1 Ağustos 2014 Cuma

18 HAZİRAN - 10 TEMMUZ 2014

İsmail Sadık’ı arıyor ve özlüyorum
                   Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Rahmetli İsmail Sadık abimle 1970’li yılların başında Ankara’da tanıştım. Titiz, sevgi dolu, resmiyeti hiç sevmeyen Eskişehir sevdalısı, geçmişin anılarını cebinde-zihninde taşıyan usta bir gazeteciydi. Gazetecilikte önemli bir ifade biçimi olan “abi” hitabı, İsmail abimize çok yakışırdı. Ankara Ulustaki Rüzgarlı Sokak onunla adeta bütünleşmiş gibiydi. Rüzgarlı sokak adının Rüzgarlı Caddesi olarak değiştirilişini kabul etmiyordu. Orası yüzlerce anıyla eskimeyen bir sokaktı onun için. Eskişehir’de, gazetecilik-muhabirlik yaptığı yıllardaki anılarını bir bir sıralar, rahmetli Adnan Menderes’in Eskişehir’deki son konuşmasını izleyen birkaç gazeteciden birisi olduğunu gururla bize naklederdi. İsmail Sadık abimiz için doğru bir taneydi. Haksızlıklar karşısındaki tepkisi dolaylı değil,doğrudan kendini gösterirdi.Benim gibi onun da dost sayısı fazla değildi. Onu en çok anlayanların başında gazeteci Ahmet Tekeş gelirdi.Ahmet Tekeş’in görev yaptığı gazetelerde yazan İsmail Sadık abimiz, el yazısıyla yazıp gönderdiği makalelerinin gazete sütunlarına geçişinde Ahmet Tekeş’in büyük hassasiyetler gösterdiğini yakinen bildiğim için bu anekdotu düşme gereğini duydum.
            1991 yılında rahmetli eşi Sülbiye hanımefendiyi kaybedince,İsmail abimde pek çok şeyin farklılaştığını hissetmeye başladım.Kızı,damadı ve torunlarıyla birlikte yaşamanın huzurundan söz ederdi sık sık.Torunları onun için bir övünç vesilesiydi.Yazıları üzerine titrer,zamanında yayınlanmaları için sürekli izler,yapılan yanlışlıklar karşısında üzüntülerini belirtirdi.GÜ İletişim Fakültesince hazırlanan “Rüzgarlı  belgeseli” öncesi kedisiyle görüşülmemesinin onu  çok üzdüğünü biliyorum
            “İşaretler” ve “Yol üstü İzlenimleri” köşe başlıklarıyla yazılarını yayımlayan İsmail Sadık, nefes darlığı nedeniyle, önce Ankara Hastanesinin,sonra Keçiören Sanatoryum Hastanesinin yoğun bakım ünitelerinde tedavi gördü.Servise alındığını duyunca,ikinci bayram günü ziyaretine gittim.Konuştuk.Yine gazetelerden,yazılardan söz etti.Ama eski görüntüsü yoktu.Acı haber kızı tarafından bana iletildi.”İsa amca babamı kaybettik”Tarih ,08 Kasım 2007.Belde ve Anayurt Gazetelerinin 13  ve 20 Kasım 2007 tarihli sayılarında  yazdığım yazılarla, Temmuz 2008’de yayınladığım “Mezarlık Kültürümüzden Örnekler”adlı kitabımın 426 ve 427.sayfalarında yer alan yazımdan aldığım İsmail Sadık bilgilerinden:
            İsmail Sadık: Asıl adı “İsmail Hakkı Goşan” olan İsmail Sadık ,Raziye ve Sadık’ın çocukları olarak 1933 yılında Eskişehir’de doğdu.Sanat Enstitüsü mezunu olan,isim değişikliğini baba adını soyadı olarak kullanan İsmail Sadık’ın şiir ve yazıları İstanbul Son Telgraf ‘la Eskişehir bölgesindeki gazetelerde yayınlanmaya başladı.1952 yılında profesyonelliğe, Yeni Hakimiyet Gazetesindeki yazılarıyla adım attı.Ardından İstanbul Vatan Gazetesinin muhabirliğiyle gazeteciliğini sürdürdü. Eskişehir’deki gazetelerde Yazı İşleri Müdürü olarak çalışan,Terazi ve İç Anadolu gazetelerinin ortakları arasında yer alan,Sakarya Gazetesinde çalışan İsmail Sadık sırasıyla, Yeni Sabah, Akşam,Cumhuriyet,Yeni Tanin gazeteleriyle Anadolu Ajansında muhabirlik yaptı.
            1969 yılında Demiryol-İş,Türkiye Demiryolları İşçi Sendikaları Federasyonu (DYF-İŞ)de Basın Dairesi Müdürü olarak çalışmaya başlayan İsmail Sadık,burada “Hız”adlı dergi ve  gazetenin yayınlanmasını sağladı.1980 yılında Açık Öğretim Fakültesinin Ankara Bürosunda Basın Müşaviri olarak çalıştı.Adalet, Hergün,24 Saat,Belde,Anayurt,Sakarya gibi pek çok gazetede yazdı.Özgür,Emre,Bahçe, Demiryol,Türk-İş ve Tarla dergilerinin yazarları arasında yer aldı.Çile yılları,Anılarda Kaş,Bunalım,Batıya giden yol,İlk gecekondular, Cumhurbaşkanına kırılan çocuk, adlı kitaplarını yayınladı.Çukurbağda ilk ev,Yarın savaş var,Havva isimli eserlerini yayınlamak üzere hazırladı.Basın şeref kartı sahibi,eşi Sülbiye’yi 1991 yılında kaybeden,kızı Dilek’ten Eray ve Berkay isimli iki torunu bulunan İsmail Sadık, 08 Kasım 2007 tarihinde sabaha karşı 05.30’da vefat etti.09 Kasım 2007 Cuma günü öğleyin Ankara Karşıyaka Mezarlığı Camiinde kılınan cenaze namazının ardından (T-16-1702)’de, Karşıyaka Mezarlığında toprağa verildi.
            ***
Irak-Türkmeneli’nin mücadele bayrağı; Sadun Köprülü’yü de sonsuzluğa uğurladık
                              Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Sevdiğiniz, takdir edip kucaklaştığınız, aradan geçen yıllar içinde birlikteliğinizin olduğu, anılarınızın sıkça sıralandığı kişilerin, vefatla dünyalarını değiştirmeleri sonucunda hissettiğiniz üzüntü, gönül kırıklığı sizi sarsar.
            Sadun Köprülü, Irak-Türkmeneli bölgesinin yiğit evladı. Irak Türklerinin milli davasının gerçek kahramanı olarak gönüllerimizde tahta kurmuş bir arkadaşımızdı. Her karşılaşmamızda hep Irak-Türkmeneli bölgesinde olup-bitenlerden konuşurduk. Bu konuşmalarımız içinde üzüntülerin hep ilk sıralarda yer alışı bizi düşünce çıkmazlarına götürürdü.
            Arşivimde,Sadun Köprülü,yayınlanmş kitapları ve pek çok şiirinin yer aldığı köşe yazılarımın  bulunduğunu bu eserlerde,şiirlere hep Irak ve Türkmeneli’nden söz edildiğini hatırlıyorum.Sadun Köprülü gibi Irak Türkmeneli bölgesinin Temsilcisi, kahramanı ve sorunların savunucusu olan Dr.Şemsettin Küzeci’nin hazırladığı Dr.Sadun Köprülü biyografisine bir göz atalım:
            Sadun Köprülü:1957 yılında Kerkük’e bağlı Altunköprü ilçesinde doğdu.İlkokulu Kekük’te,Ortaokulu Bağdat’ta,Liseyi Kerkük’te, yüksek öğrenimini ise Bağdat Üniversitesi Kanun Şeriat(Hukuk)Fakültesinde tamamladı.Okuldan mezun olduktan bir hafta sonra Türkçülük,Türkmen ve Kerkük milli davalarından dolayı,haksız yere hüküm giyerek 17 yıl Abu Garip Hapishanesinde yattı,Hapishanede geçen 17 yılda çektiği sıkıntıları bir o bir de Allah bilir!
            Sadun Köprülü henüz 10 yaşında iken,Türkiye Başbakanı Süleyman Demirel’in bir Irak ziyareti sırasında,”Ağam Süleyman,Paşam Süleyman”türküsüyle ve “Yaşasın Türkiye”sloganlarıyla karşıladıklarından dolayı tutuklandı ve 8 ay hapis yattı.Aynı olaydan ötürü annesi de kendisi gibi çeşitli işkenceler gördü,
            1973 yılında Türkiye Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün Irak’ı ziyaretinde Köprülü yine hapishaneye konuldu.Çünkü İstiklal Marşımızı okumuş yine”Yaşasın Türkiye”diye bağırmıştı.6 ay tutuklu kalıp çocuk yaşta büyük işkencelere maruz kaldı.
            BM ve İnsan Hakları kuruluşlarının çabalarıyla 1996 yılında özgürlüğüne kavuşan Sadun Köprülü’yü Saddam rejimi izlemekten geri kalmadı.Çeşitli suikast girişimlerinde bulunuldu.Köprülü,o dönem ,K.Irak “Güvenlik Bölgesi”olan Erbil’e sığındı.Bir süre Irak Türkmen Cephesinin yayın organı olan Türkmeneli Gazetesinde çalıştı.Daha sonra BM kanalıyla ABD’ye gönderildi.Orada kaldığı 6 yıl boyunca çeşitli kurslara katılarak kendisini geliştirdi.
            Irak Türkmen Milli davası üzerinde mücadele vermek ve Türkiye sevgisi nedeniyle 2002 yılında ABD’den Türkiye7ye döndü.ITC’de önce Enformasyon biriminde görev aldı.Daha sonra bir yıl süreyle ITC Türkiye Temsilcisi görevine vekalet etti.Sadun Köprülü son olarak  Türkmen Araştırmaları ve Projeleri Koordinatörü olarak görev yapıyordu
            2014 yılında kısa adı TSAD olan Türkmeneli Sosyal Araştırmalar Derneğini kuran,evli ve 4 çocuk babası olan Köprülü’nün,Irak Türkmenlerini Türk Dünyasını ve Milli Davalarımızı konu alan araştırmaları,şiirleri,hikaye ve romanlarının yanı sıra çeşitli konuları içeren makaleleri bulunmaktadır.Basılmış 4 ayrı eseri bulunan Sadun Köprülü 21 Temmuz 2014 tarihinde ani bir kalp krizi sonucu Ankara’da vefat etti.23 Temmuz 2014 tarihinde Ankara Karşıyaka Mezarlığında toprağa verildi.
            ***
Burdur’dan; BURDOĞTAŞ Derneği Başkanı: Nasuh Ekinci
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
           Kuruluşlarımız faaliyete geçtikleri andan itibaren yöneticileri aracılığıyla ses getirmeye başlarlarsa, bu kuruluşların geleceği var demektir. Yoksa, kağıt üzerinde resmi işlemler içerisinde kalan,dışa yönelik faaliyetleri ve yararı olmayan kuruluşlarımız,derneklerimiz hep doğmadan ölenler arasındaki yerlerini alırlar.
           Nasuh Ekinci, dünyası geniş, gelecek hakkında proje ve düşünceleri, beklentileri olan Burdurlu bir iş adamı. Yıllardır Mermercilik alanında faaliyet gösteriyor. Kısa adı BURDOĞTAŞ olan,Burdur Doğaltaş ve Madenciler Derneğinin Başkanı.Bu alanda ilginç açıklamalarıyla dikkat çekiyor.
            Nasuh Ekinci’nin gündemlerinin  ilk sırasında, Merih OSB (İhtisaslaşma Mermer Organize Sanayi Bölgesi)projesi yer alıyor. Bu projenin, Gökçebağ’dan,Gölbaşına kadar uzanan 353 hektarlık bir alanda  kurulmasının planlandığını,ortalama 80 ila 120 fabrikanın kurulacağını,11 bin kişinin doğrudan ve dolaylı olarak bu bölgedeki yatırımlardan faydalanacağını,bu projenin 2023 yılına kadar Burdur’un nüfusunu en az otuz bin artıracağını,Burdur Beji’nin belli bir noktaya ulaştığını,Merih OSB ile Burdur’un mermer sektöründe bir maka haline geleceğini söylüyor Nasuh Ekinci.
            BURDOĞTAŞ’ın Başkanı Nasuh Ekinci, Burdur Mermerciliğiyle ilgili yaptığı değerlendirmelerde: Burdur mermercileri olarak,Burdur Beji olan mermeri dünya markası yaptıklarını,yıllık 350 milyon dolar ihracat,8-10 bin kişi istihdam sağladıklarını kaydederek, hedeflerinin,Marka Mermer,Marka şehir Burdur’u kurmak olduğundan söz ediyor.
            Nasuh Ekinci açıklamalarını sürdürerek; amaçlarının Mermer ihracatlarını 750 milyon dolara, istihdamlarını da 25-30 bine çıkarmak olduğunu anlatıyor. 
            1988 yılında, Mustafa Kuşçu isimli bir bilim adamının kendisine;”Nasuh bey, Burdur’da o kadar çok mermer var ki” dediğini hatırlayan Nasuh Ekinci, bu görüşe o günlerde fazla sıcak bakmadığını, ama yıllar sonra bu görüşün doğruluğunu gördüğünü itiraf ediyor.
            Burdur’da mermercilik konusunda alınan mesafenin, genel potansiyel bakımından yüzde 10 bile olmadığını,yönetim Kurulu Başkanlığını yaptığı BURDOĞTAŞ Derneğinin hedefli bir dernek olduğunu hatırlatıyor.
            Burdur’da mermerciliğin dinamik sektör olmasına rağmen, fazla hissedilmediğini,Burdur’da 6-7 fabrikanın dışındaki ocakların,Burdur’a katkısının olmadığını dikkat çeken Nasuh Ekinci;”Burdur Bejinin değerini ancak biz biliyoruz” görüşünü yineliyor..
            Nasuh Ekinci açıklamalarını devam ederken; Burdur’un mermer sektöründe çok iyi bir yerde olduğunu, planlı çalışmalarla da çok daha iyi yerlere gelebileceğini söylüyor.
            Burdur’da mermercilerin şu anda blok mermer ihracatı yaparken gelir elde ettiklerini dile getiren Nasuh Ekinci, blok mermerden işlenmiş mermer ihracatına geçilmesi ve kalıcı işler yapılması amacıyla(yukarıda da kaydedildiği gibi)bir İhtisas Organize Sanayi Bölgesi kurulması projelerinin olduğunu ifade ederek,”Bilimle, birlikte üretmek ve başarmak için varız” sloganlarını tekrarlıyor.
            NASUH EKİNCİ:1959 yılında Burdur’da doğdu.1978 yılında, Burdur Eğitim Enstitüsünden sınıf öğretmeni olarak mezun oldu.1985 yılından itibaren,Ekinciler Yem ve Gıda Sanayi AŞ’nin muhasip üyesi olarak çalışmalarını sürdürdü.1995 yılında AÜ-İşletme Fakültesini bitirdi.Aynı yıl Ekinciler AŞ’nin Mermer Fabrikasının fizibilite çalışmalarıyla, kuruluşunda görev yaptı.TOSYÖV Burdur Destekleme Derneğinin kuruluşunu gerçekleştirerek,uzun yıllar Başkanlığını yürüttü.Burdur Doğaltaş, Madenciler ve Mermer Makineleri Üreticileri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinin Yönetim Kurulu Başkanı olan, İngilizce bilen Nasuh Ekinci, evli ve iki erkek çocuk babasıdır.
            ***
Abdülkadir Güler’den: Elli yıl böyle geçti
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
            İnsanlar, hangi meslek içinde bulunurlarsa bulunsunlar, yaşarlarken,ya ortaya bir şeyler koyuyorlar, ya da geldikleri gibi gidiyorlar.Şair,yazar ve araştırmacılar arasında, giriş cümlemizin ilk bölümünde yer alanlar vardır.Tıpkı eğitimci,şair,yazar ve araştırmacı,Abdülkadir Güler hoca gibi.Sanat ve edebiyat dünyasında elli yılının geçişini anlatan,geniş kapsamlı 304 büyük sayfayla hazırlanıp,bize ulaştırılan ”Elli Yıl Böyle Geçti” adlı zengin içerikli Abdülkadir Güler imzalı kitap da olduğu gibi.
            Abdülkadir Güler hocanın,dolu dolu geçen yaşamından bazı kesitlerin verilişiyle şekillenen masamdaki kitap,elbette bu dolu dolu geçen yaşamın bütününü sayfalarına alamazdı.Özet olarak verildiğini inancında olduğum,Abdülkadir Güler hocanın Elli yıllık yaşamında,kitap içerisinde yer alanlar,7 ayrı bölümde sayfalara aktarılmış.
            Titizliği, çalışkanlığı, hoşgörü zenginliği, üretkenliği, Evliya çelebi özelliğindeki yaşantısı bize hep takdir ve alkışla izleme görevi vermiştir Kızıltepe’deki öğretmenliği günlerinden itibaren tanıdığım, tanıdıkça bağlandığım bir şahsiyettir,gönül adamıdır Abdülkadir Güler.
            Elli yıl böyle geçti,adlı kitabın bölümlerine verilen üst başlıklar:Abdülkadir Güler’in hayatı ve eserleri,Eserleri hakkında yapılan yorumlar,Şiir ve yazılarından örnekler,Şair dostlardan şiirler, Bibliyografyası,Anadolu Basınındaki yazıları, Albümünden bazı fotoğraflar ve belgeler.
            Burada hemen ifade etmeliyim ki,ön kapakta ve son sayfalarda onlarca Abdülkadir Güler ve dostlarıyla birlikte görünen fotoğraflar yanında,pek çok Abdülkadir Güler belgesinin de sayfalara aktarıldığı gözleniyor.Hatta ön kapakta ve arka sayfalardan birinde yer alan,rahmetli Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun Ankara’daki evinde,Abddülkadir Güler ve İsa Kayacan ikilisince yaptığımız ziyaretin anısına çekilen  fotoğrafın yer alması,beni son derece duygulandırdı.
            Üçüncü sayfada başlayan iki sayfalık,Abdülkadir Güler imzalı bir önsöz var.Buranın bir yerinde;”Elinizdeki kitabımda izah edildiği gibi 1961 yılından bu yana,sanat,edebiyat coğrafyasında yapılan çalışmalarımın bir özetini sunmak istedim”denilişi, başta ifade ettiğimiz görüşümüzü doğruluyor.Yani bu kitapda yer alan Abdülkadir Güler çalışmaları,bir özet olarak verilmişti.Çünkü,Abdülkadir Güler’in sanat ve edebiyat çalışmaları böyle bir kitaba sığmayacak kadar fazla ve detaylığı oluğunu yakinen bilmekteyim.
            Abdülkadir Güler, yüzlerce gazete ve dergide yazdı.Yine yüzlerce ödülün sahibi oldu.26 ayrı kitap yayınladı.Üç ayrı kitabı yayına hazırladı.Yayına hazır 8 kitap çalışması var. Türkiye İlim ve Edebiyat Eserleri Sahipleri Meslek Birliği(İLESAM) başta olmak üzere onlarca Derneğin-kuruluşun  aktif üyeleri arasında yer alıyor.Elimdeki kitabın,Abdülkadir Güler ve eserleri hakkında yazıları yayınlanan isim ve imzalar arasında İsa Kayacan’ın değişik  yayın organlarında yayınlanmış,”50.Sanat ve Edebiyat Yılında Çınarlaşan Abdülkadir Güler”başlıklı yazısına da yer verilmiş.
            Abdülkadir Güler’in tarihi bir sıralama ve yazı başlıklarının yayın organı adı ve yayınlandığı tarih veya sayı kaydedilerek verilişleri de bir düzen içerisinde sayfalara aktarılmış.
Örneğin, Ajans Türk Akpınar,Alkış,Aykırı Sanat,Aydın Efesi,Beşparmak,Çağrı Folklor,Çağıltı,Çalı,Güncel Sanat,Güneyde Kültür,Tarla gibi dergiler yanında,Yeni  Söke,Söke Ekspres gazetelerinde uzun soluklu olarak yazdığı yazıların tarihler itibariyle balıkları ve öteki bilgileri yer alıyor.
            Böyle anıt bir kitabın hazırlanışını gerçekleştirdiği, basımını  sağladığı, bizlere aktardığı için,Abdülkadir hocamızı kutluyor,sağlıklı uzun bir ömür dileklerimi yineliyorum efendim.
            ***
Dr. Yusuf Ekinci’den: Hacı Bayram-ı Velî
                     Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Burdurlu hemşehrilerimden,eğitimci, araştırmacı,yazar,parlamenter Dr.Yusuf Ekinci’nin yenilerde bana ulaşan kitaplarından bir başkasının adı:Hacı Bayram-ı Veli.
            Merkezi Ankara’da bulunan Akçağ Yayınevi yayınları arasında günyüzü gören 244 sayfalık kitabın ilk sayfalarından birinde, Dr.Yusuf Ekinci’nin biyografisi ve yayınlanmış eserlerinin 12’ye ulaşan sayıları ve isimleriyle ilgili açıklayıcı bilgiler yer alıyor.
            Dr.Yusuf Ekinci’nin baskı sayısı 15’lere ulaşan ve kendisiyle bütünleşen ‘Ahilik’ adlı kitabı onun bu konudaki otoriteliğini ortaya koydu. Masamızdaki Hacı Bayram-ı Veli adlı kitabın içindekiler sayfalarına baktığımızda gördüğümüz başlıklardan bazılarının şöyle sıralandığını görüyoruz:
            Hacı Bayram-ı Veli,hayatı,adı,doğumu,ailesi,çocukluğu ve tahsil hayatı, Müderrisliği, Unvanları, Tasavvufa intisabı,Ankara’ya dönüşü, Bayrami tarikatının kuruluşu ve Bayramilik, Bayramilik yolunun temel prensipleri,Halifeleri,Hacı Bayram-ı Veli zirvesi camii,türbesi ve çilehanesi,nasihatları,eserleri,şiirleri,mektupları,günümüz  halk şairlerinin diliyle Hacı Bayram-ı Veli,Atatürk ve Hacı Bayram-ı Veli vd.
            Dr.Yusuf Ekinci imzasıyla bir  önsöz var iki sayfada yer alan.Baranın bir yerinde:”Çalışmamızın amacı;Hacı Bayram-ı Veli’nin hayatıyla birlikte günümüze kadar koruduğu manevi güce ışık tutmaktır.Bu amaçla hazırlanan kitabımız yedi  ana bölümden oluşmaktadır”deniliyor.
            Hacı Bayram-ı Veli’nin,adı,doğumu ve ailesinden söz ederken verilen bilgiler bölümünün ilk satırları şöyle:Bazı kayıtlarda adı “Hacı Paşa”olarak bildirilen Hacı Bayram-ı Veli’nin asıl adı “Numan”dır.Hem doğum tarihiyle ilgili,hem de ölüm tarihiyle ilgili bilgiler kesin değildir.Kaynaklarda farklı rivayetler vardır.Bu durum Anadolu’nun önemli mutasavvıflarından birinin yaşam tarihiyle ilgili olarak bile farklı kayıtlar olabileceğini gözler önüne sermektedir.
            126.sayfada,günümüz halk  ozanlarının diliyle Hacı Bayram-ı Veli anlatılıyor.Bu şiirli anlatımlarının ilki,Aşık Geylani imzalı Abdülkadir Güler’e ait olan sekiz ayrı dörtlükten meydana gelen şiir.Bu şiirin iki dörtlüğü şöyle:

            Ankara Solfasol’da doğan bir güneş,
            Asıl adı Numan’dır Hacı Bayram-ı Veli,
            Tasavvuf deryasında edep,erkan sahibi,
            İlimde bir ummandır,Hacı Bayram-ı Veli.

            Parlayan yıldız gibi Ankara’nın ufkunda,
            Başkente bağdaş kurmuş,genç,ihtiyar divanda,
            Başına taç eğledi,Aşık Güler Ozan’da,
            Alemde gülistandır,Hacı Bayram-ı Veli.

            Ahmet Poyrazoğlu(Aşık Poyrazoğlu),Ahmet Yıldırım(Öksüz Ozan),Arif İnan Yıldırım(Yağız Ozan),Bekir Sami Özsoy(Nuri Şahinoğlu),Binali Kılıç(Aşık Hüsrani),Dursun Cavaklı(Aşık Cavaklı),Elif Kılıç(Aşık Elifçe)Ertuğrul Ataç(Aşık İmamoğlu),Fevzi Şahin(Hürmetli),Halil İbrahim Ataman(Aşık Şairoğlu),Hikmet Arif Ataman,Hüseyin Denkli(Aşık Denkli),Hüseyin Soğuk(Aşık Mihmani),İhsan Yavuzer(Aşık Yavuzer),İlhan Yardımcı,Kamil Sayın(Dost Kamil),Kenan Yazıcı(Aşık Yazıcı),Mehmet Koç(Aşık Erfani),Mehmet Köşe(Aşık Kaptani),Mehmet Seyhan(Aşık Seyhani),Mesut Mutluer(Aşık Mutluer) ve daha pek  çok ozanın,imzanın Hacı Bayram-ı Veli hakkında yazdığı şiirlerle karşılaşıyoruz.Tebriklerimi sunuyorum efendim.
            ***
Prof. Dr.Tamilla Abbashanlı Aliyeva’nın Akademik dünyası
                                                 Prof. Dr. İSA KAYACAN
              Kültürel boyutta,Türkiye ile Azerbaycan arasında, köprü görevini başarıyla yerine getirenlerden biri,Azerbaycan’dan gelip,Eskişehir Osmangazi Üniversitesinin,Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü öğretim üyeliği görevini başarıyla yürüten,Prof. Dr.Tamilla Abbashanlı Aliyeva’nın kalıcı araştırma ve yayınlarının sayısı giderek artıyor.
              Tamilla Abbashanlı Aliyeva 2013 yılında Profesör oldu. Profesörlüğe giden yolun başlangıcında,”Çağdaş Türkiye ve Azerbaycan Şairlerinin Şiirlerinde Evrensel  Temaların Karşılaştırılması” adlı bir araştırma ve inceleme gerçekleştirdi.Bu araştırmasını kitap halinde yayınladı.Ancak, ilk baskısından sonra,500 sayfayla ikinci baskısını ortaya koydu bu kitabın.Anılan kitap,Tamilla hocanımın Akademik dünyasındaki genel görüntülerinin en önemlilerinden biri olarak karşımıza çıktı.
             Tamilla hanım, kişiliğiyle takdir gören, sevgi ve saygıyı birlikte taşıyan, yerli yerince kullanan, Azerbaycan-Türkiye ve Türk dünyası sevdalısı bir bilim kadını ve öğretim üyesidir.Eskişehir 2014 baskılı yukarıda sözünü ettiğimiz kitabının girişine,bana karşı övgü dolu cümlelerden oluşan bir not yazarak;”Bütün Türk Dünyası sizinle onur duyur” deyişinden dolayı teşekkürlerimi sunuyorum.
            Elimizde,masamızda bulunan “Çağdaş Türkiye ve Azerbaycan Şairlerinin Şiirlerinde Evrensel Temaların Karşılaştırılması”adlı kitabın sayfalarında,Türkçe,Azerbaycan Tükçesi, İngilizce ve Rusça  dillerinde metinlerle karşılaşılıyor.İçindekiler bölümüne baktığımızda,ana başlıklar olarak görülenler şöyle sıralanıyor:Çağdaş Türk şiiri,Çağdaş Azeri şiiri,Türk şairleri,Azeri şairler,Çağdaş Türkiye Azerbaycan şairlerinin şiirlerindeki evrensel konuların karşılaştırılması.
          Türk şairleri sıralamasında;Feyzi Halıcı,Muharrem Kubat,Abdullah Satoğlu sıralaması yapılmış.Bu şairlerin özgeçmişleri yanında şiirlerinden örnekler de verilmiş.Azeri şairlerinden;Bahtiyar Vahabzade, Memmed Araz,Neriman Hasanzade,isimleriyle karşılaşılıyor..Bu isim ve imzaların da Türk şairlerinde olduğu gibi, özgeçmişleri,şiirlerinden örnekler sayfalara aktarılmış.Bu  şairlerin şairlikleri ve yaradıcılıkları anlatılmış,örnekler verilmiş.
            Tamilla Abbashanlı Aliyeva’nın Profesörlüğe giden yol üzerinde görülen ilk adımları ve bu şerefli unvanın kazanılmasının belgesi olarak gördüğümüz elimizdeki kitap,uzun araştırmalar,değerlendirmeler ve yorucu bir baskı sonucunda ortaya çıkarılmış.Tebriklerimi, Tamilla hocanın başarılarının devamını diliyorum efendim.
            Prof. Dr. Tamilla Abbashanlı Aliyeva:
            Azerbaycan’ın Beylegan kentinde doğdu.Bakü-Devlet Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin Radyo-Televizyon bölümünden mezun oldu.Batı Avrupa, Amerika,Avustralya ülkelerinin edebiyatları üzerine doktora eğitimi aldı.1998 yılında Doçent oldu.1998 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesinden davet alarak burada çalışmaya başladı.2013 yılında Profesör unvanını alan,Tamilla Abbashanlı Aliyeva,Türkiye’de ve Azerbaycan’da değişik kuruluşlardan onlarca ödül aldı.Eskişehir Valiliğince,Türkiye-Azerbaycan arasında yapmış olduğu kültürel katkılar nedeniyle ödüllendirilirken,2011 yılında da Azerbaycan Büyükelçiliği tarafından Türkiye Üniversitelerinde çalışan Azerbaycanlı öğretim üyeleri arasında “Yılın en iyi öğretmeni”seçildi.2012 yılında Almanya’da faaliyet gösteren Nizami Gencevi  adına kurulan Azerbaycan Medeniyet Merkezi’nin Türk Dünyasına Hizmet ödülüne layık görüldü.Azerbaycan Yazarları Ansiklopedilerinde yer aldı.Tamilla  Abbashanlı Aliyeva,Türkiye ve Azerbaycan’daki pek çok dergi ve gazetede araştırmalarını yayınlamaya devam ediyor.
            ***
Anamız, bacımız, eşimiz, evimizin direği kadınlarımız (1)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Asırlardır üzerinde konuşulan, yine asılarca konuşmaların devam edeceği, yaratılışın son şaheseri, aklıyla, düşüncesiyle, gönlüyle yeryüzünde bütün canlılardan üstün olan insan hakkında yapılan araştırmalara yönelik bilgilerin yeterliliğinden söz etmek mümkün değil. İnsan türü genel olarak, Akdeniz ırkı,Asya ve Amerikan tipi,Habeş ve Malezya tipi ile Avustralya, Seylan tipi olarak dörde ayrılıyor.Bilim adamları insanın 30 elementten yaratıldığını, beynimizin ortalama on milyar sinir hücresinden yapıldığını,ancak bugün bile beynin tamamına girilemediğini ifade ediyorlar.Kuantum bilimsel bir izahla,”Birbiriyle sonsuz saniyede haberleşen ve etkileşen atomlardan oluşmuş bir varlıktır” diyor insan için. Hobbs’in “İnsan güçler karmaşasıdır”, Aleksi Carrey’in “İnsan ki o meçhul” ve İslam’ın” İnsan ki o mesul,insan imandır”,İslamda da,Hıristiyanlıkta da”İnsan evrenin efendisidir” görüşleri geçerliliğini koruyorlar.Platon’un,”İnsan,hem en kutsal ve hem de en kirli varlıktır” görüşü yanında,Alman filozofu Kant,”insan ahlak konusudur”diyerek,insanlığın kalbi,gözü  ve nurunun ‘edep’olduğunu,Allaha giden yolların hepsinin ‘edep’ten geçtiğini anlatıyor.
            Yaratılan ve yeryüzünde yaşayan,aklıyla,düşüncesiyle,gönlüyle,dünyadaki bütün canlılardan üstün bir iştahlar ve ihtiraslar bütünü, iki insan türünden biri olan kadın üstüne yapılan araştırma ve incelemeler,kadının kim ve ne olduğuna ilişkin araştırmalar bugün  açıklığa kavuşturulmuş ve sonuçlandırılmış değil.Kadının tam olarak tanınması,bilinmesi için ömürlerin yetmediği ve yetmeyeceği gerçeği de ortada.Kadının kimliğiyle ilgili değerlendirmeler, kadın üzerine yapılan araştırma,tahlil ve yorumlarla,tartışmaların mutlaka bir yanı değil,pek çok yönü eksik görünüyor.
            -Kadın,erkekle çıktığı şiir yolculuğunun önemli mısralarından ikisidir.
            -Kadın,yaşamın tadsız ve tuzsuzluğuyla,her zaman ve her ortamda karşılaşandır,
            -Kadın,bizi dünyaya getiren,besleyip büyüten,gözü üstümüzden hiç eksilmeyen annemizdir,koruyucumuzdur,
            -Kadın,dünyayla bağlılığımızı  sağlayan,yaşantımızı anlam kazandıran,sevgilimiz,eşimiz, çoçuklarımızın anası evimizin direği, sevgi ve mutluluklarımızın anahtarıdır.
            -Kadın, toplumda horlanan,itilip-kakılan,erkeklerce dövülen,sokak ortasına atılan,tacize uğrayan,devlet tarafından korunmayan,korunamayan,kendi başına, kendi kaderiyle yapayalnız bırakılan,öldürülmekten kurtarılamayandır,
            -Kadın, çoçuk yaşta,”Çoçuk gelin-çoçuk anne”olup,dünyası karartılan,geleceği, ümit ve beklentileri yok edilip,kaderiyle,alınyazısıyla baş başa bırakılandır,
            -Kadın, en yetenekli,en sabırlı,en güçlü, gönüllerde iz bırakan canlıdır.
            -Kadın,bugüne kadar hiçbir beyin ve kalemin tam anlayamadığı,anlatamadığı bu konudaki araştırma ve değerlendirmelerden  sonuç alınamadığı insanın dişisidir.
            Mahatma Gandhi kadınlar için;”Kadınlara zayıf demek hakarettir. Erkeğin kadına haksızlığıdır.Eğer acımasız kuvvete kuvvet denecekse,elbette erkek kadından daha üstündür.Eğer şiddete başvurmama insanın yasasıysa,gelecek kadınlarındır.Kadından başka kim,erkeğin yüreğine seslenebilir?”demektedir.
            Şöyle etrafımıza bakıp mini bir araştırma ve  inceleme  yaptığımızda,dişisinin karşısında horozlanan,diklenen,hatta ucuz kahramanlık yapan,dişisini döven tek erkek insanlar arasından çıkmaktadır.Yani doğada dişisini hakaret eden,tacize uğratan, döven hiçbir hayvana rastlanmaz, rastlanamaz.Kadınları, kızları döven erkek yaradılışlı canlıların doğada hangi hayvan cinsinden geldiğini araştıran,bilen,duyan var mı acaba?
Toplumumuzda, Töre cinayetlerinin iğrençliği ise bir başka  görüntü olarak karşımıza çıkarken, kadınların toplum dışına itilmesi, evlere kapatılması planlı bir biçimde yürütülüyor. Türkiye’de ev kadınlarının sayısı yaklaşık 13 milyon.6 milyon kadın okur-yazar değil.
            ***
Anamız, bacımız, eşimiz, evimizin direği kadınlarımız (2)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kadınlarımız üzerine atılan nutuklar, seslendirilen yazılıp-çizilen şiirler,süslü-püslü sözlere dayalı gerçekleştirilen gövde gösterileri inandırıcı olmaktan çok uzaklarda görünüyor.
            Erkekler kadınların varlığını kabul etmeyip,bir ‘Hiç’le ifade ederlerken kadınlarımızın da bu ‘Hiç’liğe gönüllü sarılmaktan geri kalmadıkları gözleniyor.Halbuki kadınlarımız, hayatın her alanında,sevgiyi,fedekârlığı,üretkenliği ve duyarlılığı temsil etmeliler,huzurlu ve sağlıklı bir toplumun temel taşları olduklarını unutmamalıdırlar.
            Kadınlarımızın hak ettikleri konuma yükselmeleri, geleceğe güvenle bakmaları sonsuz sevgi ve hoşgörüyle yetiştirdikleri nesillerin mutluluğun ve başarıların ilk şartı olduğu gerçeği zaman zaman değil,sürekli hatırlanmalıdır.Kadınlarımız sahip oldukları haklarının ne olduğunu araştırmalı,bilmeli ve ülkemizin gelişmesine ve çağdaşlaşmasına önemli katkılarının olduğunu gündemlerinde tutmalı,hareket noktası yapmalı,aile kurumunun temel taşı,şefkatin,fedekarlığın ve özverinin sembolü olduklarını sürekli hatırlayarak, hayatın bütün alanlarına etkin biçimde katılma çaba ve gayreti içinde olmalıdırlar.
            Bugün bilim,siyaset,eğitim,kültür-sanat ve iş dünyasında hepimizi gururlandıran,başarılarıyla adından söz ettiren kadınlarımızın sayısı yeterli düzeyde değildir.
            Kadınlara yönelik her türlü ayırımcılığın reddedildiği bir çağda yaşadığımıza göre,her türlü istismarı elinin tersiyle iten,kadını her zaman ve her zeminde baş tacı eden,onlara büyük değer veren bir geleneğin temsilcisi olduğumuz için,erkeklerimiz büyük sorumlulukla karşı karşıyadırlar. Dünyada en fakir insanların büyük çoğunluğu, erkeklere oranla düşük ücretlerle çalıştırılanlar kadınlardır. Her beş kadından birisinin işkenceye maruz kaldığı bir dünyada, göstermelik,ağız kalabalıklarıyla,seçilmiş süslü kelimelerden meydana gelen açıklamalar ve demeçlerle “Kadınlar Günü”nü ve “Anneler Günü”nü kutlamak,şiirler yazıp,seslendirmek neyle izah edilebilir?.Bunlar,kendi kendimizi tatmin, bir şeyler yaptığımızın,günü kurtarma, oyalanma göstergeleri olabilir.Bu satırların yazarı olarak bendeniz ”8 Mart Dünya Kadınlar Günü”yle ilgili 8 Mart 2006 tarihinde yazdığım mini şiirde şunları söylemişim:
            Bugün;Dünya kadınlar günü, / Sen, herkesten farklı,
            Bir kadınsın,kadınımsın. / Gözümde ışık,gözlerimde mutluluk,
            Kalbimde heyecan, / Doyulmayan,ağız tadımsın.
            Kadın yine baskı altında,yine iş hayatında yerini istediği gibi alamamış,sözlü ve fiziksel şiddet görmeye devam etmekte.Hala siyasette kendini tam anlamıyla temsil edebilmiş değil.Kızlarımızın büyük bölümü,hala görücü usulüyle evleniyorlar.100 kadından sadece 22’si yüksek öğrenim göme şansını yakalayabiliyor.550 milletvekilinden sadece 78’i kadın.
            Bedel,başlık parası,töre ve namus cinayetleri,baskı ve gelenekler kadını hedef almaya devam ediyor.21.yüzyılda kadının varlığından doğru dürüst ve geniş biçimde söz edilmiyor.Kadın,yoz ve hoyrat ellerin,dillerin altında yaşam ve ayakta kalma mücadelesi veriyor.Ülkemizde boşanmaların sayısı giderek artıyor.Özellikle büyük şehirlerdeki boşanma sayısı korkunç boyutlarda.Örneğin İzmir’de bir Asliye Hukuk Mahkemesinin bir günde baktığı 25-30 dava dosyasının  yüzde 25’ni boşanma davaları oluşturuyor.
            Modern, demokratik,ileri bir toplum için,kadınların güçlendirilmesi, eğitim, istihdam, sağlık, siyaset, hukuk ve başka alanlarda eşit fırsat ve olanaklarından yararlanmalarının sağlanması büyük önem taşımaktadır.Ülkemizde kadın hakları ne yazık ki istenilen seviyelerden uzaktır.Sadece 2013 yılında 237 kadın öldürülüyor.Kadına yönelik şiddetin önlenmesiyle ilgili çalışmalar sözden ve gösterişten öte gidemiyor.Her çalışmanın,her açıklamanın altında,oy toplama hesabı yatıyor,atılan her adımda siyasetin varlığı hissediliyor.
Tacize uğrayan,öldürülen kadınlarımız,yalakalığı elden bırakmayan medya kuruluşlarımız için sadece magazin haberi olmaktan öte bir anlam taşımıyor!.Aydınlatma kadar,izleme görevi de bulunan medyanın büyük bir bölümü,nemelazımcılıktan kurtulup işini yapmayı düşünmüyor.Kadın katillerinin sonu ne oluyor,izleme zahmetinde bulunmuyorlar.
***
Anamız, bacımız, eşimiz, evimizin direği kadınlarımız (3)
Prof. Dr. İSA KAYACAN  
Türk kadını öncelikle 8 Mart Günü’nü birbirinin benzeri demeçlerle kutladığını zanneden, üst düzey yöneticilerle,milletvekili,vali,belediye başkanı ve öteki yerel yöneticiler için malzeme olmaktan kurtarılmalıdır.
            Milletvekillerinin bağlı bulunduğu siyasi partilerin görüş farklılıklarının ortadan kaldırılışı,tartışma ve konuşmalardan kadın milletvekillerinin rahatsız olmadığı,TBMM Genel Kurulunda birlik ve beraberlik içinde tek sesli,tek oylamayla 10-15 dakika içinde biten,Milletin-Vekillerinin asıllarının önüne geçerek maaş ve özlük haklarının zirvelere çıkarılmasına,asıllarla büyük farklılıklar yaratılmasına ilişkin oylamalar toplumun zihninde yerleşerek,unutulmamaktır.Burada neyin eşitliği gösteriliyor,bilen var mı?.
            Ülkemizin kurtuluş mücadelesinde ve Cumhuriyetimizin kuruluşunda Anadolu kadınının mücadelesi unutulmamalıdır. Türk kadını kilim dokuyan,oya işleyen,yün eğiren,narin elleri,kurtuluş savaşımızda saban tutmuş,orak tutmuş,silah tutmuştur.Türk anası tarihe kendisinden övgüyle,saygıyla ve hayranlıkla söz ettiren mehmetçikler, Mustafa Kemaller yetiştirmiştir.Bizim tarihimizde,gerektiğinde eline silah alıp düşmanın üzerine yürüyen,gerektiğinde sırtında bebeği,kucağında mermi ile cepheye koşan Erzurumlu Nene Hatun,Kastamonulu Halime Çavuş,Tarsuslu Kara Fatma,Adanalı Kılavuz Hatice,Vanlı Süreyya hanım gibi her biri bu toprakların özgürlüğü ve bağımsızlığı yolunda kahramanlıkları ile isimlerini tarihimize altın harflerle yazdıran kadınlarımız vardır.
            Aile kurumunun temel taşı, değerlerimizin temsilcisi,taşıyıcısı ve koruyucusu olan kadınlarımızın,ülkemizin gelişmesine ve çağdaşlaşmasına büyük katkılarının olduğunu,zaman zaman değil,sürekli hatırlamalı,hatırlatmalıyız.Bütün ayrıcalıklarda olduğu gibi,cinsiyet ayırımcılığından da kurtulmamız gerektiğini dikkate alarak,bu yöndeki çalışma ve araştırmalarımız üzerinde uygulamaya geçerek doğru, güzel ve kalıcı  adımlar atmamızın zamanının geçmekte olduğunu  artık kabul etmeliyiz.
            Kur’an-ı Kerimin bazı ayetlerinde;”Erkekler ve kadınlar ilim yapınız.Erkekler ve kadınlar sabırlı olunuz.Erkekler ve kadınlar,Allaha hamd ediniz.Erkekler ve kadınlar Kur’an okuyunuz”denilmek suretiyle,kadın ve erkek eşitliğiyle ilgili,her iki cinsin birbirinden üstün olmadığı anlatılmakta,bize haber verilmektedir.Bu gerçeği duymazdan  gelmek suretiyle,kulaklarımızı tıkamak gibi bir yanlışlığın içinde boğulup gitmeye göze almak niye?
            Diğer dünya ülkelerinden daha önce,ülkemizde kadınlarımızın hakları garanti altına alınmıştır.Devletimizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün,Türk kadınına  bir çok Avrupa ülkesinden çok önce  seçme ve seçilme  hakkı tanımasına rağmen,bu hakların yeterince kullanılmadığı,kullandırılmadığı görülüyor.Bu ayıpta boynumuzda bir utanç  vesikası olarak kalmaya,sallanmaya devam ediyor!.
            8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde dokuma işçisi kadınların daha iyi çalışma şartları isteğiyle başlattığı mücadelenin,giderek ‘Dünya Kadınlar Günü’ kutlamasına dönüştürüldüğü biliniyor.1977 yılında 8 Mart tarihi Birleşmiş  Milletler tarafından,’Dünya Kadınlar Günü’ olarak kabul ediliyor.
            Kadın haklarının hatırlatılması,hatırlanması ve sonuçlarının çözümü için gösterildiği görüntüsü verilen çabalar yetersiz ve göstermelik olmaktan ileri gidemiyor,götürülemiyor.Bu konuda yapılan her çalışmanın,her açıklamanın altında siyaset var,oy hesabı var.Bu yüzden kadın haklarının genişletilmesi, çağdaş düzeye ulaştırılabilmesi yönünde yapılan sözde çalışmalarda bir arpa boyu yol alınamadı,alınamıyor.
            Halbuki kadın haklarının gerçekten hatırlanılması, daha ileriye götürülebilmesi ve toplumsal mutabakatın sağlanabilmesi için  çalışmalar yapılsa,sonuçları üzerinde durulsa,toplumsal bilincin yaygınlaştırılması ,yerleştirilmesi yönünde gayret gösterilse,çaba sarfedilse, çalışmalar inandırıcı olmaz mı, beklenen,özlenen sonuçlar alınmaz mı?
            ***
Kadir Ertaş’dan bir şiir
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Burdur’da yaşayan hemşehrilerimden, araştırmacı, şair ve yazar,Burdur Şair ve Yazarlar Derneği kurucu Başkan Yardımcısı Kadir Ertaş’ın “Bir damla kana” adlı şiiri var masamda,gündemimde.
            Kadir Ertaş, değişik konularda yazdığı ve yayınladığı şiir ve yazılarıyla biliniyor. Genellikle toplumsal konuların ağırlıklı olarak işlendiği Kadir Ertaş dünyasında, kaleminde ortaya konulanların konu farklılığını gözlemek mümkün.
            Sekiz ayrı dörtlükten meydana gelen masamızdaki “Bir damla kana” başlıklı şiirin hemen isim altında ve parantez içinde,”Bir can beni bekliyor,o can benim” denilmekte.Bu şiirden iki dörtlük alarak devam edelim:

       İnsan vücudu canlanır kanla,
       Üç insan yaşar bir damla kanla,
       Bulunmaz olsa da, yaradan vermiş,
       Muhtaç etmesin yaradan,bir damla kana.

       Kan deyip geçme,bir düşün can,
       Bir damla kanla yaşıyor üç insan,
       Öyle sanma,alt grupları da var olan,
       Muhtaç etmesin yaradan,bir damla kana.

            Kadir Ertaş’ın anlatımı yumuşak, cümleleri anlaşılır. Kısa yoldan vermek istediği mesajların ortaya konuluşunda zorluk çekmiyor.Üç ayda bir kan vermenin doğru olduğunu ve çevreye örnek bir hareket olarak yansıdığını anlatıyor şiirinde.İnsanın kendinde olanı yok saymayıp,toplumla paylaşmasının doğru bir davranış olacağı noktasından hareket ederek;” Bende yok sanma,ver var olanı” diye tavsiyelerde bulunuyor.Masamızda bulunan şiirinin son iki dörtlüğünde de şu duygularla karşımıza çıkıyor Kadir Ertaş:

        Canlar yanıp ta, akmasın kanlar,
        Kan merkezi dolsun, kanla canlar,
        İhtiyaç için yapılmasın,anonslar,
        Muhtaç etmesin yaradan,bir damla kana.

        Bir damla kanla,dönünce can hayata,
        Seviniyor kanı veren de,alan can da,
        Organ bağışı da önemli,bir damla kan da,
        Muhtaç etmesin yaradan,bir damla kana
            ***
Bir demet ’Burdur haberi’
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Burdur çıkışlı ve Burdur merkezde yayınlanan gazetelerde yer alan haberlere yönelik değerlendirmelerimiz sürüyor. Allah sağlık verdiği sürece de sürecek inşallah.
            “BURDUR GÖLÜNÜN ISPARTA YAKASINDA
            Burdur Gazetesinin 30 Haziran 2014 tarihli sayısında yer alan haberlerden biri;”Burdur Gölü’nün Isparta yakasında RAMSAR’ı da Devleti de takan yok” başlığıyla verildi. Bu haber özetle şöyle:Burdur Gölü’ne hayat verelim Derneği yöneticileri Isparta’ya bağlı Senir,Kılıç ve Keçiborlu’da yaptıkları incelemede gölün ve göl kıyı-kenar çizgisi içinde kalan kurumuş göl yatağının kanalizasyon atıkları ile kirletildiğini belirlediler.Senir kanalizasyonu doğrudan kurumuş göl yatağına deşarj ediliyor.Daha şimdiden kuru göl yatağından büyük bir alan kanalizasyon atıkları ve ağır bir kokuyla kaplanmış durumda.
            Senin önündeki  göl yatağında,Keçiborlu Belediyesince büyük bir kanal kazıldığı,kazılan kanaldan gelerek,göl yatağına gözle görülecek şekilde kanalizasyon atıklarının deşarj edildiği  belirlenerek,durum görüntü alınarak belgelendi.Kanalın Senir’in kullandığı göl yatağından geçen yola kadar getirildiği,kanalın yolun diğer yanına geçirilmesi için yolun altına büz döşendiği,kanalizasyon atıklarının göl yatağında dağılıp bataklık oluşturduğu,suyun geri vurması sonucu yolun su taşkını ile kapanma riskinin yaratıldığı belirtildi.
            YILDA 40 BİN HASTA
            Yenigün Gazetesinin 27 Haziran 2014 tarihli sayısında;”Burdur’dan yılda 40 bin hasta çevre  illere gidiyor”başlığıyla verilen haber;’bakayrıntı internet sitesi’nin yaptığı bir araştırma sonucu ortaya çıkan acı gerçeklerden biriydi.Tam anlamıyla kaliteli,başka illere bağımlılığı yok edecek sağlık hizmetleri sunulamadığı için.yetersiz hizmetin hastaların çevre illere sevk edilmesine neden olduğunun belirtildiği özel haberde;”Burdur’da günde yaklaşık 165 hasta çevre il ve ilçelerdeki hastanelere gidiyor ya da sevk ediliyor,bu da yılda 40 bin hastaya tekabül ediyor” denildi.
            BURFAD TÜRKİYE İKİNCİSİ
            Burdur Gazetesinin 25 Haziran 2014 tarihli sayısındaki haberlerden biri;”BURFAD Halk oyunlarında Türkiye ikincisi” başlığıyla verildi. Bu haberin detayı:21-22 Haziran 2014 tarihlerinde Halk Oyunları Federasyonu tarafından,Balıkesir ili Edremit ilçesinde düzenlenen 5.Türk Halk oyunları yarışmasına ilimizi temsilen katılan Burdur Folklor Araştırma Derneği Gençlik Spor Kulübü(BURFAD)yarışmada ikinci olmuştur.
            Geleneksel Düzenlemeli Dalda 12 takımın katıldığı yarışmada ikinci olan BURFAD Gençlik Spor Kulübü Başkanı Ersin Kaplan;”Yarışmalarda, bizden desteğini esirgemeyen Burdur Valiliğimize teşekkür ederiz” dedi.

          GÜNÜN HABERİ:
TRABZON’DAN, HİZMET GAZETESİ
            Kuruculuğunu rahmetli Ayhan Kıyak’ın yaptığı,12 Eylül 1957 tarihinde yayın hayatına başlayan,bugün 55.yayın yılı içerisinde bulunan,Ayhan Kıyak dostumun yönetiminde yayınlandığı 1980’li yıllarda İsa Kayacan olarak günlük yazılar yazdığım”Hizmet”Gazetesi, günlük olarak 10 sayfayla okurlarının karşısına çıkıyor.Suat Kurtuldu,Yahya Demeli,M.Nihat Malkoç imzalı köşe yazıları dikkat çekiyor.
Hizmet Gazetesinin kimliğine baktığımızda gördüklerimiz:
İmtiyaz sahibi: Aykan Kıyak,
Sorumlu Yazı İşleri  Müdürü: Serkan Kıyak,
Sayfa sekreteri: İpek Cansel Şahin,
Adres:İskenderpaşa Mhl. Sümer Sk.No: 7-E Merkez-Trabzon.
Telefon: 0462-3210505
            ***
Azerbaycan’dan ‘Bayatı’ Dergisi
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’den bize ulaşan bir dergi, Beynelhalg Sanat Dergisi ‘Bayatı’nın bir arada yayınlanan 37 ve 38. sayıları, yine dopdolu içeriğiyle dikkat çekti.
Bayatı’nın başredaktotu: Prof. Dr. Elçin İskenderzade. Başredaktor müavini: Ekber Ekberzade. Hacri ülke temsilcilikleri ve redaksiya şurası var, değişik isim ve imzalardan oluşan.
Masamda bulunan Bayatı Dergisinin ilgili sayısı 88 sayfayla Günyüzü görmüş.
Bahaeddin Güney, Çelebi Öztürk, Elçin İskenderzade, İsmet Bora Binatlı, Ozan İnci, Bestami Yazgan, Yusuf Dursun, Hayrettin İvgin, Rizvan Nesiboğlu, Arif Emrahoğlu, Hasan Devrim, Narıngül, Zakir Ağdamlı, Vasif Süleyman, İbrahim İlyaslı, Firengiz İdrisgızı, Ayten Nesibbeyoğlu, Fergane Misgergızı, Fahrettin Meydanlı, Elçin Ağayev, Adil Mirseyid, Teyyar, Gülafet, Tamilla Abbashanlı, Faruk Faik Köprülü, Şemsettin Küzeci, Valeh Bahaduroğlu, Halid Zaman, Müzeyyen Buttanrı, Sabir Arazlı Özgün, imzaları yazı, şiir ve araştırmalarıyla Bayatı sayfalarında bizimle selamlaştılar.
Dergi içinde yer alanlardan kısa kısa alıntılar yaparak devam edelim:
1. Türk dünyasının çok değerli aydınlarından biri, tanınmış şair, yazar, eğitimci aziz gardaşımız Osman Baş’la dostluk tarihimizin 10. yılı tamam oldu Prof. Dr. Elçin İskenderzade)
2. Şairler ve yazarlar, zaten iyilikle uğraşanlardır. İyilerin ortaya koydukları eserler de iyi ve yararlı şeylerdir (Prof.Dr. Hayrettin İvgin),
3. Elçin İskenderzade yaratıcılığında, vatan şiirleri içten ve imandan gelir. (Arif Emrahoğlu)
4. Kuşkusuz ki, Irak Türkmen Edebiyatı kültürünün kökü ve derinliği tarihin uzun çağlarına kadar uzanır. Orta Asya’dan deniz dalgaları gibi Irak’a göç eden Türkmen boylarının kendilerine göre özgü, kültür ve edebiyatları vardır. (Faruk Faik Köprülü).
-Gezginci bir tüccar olan Cesaret Anna (Anna Fierling) Savaş yıllarında ayakta kalmaya çalışan fırsatçı bir kadındır (Prof.Dr. Müzeyyen Buttanrı)
            ***
Birdal Can Tüfekçi’den bana
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
Haziran 2010’da yayınladığım “Bana yazılan şiirler” adlı kitabımda yer alan pek çok şiir var, bu satırların yazarı İsa Kayacan’a ithaf edilen. Dalaman ilçemiz merkezinde yaşayan, buradan seslenen Birdal Can Tüfekçi’nin de şiirleri var anılan kitapda yeralan, bana ithaf edilmiş. Bu şiirlerden birinin adı: “İsa hocama” başlığıyla karşımıza çıkıyor. Beş ayrı dörtlükten meydana gelen anılan şiirin iki dörtlüğü efendim:

Bir ışık parladı, Burdur ilinden,
Birdal’a ulaştın gurbet elinden,
Anlattın, öğrettin, şiir dilinden,
Gönüller sultanı, İsa Kayacan.

Bu yolda hedefim, sen oldun hocam,
Seninle parladı, gündüzüm gecem,
Şiire yansıdı, dilimde hecem,
Gönüller hocası, İsa Kayacan.

Birdal Can Tüfekçi’nin İsa Kayacan anlatımları sürüyor. İkinci şiirin adı: “İsa Kayacan”. Dört ayrı dörtlükten meydana gelmiş bu şiir. Üç ayrı dörtlüğü şöyle bizimle selamlaşıyor Birdal Can Tüfekçi imzasıyla:

İlim çeşmesinin suyu ondadır,
Gürül gürül akar, İsa Kayacan.
Dünyanın en güzel huyu ondadır,
Örnektir bizlere, İsa Kayacan.

Bunca yıl çalışmış, örnek bir lider,
Bir deryadır bilgin, ummana gider,
Burdur seninle hep, iftihar eder,
Bulunmaz bir eşin, İsa Kayacan.

Dostluk yolunda ki, sen meşalesin,
Sevgide rehbersin, ayda halesin,
Şiir ormanında, bir şelalesin,
Çağlayıp akarsın, İsa Kayacan.

Her zaman her yerde, hep bizimlesin,
Kocaman yüreğinle, koşar gelirsin,
Yurdun her yerinde, basında sensin,
Saygılar sunarım, İsa Kayacan.
            ***
Dergileri tanıyalım
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerin genel görüntüsü ve bize yansıyanlarla ilgili bilgilerin bir araya getirilişi, bu dergiler hakkında kısa bilgiler veriyor:
YESEVİ DERGİSİ: İstanbul’da Erdoğan Aslıyüce’nin sahipliğinde aylık yayınlanıyor. 24. sayısı bize ulaştı bu derginin.
ERCİYES DERGİSİ: Kayseri ilimiz merkezinde, Nevzat Türkten’in sahipliğinde aylık yayınlanıyor 426. sayısı bize ulaştı Erciyes’in.
DÜNYADA KİLİS BÜLTENİ: İstanbul Kilis Vakfının yayın organı olarak iki ayda bir yayınlanıyor. 160. sayısı bize ulaşan bültenin sahibi: Yaşar Aktürk.
YENİSES DERGİSİ: Osmaniye ilimiz merkezinde aylık yayınlanıyor. 210. sayısı bize ulaşan derginin sahibi: Hasan Bölük.
SARIZEYBEK DERGİSİ: Söke Şairler ve Yazarlar Derneğinin yayınorganı. 58. sayısı bize ulaşan Sarızeybek’in sahibi: Tülay Sarayköylü.
ÜÇ MAYIS DERGİSİ: Türk Ocakları Salihli Şubesinin şıllık yayın organı olarak yayınlanıyor. 2013 yılına ait 3. sayısı bize ulaştı bu derginin.
İNSANCA DERGİSİ: Yunanistan’da aylık yayınlanıyor. Yazı İşleri Müdürü Hakan Mümin olan bu derginin 2013 yılına ait 3 ve 4. sayıları ayrı ayrı Günyüzü gördü.
KIBATEK BÜLTENİ: Merkezi İzmir’de bulunan KIBATEK’in mevsimsel yayınladığı bültenin 60. sayısı bize ulaştı. Bültenin  sahibi Leyla Işık.
KARINCA DERGİSİ: Ankara’da Türk Kooperatifçilik Kurumu tarafından aylık yayınlanıyor. 918. sayısı bize ulaşan Karınca Dergisinin sahibi: Prof. Dr. Nevzat Aypek.
ALKIŞ DERGİSİ: Kahramanmaraş ilimiz merkezinde aylık yayınlanıyor. 70. sayısı bize ulaşan Alkış’ın sahibi: Dr. Oğuz Paköz.
ERBİL GAZETESİ: Ankara’da aylık yayınlanıyor. 21. sayısı bize ulaşan Erbil Gazetesinin sahibi: İmdat Bal.
MAVİSU DERGİSİ: Ankara-Gölbaşı Anadolu Lisesi Müdürlüğünce yayınlanıyor. İlk sayısı bize ulaşan, Mavisu’nın sahibi Dursun Yeşilova.
BAYATI DERGİSİ: Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de yayınlanıyor. 38. sayısı bize ulaşan Bayatı’nın sahibi: prof.Dr. Elçin İskenderzade.
NEVZUHUR DERGİSİ: Antalya ilimiz merkezinde yayınlanıyor. 34. sayısı bize ulaşan Nevzuhur’un sahibi: Mustafa Akbaba.
            ***                            
Yeni bir çeşitleme
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
Çeşitlemelerimizin sayısı giderek arttı. Hatta 1983 yılında 87. kitabım olarak “Makale ve Şiirlerle Çeşitleme” adında bir de kitap yayınladım.
Bugün yazı başlığımda ‘çeşitleme’ kelimesi bulunan bir yenisiyle sizinle birlikteyim. Yazımın ilk bölümünde, İzmir ilimizin Menemen ilçesinin Asarlık yerleşim biriminde yaşayan, şair, yazar, araştırmacı Turgay Algan’ın özlü söz görünümündeki duygularından söz edeceğim.
Turgay Algan, vefalı kalem sahiplerinden biri. Rahatsızlığım döneminde beni sık sık arayan, hal-hatır soran bir arkadaşımız, 22 Ekim 2013 tarihinde gönderdiği mektubunun altına, “Bu dünyada sizin gibi insanlara çok ihtiyacımız var. Allah sağlık, sıhhat ve uzun ömürler versin, kaleminiz susmasın” cümleleriyle şekillenen bir not yazmış. Teşekkürlerimi sunuyorum. Turgay Algan’ın altı ayrı anlatımlı sözleri:
1-Daha diyecek söz kalmadı/Lafını esirgemedi, 2-Mutsuz insanda yaşayacak hayatı, istese de istemese de, 3- Garip yaşadık, deli sarhoş hayattan tat alamadık, 4-Beni bırakma, oğlum, kızım hayatım sizle rahatım, 5-Benim dünyamı, zehir etmeye yoktur hakkınız, 6- Sanki bir daha gelecek bu dünyaya, gözü arkada..
            ELDE DEMOKRASİ GAZETESİ
Osmaniye ilimiz merkezinde günlük yayınlanıyor.
8 normal sayfalık gazetenin sahibi: Aynur Boz,
Yazı İşleri Müdürü: Tahir Özer,
Grup Başkanı: Mehmet Çardak,
Muhabirler: Murat Boz, Ceyhun Özer, İlhan Vayıs.
Yönetim yeri: Ali Beyli Mhl. Palalı Süleyman Cd. No: 22-201-Osmaniye.
Tlf: 0328 813 44 40 – 0546 904 00 80.
Yerel ağırlıklı haberlerin dikkat çektiği sayfalardan ikinci sayfada Cezmi Yurtsever’in Tarihten köşeler, başlıklı sütununda yeralanlar dikkat çekiyor. Ayrıca, Nuri Can’ın denemeleri, Osmaniye, Ozanlar Şairler, Yazarlar Derneğince hazırlanan şiir köşesinde yer alanların karşımıza çıkışı görülüyor. Şiir köşesinde “Geri çekildin” başlığıyla, Mahmut Eynallı imzasıyla verilen şiirden bir dörtlük:

Umutsuz aşkınla sefil perişan,
Halimi gördün de geri çekildin
Bir gün tutar diye sana uzanan,
Elimi gördün de geri çekildin.
            ***
Mustafa Ceylan’dan: Burdur güzellemesi
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şair, yazar, araştırmacı ve tahlil uzmanı Mustafa Ceylan’ın yazdığı yüzlerce şiir var. Bu şiirlerden biri de 21 Ağustos 2004 tarihinde “Ağabeyim İsa Kayacan’a” ithafıyla kaleme alınmış, sayfalara aktarılmış olan şiir.
Bu şiir bir destan. Anlatım zenginliği, ustalığı var şiirin işlenişinde, tamamlanışında 4 bölümden, 23 altılı, beşli ve dörtlü mısralar bütünlüğünden meydana geliyor. Şu mısralarla başlıyor ve devam ediyor bu şiir.

“İşte cennet burada, ey kınalı oymağı,
Burada dur, burada, bura Burdur” diyerek,
Kurduk mavi bir gölün kenarına otağı,
İşte zaman içinde, işte en katı gerçek,
Dinlendi yağız atlar, ovam, obam gayri şen,
Seyreddim ben Burduru tarihlerin içinden.

Kışlarda konuğudur tam üçyüz bin su kuşu,
Dikkuyruk ördeğinde çekiyorsun en başı,
Sen kutsal hazinem sen gözlerimin yaşı,
Ey doğa harikası, ey mavi yeşil türkü!..

Mustafa Ceylan, Burdur ve Burdurluyu öylesine geniş kapsamlı ele almış ki, öylesine derinlemesine inceleyip, bakış açısını genişletmiş ki, sanki elli yıllık Burdurlu gibi yola çıkmış ve önemli, anlamlı, kalıcılığı yüksek mısralar oluşturmuş, sayfalara aktarmış. Bunlardan iki bölüm daha:

“Demir kargı” isimli sert kamıştan yapılan,
Ya da kartal kanadı, altı perde sipsiyim.
Gücümüz yetmez bana, susturamaz hiç kimse!
Yamacı’yla Kayacan; hasılı ben hepsiyim,
Burdur’da türkü türkü, duygu dolu sipsiyim…

Burdur’da bir dam çökse, ben çökerim” diyormuş,
Geceleri dört gözle sabahı bekliyormuş,
Sizlere hasret kalmış, ben gibi inliyormuş,
Kayacan denen usta kaleminin sesiyim,
Burdur da Türkü, türkü, duygu dolu sipsiyim.
***
Madenci Edebiyatı, Korkunun Tırnakları
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitapların bana ulaşma şekli, değişik yollarla gerçekleşiyor. Sayfalara can vermede usta, merkezi Ankara’da bulunan Payda Yayıncılık’ın sahibi ve yöneticisi Gülendem Gültekin’den bana ulaşan kitaplardan bir yenisi:
Madenci Edebiyatı, Korkunun Tırnakları” adının taşıyıcısı…
Maden Mühendisleri odasınca açılan Madenci Edebiyatı Yarışmasına katılan eserlerin bir araya getirilişi. Tekgül Arı tarafından hazırlanmış. Yarı resim defteri boyutunda 240 sayfayla şekillenmiş, yayınlanmış.
Yazışma adresi: Maden Mühendisleri Odası, Selanik Cd. 19–4 Kızılay-Ankara,
Tlf: 0312 425 10 80.Teknik hazırlık: Ayhan Çınar, Resimler: Muzaffer Oruçoğlu, Düzeltiler: Tekgül Arı, olarak görülmekte. Yönetim kurulu imzalı bir sunuş dikkat çekiyor ilk iki sayfada. Buranın bir yerinde:
-“Odamız 2007 yılında madencilerin neler yaşadığını, neler duyumsadığını bir de öykülerle anlatılsın diyerek ‘madenci öyküleri’ yarışmasını düzenlemiş ve seçici kurul üyelerince değerlendirilen ve seçilen 19 öyküyü madenci öyküleri Çığlık kitabında buluşturmuştur” deniyor.
İbrahim Erdem imzası 144 ncü sayfada bir sayfalık biyografi verilişiyle başlıyor. 1950 Ankara doğumlu olan Erdem, Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü mezunu. Kömür karasıdır kanayan başlıklı, uzunca bir destanımsı anlatım veriyor okurlarına. Bölümler numaralarla ayrılmış. 4. bölümün altındaki mısralar:

Usul usul soluyacak deniz,
Ağır ağır gülümseyecek dağ,
Acı emeğimizin ilk anası,
Emek bitmek bilmeyecek,
Sevinçlerimize gebe,
Işıyıp şavkıyan alın terimiz,
Süzüp yücelttiğimiz özlem,
Sevinçlerimize gebe.

Madenci Edebiyatı, Korkunun Tırnakları adlı kitapla, madencilerimizin çilesi, ızdırabı sayfalara aktarılmış geniş kapsamlı öyküler bütünlüğü ortaya çıkmış, çıkarılmış, Tebriklerimi sunuyorum.
            ***
Dr. Kazan Dağyakalı’dan iki şiir
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirlerin bize değişik kanalların ulaşmasıyla mısralar arasındaki gezintimiz ortaya çıkıyor. Dr. Kazan Dağyakalı yazdıkları ve yayınladıklarıyla dikkat çeken isim ve imzalarımızın başında yer alıyor iki şiiri var Kazan Dağyakalı’nın gündeminde bunlardan birincisi sitem adının taşıyıcısı.
Ekim 2013,de kaleme alınmış, sayfalara aktarılmış sistem ,in ilk bölümü:

Gül sandığımın dikeni,
Dilinde saklı, arada bir, 
Sözleriyle yüreğime kanatır,
Bir diyet karşılığında ise yapılanlar,
Ödeyip kurtulayım
“Ne Şam’ın şekeri ne Arab’ın yüzü”
Demiş şair.
Bundan sonra kılını kıpırdatma,
Benim için, yine sitem gelecekse,
Başa kakılacaksa ardından…

Dr. Kazan Dağyakalı, sistemlerini sürdürüyor. Sorgulamaya başlayan yüreğin duyarsızlığından, böyle bir anlayışla ortaya konulan sevgiden hayır gelmeyeceğinden söz ediyor uzun uzun .”hayal bu ya “adlı bir başka şiiriyle karşımıza çıkan Dr. Kazan Dağyakalı, rüzgârlı soğuk bir Ankara akşamından yola çıkıyor.
Şehrin ışıklarının isyanda oluşundan bahsediyor. Sonra beklediğinin gelişiyle sıcaklığın artışını anlatıyor. Heyecanlardan kırk yıllık tanışıklıklardan söz ediyor. Göz göze gelmeden gerçekleştirilen sarılmalarla devam ediyor anlatımlarını.
Sonunda şiirinin şöyle diyor:

Birer bardak çay, birer fincan kahve içtik,
Şehrin bir başka karanlığında,
Zaman, gecenin ikinci yarısında yol alırken,
Araya giren saç tellerine rağmen,
Özlemi aktardı birbirine eller ve dudaklar.
            ***
İsmail Yağcı’dan Bülent Okunakol’a
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
İsmail Yağcı, Burdur ilimize bağlı Gölhisar ilçemizden olup, Antalya ilimiz merkezinde yaşıyor, Gölhisar ilçemizde Bülent Okunakol tarafından haftalık yayınlanan “Gündem”Gazetesinde yazıyor. Gündem Gazetesinin her gün biraz daha ileriye götürülme gayretini sürdüren, başarılı yayın çalışmalarına imza atan bir hemşehrimiz Bülent Okunakol.
Gündem Gazetesinin manevi ve kültürel değerlerimizin savunucusu kutsal değerlerimizin yaşatılması gayreti içinde olan bir yayın organı olarak görülüşü dikkat çekiyor.
Gölhisar Gündem Gazetesinin geride bıraktığımız sayılarından birisinde İsmail Yağcı’nın “Yerel ve internet gazetelerinin topluma olan katkıları” başlıklı yazısı yer aldı. Bu yazının sonunda bir şiir vardı “Bülent Okunakol”a” başlığı altında verilen. Dört ayrı dörtlükten meydana gelen İsmail Yağcı imzalı ve 02 Ekim 2013 tarihinde yazılan şiirin iki dörtlüğü şöyleydi:

Beşkardeşten, ortancası doğdun,
Gölhisarlı olmaktan gurur duydun,
Yalancının yalanını yüzüne vurdun,
Hak yolundan gidersin, Bülent Okunakol.

Çalışkandır, dosttur, gıpta ederim,
Her şeyin kefil olur, ardından giderim.
Fedakâr bir gazetecidir derim.

Vatandaşın gözü, kulağıdır Bülent Okunakol. Ve devamı var İsmail Yağcı şiirinin, Bülent Okunakol anlatımlı. Burada, dostluktan, çalışkanlığın örnekliğinden sözediliyor uzun uzadıya. Kalan iki dörtlüğünde de şöyle deniliyor:

Özünü merhamet, şefkat süslemiş,
İnsan sevgisi ruhuna işlemiş,
Lokmasını fakir-fukarayla yemiş,
Gariban dostudur, Bülent Okunakol.

Siyaset yaparsın, olmaz zararın,
Kötülük yoktur, vardır yararın,
Bu kadar yazabildi köşe yazarın,
Hizmet aşkın hiç bitmeyecek, Bülent Okunakol.
            ***
Ayşe Paslanmaz’ın şiirlerinden
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
Nevşehir ilimiz merkezinden Ürgüp ilçemiz merkezinden seslenen Peri Kızı Ayşe Paslanmaz’ın şiirlerinin mısraları arasındaki gezintilerimizi sürdürüyoruz.
O’nun “Gelemem artık” ve “Gözlerin” adlı şiirleri var masamda. Maşallah Peri Kızı Ayşe Paslanmaz’ın şiirleri uzun soluklu oluyor. Mısraları arasındaki gezintilerimizi mola vermeden gerçekleştiremiyoruz.
Dokuz ayrı dörtlükten meydana gelen ilk şiir “Gelemem artık”, dilin hep duada olmasına rağmen, hasret izlerinin silinmesi beklentisi olmasına rağmen, istense de gidişin, kavuşmanın mümkün olamayacağının altı çiziliyor.
İki ayrı dörtlüğünde bu şiirin şu duygulara yer veriliyor Peri Kızı Ayşe Paslanmaz mısralarında:

Kader ağlarını örerken böyle,
Ben de çok düşündüm, sen gibi öyle,
Gördüğüm rüya mı, gerçek mi söyle?
İstesem de sana gelemem artık.

Çok özledim dersin sen şu sıralar,
Ne yaparsan kapanmaz ten de yaralar,
Hasret her gün bir bir kapı aralar,
İstesem de sana gelemem artık.

İkinci peri Kızı Ayşe Paslanmaz şiirinin adı: “Gözlerin”. Yedi ayrı dörtlükten oluşuyor bu şiir. İki dörtlüğü şöyle anılan şiirin:

Gözlerin cehennem ateşi gibi,
Bakışın kaydıkça tutuşuyorum,
Kolların şefkatin bir eşi gibi,
Sar beni ne olur, sar üşüyorum.

Peri kızıyım, yâr zor zamandayım,
Damarlarındaki akan kandayım,
Ruhumla, canımla canla candayım,
Küstüğüm dünyayla barışıyorum.

Peri Kızı Ayşe Paslanmaz, zaman içinde şiirleriyle olgunlaşacak, başarılı çalışmaların altına imza atmaya devam edecektir.
            ***
Batman Basın Tarihi
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
            Bana gelen yayınların sayısı hızla artıyor. Bu gelişler değişik kanallardan oluyor. Rize Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve Zümrüt Rize Gazetesi yöneticisi değerli dostum Faik Bakoğlu aracılığıyla gelen yayınlardan birinin adı:
Batman Basın Tarihi.
Nihat Ekinci imzalı, 110 sayfalık bir araştırma ve inceleme yayını bu.
Grafik tasarım Abdurrahman Erin, Editör Barış Arslan, Yazım ve imla Nihat Ekinci. Yazışma adresi: Çamlıtepe Mhl. 4006 Sk. No: 16-9 Batman.
Rahmetli Enver Arslan döneminde, Batman Çağdaş gazetesinde uzun süre yazdığım, bölge insanıyla selamlaştığım için, Batman’ın ve Batman basınının benim yanımda ayrı bir yerinin olduğunu kaydetmeliyim.
Nihat Ekinci’nin hazırlayıp, yayınladığı “Batman Basın Tarihi” adlı kitabın içindekiler bölümünden bazı başlıklar vermek istiyorum, araştırmanın öneminin daha iyi anlaşılması bakımından:
Batmanın zenginliği insanlarıdır, Basını güçlendiren insanların merakıdır, Dünyada, ülkemizde ve  bölgemizde basın ve ilk gazeteler, Dünya basın tarihi, Türkiye Basın tarihi, Matbaanın icadı ülkemize, Bölgemize ve ilimize gelişi, Türkiye’de matbaacılık, Batmanda matbaacılık vd. Batmanda yayınlanan gazeteler, yayınlarını ara veren gazeteler, gazeteciler ve gazete yazarları gibi önemli bilgiler getiriliyor kitap içerisinde.
Nihat Ekinci, Orhan Erinç, Atilla Sertel imzalı giriş ve sunuşlar dikkat çekiyor.
Gazetelerin, gazete sahiplerinin, yöneticilerinin görüntüleriyle kitabın zenginleştirildiği görülmekte…
Tebriklerimi sunuyorum efendim.
Nihat Ekinci: 1966 yılında Kozluk ilçesine bağlı Dövercik köyünde doğdu. İstanbul Üniversitesi Basın-Yayın Yüksek Okulu, Radyo Televizyon bölümünden mezun oldu. Batman Belediyesinde, Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü olarak çalışmaya başladı. Değişik gazetelerde köşe yazarlığı yaptı. Değişik kuruluşlarda yöneticilik görevi üstlenen, yayınlanmış beş ayrı kitabı bulunan Nihat Ekinci, Batman Çağdaş Gazetesindeki köşe yazarlığını sürdürüyor.
***
Nail Tan’dan Gelenler
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi merkez kütüphanesine bağış olarak gönderdiğim kitap ve dergilerin bana ulaşmasında, dostlarımın katkıları büyük oldu.
Bu dostlarımdan biri de, edebiyatımızın duayenlerinden, kültür dünyamızın parlayan ışığı, folklor uzmanı, eğitimci, şair, yazar ve araştırmacı Nail Tan ağabeyimdi.
Nail Tan ustadan, hocadan gelen kitaplar, hazırladığım demirbaş listesinin 4418 ve 4448 numaralar arasına kaydedildi. Bu numaralar arasında kayıt yerlerini alan kitapların özet bilgi sıralaması şöyle şekillendi:
—Derlemeler-Makaleler (Nail Tan, 2-Anonim edebiyat konularının işlendiği 240 sayfadan oluşuyor)
—Derlemeler-Makaleler (3- Nail Tan, aşık edebiyatı, tekke edebiyatı konularının işlendiği, 312 sayfadan oluşuyor,)
—Derlemeler-Makaleler (4,Nail Tan, Halk bilmecesi-mizahı, Halk Tiyatrosu konularının işlendiği, 184 sayfadan oluşuyor)
—Derlemeler-Makaleler (7-Nail Tan, Atatürkçülük, Dil – Edebiyat, Tarih-Genel kültür ve Güzel sanatlar konularının işlendiği 336 sayfadan oluşuyor)
—Derlemeler-Makaleler (6- Nail Tan, gelenek görenek ve inançlar, bayramlar, belirli günler, halk mutfağı, el sanatları konularının işlendiği 350 sayfadan oluşuyor)
Öteki kitaplar:
Orhan Şaik Gökyay, II,V,VI,VII,VIII, ikinci kitap H. Rıdvan Çongur-Nail Tan imzalarını taşırker, öteki kitaplar Nail Tan-Kudret Ünal imzalarını taşıyor)
—Araçlı Hacı Bekir ailesi (Nail Tan), Atatürk ve Halk Kültürü (Nail Tan, bu kitap Folklor Araştırmaları Kurumu yayınları arasında Günyüzü görmüş),
—Ölümünün 85. yıldönümü anısına, Ulukışla Belediyesi yayınları arasında çıkan Nail Tan imzalı “Ulukışlalı Aşık Kemali Baba” adlı kitapla, anılan ozanımızın hayatı, sanatı ve şiirlerinden örnekler verilmiş.
—Cumhuriyet dönemi kültür çalışmalarının dünü, bugünü, yarını (Nail Tan), Türk Halk Edebiyatında Karakuş Kadı adlı kitapla fıkralar ortaya konmuş.
            ***
Nazım Kaya Duygularından
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
Nazım Kaya İzmir ilimizden sesleniyor. Adana’da yaşayan, eğitimci, şair, yazar ve araştırmacı Mansur Etmekçi hocanın gönderimiyle bana ulaşan Nazım Kaya şiirlerinin ikisi var masamda. Adanalı ve Leyla Şarktan gelmiş, başlıklarıyla karşımıza çıkan şiirler bunlar.
İlk şiir Adanalı, Üç bölümden oluşuyor. Dağların önde engel oluşu nedeniyle, gelebilmenin zorlukları anlatılıyor bu şiirin girişinde. Aşkın bulutlara yazılmasının daha doğru olacağının altı çiziliyor.
Anılan şiirin 2 ve 3. bölümleri de şöyle karşımıza çıkıyor:

Gönlümün zinciri kopmuş,
Aşkımı dinlemez olmuş,
Bülbül gibi yar tünemiş,
Adanalı, Adanalı,
Yüreği aşka sevdalı…

Başındaki puşiyem ben,
Tarladaki işçiyem ben,
Yürekteki huşuyam ben,
Adanalı, Adanalı,
Yüreği aşka sevdalı..

Leyla Şarktan gelmiş, başlıklı şiir dört ayrı bölümle bizimle selamlaşıyor. Bu şiirde vefadan, vefasızlıktan söz ediliyor. Sonra, eldeki aşkın başlamadan bittiği anlatılıyor. İki bölümündeki mısralara baktığımızda gördüklerimiz şöyle sıralanıyor:
Nazım Kaya anlatımıyla:

Söyle vasiyetin nedir?,
Çabuk vasiyetin söyle,
Gelmişim siye,
Leyla şarktan gelmiş,
Viranşehir’e..

Ellerimde su içerken,
Gözlerimi kapıp gitti,
Hani sevdiğim yiğitti,
Başlamadan bu aşk bitti.

Nazım kaya, sanat ve edebiyat yolculuğunda henüz yeni. Gelecekte gittikçe kıdemleşecek inşallah!.
            ***
Ayın Tarihinin ilk sayısı
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
Başbakanlık, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünce, bir kitap görünümünde, üçer aylık dönemlerle yıllardır yayınlanmakta olan “Ayın Tarihi” adlı yayın bu kez bir dergi olarak ve aylık yayınlanmaya başladı.
Aylık süreli derleme yayın olarak Günyüzü gören Ayın Tarihinin ilk sayısı, sekiz ayrı isim ve görevli tarafından hazırlanmış. İç politika, dış politika, ekonomi, kültür, sanat, sağlık-spor konularında gündeme ilişkin haberlerin toparlanışından meydana gelmiş dergi sayfaları.
Bir sunuş, bir merhaba var iç kapakta, kimlik sütununun hemen sağında. Buranın bir yerinde:
“ 1923 yılında yayın hayatına başlayan Ayın Tarihi Mecmuası Cumhuriyet döneminin en uzun ömürlü ve en zengin içerikli yayınlarından birisi olmuş, Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün prestij eserleri arasında yer almıştır.
Geçmişten günümüze başarıyla taşınan bu önemli mirası, şimdi yepyeni yüzüyle siz okuyucularımızla buluşturmanın heyecanını yaşıyoruz” deniyordu.
Ayın Tarihi adıl derginin masamda bulunan bu ilk sayısının hazırlanışında isimleri geçenler şöyle sıralanıyordu: Mikail Öğürtay, Seda Akbudak, Tülay Arslan, Başak Balçık Demirci, Muhammed Said Huyut, Zerrin Çatalpınar, Ahmed Samed Kodal, Engin Tiryaki.
İç sayfalarda yer alanlara bakıyoruz. Ara başlıklarla verilenler, özet haberler biçiminde sayfalara aktarılanlar dikkat çekiyor. Bu haber başlıklarından bazıları:
Türkiye’nin gıda güvenliği problemi yok, Alevilerin problemleri tespit edildi yeni çalıştaylara gerek yok, 2 milyon kök imha edildi,
Bedelliden 70 bin kişi yararlandı, Yassıada Demokrasi Adası olacak, Alkollü olay sayısı yüzde 36.5 oranında azaldı.
Darbe demokrasinin önündeki tek engel, tek bir çakıl taşı bile alamazlar. Bölünmeye göz yumamayız, Somali’de geri adım yok.
Kızgın kayadan enerji üretilecek, En büyük bin banka listesinde 20 Türk bankası, Türk müteahhitleri dünyayı inşa ediyor..
Haberlerin altında alınan haberlerin gazete ismi, sayfası ve yayın tarihi kaydediliyor.
            ***
Maki Dergisinden seçilenler
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
Mersin Şairler ve Yazarlar Derneğinin yayın organı Maki, kültür, sanat ve edebiyat dergisinin 87. sayısı masamda. Bahaettin Karakoç özel sayısı gibi hazırlanmış. Karakoç, şiirleriyle, biyografisiyle ağırlık verilmiş bir ölçüde.
Her şiir için ‘Sesinden dinlediğim şarkılardır’ diyen Bahaeddin Karakoç’un bir dörtlüğü:

Sesinden dinlediğim şarkılardır her şiir,
Genlerimi mühürler içimi aktığında,
Bütün damarlarımda volkan gibi devinir,
Uzayda kaybolurum beni bıraktığında.

Maki Dergisinin masamda bulunan 87. sayısında Nazilli’den Kerim Özbekler’in ‘Gözlerin’ adlı iki dörtlükten meydana gelen şiiri dikkat çekiyor. Bu şiirin bir dörtlüğü:

Kaşlarının ahengi bırak gönlümü yaksın,
Gözlerinden gönlüme sıcak bir sevgi aksın,
Yıllarca yaratmıştım bu bakışı içimde,
Bırak n’olur bir tanem gözlerin bana baksın.

Elazığ’dan Şükrü Kacar imzalı “Gecenin bir vakti” başlıklı şiir dikkat çekenlerden bir başkası. Beş ayrı bölümden meydana gelmiş bu şiir. Gecenin bir vaktinden söz ederek başlanılıyor. Uyku tutmayan gözlerin durumu anlatılıyor uzun uzun. Sonra bir bölümünde bu şiirin şöyle deniliyor Şükrü Kacar hocanın duygularıyla:

Şu sensiz gecelerde,
Bilmem neyi düşünüyorum,
Neyi arıyorum,
Herkes derin uykularda gezip dolaşıyor,
O kadar dalmışım ki derinlere,
Neyi aradığımı da bilmiyorum.

