5 Kasım 2013 Salı

KONUK YAZARLAR: Mehmet ŞENER, Nadir Şener HATUNOĞLU

KONUK YAZAR:
Burdur ve İsa Kayacan
Mehmet ŞENER
İnsan karşısındakilere verdiği değer kadar kendisine değer verilir. Büyüklerimizi arayarak hal ve hatırlarını sormak gerekir. Gelenek, göreneklerimizin elden gittiğini söyleyen biziz, yaşatılmasını istemeyende biziz. Sevdiğimiz, büyüklüğünü gördüklerimizin hal hatırını sormak gerekir. Bu cümleden olarak geçenlerde Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan Beyi aradım. İsa hocamla karşılıklı oturup konuşmuşluğumuz yoktur. Kıymet takdir eden yönünden dolayı arama gereği duydum. Karşılıklı halimizi hatırımızı sorduk.
Yazı hayatımla ilgili görüşünü sorduğumda bir iki konuda dikkat etmem gerektiğini nazikçe ifade etti. Kendisine de ifade ettim. Bilenden daha bilgili vardır. Yazandan daha iyi yazan, hata ve yanlışları tespit edenler vardır. Bu konuda kritiklerinizi iletirseniz sevinirim.
Telefonda da söyledim “önerilerinin” bana hayatımın en önemli kitaplarını okumuşçasına katkıda bulundu. Hayatım boyunca dikkat etmem gereken kuralları söyledi. Hazreti Ali efendimizin ifadesiyle “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” Sözünü düşündüm.
İsa hocamın önerileri için yapabileceğim iyilik adına ne varsa hazırım.  İyiliğin karşılığı kötülük olmasın. Allah hayırlı ömürler versin, sağlıklı şekilde hayatını idame ettirsin.
Arabayla eve gidiyorum. Yolum Pınar Gazetesinin önünden geçiyor. Pınar Gazetesi çalışanlarına selam verdim. Araç kullandığımdan onlar bana dur işareti yapmışlar, ben görmemiştim eşim dur dediler herhalde dediğinde, aracı durdurdum.
Aynaya baktığımda elinde iki paketle koşarak bize gelen genci gördüm. İçimden bunun içinde kitap vardır diye de düşündüm. Yanılmamıştım. Gönlü yüce insan İsa hocam adresimi bizzat kendi elleriyle yazmış. Yazı karakterleri onu işaret etmektedir. Kendi işini yapan insandan daha yüce insan var mı?
Genç paketleri verdi. Eve gelince paketleri açtık. İsa hocam beş eserini göndermiş. Kendilerine huzurlarınızda teşekkür ederim. Hayatımda ilk defa tanınan yazarlardan şahsıma gönderilmiş kitaplarım oldu. O gün gece geç vakitlere kadar kitapları inceledik.
İsa hocamın mezar taşlarına yazılmış olan yazılardan derlediği kitabında hasta ziyaretinden, dinimizin emrettiği vecibelerden bahsediyor. Dini bilgisiyle ışık oluyor. Hatta mezarlık adabından, okunacak surelerden, cenaze namazının kılınışından bahsediyor. İsa hocamızın eşinin rahmetli olduğunu da kitaplarından öğrenmiş oldum. Allah rahmet eylesin.
Rahmetli eşi için dini vecibe olarak bir tanıdığı olarak görevimizi yapacağız. Eş kaybının kalan eş için, ne kadar zor olduğunu babam hayattayken bire bir yaşadım.  
İsa hocamın bu kadar çalışkan olmasını takdir etmeli, verilmesi gereken değeri kendisinden esirgememeliyiz. Kütüphane kuruyor, donatıyor, Mehmet Akif üniversitesine beş bin kitap hediye ediyor. İlim yuvası kuruyor.
Bizim ilkokulun salonunda “Bir okul açmak bin hapsa neyi kapatır” yazıyordu. Okulun temeli olan kütüphanenin açılması için hangi sözü çerçeveletelim?
            Doğduğu şehir için hasta halinde yazan, okuyan, telefonlara cevap veren kişiden bahsediyoruz. Bunlar günlük hayatta olması gerekir denebilir. Hastalığın acısında bile hal hatır soran insanların değeri bilinmelidir.
İnsanlar iki şarkı söyleyenlere göstermiş olduğu alakayı beyin gücünü harcayan kişiye gösterseydi şehrimiz, ilçemiz, kasabamız, köyümüz ileri seviyede olurdu.  Bir de şu var, değer verilmesi gereken değerleri karıştırıyoruz. İnsanoğlunun hizmetleri takdir edildiği vakit; daha coşkuyla çalışır, emek çeker, faydalı olmaya çalışır, aşkı şevki artar.
Ne yazık ki İsa hocamıza Burdur basını olarak gereken ilgiyi gösteremedik. Yazmış olduğu eserler hakkında topluma bilgi sunamadık. Burdur için kültürel anlamda ki hizmet konusunda İsa hocamız gibi çalışan ikinci kişi yok.
Çınarlar yıkılmaz. Hoyratça esen rüzgârlar yaprağını bile düşüremez. İnsanlara hizmet edenleri, halkımız bilir, takdir eder.
***
KONUK YAZAR:
TARAFSIZ KALMAK
      Nadir Şener HATUNOĞLU
     (Matematikçi - Bilim Uzmanı)
            Bir yazı başlığında gözüme ilişmişti: Tarafsız olmak. Bu söylem, politika  dokusunda önem taşımakta. Bu yüzden de karşı duruşlar kırıcı olabilmekte. Örneğin; aydınlarımızdan biri şöyle demişti:

            “Suya-sabuna dokunmazmış; pise bak!”
Tehdit içeren bir başka örnek:
            “Taraf olmayan, bertaraf olur!..”
Kim bilir; söylenmiş daha nice replikler vardır…

            Tarafsız olmayı, ‘etliye-sütlüye karışmamak’ biçiminde algılamak yanlış olur.  Ben elli yıldır yazıyorum; etliye de sütlüye de karıştım. Kamu görevlisi olduğum halde, uyarı cezası bile almadım; çünkü sadece iyiyi, doğruyu, güzeli paylaştım. Bu sınırı, en iyi şu örnek olayla açıklayabilirim:
Yıllar önceydi. Futbol sevdalısı yeğenim, beni maça götürdü. Ben maçla birlikte, seyircilerin tepkisini de gözlemliyorum; nara atan, ağlayan, gülen, yumruk sallayan…
Oyuncunun biri, yanlış pas verdiydi. Yeğenimin duyacağı tonda ve jargonla dedim ki: “Yuh be; pas öyle mi verilir?! Biraz sonra karşı bir oyuncu kalenin dibinde hata yaptı; ona da yuh çektim. Yeğenim şaşırdı ve dedi ki: “Dayı sen hangi takımı tutuyorsun; bir türlü anlayamadım!” Yanıt:
“Ben, pozisyonun hakkını vererek oynayan oyuncuyu tutuyorum; takımı değil”
            Demokratik düzen içinde herkesin bir partiyi tutması, oyunu vermesi, aday olması doğal hakkıdır. Ben de kendime sordum; acaba bir partinin adamı olabilir miyim diye; fakat net yanıt veremedim. Nedenini de kendime sordum; buldum gibi…
            Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir konu oya sunuldu.  –A- partisi ‘evet’, -B- partisi ‘hayır’ dediydi. Gazeteci ‘hayır’ diyen bir millet -vekiline sordu:
            -Dün yapılan oylama  konusunun, ülke yararına   olmadığına  gerçekten mi inanıyorsunuz?
            -Ülke yararına olacağını biliyorum; ama aksine oy verirsem, beni partiden atarlar!..
            Radikal örnekle, yazıya dayanak verelim.
İki görüş:
I)  Sıtma hastalığından kurtulmak için, bileğimize okunmuş iplik bağlayalım.
II) Sıtma hastalığının mikrobunu bulup tanıyalım, onu öldürecek ilâcı yutalım.
Kırk yıl önce yazdığım bir taşlama, eskimiş değil:

“Siyasette kendini ağır bir top sanırsın;
“Kürsülere çıkarak eşekçe anırırsın.
“Tepişince çıkarın üstteki heriflerle,
“Kırık bir sapan gibi çöplükte bakınırsın”

SONUÇ: Politik anlamda kendime şu kuralı koydum: “Hangi parti en az hata yapıyorsa, oyumu ona veririm.”  

Hiç yorum yok: