22 Aralık 2014 Pazartesi

Türk dünyasına saygı ile sunulur: Kim bilir, belki bu son yazımdır!.. Özdemir HÜRMÜZLÜ

Türk dünyasına saygı ile sunulur: Kim bilir, belkide bu son yazımdır!.. 
Özdemir HÜRMÜZLÜ
Özdemir HÜRMÜZLÜ
Bu yazıyı yazmak için biraz bekledim çünkü yazarlık hayatım boyunca hiç bu kadar kötümser yazı yazdığımı hiç hatırlamıyorum. 
Bu yazıyı yazmak milli bir görev olduğu inancından yola çıkarak yazma kararını verdim,zira bugün Kerkük’te neler olduğunu Türk dünyası kamuoyu paylaşma önemli olduğunu kanaatine vardım.
Irak parlamento başkanı Kerkük ziyareti ve Irak Türkmen Cephesi genel başkanın Erşat Salihi Kürt meclis üyeleriyle yaşanan Kerkük kimliği tartışmasının ardından kentte etnik çatışmasının yeniden alevlenmesine neden oldu.
Bugün Kerkük’te Kürt gruplar Kürt bayrağı günü kutlandı, Türkmen ve Kürt öğrencileri arasında çatışma yaşanmasın diye Kerkük Üniversitesi rektörlüğü tatil ilan etti, ama yine de Kürt öğrencileri kararı delip üniversite içinde kutlama yaptı bununla yetinmedi öğrenci yurdunda Arap öğrencilerini kışkırtmasının ardından kanlı çatışma yaşandı, çatışmada onlarca öğrenci yaralandı. 
KERKÜK'E, MUTLAKA SAHİP ÇIKMAK GEREK
Ama olayın aslı akşam saatlerinde yaşandı, Kürt gruplarına bağlı uzun bir konvoy ellerinde Kürt bayrağı ve ağır silahlar rastgele havaya ateş açıtılar, önce ITC Kerkük İl başkanlığı önünde caddeyi kesip havaya binlerce kurşun açtılar sonra benim devam ettiğim ITC genel başkanlığı önünü kesip havaya ateş açtılar.
Hayatım boyunca Allah’ın gücünü ve Türklüğümün gücünü arkama alarak hiç korkmadım hiç umudumu yitirmedim bu kadar olayların içinde yaşayan bir Türk olarak her gün umutla yatıp umutla kalkıyorum,ama ilk kes kendimi bugün güçsüz his ettim,buda akşamdan beri beni çok etkiledi.
Bana ne Türkiye güçlü bir devletti güçlü bir ordusu var bana ne Türk Cumhuriyetleri var Türk dünyası var eğer böyle bir günde bana sahip çıkmıyorsa ne işe yarar,Allah’tan bugün Türkmen yetkilileri deyimi yerindeyse çok akıllı bir davranış yaptılar kendilerini kışkırtmaya karşı milleti soğukkanlı davranmalarını istedi ve başarıldı, yoksa bugün Kerkük kan gölüne dönüşürdü?
300 milyon Türk’ün olduğu bir dünyada, Irak Türkmenleri'nin bu kadar zayıf, güçsüz, sahipsiz ve korumasız duruma düşmelerini düşündükçe kahır oluyorum.
Aylarca yazıyoruz çiziyoruz bir millet yok oluyor anlatmaya çalışıyoruz, koskoca Türkiye Cumhuriyeti Kamuoyu zehirli ayakkabı, dolarlı boş ayakkabı ve paralel devlet gibi boş meselelerle meşgul etmeye gayret ediyorlar.
Düşün ki bir yerde yaşıyorsun her an ölümle karşı karşıyasın artık ölüme meydan okuyoruz ve bundan sonra yazı yazdıysam demek ki çok güçlüyüm ama bugün bu güçsüz duruma düşünce 7 bin yıla sahip olan bir millete asla yakıştıramadım. 

17 Aralık 2014 Çarşamba

Kerkük’ün Türk Kimliği ve Tarihi Gerçekler Ali Kerküklü (Irak’a Özgürlük Operasyonu ve Kerkük Kitabının Yazarı)

Kerkük’ün Türk Kimliği ve Tarihi Gerçekler
Ali Kerküklü (Irak’a Özgürlük Operasyonu ve Kerkük Kitabının Yazarı)
 Yıkılmadan Önce Irak Türkmenlerin Simgesi Kerkük Kalesinden Bir görüntü
*** 
Irak, tarih boyunca pek çok medeniyete beşiklik eden bir ülkedir. Örneğin M.Ö. 5000 yıl­la­rın­da Sü­mer­le­rin, 2750’ler­de Akad­lar’ın, 2000 do­lay­la­rın­da Asur­lu­la­rın, 1171 yıl­la­rı­na ka­dar da Ba­bil­li­ler’in yur­du olan Me­zo­po­tam­ya, M.S. Ro­ma­lı­lar ve Sa­sa­ni­le­rin elin­de kal­mış­tır. 7. yy.’da Me­zo­po­tam­ya Müs­lü­man­la­rın akın­la­rı­na sah­ne ol­muş ve 637 yı­lın­da böl­ge­nin ta­ma­mı İslam ida­re­si­ne bağ­lan­mış­tır. Sı­ra­sıy­la Eme­vi Dev­le­ti, Ab­ba­si Dev­le­ti, Selçuk­lu Dev­le­ti, Mu­sul ve Sin­car Ata­bey­li­ği, Er­bil Ata­bey­li­ği, Ce­la­yir­li­ler Dev­le­ti, Ka­ra­ko­yun­lu Dev­le­ti, Ak­ko­yun­lu Dev­le­ti, Os­man­lı İm­pa­ra­tor­lu­ğu Irak’ta hü­küm sü­ren dev­let­ler ol­du­lar. Irak I. Dün­ya sa­va­şı­na ka­dar Osman­lı ida­re­sin­de kal­dı.1918 Ka­sım ayın­da böl­ge­nin ta­ma­mı­nı iş­gal eden İn­gil­te­re’nin ne­za­re­tin­de 1921 de Irak dev­le­ti ku­rul­du.
Görülgüğü gibi tarih boyunca böl­ge­de Ker­kük’ü içi­ne alan hiç­bir zaman ne bir Kürt dev­le­ti nede bey­li­ği ku­rul­muştur.
Böl­ge­de Türk­ler ta­ra­fın­dan ku­ru­lan Türk­men dev­let ve bey­lik­le­ri şun­lar­dır:
a. Irak Sel­çuk­lu Dev­le­ti 1118-1194
b. Ata­bey­lik­ler
(1) Mu­sul Ata­bey­li­ği 1127-1233
(2) Er­bil Bey­li­ği 1144-1233
c. İl­han­lı­lar Dev­le­ti 1258 -1339
d. Ce­la­yir­li­ler Dev­le­ti 1339 -1410
e. Ka­ra­ko­yun­lu Dev­le­ti 1411 -1468
f. Ak­ko­yun­lu Dev­le­ti 1468 -1508
Bu dönemden sonra 1918’e kadar Osmanlı İmparatorluğu Irak’ta hüküm sürmüştür. Irak’ta Türk hâkimiyeti 900 yıldan daha fazladır. 400 yılı kesintisizdir. Yani Kürtlerin, Kerkük’ün tarihi bir Kürt kenti olduğu iddiası bir hayal ve safsatadır. Bunu ben söylemiyorum tarih söylüyor.
Irak’ta Türk Kimliğini Yok Etme Politikası
1930'lu yıllardan itibaren Irak hükümetleri tarafından bölgeye yönelik olarak sistematik bir şekilde "Araplaştırma" politikası başladı. Bu politika Saddam Hüseyin'in iktidarı döneminde büyük yoğunluk kazandı. Saddam rejimi, Irak'taki Türklerin merkezi durumunda olan Kerkük'te, "Araplaştırma politikasını büyük bir hızla uygulamaya koydu. Bir tarafta güneyde yaşayan Arapları Kerkük'e yerleştirirken, Kerkük'te yaşayan Türkmenleri de göçe zorladı. Dev­rim Ko­mu­ta Kon­se­yi’nin 29 Ocak 1976 ta­rih ve 41 no’lu ka­ra­rı ile Ker­kük’ün adını Arap­laş­tır­ma po­li­ti­ka­sı gereğince Al-Ta­mim ola­rak de­ğiş­ti­ril­di ve Kerkük’ün en bü­yük Türkmen ilçe­si olan Tuz­hur­ma­tu, Sad­dam’ın do­ğum ye­ri olan Tik­rit’e (Selahaddin’e) bağ­lan­dı.
Saddam Hüseyin'in rejimi 1979 yılında Türkmen liderlerini göz altına alır, ağır işkencelere maruz kalırlar. Bunların arasında, Türkmen Kardaşlık Ocağı'nın uzun yıllar başkanlığını yapmış Emekli Albay Abdullah Abdurrahman ile Bağdat Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan Doç. Dr. Necdet Koçak başta geliyordu. Ayrıca Abdullah Abdurrahman'ın yakın çalışma arkadaşı Dr. Rıza Demirci ve Müteahhit Adil Şerif de tutuklanarak, işkencelere tabi tutulurlar. 16 Ocak 1980’de idam edilirler. Ancak bugüne kadar Dr. Rıza Demirci’nin ne cenazesi teslim edilmiş, ne de idamı doğrulanmıştır. Yıllar boyunca binlerce masum Türkmen, aydın, öğrenci, öğretmen tutuklandı, hapsedildi ve katledildi.
Diktatör Saddam Hüseyin, Kerkük‘ün Türk kimliğini ortadan kaldırmak istedi. 1960'lı yılların başlarına kadar Kerkük nüfusunun %95’i Türk iken, bu rakam sistemli göç hareketleri ile ve Kerkük ilinin sınırlarının daraltılması nedenleriyle 1980’li yıllarda %75’e düştü. Bir­çok yer­le­şim yeri­nin Türk­çe olan ad­la­rı Arap­ça isim­ler ile de­ğiş­ti­rildi­. Ham­za­lı, Be­şir, Belo­va, Tür­ka­lan, Ley­lan, Ömer Men­den, Çar­daklı, Yay­çı, Küm­bet­ler, Karaha­san, Kızılyar, Sa­rı­te­pe, To­pu­zo­va, Yah­ya­ova,Tisin, Kerkük Kalesi ve on­lar­ca Türk­men kö­yü ve yer­le­şim ye­ri yı­kıl­mış ve Türk­menler Irak’ın güne­yi­ne ve farklı illerine sü­rül­müş­tür. İran-Irak sa­va­şı sü­re­sin­ce (1980-1988), va­ta­nı­nı sa­vun­mak için cep­he­le­re ko­şan on­bin­ler­ce Türk­men gözünü kırp­ma­dan vatanı için şe­hit dü­şer­ken, Dev­rim Ko­mu­ta Kon­se­yi’nin 20 Ekim 1981’de 1391 nu­ma­ra­lı ka­rar ile Türk­men­le­rin Gü­ney il­le­ri­ne tehcir edil­me­le­ri ka­rar­laş­tı­rır. 27.09.1984 ta­ri­hin­de ise 1081 nu­ma­ra­lı karar ile Türk­men­le­rin ara­zi­le­ri­nin is­tim­lak edi­le­rek gü­ney­den ge­ti­ri­len Arap­la­ra da­ğı­tıl­ma­sı sağ­lanır. Dikkat edin bu zalim kararlar hangi tarihte alınıyor ? Irak Türkleri savaşta (İran-Irak sa­va­şında) vatanları Irak’ı cephelerde savunurken ve şehit düşerlerken alınıyordu.!!! Böyle utanmaz, ahlaksız, zalim ve insafsızca karalar dünyanın neresinde görülmüştür? Irak devleti ve başındaki diktatör Saddam’ın Türkmenlere yaptıkları, inanın İnsan düşmanına bile yapmaz. Türkmenlerin Suçu neydi ? Petrol yatakları üzerinde doğmak, vatanını sevmek ve Türk soyundan olmaktı.
Türk böl­ge­le­ri­ne Arap­la­rın yer­leş­ti­ril­me­si­ne de­vam edil­di ve bu amaç­la, 1984 ve 1986 yı­lın­da Dev­rim Ko­mu­ta Kon­se­yi­nin al­mış ol­du­ğu ka­rar ile, nü­fus kü­tü­ğü­nü Ker­kük’e nak­le­den ve bu­ra­ya yer­le­şen Arap­la­ra 10.000 Irak di­na­rı (33 bin do­lar) ve be­da­va ar­sa­lar ve­ril­di. Türk­men­le­re gayrimen­kul alım-sa­tı­mı ve res­mi da­ire­ler­de bi­le ara­la­rın­da ana dil­le­ri ile ko­nuş­ma­la­rı ya­sak­lan­dı. Göç et­ti­ri­len Türk­men­le­re hiç­bir taz­mi­nat ödenme­di­ği gi­bi, gön­de­ril­dik­le­ri yer­ler­de ken­di­le­ri­ne ka­la­cak yer da­hi göste­ril­me­miş­tir. Türkmenlerin mülk­le­ri­ne yer­leş­ti­ri­len Arap­la­ra ise Irak devletinden her tür­lü ma­li des­tek sağ­lan­mış, ara­zi ve ko­nut tah­sis edilmiştir. Türk­men­le­re yö­ne­lik her tür­lü zu­lüm, sür­gün, iş­ken­ce ve idam ey­lemle­ri sı­ra­dan ha­le gel­mişti. Bin­ler­ce Türk­men, Irak yö­ne­ti­mi­nin insanlık dı­şı uy­gu­la­ma­la­rı­nın kur­ba­nı ol­muş­ ve bir o ka­da­rı da ka­yıp­ olmuştur.
Türkmenlerin simgesi olan Kerkük Kalesinde oturanların tamamı Türkmen idi ve Kale dört mahalleden oluşmaktaydı: Meydan, Hamam, Ağalık ve Zindan. 1995 yılında Saddam Hüseyin'in talimatıyla kale sakinleri zorla boşaltılır ve 1997'den itibaren 2003'e kadar yüzlerce geleneksel tarihi Türk evleri buldozerlerle yerle bir edilir. Kerkük’te Türkmenlerin bugünkü durumunu en iyi tanıtan şey, tarihi Kerkük Kalesi'nde tanık olduğumuz içler acısı görüntü olsa gerek. Yakın tarihe kadar yüzlerce evi barındıran ve Türkmenlerin yüzyıllar boyunca yaşadıkları kalenin içi bugün dozerlerle yerle bir edilmiş halde duruyor. Sad­dam yö­ne­ti­mi sü­rek­li ola­rak ül­ke­de Türk­men top­lu­mu­nun ya­şa­ma­dı­ğı ve­ya çok az sa­yı­da ol­du­ğu id­di­ası­nı ile­ri sü­re­gel­miş­tir. Yu­ka­rı­da an­la­tı­lan bas­kı­ ve zulümlerin önem­li bir kıs­mı BM İn­san Hak­la­rı ra­por­la­rın­da da yer al­maktadır.
Başlangıçta, Araplaştırma politikası ile Türk kimliğini eritme çabaları, günümüzde, yani ABD'nin Irak'ı işgali ile "Kürtleştirme" politikasına dönüştü. Irak yö­ne­ti­mlerinin Türk­menlere yönelik in­san­lık dı­şı uygulamaları­nın daha beterini bugün Kürtler yapmaktadır. Türkmenler, yağmurdan kurtulduk derken, doluya yakalandılar. 2003 Nisan ayında ABD işgalinin hemen ardından Kürtlerin Kerkük'e girmeleri, Irak'taki bu Türk şehri için sonun başlangıcı olmuştur. Kürtler, şehre girer girmez nüfus ve tapu dairesine saldırarak, yakıp yıkıp yağmaladılar. Bir anlamda, bunu yaparak, kentin tarihini/hafızasını yok etmek istediler. Bundan sonra, diğer bir deyişle işgalden hemen sonra Kürtler hızla bölgeye/Kerkük'e göç etmeye başladılar (Kerkük’e 700 bin Kürt ithal edildi). Aslında, bu göçler bir anlamda teşvik edildi ve desteklendi. Kürtler, Türkmenlere ve devlete ait arazilere ev yaptılar ve yerleştiler. İşgal güçlerinin göz yummasıyla Kerkük’ün demografik yapısı Kürtler tarafından hızlı bir şekilde değiştirilmeye çalışıldı. Kürtler, sözde Kerkük’ün tarihi bir Kürt kenti olduğunu iddia etmeye başladılar. Yani Yahudilerin, Filistin’de kendilerine ait olmayan toprak talebi gibi. İnsanın aklına şu soru geliyor; “Türkmen şehri Kerkük neden bu kadar önemlidir?“ Bunun cevabını yazımızın devamında bulabilirsiniz. 
Belgelerle Kerkük’ün Kimliği
Kürt­ler, Ker­kük ko­nu­sun­da si­ya­si ça­lış­ma­la­rı­nın ya­nı sı­ra, siyasetçiler ve ya­zar çi­zer­le­ri ile de, böl­ge­nin ya­ni Türk­me­ne­li top­rak­la­rı­nın Kürt böl­ge­si ol­du­ğu, nü­fu­su­nun da Kürt ol­du­ğu id­di­ası­nı yazarlar ve dünyayı yanıltmaya ve kandırmaya çalışırlar. On­lar­ca ya­za­rın eser­le­rin­de ve res­mi dev­let kayıt­la­rın­da­ki mev­cut bil­gi­ler­le Ker­kük’ün Türk, nü­fu­su­nun ço­ğun­lu­ğu­nun Türk, ko­nu­şu­lan di­lin de Türk­çe ol­du­ğu­ belgelenmektedir. Birçok Arap, Türk ve yabancı araştırmacı ve yazarın bu konuyu yani Kerkük'ün bir Türkmen şehri olduğu teyit eden birçok eseri mevcuttur.
Gert­ru­de Bell, 1. Dün­ya Sa­va­şı son­ra­sı­nın Irak’ını kur­muş, sı­nır­la­rı­nı cet­vel­le ken­di­si çiz­miş ve ya­rat­tı­ğı Irak’ın kra­lı­nı bi­le biz­zat ken­di­si ta­yin et­miş bir İn­gi­liz aja­nı­dır. 14 Ağus­tos 1921 ta­ri­hin­de ba­ba­sı­na yaz­dı­ğı mek­tu­bun­da “Re­fe­ran­dum ya­pıl­dı ve Kral Fay­sal oy bir­li­ği ile se­çil­di, ama Ker­kük, Kra­lın le­hi­ne oy kul­lan­ma­dı. Ker­kük’ün içi ve il­çe­le­ri Türk­men­ler­den oluş­tu­ğu, ba­zı köy­le­rin ise Kürt­ler­den sa­kin ol­du­ğu­nu yaz­mak­ta­dır.[1] Irak’ın ku­ru­cu­su Gert­ru­de Bell’in mek­tup­la­rın­da Ker­kük’ün Türk­men şeh­ri ol­du­ğu açık bir şe­kil­de ya­zıl­mak­ta­dır.
Kerkük’te İki buçuk sene il danışmanlığını, idari müfettişliğini ve Irak’ın kuzeyinde Kürtlerin yoğun yaşadığı Süleymaniye de de yıllarca görev yapan C. J. Edmonds Kürtler, Türkler ve Araplar adlı eserinde: “Kerkük’te Belediye gibi şehri ilgilendiren konularla uğraşan Miller (Ingiliz subayı), daha önce de söylediğim gibi Türkçeyi düzgün ve akı­cı bir biçimde konuşmaktaydı ve özellikle Belediye Başkanı Abdulmecid Yakubi ile dostane bir ilişki kurmuş, sık sık kentten ayrılmam gereken dönemlerde iyi bir iş çıkararak mükemmel bir zemin çalışması gerçekleştirmişti. Livanın resmi dilinin Türkçe olarak kalması ve memurların da yerel ahaliden olmasını güvence altına alacak bir bildirimde, bulunmasıydı. Bu formül, Kerkük için kaydedilen büyük bir aşamaydı.[2]
Görüldüğü gibi Kerkük’ün Türk olduğunu ispatlayan bu belge açıkça gösteriyor ki Kerkük’ün resmi dilinin Türkçe kalmasının nedeni, şehrin ahalisinin Türk, dilinin Türk olmasıdır. Kürtlerin dostu, işgalci İngiltere tarafından bile kabul edilmiştir.
İn­gi­liz iş­ga­li sı­ra­sın­da, Kürtlerin Lawrence'i diye tanınan İngiliz istihbarat subayı Binbaşı Edward William Charles No­el, Şeyh Mah­mut Berzenci‘yi Kürtlerin yoğun yaşadığı Sü­ley­ma­ni­ye tem­sil­ci­si ola­rak ata­ma yet­ki­si­ni almış­tı. No­el bu yet­ki­yi he­men kul­lan­mış, an­cak “Ker­kük böl­ge­si Türk­men olup, Türk­çe ko­nuş­tuk­la­rı için, Şeyh Mah­mut’un nü­fuz ala­nın­da ol­ma­yı red­det­miş­ler, bu­nun üze­ri­ne iş­gal kuv­vet­le­ri de bu böl­ge­yi, Ker­kük Böl­ge­si is­miy­le özel bir böl­ge ola­rak ilan et­miş­ti.
Ker­kük’te si­ya­si su­bay ola­rak gö­rev ya­pan bin­ba­şı Step­hen Hemsly Long­rigg “Irak’ın Ye­ni Ta­ri­hin­de Dört Asır” ad­lı ese­rin­de, Türk­men­le­rin yer­le­şim böl­ge­le­ri­ni an­la­ta­rak şöy­le de­mek­te­dir: “Türk­men­le­rin, Te­la­fer’de ve uzun bir çiz­gi ola­rak Mu­sul yo­lun­da De­li Ab­bas’tan Bü­yük zab’a ka­dar uzan­mak­ta­dır. Gü­zel Ker­kük şeh­ri ise son iki asır­da pek de­ğiş­me­miş­tir. Ve bü­yük gü­zer­gah üze­rin­de­ki Türk­men köy­le­ri­nin ko­nu­mu, hat­ta yağ­mu­ra da­ya­lı ta­rım­la uğ­ra­şan çe­şit­li köy­le­rin ko­nu­mu da hiç de­ğiş­me­miş­tir. Türk ka­nı­nın ha­kim ol­du­ğu böl­ge­ler­de, Türk­çe’nin ve Türk ba­riz bir şe­kil­de gö­rül­dü­ğü yer­ler­de, her za­man Türk ağır­lı­ğı gö­rül­müş­tür.”[3]
Long­rigg bu kap­sam­da Ker­kük’ü an­la­tır­ken, ko­nu­şu­lan di­lin Türk­çe olduğu­nu söy­le­mek­te­dir. Bir İn­gi­liz su­ba­yı ola­rak Ker­kük’te gö­rev yap­mış olan Step­hen Hemsly Long­rigg, Ker­kük’ün bir Türk şeh­ri ol­du­ğu­nu söylemek­te­dir, bu Ker­kük’ün bir Türkmen şehri olduğu tes­ci­li de­ğil mi­dir?
İngiliz işgali sırasında Erbil'in siyasi valisi olan W. R. Hay, bölge hakkında yazdığı bir kitapta şöyle demektedir:, “Ker­kük şeh­ri­nin böl­ge­de­ki Türk­le­rin ana mer­ke­zi ol­du­ğu­nu ve sa­vaş­tan ön­ce 30.000 nü­fu­su bu­lun­du­ğu­nu, ayrı­ca ci­var­da bir çok köy hal­kı­nın da Türk­çe ko­nuş­tu­ğu­nu” yaz­ma­ktadır. [4]
Alman araştırmacı Re­in­hard Fisc­her’in Ber­lin üni­ver­si­te­sin­de yük­sek li­sans dip­lo­ma­sı­nı al­mak için sun­du­ğu te­zin ko­nu­su “Irak Türk­men­le­ri”. Irak’ta­ki Türk­men­le­rin en önem­li mer­ke­zi Ker­kük’tür. Ker­kük’ün ro­lü yal­nız önem­li bir kül­tür mer­ke­zi ol­mak­tan zi­ya­de, Türk­men­le­rin en yo­ğun ol­du­ğu şehirdir“.[5)
Fransız araştırmacı ve yazar Chris KUTSCHERA’nın "Kürt Ulusal Hareketi" adlı kitabında:
“Ker­kük’ün çok özel bir sta­tü­sü var­dı. Te­orik ola­rak Irak’a bağ­lıy­dı. Bağdat’la iliş­ki­le­rin­de res­mi dil ola­rak TÜRK­ÇE kul­la­nı­lı­yor­du. Ker­kük, danış­man­la­rı İn­gi­liz olan bir Türk mu­ta­sar­rı­fı (vali) ta­ra­fın­dan yönetiliyordu. İn­gi­liz yet­ki­li­ler (Fay­sal’ın 23 ekim 1922 ta­rih­li ge­nel­ge­si çer­çe­ve­sin­de) Ker­kük eş­ra­fı­nı ken­di böl­ge­le­rin­de bir ku­ru­cu mec­lis se­çi­mi ya­pı­la­ca­ğın­dan ha­ber­dar et­miş­ler­di”.[6]
1890'lı yıllarda Duyun-i Umumiye müfettişi olarak bölgeye ge­len Fransız Vital Cuinet, "Le Turquie î D'Asia" isimli eserinde, Kerkük şeh­rinin nüfusunu 30 bin olarak verir­ken, bu nüfusun 28 bininin Türkmen olduğunu belirtmektedir.[7]
Rus araştırmacı V­la­di­mir F.Mi­norsky “Türk­men­ler; Te­la­fer, Er­bil, Al­tun­köp­rü, Ker­kük, Ta­ze­hur­ma­tu, Ta­vuk, Tuz­hur­ma­tu, Kif­ri ve Ka­ra­te­pe gi­bi şe­hir ve ka­sa­ba­lar­da ve Mu­sul böl­ge­si­nin gü­ne­yin­den ge­çen ta­ri­hi “İpek Yo­lu” de­ni­len yol üze­rin­de­ki böl­ge­de ço­ğun­lu­ğu teş­kil et­mek­te­dir­ler.”[8]
Kerkük katliamı 1959’da Kerkük’te Kürt komünistleri, Kürt askerleri ve KDP peşmergeleri silahsız ve suçsuz Türkmenleri 3 gün 3 gece hünharca katlettiler. Ve bu tarihe “Kerkük Katliamı” olarak geçecektir. Bu olay Amerikan basınında da yankı bulmuştur. Amerikanın tanınmış gazetelerinden The Newyork Times Gazetesi bu konuda haber vermiştir. "Bağdat'ın 150 mil kuzeyinde olan Kerkük'ün çoğunlu­ğu müreffeh Türkmenlerden oluşmaktadır. eyleme, çeşitli silahlarla donatılmış sivil Kürtlerle, ordu ile işbirliği içerisinde olan komünist ağırlıklı Halkın Direniş Grubu (çoğu Kürtlerden oluşuyordu) katılmışlardır.[9]
Kürt asıllı Prof. Dr. Nuri Talabani, Kerkük Bölgesinin Araplaştırılması adlı kitabında, Kerkük’ün 2. tümen komutanı Nazım Tabakçalı’nın Kerkükteki gelişmeleri Bağdat’ta ki Savunma Bakanlığı’nın askeri istihbaratına gönderdiği raporda:
Belge: Kerkük eyaletinin Arap, Hıristiyan (Asuri,Keldani, Ermeni) azınlıklarıyla bir Türkmen ço­ğunluğuna sahip olduğuydu. Kerkük eyaletinde Kürt Eğitim Müdürlüğü kurulması veya girişimi buradaki diğer milliyetler arasında projeye karşı huzursuzluk duyguları uyanmasına yol açacaktır. Ayrıca öğretmenler birliği (Arap milliyetçiler, Baasçılar ve Türkmenlerden oluşan "Ulusal Liste" içinde Öğ­retmenler Birliği seçimlerini kazanan hepsi Türkmen olan grup) bunu bana kamu yararı için bildirdiklerini, ilkeleri Kürt olmayan çoğunluğun yaşadığı bir eyalete asla uyarlanamayacak bir mü­dürlüğün varlığıyla tehdit altına girebilecek ülke geleceği, eği­timin birliği için yaptıklarını da söylediler.[10]
İmzalı
Tümgeneral Nazım el-Tabakçalı
ikinci Tümen Komutanı
Askeri istihbarat Müdürlüğü

Aslı Arap olan ancak Amerika'da yaşayan Said K. Aburish, Saddam hakkında İngilizce kaleme aldığı eserin­de bir gerçeği aydınlatmak istiyor
"Saddam, Kerkük'ü Araplaştırmaya çalışıyordu. Sad­dam Kerkük'ün bir Arap, Kürtler de bir Kürt şehri oldu­ğunu iddia ediyorlardı. Aslında bu şehir ne Arap ne de bir Kürt şehridir. O şüphe götürmez bir Türkmen şehri­dir. Kürtler 1960 yıllarından itibaren planlı bir şekilde Kerkük'e gelmeye ve yerleşmeye başlamışlardır".[11]
Fi­lis­tin­li ya­zar ve araş­tır­ma­cı Ha­nna Ba­ta­tu : “Ker­kük şeh­ri ya­kın ta­ri­he ka­dar ke­li­me­nin tam ma­na­sıy­la bir Türk şeh­ri idi. Kürt­ler bu şeh­re ya­kın köy­ler­den göç et­me­ye baş­la­dı­lar. 1959 yı­lın­da Kürt­ler şeh­rin yak­la­şık üç­te bi­ri­ni oluş­tur­ma­ya baş­la­dı­lar.[12]
Fe­rik El-Mız­hır El-Fi­ravn “Irak’ta­ki azın­lık­lar şöy­le­dir: Sü­ley­ma­ni­ye de Kürt­ler ve Ker­kük’te Türk­ler.[13]
Sey­yar El Ce­mil “Irak’ın ku­ze­yin­de be­lir­li böl­ge­ler­de ya­şa­yan Türk­men­ler Dic­le neh­ri­nin do­ğu­sun­da­ki Ker­kük’te ve neh­rin ba­tı­sın­da­ki Te­la­fer’de yoğun ola­rak ya­şa­mak­ta­dır. Bun­la­rın asıl­la­rı Irak’ta ege­men­lik ku­ran Türkmen Dev­let­le­ri­ne da­yan­mak­ta­dır.[14]
Araş­tır­ma­cı ya­zar Sa­ti Al-His­ri “Irak’ta Ha­tı­ra­la­rım” ad­lı ese­rin­de 1921 yılın­da, o dö­ne­min Eği­tim Ba­kan­lı­ğı baş mü­şa­vi­ri gö­re­vin­de bu­lu­nan İn­gi­liz yüz­ba­şı N.Va­rel ile olan ih­ti­la­fı ve çar­pış­ma­sı­nı, Eği­tim Mü­dü­rü mu­avin­li­ği gö­re­vi­ni red­det­ti­ği­ni açık­lar­ken, Va­rel’in ken­di­si­ne:
“Ker­kük’e git, ora­da Eği­tim Mü­dür­lü­ğü gö­re­vi­ni sa­na ve­re­lim, ora­da Türk­çe ko­nu­şu­lur, sen de Türk­çe bi­li­yor­sun”, de­di­ği­ni ha­tır­la­tı­yor. Va­rel bu önerisi­ni Kra­li­yet Sa­ra­yı Baş­ka­nı Rüs­tem Hay­dar’a da tek­rar­la­mış ve Al-His­ri’den Türk­çe ko­nu­şu­lan Ker­kük’te ya­rar­lı ola­bi­le­ce­ği­ni söy­le­miş­ti.[15]
Bir baş­ka ya­zar, Ab­dul­me­cid Ha­sip Al-Kay­si’ye ba­ka­cak olur­sak, 1 Ha­zi­ran 2000 ta­ri­hin­de Lond­ra’da çı­kan el-Ha­yat ga­ze­te­sin­de Asu­ri­ler ad­lı ki­ta­bı hak­kın­da ya­yın­la­nan bir eleş­ti­ri­ye ver­di­ği ce­vap­ta, ken­di­si­ni ta­nı­tır­ken Irak’ın si­ya­si ta­ri­hiy­le il­gi­len­me­si­nin el­li yı­lı bul­du­ğu­nu ifa­de eden bu yazar, adı ge­çen ki­ta­bın­da Ker­kük’ün bir Türk­men şeh­ri olup, hal­kı­nın Türk ır­kın­dan ol­du­ğu­nu yaz­mak­ta­dır.[16]
Dr. Me­cit Khud­du­ri “Cum­hu­ri­yet Dö­ne­min­de Irak” ad­lı es­rin­de Ker­kük, Altun­köp­rü ve Te­la­fer’e te­mas eder­ken, bu­ra­la­rın Türk­men­ler­ce mes­kun ol­du­ğu­nu ya­zar.[17]
Irak­lı ya­zar Mir Bas­ri “Ye­ni Irak’ın Ede­bi­yat Yıl­dız­la­rı” ad­lı ese­rin­de Irak’ta ge­li­şen ede­bi­yat­tan söz eder­ken, Kürt­le­rin Sü­ley­ma­ni­ye böl­ge­sin­de ede­bi eser­ler ver­me­le­ri­ne kar­şın, Ker­kük’te Türk­men ede­bi­ya­tı­nın yay­gın olduğu­nu ya­za­rak, Fu­zu­li, Faz­li, Ri­zai, Ah­di, Şem­si ve Hü­sey­ni ile baş­la­yan ede­bi­yat akı­mı­nın, sa­de­ce Türk­men ede­bi­ya­tı ile ge­liş­ti­ği­ni ve Hic­ri De­de, Hı­dır Lüt­fü, Na­ci Hür­müz­lü, Meh­met Sa­dık ve Ah­met Fa­iz ile do­ru­ğa çıktığı­nı, Kürt asıl­lı Şeyh Rı­za Ta­la­ba­ni’nin de Türk­çe yaz­mak du­ru­mun­da ol­du­ğu­nu bil­dir­mek­te­dir.[18]
Irak’ın ye­ni ta­ri­hi üze­rine pek ­çok araş­tır­ma­sı ve ese­ri bu­lu­nan Hay­ri Emin Öme­ri de, Irak’ın ye­ni ta­ri­hin­den po­li­tik hi­ka­ye­ler (Arap­ça) , Bağ­dat, 1969, S. 66. Irak tah­tı üze­ri­ne ya­şa­nan tar­tış­ma ve ça­tış­ma­la­rı an­la­tır­ken Kerkük’te ço­ğun­lu­ğun Türk­men ol­du­ğu­nu yaz­mak­ta­dır.
Dr. Fa­zıl Hü­se­yin’in “Mu­sul So­ru­nu” ki­ta­bı­nın 2’nci bas­kı­sı­nın 92’nci sayfasın­da, Er­bil, Ker­kük ve di­ğer Türk­men böl­ge­le­ri hak­kın­da Mil­let­ler Cemi­ye­ti ra­po­run­da şu­nu yaz­mış­tır: “Mil­let­ler Ce­mi­ye­ti ko­mis­yo­nu bu şehir­le­rin sa­kin­le­ri­nin asıl­la­rı­nın Türk ol­duk­la­rı­nı be­lir­te­rek Er­bil’de, Türkler­den beş, ya­rı­sı Türk, ya­rı­sı Kürt olan ve bir de Ya­hu­di ma­hal­le vardır. Ko­mis­yo­nun ifa­de­sin­de, hü­kü­met de­ne­ti­min­de­ tek ga­ze­te basıldığını, bu­ra­da ya­yın­la­nan res­mi fer­man­lar­da Arap­ça ve Türk­çe dillerinin kul­la­nıl­dı­ğı­nı be­lirt­miş­tir. Ker­kük’te bu­lu­nan İn­gi­liz si­ya­si su­ba­yı Arap­ça ve Kürt­çe ko­nuş­ma­yı da­hi bil­mi­yor­du. Yal­nız­ca Türk­çe’yi öğrenmişti. Al­tın­köp­rü ve Tuz­hur­ma­tu ta­ma­men Türk ve­ya Türk­men şehirle­ri­dir. Bun­lar için­de bir­kaç ai­le Ya­hu­di bu­lun­mak­ta­dır. Ka­ra­te­pe %75’i Türk, %22’si Kürt, %3’ü ise Arap­lar­dan oluş­mak­ta­dır. Ta­ze­hur­ma­tu ve Da­kuk ta­ma­men Türk şe­hir­le­ri­dir. Yal­nız çev­re­sin­de­ki köy­ler Kürt­ler­den oluş­mak­ta­dır.”
An­sik­lo­pe­dik bil­gi­le­re baş­vu­ra­cak olur­sak, Camb­rid­ge Üni­ver­si­te­si ya­yı­nı olan “Dün­ya­nın Yö­re­sel Mi­ma­ri­si An­sik­lo­pe­di­si” ad­lı ese­rin Kir­kuk (Ker­kük) mad­de­si, Ker­kük’te ço­ğun­lu­ğun Türk­men ol­du­ğu­nu ve Irak’ta Türk­men nüfu­su­nun 2.5 mil­yo­nun al­tın­da ol­ma­dı­ğı­nı yaz­mak­ta­dır.[19]
Ana Britannica Ansiklopedisi’nin “Ker­kük” mad­de­si­ni J.H. Kra­mers yazmıştır. Kra­mers il­gi­li mad­de­de “Ker­kük’ün 1. Ci­han Har­bi’nden az ev­vel 20.000 ka­dar tah­min edi­len nü­fu­su­nun ha­kim un­su­ru­nu Türk­ler teş­kil ediyor­du” di­ye yaz­mak­ta­dır.[20]
Mic­ro­soft An­sik­lo­pe­di­sin­de ise Ker­kük Irak’ın pet­rol sa­na­yi­si­nin mer­ke­zi­dir. Ak­de­niz’e ham pet­rol ta­şın­ma­sı için pet­rol bo­ru hat­tıy­la bağ­lı­dır. Ker­kük nü­fus ço­ğun­lu­ğu Türk­men­dir. Ay­rı­ca Kürt, Arap, Asu­ri ve Er­me­ni­ler­de bulun­mak­ta­dır.[21]
28 Ekim 1992 ta­rih­li Mey­dan La­ro­us­se’un Tür­ki­ye bas­kı­sı­nın Ker­kük madde­sin­de şu ifa­de­ler yer al­mak­ta­dır: “Ker­kük’te yo­ğun bir Türk topluluğu ile onun ge­liş­tir­di­ği Türk kül­tü­rü var­dır. Şe­hir­de 350 ai­le ka­dar olan Hı­ris­ti­yan­lar da Türk­çe ko­nu­şur ve Türk­çe’yi Sür­ya­ni harf­le­ri ile yazar­lar ve bir bö­lü­mü de Ker­kük Ka­le­si’nde otu­rur­lar.”
Irak’ın ku­ze­yin­de bü­tü­nüy­le Türk­men ka­sa­ba ve köy­le­ri var­dır. Önem­li bir kent olan Ker­kük’te bun­lar­dan bi­ri­dir.[22]
Kerkük konusunda yalan söylemekten çekinmeyen Kürtler, Kerkük'ün aslında Osmanlı arşivlerine göre de Kürt şehri ol­duğunu söylerken, gerçek Osmanlı arşivleri bu konuda tam tersini söylemektedir.
Bel­ge­ler­le do­lu olan bu ki­tap, T.C. Baş­ba­kan­lık Dev­let Ar­şiv­le­ri Ge­nel Müdür­lü­ğü, Os­man­lı Ar­şi­vi Da­ire­si Baş­kan­lı­ğı Nu: 64, “Ka­nu­ni Dev­ri”nde 111 nu­ma­ra­lı Ker­kük’e ait tah­rir def­te­ri­dir, ya­yın ta­ri­hi: 2003.
Tah­rir def­te­ri in­ce­len­di­ğin­de, böl­ge­de ya­şa­yan top­lum­la­rın et­nik kim­lik­le­ri, bağ­lı ol­duk­la­rı aşi­ret­ler ve bu aşi­ret­le­rin kim­li­ği, böl­ge­nin ida­ri ya­pı­sı, nüfu­su, din ve mez­hep­le­ri, va­kıf­lar, top­ra­ğın ya­ni ara­zi­le­rin ta­sar­ruf şek­li ve ki­me ait ol­du­ğu, hay­van­cı­lık hak­kın­da bil­gi­le­rin ya­nı sı­ra 7320 er­kek nü­fu­su­nun bu­lun­du­ğu ve bun­la­rın da % 90’ının TÜRK OL­DU­ĞU GÖRÜLMEK­TE­DİR.
Kürt­le­rin gös­ter­di­ği ve her yer­de ib­raz et­tik­le­ri tek kay­nak­la­rı, Arnavut asıllı Şem­sed­din Sa­mi’nin ver­di­ği bil­gi­lerdir. Şemseddin Sami Türkçeyi öğrenerek kitaplar ve makaleler yazmaya başlamıştır. Semseddin Sami Kerkük’ü hiç görmeden bazı Fransız ansiklopedilerden yararlanarak Kamus-i A’lam’inin Kerkük maddesinde Kürtlerin Kerkük’te çoğunluğu oluşturuyor yazmaktadır. Verdiği bilgilerin bilimsel, gerçekçi ve doğru olduğunu kabul etmemiz gerekirse, Bağdatı’n da bir Türk şehri olduğunu kabul etmemiz gerekir. Çünkü Şemseddin Sami aynı eserinde, Bağdat’ta halk tarafından konuşulan birinci lisanın Türkçe, İkinci derecede ise Arapça olduğunu da tespit ettiğini yazmaktadır
“Bel­ge: ” Dev­let ar­şi­vin­den alın­mış bir dev­let bel­ge­si­dir. Tar­tış­ma gö­tür­mez ger­çek bir bel­ge­dir.
“Mu­sul Vi­lâ­ye­ti-Sal­nâ­me-i Res­mi­ye­si­dir”. 1904 yı­lın­da bun­dan 100 yıl ön­ce ya­zı­lan bu bel­ge, Şem­sed­din Sa­mi’nin yaz­dık­la­rı ile ay­nı ta­rih­le­re rast­lar. İki bel­ge ara­sın­da­ki fark­la­ra ba­kıl­mak su­re­tiy­le bi­lim­sel ola­rak ko­nu­yu iyi de­ğer­len­dir­mek ge­rek­mek­te­dir. Es­ki Türk al­fa­be­si ile ya­zı­lan bel­ge­den ba­zı sa­tır­la­rı oku­ya­lım. S. 212, 213, 214.:
“Ker­kük San­ca­ğı­na da­ir ma­lû­mat:
... Ker­kük şeh­rin­de 26510 İs­lâm ve 432 Kel­da­ni ve 463 Mu­se­vi, bu­na bir mis­li ünas (ka­dın), üç bin­den aşa­ğı ol­ma­yan ya­ban­cı ilâ­ve olu­nur­sa şeh­rin nü­fus mec­mu­ası 57810’a ba­liğ olur. Ker­kük şeh­ri “ka­le” ve “kar­şı ya­ka” ve “kor­ya” nam­la­rı ile üç kıs­ma mün­ka­sim (bö­lün­müş) olup, bu her üç kısımda 14 ma­hal­le var­dır. AHA­Lİ-İ ŞE­HİR: UMU­Mİ­YET­LE TÜRK OLUP TÜRK­ÇE TE­KEL­LÜM EDER­LER. (ko­nu­şur­lar). GU­RA­BA (ya­ban­cı) OLA­RAK BİR MİK­TAR ARAP VE KÜRT İLE KA­LİL’İL (az)- MİK­TAR İRA­Nİ BU­LU­NUR”. Ay­nı yıl­la­ra rast­la­yan, bi­ri res­mi dev­le­te, di­ğe­ri şah­sa ait olan bilgi arasında­ki far­ka ba­kan­lar ve Ker­kük’ü, çev­re­si­ni ya­kın­dan bi­len­ler, tanıyan­lar, ora­da ya­şa­yan­lar, Kürt­le­rin ne ka­dar ta­rih bil­gi­sin­den yok­sun, ha­yal pe­şin­de koş­tuk­la­rı­nı an­la­ya­cak­lar­dır.
Kerkük Kalesini Kürtler mi Yaptı?
Sözde bazı Kürt araş­tırmacı, yazar ve çizerleri Kerkük’ü hayal edilen Kürt devletinin sınırları içine almak için türlü yalan ve uydurma belgelerle insanları yanıltıyorlar. Bu sözde Kürt Araştırmacıları:
"Bu bölgede yaşayan Kürtlerin bağımsız devletleri, imparatorlukları, devletçikleri ve emirlikleri olmuş­tur... Irak kuzeyinin kalesiyle meşhur olan şehri Kerkük'tür”.
Kürtlerin kü­çük ve dağınık beylikler kurduklarını kabul etmek müm­kündür. Ancak, devletler, hatta imparatorluklar kurduk­larını iddia etmenin hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Bu devletler ve imparatorluklar ne zaman ve nerede kurulmuş­tur? Adları nedir, hükümdarları kimlerdir? Hiç belli değildir.[23]
Zi­ra ta­rih­siz­ler, ya­pay geç­miş ya­rat­ma­ya ça­lı­şı­yor­lar. Kürt siyasitçileri, tarih­çi­le­ri ve ay­dın­la­rı bir da­la tu­tun­mak ve ye­ni bir ta­rih ya­rat­mak istiyorlar, ama ta­ri­hi da­ya­nak­la­rı yok ve id­di­ala­rı­nı da hiç­bir ta­ri­hi kay­nak doğ­ru­la­mı­yor. Ya­pa­bil­dik­le­ri tek şey, baş­ka mil­let­le­rin ta­ri­hi şah­si­yet­le­ri­ni ve kül­tü­rel var­lık­la­rı­nı ken­di­le­ri­ne mal et­me­ye ça­lış­mak. Yarında Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucularının Kürtler’in olduğunu söylerlerse kimse şaşmasın.
Yoksa Kerkük Kalesini Kürtler mi Yaptı?!! Kerkük'te diktikleri, tarihi değeri olan bir mimari eserleri var mı? Bir tane yoktur. Ama bu hayalperestler utanmadan Kerkük’ün tarihi ve coğrafi olarak Kürt şehridir derler!
Bir Ortadoğu uzmanı olan David McDowall Mo­dern Kürt Tarihi isimli kitabında diyor ki:
"Az sayıda Kürt, 1958 gibi yakın bir tarihten bu yana daha büyük bir Türkmen nüfusa sahip olmasına rağ­men, bugün bile Kerkük şehrinin kendilerinin olduğunu öne sürecektir"[24]
Ker­kük’ün Türk­men şeh­ri ol­du­ğu­nu gös­te­ren önem­li bel­ge­ler­den bi­ri­si de, Irak li­se­le­rin­de oku­tu­lan ve Mil­li Eği­tim Ba­kan­lı­ğı ta­ra­fın­dan se­çi­len “Irak Coğ­raf­ya­sı”ad­lı ders ki­ta­bın­da Ker­kük nü­fu­su­na da­ir ve­ri­len bil­gi­ler­dir. 1929 ta­ri­hin­de Irak es­ki Baş­ba­ka­nı ve Sa­vun­ma Ba­ka­nı Ge­ne­ral Ta­ha El-Ha­şi­mi ta­ra­fın­dan ya­zı­lan ve Bağ­dat’ta Dar El-Se­lam ya­yı­ne­vin­de ba­sı­lan bu ki­tap; Irak Coğrafyası 1929
Irak Coğrafyası - Lise Okulları
Yazar: Zaim Taha El Haşimi
(Maarif Bakanlığı tarafından Liselerde okutulmasına karar verilmiştir)
Darulselam Matbaası - Bağdat
1929-1348
sayfa : 242
Kerkük Livası
Bu liva Irak`ın kuzeyinde bulunmaktadır. Nüfus yoğunluğu 4:8/km2 (Çemçemal ve Kifri ) ila 16:32/km2 (Kerkük ilçeleri).
1920 yılının verilerine göre bu livanın toplam nüfusu 92.000 kişi, nüfusun çoğunluğu ise Türktür , daha sonra kürt ve arap . Yapılan son sayıma göre Kerkük kazası 59216, Kifri kazası 32789 ve Çemçemal ve Kifri 35054 kişi olarak tespit edildi.
Kerkük: Kerkük şehri Kara Hasan dağının doğu eteklerinde yer almaktadır. Hasa Su ırmağının iki tarafına bölünmüş bir şekildedir. Hasa Su`nun doğu cephesinde kale yer almaktadır. Doğu cephesine kale tarafı, batı cephesinede Korya olarak adlandırılmaktadır. Korya tarafında çok sayıda bağ ve bostan bulunmaktadır. Şehrin kuzeyinde Şaturlu mahallesi yer almaktadır. Konut sayısı yaklaşık 40.000 dir. Evler taş ile yapılmıştır. Son sayımda Kerkük merkezinin toplam nüfusu 32191 olarak tespit edilmiştir. Nüfusun çoğu Türktür . Bağdat -Kerkük demir yolları bu şehirden geçmektedir. Kerkük Irak`ın çok önemli merkezlerinden biridir.
Bu önem­li bel­ge, Ker­kük’ün bir Türk şeh­ri ol­du­ğu­nun Irak res­mi makamların­ca tes­cil edil­di­ği­ni gös­ter­mek­te­dir. Hem de Ker­kük ve ci­va­rı­nın Türk olduğunu belirten bu bel­ge­nin ya­za­rı, o dö­ne­min Irak Baş­ba­ka­nı ve Sa­vun­ma Ba­ka­nı­dır. Ker­kük’ün Türk­men şeh­ri ol­du­ğu­na da­ir en kü­çük bir şüp­he­si olan­la­ra bu bel­ge it­haf olu­nur.
Irak Devletinin resmi belgelerinde bulunan en eski nüfus sayımı olan 1947 nüfus sayımı için yayınlanan resmi kitapçıklarda Kerkük şehrinin o zamanki mahalleleri ve her mahalledeki aile sayısı beyan edilmiştir. Bu mahallelerin isimleri kitapçığın ikinci cildinin 101. Sayfasında şöyle beyan edilmiştir: (1) Sarıkahya, (2) Şaturlu, (3) Begler, (4) İmam Kasım, (5) Bulak, (6) Ahi Hüseyin, (7) Meydan, (8) Ağalık, (9) Hamam Mülim, (10) Hamam Mesihi. Bu resmi belgeye göre Kerkük şehri 1947 yılında isimleri belirtilen 10 adet mahalleden oluşmaktadır. Kürt ve Türkmenlerden oluşan ‘’İmam Kasım’’ mahallesi yer almakta ve Şorca mahallesi de geçen yüz yılın kırkları ve ellilerinde yoktur. Kerkük’te sonradan ihdas edilen ‘’iskan’’ ile ‘’Rahimava’’ Kürt mahalleleri bu listede yer almamıştır.
Listedeki kalan 9 mahallenin hepsi ki bunlar yüz yıllardan beri yerleşim bölgeleridir, Türkmenlerin oturduğu bölgelerdir. Bu bölgelerdeki tüm konutlar, tesisler, mağaza ve dükkânlar, hanlar, hamamlar, kahvehaneler ve camiler de Türkmenlerin mülkiyetinde olduğu yapılardır. Bunun yanında Begler, Sarıkahya ve Şaturlu mahallelerinde belirli sayıda Ermeni ve Süryani aileler de oturuyordu.
1947 yılında ne şimdiki Kürt mahalleleri olan Şorca, Rahimava, İskan, Azadi mahalleleri vardı, ne de sonradan Baas partisi döneminde asimilasyon politikası doğrultusunda Araplar için inşa edilen mahalleler vardı. 1947 yılında bir adet Kürt ya da Arap mahallesi olsa idi, bu durum anılan resmi belgede yerini almış olurdu. Buna bağlı olarak Kürtler hissedilir bir şekilde kentin başka mahallelerine de sızmaya başladılar.
Ker­kük’le il­gi­li bü­tün res­mi bel­ge­ler, açık­ça gös­te­ri­yor ki,1958 yı­lı­na ka­dar Ker­kük’te Kürt­le­rin nü­fus ora­nı ke­sin­lik­le %10’u geç­mi­yor­du. 1957 sayımına göre Kerkük’te mahalleler şunlardır: “Sarıkahya, Mahatta (İstasyon), Tisin, Begler, Şaturlu, Hasa, Elmas, Bulak, Ahi Hüseyin, Çay, Çukur, Piryadi, Avçı, Musalla, Ağalık, Kale Meydan, Hamam Müslim, Yeni Kerkük (Arafa), İmam Kasım, Şorca, Cırıt Meydanı, İmam Abbas, Zeve, Meydan, Hamam Mesihi, Altuncular, Nefçiler, Yeni Tisin, Hamzeli, Bağdat Yolu, Çiniçiler, Helvacılar”. Yal­nız iki ma­hal­le­de Kürt­ler yo­ğun ola­rak yaşıyor­lar­dı: İmam Ka­sım ve Şor­ca, ki Şorca Mahallesi Kırklarda daha kurulmamıştı. Kürt mahallelerinden bir tanesi tamamen Kürt’tür (Şorca); diğeri ise (İmam Kasım) Kürt ve Türkmen karışımından oluşmaktaydı. Kürtlerin yoğun yaşadığı Şor­ca ma­hal­le­sin­de sa­de­ce 126 ha­ne bulunmaktay­dı. Arap­la­rın otur­du­ğu tek bir ma­hal­le var­dı, o da Arap­lar mahal­le­si di­ye bi­li­ni­yor­du. Bir ma­hal­le­de ise (El­mas mahallesi) Hıristiyanlar (Asu­ri, Kel­da­ni, Er­me­ni) ve Türk­men­ler ka­rı­şık hal­de yaşıyorlar­dı. Ker­kük Ka­le­sin­de otu­ran­la­rın ta­ma­mı Türk­men idi ve bu­ra­da dört ma­hal­le bu­lu­nu­yor­du: Mey­dan, Ağa­lık, Zın­dan ve Ha­mam mahalleleridir. Yal­nız ka­le için­de ya­şa­yan Türk­men nü­fu­su, 2 Kürt mahalle­si­nin nü­fu­su­ndan kat kat daha fazladır. İskân ve Rahimava mahalleleri ise 1957 sayımında henüz kurulmamıştı. Bu mahalleler, 1958 devrimi sonrasında gerçekleşen Kürt göçlerinin ardından oluşmuştur.1957 nü­fus sa­yı­mı ise Ker­kük’ün ke­sin ola­rak bir Türk şeh­ri ol­du­ğu­nu göstermek­tey­di. 1970’de Kürt­le­re özerk­lik ve­ril­me­si­ne iliş­kin gö­rüş­me­ler es­na­sın­da Irak Hü­kü­me­ti, 1957 nü­fus sa­yı­mı­na da­ya­na­rak, Ker­kük’ün hüvi­ye­ti­ni be­lir­le­mek is­te­miş­ti ama Mesud Barzani’nin babası Mol­la Mustafa Bar­za­ni Ker­kük’ün de­mog­ra­fik ya­pı­sı­nı çok iyi bil­di­ği için bu is­te­ği ke­sin bir dil ile red­det­miş­ti. Şa­yet Ker­kük ger­çek­ten id­dia et­tik­le­ri gi­bi bir Kürt şeh­ri ol­say­dı red­de­der miy­di? İngiliz Yazar David McDowall A Modern History of The Kurds “Modern Kürt Tarihi”, eserinde şöyle demektedir:
“Molla Mustafa (Barzani) Bağdat hükümetini Kerkük, Hanekin ve Sincar gibi bölgelere Arapları yerleştirmekle suçladı ve Arapları çoğunlukta gösteren nüfus sayımı sonuçlarını kabul etmeyeceğini hükümete bildirdi. Ayrıca üzerinde sahtekarlık yapıldığı için, 1965 yılı nüfus sayımının verilerini de kabul etmedi. Hükümet, Kerkük için 1957 sayım sonuçlarının dikkate alınmasını önerdi; ancak Barzani ise, Kerkük kentinde çoğunluğu hâlâ Türkmenlerin oluşturduğu gerekçesiyle bu öneriyi de reddetti."[25] Bu da Ker­kük’ün bir Türk­men şeh­ri ol­du­ğu­nun iti­ra­fı­dır.
1970’te Irak Devleti Türk­men­le­re kül­tü­rel hak­lar ta­nı­dı.[26] Bu ka­ra­ra göre, Ker­kük’te 124 oku­lun 104’ü, Tuz­hur­ma­tu, Kif­ri, Al­tun­köp­rü ve baş­ka böl­ge­le­rin ezi­ci ço­ğun­lu­ğu da (top­lam 199 okul) Türk­çe öğ­re­ti­mi seç­miş­tir. Yal­nız­ca bu ra­kam­lar bi­le Ker­kük’ün ne ka­dar Türk ol­du­ğu­nun ya­da Kürt ol­du­ğun­dan bir is­pa­tı ola­rak kar­şı­mı­za çık­mak­ta­dır. Bu okul­la­rın isim­le­ri de Türk­çe ol­du. Bun­la­rın bir kıs­mı; Yıl­dız, Ba­ba ­gür­gür, Ay­dın­lık, Ça­lış­kan, Barış, Genç­lik, Uğur, Ak­taş gi­bi öz ­be­ öz Türk­çe isim­ler ta­şı­dı­lar.Türkçe eğitimi yapma kararı alındıktan bir yıl sonra hükümet aynı kararı hiç bilip okulları kapatarak Türkçe ile eğitim yapmayı yasaklamıştır.
Irak’ta­ki Türk var­lı­ğı­nın sem­bo­lü olan Ker­kük üze­rin­de, yıl­lar­dır sür­dü­rü­len bas­kı ve zul­mü her fır­sat­ta di­le ge­ti­ri­yor ve oy­na­nan oyun­la­ra dik­kat çe­kiyo­ruz. Fa­kat son yıl­lar­da, özel­lik­le Kör­fez sa­va­şın­dan be­ri, bu ta­ri­hi Türk şeh­ri üze­rin­de yo­ğun bir pro­pa­gan­da ve ya­yın fa­ali­yet­le­ri­nin yü­rü­tül­dü­ğü göz­len­mek­te­dir.
Ker­kük’te­ki Türk­men hal­kı­nın Irak yö­ne­ti­min­ce yıl­lar­dır plan­lı ve mak­sat­lı şe­kil­de gö­çe zor­lan­ma­sı ger­çe­ği da­hi çar­pı­tıl­mak­ta­dır. Son yıl­lar­da git­tik­çe da­ha da Ker­kük üze­rin­de yo­ğun­la­şan Kürt­leş­tir­me pla­nı­na hiz­met için yayın ya­pan Kürt ya­yın or­gan­la­rı, Saddam rejiminin Ker­kük’te­ki Kürt­le­ri gö­çe zor­la­dı­ğı­nı ya­ya­rak, ko­nu­yu çar­pıt­ma­ya yel­te­ni­yor­lar.
Ker­kük’ün bir Kürt şeh­ri ol­ma­dı­ğı­nı söy­le­yen ve Ker­kük’te­ki et­nik do­ku­da­ki ha­kim ren­gin Türk­men ol­du­ğu­nu kay­de­den Saddam’ın sağ kolu Ta­rık Aziz’nin söz­le­ri­ne dik­ka­ti­ni­zi çek­mek is­ti­yo­ruz. Ker­kük’ün Türk­men karakter­li bir şe­hir ol­du­ğu­nu iti­raf eden Irak’ın ikin­ci ada­mı Ta­rık Aziz’in söz­le­ri­ni, bil­mem bu fa­na­tik ya­zar­lar duy­muş­lar mı­dır, gör­müş­ler mi­dir? Gö­ren- gör­me­yen du­yan-duy­ma­yan her­ke­se bu söz­le­ri ha­tır­lat­mak ye­rin­de ola­cak­tır. Ga­ze­te­ci Ya­zar Ha­mi­de Na’ne, Ta­rık Aziz’e so­ru­yor:
- “Ker­kük’ü Kürt böl­ge­si­ne il­hak et­mek is­ti­yor­lar?
Ta­rık Aziz ce­vap ve­ri­yor:

