KONUK YAZAR:
VEFA'NIN
SEMBOLÜ İSA KAYACAN
Lütfü KILIÇ
Severek
ve ibret alarak okuduğum bir kitap vesilesiyle gönül hanenize sefer etmeye
niyetlendim. Niyetim halis; inşallâh seyr-i seferim de kazasız, belâsız olur. Okuduğum kitap: “MEZARLIK KÜLTÜRÜMÜZDEN ÖRNEKLER.” Kitabın yazarı Prof. Dr. İsa
Kayacan. Sayın İsa Kayacan’ı yıllar evvel Antalya’da tanımıştım. Halim-selim,
ağırbaşlı, mütevazı, kısacası aklınıza gelebilecek güzel meziyetleri şahsında
bütünleştiren numune bir insandı tanıdığım. Daha sonra takip edebildiğim aylık,
üç aylık, mevsimlik dergilerde ve bazı gazetelerde sık karşılaştığım bir isimdi
İsa Kayacan. Böylece kendisinin velut bir yazar olduğunu da öğrenmiş oldum.
O
yanmışın canı gitti, sesi çıkmadı.” Sâdî
“Sen avurdun öttürürsün âşık ey
bülbül odur,
Yanar
od içre girür pervâne feryâd eylemez.”
Balıkesirli
Zâtî, Sâdî ve Zâtî’nin beyitlerinde dile getirdikleri gibi Kayacan; pervane
gibi hep yandı, kavruldu. O ateşin hararetiyle bereketli düşüncelerini
sergiledi. Milli kültürümüzü yansıtan bir ayna olmak için ömür tüketti. Ama
kutsal yolculuğunda seher kuşu gibi feryâd edip, şikâyette bulunmadı.
“Güle
gûş ettirmez, boş yere bülbül inler;
Varak-ı
mihr ü vefâyı kim okur, kim dinler.”
Karamanlı Kâmî
Karamanlı Kâmî
Şair
diyor ki; bülbül beyhude feryat, figan ediyor, beyhude inliyor; güle feryadını
duyuramaz. Zamanımız öyle bir zaman oldu ki; sevgi ve vefa kitabını okuyan yok,
dinleyen yok! Muhabbet, hürmet, sadakat, vefa hususunda belki Kâmî’nin
zamanından daha kötü bir zamanda yaşıyoruz.
Şükrediyoruz ki, vefalı insanlar, az da olsa, var. Henüz soyu tükenmedi.
Şükrediyoruz ki, vefalı insanlar, az da olsa, var. Henüz soyu tükenmedi.
Bu
vefalı insanlardan birisi de hiç şüphesiz ki, İsa Kayacan. Zaten “MEZARLIK KÜLTÜRÜMÜZDEN ÖRNEKLER” de bir vefanın neticesidir. Kitap muhterem Kayacan’ın
124. kitabı olup, kitap 464 sayfadır. Kitabın künyesini vermeyeceğim. Arzu
edenler: P.K. 15 (06542) A. Ayrancı-Ankara veya Gsm: 0532 454 6719 vasıtasıyla
elde edip, inceleyebilirler.
Değerli
İsa Kayacan kitabın kapağına sevgili ve rahmetli eşinin mezar kitabesini ve
hemen yanı başına “İsa Kayacan” yazılı mermeri koymuş. Bunun anlamı şu:
“Dünyada beraberdik, kabir ve ukbada da birlikte olacağız.” İşte İsa Kayacan bu. Eşi ve sevdiklerine karşı
ölümüne vefalı, menendine az rastlanır insanlardandır.
Kayacan,
hemen kapağın arkasında kitap hakkında: “Bu kitap; ne bir din kitabı ne de dinî
bilgiler kitabıdır. Bu kitap bazı araştırmaların bir araya getirildiği,
mezarlık kültürümüzün dünü ve bugününden örneklerin aktarıldığı sayfalar
bütünüdür.” der. İçindekiler, önsöz ve sunuşun dışında altı bölümden oluşan
kitabın yine hemen kapağının arkasına İmam Azam Ebu Hanîfe’nin: “Cahillerle
yaptığım, bütün tartışmaları kaybettim.” sözünü koyma ihtiyacını duyar. Önsözün
sağ üst köşesine: “Her canlı gibi her insan da bir gün ölümle dünyasını mutlaka
değiştirecektir. Önemli ve esas olan; hizmetleri, özellikleri ve güzellikleriyle
ölümün bile hafızasından silemediği insanlar arasında yer alabilmektir.” uyarısında
bulunur.
Sayın
Kayacan, önsözünde: “Ziyaretlerim ve vefatlar sonucu burukluk ve üzüntüler
içinde girdiğim mezarlıklara karşı hep içten ve teslimiyet duyguları yaşadım.
Çok sevdiğim annem, babam, ağabeylerim ve öteki yakınlarım… Aramızdan
ayrıldılar. 12 Şubat 2002 tarihi ise, dünyamın yıkıldığı, her şeyimin alt-üst
olduğu, nefes alıp-verişimin durduğu, 39 yıllık hayat arkadaşım, eşim
Sabahat’ın bir kalp krizi sonucu 45 dakika içinde vefat edip, gittiği, zamanın
durduğu gün gelince yaşamamın gereksizliği ile yüz yüze geldim, acı gerçekle
karşı karşıya kaldım. O günden sonra eşimin mezarı ikinci adresim oldu. Uzun
süre her cumartesi eşimin mezarı başına gidip, onunla dertleştim. Bazen
konuşmalarımız saatlerce sürdü. O günlerde eşimin mezarı etrafındaki mezar
taşlarındaki anlamlı, özlü söz ve şiirler… değişik duygularla dikkatimi
çektiler, beni etkileri altına aldılar. Hemen oracıkta mezar taşlarıyla ilgili
bir araştırmaya girip, “yayın haline getirmeliyim” kararını verdim.” diyor. Kararının
ardından dostlarına ve belediyelere mektuplar yazarak ve diğer girişimleriyle
çalışmasına katkıda bulunmalarını istiyor.
Sunuş
yazısında: “…Gidip-gelinmeye başlandı mı, son durağımız mezarlıkların
görüntüleri bizleri daha çok duygulandırmaya, meşgul etmeye, düşündürmeye
başlar. Mezar taşları ilk bakışta sessiz, sakin ve soğuk görünseler de göz
atıldığında, inceden inceye düşünüldüğünde, incelendiğinde koskoca bir tarihin
sunucuları olarak karşımıza çıkarlar. Mezar taşları bir bakıma geçmişin
tanıkları, yaşayıcıları ve duygu nakledicileridirler. Mezar taşları ve
kitabeler halk kültürümüzün ve tarihimizin en değerli eserleri arasında yer
alırlar. Bu mezar taşlarının üzerindeki yazılarla, geçmişimizle ilgili tarih,
sanat ve kültür yönünden birer belge niteliği taşıdıklarını, kaynak teşkil eden
özellikleri olduğunu biliyoruz.” diyor.
Değişik
milletlerde farklı biçimde gelişen mezarlık kültürünü Türklerde; İslâmiyet’ten
önce ve İslâmiyet’i kabulümüzden sonraki gelişimini değerlendiren İsa Kayacan;
Osmanlı’daki mezarlık kültürünü değerlendirmiş, mezar taşlarının kadın veya
erkek yani cinsiyete göre şekillendiğini belirleyerek erkeklerde Hacı, Ağa, Bey,
Molla, Beşe, Efendi, Çelebi, Zade, Usta unvanları kullandığını belirtmiştir.
Mezar taşlarının gerçek birer sanat eseri oldukları ve zamanının ustalığını göz
önüne serdiğini belirtir. Mezar taşlarının kemer ve köprülerde kullanılan Horasan
harcı ile yapıştırıldığı vurgulanır. Mezar taşlarındaki başlıklardan sarık
durumuna göre kabirde yatanın kariyerinin belirlendiği ve bilhassa kadın
mezarlarında hat sanatının inceliğinin sergilendiği vurgulanır. Ünlü kişilerin
mezarları birer kümbet içine (türbe) alınmıştır. Mezarlıklar parselli ve kümbet
içine alınmışsa buna “Asri mezarlık” denildiği belirtilmiştir. Mezar taşlarına
yazı yazma geleneğini anonim halk edebiyatı içine almak gerektiğini vurgular.
Mezarlıkların ve mezar taşlarının birer tarihi belge ve tarihe ışık tutan
kaynak olduğu, onu etrafında çevrelenen milletin damgasını taşıdığını ifade
eder. Kitabelerdeki Türkçe, Arapça, Farsça olarak kaydedilmeleri de yine belli
dönemleri aksettirmektedir.
“Mezar
taşına yazı yazma âdetiyle ilgili elimizdeki en eski deliller, Köktürk
karakteriyle yazılmış Yenisey abidelerindedir.” “İki dünya arasındaki kapı”
diye düşünülen mezar ve onunla ilgili her şey insanların daima ilgisini
çekmiştir. Uluslararası antlaşmalarda; “mezarlara, mezarlıklara, anıtlara giriş
serbestliği teminatı” getirildiğini dillendirir kıymetli Kayacan.
Kayacan,
altı bölümden oluşturduğu “MEZARLIK KÜLTÜRÜMÜZDEN ÖRNEKLER” kitabının ilk
bölümünde sunuştaki bilgilerin bir bölümünü tekrarlarken Yunus Emre, Mevlana,
Necip Fazıl Kısakürek, Yahya Kemal Beyatlı v.b. şairlerden ölümle ilgili
dörtlüklere de yer vermiştir. Ayrıca Allah’ın emirleri, ölüleri hayırla yâd
etme, ölüm ve din, doğum ve ölüm anlatımları, inançlardan, ebediyet gerçeği,
ölümün güzel yüzü ve genel ilmihâl bilgilerine değinmiştir. İkinci bölümünde
ise “Ebediyet Kapısından İçeri Girerken” başlığı altında; ölüm öncesi ve
sonrası görevlerimiz, hastaları ziyaret, ebediyetin kapısında, ölüm, ya hayat,
ya hayat ve ölüm, ölüm anı, ölüm haberi, ölü için ağlamak, yıkama ve
kefenlemek, cenaze namazı, cenazenin kabre taşınması, defin, başsağlığı
dilemek-taziye, ölü için yapılan ibadetler, kabrin yapımı, kabir ziyareti,
kabir ziyaretinin âdabı alt başlıkları altında okuyucularını aydınlatmaktadır.
Ayrıca kabir ziyaretinde okunacak dûa ve sürelerden Fatiha suresi, Bakara suresinin
ilk beş ve son iki ayeti, Yasin suresi, Mülk suresi, İhlâs suresi, Felâk
suresi, Nas suresi ve meallerine yer verilmiştir. Mezar ve insan başlığı
altında şehitler şehitlerimiz, şehid, ayet ve hadislerde şehitlik,
İstanbul’daki tarihi şehitlikler sıralanmış, şehitlerimiz konulu şiirlerden
örnekler, bazı şehitlerimizin isimleri, vefat, acı kayıp, başsağlığı, teşekkür,
mevlid, anma, duyuru ilânları ve ilgili örneklerle ikinci bölüm tamamlanmıştır.
Üçüncü
bölüm; “Hepimizin uğradığı, uğrayacağı, son duraklardaki, mezarlıklarımız-dan” genel başlığı altındaki anonimleşenler
bölümünde “Mezarlıklarımızın girişinde veya mezar taşlarının pek çoğunda
yazılı, anonimleşmiş değişik sözlerle karşılaşırız. Bunlar dilden dile, ağızdan
ağza dolaşmakta olanlardır. Bu anonimleşmişlerden bazıları: “Bizler buradayız,
sizler de geleceksiniz.”, “Biz de gezerdik sizin gibi, siz de gelirsiniz bizim
gibi.”, “Ölüm dediğin nedir, dalda bir kuru yaprak. Bin sene de yaşasan, son
durak kara toprak.” şeklindedir.
Mezarlıklarımız
ve mezarlıklarımızdaki isim ve kimlikler bölümünde mezarlık görevlileri, imam
ve belediyelerin sorumlulukları, mezar taşlarındaki kitabeler, mezar taşlarında
yazılış yanlışlıklarını örnekler vererek açıklamıştır. Ankara Karşıyaka
mezarlığındaki yeni adresimiz bahsinde Sabahat Kayacan D. 05.05.1938 Ö.
12.02.2002 L-25 P-679-C Ankara Karşıyaka Mezarlığı’nın 1 nolu kapısından
giriyorsunuz. 3. Caddenin 108. Sokak başıyla kesiştiği noktanın üstü. Benim
kendi mezarım da eşimin mezarının bitişiğinde hazır. Aynı adreste L-25, P-679-B.
Mezar taşıma şunlar yazılacak: “Gazeteci-İsa Kayacan D: 20.09.1943 Ö:..”
Kitabeye
çocuklarımın ağzıyla aşağıdaki dörtlüğün yazılacağı vasiyetinde bulunuyor.
“Kalbimizde,
birer alevsiniz, sönmüyorsunuz,
Yıllar
geçiyor, yine dönmüyorsunuz,
Ağlayıp
durduğumuzu bilmiyorsunuz,
Kalbimizde
birer alevsiniz, sönmüyorsunuz…”
Yine
bu bölümde Mustafa Ceylan’ın kaleminden:
“Aşkım
ve heyecanım; en mübârek işimdin,
Ocağımı
tüttüren sımsıcak ateşimdin,
Hayatımdın,
eşimdin, her mevsim güneşimdin…
Şimdi
karanlıktayım, çekilmiyor bu hayat,
Öksüz,
yetim kalmışım, neredesin Sabahat?
Aklım
gitti başımdan, döndüm çılgın deliye,
Bu
zalim kara yazı bize yazılmış, niye?
Bekle
ben de gelirim, belki gelen seneye…
Zaten
kuşlar kanatsız, yaralanmıştır kırat,
Haydi
tut ellerimden, neredesin Sabahat?
Mustafa CEYLAN (Antalya-2002)” 2 bendini verdiğimiz ve 44 bentten oluşan “İsa
Kayacan’ın ağıdı: Nerdesin Sabahat?” yer alıyor. Onu hemen Mansur Ekmekçi’nin:
“………………………………
Yol
uzar, su akar gider taşkına,
Kıblegâhım
sendin, döndüm şaşkına,
Ruhunu
gölgenle sal, Hû aşkına;
Cehennem
içinde, sanki nârdayım.
……………………………………………………”
3. kıtasını yazdığım 4 kıtalık “Gittin Gideli” şiiri yer alıyor. Bu bölüm
çeşitli illerimiz ve Yemen’den, Şili’den, Azerbaycan’dan ilginç mezar taşı
örnek kitabeleriyle, hadisler ve ibretli sözlerle devam ediyor. Bölümün sonuna
Doç. Dr. Tamilla Abbashanlı’nın “Ben sensiz ölürüm” içli makalesi, Kerimova
Pervane Namıkgızı’nın Sabahat Hanım’a yazdığı “Sen Yaşıyorsun” şiiri, Doç. Dr. Mehbube
Abdulhamit kızı-Kurbanova’nın “Azerbaycan’dan Mektup” ve Fethiye’den Recai
Şahin’in şiirine ve “Ünal Şöhret Dirlik’in Cevabı” makalesine yer vererek
bölümü tamamlamış.
Dördüncü
bölüme; araştırmacı ve yazarların kaleminden başlığı altında İslâm Yaşar, M.
Kemal Yılmaz, Mustafa Okumuş ve Orhan Şentürk’ün makalelerini sıralamış, sonra
Türk Halk Yaşayışında Şiir (II) bölümünde “Dağlar başıma felek, Gözüm yaşına
felek, Akıbet kuş kondurdun, Mezar taşıma felek” ve benzeri örneklerden sonra
Hayrettin İvgin, Dr. İrfan Akay, M. Muammer Bağcı, Abdülkadir Güler, Şükrü
Tekin Kaptan, Ahmet Altan, Doç. Dr. Tamilla Abbassanlı-Aliyeva, Ahmet Tufan
Şentürk, Ertuğrul Özkök, Ünal Şöhret Dirlik’in ilgili yazıları ve tespit
ettikleri kitabelere (Mezar taşı yazılarına) yer verilmiş. Gülbahar Ünlü’nün
ilgili mani ve ilençleri ve “Mahşer yerinde ruhlarla dans” makalesi benzer örnekler
ardından şair ve ozanların dili ve kalemiyle soyadı sırasına göre şiir
örnekleri 267. sayfadan 366. sayfaya kadar mezarlık, ölüm ve maneviyatla,
nasihatle ilgili şiirlere yer verilmiş.
Menderes,
Zorlu ve Türkeş’in son sözleri, âşıkların kalemiyle ölüm, basında yer alan
haberlerden kesitler ve İsa Kayacan’ın başarıları, Hz. Muhammed’in ölümünden
önceki vasiyeti neydi? Atatürk’ün annesinin ölümüyle ilgili gördüğü rüya ile
bölüm tamamlanıyor.
Beşinci
bölüm; maniler (Genelleme). Bu bölümde maniler hakkında genel bilgiler
verilmiş. Mani; şekil ve türlerine göre sınıflanmış. Anonim ramazan manileri
örnekleri, söyleyeni belli manilere örnekler verilmiş. Devamında mezar
taşlarının şekilleri ve anlamlarına yer verilmiş. Ulema ve paşa mezar taşları
büyük sarık, tarikat ehli kişiye aitse uzun külâh üzerine sarık, Köy ağası ince
sarık, yeniçeri ağaları üstü geniş altı dar kavukla şekillenmiş mezar taşları
ile belirlenmiştir. “Bezemeli mezar taşları” başlıklı İsa Kayacan’ın makalesini
yine Kayacan’ın “Helâlleşme çeşitlemesi” makalesi bu bölümde takip ediyor. Onu
da yine Kayacan’ın “Yıllara meydan okuyan camilerimiz” tespitleri takip ediyor.
Vefat eden dostlarının (Dr. Şükrü Tekin Kaptan, İsmail Sadık, Hüseyin Yurdabak,
Hüseyin Balım, Ali Abdülkerimoğlu) ardından yazdığı makaleleri yerleştirmiş.
Murat Duman’ın: “Dünyadan ayrılışımın mezardaki rüyası” makalesi ve “Mezarda”
şiirini takiben “Hizmetleriyle isimleri “ilginç”leşen vakıflarımız sıralanmış.
Bu 61 adet vakfın kısa tanıtımından sonra Mustafa Nevruz Sınacı’nın “Mezarlık
Kültürü” makalesi ile bölüm sona eriyor.
Altıncı ve son bölüm: “MEZARLIK
KÜLTÜRÜMÜZDEN ÖRNEKLER” kitabına katkıda bulunmaları amacı ile kişi ve
kuruluşlara yazdığı mektuplara (taleplere) kişilerden gelen mektuplar ve
kuruluşlardan gelen resmi yazılarla başlıyor. Katkıda bulunanlar, kaynaklar,
Gazeteci-Yazar Prof. Dr. İsa Kayacan’dan değişik kuruluşlara 21 bin 260 kitap
bağışı, Heykelinin Burdur Tefenni ilçesi Ece Köyü yetkililerine teklif
edilmesi, Azerbaycan yazılarım Bakü’de kitaplaştırıldı. İsa Kayacan hakkında
söylenenler, İsa Kayacan’ın özgeçmişi, İsa Kayacan hakkında yazılan şiirler ve
İsa Kayacan’ın yayınlanmış ve yayına hazır eserlerinin listesi ile kitap
tamamlanmış. Temmuz-2008 itibarı ile:
Yayınlanmış
eser sayısı: 124, Yayına hazır eser sayısı:
10
Mezar
taşları kitabelerinden örnekler:
Düşünmezsin
sen ölmeyi, Konularım
komşularım,
Terk
etmezsin hiç gülmeyi, Torunlarım,
yavrularım,
Yakası
yok ak gömleği İşte benim son
baharım,
Giymemeğe
çare mi var? Gelmez
yola gidiyorum.
Sabahtır
ezana bak, Ölüm
dediğin nedir;
Kabrimi
kazana bak, Dalda
bir kuru yaprak,
Azrail’in
suçu ne, Bin
sene de yaşasan,
Defteri
yazana bak. Son
durak kara toprak.
Muhterem İsa Kayacan Ağabey’in: “Bu
kitap; ne bir din kitabı ne de din bilgiler kitabıdır.” demesi mütevazı
kişiliğinin hassasiyetidir. Kitap; hayat, ölüm, ölümden ibret alma ve ölünün
arkasında yapılması gerekenler inancımız ve kültürümüz çerçevesi içerisinde
titiz araştırma, özverili çalışma neticesinde meydana getirilmiştir.
Ciddiyetiyle müsemma ciddi bir eser ortaya koymuştur. Kendisine sağlıklı bir
ömür niyaz ederken muhabbet ve hürmetlerimi arz ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder