üstlerinin de takdirini kazanan Abbashanlı 2013 yılı, Mart ayında profesör olmuştur.
            Profesörlük tezi olarak da “Çağdaş Türkiye ve Azerbaycan Şairlerinin Şiirlerinde Evrensel Temaların Karşılaştırılması” adında, 4 yıllık, yoğun bir çalışma sonucu kitaplaştırdığı bir eser yazmıştır.
Sayın Abbashanlı’nın profesörlüğünü onaylatan bu eseri, bu yazımla, kısa bir tanıtım bile olsa sizlerle paylaşmak istiyorum. Şöyle ki:
            Eser,
            1-Giriş ,
            2- Çağdaş Türk Şiiri,
            3- Çağdaş Azeri Şiiri,
            4- Türk Şairler,
            5- Azeri Şairler,
            6- Çağdaş Türk ve Azeri Şairlerinde Evrensel Temaların Karşılaştırılması,
            7- Sonuç diye yedi bölümden oluşmaktadır.
            Şair olarak Türkiye’den Feyzi Halıcı, Muharrem Kubat, Abdullah Satoğlu, Azerbaycan’dan Bahtiyar Vahapzade, Memmed Araz ve Neriman Hasanzade alınmış. Sözü edilen şairlerin şiir kitapları tek tek taranmış, şiirlerine konu ettikleri vatan, doğa ve aşk konuları karşılaştırılmıştır. Hatta bu karşılaştırılmalarda zaman zaman dünya şairlerinden de alıntılar yapılmıştır.
            Yazar, kitabında konu ettiği şairlerin şiir dünyasını Feyzi Halıcı için: “Dünya ve Türk kültürünün, özellikleri, folklodu, şiir sanatını çok derinden bilmektedir.” (S.45)
            Muharrem Kubat için: “Çağdaş Türk şiirimizin önde gelen şairlerinden biridir. Şiir kitaplarının sayısı 10’u geçmese de yazdığı şiirler insanların kalbinde taht kurmuştur.” (S.62)
            Abdullah Satoğlu için: “Çağdaş Türk şiirinin ağırılığını omuzlarında gezdiren şairlerden biridir.” (S.77)
            Bahtiyar Vahabzade için: “Şiirlerinde tükenmez hayat kuvveti halk hayatı ile sıkı temasta, halk arzularına, dileklerine, düşüncelerine kırılmaz tellerle bağlı olmasıdır." (S. 94)                                         
            Memmed Araz  için. “Şiirlerinde Azerbaycan ruhu, vatan duygusu ideaları önde gelmekteydi.»”(S.112)
            Neriman Hasanzade için : “Azerbaycan tarihini de derinden bilen, onun karanlık sayfalarına inebilen, bu karanlık sayfalara şiirlerinde ışık tutabilen şairdir.” (S.136) diye tanımlamıştır.
            Ayrıca, bahsi geçen kitapta şairlerin özgeçmişini, yazdıkları şiirlerde evrensel tema olan vatan, doğa, aşk konularında dile getirdikleri şiirleri enine-boyuna, hatta mısra mısra incelemiş, Türk ve Azeri edebiyatına armağan etmiştir.
            Vatan konusunu işlerken, örneklemek gerekirse, Feyzi Halıcı vatan için:
            “Seni duydum, seni bildim, yaşadım çiçek-çiçek,
            Seni söyleyeceğim bütün gücümle ölene dek.” (S.49) derken,
            Bahtiyar Vahabzade:
            “Elime, obama ben vurulmuşum             
            Bir elde doğulup,                  
            Hoşbahtım ki ben,                
            Büyük bir vatana oğul olmuşum.” (S.99) demektedir.
            Muharrem Kubat Anadolu’yu
            “Bitektir toprağın, yücedir dağın,
            Salkım salkım üzüm yüklüdür bağın,
            Koca yunus olmuş  sevgi yumağın,
            Çayına , seline kurban olayım.” (S.68) diye şiirleştirirken,
            Memmed Araz:
            “Ana yurdum her taşıma yüz koyum,
            Her derende çaldığım saz yaşıyor.
            Kimi  senin omzunda                          
            Sen kiminin                                      
            Şöhretini yaşatan az yaşıyor, (S.182) diyor.
            Abdullah Satoğlu:
            “Suların şifadır bütün ağrına,
            Erciyes bulutu çekmiş  bağrına,
            Feda olsun canım senin uğruna,
            Kapında bekleyen kulun olayım.”(S.168) diye vatan sevgisini dile getirirken
            Neriman Hasanzade:
            “Gırav düşe, sazak kalkar,
            Eser sabah yeli Kür’ün.
            Yarganından bulak kaynar,                            
            Bizim sesli- köylu Kür’ün.” (S.195) Kür nehrine olan duygularını böyle kaleme alır.
            Sevgili okurlar, bahsi geçen eserde aşk konusu da, doğa konusu da bu denli emek ve göz nuru verilerek işlenmiş.
            Yazar, eserinin “Giriş" bölümünde: “Şairlerin şiirlerinde öyle konular vardır ki, bunlar klasikleşip nesilden nesil’e geçerek şiirlerde ebedi bir yer tutmuşlardır.
            Okurlara takdim ettiğimiz bu kitap, fikrimizce yeni bir alanı kapsamaktadır, belki de bu konuyla ilgili basılan ilk kitaptır.” (S.1)
            “Sonuç” bölümünde: “Bu eserde amacımız, bu benzer ve farklılıkları ortaya koymak, nedenlerini açmak oldu. Bir de Azerbaycan şairlerinden üçünü Anadolu bilim, şiir, sanat camiasını tanıtmak esas emelimiz oldu. İnanıyoruz ki, ister ilim, ister sanat camiasında birçok insan bu kitaptan faydalanacaktır, uğurlar dileriz.” (S. 319) diye duygularını dile getirmiştir.
            Ayrıca, Türk şairlerinin her zaman özgür olduklarını, ilgi duydukları konuları istedikleri gibi şiirleştirebildiklerini, ama, Azerbaycan şairleri Rusya’ya bağlı oldukları için şiirlerini özgür bir ortamda yazamadıklarını hem “Giriş” bölümünde hem “Sonuç” bölümünde ayrıntılı bir şekilde anlatmıştır.
            Doç. Dr’luktan Profesörlüğe yükselen Sayın Tamilla Aliyeva (Abbashalı) Türkiye ile Azerbaycan arasında, kelimenin tam anlamıyla bir kültür elçisidir, Bu eseriyle, bu denli görevini bir kez daha yerine getirmiştir. Sözcük yerinde olur mu bilmem yaptığı hizmetin tapusunu almış; Türkiye’de görev aldığı on yılı aşkın süre zarfında Türkiye’nin pek çok yerinde yapılan şiir toplantılarına, sempozyumlara katılmış, adeta, Azerbaycan'la Türkiye arasında bir köprü kurmuştur.
            Biz Eskişehirli Şairleri olarak Azerbaycan’ın Karabağ sorununu, Hocalı katliamını, Azerbaycan şiirini ondan öğrendik. Yaptığımız her şiir toplantısına katıldı. Sevecen ve tatlı bir dille Azerbaycan’ı anlattı. Azerbaycan geleneğini, göreneğini anlattı. Öz olarak, bize Azerbaycan edebiyatını, Azerbaycan şiirini sevdirdi.
            Yazar, ayrıca, bu eseriyle Azerbaycan ve Türkiye şairlerini, vatan, doğa, aşk konusunda karşılaştırarak şiir dünyasında buluşturmuştur. Yani, bir başka söyleyişle “İki devlet, bir millet” özdeyişini bütünleştirmiştir.
            Ailesini vatanını, milletini aşırı derecede seven, bu, Türkiye sevdalısı bilim insanı ve bilge öğretmeni candan kutluyor, daha niceleri diyor, kendilerini saygı ile selamlıyorum.
            ***
            BU HABERİ, DÜNYA'YA O DUYURDU
            "Ermeniler, esir aldıkları Azerilerin organlarını dünyaya satıyor"
            (Yurthaber: Eskişehir, 25 Şubat 2012)
            Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü Öğretim üyesi Doç. Dr. Tamilla Aliyeva, Hocalı katliamının ardından esir alınan Azeri sivillerin organlarının Ermeniler tarafından halen satıldığını iddia etti. Aliyeva, "Bizim cezaevlerinde Ermeni esirler yoktur. Ama bizim esirlerimizin onlar organlarını çıkartıp dünyaya satıyorlar." dedi.
            Eskişehir Osmangazi Üniversitesi´nde Hocalı katliamının yıldönümü nedeniyle 'Bir insanlık dramı Hocalı katliamı' konulu konferans düzenlendi. Konferansta, Hocalı katliamının iç yüzünü ve batılı devletlerin katliama sessiz kalışını anlatan Doç. Dr. Aliyeva, ilginç iddialarda bulundu. Ermenilerin Hocalı katliamını yapmasının asıl sebebinin bu şehirde bulunan Azeri havaalanı olduğunu dile getiren Doç. Dr. Aliyeva, Hocalı şehrinin katliamın yapıldığı ay içinde şehir statüsü aldığını, bunun da Ermenileri çok rahatsız ettiğini kaydetti. Bu nedenle Azeri vatandaşların soykırıma uğradığını anlatan Doç. Dr. Aliyeva, Ermenilerin, Azerileri şehri terk etmeleri yönünde tehdit ettiğini fakat Azerilerin buna uymadığını, akabinde bunun bedelini çok ağır ödediğini söyledi.
            Ermenilerin birçok Azeri’yi katlederken vahşice yollar izlediğinin altını çizen Doç. Dr. Aliyeva, özellikle Guba bölgesinde yapılan kazılarda çok sayıda sivil vatandaşın kemiklerinin dahi işkenceler nedeniyle tahrip olduğunun belirlendiğini ifade etti. Çıkartılan cesetleri inceleyen bilim adamlarının bu durumu itiraf ettiğini vurgulayan Doç. Dr. Aliyeva, "Azerbaycan’ın Guba bölgesinden arkeolojik kazıntı zamanı çıkan mezardan yüzlerce insanın cesedi çıktı ve bu cesetlerin üzerinde bir tane kurşun olmadı. Ama onlar bu insanların başlarına çivi takarak öldürmüşler, başlarını taşla ezmişler öldürmüşler. Asıl soykırım burada olmuştur. Fransız parlamentosu duymadı mı?" diye konuştu.
            Ermenistan´ın Hocalı katliamının ardından esir aldığı Azerilerin organlarını sattığını iddia eden Aliyeva, halen Ermenistan cezaevlerinde birçok Azeri Türk´ün bulunduğunu ifade etti. Azerbaycan cezaevlerinde hiç bir Ermeni´nin bulunmadığını kaydeden Aliyeva, dünya ülkelerinin ve özellikle Avrupa´nın Ermenistan´ın yaptığı katliama sessiz kaldığını vurguladı.
            "Bugünlerde Ermenistan dünyaya insan organları satıyor." diyen Aliyeva, "Ermenistan’da organ yok ki organ satılsın. Onlar oradaki esirlerimizin onlar organlarını çıkartıp dünyaya satıyorlar. Ve o insanları alırken onlar ömürlük sakat olmuşlar. Artık onlara bir şey denmiyor. Avrupa bu olanlara karşı ‘sağır rolü’ oynuyor. Ama biz onlara diyeceğiz ki, (soykırıma maruz kalan biz Türkleriz. Ermeniler değiller." ifadelerini kullandı.

20 Mayıs 2013 Pazartesi

27 NİSAN - 21 MAYIS 2013

Azerbaycanlı Vagif Şadlinski’den bir kitap
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan’ın Başkenti Baku’den, öteki yerleşim birimlerinden gelen kitapların sayıları hızla artıyor. Bu kitapların sayfalarındaki gezintim, zaman zaman gecikse de sürüyor.
Vagif Şadlinski imzalı bir kitap geldi. Ciltli 290 sayfalık bir kitap bu. Adı: Şadlinskiler. Vagif hocanın geçmişide anlatılıyor bu kitap da.
Kitap içine, ilk sayfalarına bakıyorum, “Şadlinskiler” deyince ne anlamamız lazım diye.. Görülenler:
Azerbaycan tarihinde halkın manevi değerlerini özünde yaşadan Azerbaycan karakterinin formalaşmasında, şekillenmesinde, milli özellikleri, öz amellerinde toparlayan şanlı nesiller olup ve bugünde aynı anlayışla devam edenler, ettirilenler, olarak kabul ediliyor, ifade ediliyor.
Kitabın edebi cehetden işleyeni: Bayram Hüseynli, Redaktoru: Mustafa Çemenli.
Vagif Şadlinski’nin bu kitabında Şadlılar neslinin şanlı geçmişi, kaybettiği şahsiyetler hakkında tahliller yapıldığı görülüyor.
Bunlar; Azerbaycan halkının tarihinde iz bırakmış, milletinin sevgisini ve muhatbetini kazanmış, Bakıhanovalar, Şeyhzamanovlar, Cavanşirler, Hacıbeyliler, Bedelbeyliler, Hoyskiler, Refibeyliler ve başka nesillerden  Şadlinskiler nesli de önemli rol oynamış görünüyor.
1. Şadlıların sitayiş etdikleri ve ona bağlı oldukları Pir Cemal Abdal Hazretlerinin Selçuklu devrinde 1160-1230 ncu yıllar arasında yaşadığı tahmin edilir (Sayfa 18)
2. 1918 nci yılın ilk ayından irevan vilayetinde Ermeni Daşnaklarının daha da faalleşmesi Vedibaşar mahallesinde de sabitliye pozmuş, genel durumu daha da ağırlaşmıştı (Sayfa:61),
3. Millidere döğüşleri zamanı Abbasgulu beyin silahlı destesi tarafından geri oturdular Baş Gernili Daşnak Artuşun guldur destesi tezeden Şorbulag yönünden Büyük Vediye sokulmağa can atar (Sayfa:75
4. Azerbaycan rehberliği, hususile şahsen Neriman Nerimanov Nahçıvanı’nın Bolşevik hükümetini bu bölgede harbi ameliyatları suretlendirmeye davet eder.
Kitap içindeki anlatımlar böyle sürüp gidiyor. Bütünlük içinde baktığımızda, değerlendirdiğimizde, kitabın önemi daha çok anlaşılıyor, gözler önüne seriliyor efendim. Tebriklerimi sunuyorum.
  Sayfa 236’dan; Rahmetlik atamgil üç kardeş olublar. Büyük gardaş Ağa  Şadlinski, Hüseyin Şadlinski ve rahmetlik atam Bilas Şadlinski.
***
KIBATEK’ten iki şiir kitabı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi İzmir’de bulunan KIBATEK’in yayınları arasında Günyüzü gören iki şiir kitabı var elimde, masamda.
Bunlar; Cemali Tunalıgil ve Feyyaz Sağlam imzalarının taşıyıcıları efendim.
UZAKLARDAN BİR SES
KİBATEK Yayınlarının 28 ncisi, Cemali Tunalıgil imzalı “Uzaklardan Bir Ses” adının taşıyıcısı bir şiir kitabı. 64 sayfayla Günyüzü görmüş.
Sunuş Feyyaz Sağlam’ın. Önsöz: Reşit Hanadan imzasıyla karşımıza çıkıyor. Yer yer fotoğraflarla zenginleştirilen “Uzaklardan Bir Ses” in ilk şiiri “Kendini bil” başlığıyla bizimle selamlaşıyor.
Yalnızlık, acı, burukluk gibi duygular, Cemali Tunalıgil’in şiirlerinin hareket noktası. 10.08.2000 tarihinde, sultan Murat Türbesi, Kosova Ovası dipnotuyla yazdığı şiir 46 ncı sayfada. Buradan:
Selam Sana şehit ecdadım,
Yattığın toprak şerefim, şanımdır,
Kutsal hediyendir yattığın toprak,
Özgürlüğümüzdür akan kanın..
Kosova Türk Edebiyatının güçlü sesi Cemali Tunalıgil’in yeni kitaplarıyla bizimle merhabalaşacağını ümit ediyoruz.
BALKAN RUBAİLERİ
Feyyaz Sağlam imzasının taşıyıcısı bir kitap… 56 sayfalık görünümüyle, okurlarının karşısına çıkmış, çıkarılmış. KIBATEK Yayınlarının 29 ncusu. Sözbaşı Feyyaz Sağlam’ın. Sunuş Yrd. Doç.Dr. Hüseyin Tuncer.
Hüseyin Tuncer hoca, sunuşunun bir yerinde; “Feyyaz Sağlam’ı günümüzün Hamdullah Suphi’si olarak görmek mümkündür. Genç yaşta ağarmış saçları, yürek atışları, Türk Dünyası’nı kucaklayışı ve bu yoldaki çabalarıyla takdire yaşandır” diyor.
Sayfa 22’den iki rubai anlatım, Birinci dörtlük: 1996, Filibo.. İkinci dörtlük: 1998, Deliorman dipnotlu efendim:

13-Bu toprak Arda boyudur, gözü yolda garip kuşumdur,
Çiledir, hasrettir, umuda gebe kanlı gözyaşımdır,
Bir gün çekip gitsem, bilirim ki hep içimde,
Yaslı Türkçemdir, hem İzmir’de göçmen komşumdur.

14-Bunun bir gece yazılmış o meş’um göç fermanı
Bir şiir ki süzülmüş İzmir’e, acı ve sabrın harmanı,
Toprağına eriştim şükür, dolaştım ve düşündüm,
Şiirin dervişi kadar kim sevebilmiş ki Deliorman’ı.
***
Bilimsel Eksen Dergisinin ilk sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans yayınları arasında yeni bir dergi daha Günyüzü görmeye, yayınlanmaya başladı.
Derginin adı: Bilimsel Eksen üç ayda bir yayınlanıyor. Hakemli bir dergi. Sahibi: Hayrettin İvgin, Sorumlu yazı işleri müdürü: Erhan İvgin, Editör: Ömer Ünal.
İlk sayısı, bahar sayısı olarak yayınlandı. Normal kitap boyutunda 184 sayfalık bir dergi Bilimsel Eksen. Dergi içinde imzaları bulunanlardan:
-Akd. Prof.Dr. İsmayil Hacıyev, Nail Tan, Doç.Dr. Naile Rahimbeyli, İkbal Vurucu, Ferhat Aşıkferki, Nizami Aliyev, Yrd. Doç.Dr. Zeki Gürel, Zeki Ergül vd.
Nail Tan hocanın “Atatürk ve Türk Dil Kurumunun kurulmasını hazırlayan süreç” başlıklı araştırması 20 nci sayfada başlıyor. Yazının girişinde, özet olarak verilen kısmındaki cümlelerden:
-“Atatürk, bir ulusun hayatında dil bağının önemini çok iyi bildiğinden, dil alanındaki çalışmaları düzenlemek amacıyla 1932 yılında Türk Dil Kurumunu kurdu. Kurumun çalışmalarıyla ömrü boyunca ilgilendi”.
Şimdi Nail Tan hocanın araştırmasının öteki sayfalarına dönelim, göz atalım, Atatürk’ün dil ve kültür arasındaki bağı hangi cümlelerle açıklıyor, bakalım:
1. Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir. Türk milletinin dili Türkçedir.
Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. Bir de Türk dili, Türk milleti için mukaddes bir hazinedir. Çünkü Türk milleti, geçirdiği, nihayetsiz badireler içinde ahlakının, an’anelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin elhasıl bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde muhafaza olunduğunu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.
2.  Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin, Milli ve Zengin olması, milli hissin inkişafında başlıca müessirdir. Türk dili,. Dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil şuurla işlensin.
Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır (Gazi M. Kemal)
Bilimsel Eksen, dergisinin önümüzdeki sayılarının daha geniş içerikli yayınlanacağı yönündeki belirtiler, bizi sevindirmektedir. Dergi yayıncılarını kutluyor, uzun bir yayın süreci diliyorum efendim.
***
Doğan Soydan’dan: İllerimiz, Şiirlerimiz
Prof. Dr. İSA KAYACAN
  Doğan Soydan hoca, oturmuş 81 ilimizle ilgili ayrı ayrı şiir yazmış, bunların da kitaplaştırılmasını sağlamış.
  96 sayfalık, İllerimiz, Şiirlerimiz 81 İl 81 Şiir, adıyla kitaplaştırmış. Düşünmek ama gerçekleştirmek.. Bu iki nokta arasındaki fark büyük.81 İl hakkında şiir yazacağım diyebilirsiniz. Ama bunun gerçekleştirilmesinin zorluğunu görür, bir yerde mola verirsiniz, sonra bırakırsınız.
  Doğan Soydan hoca öyle yapmamış, düşünmüş, gerçekleştirmiş. Doğan Soydan hocanın iki sayfalık bir sunuşu önsözü var 81 il-81 şiir hakkında. Buranın bir yerinde; “81 il, 81 şiir bir boşluğu doldurmak için kaleme alınmıştır. Bu çalışma bir yandan illerimizin zenginliği, güzelliği hakkında ipuçları verirken, bir yandan da bunu şiir tadıyla sunmayı amaçlamıştır” deniliyor.
  İllerimiz hakkındaki şiirler Adana ilimiz itibariyle sıralanırken, bu illerimizin önemli ve simgesi haline gelmiş, görüntülerden seçmeler de veriliyor. Sayfa 7 ve Adana ilimiz. 5 ayrı dörtlükle anlatılmış Doğan Soydan hoca tarafından. Buradan iki dörtlük alalım:

Oğuz Türklerinin üç ok kolundan,
Yüreğir Beyi’nin yurdu burası.
Toprağı altındır, suyu bereket,
Toros dağları’nın Çukurova’sı.

Dört mevsim güneş, dört mevsim yaz, bahar,
Toprağın suyun başka müjdesi var,
Ve dört mevsim bolluk, bereket yağar,
Her evde ayrı bir bayram havası.

Kendi il’im Burdur’la ilgili şiiri arıyorum. 29 ncu sayfada karşımıza çıkıyor. Bu şiirin üzerinde, Burdur’un genel görünümü ve saat kulesiyle ilgili bir görüntüyle karşılaşıyoruz.
Doğan Soydan hocanın, Burdur hakkında yazdığı şiirini, Burdur Belediyesi tarafından yayınlanan, bu satırların yazarı İsa Kayacan imzalı, Nisan 2011’de 432 sayfayla “Burdur’dan Kültür Yağmuru” adlı kitabın 93. sayfasında da yayınlamıştık. Dört ayrı dörtlükten meydana gelen 29.sayfadaki Doğan Soydan hocanın “Burdur” şiirinden iki dörtlük alalım efendim:

El çalışır, çıkrık döner,
Damar damar elde gözüm,
Gün ağarır, yıldız söner,
İplik iplik şalda gözüm

Gölden esen yeli sevdim,
Mekik atan eli sevdim,
Katmer katmer gülü sevdim,
Gül kokulu dalda gözüm.
***
Osmaniye’den ‘Yenises’ Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
  Dergilerimizle ilgili yürüttüğüm seri yazıların içinde yeralan, bugün gündemimde olan dergi, Osmaniye ilimiz merkezinde aylık yayınlanan, “yeni bir dünyaya doğru” yürüyen, ‘Yenises’ Dergisi.
Her ay muntazam olarak yayınlanan ve Türk Dünyasına yönelik yayınlarıyla dikkat çeken ‘Yenises’in kimliğine baktığımızda gördüklerimiz:
Sahibi: Hasan Bölük, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ve Genel Koordinatör: Mehmet Aksoy, Haber Müdürü: Bahattin Kurnaz, Teknik Yönetmen: Şenol Öztürk, İdare yeri: Atatürk Cad. No: 2001 kat. 3 Osmaniye. Tlf: 0328 812 37 87
Masamda, 200, 201, 202.nci sayıları bulunan Yenises Dergisinin sayfalarında imzaları bulunanlardan bazılarının sıralanışı:
Türkiye’den haberler, Ayşe Altıntaş, Prof. Dr. Bilal Kemikli, Ufuk Gökçen, Nevzat Ergin Kumandaş, Hadi Önal, Ali Keskin, Emrullah Önal, Cumali Temiz, Şenol Öztür, Doç.Dr. Cavid Kasımlı, Hüseyin Çakır, Prof. Dr. Ümit Özdağ, Muharrem Kılıç, Mehmet Aksoy, Hakan Çelik, Suat Güloğlu, Yavuz Gürler, Hasan Yüksel, Mustafa Karagöz, Ali Temiz, Ercan Doğan, Ahmet Metin, Hamdi Gökçen, Ali Rıza Malkoç, Bahattin Kurnaz, Kemal Deniz, A.Refik Müftüoğlu vd. Bazı cümleler nakledelim dergi sayfalarındaki imzalardan:
1.600 yıl boyunca kıtaları ve devletleri yönetme ve huzur içinde yaşatma kudretini gösteren bir devlet geleneğini elbette ayakta tutan bir takım manevi dinamikler vardı (Doç.Dr. Cavid Kasımlı, Sayı: 201)
2.Türk tarihi hakkında yapılan araştırmalar ve verilen bazı eserler gerçekleri tam olarak yansıtmamaktadırlar. (Muharrem Kılıç, Sayı:200)
3.Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun ilk etkilendiği kişi 1940’lı yıllarda Ağrı’da Nahiye Müdürlüğü görevinde bulunan Azerbaycan’lı şair Elmaz Yıldırım’dır. (Günerhan Aydoğmuş, Sayı: 202) 200 ncü sayının son sayfasında yer alan Mehmet Postallı imzalı 9 ayrı dörtlükten meydana gelen ‘Aldanma oğul’ başlıklı şiirden iki dörtlükle yazımızın bitiş noktasını koyalım efendim:

Makam, mevki elden çıkar gider de,
İnsanlık ebedi, ölmez be oğul.
Ekle ne var, ne yok, hepsi biter de,
İyilik kumaşı solmaz be oğul..

Gençlikte duygular sel gibi çağlar,
Gönül, umudunu yükseğe bağlar,
Denginde düşmeyen, ömrüne ağlar,
Her güzel yerini bulmaz be oğul..
***
Uluslararası, Türkiye-Mısır İlişkileri
Sempozyumu bildirileri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
  Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu, merkezi Ankara’da bulunan Halk Kültürü Araştırmaları Kurumunun Genel Başkanı, Araştırmacı yazar.
  İrfan Ünver Nasrattınoğlu’nun yayına hazırladığı: Uluslar arası Türkiye-Mısır İlişkileri Sempozyumu Bildirileri 114 sayfayla kitaplaştırılmış. Geçtiğimiz yıllardan birinde gerçekleştirilen Sempozyum kitabı, Halk Kültürü Araştırmaları Kurumunun yayınları arasında Günyüzü görmüş.
  Sunuş, İrfan Ünver Nasrattınoğlu’na ait. Buranın bir yerinde, Mısırlı bilim adamlarıyla doğrudan ilişki kurularak, geniş kapsamlı bir düzenleme yapmanın yararlı olacağı düşüncesinden hareketle gerçekleştirilen sempozyumdan sözediliyor.
  Bildirileriyle katılanların bazılarının isimlerinden sözedelim burada:
  Ali Baykan, Ayten Sürür, B.Uyar Akalın, Harid Fedai, İbrahim Kunt, M. Sabri Koz, Nurşen Dinç, Sevim Selamet, Sinem Özdemir, Turgut Tuna vd.
  Bazı bildirilerden, bildiri sahipleri itibariyle, aldığımız cümleler şöyle sıralanmakta efendim:
1.Türk Edebiyatında özellikle 1930–1950 yılları arasında ortaya konan eserlerin yazarlarının öncülerinden biri olan Sadri Erten ve Sabahattin Ali de aynı yöntemi uygulayan yazarlarımızdandır (Ali Baykan, Sayfa:13)
2.Osmanlı Devleti’nin Ürdün, Irak, Suudi Arabistan gibi eyaletlerini kaybettiği dağılma döneminde, Mısır da büyük mali sıkıntıların önemli etkisiyle İngilizlerin kontrolü altına girmiştir. 1883’te İngiltere, gerekli gördüğü sadece Mısır’da kalacağını ilan etmiştir (Dr. Dilek Yiğit Yüksel, Sayfa:37)
3.Yaşadığımız dünya üzerinde her şeyin bir manası, her bir nesne, hadise, davranış ve ifadenin taşıdığı bir mesaj, hatırlattığı bir sembol, zihinde canlandırdığı bir imaj vardır. (Yrd. Doç.Dr. Hülya Aşkın Balcı, Sayfa:51)
4.Divan Edebiyatında bulunan mazumelerde yapılan en önemli sanatlardan biri de tarih düşürme sanatıdır. Muamma ve lugaz gibi türlere kısmen yakınlığı olan düşürme sanatı üzerinde Türkler, İranlı ve Araplardan daha başarılı olmuşlardır. Bu konuda onlardan daha çok manzume örnekleri vermişlerdir (İbrahim Kunt, Sayfa:63)
5.Mısır mitolojisinde Nut gökyüzü tanrısı her sabah güneşi, her akşam yıldızları doğurur. Nut tasvirlerinde elleriyle dünyayı kaplar. Vücudunda yıldızlar, ay ve güneş resmi yer alır. Nut tanrıların doğuran büyük hanım iki ülkenin kraliçesidir (Mehmet Naci Önal, Sayfa: 72)
6.Naponyon Bonapart’ın Mısır’ı işgal etmesi, gerek Osmanlı, gerekse Avrupa tarihi açısından dikkate değer özellikler taşımaktadır. Osmanlı Devleti, Fransa, İngiltere ve Rusya ilişkileri de bu işgal ve devamında yaşananlar bakımından ilginç gelişmeler göstermiştir (M.Sabri Koz, Sayfa 79)
***
Çağrı ve Aydın Efesi Dergileri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İki, kültür, sanat, edebiyat, folklor dergisi var masamda. Bunlar sırasıyla:
ÇAĞRI DERGİSİ
Üstat Feyzi Halıcı’nın Konya’da yayın hayatımıza kazandırdığı, bugün O’nun koordinatörlüğü, M. Emrehan Halıcı’nın sahip ve yazı işleri müdürlüğünde aylık olarak Ankara’da yayınlanan Çağrı Dergisi, kültürümüzün bir çınarı olarak 620 nci sayısıyla bizimle selamlaştı, merhabalaştı. Çağrı’nın Ankara, yazışma adresi: P.K. 468 Yenişehir-Ankara.
Elimizdeki, masamızdaki 620 nci sayısının başyazısı Feyzi Halıcı imzalı, “Mevlana’dan Galile’ye çağdaş bir gezi” başlığının ta tıyıcısı. Çağrısının bu sayısında yazısı imzası bulunanlardan bazılarının sıralanışı şöyle:
-Feyzi Halıcı, Turhan Doyan, Prof. Dr. Gülhan Slem, Aysen Akdemir, Ali Rıdvan Bülbül Ali Naili Erdem, Fatma Bahar Halıcı (Gökfiliz), Doç.Dr. Tamilla Abbashanlı, Rabia Barış, Abdülkadir Güler, A.Necmettin Çanga vd. Ön kapakta yeralan Feyzi Halıcı dörtlüklerinden biri “Sel yatağında” başlığıyla şöyle karşımıza çıkıyor:

İstemem şüphenin karabatağında,
Gülle karşılarım seni her atağında,
Bir kutsal duyarlıkla dünya lezzetini,
Tatmak isterim sevgi sel yatağında..

Fevzi Halıcı üstadımızla özdeşleşen Çağrı Dergisinin yıllarca yayınının sürmesi Feyzi ağabeyimizin sağlığının iyilikler içinde olması dileklerimizle, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz efendim.
AYDIN EFESİ DERGİSİ
Aydın ilimiz merkezinde, Aydın Yazarlar ve Şairler Dergisi tarafından iki ayda bir yayınlanan, kültür, sanat ve edebiyat dergisi. Dernek adına sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Şükrü Öksüz, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Güner Dokuyucu, Genel Koordinatör Ali Haydar Öztürk olan Aydın Efesi Dergisinin ikinci sayısı masamda. İlk sayıda olduğu gibi yine pırıl pırıl bir baskıyla, 48 sayfayla, sanat ve edebiyatseverlerle buluştu, buluşturuldu. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Şükrü Öksöz ve Güner Dokuyucu imzalı başyazı ve sunuş anlamındaki yazılar dikkat çekiyor. Buradan:
1. Dergimiz kar amacı gütmediği için, yazı ve şiirlere telif hakkı ödenmemektedir. Dergimizi yazı ve şiir gönderenler zaten böyle bir hak talep etmeyeceklerini bilerek göndermektedirler. (Şükrü Öksüz)
2. Kitap okumayız, gazete okumayız. Ürkadaşımızın üye olduğu derneğin adına çıkardıkları dergiyi de laf olsun diye alır, içinde ne var, ne yazmışlar diye merak etmeyiz. Bir köşeye atarız dergiyi (Güner Dokuyucu).
Aydın Efesi dergisinin 2 nci sayısında imzaları bulunanlardan bazılarının sıralanışı: Şükrü Öksüz, Güner Dokuyucu, Prof.Dr.İsa Kayacan, Kenan Çiftci, Erhan Tığlı, Esat Anık, İbrahim İmer, Mehmet Güven, M. Kemal Yılmaz, Ergün Veren, Özen Gülay Atacan, Etem Oruç, Celal Oymak, Ahmet Canbaba, Serpil Erkılıç vd.
***
Aydın Karasüleymanoğlu’ndan:
Düzensiz düzen
Prof. Dr. İSA KAYACAN
  Aydın Karasüleymanoğlu, şair, yazar ve araştırmacı. Ankara’da yaşıyor. Bir “Artvin Delisi”.. Artvin için yatıyor, Artvin için kalkıyor. Eşi, eğitimci-şair Şahver Karasüleymanoğlu’yla birlikte yazıp, yayınlıyorlar, dikkat çeken isim ve imzalarımızın başında yer alıyorlar.
  Bana ulaşan kitapların sayısında azalma olmadığını daha önceleri söyledim, yazdım. Bu artış içerisinde, bana ulaşan kitaplarla ilgili yazıp, yayımlamada biraz gecikiyorum. Bunun giderilmesi için gösterdiğim çaba ve gayretler yetersiz kalıyor.
  Aydın Karasüleymanoğlu’nun dörtlüklerinden meydana gelen, Ankara’da Payda yayıncılık yayınları arasında Günyüzü gören 336 sayfalık “Düzensiz Düzen” adlı kitabın sayfalarında şöyle bir gezinti yapmak istiyorum:
  Sayın Karasüleymanoğlu, “50 yıllık dost, Prof. Dr. İsa Kayacan’a saygıyla – 2011 “notuyla imzalamışlar. Teşekkürlerimi, sevgi ve saygılarımı yinelemek istiyorum öncelikle.
  Mehmet Aydın hocanın Damar Dergisinin Nisan 2005 sayısında yazdığı bir yazı var önsöz veya sunuş biçiminde. Başlığı: “Bir taşlama ustası Aydın baba” Aydın Karasüleymanoğlu’nun taşlamalarından, ustalığından sözediliyor, sözediliyor burada. Sonra dörtlükler, taşlamalar başlıyor. Bazı dörtlükler efendim:

VATAN SAĞ OLSUN
Deveyi amuduyla yutan sağ olsun,
On parmağıyla da bal tutan sağ olsun,
Sen acından ölsen de, memurum, işçim,
Talana fırsat veren vatan sağ olsun.

    Aydın Karasüleymanoğlu, uzun uzun anlatılacakların özetini yapıyor, dörtlüklerindeki taşlamalarıyla, kısa ve öz bir anlatım içine girme ustalığıyla bizimle selamlaşırken devam ediyor. Sayfa 87’deki dörtlüklerden birincisinde, “Dünyanın devamı ise” başlığıyla şöyle sesleniyor:

Günahtan kaçmaya edersin gayret,
Bu dünyanın devamı sayılır ahret,
Sağlığında sürekli rüşvet yiyenler,
Ahrette de yaparsa, etmeyin hayret…
***
                          Durkadın Karagöl’den: Hevser
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Durkadın Karagöl (Kurban Teyze) Ankara’da yaşıyor. Birbiri ardına yayınladığı kitaplarıyla dikkat çeken isim ve imzalarımızdan biri. Mütevazı kişiliğiyle kaleme aldıklarından ileri bakan bir hedef var.
Son gelen kitabının adı: Hevser. 144 sayfalık şiir kitabı. Yedinci kitab elimizdeki Hevser. İlk şiirin adı ‘Anladım’. Sonra Esiyorsun güzelim başlıklı şiiriyle karşımıza çıkıyor. Bu şiir 7. sayfada, dört dörtlükten oluşuyor. İlki dörtlüğü şöyle anılan şiirin:

Esiyorsun güzel güzel,
Dalgalısın nedir özel?
Sevdalısın belli güzel,
Esiyorsun güzel güzel.

İmrenecek hallerin var,
İbret dolu yönlerin var,
Hakikatten dillerin var,
Esiyorsun güzel güzel.

Durkadın Karagöl (Kurban teyze) şiirlerindeki rahatlıkla dikkat çekiyor. Yani anlatım yumuşaklığı içinde Durkadın hanım. Şiir yolculuğunu ısrarla sürdürürse, gelecekte alacağı mesafelerin önemliliği daha bir görülecek, daha bir anlaşılacaktır.
Hevser, adlı Durkadın Karagil şiir kitabının sayfalarındaki gezintimizi sürdürünce gördüğümüz mısra bütünlükleriyle karşılaştığımız gerçeğinin netliklerini görürüz. Hecevezni türündeki şiirlerin arasında ayırım yapmanın zorluğunu görerek sayfa 142’deki “çocuklarımız onlar” adlı şiirin dörtlüklerine dönelim:

Onlar var ki bizim çocuklarımız,
Her çiçekten açın gonca gibi
Daha tomurcuk dünya, dünyamızın,
Çiçekten tomurcukları onlar.

Allah yaratmış sensiz ne seçer,
Kimi sarışın, kimileri esmer,
Irk, mezhep din ayrım bilmezler,
Canı candan çocuklarımız varız onlar.
***
                     Ankara’dan ‘Kültür Çağlayanı’ Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Genel bir değerlendirme çerçevesinde ve bir seri düzeni içerisinde ele aldığım dergilerimizin sayfalarındaki gezme yazılarımın bir yenisi, Ankara’da iki ayda bir yayınlanan ‘Kültür Çağlayanı’ Dergisinin sayfalarında olacak efendim.
Eğitim, kültür, sanat, edebiyat ve halkbilimi dergisi olarak yayınlanan ‘Kültür Çağlayanı’ Dergisinin 13 ve 14. sayıları masamda. Önce kimliğine bakıyorum bu derginin:
Sahibi: Hayrettin İvgin, Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Erhan İvgin, Koordinatör: İbrahim İmer, Redaktör: Ömer Ünal, Sanat sorumlusu: Coşkun Mutlu, 12 kişilik yayın kurulu var. Ayrıca, dış ülkelerde temsilcileri bulunuyor Kültür Çağlayanı Dergisinin.
İlimdeki Kültür Çağlayanı Dergisinin iki sayısında imzaları bulunanlardan bazılarının sıralanışını şöyle görüyoruz: Hayrettin İvgin, Nail Tan, Prof. Dr.Tuncer Gülensoy, Mevlüt Özhan, Doç.Dr.Bayram Durbilmez, Eser Daloğlu Kösal, Şükran Aydoğan, Nihal Balcı, Müjgan Üçer, Jale Keskinkılıç, Coşkun Mutlu, Nevin Kılıç, Dr. Yakup Guliyeva, Onur Sancak, C.Necati Üçyıldız, Abdülkadir Güler, Erdin İvgin, Ünal Şöhret Dirlik, Ali Cevat Yürekli, Feyzullah Seçkin, Osman Baş, D.Duyular Doğan, Serap Demirtürk, Muhsin Durucan, Rıfat Kaya, İsmail Özmel, İbrahim İmer, Recep Acay, Sabiha Serin, Dilek Hokkaömeroğlu, İsa Kayacan, vd.
Kültür Çağlayanı Dergisinin 13 ncü sayısındaki şiirlerden seçtiğimiz, İbrahim İmer ve Murat Duman imzalı şiirlerden ikişer dötlük almak istiyorum: Önce İbrahim İmer’in ‘Neden’ adlı, başlıklı şiirinden:

Öyle bir namerde muhtaç ettin ki,
Ömrüme ektiği bitmedi, neden?
“Hadi yürü” diyen, sesi beklerken,
Dualarım katında tutmadı, neden?

De hele bu işin neresi fani?
Kocaman saltanat payım ne, hani!
Kulların umutla aldattı beni,
İmer’im kimseyi gütmedi, neden?.

Murat Duman imzalı, ‘Şoföre mektup’ adlı, başlıklı şiir derginin 19 ncu sayfasında yeralıyor. Altı dörtlükten meydana gelen bu şiirin iki dörtlüğü şöyle karşımıza çıkıyor efendim:

Süratle giderken, düşünmek gerek,
Sürat felakettir yapma arkadaş,
Yanında taşıma, kazmayla, kürek,
Şeritten şeride sapma arkadaş!

Murat Duman der ki ortamı germe,
Eğitim olmadan trafiğe girme,
Yarım saat geç git, kendini yorma,
Şu şeytan nefsine tapma arkadaş!
***
Bakış’ ve ‘Denge’ Gazeteleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gazetelerle ilgili incelemelerimi sürdürürken, bugün gündemimde Aydın ilimiz merkezinde yayınlanan iki gazete var. Bu gazeteler sırasıyla:
BAKIŞ GAZETESİ
12 normal sayfayla günlük yayınlanıyor. Masamda 2506. sayısı var. Şükrü Öksüz dostumuzun şiir sütununu da yer alıyor Bakış Gazetesinde. Elimizde, masamızda bulunan “Bakış” Gazetesi sayısındaki haberlerden bazı başlıklar nakledelim:
- Aydın vergi rekortmenleri belirlendi/Aydınlı firma dünyada bir ilki başardı/güzelçamlı ilçe olmak istiyor,
- Baraj dolunca Kemer köyünde 7 evi su bastı/Ovapınar Kırkpınar’a döndü/Hazilli şampiyonunu karşıladı/Eşi vefat etmiş kadınlara devlet yardımı,
- Devli, Öğretmenlerin kaybettiği itibar yeniden kazandırılmalıdır/Okula gitmeden iki üniversite bitirdi,
- Kadın Dernekleri İzmir’de buluştu/Bodrum’da av köpekleri yarıştı/Akaryakıt ve enerji sektörü temsilcileri Denizli’de toplandı,
- Atlar öğrencilere burs için yarıştı/Didim 75. Yıl Sanayi Sitesinde ot bedeli sorunu masaya yatırıldı/Didim Tema’dan ağaçlandırma etkinliği,
- Didim Polisinden hırsızlara suçüstü/Harabeye dönen Sağlık Ocağı akıbetini bekliyor/4.Kardelen bahar şenliği,
- Uluslar arası 1. Didim Dans festivali sona erdi/Aşıklar Şöleni renkli geçti/ Aydınspor 1923 umutları tüketti/Söke’de çeyrek finalistler belli oldu vd.
Bakış Gazetesinin kimliğine bakıyorum: İmtiyaz sahibi: Sami Solak, Yazı İşleri Müdürü: Ali Akkurt. Adres: Güzelhisar Mhl. 45 sk. No:5-1 Aydın. Tlf: 0256–214 58 16
DENGE GAZETESİ
16 normal sayfayla ‘Aydın’ı aydınlatan gazete’ olarak yayınlanıyor. Masamda 3767. sayısı var Denge’nin.
Kimliğine bakıyorum Denge gazetesinin: Kurucusu: Şemsettin Karpınar, İmtiyaz sahibi: Mehmet Aydın, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Sercan Örün. Tlf:0256- 213 80 33. Yönetim yeri: Veysipaşa Mhl. 1606 sk. No:7-A, Aydın.
Şimdi Denge Gazetesinin elimde, masamda bulunan sayısından bazı haber başlıkları aktarmak istiyorum:
- Metin öğretmen kansere yenik düştü/Ökten: bakanlık doğru karar verdi/Kestanenin faydaları saymakla bitmiyor,
- Mısır üreticileri tedirgin/Askere davul-zurna ile uğurlandılar/Bozdoğan’da minibüs otomobil çarpıştı:7 yaralı,
- Fatma annenin kalbi Sevinç öğretmene umut oldu/Kuşadasında ‘Dünden bugüne Kemalizm’ konferansı düzenlendi.
- Kırmızı ışık ihlali bir ölü/Birlikte büyüyen üç arkadaş mezara da birlikte gitti/Motosiklet hırsızları tutuklandı vd.
***
Kahramanmaraş’dan ‘Alkış’ Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerimizle ilgili seri çerçevesinde gündemimde olan Dergi, Kahramanmaraş ilimiz merkezinde iki ayda bir yayınlanan ‘Alkış’ Dergisi efendim.
64 ve 65 sayfaları masamda olan ‘Alkış’ın sayfalarında gezmeye başlamadan önce, kimliğine bakalım birlikte:
İki aylık kültür, sanat dergisi ‘Alkış’ın sahibi: Dr. Oğuz Paköz. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Nihat Yücel. Yayına hazırlayan: Serdar Yakar, N. Ece Paköz. Beş kişilik Danışma Kurulu var. Yönetim yeri: Hükümet Bulv. Mert İşhanı No: 24-28 P.K.46 Kahramanmaraş. Tlf:0344 225 00 35
Oğuz Paköz imzalı ‘Alkış’tan’ başlığı altında bir değerlendirme, sunuş ve yorum yeralıyor derginin her sayısında. 65 nci sayının sunuşu-yorumundan birkaç cümle:
Hepimizin amacı Türkçeyi yüceltmek olsa da aramızda kimi değişik düşünceler olduğu da bir gerçektir. Biz Oğuz Çetinoğlu’yu da Yavuz Bülent Bakiler’i de çok seviyoruz, denilişi dikkat çekiyordu.
Dergi içinde, sayfalarında yazılar, araştırma ve yorumlarla, yer yer şiirlerle karşılaşıyoruz. İmzası bulunanlardan bazıları: Oğuz Peköz, Fethi Balık, Mürvet Sarıyıldız, Rasim Deniz, Eshabil Karademir (Karaozan), R. Mithat Yılmaz, Sıdık Elbistanlı, Ahmet Ayaz, Oğuz Karakoç, Hızır İrfan Önder, Mehmet Uysal, Ali Büyükçapar, Cengiz Dilber, Ahmet H. Koç, Oğuz Çetinoğlu, Ramazan Mengilli, Asuman Soydan Atasayar, Mehmet Kılıç, Murat İsmihu, Abdülkadir Güler, Serkan Çardaklı, Adil Bozkurt, İmdat Gümüş, Hacı Ali Özturan, Serdar Yakar, M. Kemal Atik, Mustafa Aslan, Ozan Bulut (Bahattin Bulut), Aşık Cuma Taşdemir, İnci Okumuş, (Hacı Aşık Selami), Aşık Ali Ataş, Sıdık Özer, Harika Ufuk, Ramazan Avcı, Yalçın Yücel, Mehmet Uysal, Saduman Açoğlu, Tanyal Sünbül,
Derginin her sayısındaki kapak fotoğrafı değişiyor. Örneğin, 64. sayının kapağında rahmetli Abdurrahim Karakoç’un bir fotoğrafı yeralmıştı. Ayrıca, dergi sayfalarında yazı ve şiirleri yeralan imza sahiplerinin adı ve soyadıyla birlikte fotoğraflarıda yeralıyor.
64 ncü sayının 10. sayfasında, Aşık Ali Aktaş imzalı, rahmetli Üstat Abdurrahim Karakoç için yazılan altı dörtlükten meydana gelen bir şiir var. İki ayrı dörtlüğü bu şiirin:

Halk’a duyuruldu bu acı haber,
Haber bağrımızı ezdi Karakoç.
Dünyayı bürüdü, üzüntü, keder,
Ölümün bizleri üzdü Karakoç.

Aşık Ali’m çırpındık ve ağladık,
Unutmak imkânsız kara bağladık,
Ecel geldi mi dedik, haber mi saldık,
Ölümün bizleri üzdü Karakoç.

65. sayıda Oğuz Çetinoğlu’nun, Yavuz Bülent Bakiler ağabeyimizle bir röportajı var. ‘Kimi’ kelimesiyle ilgili cevap: Kim, kimse, kim o, kimileri gibi kelimeler, tamamen şahıslar için kullanılır, şeklinde ortaya konuluyor Yavuz Bülent Bakiler hoca tarafından.
***
Orhan Kural’dan:
Büyük dünyada küçük adımlar
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Prof. Dr. Orhan Kural hoca bir gezgin… Gittiği her yerden ses getiriyor. Tespitleriyle, yorum ve anlatımlarıyla dikkat çekiyor.
Yenilerde bir kitabı daha geldi Orhan Kural hocanın: Adı;  büyük Dünyada Küçük Adımlar. 240 sayfayla, Han Yayınları arasında 7. baskı olarak Günyüzü görmüş.
Bir hatırlatma var ilk sayfada. Şöyle: Bu büyüklükteki 200 kitap için bir ağaç kesilmektedir. Biz de Silivri Fenerköy’de 15 yeni ağaç diktik.
Önemli, anlamlı bir hatırlatma, herkes böyle yapsa, yapabilse ne kadar doğru ve güzel olur değil mi?.
İçindekiler bölümünde, sayfasında; ABD, Arjantin, Avusturya, Azerbaycan, Cezayir, Finlandiya, Fransa, Hong Kong, İran, İsveç, Kenya’dan Şeysel’e Budapeşte ve Macaristan, Romanya, Tayland, Tayvan, Tunus gibi ülkelerden sözediliyor. Buralardaki gezi notlarının sayfalara aktarıldığı mesajı veriliyor, bilgilendirilişi yapılıyor.
Rahmetli Aziz Nesin’in “Gezi edebiyatına farklı bir bakış’ı yeralıyor ilk iki sayfada Teşvikiye Haziran 1995 tarihinin taşıyıcısı bu yazı. Orhan Kural hocanın “Dünya döndükçe insan gezdikçe” adlı kitabıyla ilgili yazılan bir yazı, yapılan bir değerlendirme bu yazı efendim.
Fırsatlar ülkesi Amerika Birleşik Devletleri, başlıklı 11 nci sayfada başlayan anlatımların girişi:
İlginçtir, Amerika deyince akla gelen Amerika kıtası değil de, Amerika Birleşik Devletleri oluyor. İlginçtir diyorum, çünkü benim de aklıma önce ABD geliyor.
Belki de dünyanın en güçlü devleti oluşundan kaynaklanıyor bu duygu. Güçlü; ama bir o kadar da karmaşık bir ülke. Ataları ise bir avuç göçmen.. Biraz daha gerilere gidelim, Amerika’nın ilk sahipleri yaklaşık 100 bin sene önce buraya göç etmiş Kızıldereliler.
Sayfa 55’de Tango’nun ana vatanı: Arjantin. Arjantinli Raul G. Aguirre gerçek üstücülük akımının öncüsü idi. Şiirinin adı: “Fırlatılmıştı bile”. Birlikte okuyalım:

Fırlatılmıştı bile denize taşlar,
Taşlar, sözcükler, ölümlü hazineleri,
Hayatın bilinmedik korkunç,
Bir dinginlik sürüyor konağında,
Kıpırtısız bir dinginlik,
O büyük oburu kandıracak,
Ne hüneri var, ne garip töreleri,
Ölüm bile değil bu; sessizlik,
Olmayan bir sesin sessizliği,
Bozuk bir sarkacın duruvermesi
Özgürlüğü mahzende yaşayanın
Kapı aralık, güneş taze
Denize bakıyor gören gözler.
***
İstanbul’dan ‘Yesevi’ Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İlgili başlattığımız seri yazının, bugünkü gündeminde, İstanbul’da aylık yayınlanan sevgi dergisi “Yesevi” var.
223, 24, 25 ve 226. sayıları masamda bulunan Yesevi’nin kimliğine bakıyorum öncelikle: Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü; Erdoğan Aslıyüce. Yayın Danışmanları var değişik isim ve imzalardan oluşan. Yazışma: P.K. 6 Beyazıt-İstanbul. Tlf: 0212 638 50 12.
Yesevi’nin her sayısının kapağında, önemli sayılan konularla ilgili fotoğrafla görüntüler yer alıyor. Masamdaki dört sayısında imza olarak yeralanlardan bazılarının sıralanışı şöyle:
Ali Osman Özcan, Ahmet Özdemir, Muhsin Kadıoğlu, İsmail Uçakçı, Çağla Gül Yesevi, Özcan Pehlivanoğlu, Süheyl Başaran, Yusuf Gedikli, Fatih Durmuş, Musa Serin, Nazan Sezgin, Erdoğan Aslıyüce, Mehmet Emiroğlu, Ramazan Özey, Şükrü Karaca, Mustafa Özkurt, İsmenullah Yesevi, Mehmet Tuğlacı, A. Vehbi Ecer, Ahmet Göksan, Osman Şahbaz vd.
Yesevi Dergisi sayfalarında, araştırma ve haber ağırlıklı yazı ve bilgilendirmeler yeralıyor. Yer yer, azınlıkta da olsa şiirlerle karşılaşıldığı oluyor. 224 sayılı Yesevi Dergisinin 11 nci sayfasında Ahlet Özdemir imzalı “Asker mektupları” başlığı altında verilenler var. Bir yerinde şöyle diyor Ahmet Özdemir:
“Mektup bir haberleşme aracı. Manilerimiz de bu araç içinde sevgililer ve uzaktaki kişiler arasında duygu ve haber alışverişinde görev yapıyor. Er mektuplarında sık sık manilere rastlanmakta. Bir demet sunmak istiyorum”:

Mektup yazdım okuna,
Vara, yâre dokuna,
Yar mevla’yı seversen,
Gül yerine kokula.

Dağlarda kar kalmadı,
Yürekte fer kalmadı,
Daha çok yazacaktım,
Mektupda yer kalmadı.

Erdoğan Aslıyüce, yine 224 sayılı Derginin 4 ncü sayfasında, İstanbul Boğazı’nı atlarla geçen Türklerden sözediyor. Girişinde de şöyle yazmakta yazısının:
“Doğu-Roma Anadolu’da Selçuk Türklerinin baskısı altında idi. Onlara, ancak onlar gibi cesur savaşçı Peçeneklerin karşı koyabileceğini bilen Doğu-Roma 15 bin Peçenek süvarisini sallarla ve gemilerle Üsküdar’a geçirdi. Selçuklu soydaşları ile savaşacaklarını öğrenince itiraz ettiler”.
Günümüzde Kültür değerlerindeki değişimle beraber ortaya çıkan fırsatlar, suç işleyebilecek insanları harekete geçirmektedir. Bu insanlar, adaletsizliği vurgulayarak kendi adeletlerini uygulamak amacıyla işe koyulup, buldukları fırsatı, gücü ve toplumda dürüst insanların Pasifiklerini gördüklerinde hemen düşünce ve eylemleriyle ortaya çıkmayı göze alırlar (Prof. Dr. Ali Osman Özcan, Sayı: 225, Sayfa: 23).
Nasrullah Cami’nin İstiklal Harbimizde önemli bir yeri vardır. O günlere dönüp baktığımızda, vatan yitirilmiş olmasına rağmen, halkta bir şaşkınlık ve uyku hali hâkimdir (Özcan Pehlivanoğlu, Sayı: 226, Sayfa: 26).
***
Minik Feyza Muştu’dan:
Kelebeğin Mevsimleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şair Yazar, araştırmacı, editör Aysel Al tarafından bana ulaştırılan şiir kitaplarından birinin adı: Kelebeğin Mevsimleri. Şairesi: Feyza Muştu.
80 sayfayla, merkezi Ankara’da bulunan Yıldızlar Yayıncılık, yayınları arasında Günyüzü gören şiir kitabının Editörü: Aysel Al. Feyza Muştu’nun yazışma adresi. Cumhuriyet Mhl. Onur Sk. Yeşil Köşe Apt. Kat.3-4 Turhal Tokat.
Aysel Al imzalı iki sayfalık bir önsöz var. Aysel Al, bu önsözünün bir yerinde: “Ben inanıyorum ki Feyza çok büyük bir başarı sağlayacak ve geleceğin iyi kalemlerinden biri olacak” diyor. Bu bir tespittir, bir değerlendirme ve yorumdur. Yerinde tespitlerdir bunlar.
Serbest türdeki şiirlerin ağırlıklı olduğu Kelebeğin Mevsimleri adlı şiir kitabının imza sahibi Feyza Muştu 01 Ocak 1999 tarihinde Tokat ilimizin Turhal ilçesinde doğdu. Henüz ilköğretim çağında…
Ama yazdıkları, yaşının üstünde bir başarı çizgisi ortaya koyuyor. Bunun doğruluğunu kitabının sayfalarındaki şiirlerden anlıyoruz.
Kelebeğin Mevsimleri adlı şiir kitabının iç sayfalarında, şiirler arasındaki sayfalarla, minik bir öğrencinin Feyza Muştu’nun çizdiği resimler, anlatmak istediği görüntüler de yeralmış.
Sayfa 11’de yer alan “Renkli doğamız” adlı, başlıklı şiir dört ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bir dörtlüğü bu şiirin:

Yeşilini nereden alırsın?,
Güzel renkli perilerden mi?
Güzel gök rengini, bulutlarını,
Nereden alırsın, güzel doğamız?.

İlkbahar, tasarruf, yağmur, trafik, okul, yaşam sevgisi gibi başlıklarla yazılan şiirlerdeki anlatım, gelecek için ümit veren mısralardan oluşuyor.
Çocuk yaşında yazdığı şiirleriyle, okurlarının karşısına çıkma cesaretini gösteren Feyza Muştu, gelecekte daha emin adımlarla yürüyecek, sanat ve edebiyat dünyamızda hatırı sayılır, bilinen ve alkışlanan isim ve imzalar arasında yeralacaktır.
Tebriklerimi sunuyorum efendim.
***
Şiir şiir Güzide Gülpınar Taranoğlu
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirlerin getirdikleri. Bizi yansıyış biçimleri… Bu çerçeveden hareketle, Güzide Gülpınar Taranoğlu şiirlerinden ikisi efendim:

GÖZLER

Gözler yalan söylemez
Görmesini bilirsen
Aşkını saklayamaz
Çözmesini bilirsen.

Simalar gözle güzel
İnsanlar özle güzel
Sevgiler sözle güzel
Yormasını bilirsen.

Gözlerden doğar sevgi
Gözlerden taşar ilgi
Her göz aynıdır bil ki
Dermesini bilirsen.

Yaşları içten akar
Bazen sevinçten akar
Her birinde mana var
Sormasını bilirsen.

O gözler ki renk renk renk
Her biri sevgiye denk
Sana bakar gülerek
Sarmasını bilirsen.

AMAN DİKKAT ET

Dön diyebilir misin geçen yıllara
Kilit vurabilir misin dursun diye zaman
Soluklarla ömrün geçer tek soluğa emrin geçmez
Yaşarsın emredilmişliğin çemberinde ömrünü
İnsanlar insanlıklarıyla derece alır
İyilik-kötülük yüreklerinde
Şuur-mantık düşünce kafalarında
Bazen büyük, büyük, büyük
Bazen da ufalır…
İnsanoğlu bu duygularına mağlup
İstekleri hudutsuz,
İnsanca duygularla dolanlar mutlu
Sevmek-acımak-merhamet eksik olmasın yüreğinde
Aman dikkat et…
***
Cumhuriyet Kadınları Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Aydın ilimiz, merkez ve ilçeleriyle, öteki yerleşim birimleriyle, kültürel açıdan zenginlik içinde. Yayımlanan gazete ve dergileriyle, kitaplarıyla, imza sahiplerinin önemliliğini ortaya koyuyor.
Eğitimci, yazar, araştırmacı, parlamenter M. Kemal Yılmaz hoca bu isim ve imzaların başında geliyor. Gönderdiği, yayınlarlar, şiirlerle hep ön palanda kalma başarısını gösteriyor. O’nun aracılığıyla gelen gazete ve dergiler de var.
Cumhuriyet Kadınları Dergisinin 2. sayısı bunlardan biri. Cumhuriyet Kadınları Derneği Aydın Şubesi adına Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Selma Egesoy. Yayın kurulunda Saniye Duman, Devlet Yorulmaz ve Şenel Kasap görev yapıyorlar.
Yazışma adresi: R. Paşa Mhl. Bedesten İş Merk. Kat. 1 Aydın. Tlf: 0505 255 78 65.
Halide Edip Adıvar’ın Sultanahmet mitingi konuşmalarından bölümler (23.05.1919) veriliyor ilk sayfalarda. Sonra, Selma Egesoy, Saadet Kavasgil, Ümran Yalçın, Fatma Kader, Birsel Oğuz, Gülşen Onbaşılar, O.Hasan Bıldırki, Talip Apaydın, imzalı yazılar başta olmak üzere, uzun soluklu pek çok haber yeralıyor. Dört imzadan birkaçar cümle:
1. Bu dünyadan gözleri açık gitmemek var. Cumhuriyetimizin kurulduğu yıllarda Atatürk’ün Doğu, Asya ve Latin Amerika uluslarına ilham veren, önderlik eden emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi insan ruhunun esaretten kurtulup özüne dönmesinin tek anahtarıdır (Selma Egesoy)
2. Atatürk’ün kadınlarla ilgili bütün reformları ve uygulamaları O’nun Türk Kadınına verdiği önemin ve bunun yeni Türkiye’nin kalkınmasında yararlı olacağı hususunda olan inancın kanıtıdır (Saadet Kavasgil)
3. Önce bilelim ki hiçbir lider hiçbir devlet adamı kadın hakları konusunda Atatürk gibi o ölçüde mücadele vermemiştir. (Ümran Yalçın)
4. Bizim yurt ve ulusal tarihimizde kadın hakları yönünden çeşitli evrelerden geçilmiş olmakla birlikte, Orta Asya’daki Türk boylarında kadının toplum ve aile içindeki yeri daima önemli olmuştur. Bugün de Türkmenler, Kırgızlar, Karakalpaklar, Kazaklar arasında kadın, yaşamın her biçiminde erkeğinin yanındadır. (Birsel Oğuz)
Not: Bu yazı M. Kemal Yılmaz Hoca’nın vefatından önce yazılmıştır.
***
Süleyman Erol’dan: Sarı Sabır
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar, dergiler, bültenler, gazeteler yayınlanıyor. Bize ulaşanlar.. Bunların ya doğrudan gelenleri, ya da bir aracı dostumuz vasıtasıyla gelenler.
Süleyman Erol’un ‘Sarı Sabır’ adlı, 136 sayfalık öyküler kitabı, merkezi Ankara’da bulunan ‘Ürün Yayınları’ arasında çıktı ve okurlarıyla, buluştu, buluşturuldu.
Kitap, araştırmacı, yazar ve şair dostum A. Kadir Paksoy aracılığıyla bana ulaştı, ulaştırıldı.
Süleyman Erol imzalı, ‘İçerden dışarıya ya da önsöz yerine’ başlığıyla uzunca bir değerlendirme, sunuş, yorum dikkat çekiyor. Süleyman Erol imzasının hemen altında, ‘1 nolu F tipi hapishane, A-Tek 10, Şirinyer-İzmir’ adresi kaydediliyor. Bu sunuşun bir yerinde;
-“Yazmak, hapishanede yazmak, hastanın nekahet dönemindeki içine vuran yaşamak, umut ve sevincinin ışığı gibi, bizi hep böyle benzer bir sayrılık sonrası iyimserliğinin içinde tutuyor” deniliyor.
Kitap içerisinde 10 ayrı öykünün yer aldığı görülüyor.
Kitabın adı olan “Sarı Sabır” adlı, başlıklı öykü 29 ncu sayfada başlıyor.
Bu öykünün girişi şöyle başlıyor:
-“Gökkubbenin Apollon’un bağdaş kurup Ege Denizi’nde günbatımını seyre daldığı, Bedreddin müritlerinin mübalağa cenk eylediği dağlarından yağ ovasından bal akan, düğünlerinde hala dümbelekçi Nazirelerin parmak oynattığı; Koca Arap İsmail Kerimoğlu harmandalının dönüldüğü, parmak üzümlerinin hem şarap, hem pekmez yapıldığı, çitlembik, payam, günebakan, künar, zeytin, pamuk cümbüşü.”
Bir Zilli Baba öyküsü var 47 nci sayfada başlayan…
Buranın girişinde de şu cümleler yeralıyor:
-“Gömleği pantolonundan sarkan, yüzü ter içinde kalmış ince uzun bir adam. Yanındaki motosikleti yokuştan çıkarırken söyleniyordu: Gidinin yarım akıllıları hem benim dediklerimi yapmazsınız, hem de kızarsınız. Siz var ya, benim tırnağım bile olamazsınız”..
Süleyman Erol, öykülerinin kahramanlarını yaşanmış olayların içinden seçip çıkarmış, değerlendirip, sayfalara aktarmış. Tebriklerimi sunuyorum efendim.
***
Yeni Size Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gazetelerden sonra başlattığımız, dergiler serisi çerçevesinde bugün gündemimizde olan, İstanbul ve Bandırma çıkışlı ‘Yeni Size’ Dergisinin sayfalarında gezmek istiyoruz.
Size Dergisi yıllarca, rahmetli Gülten Çiçek Tural tarafından aylık yayınlandı. Sonra ‘Yeni Size’ adıyla yayınına devem etti, ediyor.
Yeni Size Dergisinin 105, 106 ve 108 nci sayıları var masamda. Sanat edebiyat, kültür ve fikir dergisi olarak, getirdikleriyle takdir gören, aranılan bir dergi Yeni Size Dergisi…
Kimliğine baktığımızda;
Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: M. Zafer Tural.
Genel Koordinatör: Yavuz Bülent Bakiler,
Genel Sanat Yönetmeni: Sadettin Kaplan,
Teknik sanat yönetmeni: Adnan Tepecik,
Hukuk Müşaviri: Av. Suphi Seçer,
İdare Müdürü: Hüseyin Seçer,
AB Ülkeleri Genel Mümessili: M. Ali Yeni yurt,
Ankara Temsilcisi: Erdal Erdoğan…
Yayın kurulu var 16 kişiden, imzadan oluşan.
Editörden başlığıyla, M. Zafer Tural bir sunuş, önsöz, değerlendirme yapıyor her sayıda. 105. sayının editörden başlığı altında, girişte: “Çoğumuza tatilde tatlı bir rehavet çöker. Tatil dönüşü halen o ruh hali içinde vazifelerimizin başına geçeriz” denilişi dikkat çekiyor.
Yeni Size Dergisinin sayfalarında, araştırma ağırlıklı yazılar, sonra sayfaların bütünlüğü içinde şiirler dikkat çekiyor. Şimdi derginin sayfalarında yeralanlardan seçtiğimiz bazı cümleler aktaralım:
1. Arif Nihat Asya, aslen Tokat’ın Kapusuz köyünden soyu-sopu Horasan’dan çıkarak Tokat’a yerleşen Türkmen boylarındandır. Dedelerinin ikinci büyük gücü, Kapusuz köyünden Çatalcaya olmuş, Arif Nihat 1904 yılında Çatalca’nın İnceğiz köyünde doğmuş, sonra kendi ifadesiyle, İnceğiz’i Çatalça’ya, Çatalça’yı İstanbul’a bağlamışlar, İstanbul’lu olmuş. (Yavuz Bülent Bakiler, Sayı: 105)
2. Şairlerin, musikişinasların, en çok konu olarak işledikleri mevsimdir bahar. Mevsimlerin en güzelidir. Genelde bahar, edebiyatımızda ve sevgiliye ve onun güzelliğine benzetilir. Bahar hayattır, can verir, gönüllere ferahlık sağlar (Prof. Dr. Hayrettin İvgin, Sayı: 105)
3. Aşk, kalbinin bir anlık duruşunu hissetmemek, çarpıntıların ikiye katlanmasını dinleyebilmektir. Aşk, ıstırap çekmeyi hazır olmak onu kanıksıyabilmektir. Bir telefon sesin, bir gülümseyen pula hasret çekmektir (İsmet Bora Binatlı, Sayı: 106)
4. Gaziantep, Anadolu’nun ve Dünya’nın en eski yerleşim yerlerinden biridir. 6000 yıllık tarihi geçmişi ile Gaziantep tarihi ve kültürel zenginlikleri, antik kentleri, camileri, hanları, hamamları ve pek çok yeraltı, yerüstü zenginlikleri ile bir metropoldür (Emine Seviç Öksüzoğlu, Sayı: 108)
***
M. Mazhar Alphan’dan:
Oku dedim kendime
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar yayınlandıkça, bana ulaştıkça, fırsat bulup sayfalarındaki gezintilerimi sürdürdükçe gördüklerimiz, görülenler.
M. Mazhar Alphan İzmir’den sesleniyor. Yeni yeni yayınladığı kitapları var. Bunlardan bir başkası, yeni yayınlanan: Oku Dedim Kendime, adıyla 96 sayfayla yayınlandı.
Kısa kısa şiirlerin yeraldığı kitabın ilk sayfalarında birinde, Dr. M. Mazhar Alphan’ın kısa biyagrafisi yeralıyor. Sonra kısa kısa anlatımlarla sayfalara aktarılan şiirler başlıyor. Bana gidelim, adlı başlıklı şiir 15 nci sayfasında karşımıza çıkıyor. Bu şiirden:

Kapalı kutulara açılalım,
Kendimize dahi kapalı,
Mayınlı donuşlara.
En sisli yerinden soralım,
Dahi adet tutar nöbetiyle,
Soruşturma açalım çağımıza..

M. Mazhar Alphan, kendi şiir anlayışı ve anlatımıyla, mısralara, sayfalara sığmayan bir uzunluk, zenginlik içinde yazıyor, yayınlıyor.
Anlatımın kısa oluşu, önemliliği ortaya koyuyor. Bunun böyleliğini M. Mazhar Alphan anlatımlarında sıklıkla görmekteyiz.
Şiirler, anlatımlar sayfalarda Romen rakamlarıyla değerlendirilmiş, sıralanmış ve mısralara dökülmüş. Bunlardan yirminci sıralamadaki mısralar, sayfa 37 de karşımıza çıkıyor, çıkarılıyor:

Bacasız mecralarda,
Kır çiçekleri,
Bindallı sabahların,
Perçemli ışığı,
Türküler söyler artçı,
Etekleri avlak,
Dedim,
“Kendine avca”..

Hülya Deniz Ünal, 90 ncı sayfada başlayan “Oku dedim Kendime” yi inceliyor, değerlendiriyor. Şöyle bir anlatımı var ilk cümlelerde:
-“Karşımızda; yazdıkları şiir, toplumsal duruşu belli, diyeceğini diyen, tavrını açıkça ortaya koyan bir şair duruyor. Mazhar Alphan. Şiirini tarih eleğinden geçirmiş, taşlarını ayıklamış, yalın arı duru bir dile ulaşmış. Fazla denecek sözcük yok denecek kadar az. Kitap genel olarak yüksek bir temdoda gidiyor. Kimi yerlerde yavaşlamalar olsa da normaldir bu “ denilişi dikkat çekicidir.
Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
***
Muğla Devrim Gazetesinden
‘Devrim Sanat’ damlası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Anadolu Basını içerisinde, sanat sayfası düzenlenmesiyle dikkat çekenlerin sayısının fazla olduğunu söylemek mümkün değil.
Muğla ilimiz merkezinde 19 Ekim 1960 tarihinde kurularak, Melda Türkeş’in sahipliği, Ünal Türkeş’in, Genel Yayın Yönetmeni, Yazı İşleri Mdürü ve Başyazarlığında yayınlanmakta olan Devrim Gazetesinde, Yükselecek Demirel’in “Devrim Sanat” damlası, sayfası var. Bu sayfanın 73. sayısının bulunduğu, yeraldığı gazete masamızda.
Yükselecek Demirel’in bir genel değerlendirme sütunu var “Sonsuz Sanat”tan sözediliyor başlık ve içerik olarak. Ünal Türköz ve Nabide Kılınç imzalı yazılar, sütunlar dikkat çekiyor.
Sayfada sonra, Hatice Altınay, Tuğba Aydoğan Baysal, Şadan Gökovalı, T. Ayhan Çıkın, Bülent Özcan, Aşık Enis, Özcan Yalım imzalı şiirlerle karşılaşıyoruz. Ayrıca, Mehmet Selçuk, K. Diyar Aydoğdu imzalı karikatürler önemli ve anlamlı mesajların getiricisi olarak okurlarıyla selamlaşıyorlar. Aşık Enis imzalı, “Kendi gelen” başlıklı şiirden bir dörtlük alalım:

Dünya kurulalı on milyar yıldır,
Sevip de güleni göster bana sen.
Hangi kitap yazar, parmağın kaldır,
Gerçeği bileni göster bana sen.

Düz yazılarla anlatılanlar.. Yükselecek Demirel’in; Devrim Sanat sayfasının düzenlenmesi ve okunmasıyla ilgili duyguları. Sanatçı dostlarıyla birlikte olmak için gösterdiği çabanın sonuçları, O’nu sevindiriyor, mutlu ediyor. Sayfanın yayınlandığı Pazartesi günleri, Yükselecek Demirel için kutsal bir gün olarak kabul ediliyor. Şadan Gökovalı’nın “Mutlu çağrı” adlı, başlıklı şiirinden:

Seni düşündükçe,
Sakallarım uzar off of!
Uykularımı kaçırırsın,
Beni sarhoş edersin,
Berduş edersin, off!

Anadolu Basını içerisinde, sanat ve edebiyata önem veren, sütun ve sayfa ayıran gazetelerin sayısının artması dileklerimi belirtiyorum.