- Doğ­ru­dur, 70’li yıl­lar­dan be­ri Bağ­dat yö­ne­ti­mi­nin bu ko­nu­da­ki tav­rı bel­li idi: O da Ker­kük’ün özerk Kürt böl­ge­si­nin için­de ol­­ma­ma­sı­dır. Çün­kü Kerkük özerk böl­ge­ye alın­dı­ğı tak­tir­de, pet­rol oyun­la­rı ve ulus­la­ra­ra­sı entri­ka­lar dev­re­ye gi­re­rek, mer­ke­zi yö­ne­tim­den ay­rıl­ma­ya doğ­ru bü­yük bir aşa­ma kay­de­der. Ki bu da ül­ke­nin ulu­sal bir­li­ği­ni ze­de­ler. Bu ba­kım­dan Ker­kük’ün özerk böl­ge dı­şın­da kal­ma­sı ay­rı­lık­çı ha­re­ket ve oyun­la­rı­nı önlemiş ve böl­ge için gü­ven­ce sağ­la­mış olur. Bi­rin­ci Nok­ta: Ta­ri­hi açı­dan Ker­kük, Kürt vi­la­ye­ti de­ğil­dir.
Ker­kük’e git­ti­ği­niz za­man ora­da Türk­men­le­ri, Arap­la­rı ve Kürt­le­ri bulursunuz. An­cak bas­kın kim­lik Türk­men­dir”.
Ta­rık Aziz, “Lider ve Da­va” (Bey­rut, 2000) ad­lı ese­rin 163. say­fa­sın­da Kerkük’ün bir Türk­men şeh­ri ol­du­ğu ve bas­kın kim­likte Türk­men­ olduğu, hem de Ta­rık Aziz ta­ra­fın­dan di­le ge­ti­ril­miş­se, bu­nun ay­rı bir öne­mi ve değe­ri var­dır. Bü­yük bir ka­nıt ni­te­li­ğin­de olan bu iti­raf, sağ­du­yu sa­hi­bi olan bü­tün araş­tır­ma­cı­la­rın dik­ka­ti­ne, vicdanına ve in­sa­fı­na su­nul­mak­ta­dır.[27]
Tarık Aziz’in kerkük hakkındaki bu sözü dikkat çekicidir: "Araplar Endülüs için yıllarca ağladı, Kürtler ise Kerkük için Kıyamete kadar ağlayacaklardır." Yani Kürtler Türkmen şehri Kerkük'e asla sahip olamazlar.Kürtler kendilerine ait olmayan bu kente ısrar ederse, zaten kendi sonlarını da getirmiş olurlar, çünkü Kürtler ateşle oynuyor.
Ker­kük’te ilk mat­baa 1879 yı­lın­da ku­ru­lur ve vilayet matbaasının kurulmasıyla 25 Şubat 1911 yılında ya­yın­la­nan ilk ga­ze­te Türk­çe Ha­va­dis Ga­ze­te­si­dir (Sizce neden bu gazete Kerkük’te başka bir dilde değilde türkçe yayınlanıyor ?). İlk der­gi de Türk­çe Ma­arif Der­gi­si­dir. Kev­keb-i Maarif der­gi­si, Nem­ce (Yıl­dız) Ga­ze­te­si, Te­ced­düd Ga­ze­te­si, Ker­kük Gazete­si (46 se­ne) ve İle­ri Ga­ze­te­si. Bu ga­ze­te­ler ve der­gi­ler Türk­çe yayın­lan­mış­tır. Ga­vur Ba­ğı Ga­ze­te­si, Afak Ga­ze­te­si, Be­şir Ga­ze­te­si ve el-Mü­reb­bi ya­yı­nı ise Türk­çe – Arap­ça ya­yın­lan­mış­tır. Ker­kük’de ga­ze­te ve der­gi ya­yın­la­rı 1974 ta­ri­hi­ne ka­dar sür­müş­tür. Bu ta­rih­ten son­ra Ba­as rejimi, uy­gu­la­ma­ya koy­du­ğu Arap­laş­tır­ma po­li­ti­ka­sı ge­re­ğin­ce yıl­lar­ca Kerkük’te ne bir ya­yın ve ne de bir der­gi ve­ya ga­ze­te ya­yın­lan­mış­tır. Ta­ri­hi bo­yun­ca bir Türk şeh­ri olan Ker­kük’ün, ta­ri­hi ola­rak da Kürt­le­re ait ol­du­ğu ki­mi çev­re­ler­ce id­dia edil­mek­te­dir. Ker­kük’te, Kürt­ler ta­rih­le­rin­de ilk de­fa Şa­fak is­min­de Arap­ça-Kürt­çe bir der­gi ya­yım­la­mış­lar­dır. Lüt­fen ta­ri­he dikkat ede­lim. Bu der­gi­nin ilk sa­yı­sı, 15 Ocak 1958’de ya­yın­lan­mış­tır. Mayıs 1959 ta­rih­li dör­dün­cü sa­yı­sı çık­tık­tan son­ra der­gi­nin ya­yı­mı­na son ve­ril­miş­tir. Bu ay­lık der­gi­nin sa­hi­bi Sü­ley­ma­ni­ye’li Ab­dul­ka­dir Ber­zen­ci, ma­li iş­ler mü­dü­rü yi­ne Sü­ley­ma­ni­ye­li Ali Ba­pir adın­da­ki şa­hıs­lar­dı. Der­gi­nin ida­re­ha­ne­si, sa­hi­bi­nin kal­dı­ğı Ume­ra Ote­lin’in bir ya­tak oda­sıy­dı. Der­gi san­ki baş­ka şe­hir­de çı­kı­yor gi­bi Ker­kük top­lu­mu­nun kül­tür ve edebiyatından hiç söz et­mi­yor­du. Bu yüz­den yer­li halk ta­ra­fın­dan boy­kot edi­len ve rağ­bet gör­me­yen bu der­gi, Sü­ley­ma­ni­ye de “Beh yan” ya­ni Beyan adı al­tın­da sa­de­ce Kürt­çe ola­rak ba­sıl­ma­ya baş­lan­mış­tır.[28]
Ne ga­rip­tir ki, Ker­kük’te Arap­ça-Kürt­çe bir der­gi ya­yın­la­nı­yor, sa­hip­le­ri Kerküklü değil Sü­ley­ma­ni­ye’li yani ithal. İda­re­ha­ne­si kal­dık­la­rı ote­lin ya­tak oda­sı. Şim­di ise Kürt­ler utan­ma­dan, Ker­kük üze­rin­de hak id­dia ede­rek ‘Kürt şeh­ri­dir’ di­ye­bi­li­yor­lar. Yani dağdan gelen bağdakini kovuyor.
Kerkük’ün bir Türkmen şehri olduğu en önem­li can­lı de­lil­ler­den bi­ri de, çok es­ki­den be­ri yan­mak­ta olan eze­li ate­şin adı­nın Ba­ba Gür­gür olu­şu­dur. Bura­sı Ker­kük merkezinden yak­la­şık 15 ki­lo­met­re ku­zey ba­tı­sın­da bu­lu­nan ve için­de sü­rek­li pet­rol gaz­la­rı­nın yan­dı­ğı bir çu­kur­dur. Ba­ba Gür­gür ateşinin çok gür ve gür­ler­ce­si­ne ses­li ya­nı­şı­na öz­gü, Türk­men­ler çok eskiden bu adı uy­gun gör­müş­ler­dir. Bu ad ya­ban­cı­lar ve di­ğer top­lu­luk­lar ta­ra­fın­dan da ay­nen kul­la­nıl­mak­ta­dır. Eğer Türk­men­le­rin dı­şın­da Ker­kük ve çev­re­si­ne Türk­men­ler­den da­ha ön­ce baş­ka bir top­lu­luk yer­leş­miş ise, ne­den ken­di dil­le­rin­de ad­lar kul­lan­ma­mış­lar­dır? Eğer bu top­rak­lar id­dia ettik­le­ri gi­bi çok es­ki­den be­ri Kürt­le­re ait ise, o ka­dar çok ve­rim­li top­rak, me­ra ve su var iken Kürt­ler ne­den dağ­la­rı me­kan seç­miş­ler­dir? Kal­dı ki, Türk­men­ler va­tan ha­li­ne ge­tir­dik­le­ri bu top­rak­lar­da ta­rih içe­ri­sin­de al­tı tane dev­let ve bey­lik kur­muş­lar­dır. Bu böl­ge es­ki uy­gar­lık­la­rın be­şi­ği olmuş­tur. Bu ne­den­le bu­ra­nın es­ki yer­li­si olan Türk­men­le­rin ya­rat­tı­ğı uygar­lı­ğın ka­lı­cı iz­le­ri­ne her adım­da rast­lan­mak­ta­dır.
Bu­na kar­şı­lık böl­ge­de Kürt top­lu­luk­la­rı­na ait bir ta­ne bi­le me­de­ni­yet ese­ri bu­lun­ma­mak­ta­dır. Bu­gün da­hi Irak’ta ya­şa­yan kit­le­ler ara­sın­da kül­tür düze­yi en yük­sek olan top­lu­lu­ğun Türk­men­ler ol­ma­sı id­di­amı­zın bir ispatıdır.
Irak’ın ge­ne­lin­de 1957 yı­lı nü­fus sa­yı­mı­na ka­tıl­ma­la­rı du­yu­ru­su içe­ren Arap­ça bro­şür­ler da­ğı­tı­lır­ken, Ker­kük şeh­ri üze­ri­ne es­ki Türk­çe ya­zı­lı lacivert renk­te bro­şür­ler atıl­mış­tır. Türk­çe bro­şür da­ğı­tıl­ma­sı­nın se­be­bi, 1957 yı­lın­da Ker­kük’te ya­şa­yan hal­kın ezi­ci bir ço­ğun­luk­la Türk­men olması­dır. O gü­nün de­mog­ra­fik ya­pı­sı için­de Ker­kük’te ya­şa­yan kay­da değer bir baş­ka et­nik grup mev­cut ol­say­dı mut­la­ka an­la­ya­bil­me­le­ri için onla­rın dil­le­rin­de de bro­şür­ler ya­yın­la­nır­dı.
Bir top­lu­mun var­lı­ğı­nı is­pat­la­yan bir­kaç un­sur­dan bi­ri ede­bi­yat ve di­ğe­ri mü­zik­tir. Ker­kük’te geç­miş­ten bu­gü­ne ka­dar Türk­men­ler­den Şa­ir Fu­zu­li, Ne­si­mi, De­de Hic­ri gi­bi bir çok ün­lü şa­ir çı­kar­ken bu­gün Ker­kük’te ya­şa­yan di­ğer top­lu­luk­la­ra men­sup bir ta­ne bi­le şa­ir mev­cut de­ğil­dir. Ker­kük Türküle­ri, BBC ve Ame­ri­ka­nın Se­si gi­bi bir çok rad­yo­da ay­nı ad al­tın­da yayın­la­nır­ken ne­den Ker­kük adı al­tın­da di­ğer top­lu­luk­la­rın dil­le­rin­de Türküler ya­yın­lan­ma­mış ve ya­yın­lan­ma­mak­ta­dır. Çün­kü yok­tur ve bu da Ker­kük’ün bir Türk­men şeh­ri ol­du­ğu­nun önem­li bir gös­ter­ge­si­dir.
Neden Kerkük Bu Kadar Önemli ?
Me­sud Bar­za­ni’nin, “Bar­za­ni I” ad­lı ki­ta­bın­da, Ker­kük hak­kın­da­ki görüşleri şöy­le­dir: ” Ker­kük şeh­ri bir çok ne­den­den do­la­yı önem ka­za­nı­yor. Bun­la­rın en önem­li­si de bü­yük bir pet­rol re­zer­vi­ne sa­hip ol­ma­sı­dır (İşte petrol, Türkmen şehri kerkük’ün demografik yapısının değiştirilmesi ile ilgili konunun özüdür, 2003 yılında Irak’ın işgal edilmesinden sonra Kerkük’e 700 bin Kürt ithal edildi). Ay­rı­ca bir eko­no­mik mer­kez ol­ma­sı da öne­mi­ni ar­tı­rı­yor. Ker­kük’te bir Türk azın­lı­ğı­nın bu­lun­du­ğu ger­çe­ği­ni kim­se in­kar ede­mez. Bu bir re­ali­te­dir. Ama bu­nun ya­nın­da Asu­ri azın­lı­ğı da var­dır. Türk­men­le­rin Ker­kük’te ve Ker­kük’e bağ­lı ba­zı il­çe­ler­de ço­ğun­lu­ğu oluş­tur­duk­la­rı­na da­ir söz­le­ri işi­ti­yor ya da oku­yo­ruz. Bu nok­ta­yı tar­tış­mak is­te­mi­yo­rum. Di­ye­lim ki bu id­dia doğ­ru­dur, o za­man Ker­kük’ün Kürt top­rak­la­rın­da yer al­dı­ğı, Türk top­ra­ğı ol­ma­dı­ğı ger­çe­ği açık bir şe­kil­de ka­bul edil­me­li­dir (Kardeşlik ve eşitliğin savunucusu Barzani! Türkmenler istesenizde istemesenizde Kerkük’ü Kürt bölgesine katacağız diyor)”[29]
Aynı kitabın ikinci cildi,s.373’de bakın Mesud Barzani ne kadar demokrat, barışçıl, insancıl, hoşgörülü, halkların onurlu ve özgür bir hayat sürme hakkını inkâr etmeyen birisi oluyor : "Kürt halkı tarihte gelmiş geçmiş sayısız kuşakları boyunca her zaman hoşgörü sahibi ve bütün halklarla kardeşlik duyguları içinde bir arada barış içinde yaşamıştır. Kürt halkı, hiçbir halkın onurlu ve özgür bir hayat sürme hakkını inkâr etmemiştir. Haklar ve görevlerde tam eşitlik ilkesine samimiyetle bağlı kalmıştır. Bu, Barzani'nin düşüncesiydi ve bu düşüncesiyle tanınırdı. Halklar ve gruplar arasında kurulacak en iyi ilişkinin kar­şılıklı saygıya dayalı ilişki olduğuna dair derin inancıyla saygıyla anılmaktadır. Ona göre barış ve istikrarı garanti edecek en ideal yol kardeşlik ve eşitlikti.“ [30]
Allah aşkına hangi kar­şılıklı saygı, kardeşlik, hoşgörü ve eşitlikten bahsediliyor?!! İlk önce Barzani bu hakları Kürt halkına tanımış mı? Ki başka halklara hoşgörülü olsun. Bölgede yaşayan Türkmenler, Araplar, Asuriler, Keldaniler, Süryaniler, Yezidiler, Şebekler ve diğerlerine karşı Kürt grupları tarafından yapılan insan hakları ihlalleri insanın kanını donduracak cinstendir.
Bölgede insan hakları ihlallerini daha iyi anlamak için Asuri bir Hıristiyan büyüğünün bölgede yaşadıklarını bakın nasıl anlatıyor: “(Saddam Hüseyin dönemindeki) totaliter hükümet döneminde baskı altında olmamız anlaşılabilirdi. Şimdi ise, özgür ve demokratik olmamız gerekiyor, ama bu demokrasi bizi öldürüyor”. Bağdat’ki Katolik kilisesi Piskopaslarından Shlemon Warduni "Kim cehenneme inanmıyorsa Irak'taki Hıristiyanları ziyaret etsin". Bu insanlar, zorla göçe zorlanıyor. Ölüm tehtidleri karşısında canını kurtarmaya çalışıyor. Irak’ta yaşayan Yezidiler dini ve kültürel faaliyetlerinin, Kürt siyasi partileri tarafından baskı altında tutuluyor. Kürtlerden ve Araplardan farklı dini inanışlara sahip olduklarını ifade eden Yezidiler, Kürt siyasi partilerinin, milli, dini ve siyasi faaliyetlerine engel olmaya ve Yezidileri zorla Kürtleştirmeye çalışıyorlar. Yezidilerin dini lideri Muaviye bin İsmail el Yezidi (Prens Enver Muaviye İsmail) Kasım 1990 ve Ağustos 1992 yılında yazdığı iki yazıda: “Kürtler"le bir ilgilerinin olmadığını ifade ederek kendilerini şöyle tanıtır: "Türkiye deki halkımız Doğu Anadolu: Diyarbakır, Siirt, Mardin, Şanlıurfa gibi kentlerde ve bu kentlerin çevre köylerinde yaşıyor... Irak’taki Şeyhan, Tilkeyf, Başika, Bazane, Dohuk, Musul, Zaho ve çevreleridir... Biz hepimiz Azda, Yazdan, İzed veya Ahura Mazdâ’nın halkıyız... Asuri ve Yezidiler büyük Asur imparatorluğunun gerçek soylarıdır... Bu duyuru ile, istisnasız Irak’taki tüm Kürt partilerini, özellikle Mesud Barzani ve Celal Talabani’yi tüm uluslararası düzeylerde Yezidileri temsil etmelerini.... durmalarını, Yezidilerin bir Kürt milliyetine ait olduğuna dair asılsız yalanların durdurmalarını ve kendi idari bölgelerine bağlı Sincar ve Şekbari’deki taleplerine son vermeleri için ikaz ederiz...”
Ağustos 2010’da Iraklı Yezidi Emiri Enver Muaviye İsmail ORSAM’a (Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi) verdiği röportajda “Yezidiler üzerinde özellikle 2003 yılındaki işgalden sonra büyük bir baskı kurulduğunu, Yezidilerin siyasal tercihlerini özgürce yapamadıklarını ve dini kimliklerinin etnik kimliğe dönüştürülmek isteniyor. 2003’ten sonra kürtler silah zoru ile bizim bölgelerimizi işgal ettiler. Yezidilerin merkezi hükümetle ilişkilerini tamamıyla kestiler. Tarihi değiştirmeye başladılar. Televizyon, internet, gazete aracılığı ile sahte bir tarih yazmaya başladılar. Burada asıl amaç tabii ki Yezidiler değil, Yezidilerin arazileri idi. Bizim arazilerimize el koyup, kendi bölgelerine bağlamak istediler. Irak’ın haritasına bakarsanız Yezidiler; Türkiye, Suriye, Irak üçgeninde yaşamaktadır. O bölgeleri kontrol ettikleri zaman Suriye ile çok kolay bir şekilde bağlanabileceklerini düşünüyorlar. Karayolu ile Irak’ın Türkiye ile olan bağlantısını kesmeyi amaçlıyorlar. Yezidilerin yaşadığı stratejik bölgeleri kontrol etmek istiyorlar.”
Kürt Yönetimi tarafından bölgede yaşayan Türkmenlere, Araplara, Asurilere, Keldanilere, Süryanilere, Yezidilere, Şebeklere ve diğerlerine karşı uygulanan bu sistemli baskı, sindirme, yıldırma, etnik temizlik ve göçe zorlama politikaları Uluslararası İnsan Hakları Örgütü rapor ve belgelerinde yer almaktadır. Bu rapor ve belgelerde yer alan bilgiler ise insanın kanını donduracak cinstendir. Dış güçlerin Kürtlerle işi bittikten sonra, dünya olup bitenleri tam öğrenme şansına sahip olacaktır. Dış güçler ile Kürtler arasında bal ayı daha bitmedi! Bal ayı bittikten sonra ne mi olacak? 1947,1975, 1988 ve 1991 yıllarındaIrak’lı Kürtler silah sesini duyduklarında yanlış tarafta olduklarını gördüler, ama Kürtler tarihin tekerrür edeceğini hesaba katmazlar ve derste almazlar. İnsanlar hatalarından neden ders almazlar? Ne diyelim; kendi düşen ağlamaz…
1947 yılında Mesud Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani Irak ve İran‘ı karıştırdı sonrada Sovyetler Birliği’ne Kaçtı. 20 Temmuz 1958 de Cumhuriyetin ilanından bir hafta sonra genel af ilan edildi. Krallık döneminde gıyabında idam kararı verilen ve Sovyetler Birliğine kaçan Molla Mustafa Barzani, general Abdulkerim Kasım tarafından affedildi. Barzani’nin 11 sene sonra Irak’a dönüşü Kürtleri büyük ölçüde cesaretlendirdi. Kürtler, petrol yatakları ile zengin Kerkük’ü (hedef gösterdiler) kendi bölgeleri arasına katmayı planlamaya başladılar. Hayallerinde düşledikleri devlete ekonomik kaynak sağlamak için, zengin Baba Gürgür petrol yataklarının yer aldığı Kerkük’ü hedef seçtiler. Ancak bu planın karşısında büyük bir engel vardı. Bu da Kerkük’ün tamamiyle Türk şehri olması idi. O tarihlerde Kerkük’te çok az sayıda Kürt nüfusu vardı.[31]
Petrol zengini Kerkük baba Barzani, oğlu Mesud Barzani ve Celal Talabani tarafından Kürtlere hedef gösterildi. Kürtler, Kerkük’ü ele geçirmek için dış güçlerle işbirliği yaptılar, sözde Kürt devletini (ikinci İsrail’i) kurmak ve Kürt milliyetçiliğini tetiklemek için hep Kerkük koz olarak kullanıldı. Şimdi kardeşlikten bahsediliyor? Türkmenler zaten herkesle kardeştir ve hiç kimseye de zararı dokunmamıştır. Kardeş adaletli olur kardeşine haksızlık etmez. Kardeşinin yerine, yurduna ve topraklarına göz dikmez ve kardeşinin hayatını cehenneme çevirmez.
Kerkük olmadan sözde Kürt Devleti (ikinci İsrail’i) kurmak fikri bir anlam ifade etmiyor. Sözde kuracakları devleti yaşatabilmek için bölgenin kalbi tüm hayat damarlarına mutlaka sahip olmak gerekiyor. Bunun bilincinde olan Kürtler, Kerkük’ü ele geçirmek, Kerkük’ü Kürtleştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Kerkük konusunda planlarını uygulayabilmek için bölgenin ezici bir çoğunlukla hakim unsuru olan Türkmenleri etkisiz hale getirmek gerekliliğinin farkındalar.
Türk­men­le­rin ya­şa­dı­ğı baskı, zu­lüm, göçe zorlama, etnik temizleme, çi­le, kat­li­am ve idam­lar bu petrol yü­zün­den de­ğil mi? Ame­ri­ka’nın 10 bin kilomet­re uzak­tan ge­lip, Kürt­ler­le iş­bir­li­ği ya­pa­rak bu böl­ge­le­ri iş­gal etmesi­nin ne­de­ni de pet­rol de­ğil midir?
Ame­ri­ka­lı ya­zar Khris­ti­na O’Do­nelly “The Hor­se­man” ad­lı ki­ta­bın­da Irak Türklerini ve maruz kaldıkları haksızlıkları şöyle anlatıyor: “Irak’ın üçün­cü mil­li­ye­ti olan Türk­men­ler, Or­ta As­ya’dan 1000 se­ne ön­ce göç edip Mu­sul, Ker­kük ve Er­bil’e yer­leş­miş­ler­dir. Kim­se de bun­la­rın çek­tik­le­ri acı­la­rı hatırla­maz, hak­sız­lı­ğa uğ­ra­yan bu in­san­la­rın ise hiç mi ya­şa­ma­ya hak­la­rı yok? Aca­ba bun­lar ikin­ci sı­nıf in­san­lar mı? Hü­kü­met­ler ise hep ger­çek sayıla­rı­nı sak­la­dı, ki Türk­men­ler ger­çek­te 2 mil­yo­nun üze­rin­de bir nü­fu­sa sa­hip­ti. Allah aş­kı­na bil­mi­yor mu­su­nuz? bun­lar Türk asıl­lı­dır­lar, Tür­ki­ye, es­ki Sovyet­ler Bir­li­ği­nin gü­ne­yin­de ya­şa­yan­lar gi­bi (Azer­bay­can, Özbekistan, Türk­me­nis­tan, Kır­gı­zis­tan, Ka­za­kis­tan). Ba­zı Irak Hü­kü­met­le­ri ta­ra­fın­dan asi­mi­las­yo­na ve yok edil­me­ye ma­ruz kal­mış­lar­dır. Bu top­lu­ma kar­şı Ba­as re­ji­mi ta­ra­fın­dan yo­ğun in­san hak­la­rı ih­lal­le­ri ya­pıl­mış­tır ( Şimdi de Kürtler daha beterini yapmaktadırlar, Ne yazık ki Türkmenlerin kaderi bu gün bile değişmemiştir). Özel­lik­le öğ­ren­ci ve ay­dın ke­si­mi­ne bas­kı, hapis ve idamlar ya­pıl­mış­tır”.[32]
Irak Türklerinin Nüfus Durumu
Irak'taki nüfus projeksiyonu 1927, 1934, 1947, 1957, 1965, 1977, 1987 ve 1997 yıllarında yapılan sayımlarındaki oranlarla,
Sayım yılı Irak’ın Nüfusu
1927 2.968.000
1934 3.380.000
1947 4.816.000
1957 6.340.000
1965 8.097.000
1977 12.000.497
1987 16.287.319
1997 22.000.000
olarak bulunmuştur. Bu sa­yımlardaki Irak etnik yapısı aşağıdaki şekilde ortaya çıkmıştır.
Arap % 62, Türk % 15, Kürt % 20, Hıristiyan ve diğerleri % 3. Bu oranlara göre, Irak nüfusunu 30.000.000 (otuz milyon) olarak alırsak ve Irak'ta bugüne kadar yapılan bütün sayımlar, yıllık büyüme oranı ve buradaki etnik nüfus dağılımını da göz önüne alırsak tahmini nüfus etnik yapıya göre şöyledir; Arap 22.400.000, Türk 3.000.000, Kürt 4.000.000, Hıristiyan (Asuri ve Keldaniler) ve diğerleri 600.000.
Musul, Kerkük ve Erbil illeri, Diyala ve Selahattin'in bazı ilçe ve köyleri ile Bağdat'ta yaşayan 300.000'den fazla Türk nüfusunun toplamı bize Irak’taki Türk varlığının en düşük rakamla iki buçuk milyonun üzerine olduğunu ispatlamaktadır. [33]
1957'de yapılan nüfus sayımında Irak'ın nüfusu 6.340.000, Türkmen nüfusu da 500 bin olarak bildirilmiştir. 1958 devriminden sonra, Türkmen nüfusu 567 bin olarak verilmiştir. 1958 yılında Bağdat'ta yayımlanan "The Iraqi Revolution 14th July Celebrations Committee" adlı rapora göre de, 1957 sayımında Türkmen nüfusunun 600 bin olduğu ifade edilmiştir. 1965'te Irak Planlama Başkanlığının Sayımlar İdaresince de Türkmen nüfusu 780 bin olarak tahmin edilmiştir. 1965'te İngiltere'de basılan "Britannica" ansiklopedisi de Kerkük şehrini, Arapça ve Kürtçe konuşulsa da aslında bir Türkmen şehri olarak açıklamıştır.
1957 yılı nüfus sayımı esas alınarak yapılan tahminlere göre 1987'deki Türkmen nüfusun 1.6 milyon civarında olacağı tahmin edilmiştir. İngiltere'de yayımlanan Inquiry dergisinin1987 Şubat sayısında da, Irak'taki Türkmen nüfusunun 1.500.000'den fazla olduğu bildirilmektedir.
ABD’de yayımlanan ve saygın kuruluşlardan olan The Washington Institute for Near East Policy (yakın doğu politikası Washington Enistütüsü’nün) 27 Mart 2003 tarihli, 735 numaralı tespit raporuna göre; Belge:”1957 sayımında ki Türkmenlerin kendi varlıklarıyla kayıt yaptırabildikleri son sayımdır, 567 bin Türkmen (6,300,000 olan ülke nüfusunun %9’u) sayımı yapılmıştır. Aynı sayımda Kürtlerin nüfusu 819 bin, yani ülke nüfusunun %13’ü oranında çıkmıştır. ”
1957 sayımında Kerkük’ün konumuna göz atmak gerekirse Bağdat’ta Nüfus genel müdürlüğünce yayımlanan “1957 Genel Sayımı formlar ve kayıt taslakları rehberinin Medeni Sicile geçirilmesi” adlı eserinde, Kerkük’ün çeşitli mahallelerinde yaşayan ailelerin dökümü verilmiştir.
(Emin el-Hilali, Delil İstimarat ve Müsveddat el-Tescil el-âm lilsene 1957 ve irtibatüha bil-Sicilli’l-Medeni.[34]
Bu formlara göre, o tarihte Kerkük şehir merkezinde dağıtılan formların toplamı 22945 olmuştur. O zaman Kerkük’te şu mahalleler vardı. Ve burada ikamet edenlere formlar dağıtılmıştı: Sarıkahya, Mahatta (İstasyon), Tisin, Begler, Şaturlu, Hasa, Elmas, İmam Kasım, Bulak, Ahi Hüseyin, Şorca, Çay, Çukur, Piryadi, Avcı, Musalla, Ağalık, Kale, Meydan, Hamam, Müslim ve Yeni Kerkük (Arafa).
Bu sayımda temel alınan mahalleler arasında bugün Kerkük’te bulunan İskan, Azadi veya Rahimava gibi mahalleler yoktu. Bunlar sonradan Süleymaniye ve Erbil istikametinden göç alarak kurulmuştu. 1947 sayımında Kerkük mahalleleri dökümüne baktığımızda da bugün Kürtlerin çoğunlukta olduğu Şorca Mahallesi bile yoktur. (Emin el-Hilali, Delil İstimarat ve Müsveddat el-Tescil el-âm lilsene 1957 ve irtibatüha bil-Sicilli’l-Medeni.[35]
Çeşitli siyasi gelişmelere bağlı olarak Kerkük ve çevresinin demografik yapısı değiştirilmeye çalışılmıştır. Bunda bölgenin zengin petrol kaynaklarına sahip olması en önemli etken olmuştur. Dün ve bugün emperyalist devletler ile bunların yönlendirdikleri Arap ve Kürt gruplar bölgenin nüfus yapısını Kerkük Türklerinin aleyhine değiştirmek için her yola başvurmuşlardır.
İngilizler bölgeyi işgal ettikten sonra 1919’da yaptıkları nüfus tespitinde vilayet nüfusunu 703.378 olarak vermişlerdir. Bunun 601.893’ü Müslüman (% 85.58), 55.470’i Hıristiyan (% 7.88), 14.835’i Yahudi (% 2.11), 31.180’ de Yezidi (% 4.43) idi. Osmanlı Devleti’nin nüfus sayımlarındaki eksiklikler şüphesiz İngilizlerin tespitlerinde de bulunmaktadır. Fakat, bütün sayımlardaki Müslüman, Gayrimüslim oranlarının bu sayımda da yaklaşık olarak aynı olduğu (% 85.58 Müslüman, % 14.42 Gayrimüslim) görülmektedir.
İngilizler, bu aşamada henüz Türk taleplerini ciddi bir tehdit olarak değerlendirmedikleri için bu oranları aslına uygun olarak vermişlerdir. Bundan sonraki hiçbir İngiliz nüfus tespitinde (1921, 1922, 1924) Müslümanlar açısından bu oranları görmek mümkün olamayacaktır. Başlangıçta petrol politikalarını bölgedeki Hıristiyanlar üzerine bina etmek isteyen İngilizler, bunun yeterli olamadığını görünce; bu defa Müslüman unsurlar üzerinde özellikle de Kürtler üzerinde çalışmaya başlayacaktır. Bu nedenle, sonraki İngiliz nüfus istatistiklerinde daima Arap ve Kürt nüfuslar artırılacak; buna karşılık Türk nüfus hep az gösterilecektir
Kerkük’ün Tarihi Yapıları
Türkmenlerin simgesi Kerkük Kalesi, en eski tarihi eserleri de surları içerisinde saklamaktadır. Türkmenlerin yaşadığı Kerkük Kalesi Saddam yönetimi tarafından yıkıldı, kale sakinleri boşaltıldı ve bir çok eserde tahrip edildi. Türkmenlere ait ne varsa, tarihi eserleri, hatta mezar taşları bile yok edildi. Amaç Kerkük’ün Türkmen özelliğini ve izlerini silmekti.
“Yıktılar kalamızı
Sürdüler balamızı
Daha can boğazdayken
Çektiler salamızı”
Kerkük’te Tarihi Eserler:
60’tan fazla Türk eserine Kerkük’ün her noktasında rastlamak mümkündür.
Danyal Peygamber Camisi,
Ulu Cami: 1200’lü yılların başında yapılmıştr
Kilciler pazarı: Üstü kapalı iki katlı, iki kapılı boydan ikiye bölünmüş her bölümde yan yana dizilmiş mermer kemerli karşılıklı 17 dükkan yer almakta.
Uryan Camisi; 1729 yılında Osmanlı döneminde yapılmış olup kale surları içerisinde bulunmaktadır.
Gök Kümbet: 1361 yılında Celayirliler döneminde yapılmıştır.
Hasan Pakiz Camisi: 1701 yılında Vali Firari Hasan Paşa tarafından yapılmıştır.
Fuzuli Mescidi: Türk Şairi Fuzuli’nin babası Molla Süleyman bu mescidin imamlığını yapmıştır.
Nakışlı Minare Camisi: Kayseri Çarşısının yanında yer alan Nakışlı Minare Camisi 1818'de yapıldı.
Seyit Necip Tekkesi: 1897 yılında Kerkük kalesinde yapılan bu tekke, Rifai (Rufai) Tarikatının dergahıdır.
Şeyh Abdurrahman Tekkesi: Günümüze kadar ulaşabilen önemli ibadet merkezlerinden biri, 1706'da yapılan Şeyh Abdurrahman Tekkesi'dir. Birçok Türk edip ve şairi, Kadiri Tarikatının Kerkük'teki dergâhı olan bu tekkede yetişmiştir. Maalesef bu Türk eseri, bugün 'Talabani Tekkesi' olarak anılmaktadır.
Mehmet Gavs Efendi Camisi: Bu cami 1753 yılında yapıldı.
Hacı Numan Camisi: Kayseri Çarşısının hemen yakınındaki Hacı Numan Camisi de 1808'de yapıldı.
İmam Kasım Camisi ve Zaviyesi,
Halk tarafından Kayseri olarak bilinen Kapalı Çarşı 1800’lü yıllarda Osmanlı tarafından yapılmış, 7 kapı ve 365 dükkandan ibarettir.
Kırdar Hanı ve Çarşısı: Mustafa Kırdar tarafından 1883 yılında yapıldı.
Kerkük Kale Hanı,
Mecidiye Sarayı: 1854 tarihinde Vali Ali Paşa tarafından yapılmıştır.
Aziziye kışlası (Kerkük Kışlası): 1863 yılında Sultan Abdulaziz zamanında, Bağdat Valisi Mehmet Namık Paşa tarafından yapıldı. Irak’ta Önemli Türk mimarı eserleinden biridir.
Taşköprü: 1875 yılında Vali Muşir Nafiz Paşa tarafından 16 gözlü olarak yapılmıştır. Kerkük’ün iki yakasının birbirine bağlanması amacıyla yapılan köprü,2 Mart 1954 tarihinden itibaren siyasi nedenlerden dolayı Irak yönetimi tarafından yıkılmıştır.
Altun Köprü: Kerkük'teki önemli Türk eserlerinden biri olan Altun Köprü, adını aldığı Kerkük ile Erbil arasındaki Altunköprü Kasabası'nda, Küçük Zap Suyu üzerinde bulunuyordu. Köprünün Selçuklu Türkleri döneminde yapıldığı biliniyor. Altun Köprü, Osmanlı Türkleri döneminde, Sultan IV. Murat'ın emriyle 1664'te Vali Çerkez Hasan Paşa tarafından tamir ettirildi. Saddam rejimi, 28 Mart 1991 tarihinde Altunköprü'de yüzlerceTürkmen'i katletti ve bu Türk kasabası, tarihe bu faciayla da geçti. Yüzlerce Türkmen gencinin kurşuna dizildiği bu faciada 8-10 yaşlarında bulunan ve ne olduğunu anlamayan Türkmen çocukları da can vermiştir. Aralarında Tazehurmatulu, Kerküklü ve Altunköprülülerin de bulunduğu Türkmen şehitleri, toplu mezarlara gömülmüşlerdir.Türkmen şehitlerinin mezarları daha sonraki günlerde ortaya çıkarılmıştır.
Dakuk Ulu Cami Minaresi: Dakuk (Tavuk) kasabası, Bağdat-Kerkük Karayolu üzerinde bulunuyor. Buradaki Ulu Cami'nin, 1167-1232 tarihleri arasında Erbil Atabek’in Türk Hükümdarı Muzafferiddin Kökbörü tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır, Türkmen şehri Erbil’de bulunan Muzafferiye (Çöl) Minaresinin benzeridir. Irak Eski Eserler Müdürlüğü'nce 1955-1956'da kazı yapılarak minarenin güneydoğusundaki caminin temelleri ortaya çıkarıldı. Camiden günümüze ulaşan tuğladan yapılmış minarenin kaide üzerindeki birinci şerefesi tamamen yıkılmıştır. Gövdenin bir kısmı ile üst şerefesi de bugün mevcut değildir.
Kerkük’te yaşayan Türkmenlerin dışındaki milletlerin buna benzer acaba kaç tane tarihi eseri vardır? Ama en güçlü delil sayılabilecek cami, tekke, medrese, han, köprü ve hamam gibi sivil yapılar oldukça önemlidir. Bunların sahipleri kimse, o kentin sahipleri de onlardır. Yapıların dili yoksa da kimlikleri vardır. Kerkük, bütün bunları tamamlayan; okullar, kütüphaneler, mezarlıklar, geleneksel Türk evleri, eski camiler,kapalı ya da açık çarşılar, hamamlar, ticaret hanları, folklor, şairleri, edipleri, basın ve yayın hayatı, halk müziği, ses ustaları, tiyatrosu, ressamları, spor hayatı gibi bütün diğer kültür unsurları açısından da tamamıyla bir Türkmen şehridir. Şüphesiz kendi bölgelerinde Arapların tarihi ve sivil mimarileri olmuştur. Kürtlerin de Süleymaniye’de bir halk mimarileri olduğu bilinmektedir. Ancak Kerkük’teki sivil mimarinin sahibi ve ustaları sadece Türkmenlerdir.[36]
Şim­di sor­mak is­ti­yo­rum. Ma­dem­ki, Ker­kük’te Kürt nü­fu­su ço­ğun­luk­tay­dı da Ker­kük ve Mu­sul’u Kürtler iş­gal edin­ce, ne­den Kürtlerin ilk işi nü­fus kayıt­la­rı­nı ve ta­pu ev­rak­la­rı­nı yok et­mek ol­du? Ma­dem­ki, Kürt­ler Ker­kük se­çim­le­rin­den emin­di­ler, ne di­ye Irak’ın Kuzeyinden kam­yon kam­yon adam ta­şı­dı­lar? Da­ha ni­ce akıl al­maz hi­le­kar­lık­la­ra ni­çin baş­vur­du­lar? Kendi­ne, nü­fu­su­na, gü­ve­nen ki­şi­ler bu ke­pa­ze­lik­le­ri ya­par­lar mı hiç? 2003 Nisan Irak işgalinden sonra Kerkük’e ithal edilen 700 bin Kürde ne diyeceksiniz?
10 Nisan 2003 günü Kerkük işgal ,yağma ve talan edildiğinde Irak devlet arşivi belgelerine göre Kerkük’ün nüfusu 830 bin civarındaydı bugün ise 1.5 milyonu aşmıştır.Kerkük’e 700 bin kürt ithal edildi. Bu Kürtler çevre iller, Türkiye, İran ve Suriye gibi ülkelerden getirildi. İthal edilenlere aş, iş, toprak, maaş ve konut yapmak için 20 bin dolar para yardımında bulunuldu.Getirilen Kürtlere sahte “Kerkük” nüfus Kağıdı ve gıda karnesi verildi. Kerkük’te 2004 yılında 369 bin olan toplam seçmen sayısı 2009 yılı itibarıyla 840 bine yükselmiştir, 840 bin rakamı sadece seçmen sayısıdır. Bu Saddam döneminin Irak'ında ve BM kaynaklarına göre, Saddam Hüseyin döneminde Kerkük'ten göçe zorlanan Türkmen, Kürt, Arap ve Keldo-Asuri’nin toplam sayısı ise 11 bin 800 civarında… Saddam'ın devrilmesinden sonra Kerkük'e ithal edilen Kürt sayısı 700 bindir. 9 sene önce Kerkük’ün nüfus sayısı 830 bin iken bugün ise 1.5 milyonu aşmıştır. Bu da gösteriyor ki Kerkük'ün nüfus yapısı kökten değiştiriliyor.
Kürtler Türkmen şehri Kerkük’ün kendilerine ait olduğunu iddia ediyorlar. Şayet Kürtler, Kerkük’ün yerel halkı iseler tarih, medeniyet ve kültür mirasları nerede? Hiç yok. Ellerinde bu asılsız iddiayı doğrulayacak bir belge, Kerkük’te yaşadıklarına dair tapuları olmadığı için kentin Türk kimliğini yok etmek gayesiyle nüfus ve tapu kayıtlarını imhaya kalkıştılar. Bu tahrip, talan ve yağmaların meydana gelmesi, Irak ordusunun Kerkük’ten güneye doğru çekilmesinden sonra olmuştur. Herhangi bir savaş yaşanmadığı bir ortamda Kürtler, devlet dairelerini, hastane ve okulları, insanların evlerini, özel ve devlete ait araçları ve iş yerlerini yağmalamışlardır. Bir de utanmadan Kürtler Kerkük'ün kendilerine ait olduğu iddiasında bulunuyorlar. Sayın Okuyucular Allah aşkına insan kendine ait olan bir şehri talan edip, yağmalar mı hiç? Ayrıca bu talan ve yağmalama Kürtlerin yoğun yaşadığı Süleymaniye ve Dohuk şehirleri ile Çamçamal, Akra, Hac Umran, Selahaddin, Zaho gibi kent ve kasabalar da olmamıştır. Kürtler tarafından bu yağma ve talanın sadece Türkmen şehri Kerkük ve Musul’da olması bir anlam taşımıyor mu sizce? Kerkük tarihi olarak Kürtlere ait ise, o zaman Kürtler neden Kerkük’ü yağmalayıp, yakıp yıkıp, talan ediyor?
Belgere dayalı bu çalışmamız, Türkmen şehri Kerkük’ün sözde “Kürtlerin Kudüs'ü” iddiasında bulunan, tarihi çarpıtan, utanmaz, hayasız ve arsızların yüzlerini kızartacak mı ?!! Kürtlerin, Kerkük ile ilgili tezgahlarını ahlaklı, insaflı ve şerefli insanların vicdanına bırakıyoruz. Herkes bilmelidir, Türkmenler yerinden, yurdundan, toprağından ve haklarından asla vazgeçmeyecek, kimseye de boyun eğmeyecektir. Kerkük Irak Türklerinin kırmızı çizgisidir !!!
Tabii ki Kerkük’ün bir Türkmen şehri olduğunu gösteren yüzlerce kaynak ve belge vardır. Arap, Türk, Kürt ve yabancı kaynakların yalnızca bir bölümünü kullandık. Hepsini kullanmaya ne zamanımız ne de yazımız yeterdi. Kerkük’ün Türkmen şehri olduğunu ispatlamaya gayret etmiyoruz. Zaten güneş balçıkla sıvanmaz. Yalnız şüphesi olanlara ithaf ediyoruz.
Ali Kerküklü
***
KAYNAKLAR:
1-Doç. Dr. Türel Yılmaz, Gazi Üniv. İİBF Uluslar arası İlişkiler Bölümü,Türkiyesiz Kerkük'te çözüm olmaz.
2-Dr. Bülent Aksoy, Kerkük-Tarihi Türk Şehri..
3-Nihat Kaşıkçı, Irak’ta Yok Edilen Türk Mirası.
4-Ne­fi Demirci, Bel­ge­ler­le Ker­kük’ün Kim­li­ği, Or­kun Der­gi­si, Sa­yı:80, Ekim 2004.
5-Er­şat Hür­müz­lü, Irak’ta Türk­men Ger­çe­ği, Ker­kük Vak­fı Ya­yın­la­rı, An­ka­ra, 2005.
6-Sup­hi Sa­at­çi, Ta­rih­ten Gü­nü­mü­ze Irak Türk­le­ri, Ötü­ken Ya­yın­la­rı, İs­tan­bul, 2003.
7-Mahir Nakip, Kerkük’ün Kimliği, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2007.
8- Raşit Kısacık, ABD’den Kürtlere Bir Demet Kerkük, Truva Yayıncılık, İstanbul, 2007.
9-Kar­daş­lık Der­gi­si, Yıl: 3, Sayı: 10, Nisan-Haziran 2001.
10-Me­sud Barzani, Bar­za­ni ve Kürt Ulu­sal Öz­gür­lük Ha­re­ke­ti I,2. İs­tan­bul Doz Ya­yın­la­rı, 2005.
11-Chris Kutsc­he­ra, Kürt Ulu­sal Ha­re­ke­ti, Aves­ta Ya­yın­la­rı, İs­tan­bul, 2001.
12-Step­hen Hems­ley Long­rigg, 1900 – 1950 Ara­sı Ye­ni Irak, Ter­cü­me ve Yo­rum, Se­lim Ta­ha el-Tik­ri­ti, el-Fe­cir Ya­yın­la­rı, Bağ­dat, 1988.
13-Ata Ter­zi­ba­şı, Ker­kük Mat­bu­at Ta­ri­hi, Ker­kük Vak­fı Ya­yın­la­rı, İs­tan­bul, 2005.
14-W.R.Hay, Two Years in Kurdistan, Experiencies of a Political Officer 1918-1920, London 1921.
15-FISCHER, Reinhard, Die Turkmenen Im Irak, frei Wissenchaftliche Arbeit zur erlangung des grades eines Magister Artrium, Universitat Berlin.
16-Zekeriya Kurşun; “Kerkük’ün Sosyal ve Demografik Yapısı”, Global Strateji, Yıl:1 Sayı:1 İlkbahar 2005.
17-Fe­rik El-Mız­hır El-Fi­ravn-1920 Irak Ayak­lan­ma­sı Li­der­le­rin­den, “Irak 1920 Ayak­lan­ma­sı” Bağ­dat-ikin­ci bas­kı,1995.
18-Said K. Aburish, Saddam Hussein, The Political Of Revenge (Saddam Hüseyin: İntikamın Politikası), Blooms Bury, London, 2001.
19- Han­na Ba­ta­tu, Irak 1. Ki­tap, Ko­mü­nist­ler, Ba­as­çı­lar ve Öz­gür Su­bay­lar, Arap Araş­tır­ma­la­rı Ya­yı­ne­vi, Bey­rut, 1992.
20- Said K. Aburish, Saddam Hussein, The Political Of Revenge (Sadam Hüseyin : İntikamın Politikası, Blooms bury, London, 2001.
21-Vladimir F. Minorsky, Musul Sorunu, Çeviri : Salim Şahin, Kürt Araştırmaları Merkezi Yayınları, İstanbul, 1998.
22-Hay­ri Emin Öme­ri de, Irak’ın ye­ni ta­ri­hin­den po­li­tik hi­ka­ye­ler (Arap­ça) , Bağ­dat, 1969.
23-Phi­lip G. Kre­yenb­ro­ek, Kürt­ler (Gün­cel Araş­tır­ma) Cep Bel­ge­sel, İs­tan­bul, 2.b.2003.
24-Ne­fi De­mir­ci, Sön­me­yen Ateş Din­me­yen Has­ret Ker­kük, Türk­me­ne­li İn­san Hak­la­rı Der­ne­ği Ya­yın­la­rı, İs­tan­bul, 2006.
25-Abdüsselam Uluçam, Irakta’ki Türk Kültür Varlığı, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1991.
26-David McDowall, A Modern History of The Kurds, London, 1996.
27-Ed­mond Gha­rib. The Kur­dish Qu­es­ti­on In Iraq. Syra­cu­se: Syra­cu­se Uni­ver­sity Pres, 1981.
28-Ed­monds, C.J., Kürt­ler, Türk­ler ve Arap­lar, Aves­ta Ya­yın­la­rı, İs­tan­bul, 2003.
29-Suphi Saatçi, Kardaşlık, Dergisi, Yıl: 9, Sayı: 33, Ocak Mart 2007.
30- Suphi Saatçi, Kerkük Evleri, Klasik Yayınları, İstanbul, 2003.
31 -Hamide Na’ne, Tarık Aziz.. Bir Kişi ve Bir Dava, Beyrut, 2000.
32- Semih İdiz,Dozerle Yok Edilen Türkmen Kimliği, Milliyet Gazetesi,15 Şubat 2007.
33- Ali Semin, Irak’ın Kuzeyinde İnsan Hakları İhlalleri, Ortadoğu-Afrika Masası, Kıdemli Asistan,12 Kasım 2009.
34-Ali Kerküklü, Oyun İçinde Oyun Kerkük, Kum Saati Yayınları, İstanbul, 2006.
DİPNOTLAR:
[1]Ba­yan Ger­tu­de Bell “El-Irak Fi Re­sa­ili Miss Bell” ter­cü­me ve yo­rum. Ca­fer El-Hay­yat,s.383.
[2]C.J. Edmonds Kürtler, Türkler ve Araplar, s.446.
[3] Stephen Hemsly Longrigg, Irak’ın Yeni Tarihinde Dört Yüzyıl, s.122, 361.
[4]W.R.Hay, Two Years in Kurdistan, Experiencies of a Political Officer 1918-1920, London 1921, s.81.
[5]FISCHER, Reinhard, Die Turkmenen Im Irak, frei Wissenchaftliche Arbeit zur erlangung des grades eines Magister Artrium, Universitat Berlin.
[6]Chris Kutschera, Kürt Ulusal Hareketi, s.85, 86.
[7]Zekeriya Kurşun; “Kerkük’ün Sosyal ve Demografik Yapısı”, Global Strateji, Yıl:1 Sayı:1 İlkbahar 2005, s.7.
[8]V­la­di­mir F.Mi­norsky “ Mu­sul Me­se­le­si”, ad­lı ki­ta­bı Arap­ça ter­cü­me­si: Sa­lim Şa­hin Kürt Araş­tır­ma Mer­ke­zi ya­yı­nı, İs­tan­bul-1998 s.22.
[9]The New York Times, 21 Temmuz 1959.
[10]Nuri Talabani, Kerkük Bölgesinin Araplaştırılması, s.90,91.
[11]Said K. Aburish, Saddam Hussein, The Political Of Revenge (Saddam Hüseyin: İntikamın Politikası), Blooms Bury, London, 2001, s.88.
[12]Ha­na Ba­ta­tu “Irak” 3. cil­t,Bey­rut 1. bas­kı. 1992,s :224.
[13]Fe­rik El-Mız­hır El-Fi­ravn-1920 Irak Ayak­lan­ma­sı Li­der­le­rin­den, “Irak 1920 Ayak­lan­ma­sı” Bağ­dat-ikin­ci bas­kı,1995, s.12.
[14]Sey­yar El Ce­mil “Li­der­ler ve Efen­di­ler, Os­man­lı pa­şa­la­rı ve Arap İle­ri­ci­le­ri”, Am­man – Ür­dün. 1. bas­kı, 1999, s.131.
[15]Sati Al-Hisri, Irak’ta Hatıralarım 1. Cilt, 1927, s.140, 141, 142.
[16]Abdulmecid Hasip El-Kaysi, Modern Irak’ın siyasi tarihi Asuriler, s.41.
[17]Mecit Khudduri, Cumhuriyet Döneminde Irak, s.201.
[18]Mir Basri ,Yeni Irak’ın Edebiyat Yıldızları, s.27.
[19]Paul, Oliver. Encyclopedia Of Vernacular Architecture Of The World, Cambridge.
[20]Hasan Celal Güzel, Tercüman Gazetesi, 9 Şubat 2005.
[21]Microsoft.Encyclopedia.GlobalSecurity.Org.
[22]KREYENBROEK – SPERL , Kürtler (Güncel bir araştırma), s.45.
[23]Prof. Dr. Mahir Nakip,Bilgi Yayınevi, Kerkük’ün Kimliği, s.256.
[24]David McDowall, Modern Kürt Tarihi, Doruk, İstanbul 2004, s.24.
[25]David McDowall, A Modern History of The Kurds “Modern Kürt Tarihi”, London, 1996, s.329
[26]Dev­rim Ko­mi­te Kon­se­yi ka­ra­rı: No.89, Ta­rih: 24 Ocak 1970.
[27] Suphi Saatçi, Kardaşlık, Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 10, Nisan-Haziran 2001,İstanbul,s.2.
[28]Ata Terzibaşı, Kerkük Matbuat Tarihi, s.121,122)
[29]Mesud Barzani, Barzani I, s.375,376,377.
[30]Mesud Barzani, Barzani II, s. 373.
[31]Zubaida Umar, “The Forgotton Minority The Turkman’s Of Iraq”, “Afkar inquiry”;4/2, February 1987, s.37,43.
[32]Khristina O’Donelly “The Horseman”, s.554,555.
[33]Raşit Kısacık, ABD’den Kürtlere Bir Demet Kerkük, s.69,70,74.
[34]1957 Genel sayımı formlar ve kayıt taslakları rehberinin Medeni Sicile geçirilmesi), Cilt.1-Bölüm 1, Bağdat 1965.
[35]1957 Genel sayımı formlar ve kayıt taslakları rehberinin Medeni Sicile geçirilmesi), Cilt.1-Bölüm 1, Bağdat 1965. “Son İki Kaynak, Kardaşlık Dergisi, Araştırmacı-Yazar Erşat Hürmüzlü’den alınmıştır.”
[36]Mahir Nakip, Kerkük’ün Kimliği, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2007,s.118.

10 Aralık 2014 Çarşamba

BUGÜN 10 ARALIK "DÜNYA İNSAN HAKLARI GÜNÜ"... BİZDE KIRIM TÜRKLERİ'NİN HAKLARINI İSTANBUL'DA RUS KONSOLOSLUĞU ÖNÜNDE ARADIK !, MUSUL/KERKÜK/SURİYE TÜRKMENLERİ İLE UYGUR TÜRKLERİNİN HAKLARINI ARAYANLARA İSE HİÇ RASTLAMADIK!..

Bundan tam bir yıl önce mazlum ve mağdur Türklerin hakları üzerine bir yazı yazmışız. Okuyun bakalım değişen bir şey var mı?
TÜRK’ÜN (İNSAN) HAKLARI GÜNÜ !
Bu gün 10 Aralık İnsan Hakları Günü... Herkes bir şey söylüyor. Ancak geçmişe ve günümüze baktığımızda mensubu olduğum Türk Milleti’nin de, insan hakları yönünden büyük bir mağduriyete uğradığını görüyorum.
İsterseniz tarihin tozlu sayfalarını şöyle bir karıştırın... Türk’ün hükümdar gözüktüğü devletlerde bile Türk çoğu zaman mağdur. Tıpkı bugünkü gibi!
Ölümünün ardından bir yıl geçen ve hala yokluğuna alışamadığımız Türk Dünyası’nın aksakalı Prof. Dr. Turan Yazgan Hocamız bakın ne diyor: “Biz kimseye kötülük yapmadık. Katliam bizim tarihimizde yoktur. Ama en çok katledilen millet, Türk Milletidir. Balkanlardan beş milyon insanımızın katledilmesi sonucu döndük biz. Arap Yarımadası’ndan, Yemen’den nasıl döndüğümüzü, nasıl katledildiğimizi hepiniz biliyorsunuz. Sovyetler Birliği döneminde 100 milyon Türk kaybettiğimizi de unutmayın... Bunlar katliamla değil ama temessülle yani Ruhban Okulları’ndan, anaokullarından başlamak sureti ile Ruslaştırılarak, harplerde öne sürülerek veya tehcirle, cebri göçlerle... Anadolu’nun etrafında ne kadar Türk yaşıyorsa, sınırlarımızla bitişik, hepsi cebren göç ettirildi ve yollara serpildi. Yarısını öyle kaybettik. Bunlar yalnız Kırım Türkleri değil, Karaçay, Balkar, Nogay, Kumuk, Ahıska Türkleri... Hepsi bu bir çeşit tehcir katliamına uğradılar.” Bunları insan hakları günü dediğimiz bu günde duyabiliyormusunuz? Dile getirenler, peşini arayanlar varmı? İnsan Hakları Dernekleri’nden bir söz işitebiliyormusunuz? Hemen dediğinizi duyar gibi oluyorum: “Bu insan hakları derneklerinin hepsi kürtçü, ermenici, rumcu, süryanici velhasıl hepsi Avrupacı...” diye. Yani Türk’ün haklarını koruyacak bir insan hakları derneği bile kuramamışız. Öyle mi?
Hadi bunlar tarihte kaldı! Günümüzde Irak Türkmenleri’nin Türk oldukları için çektiği çilenin farkındamısınız? Ya ortaya taş gibi düşen bir gerçek olan Suriye Türkmenleri ile ilgilimisiniz? Rodos ve İstanköy Türkleri’nin içinde bulunduğu gayri insani durumu biliyormusunuz? Yeter ki sesleri duyulsun diye bir musibet (!) bekleyen Batı Trakya Türkleri’ni hatırlıyormusunuz? Bulgaristan’da 1984-1989 arası hıristiyan mezarlıklarına gömülen müslüman Türkler olduğunun farkındamısınız? Keşke Atatürk, bizi düşündüğü gibi Trakya’ya yerleştirseydi diye hala şikayetlenen Moldovya’daki Gagauz Türkleri’nden haberdarmısınız? Bunların uğradığı insan hakları ihlallerini gidermek için bir şey yaptınız mı? Veya yapmayı düşünüyormusunuz? Desenize biz Türkiye Türklüğünü bile sıkıntıya düşürdük, onlara nasıl derman olalım diye !!!
Kara mizah örneği ama bari Türkler Türklerin uğradığı insan hakları ihlallerinin peşine düşmüyorsa; ülkemizde ve yurt dışında kurulu bulunan insan hakları kuruluşları işin peşine düşse diye düşünüyor insan...
Justin McCarthy “Güneydoğu Kafkasya’ya ve Balkanların çağımızdaki haritasında oldukça homojen nüfusa sahip devletler, onları Osmanlı Türk İmparotorluğu’ndan ayıran savaş ve ayaklanmalar sonucu oluşmuştur. Bunların her birinin ulusal ve dini birliği, oralardaki Müslüman Türk nüfusun kovulması sayesinde ulaşılmış bir sonuçtur.” diyor. Ben buna soykırmları da eklemek istiyorum. Bunlarında insan hakları çerçevesinde ve özellikle 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde dile getirilmesi gerekir diye düşünüyorum... Yine Elizabeth E. Bacon’un bizzat 1933-1934 yılları arasında gezerek kaleme aldığı “Esir Orta Asya” eserinden de anlıyoruz ki; gerek Çarlık Rusyası gerekse Sovyet Rusyası döneminde Türklerin üzerinden siyasi, kültürel, ekonomik olarak silindir gibi geçilmiş ve darma duman edilmişlerdir.
Yarın yani 11 Aralık’ta ölüm yıldönümünde bir kez daha anacağımız Büyük Türkçü Nihal Atsız’da içinde bulunduğumuz durumun tahlilini şu satırlarla yapıyor: “Milletler sosyal alanda, kendi çıkarlarına elverişli olan bakımından hareket ederler. Milli çıkarı arkaya atıp da tarafsız davranmaya kalkmak, gerçekte tarafsız olmak değil, karşı tarafların yanında yer almak demektir. Aydınların bu türlü gafletlerini milletler çok acı şekilde çeker.”
Hem Turan Yazgan Hoca’yı, Nihal Atsız’ı hemde insan hakları ihlallerine uğramış bütün Türkleri rahmetle anıyorum... Bırakın kimse onları hatırlamasa da bir garip Türk olarak bu anlamlı günde onların haklarını biz arayalım!
Çünkü Türk’ün uğradığı ve peşine insanlık alemince hatta Türkiyeli zevatça da düşülmeyen insan hakları ihlalleri gerçekten yürek yaralayıcıdır. Türkiye yalnızca Türklere ait değildir anlayışının ülkemiz üzerinde hakim olduğu bugünlerde, merhum Nihal Atsız’ın dediği gibi; Türk Aydını’nın sessiz kalışı da Türk Milleti’nin çekeceği büyük acıların habercisidir diyorum...
Özcan PEHLİVANOĞLU

2 Aralık 2014 Salı

300 UYGUR TÜRKÜ TÜRKİYE'YE GETİRİLSİN İKİNCİ BORALTAN FACİASI YAŞANMASIN

DÜNYA TÜRKLÜĞÜ'NÜN HAMİSİ VE YEGÂNE SORUMLUSU TÜRKİYE'DİR. 
(Prof. Dr. İSA KAYACAN)
Tayland'da  mülteci olarak bulunan 300  Uygur  Türkü  Acilen Türkiye'ye  getirilmeli, Türk  olmayan Ezidi Kürt, Suriyeli  Arap.. birçok  topluluğa   kapılarını açan Türkiye On binlerce imzaya rağmen kendi kanından olan   Tayland'da  mülteci hayatı  yaşayıp  Çin'e  iadeyle yüz yüze olan Uygur Türklerine sahip çıkmalı, 2. Boraltan faciasının yaşanmasına izin vermemelidir.
Boraltan  Faciası,  Dünya Türklüğün  hafızalarında   kapanması  zor yaralar açmış bir faciadır. Bu facianın yaşandığı yıllar  Milli şef ismet İnönü dönemidir. Olay İkinci Dünya Savaşı sırasında Stalin yönetiminin acımasız baskılarına dayanamayan bir grup Azeri Türk'ü, "öz kardeş" saydıkları Türkiye'ye sığınmaya karar verip yola çıkıyorlar. Orada uğradıkları baskınlar sebebiyle arkaları sıra mezar taşlarından izler bırakarak, nihayet Aras Nehri'nin üzerinde bulunan Boraltan Köprüsü'nü (Iğdır) geçiyorlar ve Türk sınır karakoluna sığınıyorlar.
Artık kurtulduklarını, özgürlüğe kavuştuklarını düşünen 146 Azeri Türk'ü son derece mutludur, sevinçlidir.
Karakoldaki Mehmetçikler, başka Karakol Komutanı olmak üzere, Azeri kardeşlerini bağırlarına basıyor, ekmeklerini onlarla bölüşüyor, yataklarını ikram ediyorlar. 146 soydaşın hayatlarını kurtardıklarını düşünerek onlar da mutlu oluyor.
Sevinmekte acele ettikleri kısa bir süre sonra anlaşılıyor. Zira Karakol Komutanı'nın üstlerine yazdığı mektuba gelen şifreli cevap, tamı tamına bir "kara haber"dir:
"Karakolunuza sığınan Azerileri derhal Sovyet yetkililerine teslim edin!"
Komutan bu işte bir yanlışlık olduğunu düşünüyor. İnsan, öldürüleceğini bile bile kardeşini düşmana teslim eder mi? Buna vicdan dayanabilir mi?
Daha tafsilatlı olarak durumu bir kez daha bildiriyor, fakat gelen cevap aynıdır:
"Derhal teslim edin!"
Hâlâ inanamıyorlar. Ama Ankara'nın emri kesindir. Karakol Komutanı'nın ve karakoldaki askerlerin tüm itirazları, Azerilerin tüm yalvarışları, Ankara'daki sağır sultanları yumuşatamıyor: "Derhal teslim edin, yoksa vatana ihanetle yargılanacaksınız."
Hangisi "vatana ihanet" acaba?.. Mazlum insanları ölüme göndermek mi, yoksa göndermemek mi? Azerilerin lideri Karakol Komutanı'na yalvarıyor:
"Bizi siz kurşuna dizin, ama Moskof'a teslim etmeyin. Öleceksek, ay yıldızlı bayrağımızın dalgalandığı Anadolu topraklarında ölelim."
Komutan ağlıyor, askerler ağlıyor, Azeriler ağlıyor. Ankara'daki yöneticiler ise, Stalin'le aralarında bir pürüz olmaması için soydaşlarını kurban etmeye çoktan karar vermişlerdir.
Kendisine "Milli Şef" dedirten ve kendisini "Milli kahraman" ilân ettiren İsmet İnönü ise şöyle buyurmuştur: "Sovyetler Birliği ile aramızda bir pürüz istemiyorum. Bir daha böyle küçük meselelerle beni meşgul etmeyin."
146 kardeşin göz göre göre, hem de en kalleş biçimde, sırf Stalin'in otoritesini sarsmamak için ölüme gönderilmesi "küçük mesele" ise "büyük mesele" nedir? Ne pahasına olursa olsun, iktidarda kalmak mı?
Hiçbir şey Ankara'yı kararından döndüremiyor. Çaresiz kalan Karakol Komutanı, "Bizi siz kurşuna dizin" diye yalvararak ağlayan 146 Azeri'yi gözyaşları içinde Kızılordu görevlilerine teslim ediyor.
Boraltan Köprüsü'nün bir ucu Türk toprağında, bir ucu Sovyet toprağındadır. Azeri kafilesi, Boraltan Köprüsü'nü yarıladıkları sırada, karşıdan yaylım ateşe tutuluyorlar. Buna rağmen, çoğunun son sözleri, "Yaşasın Türkiye" oluyor. Hepsi ölüyor.
Yıllar sonra Azeri şair Elmas Yıldırım, bir zamanlar Boraltan Köprüsü'nde yaşanan derin acıyı "Dönek Kardaş" isimli şiirinde şöyle dillendirecektir:
"Bizi siz öldürün, vermeyin Rus'a,
"Yakışmaz Türklüğe, sığmaz namusa.
"Vahşete göz yumup silkmeyin omuz,
"Bizi siz öldürün, varsa suçumuz.
"Men ne diyem o vefasız dağlara,
"Öz gardaşı dönek olan ağlara."
Kızıl Orduya teslim edilen sığınmacıların hali, Türkiye tarafından dürbünle seyredenlerin ifadesine göre şöyle cereyan etmiştir ;
"Sovyet askerleri, etraflarını sardılar. Düz bir çayırlığa götürdüler. Gümrü tarafından bir otomobil geldi. Arabadan iki adam indi. Gençleri toplayıp, ellerini kollarını sallayarak bir şeyler konuştular. Ama ne konuştukları bilinmiyor. Yarım saatlik bir konuşmanın ardından Gümrü tarafından üç tank çıktı. Hepsini üç sıraya dizdiler. Sadece iki kadını ayırıp otomobil ile gönderdiler. Tanklarla sıra başlarından gençleri acımadan ezmeye başladılar. Kaçmaya çalışanları askerler süngüleyip tankların altına atıyordu. Onları oracıkta katlettiler."
Bu hadise Azerbaycan  Türkleri arasında derin üzüntüye yol açtı. Anavatan deyip sığındıkları  ülkeden çıkartılarak Kızıl Ordunun süngü ve paletleri altında can vermeleri gönüllerde, bu güne kadar  silinmez yaralar açtı. Halk mülteci Azeri 'kardaşları'nı bağırlarına basmıştı ama Çankaya'da oturan sözde Türkçü zatın şu demeci Balkanlardan Kafkasya'ya kadar hemen her Türk'ü sersemletmişti:
"Misak-ı Milli hudutları dışında Türk unsuru kabul etmiyoruz!"
Ne anlama geliyordu bu tuhaf söz? Yoksa "Yurtta sulh, cihanda sulh"ün aynı zatın kafasındaki anlamı, 'Türkiye'de yaşayan herkes Türk'tür, dışındakilerin canları cehenneme' gibi tasfiyeci bir denklem miydi?
Buna benzer bir faciada Balkanlarda yaşanmıştır. Makedonya'da (eski deyişle Yugoslavya'da) geçmiştir.
Üsküplü Müslüman Türkler, haklarını korumak üzere 1945'te bir direniş örgütü kurarlar. Yücelciler adını alan örgütün hikayesi ve hakkındaki bilgi sayesinde ulaştığımız Mehmed Ardıcı'nın "Yücelciler 1947" adını taşıyan değerli hatıratından başka bir vesileyle bahsetmek isterim. Ancak bugün Makedonya'daki haklarımızı korumak için kurulan ve Üsküp Başkonsolosumuz Emin Vefa Gerçek'in de haberdar ve bağlantı halinde olduğu bu örgüte yapılan ihanete dikkatinizi çekmek istiyorum.
Ardıcı, Nazi kamplarında ölenlere ağlayan aydınlarımıza, burunlarının dibinde, Makedonya'da bunca Müslüman'ın boğazlanması karşısında neden kıllarını kıpırdatmadıklarını soruyor haklı olarak. "Yarınki Balkanlarda siyasî haritayı değiştirebilecek güç sıfıra indirilirken sizler de göz yumdunuz" diyor.
Üsküp Konsolosumuzla irtibat halinde örgütlenen Yücelciler ihbar edilir ve yakalanıp işkence altında sorgulanırlar. Hücresinde şu yakıcı cümleler dökülür yazarın ağzından: "Bizler, yıktırılmış bir cihan devletinin kabul edilmemiş bir mirasıyız. Şimdiye dek namuslu kalabilmişsek Osmanlılığımıza borçluyuz. Kurtuluş ümidimi geri getiren işte bu."
Türkiye'den ses yoktur.
Mahkemeden 4 idam kararı çıkar, 2-20 yıl arasında çeşitli hapis cezaları.. Makedonyalı Türkler kararlara Türkiye'nin tepkisini beklemektedir. Türkiye'den yine ses yoktur.
Arkadaşları Şuayip, Ali, Nazmi ve Adem idam edilirler. Yine ses yok.
Oysa teşkilat kurulurken kendilerine "Nüveyi oluşturun. Talimatlarımızı tatbik edecek, bilgi alabileceğimiz bir grubun varlığını bilmek istiyoruz" diye haber yollayan da Türk Konsolosudur. Bunun anlamı, "Ben sizi tanımıyorum, siz de beni" repliğidir.
Mehmed Ardıcı'nın şu sözlerini içimiz yanarak okuyoruz:
"Açıkça söylüyorum: Türkiye'nin kulaklarını tıkayarak oturması ne acıdır ki, devrin siyasi liderinden sadır olan 'Misak-ı Milli hudutlarının dışında Türk unsuru kabul etmiyoruz' kelamı, karşımızdakilerin teşvik görmesi, aferinleri manasındadır."
Makedonya'daki Türklere önce umut verilip sonra temizlenmesine ses çıkarılmaması olayı tek değil ki. Boraltan faciası ile aynı yılda, Romanya'ya iltica etmiş olan 20-30 bin civarındaki Kırım Tatarının Türkiye'ye sığınma talebine ret cevabı veren de aynı İsmet Paşa zihniyeti değil miydi?
Bugün   Tayland'da mülteci  olan  Uygur Türkleri  2. Boraltan  faciasıyla  karşı karşıyadır.  Eğer Çine iade  edilirlerse  Boraltan  faciasındaki gibi  idam edilecekler,Peki  Boraltan  faciasından dolayı  Milli  şef   İnönü dönemini eleştiren AKP  hükümeti,milli şef İnönü'yle aynı konuma düşecektir  zaten  AKP  hükümeti  Irakta  Türkmenleri   Türkmen   katili Barzani  ve   IŞİD'in zulmüne  terk etmişdi.
Yücel TANAY

4 Kasım 2014 Salı

Anayurt Gazetesi sahibi ve Gazete Sahipleri Sendikası Başkanı “Duayen Gazeteci Naci Alan” dün gece (03 Kasım 2014, Pazartesi günü) Ankara'da vefat etti

Anayurt Gazetesi sahibi, Genel Yayın Yönetmeni ve Gazete Sahipleri Sendikası Başkanı “Duayen Gazeteci Naci Alan” dün gece (03 Kasım 2014, Pazartesi günü) Ankara'da vefat etti..
Medya'da abide isim olarak anılan Gazete sahipleri sendikası kurucu başkanı ve Anayurt Gazetesi sahibi Naci Alan dün gece Ankara'da vefat etti. Perşembe günü sabah saat: 09:00'da "Anayurt Gazetesi" önünde yapılacak törenden sonra, cenazesi Çorum'a götürülecek.
Anayurt Gazetesi genel yayın yönetmeni Naci Alan, geçirdiği rahatsızlık sonucu hayatını kaybetti. Basın camiasının yakından tanıdığı Alan, gazetecilik aşkı, iyilikseverliği, mütevazılığı ile   ‘Naci Baba’ olarak tanınırdı. Rüzgârlı sokakta, Türk Basını’nın efsane adı ve Yassıada Gazisi, gerçek Millet Vekili Turhan DİLLİGİL ile başlayan gazetecilik hayatını Anayurt Gazetesinin imtiyaz sahibi olarak sürdürdü.
Aramızdan, çok ani, beklenmedik bir şekilde ve zamansız ayrılan Üstat Naci ALAN, ardında birçok anılar, unutulmaz hatıralar, insanlık âlemine dersler ve ibretler bırakarak Rahmet-i Rahman’a yürüdü  
Naci Abi’mizi kaybettik
Naci Alan, 1955 yılında Çorum’un Ortaköy ilçesinde doğdu.
İlk ve ortaokulu Ortaköy ilçesinde, liseyi Amasya, Ticaret Lisesi’nde, yüksek öğrenimi Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde tamamladı.
Yüksek Öğrenimi ile birlikte Ankara Rüzgârlı Sokak’ta çeşitli gazetelerde, değişik görevlerde çalıştı. Evli ve bir çocuk babasıydı.
Anayurt Gazetesi imtiyaz sahibi, (Ankara-İstanbul, Bükreş’te günlük olarak basılan ve her gün Türkiye ve Romanya’daki okuyucuları ile buluşan tek Türk gazetesi) Gazete Sahipleri Sendikası Genel Başkanı, Gazeteciler Dayanışma Vakfı Genel Başkanı ve Genel Müdürü ve Dünya Eğitim, Çevre ve Sağlık Vakfı Genel Başkanıydı.
Merhumun cenazesi  06 Kasım 2014 Perşembe günü; Anayurt Gazetesi önünde, Sabah saat: 09.00'da  (Meşrutiyet Caddesi No: 31/14 – Kızılay /ANKARA adresinde) düzenlenecek törenin ardından; Memleketi Çorum- Ortaköy ilçesi Aşdağul köyünde, ikindi namazını müteakip ebedi istirahatgâhına tevdiî ve teslim edilecektir. (PHA-Haber Merkezi) 
***
Rahmet-i Rahman'a yürüyen Aziz Dostumuz, Kadim Dava Arkadaşımız; Hak yolunda, Millet hizmetinde; Demokrasi, Adalet, Hukuk ve Hakikat mücadelesi uğruna ömrünü feda eden Naci ALAN'a ALLAH (CC) rahmet ve mağfiret eylesin. Mekânı Cennet, makamı firdevs olsun. Nur, huzur, feyiz ve ışıklar içinde kalsın. Bilvesile öncelikle Kederli ailesi, Değerli mesai arkadaşları ve müstesna ANAYURT Camiası olmak üzere bütün dost, tanıdık, bildik ve meslek arkadaşları ile Türk Milletine sabırlar ve baş sağlığı dileriz...