24 Haziran 2013 Pazartesi

Türk Dünyasını Işıklandıranlar:

KONUK YAZAR:
Türk Dünyasını Işıklandıranlar: Mehmet Akif Ersoy ve Hüseyin Cavid Azerbaycan’da buluştu
Prof. Dr. Tamilla Abbashanlı 
            Evet, onlar Mehmet Akif Ersoy ve Hüseyin Cavid güzel bir bahar günü Azerbaycan’ın çiçekler, güller, yeşillikler içinde üzdüğü bir günde Bakı’da “buluştular”.  
O dehalar 1906–1909 yıllarında güzel İstanbul’da görüşmüştüler, o zamanlar M.Akif Ersoy İstanbul Üniversitesinde öğrencilere edebiyat ilminin sırlarını öğretirdi, Hüseyin Cavid de o Üniversitede azat müdavim olmuş, hayranlıkla Mehmet Akif’in edebiyat ilmi hakkında konuşmalarını dinlemişti. M.Akif’in zengin ilmi konuşmaları Cavid’i etkilemiş ve Akif’in başyazarı olduğu  “Sırat-ı Müstakim” dergisinde üç şiiri yayımlanmıştır.
Bir birine derin sevgisi, saygıcı olan bu insanların ruhunun Bakıda buluşması sadece Türkiye ve Azerbaycan devletlerinin bilim insanlarını değil, bütün Türk dünyasını sevindirmişti ve ona göre de bilginler bu buluşmaya tanıklık etmek için Türk dünyasının bilim insanları Bakı’ya akın etti.
Bu iki kutsal ruhun buluşması Bakı’da oldu. Bakı’da faaliyet gösteren dünyanın tanınmış bilim, eğitim merkezlerinden olan Kafkas Üniversitesi bu kutsal ruhların buluşması için Uluslar arası konferans düzenledi. Desek ki, Üniversite konferansa dört dörtlük hazırlanmıştı, hiç de yanlışlık yapmayız. Her iki şairin adına laik güzel bir program neşir edilmişti. Bundan ayrıca konuşacağız. Afişler, şairlerin hayat ve yaratıcılığını aks ettiren sergiler, Türkiye’de Cavit hakkında, Azerbaycan’da M.Akif hakkında basılmış eserler, şairlerin hayat ve yaratıcılığını gösteren sinevizyonlar, belgeseller, Cavit müzesinin emektaşlarının yayımladığı kitaplar, M.Akif Ersoy adını taşıyan Fikir ve Sanat Vakfının hazırladığı eserler konfransda misafirlerin dikkatine sunuldu.
            Konferansın ilk günü Azerbaycan’ın ünlü insanlarının uyuduğu Fahri Hıyaban ziyaret olundu. Önce Azerbaycan’ın ulu önderi H.Aliyev’in ve onun hayat arkadaşı tanınmış oftomolog, Ord.Prof.Dr.Zarifa Aliyevan’ın  mezarlarına taze çiçekler konuldu, dualar okundu. Sonra Karabağ, 20 Ocak, Hocalı şehitlerinin ve 1918 yılında Nuru Paşanın ordusu ile gönüllü Azerbaycan’a gelen Ermenilerle savaşta şehit olan Anadolu Türklerinin simvolik mezarları ziyaret edildi,  dualar okundu, mezarlara çiçekler konuldu.
            Kafkas Üniversitesinde misafirleri orada çalışan öğretim üyeleri, öğrenciler karşıladı. Konferans için basılmış program görülmeğe değerdi. Programın ilk sayfasında M.Akif Ersoy ve Hüseyin Cavid’in resimleri yer almıştır.
Bizi en fazla duygulandıran M.Akif Ersoy’u anlatan yazının Azerbaycan Türkçesiyle, Hüseyin Cavid’i anlatan yazının Azerbaycan Türkçesiyle olması idi. Bir zamanlar onlar bunu çok istemiştiler, ama görmek nasip olmamıştı. H.Cavid’in Sibirya’ya sürgün edilmesi de bu arzulara göre olmuştu. Bu gün onlar bunu göremediler, ama ruhları gördü ve sevindi. Söz, sanat, fikir dünyamızın ölmez kahramanları olan bu iki şairin hayat ve yaratıcılığı programın içerinde konferansa gelenlere takdim edilmişti. Sonra Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın İstiklal Marşlarının metinleri verilmiştir.
Sözlerini M.Akif Ersoy’un yazdığı İstiklal Marşı Azerbaycan Türkçesiyle, sözlerini A.Cavad’ın yazdığı Azerbaycan’ın Ulusal Marşı Türkiye Türkçeciye verilmiştir. Uluslar arası bu konferans Azerbaycan Cumhuriyetinin Bağımsızlığının 22. yılına, lider H.Aliyev’in 90. yaş gününe, Doğunun ilk Cumhuriyeti Can Azerbaycan’ın 95.Yıldönümüne saygıyla ithaf olunmuştur. Programda İstiklal marşının çok dillere tercümesi yer almıştır.
Örneğin,  Azerbaycan Türkçesiyle, Arnavutça, Kürtce, Boşnakça, Özbek, Kırgız, Kazak Türkçesi,  Kazan, Kırım Tatarcası, Farsça, Arapça, Makedonca, Urduca, Rusça, Fransızca, İsveççe, İngilizce, Almanca verilmiştir. Her bir oturum Türk dünyasını aydınlatan şair, yazar, siyasi hadim, bilim insanının adı ile adlandırılmıştır. İlk oturum B.Vahabzade Birleşimi adlanırdı. Sonraki Ord.Prof.Zeki Velidi Toğan,  Ali Şir Nevai, Gabdulla Tukay, Prof.Dr.Osman Turan, Ahmet Yesevi, İsmail Gaspiralı, Kaşgarlı Mahmut, Resid İbrahim, Cengiz Dağcı, Cengiz Aytmatov.Abay Kunanbayoğlu, M.Emin Resulzade, Sabir Mirza Ali Akber, Fuzuli, Şehriyar, Prof.Dr.Reşit Rahmeti Arat ve Ord.Prof.Mükrimin Halil Yinanç…
Her kesin ismini çektik, kiminse ruhunu incitmek istemedik. Programda bu insanların resimleri de yer almıştır. Onların her biri Türk Milletinin övünç yeridir, onuru, kururudur. Onlar gerçekten de Türk dünyasını aydınlatan insanlardır.
Konferansa dünyasını her yerinden –Türkiye, Azerbaycan,  Mısır, Rusya, Saraybosna, Makedonya, Gürcistan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan, KKTC, Türkmenistan, Tataristan, Kırım, Sırbıstan vs. gelmişti.
            Konferansın Eş Başkanı Mehmet Cemal Çiftçigüzeli idi. Konferansın Yürütme Kurulunda, ilk hazırlık çalışmasında, düzenleme kurulunda, çalışma ve bilim kurulunda Türk Dünyasının çok ünlü bilim insanları, şair ve yazarlar vardı.
            Konferansın açılış toplantısında Kafkas Üniversitesinin rektörü Prof.Dr.Ahmet Saniç, Bakı Ortadoğu Diller Enstitüsü müdürü Prof.Dr.Gövher Bahşaliyeva, Türkiye Büyük Elçisi Alper Coşkun, Ağıt Eski Başkanı, Millet Vekili Prof.Dr.Nevzat Yalçıntaş, M.Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı Başkanı M.Cemal Çiftçigüzeli, Bağcılar Belediye Başkanı Lokman Çağrıcı, TİKA Azerbaycan Koordinatörü Ali Muslu, Dr.Seriye Gündoğdu-Azerbaycan Yunus Emre Enstitüsü müdürü, Dr.Gülbeniz Babahanlı Hüseyin Cavit Müzesi Müdürü konuşmalar yaptılar. Bütün konuşanlar aynı fikri söylediler:
-M.Akif ve Hüseyin Cavit Türk dünyasını ışıklandıran insanlardır, onlar çektikleri zorluklara bakmayarak Türk Milletinin aydınlığa kavuşmasında, kültürünün gelişmesinde, bu kültürün dünyaya tanıtılmasında canlarını bile feda etmişler. H.Cavid’in Sibirya’ya sürgün edilmesi, orada Ruslar tarafından alcığa mahkum edilmesi, soğuk barakada can vermesi, bir sözle şehit olması bunun canlı kanıtıdır. M.Akif de bir başka usulle kendini şehit etmiştir.
Soğuk kış gününde giyinmeğe paltosu olmayan, doğru-dürüst yemek bulmayan ve ağır hastalığa duçar olan M.Akif kendini vatan, millet yolunda şehit etti, çok sevdiği Çanakkale, Milli mücadele şehitlerinin ebedi uyuduğu Edirnekapı Şehitliğinde ebedi uykuya daldı.
Ama güzel bahar gününde, adına konferans düzenlendiği bir günde ruhu Edine şehitliğinde kalmadı, uçup Bakıya geldi, geçmiş öğrencisi Cavit’in ruhu ile buluştu, birlikte onlar hakkında konuşmaların yapıldığı odaları gezdiler, sonra Dağüstü parka uçtular.
Azerbaycan’ın bağımsızlığı uğrunda tatlı canlarından geçen Azerbaycan şehitlerini, Nuru Paşanın ordusunda gönüllü gelip canlarını Azerbaycan’ın azatlığı ugrunda kurban verenlerin ruhları ile buluştular, sevindiler, sonra ise birlikte Hahcıvan’a geldiler, Cavit orada mezarında uykuya daldı, M.Akif ise Edirnekapı mezarlığına doğru uçtu…
            Evet, Bakı’daki düzenlenen Türk Dünyasını ışıklandıranlar Mehmet Akif Ersoy ve Hüseyin Cavid’ın ölmez hatırasına hesr olunmuş konferansta konuşulan konular hem ayrıca Mehmet Akif Ersoy ve Hüseyin Cavid’le bağlı idi, bazı konular. M.Akif Ersoy ve H.Cavid’in eserlerinin karşılaştırılması, bazen ise M.Akif ve H.Cavid’in yaratıcılığının Türk ve Doğu dünyasının ünlü insanlarının yaratıcılığı ile karşılaştırılması idi…
Mehmet Akif’in yaratıcılığı ile ilgili konuşmalar:
Türk Dünyası Fikir ve Sanat Ustası: M.Akif Ersoy; Safahat’ta Karnavalesk Unsurlar; M.Akif İcadındaki Özellikler; Gerçek ve Hayal Arasındaki Akif’in Asim’i; M.Akif Bedir’den Çanakkale’ye; M.Akif Kimdi-Akif’i Anma ve Anlama; Safahat’ta M.Akif’in Türk Dünyası İle İlgili Değerlendirmeleri; Işıga Doğru: “Ümitsizliği Ümide, Tüknişi Varoluşa Dönüştürme Bağlamında M.Akif Ersoy”; Bir Kur’an  Şairi Olarak M.Akif Ersoy ve Meali; M.Akif’in Özlemleri; M.Akif’in Türk Dünyası ile Doğu Aydınlarından Akran ve Dostları;  M.Akif’in Sanata ve Sanatın M.Akif’e Bakışı; M.Akif Şiirleirnde Sosyal Temalar Türk Dünyasının İstiklal Mücadelesinin Simvol İsmi: M.Akif Ersoy’da Birlik Beraberlik Düşüncesi vs.
Hüseyin Cavid’le yaratıcılığındaki önemli konular, fikirler çok sayıda bilim insanı için araştırma konusu olmuştur.
En çok dikkatimizi çeken bu konular idi: H.Cavid’in ilk eserlerinde ahlaki-milli değerlerin tecessümü; H.Cavid’in leksikası:-Ortak Türkçeye doğru; H.Cavid’in eserlerinde folklor motifleri; H.Cavid’in eserlerinde Türk Milli Kimliği; H.Cavid Yaratıcılığnda “Kitabi-Dede Korkut” Leksikasının İzleri;  “H.Cavid’in “Topal Teymur” eserinde Hükümdar Adaletinin Bedii-Romantik Takdimi.;  H.Cavid ananeleri ve Çağdaş Azerbaycan Edebiyatında Milli Düşünce Problemi;  H.Cavid’in Dilinde Türkiye Türkçesi Leksikası vs.
Bazı makalelerde M.Akif Ersoy ve Hüseyin Cavid eserlerindeki konular karşılaştırılmıştır. Onlara dikkat edelim:
M.Akif Ersoy ve H.Cavid Eserlerinde Optimizm; M.Akif Ersoy’un XX. Asrın başlarında Azerbaycan Şairlerine Etkisi; M.Akif Ersoy ve H.Cavid Poetik Dünyasının Milli Ruhu ve İslami Duyguları; Sanat-Edebiyat-Fikir Dünyasının İki Dehası:-M.Akif Ersoy ve H.Cavid; İki Şahsiyet: Aynı hayat Felsefesi; Türk Dünyasının Evrensel Düşünce Mimarları ve 2023;  M.Akif ve H.Cavid Yaratıcılığında Türkçülük ve Turancılık İdealarının Tasviri; H.Cavid ve M.Akif Ersoy Yaratıcılığında Batı; M.Akif ve H.Cavid Şiirinde Estetik İmge olarak “İyi “ve “Kötü”. Bir devrin iki şairi: M.Akif ve H.Cavid vs. Bazı araştırmacılar M.Akif Ersoyu başka Azerbaycan ve Türk dünyası şairleri ile kıyaslamışlar Örneğin; M.Akif Ersoy, H.Cavid, Çolpan ve Altmışıncılar; Turanın üç büyük Üstadının-Yıldızının Işık Kutluna Tapınması;  Türk Dünyasının M.Akif Ersoy, A.Cevat ve Mir Methi Etimad gibi Ünlü Edebi Şahsiyetlerinin yaratıcılığında Ortak Konu vs. Bazi konuşmacılar M.Akif Ersoy’un bir ülkenin ve bir bölenin şair ve yazarlarına etkisinden söz açmışlar: M.Akif Ersoy’un Kafkas Aydınlanması ve Kafkas Aydınları üzerinde Etkileri.
Takdim ettiğimiz konulardan belli oldu ki, Azerbaycan’da faaliyet gösteren Kafkas Üniversitesi kültür ve edebiyat tarihimizde önemli bir işe imzasını attı, Türk milleti için en değerli işler gören iki büyük dehanın, fikir ve sanat dünyasının önde gelen isimlerinden olan, sadece Türk Dünyasını değil, Batı ve Doğu dünyasını aydınlatan, insanların manevi dünyasına ışık tutan Mehmet Akif Ersoy ve Hüseyin Cavid’in insanlık, aydınlık için gördükleri işleri bir daha dünyaya tanıttılar ve dediler: -Evet, onların gördükleri iş insanlığın mutluğu, özgürlüğü içindir, onlar insanların yoluna ebedi ışık saçtılar, kendilerin ışıga dönüp ebedi yaaşdılar. Ne kadar ki, yer ve gök vardır, ne kadar ki, Türk Milleti vardır, M.Akif Ersoy da, H.Cavid de vardır ve onlarla birlikte onların ölmez ideaları da vardır.
Sovyetler döneminde komünistler Azerbaycan Türklerine Mehmet Akif Ersoy’un neinki eserlerini, ismini bile yasaklamıştılar. Çünkü A.Ersoy İstiklal şairi, vatan, millet şairi idi. Rusya’nın elinin altında tuttuğu hakların ise ne devleti, ne milliyeti vardı. Onlar için vatan kendi vatanları değildi, vatan onları sömürge altında tutan Rusya idi, onlar zatlığa, özgürlüğe aç idiler, M.Akif Ersoy ise kuşların kanatıyla onlara özgürlük şerbeti gönderirdi. Alıyordular, içiyordular, ama Mehmet Akif’in adını zikir etmeğe korkuyordular.
Onlar Mehmet Akif’i bir de Hüseyin Cavid’in özgürlükten ders diyen hocası olarak seviyordular. Çünkü Mehmet Akif Hüseyin Cavd’in kalbindeki özgürlük arzusunun yeşermesinde elinden geleni yapmıştı. Konferansta konuşulan her bir makale mutlaka gelecekte Azerbaycan’da ve Türk Dünyasında bu konuda araştırma yapanlar için en degerli kaynak olacaktır. Konferansın iştirakçilere bir de önemli, değerli bir hediyesi vardı:  Dr.Seriye Gündoğdu Mehmet Akf Ersoy’un hayat ve yaratıcılığı hakkında Azerbaycan Türkçesiyle sanballı bir eser yazmıştı.
Konferanstan ayrılanlar Kafkas Üniversitesinin Rektörü Sayın Prof. Dr. Ahmet Saniç Hocamıza bu sözleri dediler:-Siz bu güzel bilim ocağında böyle toplantılarla gençlerimiz arasında yeni Mehmet Akif Ersoylar ve Hüseyin Cavidler yetiştirir, böylece Kafkas Üniversitesinin, burada bu güzel işlere emek verenleri ve kendi adınızı tarihe altın harflerle yazıyorsunuz. Bize ise şunu demek kalıyor:- Yolunuz açık olsun, bu faydalı işlerde her zaman yolunuzda yeşil ışık yansın…
            Güzel bir bahar gününde Kafkasların parlayan yıldızı Azerbaycan’da, onun başkenti güzel Bakı’da, bu ülkenin nazlı kızı Hazar’ın kıyısında Kafkas Üniversitesinde Türk Dünyasının deha şahsiyetleri M.Akif ve H.Cavid’in ölmez ruhları onlara ithaf olunmuş konferansa yad edildi. Konferansa dünyanın dört tarafından bu insanların adını, idealarını başı üstünde tutan insanlar gelmişti. Gelirken heyecanlı idiler, giderken sevinç, kuru, onur içinde gittiler, kalplerini millet, halk için canını feda etmeğe hazır olan insanların–Azerbaycan Türklerinin yaşadıgı ülkede koyup gittiler.

Giderken “elveda” demediler, yakın zamanlarda “Görüşeceğiz” dediler. Evet, Azerbaycan halkı gidenlere dünya boyda M.Akif ve Hüseyin Cavid sevgisi armağan etti.

14 Haziran 2013 Cuma

22 MAYIS - 14 HAZİRAN 2013

43 yıllık mücadelesiyle,
Türkiye Emekliler Derneği, örnek bir kuruluş
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Kısa adı TÜED olan ve genel merkezi Ankara’da bulunan Türkiye Emekliler Derneği, 43 yıllık mücadelesiyle göz dolduran örnek kuruluşlarımızın başında geliyor.
            Anıttepe Mahallesi Işık Sokak ll/l Tandoğan –Ankara adresindeki Genel Merkez binasından içeriye adımınızı attığınızda, düzenli ve tertemiz bir görüntüyle karşılaşıyorsunuz.
            Derneğin ilk günden bugüne gelen üst düzey yöneticilerinin fotoğrafları sizinle selamlaşıyor ve size hoş geldiniz diyorlar. Dikkat çeken bir başka özellik ve güzellik, Devletimizin kurucusu yüce Atatürk’ün yaşlılar ve emeklilerle ilgili veciz ve anlamlı sözlerinden biri, sol taraftaki pano üzerinden size sesleniyor ve düşündürücü hatırlatmalarda bulunuyor. Bu pano üzerindeki, yüce Atatürk imzalı sözler şöyle karşımıza çıkıyor:
            “Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu, o milletlin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır. Mazide muktedirken bütün kuvveti ile çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin istikbale güvenle bakmaya hakkı yoktur”.
            Türkiye Emekliler Derneği l970 yılında Ankara’da kuruluyor.43 yıllık dönemde kararlı ve sağduyulu hak arama mücadeleleriyle, başta işçi emeklileri, dul ve yetimler olmak üzere, bütün emeklilerimizin ve kamuoyunun dikkatini çekerek, ülkemizin önemli ve örnek kuruluşlarından biri olduğunu ortaya koyuyor.
            2013 yılı itibariyle ülke genelinde yaklaşık 650 bin üyesi bulunan Türkiye Emekliler Derneğinin bu üyeleri çerçevesinde, Türkiye’deki emekli, dul ve yetimlerin toplam sayısı l0 milyon 500 bin civarında görülüyor. Ülke genelindeki 97 ayrı şubesiyle üyesi olsun olmasın bütün emekli, dul ve yetimlere hizmet verme gayreti içinde bulunan Türkiye Emekliler Derneği, l7 sivil toplum örgütünün katılımıyla gerçekleştirilen Emek Platformunun saygın üyeleri arasında yer alıyor.
            Türkiye Emekliler Derneği ayrıca, kısa adı AGE-EUROPE olan Avrupa Birliği Yaşlılar Platformu’nun da gözlemci üyesi olarak AB’de ülkemiz emeklilerini ve yaşlılarını temsil ediyor.
            Üyeleriyle dul ve yetimlerinin sosyal, kültürel ve ekonomik yönlerden kalkınmasını sağlamak için her türlü hak ve menfaatlerinin korunması yönünde çaba harcayan Türkiye Emekliler Derneği, ilk olarak; Türkiye İşçi Emeklileri Cemiyeti, sonra Türkiye İşçi Emeklileri Derneği ve 23 Ekim 2009 tarihinden itibaren de Türkiye Emekliler Derneği olarak faaliyetlerini sürdürüyor.
            Demokrasiye ve insan haklarına gönülden bağlı olan, Erdek- Narlı da eğitim ve sosyal tesisleri bulunan, Ankara Kızılay’da inşaatı devam eden 10 katlı misafirhane tesislerine yakında kavuşacak olan Türkiye Emekliler Derneğinin bugünkü yönetim kurulu şu isimlerden oluşuyor: Kazım Ergün (Başkan), Gazi Aykırı, Recep Orhan, Ömer Kurnaz, Arif Duru.
            Üç dörtlük, üç tekrar beyitten oluşan TÜED Marşının ilk dörtlüğü ve bir tekrar iki mısraı şöyle:

            Yoksulum, güçsüzüm, yalnızım sanma
            İşte yandı meş’ale, yandı o ışık
            Ulusuna, bayrağına, yurduna aşık
            Emeklinin derneği, TÜED geliyor

            Bilmeyen ne bilsin, bilen biliyor
            Duysun uyuyanlar, TÜED geliyor.

Rabia Gölbaşı’ndan 19. Şiir Şöleni
                                                                          Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Rabia Gölbaşı,şair,yazar ve araştırmacı.Ankara’dan sesleniyor..
Yazdıkları ve yayınladıklarıyla takdir görüyor, alkışlanıyor.
            O,kendine göre prensipleri olan, kendi kuralları içindeki düşünce ve duygularıyla, ancak kuruluşların yapabileceği hizmetleri tek başına başarıyla gerçekleştirebilen bir isim ve imza olarak karşımıza çıkıyor.
            Rabia Gölbaşı ismiyle bütünleşen şiir şölenlerinin l9.su, 8 Haziran 20l3 tarihinde, Türkiye Emekliler Derneğinin Ankara Tandoğan’daki genel merkez konferans salonunda gerçekleştirildi.
            Rabia Gölbaşı’nın l9. Şiir Şölenine; Agah Oktay Güner, Ramazan Mirzaoğlu, Resul  Akay, İsa Kayacan, İsmail Kara, Şanlı Aslangül, Bekir Yalçınkaya, İnsaf Kılıç, Mahir Ünal, Cenab Erat, İbrahim Sayar, Kazım Kaya, Şeref Kıvırç, Mehmet Tamer, Serkan Ata, Ergün Oral, Ali Bilgen, Şener Gönen, Ömer Faruk Beyceoğlu, Şenol Bayram, Hatice Kersan, Yaşar Koçak katıldı.
            Programı yöneten ve açılış konuşmasında, düzenlediği şiir şölenleri hakkında bilgi veren, vefatla aramızdan ayrılan şair ve yazarlarla ilgili bir isim sıralaması yapan Rabia Gölbaşı, yer yer kendi şiirlerinden verdiği örneklerle programın renklenişini sağladı.
            Ev sahibi olarak Türkiye Emekliler Derneği Genel Başkanı Kazım Ergün, böyle bir programın kuruluşlarında gerçekleştirilmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Agâh Oktay Güner yaptığı konuşmada, Türk şiiri ve şairlerinden örnekler vererek, genel bir değerlendirmede bulundu.
            İsa Kayacan,   Rabia Gölbaşı’nın düzenlediği bu şiir şölenleriyle, Türk sanat ve edebiyatına önemli hizmetlerde bulunduğunu, kişi olarak tek başına gerçekleştirilen bu şölenlerin l9 rakamına ulaşmasının ayrı bir anlam ifade ettiğini belirttikten sonra, dört bölümden meydana gelen “l9 Mayıs Meş’alesi” adlı şiirini okudu. Bu şiirin bir bölümü:

            O Mustafa Kemal’ki,
            Karanlıklar içinden,
            Aydınlığa,
            Kurtuluş penceresinden,
            Anadolu’ya,
            Baktı ha, baktı.

            İsmail Kara ise “Unuttunuz “başlıklı ve beş ayrı bölümden oluşan şiirini seslendirdi. Bu şiirin bir bölümü şöyle:

            Sessizce, sinsice,
            Çöktünüz tepemize,
            Ne istiyorsunuz bizden?
            Battık mı, nerenize?
            Yanlış bir yol tuttunuz!

            Rabia Gölbaşı, katılımcılara ayrı ayrı düzenlediği, teşekkür ve takdir belgelerinin verildiği 19.şiir şölenini tamamlarken, duyduğu ve yaşadığı mutluluğu dostlarıyla paylaşarak,20.şiir şöleninin hazırlıkları içinde olduğunu yansıtıyordu.
            Tebriklerimi, başarılarının devamı dileklerimi sunuyorum efendim.

Antalya’dan ‘Nevzuhur’ Dergisi
            Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Dergilerimizin sayfalarındaki gezintim sürüyor. Bu serinin devamı çerçevesinde masamda bulunan derginin adı: Nevzuhur. Antalya’da aylık, edebiyat, kültür, sanat dergisi olarak yayınlanıyor.  28 ve 29 ncu sayıları var masamda Nevzuhur’un
            Kimliğine bakıyorum Nevzuhur’un: Sahibi: Mustafa Akbaba.
Genel Yayın Yönetmeni: Ali Demirel.
Yayın kurulu var üç kişiden, imzadan oluşan.
Adres: Atatürk Cad. 1306 sk. Akbaba Apt. No:1-2 Antalya. Tlf: 0242 241 80 62-63.
            Her sayısında, okuyucuyla sohbet ediyo, böyle başlanılıyor.
Her sayıda imzaları bulunanların sıralanışı: Mustafa Akbaba, M. Turgay Kürüm, Ali Demirel, Oğuz Çetinoğlu, Mehmet Şadi Polat, Fatih Ünver, şeklinde karşımıza çıkıyor. Araştırma yazıları, şiirler, Nevzuhur sayfalarında karşımıza çığkıyor, çıkarılıyor. 29 sayılı Nevzuhur Dergisinin 11 nci sayfasında yeralan Fatih Ünver’in “Aldanıştır” adlı, başlıklı şiirinden bazı bölümler alalım:

Aldanıştır!
Yorgun yokuşların kırçıllığı,
Ve yanılmıştır,
Kararsızdır gece.

Haykırıştır!
Kundağını çözerken,
Hayatın hırçın cümleleri..

            Nevzuhur sayfalarında yer alan yazı araştırmalardan, imzaları itibariyle aldığımız bazı cümleler:
1.İstanbul Yeşilköy’den hareketle, 6 saat doğu istikametine yapılan bir uçuştan sonra, mahalli saatle 04.20 gibi Delhi Havalimanındaydık (Mustafa Akbaba, Sayı: 29)
2.Sonunda olan oldu. Ermeni iken din değiştirerek İslam’ı seçen sözde Müslüman dönme Firuz adındaki hain, ihanetini yaptı ve bir gece yarısından sonra, Haçlı askerlerinin kaleye girmelerini sağladı (Ali Demirel, Sayı: 29)
3.İstanbul’da 2 Şubat 1925 tarihinde, aylık kültür ve sağlık dergisi tanıtımıyla, 5 Mart 1920 tarihinde kurulan Türkiye Yeşilay Cemiyeti tarafından Hilal-i Ahdar adıyla ve aylık yayın programıyla yayınlanmaya başladı. (Oğuz Çetinoğlu-Mehmet Şadi Polat, Sayı: 29)
4.Doğu’da Ural dağları ve Altay Bozkırlarından başlayıp, Batıda Tuna nehri ve Karpat Dağlarına, Güneyde Hazar Denizinin kuzeyi, Kafkaslar ve Karadeniz’in kuzey kıyıları boyunca devam eden, Kuzeyde Baltık Denizine kadar uzanan bölgenin önemi, hiç şüphe yoktur ki, ipek Yolunun kuzey kısmını kontrol edebilmesinden kaynaklanmaktadır. (M.Turgay Kürüm, Sayı: 28)
5.Haçlı ordularıyla Eskişehir yakınlarında karşılaşan ve savaşan Kılıçaslan düşmanın güçlü barbar ve çılgın savaşçılardan oluştuğunu ve sayılarının çok daha fazla olduğunu görmüştü (Ali Demirel Sayı: 28)

 Konya Haber Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Konya Gazeteciler Cemiyetinin 62 yıllık tarihi serüveninin anlatıldığı, 90 sayfalık, pırıl pırıl baskılı özel sayı.
            Rize Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve Zümrüt Rize Gazetesi sahibi, değerli dostum Faik Bakoğlu’nun gönderdiği bu dergi, Konya Basını için önemli bilgi ve belgelerin getiricisi olması bakımından önem taşıyor.
            Konya Gazeteciler Cemiyeti adına sahibi: Adem Alemdar, Sorumlu Müdür: Hüseyin Toptaş. Görsel yönetmen: Mustafa Erdoğdu, İdare Merkezi: Konya Gazeteciler Cemiyeti, Küçük İhsaniye Mhl. Demiryolu Cad. No.2-2 Selçuklu-Konya Tlf: 0332-320 3101-02
            Editör’ün giriş cümlesi: İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Trabzon’da daha evvel devlet marifetiyle kurulan Basın Birlikleri, 1946 yılında çıkarılan bir kanunla kapatılınca altyapısı hazır olan bu iller aynı yıl sivil Gazeteciler Cemiyetlerini kurmuşlardır.
            Sayfalarda yeralan, yazı, araştırma-makalelerin içinden seçtiğimiz bazı cümlelerle devam edelim:
1.Konyalı gazetecilerin bir dernek çatısı altında toplanmaları da bu çalışmalardan dört yıl sonra 1950 yılında gerçekleştirilebilmiştir. II. Meşrutiyetle birlikte çok sayıda gazetenin yayın hayatına başladığı Konya’da gazetecilerin örgütlenmesinin bu kadar gecikmesinin en önemli sebebi, gazete çalışanlarının çoğunluğunu devlet memurlarının oluşturmasıdır (Konya Gazeteciler Cemiyeti’nin tarihi serüveni, Sayfa:6)
2.Konya Gazeteciler Cemiyeti 62 sene evvel 01 Ağustos 1950 tarihinde Avukat Suat Abanazır, Öğretmen Namık Ayas, Öğretmen Sabit Günbay, Yüksek Kimya Mühendisi Feyzi Halıcı, Tarihçi Mehmet Önder, Avukat Fakih Özfakih ve Gazeteci Ahmet Yavuz tarafından kurulmuştur. Bugün kurucu heyetten sadece Feyzi Halıcı hayatta, Allah uzun ömür versin (Adem Alemdar)
3.Konya’da yayınlanan Babalık ve Öğüt Gazetelerinin yayınları İstanbul’da bulunan İngiliz İşgal kuvvetlerini tedirgin etmiş, kapatılmasını istemişlerdir. Öğüt gazetesi yapılacak ani baskını öğrenen gazete çalışanları, gazeteyi bir gecede Söylemez Tekkesine taşımışlardır (İhsan Kayseri)
4.Konya Gazeteciler Cemiyetinin 1950 yılından bu yana Başkanları: Namık Ayas, Mehdi Halıcı, Ziya Tanrıkulu, Adil Gücüyener, Selahattin Alpay (V), İbrahim Sur (V), Rıdvan Bülbül, Hanefi Aytekin, Uğur Özteke, Sefa Özdemir, Adem Alemdar.
5.Konya’da yayınlanan gazeteler:  Yeni Konya, Yeni Meram, Merhaba, Konya Postası, Konya Manşet, Hâkimiyet, Yenigün, Konya’nın sesi, Haber, Egemen, Haberdar Anadolu’da Telgraf,
6.104 yıl önce ülkemizde gazeteler ilk kez, 25 Temmuz 1908’de sansürsüz yayınlandı. Gazetelerde dört satırlık resmi bildiriyle Meşrutiyetin yeniden ilan edildiği 1876 Anayasasına göre seçimlerin yapılacağı duyuruldu (A. Rıdvan Bülbül)
7.Şehir Postası Gazetesi 6 Şubat 1962 günü Konya’nın en genç gazeteci kadrosunun elinde doğdu. Bu kadronun yaşları yirmi ile yirmibeş arasındaydı. Şehir Postası, Cumhuriyet için ve Konya için tek yamuk satırın olmadığı gazete (Seyit Küçükbezirci)

 ‘Büyük Zafer’ ve ‘Kilis Postası’ Gazeteleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Gazetelerin sayfalarındaki gezintim sürüyor. Bugün masamda, gündemimde iki gazete var. Bunlar sırasıyla:

            BÜYÜK ZAFER GAZETESİ
            12 normal sayfayla Gelibolu’da yayınlanıyor. Kimliğine bakıyoruz: Sahibi: Recep Yüzüak. Genel Yayın Yönetmeni: Bülent Konukbay, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Aydan Yüzüak, Sayfa editörü: Murat Yüzüak, Haber merkezinde, Yeliz Yıldız, Ali Gezer, H. Hayrettin Ünal görev yapıyorlar. Tlf: 0286–5668898
            Recep Yüzüak makaleleriyle dikkat çekiyor. Büyük Zafer’in 9562. sayısı masamda.
-Sanayiyi su basar dedik. “Bu köprülerin civarındaki dere ve kanal yolları tıkandı, ben 40 yıldır Alaeddin Üç köprülerde selle büyüdüm. Dereler son 20 yıldır adam oldu, ağızlarını tıkadınız” dedik, dinlemediler, gülüp geçtiler (Recep Yüzüak)
Şimdi Büyük Zafer’in elimizde, masamızda bulunan sayısından bazı haber başlıkları aktaralım:
-Türkiye’nin en büyük keçi çiftliği Evreşe’de faaliyete geçti/Lâpseki’de 2/B bilgilendirme toplantısı/İş dünyası ikinci üniversiteyi konuşuyor/Eğitim dönemi masaya yatırıldı,
-Kırsal kalkınma desteklemeleri açıklandı/Yurtların reklâm kirliliğine tepki/Çanda özelleştirme protestosu/Hepatit B7ye dikkat/ Çomü Sağlık Meslek Okulu Öğrencileri dertli/Sarmaşıklı bölgesinde ikinci etap üst yapı çalışmaları vd.

KİLİS POSTASI GAZETESİ
            24 normal sayfayla İstanbul’da üç ayda bir yayınlanıyor. Kimliğine bakıyoruz: Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi, Yazı İşleri Müdürü: Abdülkadir Uğur Kepekçi. Elimde, masamda 8. sayısı bulunan “Kilis Postası” Gazetesinde, makale yazarlarının sayısı bir hayli fazla maşallah. Bu isimler şöyle sıralanmakta: Uğur Kepekçi, Nejat Taşkın, Alaaddin Özkar, Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi, Yusuf Yakut, Uğur Elhan, Dr. Ali Bestami Kepekçi, Mehmet İnekçioğlu, Behiye İnekçioğlu, Prof. Dr. Haydar Baş.
            Makale yazarlarının ikisinden, bazı cümleler alalım efendim:
1.Asla yoksulu unutmayınız, bu ayda ona daha çok yardım elinizi uzatarak, nispeten onu rahatlatınız (Nejat Taşkın)
2.Ülkemizde bu tip siyasilerin arkası kesilmeyecektir. Burada önemli olan halkımızın bu gidişatı ibret nazarıyla izlemesidir (Op. Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi)
Kili Postası’ndan haber başlık örnekleri:
-Çocuklar uçurtmalarını göklere çıkardı/Kilis’ten tayin olan Savcı ve Hâkimler veda yemeğinde buluştu/Kuru Kastel yenilendi/Elbeyli Kaymakamı Meral Uçar, ilçeye bağlı köyleri ziyaret ederek, vatandaşların dertlerini dinledi.
-Kilis’te “Kurutmalık” telası erken başladı/Bunu Avar: “Bölgenin kilit ülkesi Türkiye”/İlaçlama çalışmaları yetersiz mi kalıyor? Vd.

   Güzide Taranoğlu şiirlerinin içinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Güzide Gülpınar Taranoğlu şiirlerinin içinden seçtiklerimiz var. Bu konudaki yayınlarımızı yıllardır sürdürüyoruz. Bugün gündemimizde, sütunumuzda iki Güzide Gülpınar Taranoğlu şiiri var efendim:

HAYATIN TADINI
Sonbahar yoruyor, ilkgüz üzüyor
Ruhumda acının eli geziyor
Ömür sıkıntıyı yıla diziyor
Hayatın tadını bulamıyorum

Huzura hasretim gün gün çoğaldı
Mutluluk duygumu kaderim çaldı
Şaşırdım bu durum neydi, ne haldı
Hayatın tadını bulamıyorum..

Yutamam rahatça tatlı aşımı
Çekmiyor şu gövdem dertli başımı
Devredip baharı, yazı, kışımı
Hayatın tadını bulamaz oldum.

Yalnızlık canıma tak etti artık
Tekliği çekemez hiçbir yaratık
Aşk ister ömrünce bilinç ve mantık
Hayatın tadını bulamaz oldum..

Sevgili elini tutamadıkça
Neşeyi, neşeye katamadıkça
İçimden matemi atamadıkça
Hayatın tadını bulamaz oldum..

GÖRMESİNİ BİLİRSEN
Yalnız denizde değil dalga göllerde de var
Gökkuşağında değil, renkler güllerde de var
Dünyanın her yerinde, hayat, çöllerde de var
Görmesini bilirsen-görmesini bilirsin

Uçmak için knadı yeterli olur kuşun
Karın mevsimi belli yalnızca yağar kışın
Yatağı dağdan gelir deredeki akışın
Görmesini bilirsen-görmesini bilirsen.

Sonbaharda yaprağı rüzgar önüne katar
Ağaçlar çıplak kalır ta ki bahara kadar
Gelen yıllar içinde her mevsimin tadı var
Görmesini bilirsen görmesini bilirsen

Gökte aynı onbeşi süzerken yere ışık
Kabil mi hoşlanmasın onu gören her aşık
Güzelliklerle dolar duygu karma karışık
Görmesini bilirsen-görmesini bilirsen

Yaşamanın tadını yaşamakta bulmalı
Yirmidört saat günde heryaşdan zevk almalı
Kimseyle bir gitmiyor ardından dünya mala
Görmesini bilirsen-görmesini bilirsen

Kayseri’den ‘Türk Ocağı’ Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ülke genelinde bulunan, Türk Ocağı şubelerinin bazılarında, önemli hareketler, etkinlikler dikkat çekiyor.
Kayseri ilimiz merkezindeki Türk Ocağı Şubesi de bu önemli hareketliliklerin gözlenenlerin başında geliyor.
Dergilerimizin yayın görünümleri ve sayfalarındaki gezintilerim çerçevesinde, Bugün Kayseri Türk Ocağı Şubesi Dergisinin sayfalarında bir gezinti yapacağım: Derginin 120 nci sayısı masamda. Önce kimliğine bakıyorum:
Sahibi: Prof.Dr. Abdülkadir Yuvalı, Yazı İşleri Müdürü: Satılmış Başaran. Dört kişilik yayın kurulu var. Bu isimler: Mustafa Argunşah, Satılmış Başaran, Bayram Durbilmez, Şamil Yeşilyurt. Yazışma adresi: Esenyurt Mhl. Türk Ocağı Cad. No: 5 Melikgazi-Kayseri.
Derginin elimdeki, masamdaki sayısında imzaları bulunanlar: Prof.Dr. Cihan Dura, Yrd. Doç.Dr. A. Vehbi Ecer, Mustafa Tezel, Eriman Topbaş, Prof. Dr. İsmail Görkem, Ali Aygün, Doç.Dr. Bayram Durbilmez, Ozantürk, Efendi Barutçu.
Günün, Oğünlerin önemli olayları hakkında, bir başyazı mahiyetinde değerlendirme görülüyor ilk sayfada. Elimizdeki sayısında da öyle olmuş.
Prof. Dr. Cihan Dura’nın yazısının girişinden: Atatürk Gençliğe Hitabı’nda bizi iki amansız düşmana karşı uyarır: Dış ve iç bedhahlar. Dış bedhahla (düşmanlar) çirkin Batıdır. Derin merkezdir. İç bedhahlar (düşmanlar) ise, çıkarları uğruna dış bedhahlarla bir olup kendi milleti aleyhine çalışanlardır..
Ozantürk, Bayram Durbilmez hocadan 11 ayrı beşlikten meydana gelen “Yeter be!” adlı başlıklı şiirden, ilk bölüm:

Bitsin bu gözyaşı, bitsin bu terör!
Son verilsin artık akan kanlara,
Siz vampir cellatlar, vicdanları kör,
Nasıl kıyarsınız, nasıl canlara!
Yakışır mı ölüm, genç fidanlara!
Evet, yeter, yeter be artık,
Dinsin, bitsin bu gözyaşı üzüntüler..

Eriman Topbaş’ın 9 ncu sayfada başlayan, “Fransa, siyaset odaklı tarih öğretimine mi yöneliyor?” başlıklı yazısının girişinden:
Eğitim kavramı, değişik yaklaşımlara göre, farklı şekillerde tanımlanmaktadır. Bu farklılık belli bir süreç sonucunda bireyde görülmek istenen özelliklerin farklılığından kaynaklanmaktadır. Her yaklaşım, bireyde kendi anlayışı çerçevesinde özellikler görmeyi arzulamaktadır.

      Hasan Şahmaranoğlu’ndan: Almıla
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kilis ilimiz merkezinden seslenen, Kilis Kent Gazetesindeki yazılarıyla tanıdığımız Hasan Şahmaranoğlu’nun şiir kitabının adı: Almıla.
Şiirler var, ikinci bölümde, son bölümde, Korku Duası, adlı iki perdelik manzum piyes yeralayor.
Hasan Şahmaranoğlu, imzalı bir önsöz ilk sayfalardan birinde dikkat çekiyor. Girişinde; “Şiir; duygu, heyecan ve ilham işidir. Bundan kültür ve kabiliyet önemli rol oynar” deniyor. Kilis’te Canbolat Paşa’nın Mimar Sinan’a yaptırdığı cami olan, “Canbolat Camii’nde sabah” adlı, başlıklı şiirle başlanıyor. Bu şiirden dört mısra:

Güneş, karanlıkları sererken hınçla yere,
Bir kutsi vazifedir düşen minarelere,
Işık saçan sesler ki, ışıklarla yarışır,
Bu ilahi sedalar, sonsuzluğa karışır.

Hasan Şahmaranoğlu, duygularındaki yumuşaklık, bu çerçeveden hareketle ortaya konulanların açıklığı, netliği, anlaşılırlığı, yeni bir anlatım biçimi ortaya koyuyor. Elbette ilk değil ama, Hasan Şahmaranoğlu’na özgü bir genel anlatım görüntüsü olarak kabul etmek yanlış olmaz.. Yani doğru bir değerlendirme, ifade ediş biçimidir. Kitabın adı olan “Almıla” şiiri 6 ncı sayfada karşımıza çıkıyor. Altı dörtlükten meydana geliyor. Hece vezniyle kaleme alınan Hasan Şahmaranoğlu şiirlerinden biri. Bu şiirin ilk dörtlüğü:

Deyişler yayılır obaya doğru,
Ozan kopuzuna vurduğu zaman,
İçime yerleşen bir ince ağrı,
Almıla önümde durduğu zaman.

Hasan Şarmaranoğlu kitabını: “Değerli insan, sabır abidesi Sayın İsa Kayacan beye, 22 Eylül 2012- Kilis” notuyla imzalamış. Bir de mektup yazmış.
Mektup şöyle:
Muhterem İsa Bey, Size uzun ömürler dileyerek, selamlarımı gönderiyorum. Aziz İsa Bey; Ben Kilisli bir yazar olarak, Kent gazetesindeki sütununuzu devamlı takip etmekteyim. Türk şairleri üzerindeki büyük çabanızı takdirle karşılıyorum. Sabrınıza, büyük müsamahanıza, tahammülünüze hayranım.
            Tanıttığınız şairlerin yüzde doksanı ne halde olacak sen bilirsin. Sana kütüphaneni süslesin diye şiir kitabımı gönderiyorum. Sevgiler, saygılar. (Hasan Şahmaranoğlu, Kilis, 22 Eylül 2012)
Hasan Şahmaranoğlu: 1935 yılında Kilis’te doğdu. İlköğrenimini Kilis’te tamamladı. Özel olarak Türk tarihi Türk edebiyatı okudu. Kilis’teki yerel gazetelerde, şiir ve makaleleri yayınlandı. Toprak, Ötüken, Töre ve Yeni Orkun dergilerinde şiirleri yayınlandı. Araştırma ağırlıklı makaleleriyle dikkat çeken, emekli olan Hasan Şahmaranoğlu Kilis ilimiz merkezinde yaşıyor.

Ahmet Ali Bilgen’den: 
Sagalassos Masalları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Eğitimci, araştırmacı, yazar Ahmet Ali Bilgen imzalı 200 sayfalık, ‘Sagalassos Masalları’ adlı kitap, Burdur ilimize bağlı Ağlasun Belediyesinin kültür hizmeti olarak Günyüzü gördü.
            Kitabın sırtında ve iç kapağında Ahmet Ali Bilgen imzası yer almış. Ama ön dış kapakta yer almayışı bir eksiklik olarak görülüyor. Gözden kaçması doğru olmamış.
Sunuş Ağlasun Belediye Başkanı Aydın Kaplan’a Önsöz Ahmet Ali Bilgen’e ait. Buralardan bazı cümleler:
1-Sizlere Sagalassos Masalları adıyla sunduğumuz bu masal, öykü ve söylenceler yöremiz dışında bilinmeyen, anlatılmayan öykülerle, masallardan oluşan bir seçkidir diyebiliriz(Aydın Kaplan)
2-Burdur ve çevresinde bilinenlerden, derlenenlerden çok daha değişik, çok daha ilginç öyküler, masallar, öteki halkbilim ürünlerinin bulunduğu bilinmektedir (Ahmet Ali Bilgen).
Ünlü ozan Hasan Hüseyin’in “Ağlasun Dedikleri” adlı şiiri yer alıyor iki sayfada. Girişi şöyle bu şiirin:

Ağlasun dedikleri bir koca çınar,
Dallarına bulut konar, kuş konar, yıldızlar konar,
Bizim köy dokuz evlik,
Sekizinin kapısı var sekizinin duvarı.
Sekizinin ne kapısı ne de duvarı.

Azime Korkmazgil hocanımın, “Anı okyanusundan bir demet türkü” başlıklı yazısı dikkat çekiyor sonraki sayfalarda.
Masallar iki ayrı bölümde veriliyor. Birincisi: Umutlu masallar 2. Aykırı masallar, başlıklarıyla karşımıza çıkıyor.
Masalların altına, kaynak kişiler ve bunların altına da, yerel sözcükler açıklaması getirilmiş.
Ahmet Ali Bilgen hocamızı bu araştırmasından, Ağlasun Belediyesini de bu yayınından dolayı kutluyor, tebriklerimi sunuyorum efendim.
 Şiir duygularıyla 
               Güzide Gülpınar Taranoğlu
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Seçtiklerimiz. Güzide Gülpınar Taranoğlu şiirlerinden seçtiklerimiz, sunumuza aktardıklarımız. Bunlardan iki şiir efendim:

SEVGİYLE VAROLDU CİHAN
Ben sevgisiz yaşayamam
Bomboş gövde taşıyamam
Nefes alıp ışıyamam
Sevgi hayatın temeli
Yüce Rabbın kutsal eli

Sevgisiz can boş bir çuval
O boş cana hayat hamal
Sevgiyle hayatın temeli
Yüce rabbın kutsal eli

Çeşitleri var sevginin
Sevgi silgisidir kinin
Emri bile var her dinin
Sevgi hayatın temeli
Yüce Rabbın kutsal eli

Sevgi kalpte mayalanır
İnsan olan onu tanır
Sevgi bilmeyen aldanır
Sevgi hayatın temeli
Yüce Rabbın kutsal eli

Sevgiyle var oldu cihan
Sevgiden doğmakta her can
Düstur etmelidir insan
Sevgi hayatın temeli
Yüce Rabbın kutsal eli

AYRILIK
Hayret aşıkların mahzundur yüzü
Görünce tanınır, gönül öksüzü
Yol şaşar aşamaz ovayı, düzü
Ayrılık araya ne zaman girse

Hasret baharları yazı kış eder
En müşfik kalpleri sanki taş eder
Yaşamak tadını hep bomboş eder
Ayrılık araya ne zaman girse..

Gözyaşı sel olur hasret çekende
Acılar debreşir akşam çökende
Aşıktır üzülen; boyun büken de
Ayrılık araya ne zaman girse..

Gurbet dolu gözleri yollara bakar
Sevgide hem tatvar, hemde acı var
Ayrılık araya ne zaman girse

Üç Şairden birer şiir
                                                                                       Prof. Dr. İSA KAYACAN
Üç ayrı şairin birer şiiri var sütunumuzda. Bu şairler, rahmetli Halil Soyuer, İzmir’den Abdullah Neyzar Karahan, Fethiye’den Cahit Yargıcı… Şiirlerin sıralanışı:

BİR TANEM (Halil Soyuer)
Hep gönül gözümle bakmışım sana
Bundan şaşmam hiç olmadı bir tanem..
İki sözün biri sensin, biri ben
Bu söz daha üç olmadı bir tanem..

Sensiz dünya nokta kadar gözümde
Göz izlerin yuva kurdu yüzümde
Senden gelen kuvvet var ki özümde
Çile çekmek güç olmadı bir tanem..

Şaşırmışım hem günleri, hem vakti
Akşam olur çıkar gelir dem vakti
Dem vaktiyle sen de gelsen tam vakti
Zaman daha geç olmadı bir tanem..

ÇİZGİ (A. Neyzar Karahan)
Bir şiiri kurşuna dizdim
Toyluğumun yüreğinde..
Gittikçe büyüyor imgeler
Bir darbeyi bekler gibi
Savaşa hazırdır sözcükler..

Sorguladım sessizliği,
Gecenin arenasında..
Bir şiiri kurşuna dizdim
Çizgiler ötesi bahçemde,
Çiçeğe vurdu imgesi

ÜŞÜMEK (Cahit Yargıcı)
Yaprakları ala sarı
Örtüsü düşüyor ağaçların
Celladı olmuş yaprakların rüzgar
Savuruyor acımasızca
Yüreğimi yakıyor çığlıkları..

Bedenim kaskatı,
Sanki binlerce yaşam gidiyor
Yağmurun doyurması,
Güneşin vurması neye yarar..
Dönülmez bir kararda
Bahar giyinmiş ağaçlar,
Aldırış yok çığlıklara
Ölümü düşünüyor,
Üşüyorum…

Kurşun Kalem Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergiler serimizde yeralan, İzmir’de iki ayda bir yayınlanan edebiyat dergisi Kurşun Kalem’in 20 nci sayısı masamda. 64 sayfalık zengin içerikli görünümüyle, sanatseverlerin karşısına çıkan, çıkarılan Kurşun Kalem’in kimliğine bakıyorum öncelikle:
Sahibi, Yazı İşleri Müdürü ve Genel Yayın Yönetmeni: Emine Ömer.
Yayın Danışmanı Gültekin Emre,
Görsel Yayın Danışmanı: Prof. Dr. Bedri Karayağmurlar,
İletişim adresi: P.K. 25 Karşıyaka- İzmir. Tlf: 0232 367 19 20
M.Ö.(Mine Ömer) imzalı bir sunuş var ilk sayfada. Buranın bir yerinde: “İçtenliğin ortadan kalktığı yerde yabancılaşma başlar. Duyarlı olmak başkasına yapılan yanlışı görmemezlikten gelmemek, yaşamın devamlılığı için önemlidir” deniliyor ve doğru söyleniyor.
Masamdaki 20 nci sayının gündemi: Telif, olarak seçilmiş.
Dergi içinde, sayfalarında imzaları görünenlerden bazılarının sıralanışı şöyle: Gültekin Emre; Bülent Güldal, esen Aslandoğan, Ahmet Günbaş, Aydan Yalçın, Mustafa Sütlaş, Mine Ömer, Av. Ünsal Piroğlu, Arife Kalender, Mehmet Yaşın, Ünsal Çankaya, Ülkü Başsoy, Turgut Baygın, Serdar Çakıcıoğlu, Betül Tarıman vd. Kurşun Kalem Dergisinin arka kapağında yeralan Betül Tarıman imzalı ‘Düğme’ başlıklı şiirden:

Aydanan çıkarttığım yüz,
Bir frezyanın solmuş hali.
Düğmeden başlayan hayal,
Bakışın değdiği ayna tehlikeli.

Sonra, Kurşun Kalem Dergisinin 20. sayfasında başlayan “Hırs, duyarlılığın önüne geçer mi? Başlıklı Mine Ömer imzalı yazının satırları arasına dönelim:
Buradan aldıklarımız:
2005’te bir sonbahar akşamı internetten, Kıbrıs Gazetelerinden haberler okuyordum. O gece dikkatimi çeken haber hayli ilginçti. Bir anma töreninde yıllar önce yazdığım şiirimin başlığı ile aynı adı taşıyan şiirin, törende bulunanlara duygulu anlar yaşattığı yazıyordu. Şiiri okuyan kişinin de adı o günkü tüm Kıbrıs gazetelerinde yeralıyordu.
Anlatım böyle başlıyor. Sürüp gidiyordu efendim.

 Mehmet Nurlu’nun ‘Kâbe’ şiiri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            İnsanlar, Kalem sahipleri, gittikleri yerlerden, incelemelerde bulundukları yerlerden, duygu zenginlikleriyle dönerler. Şair ve yazarlarımızın, ressamlarımızın, kısacası düşünürlerimizin tespitleri bir başkadır.
Mehmet Nurlu, Burdur ilimize bağlı, Gölhisar ilçemizin Müftüsü.
Dünyası geniş duyguları berrak...
Gölhisar ilçemiz merkezinde haftalık yayınlanan ‘Pınar’ Gazetesinin 643. sayısında 11 ayrı dörtlükten meydana gelen ‘Kâbe’ adlı, başlıklı bir şiiri vardı Mehmet Nurlu hocanın.
Anlatım uzunca, mısralar uzunca bir görünüm arz ediyordu bu şiirde. “Her yıl, bastın çileli aşklarını sinene, şefkatli bağrına/ Kulak verdin milyonlarca gönül verenin ahu zarına/Daima yalvardın, yakardın, solmasın çiçeklerin diye Yar’ına/Kabem, ışığım varoluş bilincim, gülümse artık yarına” mısralarıyla tamamlanan ilk dörtlüktü aldığımız.
Mehmet Nurlu hocanın, Kabe bütünlüğü güzelliği ve anlam zenginliği netliğini yerinde yaptığı tespitlerle, mısralara dökülen duygular, bir erişilmezliğin doğru görüntüleridir. Elimizdeki, masamızdaki ‘Kabe’ adlı, başlıklı şiirden bir dörtlük daha nakledelim:

Yeryüzüne hediye edilen mücevherim, siyah incim,
Gönlümün ilkbaharı, ruh dünyamda mana sevincim,
Gökler ötesi yolculukta asansörüm, manevi vincim,
Yönüm; namazda dıştan, hacda içten kuşatıcım, Kabem..

Şiirde, görkemli duruşlardan, biri olan Allah’ın bilgisini gönüllere duyurmak hedefinden, uzun uzadıya bahsedilen… Sonra, içinde taşımak arzusunda olunan duyguların bütünlüğüyle devam ediliyor.
            Sırtındaki olanca yükle, insanlar kervanının sonundan seslendiğini de belirttikten, nazlı bakışlar karşısında, kendi kendine “bu ayrılığa nasıl dayandım” diye soruşundan sözediyor Mehmet Nurlu hoca. Bir dörtlük daha alalım ‘Kabe’ adlı şiirden:

Bilirim tüm güzellikler, büyük Cömert’ten armağan sana,
Özlemle baktım sana, aşkla yudumladım zemzemi kana kana,
Yüreğimde alevler yangını yaklaşıyorum sana yana yana
Vuslat habercisi, kıyamet şefaatçisi, can dostum Kabem.

Bu tür, mana zenginliği, ruh zenginliği içinde kaleme alınan şiirlere ihtiyacımız var. Kalemin güçlü, sağlığın yerinde ve süreklilik içinde olsun hocam..

 Kayseri’den ‘Erciyes’ Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerle ilgili başlattığımız yazı serisi çerçevesinde, gündemimizde yeralan dergi: Kayseri ilimiz merkezinde aylık yayınlanan fikir ve sanat dergisi Erciyes efendim.
Erciyes Dergisinin, 415, 16, 17 ve 418. sayıları masamızda. Erciyes’in her sayısında kapakta sanat ve edebiyat dünyamızdan bir isim ve imzanın fotoğrafı ve onunla ilgili tarih bilgileri veriliyor.
Masamızdaki 4 sayıda; Abdurrahim Karakoç, İrfan Ünver Nasrattınoğlu, Prof. Dr. Ali Berat Alptekin, Nail Tan fotoğraf ve bilgileri yeralıyordu.
Erciyes’in kimliğine bakalım:
Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Nevzat Türkten,
Genel Yayın Müdürü: Alim Gerçel, Yazışma: P.K. 218 Kayseri. Tlf: 0352 231 73 03
Dokuz isim ve imzadan oluşan, Hakem Heyeti var. Elimizdeki dört ayrı sayıda imzaları bulunanlardan bazılarının sıralanışı: Prof. Dr. Tuncer Gülensoy, Dr. Yaşar Kalafat, Prof.Dr. Saim Sakaoğlu, Mustafa Aslan, Halil Atılgan, Muhsin İlyas Subaşı, Nail Tan, Halil Gürkan, Abdülkadir Güler, Abdullah Çağrı Elgün, Nevzat Türkten, Doç.Dr. Tamila Abbashanlı, M. Halistin Kukul, Oğuz Çetinoğlu, Muhsin Bozkurt, Dr. Doğan Kaya, Ömer Aydoğan, Esma Şan, R. Mithan Yılmaz, Nurullah Aydın, Engin Namlı, Dr. Besim Özcan, Ülkü Önal vd.
Genel araştırma ağırlıklı yazıların dikkat çektiği Erciyes sayfalarında, yer yer şiirlerde karşılaşıldığı oluyor. 417 nci sayıda, ilk sayfa yeralan Halil Gürkan imzalı beş ayrı dörtlükten meydana gelen “Gül alev alev” adlı, başlıklı şiirden:

Seheri içerken susamış dağlar,
Yaprak alev alev, gül pare pare,
Rüzgâr bulutları sermaye bağlar,
Toprak alev, alev, çöl pare pare…

Erciyes Dergisinin sahibi ve yazı işleri müdürü, A. Nevzat Türkten için “Nevzat Türkten Armağanı” adlı kitap hazırlığı içinde bulunulduğunu bana gelen yazıdan öğrendim.

NEVZAT TÜRKTEN
İnsanlar, hangi meslek sahibi olurlarsa olsunlar, sanat ve edebiyata karşı, şu veya bu biçimde, az ve çok ilgi duyarlar. Bunun açık örneği olarak Kayseri ilimiz merkezinde aylık yayınlanan Kültür ve Sanat Dergisi Erciyes’in sahip ve Yazı İşleri Müdürlüğünü Murathan Basın Yayın Ltd. Şti. adına yürütmekte olan Avukat Nevzat Türkten karşımıza çıkmaktadır.
Aylık 400 küsur sayılara ulaşan, ulaştırılan bir Derginin varlığını sürdürmek, kolay değildir. Sabır ister, fedakarlık ister. En önemlisi ekonomik boyutu sıkıntı ve zorluklarla doludur.
Av. Nevzat Türkten ve arkadaşları, bu zorlukların aşılmasında, fikir ve gönül birliği yapmışlar, sanat ve edebiyatımıza anlamlı ve kalıcı hizmetlerini sergilemenin azim ve başarısını ortaya koymuşlardır. Kutluyor, tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.

 Gaziantep’ten ‘Kumru’ Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Dergilerin sayfalarındaki gezintim çerçevesinde, bugün gündemimde yeralan dergi, Gaziantep ilimiz merkezinde, tarih, kültür, sanat ve edebiyat dergisi olarak yayınlanan ‘Kumru’ Dergisi.
Masamda 9 ncu sayısı var bu derginin. Kapakta, rahmetli Abdurrahim Karakoç fotoğrafı ve biyografisi yeralıyor.
Kimliğine baktığımızda gördüklerimiz:
Sahibi: Abdulhadi Bay, Yazı İşleri Müdürü: Mehmet Nacar, Genel Yayın Yönetmeni: Gülhun Ertilav, Editör: B.Hayrettin Ertilav, Halkla İlişkiler: İsmail Mercan, Hukuk Danışmanı: Av. Abdulhadi Bay. 9 kişilik yazı kurulu var. Tlf: 0342 231 49 19.
Ayrıca, ülke genelinde temsilcilikleri var.
Abdulhadi Bay, ‘Nefes’ adlı başyazısının bir yerinde: “Milli kültürümüze bağlıyız. Farklılık ve değişiklik olsun da ne olursa olsun düşüncesiyle komik ve ne idüğü belli olmayan, tat vermeyen, anlamsız yazı ve şiirleri tasvip etmiyoruz” diyor. Tebriklerimi sunuyorum efendim.
Derginin iç sayfalarında yazı ve şiirleriyle okurlarının karşısına çıkanlardan çıkarılanlardan bazılarının sıralanışı: Abdulhadi Bay, Mehmet Nacar, Ekrem Yalbuz, Hikmet Elitaş, Oraz Yağmur, Lütfü Kılıç, Sinan Karakaş, Z. Yaşar Kaleli, Nejat Taşkın, Neşe Cömert, Ayşe Duran, Şahin Yılmaz, Mehmet Kındap, İsa Kayacan, Fikret Cengiz vd. Rahmetli Abdurrahim Karakoç’un “Hâkim Beğ” adlı 9 dörtlükten meydana gelen şiirlerinden:

Gene tehir etme üç ay öteye,
Bu dava dedemden kaldı hakim beğ,
Otuz yılda babam düştü ardına,
Siz sağ olun o da öldü hakim beğ.

Bu anlamlı mısralardan sonra, Mehmet Nacar hocanın Üstat Abdurrahim Karakoç’a ithaf ettiği 7 dörtlükten meydana gelen “Vatan aşkına” adlı, başlıklı şiirinden bir dörtlük alalım:

Allah’ın izniyle, Hakkın yolunda,
Manevi bahçeler kurmaya devam,
Peşine düşerek, Yemen çölünde,
Veysel Karani’yi sormaya devam.

Kumru Dergisi yayınlandığı günden beri, önemli, sanat ve edebiyatımız adına kalıcı hizmetler ortaya koymuştur, koymaya devam etmektedir.
İçerik olarak getirdikleriyle, gelecek açısından ümit vermesi de yukarıdaki düşüncelerimiz sonucunda oluşan kanaatlerimizdir. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

 Isparta’dan Zeki Çelik’in komşuları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Komşuluk önemlidir. Komşular da bir o kadar önemlidir. Isparta ilimiz merkezinde yaşayan şair, yazar ve araştırmacı Zeki Çelik komşularıyla ilgili hassasiyet içinde Komşularının her birinin ayrı ayrı önemli ve saygıya, sevgiye değer olduğunu söylüyor. Komşularıyla dargın olanlar mahallede huzur bulamazlar’ diyerek, yerinde bir hatırlatmada bulunuyor.
Isparta ilimiz merkezinde, günlük, tarafsız, milliyetçi gazete olarak yayınlanan ‘Akın’ Gazetesindeki makaleleriyle dikkat çeken Zeki Çelik, “Komşum ve komşular” başlıklı makalesiyle, bu konudaki düşüncelerini, duygularını aktarıyor.
Akın Gazetesi 11 Ocak 1971 tarihinde kurulmuş. Kurucusu: Ali Sinan. Sahibi: Abdullah Akın Gazetecisindeki Zeki Çelik makalesindeki, komşularıyla ilgili duygularına dönelim:
“Mahalledeki on komşudan sekiziyle dargınsak, tavrımız mutlaka değişmeli. Komşulukda ilk aranan güven ve itibardır” diyen Zeki Çelik, aynı sütunda yeralan ‘Komşum’ başlıklı beş ayrı dörtlükten oluşan şiirinin ilk dörtlüğünde şöyle diyor:

Evimiz yan yana vukufumuz var,
Gerçekler ortada hukukumuz var,
Arazide ekli, takıntımız var,
Korumak hakkımdır, o benim komşum.

Sonra, Zeki Çelik: “Komşu komşusuna her zaman muhtaçtır. Yardım, sevgi ve saygı gördükçe de minnettarlık duygularını dile getirmeli, her vesilesiyle hissettirmelidir. Bir hanede eksiklikler bitmez. Ama komşusuyla iyi geçinenler o eksiklikleri uzağa gitmeden tamamlayabilirler” diye dikkat çekiyor. Arkasında, ‘Komşular’ adlı, başlıklı beş ayrı dörtlükten meydana gelen şiirinin bir dörtlüğünde şu duygulara yer veriyor:

Balkon ortasına attım masayı,
Geride bıraktım derdi tasayı,
Döşedim sandalye uzun, kısayı,
Çay-kahvem hazırdır, gelin komşular.

Zeki Çelik, komşularına; ‘dargın durmayalım, kaynaşalım’ diyerek iyi niyetli olduğunu ortaya koyuyor. Aynı iyi niyeti de komşularından bekliyor. Acaba karşılık görebiliyor mu, aynı iyi niyetle yaklaşan komşular bulabiliyor mu?

 H. Ahmet Çabuk’dan:
Aşk ihaneti sever
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Prof. Dr. Hayrettin İvgin dostumun sahibi bulunduğu, Kültür Ajans yayınlarının, kitaplarının 176. olarak Günyüzü gören, H. Ahmet Çabuk imzalı, ‘Aşk İhaneti Sever’ adlı 208 sayfalık şiir kitabı var masamda.
Önsöz, Ozan Ali Kirazlı’nın. Bir yerinde: “Sevgili kardeşim Ahmet, bence şair; şiir yazma eylemini sürekli kılan kişidir. Hayata dair bakışını, izlenimini, hislerini şiire döken kişidir deniyor.
Gökhan Öztürk imzalı sesleniş, sonra dost yazıları, Murat Şaingöz, Nermin Girişit, Özkan Kul, Fatih Torun Selman Kirazlı imzalarını taşıyor. Sonra şiirler başlıyor sayfalar olarak.
Şiirlerin üzerinde, özet anlamı taşıyan, verilmek istenen, can alıcı mesaj olarak görülen cümleler var. 15 nci sayfada başlayan ‘Git’ adlı, başlıklı şiirin isim başlığının üstündeki cümle: En acısı bazen en doğrusudur..
Altı dörtlükten meydana gelen ‘Git’ adlı şiirin iki dörtlüğüyle devam edelim:

En iyi o gözler bu gözyaşını,
Dışarıdaki yağmur durulmadan git.
Biz verdik kararı, eğme başını,
Gönlüne kahredip, darılmadan git.

Nasıl olur bilmem, bir veda böyle,
Ne bir “Hoşça kal” de, ne bir söz söyle,
Bir el salla yeter, uzaktan şöyle,
İstemem boynuma sarılmadan git.

H. Ahmet Çabuk yazdıklarının üzerinde uzun uzun duruyor, incelemelerini sürdürüyor, değerlendirmelerinin sonunda ortaya çıkan şiirlerini mısralarını sayfalara aktarıyor. Bu gelecek açısından görülen, hissedilen bir ümit belirtisidir.
Elimizdeki kitabın adı olan ‘Aşk ihaneti sever’ adlı başlıklı şiir 11 ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bir dörtlüğü bu şiirin:

Güvenme güçlüyüm diye,
Muhtaç eder muhanneti.
Sorma neden, niçin diye,
Her aşk sever ihaneti.

  Yine Dergiler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gündemimizde yine dergiler var. Bunlar sırasıyla:
1. DİPLO ATLAS DERGİSİ: Ankara’da aylık yayınlanıyor. 17. sayısı bize ulaşan derginin sahibi: Kaya Dorsan.
2. FEYZ DERGİSİ: Ankara’da aylık yayınlanan derginin 255 ve 256. sayıları ayrı ayrı yayınlandı. Sahibi: Şenel İlhan
3. SAĞLIK VE İNSAN DERGİSİ: Ankara’da aylık yayınlanıyor. Sahibi: M. Esat Güzelgöz olan derginin 8 ve 10. sayıları ayrı ayrı bize ulaştı.
4. DÜNYADA KİLİS BÜLTENİ: İstanbul’da iki ayda bir yayınlanıyor. Sahibi: Yaşar Aktürk 153 ve 154. sayıları ayrı ayrı yayınlandı.
5. KARINCA DERGİSİ: Ankara’da Türk Kooperatifçilik Kurumu tarafından aylık yayınlanıyor. 910 ncu sayısı yayınlanan Derginin sahibi: Prof. Dr. Nevzat Aypek.
6. SARIZEYBEK DERGİSİ: Söke Şairler ve Yazarlar Derneğinin yayın organı olarak iki ayda bir, edebiyat, kültür, sanat ve turizm dergisi olarak yayınlanıyor. 55. sayısı Günyüzü gören derginin sahibi: Tülay Sarayköylü.
7. GÖNÜL DERGİSİ: Ankara’da aylık yayınlanan kültür ve medeniyet dergisi ‘Gönül’ün 14. sayısı bize ulaştı. Sahibi: Şenel İlhan.
8. ALKIŞ DERGİSİ: Kahramanmaraş’da iki ayda bir yayınlanan, kültür ve sanat dergisi. Sahibi: Dr. Oğuz Paköz olan Alkış’ın 66. sayısı bize ulaştı.
9. YESEVİ DERGİSİ: İstanbul’da aylık yayınlanan sevgi dergisi. 227. sayısı Günyüzü gördü. Sahibi: Erdoğan Aslıyüce.
10. YENİSES DERGİSİ: Osmaniye’de aylık yayınlanıyor. 203. sayısı Günyüzü gördü. Sahibi: Hasan Bölük
11. AYDIN EFESİ DERGİSİ: Aydın ilimiz merekzinde, kültür, sanat, edebiyat dergisi olarak iki ayda bir yayınlanıyor. 10. sayısı masamda olan Derginin sahibi: Şükrü Öksüz.
12. NEVZUHUR DERGİSİ: Antalya’da, edebiyat, kültür, sanat dergisi olarak aylık yayınlanıyor. 30. sayısı masamda olan Derginin sahibi: Mustafa Akbaba.
13. ANADOLU’NUN SESİ GAZETESİ: Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünce aylık yayınlanıyor. 311. sayısı bize ulaştı bu gazetenin.
14. KURŞUN KALEM DERGİSİ: İzmir’de iki ayda bir yayınlanıyor. Sahibi: Emine Ömer olar bu derginin 20. sayısı bize ulaştı.
15. BÜTÜN DÜNYA DERGİSİ: Ankara’da, Başkent Üniversitesi yayını olarak aylık Günyüzü görüyor. 2012 yalına ait 11. sayısı çıktı. Sahibi: Prof.Dr. Mehmet Haberal.
16. ERCİYES DERGİSİ: Kayseri’de aylık, fikir ve sanat dergisi olarak yayınlanıyor. 419. sayısı Günyüzü gördü Sahibi: Nevzat Türkten.

 Antalya Sanat Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Dergilerimizin sayfalarındaki gezintimi, bir düzen içinde sunma biçimine dönüştürdüğümü görüyorsunuz, okuyorsunuz.
            Bugün sayfalarında gezeceğim dergi, ‘Antalya Sanat’ adlı olanı. Nazilli’den Kerim Özbekler göndermişti masamda bulunan Antalya Sanat Dergisinin ilk sayısını.
            Önce kimliğine bakıyorum Antalya Sanat’ın: Kapakta, ‘Merhaba sanat dostları, biz geldik kucaklamaya’ deniliyordu. İmtiyaz sahibi: Gonca Aydemir, Genel Yayın Yönetmeni: Savaş Ünal, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Gonca Aydemir. Yayın kurulu var 16 kişiden, imzadan oluşan.
            Gonca Aydemir imzalı bir sunuş vardı ilk sayfada. Bir yerinde, daha doğrusu girişinde: “Ve sonra karar verdik dergi çıkarmaya, olurdu olmazdı. Yapabilir miyiz? Ya yapamazsak dedik. Atatürkümüz çattı kaşlarını tam karşımızda. “Yapamazsak ne demek, ölüler yapamaz.. Ve rastgele dedik, sıvadık kolları” diyordu.
            Antalya Sanat Dergisinin: Elmalı Mhl. Başargan İşhanı, No: 41-42, M. Paşa-Antalya, şeklinde yazışma adresi var Tlf: 0242-247 02 04
            Dergi içinde imzaları bulunanların sayıları bir hayli fazla…
Bunlar arasından herhangi bir ayırım yapmadan sıraladıklarımızdan bazıları: Nebahat Uzun, Yusuf Özcan, Bekir Yaşar, Gonca Aydemir, Selma Meriç, Aycan Polat, M. Nihat Malkoç, Cem Ateş, Erhan Tığlı, Kerim Özbekler, Mustafa Şahin, Ahmet Ayaz, A. Yılmaz Tuncer, Sabiha Serin, Yılmaz Türkyılmaz, Murtaza Ekinci, Fevzi Öztürk, İsmail Yağcı, Yusuf Özkara, vd.
            Kerim Özbekler’in, “Vaz mı geçtim sanıyorsun seni sevmekten” başlıklı şiiri derginin 28 nci sayfasında yeralıyor. Bu şiir 4 ayrı dörtlükten oluşuyor. Bir dörtlüğü:

Avuçlarının sıcaklığı hala ellerimi yakarken,
Gözlerinle gözlerimi felç etmişken,
Arkana bile bakmadan dönüp giderken,
Vaz mı geçtim sanıyorsun seni sevmekten.

            Antalya Sanat Dergisinin sayfalarında, yazılardan daha fazla şiir sayısı var. Şairlerimizin duygu zenginliği içinde oldukları görülüyor.
            Gaziantep’ten Ahmet Ayaz, Mustafa Ceylan’a ithaf ettiği ‘Antalya’ adlı, başlıklı şiiriyle dikkat çekiyor 32 nci sayfada. Beş ayrı dörtlükten oluşan bu şiirin bir dörtlüğü:

İsmin gönüllerde saklı bir şehir,
Solmayan renkli bir gülsün Antalya.
Mehtaba hükmeden, gümüşten nehir,
Gecemde masmavi tülsün Antalya.

            Antalya Sanat Dergisi, ilk adımıyla gelecek açısından ümit veriyor. Sanat ve edebiyat dünyamıza kalıcı hizmetleri olacaktır inşallah..
Tebriklerimi sunuyorum efendim.

 İbrahim Kılınç’dan:  Kaptırırsan yuları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Bana ulaşan, ulaştırılan kitapların sayısı hızla artarken, sayfalarındaki gezintilerimde gecikme meydana geliyor.
            Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajansın kurucusu ve sahibi, değerli dostum Prof. Dr. Hayrettin İvgin tarafından bana ulaştırılan kitaplardan biri daha: İbrahim Kılınç imzalı 102 sayfalık “Kaptırırsan Yuları” adlı şiir kitabı.
            Kültür Ajansın 181. yayını, kitabı olarak Günyüzü gören bu kitabın ilk şiiri kitabın adı olan “Kaptırırsan yuları” adıyla karşımıza çıkıyor. 12 dörtlükten meydana gelen adı geçen şiirden:

Kaptırırsan yuları yabancının eline,
Bir o yana sürerler, bir bu yana sürerler,
Semer vurup sırtına, topal eşek yerine,
Bir o yana sürerler, bir bu yana sürerler.

Demokrasi diyerek korku dehşet saçarlar,
Bunlar vampir soyudur, her daim kan içerler,
Soykırım sıradan iş, ırza bile geçerler,
Bir o yana sürerler, bir bu yana sürerler.

            Görülen o ki, İbrahim Kılınç şiirleriyle barışık, kendisiyle dargın, kırgın değil. Yazdıklarının yayınladıklarının genel görüntüsünden, mısraların içine girildiğinde karşılaşılan doğrular bu yönde. Gelecekte, kalıcılığı yüksek şiirlerin altına imza atacağından kesinlikle sözetmek mümkün. Hecevezni türüyle yazılan, sayfalara aktarılan şiirlerdeki anlam zenginliği ve yüklülüğü gelecek açısından ümitlerimizi artırıyor.
            08.08.1959 tarihinde Tokat ili Pazar ilçesi Ocaklı köyünde doğan İbrahim Kılınç’ın ‘Kaptırırsan Yuları’ adlı şiir kitabının 48. sayfasında yeralan ‘Garip yolcu’ adlı, başlıklı şiirle noktamızı koyalım:

Her gün geçer bu yoldan,
Yaka paça darmadağın,
Bu yoldan vazgeçirmez onu,
Ne para ne armağan…
Nereden gelip, nereye gittiğini, ne yiyip, ne içtiğini,
Neden her gün bu yoldan geçtiğini,
Bilmiyordu kimse garip yolcunun.

Feyyaz Sağlam’dan:
Lâleler, Lâleler, Lâleler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi İzmir’de bulunan KIBATEK yayınlarının 55. olarak 80 sayfayla Günyüzü gören, Feyyaz Sağlam imzalı “Laleler, Laleler, Laleler” adlı Prof. Dr. Elçin İskenderzade hocamıza armağan edilmiş, değişik imzaların ortaya koyduklarından meydana gelen kitap, değerli dostum Prof. Dr. Hayrettin İvgin tarafından bana ulaştırılan kitaplar arasındaydı.
Güldeste, derlemenin sunuşu, Dr. Mevlüt Kaplan imzasıyla karşımıza çıkıyor. KIBATEK Derneği Genel Başkanı olan Dr. Mevlüt Kaplan sunuşunun bir yerinde: “Elinizdeki kitabın adı Azerbaycan-Türkiye arasındaki tarihi bağlara sembol olmuş bir türküden alınmıştır. Bu ad aynı zamanda Azerbaycan üzerine önemli çalışmaları olan değerli arkadaşımız Dr. Şaban M. Kalkan’ın Azerbaycan’a ithaf ettiği şiirinin de adıdır” deniliyor, kitabın içeriği hakkında bilgi veriliyor.
Kitap içerisinde imzaları, yazıları bulunanlardan bazılarının isimleri şöyle sıralanıyor: Dr. Hasan Ahmed, Müşerref Akman, Dr. Sabri İbrahim Alagöz, Şükrü Aydın, Hasan Devrim, Fakı Eder, Zeynep Hüseyin, Hidayet Karakuş, Dr. Mevlüt Kaplan, Mukadder Özakman, Cemali Tunalıgıl, Ünal Kar, Dr. Fadıl Ünal vd.
KIBATEK üyesi olan olmayan isim ve imzaların Bakü’de yayınlanan kitaplarıyla ilgili detaylı bilgiler veriliyor ilk sayfalarda. Faki Eder 41 nci sayfada başlayan seslenişleriyle sürdürüyor yazdıklarını, söylediklerini. Biz, adlı, başlıklı şiirinden

Tarif etsem size Emirdağı’nı,
Yörüğüz, Türkmeniz, Karabağlı’yız.

Sayfa 67’de başlayan Mukadder Özakman biyografisinden sonra, “İki devlet bir milletiz” adlı, başlıklı şiirle karşılaşıyoruz. Bu şiirden iki dörtlük:

Bakü’de dost rüzgâr eser,
Mehriban’ın azat gezer,
Sen köpürme Bahri Hazer,
İki devlet, bir milletiz.

Atatürk’ten ettim kelam,
Azerbaycan dosta selam,
Mukadder der ki vesselam,

İki devlet, bir milletiz.