Maki Dergisi, getirdikleriyle özlenen, beklenen ve okunarak üzerinde konuşulan bir yayın organıdır. Abidin Güneyli ve arkadaşlarını kutluyorum efendim.
            ***
Burdur folklorundan yansımalar
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ilimiz merkezinden veya öteki yerleşim birimlerinden gelen,  teke yöresinin başkentinden yansıyan haberler benim için hep önemlilik taşıdı. Burdur merkezde günlük yayınlanan ‘Yedigün’ Gazetesinin 18 bin 033 sayılı (23.08.2013), Yine günlük yayınlanan ‘Çağdaş Burdur’ Gazetesinin 2 bin 661 sayılı 23.08.2013) nüshalarında yayımlanan iki haberin gelecek yıllara taşınmasını istedim. Bu haberler:
1-Yenigün Gazetesinde 1 ve 7. sayfalarda Turgay Dinler imzalı, “Büyük ustalar Avşar Müzik’te buluştu” başlığıyla verilen, yayınlanan haber: Bağlama ve zurna ustası, 79 yaşındaki Ali Bedel ile, kaval, sipsi ve zurna ustası 75 yaşındaki Ali Akan, Avşarlar Müzik’de bir araya geldiler. Bedel ve Akan Burdur yöresine ait müzikleri çalıp söylediler.
Sipsi ve ney ustası Hüseyin Demir, Ali Bedel ile  tanıştığı yıllardan bahsederek “Sipsiyi ilk defa televizyon anlamında 1977 yılında Sağlık kolejinde okurken, Burdur Halk Eğitim Müdürlüğünün ekibiyle, Hüseyin Demir, Alaattin Atasoy, Hamit Çine, Ahmet Günday, Musa Eroğlu, Burdur Halk Eğitim Merkezi Halk Oyunları ekibi, Ekip başı Ali Bedel ile Şerif Baykurt ve Nida Tüfekçi’nin hazırlamış olduğu Oyunlarımız, Türkülerimiz programına çıkmıştık.
Biz onu sadece teyp kaydına alabildik. Bu kayıt bende mevcuttur. TRT’ye sipsinin girişi 1935 yılında, şu anda 80 yaşında olan Şerbetçi Mustafa sayesinde olmuştur” diye konuştu.
2-Çağdaş Burdur Gazetesinin 7. sayfasında verilen, Hüseyin Demir’in ‘Kişiye özel kamış NEY yapıyor” başlıklı Kadir Çelik imzalı haberi: Burdur’un enstrüman üreticisi Hüseyin Demir, herkesin parmak aralığına özel ney üretiyor. Hüseyin Demir, ney yapım süreci hakkında şu bilgileri verdi:
Kasım ve Aralık aylarında köylüler tarafından toplanan kamışlar uzunluğuna ve boğum aralığına göre seçiliyor. Bunlar, bir yıllık bekleme sürecine alınıyor. Serin ve kuru bir yerde bekletilen, Nisan ve Mayıs aylarında güneşte kuruması sağlanan kamışlar, bekleme süresinin ardından ney yapımı için işlenmeye başlanıyor.
Dış tarafındaki kapakların temizlenmesinin ardından ölçümü yapılan ve düzeltilen kamışların içi açılıyor. Parazvane ayarlarının yapılmasının ardından ağız ve alt kısımlarına başpare takılıyor. Bunlar Ney’i bir anlamda koruyan, çatlamasını önleyen en önemli unsurlar.
Daha sonra kişiye göre perde yerlerinin belirlenmesiyle kamışlar yağlanarak kullanıma hazır hale geliyor.                                                                                                                                        
            ***
Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu’ndan 1. grupta gelenler
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesine bağış olarak gönderdiğim kitapların, dergilerin bana ulaşmalarında kaynak olarak gösterilen dostlarımdan biri de, Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu idi.
Sayın Nasrattınoğlu’ndan ilk grupta gelen kitaplar, hazırladığım demirbaş listesinin 4451–4488 numaralar arasına kaydedildiler. Bu iki numara ve bunlar arasındaki numaralarda kayıtlı Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu’ndan gelen kitapların bazılarının özet bilgileriyle sıralanışı:
Erzincan Bakır El İşletmeciliği (Rıfkı Kaymaz), Solmayan çiçeklere (Dr. Şahinur Baran), Sevgi pınarı (İ. Agâh Çubukçu),
Firari Gönlüm (Lütfi Şimşek), Hayatı ve eserleriyle Umurlu’dan M. Kemal Yılmaz (Abdülkadir Güler), Muğla Masalları (Doç.Dr. Mehmet Naci Önal),
Uluslar arası Türk Dünyası Kurultayı (3,4, üç cilt, Hzl. İrfan Ünver Nasrattınoğlu) Babam Nasrattınoğlu 70 yaşında (Deniz Ünver),
Kıbrıs kültürüne ışık tutan Ağıtlar (M.İslamoğlu, Ş. Öznur), Türkiye kültür ve sanat yıllığı (Türkiye Yazarlar Birliği, 2011),
Bir Üsküdar masalı (Nur Ersen), Fethiye Türküleri (Ümmügülsüm, İlhan Kurt), Şehir şehir Türk kurultayları (Erdoğan Aslıyüce),
Prangalı düşler (Sami Başkaya), Osmanlı dönemi Türk halk masalları (Çev: Meral Ozan), Kıbrıs Rum halk edebiyatında Türkler için yakılan ağıtlar (Mahmut İslamoğlu-Şevket Öznur)
Esenlik ve dinginlik özlemi (Yusuf Ziya Çubukçu) Eylem sözlüğü (Celal Taşkıran), Müjgan Üçer’e armağan (Tekin Şener, M. Ali Erdoğan),
Rafkı Kaymaz Kitabı, Mehmet Akif Edebiyat ve düşünce (T. Yazarlar Birliği), Sivas yöresinde geleneksel bayramlar ve toplu törenler (Kutlu Özen),
Divriği’de Osmanlı Camii ve çeşmeleri (Mustafa Denktaş), Afyonkarahisar’ın 563 nolu Şer’iyye sicili (Yrd. Doç.Dr. Mehmet Güneş), Ne alırsan 5 milyon (Nur Ersen).
            ***
12 Eylül 1980 Darbesinden Notlar
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
12 Eylül 1980 darbesiyle ilgili hemen hemen herkesin notları var, yaşadıkları var.
Burhan Garip Şavlı, o günlerle ilgili notlar tutmuş ve bunların kitap olarak yayınlanışını sağlamış.
Merkezi Ankara’da bulunan, eğitimci, yazar, şair ve araştırmacı Metin Turan’ın sahibi ve yöneticisi olduğu Ürün yayınları arasında Günyüzü gören, Burhan Garip Şavlı’nın 96 sayfalık, “12 Eylül 1980 Darbesinden notlar” adlı kitabı, ‘Kaybettiğim bu notları yıllar sonra buldum, okudum, bir yerine dokunmadım’ notuyla başlıyor.
Ankara’dan Muş’a yapılan bir yolculuktan sonraki duygularla başlıyor masamda bulunan Burhan Garip Şavlı imzalı kitap. Sonra notlar: “Balkona çıktım. Aşağıda jandarma araçları ve jandarmalar bekliyordu. Sabah ezanı okunuyordu. Giyinip aşağıya iniyorum.
Beni almak için görevlendirilmiş astsubay, alay komutanı Albay Savaş’ın selamıyla bir çay içme davetini iletiyordu. Kapıda bekleyen askeri araca bindim. 12 Eylül 1980 Cuma”.
Burhan Garip Şavlı, Muş Garnizonunda, güneye bakan bir odadan duygularını notlara dökmeye devam ediyor. İnce bir hüzünle sabahı ilk kez duyuyor, yaşıyor. Sigaraların peş peşe yakılarak odada volta atmanın anlamlı, düşündürücü oluşundan söz ediyor bu kez.
Uzun süredir şiir yazamamanın hüznü çöküyor omuzlarına yazarımızın, şairimizin. Şiirin bir yanından yakalamak için, kağıt kaleme sarılıyor Duyguları karma karışık…
Bir şeyler dökülüyor zihninden, dudaklarından kalemi aracılığıyla masasından kağıt üzerine, sayfalar üzerine. İlk bölümü şöyle bu şiirin:

Birden bire Ferhat,
Giriverdik karanlığa,
Sanki yanık bir türkü,
Deli bir kurşuncasına bağrımızda,
Giriverdik birden bire karanlığa.

Sonra uyuyan koğuşdan gelen sesler, erlerin nöbet değişimleri. Yüzbaşının cep radyosundan gelen “Ne feryad edersin divane bülbül” diye başlayan türkü, türküler.
            ***
Serhatlı Lemin’den: Arzuladım seni
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan, eğitimci, şair, yazar ve araştırmacı, Ürün Yayınlarının sahibi Metin Turan’dan bana gelen kitaplardan birinin adı, Kağızmanlı Halk Şairi Serhat Lemin imzalı 128 sayfalık “Arzuladım Seni” Serhatlı Lemin, yaşamından, sanatından ve şiirlerinden söz etmiş, örnekler vermiş bu kitabında.
Önsöz Sait Küçük imzasının taşıyıcısı. Önsözün bir yerinde, “Şairimizdeki vatan ve millet sevgisi, kardeşlik kavramı şiirlerine açıkça yansımıştır. Aşk, sevda, hasretlik, kardeşlik, sevgi, barış, hüzün, dert ve kahramanlık konulu eserlerini, edebiyatımıza armağan etmiştir” deniliyor.
Serhatlı Lemin’in hayatından bahseden bölümün ilk satırlarında; 1961 yılında Kars’ın Kağızman ilçesinin Yankıpınar köyünde dünyaya geldiği, Ailesinin Huriler lakaplı Gülderenler sülalesinden olduğu hatırlatılıyor, kaydediliyor.
Edebi kişiliğinden sözedilirken, tarihe önem vererek kaleme aldığı bir şiirinde, mensubu olduğu Türk milleti hakkındaki görüşlerinin dile getirildiği aşağıdaki dörtlükler örnek olarak verilmektedir:

Ta Orta Asya’dan Anadolu’ya,
At sürüp yayılmış Turan’a bir bak.
Asırlar boyunca bütün dünyaya,
Nam salıp düzeni kurana bir bak.

İstiklâl güneşi gibi parlayan,
Bir ok gibi hedefine fırlayan,
Üç kıtanın kapıların zorlayan,
Kâfirlerden hesap sorana bir bak.

Serhatlı Lemin’in şiirlerindeki, vatan ve millet sevgisinin ön planda yer alışı, Türk ve Türklük üzerine yazdıkları, gelecek açısından kalıcılığı açısından önem ve anlam taşımaktadır.
O’nun, Türkoğlu, Arasım, Cumhuriyet Bayramı, Canevim Toprakta adlı şiirleri, vermek istediğimiz örneklerden. Tebriklerimi sunuyorum efendim.
            ***
Neziha Dursun mısralarından
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
Adana ilimizin, kültür ve eğitim önderlerinden, ülke genelinde çok sevilen ve alkışlanan, şair, yazar, araştırmacı ve tahlil uzmanı Mansur Ekmekçi aracılığıyla bize ulaşan yeni isim ve imzaların şiirleri var masamda. Bunlardan biri Neziha Dursun imzası. Son vereceğim ve Mutsuz biriyim adlı şiirlerinin mısraları arasında mini bir gezinti yapacağım bütün efendim.
Son vereceğim adlı şiir üç ayrı dörtlükten meydana geliyor. Kutsal sırrının çok önemli olduğunu, gerekirse mezara gömeceği kararlılığıyla yola çıkıyor, kara bahtının değiştirilmesinin mümkün olmayacağı teslimiyetiyle devam ediyor.
Bu şiirin öteki iki dörtlüğü:

İnsafa gelir mi o yüreğin yâr,
Taştan ördürülmüş, sanki bir duvar,
Sefil yaşantımdan ne haberin var,
Sonunda toprağa ten vereceğim.

Hicran, beni tutup gurbete salsa,
Çektiğim cefalar ruhumu alsa,
Sevgimin bedeli, ölüm de olsa,
Ben seni severek can vereceğim.

İkinci Neziha Dursun imzalı, Mutsuz biriyim başlıklı şiir de üç ayrı dörtlükten oluşuyor. Sığınılan gecenin karanlığında, tek başına kalmak, hele mutsuz olmak gibi bir görüntü duygularının mısralara yansımışlarıyla karşılaşıyoruz bu şiirde. Gün ışığından kaçış anlatımları bize yansıyor. Sonra iki dörtlüğünde bu şiirin aktarılan duygular şöyle karşımıza çıkıyor:

Yoruldum, ayakta duramıyorum,
Dermanım kalmadı varamıyorum,
Hayalim de var da eremiyorum,
Tek başına kalmış, mutsuz biriyim.

Üzülmem, şansımın olmayışına,
Kaderin yüzüme gülmeyişine,
Neziha der ki; yârin gelmeyişine,
Tek başına kalmış mutsuz biriyim.

Neziha Dursun, sanat edebiyat alanına attığı yeni adımlarla, ileride ses getirir, ismi duyulur hale gelecektir. Teşekkürlerimi sunuyorum.
            ***
Tahir Görenli’den iki şiir
                    Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kahramanmaraş ilimiz merkezinden seslenen, şair, yazar, eğitimci, araştırmacı Mansur Ekmekçi aracılığıyla bana ulaşan şairlerin şiirlerinden Tahir Görenli imzalı iki şiir var masamda efendim. Bu şiirler, Gözlerin ve Yüce dağlar adlarının taşıyıcıları.
Beş ayrı dörtlükten meydana gelen ve bir görüşte karışan akıllardan hareketle yola çıkılan, canlara ok gibi saplanan gözlerin etki alanının genişliğinden, hayalle gerçeğin bir yarış içine girişinden söz ediliyor, ela gözlerin sevdalara düşürmesi üzerinde duruluyor bu şiirde.
İki ayrı dörtlüğü şöyle anılan şiirin:

Şimşekler çaktırdın deli gönlüme,
Bakışların yaktı, saldın ölüme,
Bülbülüm de figan eyler gülüme,
Sevdaya düşürdü, elâ gözlerin.

Dayanır mı buna bilmem ki yürek,
Sultanım seninle bir vuslat gerek,
Tanrıya birlikte sözünü vererek,
Sevdaya düşürdü, elâ gözlerin.

Tahir Görenli’nin ikinci şiiri Yüce Dağlar’ın mısralarına göz atalım vakit geçirmeden. Bu şiir de beş ayrı dörtlükten meydana geliyor. Açan mor sümbüllü Nevruzlardan, bu dağlarda gezmenin zamanının geldiğinden, çobanın çaldığı kavalla yüreklerin yandığından söz edilerek, dağların başına yağan karların rüzgârla savruluşu hareket noktası yapılıyor.
İki dörtlüğünde de şöyle sesleniliyor:

Gezmeye gelmiştim, günün birinde,
Yasladım sırtımı, seher vaktinde,
Keklikler öterken, ahenk yerinde,
Başını, kar, boran, sis sarmış dağlar.

Ters lale boynunu eğmiş toprağa,
Maniler söylenir, dağ, taş yaprağa,
Gezindim, dolaştım baştan ayağa,
Başını kar, boran, sis sarmış dağlar.


Tahir Görenli sanat edebiyat dünyamıza attığı yeni adımlarla, ileride güçlenen isim ve imzalar arasında yer alacaktır. Tebriklerimi sunuyorum. 

Hiç yorum yok: