21 Mayıs 2014 Çarşamba

KONUK YAZAR: "VEFA'NIN SEMBOLÜ İSA KAYACAN", Lütfü KILIÇ

KONUK YAZAR:
VEFA'NIN SEMBOLÜ İSA KAYACAN
                                                                                              Lütfü KILIÇ
Severek ve ibret alarak okuduğum bir kitap vesilesiyle gönül hanenize sefer etmeye niyetlendim. Niyetim halis; inşallâh seyr-i seferim de kazasız, belâsız olur. Okuduğum kitap:  MEZARLIK KÜLTÜRÜMÜZDEN ÖRNEKLER.Kitabın yazarı Prof. Dr. İsa Kayacan. Sayın İsa Kayacan’ı yıllar evvel Antalya’da tanımıştım. Halim-selim, ağırbaşlı, mütevazı, kısacası aklınıza gelebilecek güzel meziyetleri şahsında bütünleştiren numune bir insandı tanıdığım. Daha sonra takip edebildiğim aylık, üç aylık, mevsimlik dergilerde ve bazı gazetelerde sık karşılaştığım bir isimdi İsa Kayacan. Böylece kendisinin velut bir yazar olduğunu da öğrenmiş oldum.
            “Ey seher kuşu âşkı pervaneden öğren;
O yanmışın canı gitti, sesi çıkmadı.” Sâdî
            “Sen avurdun öttürürsün âşık ey bülbül odur,
Yanar od içre girür pervâne feryâd eylemez.”
Balıkesirli Zâtî, Sâdî ve Zâtî’nin beyitlerinde dile getirdikleri gibi Kayacan; pervane gibi hep yandı, kavruldu. O ateşin hararetiyle bereketli düşüncelerini sergiledi. Milli kültürümüzü yansıtan bir ayna olmak için ömür tüketti. Ama kutsal yolculuğunda seher kuşu gibi feryâd edip, şikâyette bulunmadı.
“Güle gûş ettirmez, boş yere bülbül inler;
Varak-ı mihr ü vefâyı kim okur, kim dinler.”  
Karamanlı Kâmî
Şair diyor ki; bülbül beyhude feryat, figan ediyor, beyhude inliyor; güle feryadını duyuramaz. Zamanımız öyle bir zaman oldu ki; sevgi ve vefa kitabını okuyan yok, dinleyen yok! Muhabbet, hürmet, sadakat, vefa hususunda belki Kâmî’nin zamanından daha kötü bir zamanda yaşıyoruz. 
Şükrediyoruz ki, vefalı insanlar, az da olsa, var. Henüz soyu tükenmedi.
Bu vefalı insanlardan birisi de hiç şüphesiz ki, İsa Kayacan. Zaten “MEZARLIK KÜLTÜRÜMÜZDEN ÖRNEKLER” de bir vefanın neticesidir. Kitap muhterem Kayacan’ın 124. kitabı olup, kitap 464 sayfadır. Kitabın künyesini vermeyeceğim. Arzu edenler: P.K. 15 (06542) A. Ayrancı-Ankara veya Gsm: 0532 454 6719 vasıtasıyla elde edip, inceleyebilirler.
Değerli İsa Kayacan kitabın kapağına sevgili ve rahmetli eşinin mezar kitabesini ve hemen yanı başına “İsa Kayacan” yazılı mermeri koymuş. Bunun anlamı şu: “Dünyada beraberdik, kabir ve ukbada da birlikte olacağız.”  İşte İsa Kayacan bu. Eşi ve sevdiklerine karşı ölümüne vefalı, menendine az rastlanır insanlardandır.
Kayacan, hemen kapağın arkasında kitap hakkında: “Bu kitap; ne bir din kitabı ne de dinî bilgiler kitabıdır. Bu kitap bazı araştırmaların bir araya getirildiği, mezarlık kültürümüzün dünü ve bugününden örneklerin aktarıldığı sayfalar bütünüdür.” der. İçindekiler, önsöz ve sunuşun dışında altı bölümden oluşan kitabın yine hemen kapağının arkasına İmam Azam Ebu Hanîfe’nin: “Cahillerle yaptığım, bütün tartışmaları kaybettim.” sözünü koyma ihtiyacını duyar. Önsözün sağ üst köşesine: “Her canlı gibi her insan da bir gün ölümle dünyasını mutlaka değiştirecektir. Önemli ve esas olan; hizmetleri, özellikleri ve güzellikleriyle ölümün bile hafızasından silemediği insanlar arasında yer alabilmektir.” uyarısında bulunur.
Sayın Kayacan, önsözünde: “Ziyaretlerim ve vefatlar sonucu burukluk ve üzüntüler içinde girdiğim mezarlıklara karşı hep içten ve teslimiyet duyguları yaşadım. Çok sevdiğim annem, babam, ağabeylerim ve öteki yakınlarım… Aramızdan ayrıldılar. 12 Şubat 2002 tarihi ise, dünyamın yıkıldığı, her şeyimin alt-üst olduğu, nefes alıp-verişimin durduğu, 39 yıllık hayat arkadaşım, eşim Sabahat’ın bir kalp krizi sonucu 45 dakika içinde vefat edip, gittiği, zamanın durduğu gün gelince yaşamamın gereksizliği ile yüz yüze geldim, acı gerçekle karşı karşıya kaldım. O günden sonra eşimin mezarı ikinci adresim oldu. Uzun süre her cumartesi eşimin mezarı başına gidip, onunla dertleştim. Bazen konuşmalarımız saatlerce sürdü. O günlerde eşimin mezarı etrafındaki mezar taşlarındaki anlamlı, özlü söz ve şiirler… değişik duygularla dikkatimi çektiler, beni etkileri altına aldılar. Hemen oracıkta mezar taşlarıyla ilgili bir araştırmaya girip, “yayın haline getirmeliyim” kararını verdim.” diyor. Kararının ardından dostlarına ve belediyelere mektuplar yazarak ve diğer girişimleriyle çalışmasına katkıda bulunmalarını istiyor.
Sunuş yazısında: “…Gidip-gelinmeye başlandı mı, son durağımız mezarlıkların görüntüleri bizleri daha çok duygulandırmaya, meşgul etmeye, düşündürmeye başlar. Mezar taşları ilk bakışta sessiz, sakin ve soğuk görünseler de göz atıldığında, inceden inceye düşünüldüğünde, incelendiğinde koskoca bir tarihin sunucuları olarak karşımıza çıkarlar. Mezar taşları bir bakıma geçmişin tanıkları, yaşayıcıları ve duygu nakledicileridirler. Mezar taşları ve kitabeler halk kültürümüzün ve tarihimizin en değerli eserleri arasında yer alırlar. Bu mezar taşlarının üzerindeki yazılarla, geçmişimizle ilgili tarih, sanat ve kültür yönünden birer belge niteliği taşıdıklarını, kaynak teşkil eden özellikleri olduğunu biliyoruz.” diyor.
            Değişik milletlerde farklı biçimde gelişen mezarlık kültürünü Türklerde; İslâmiyet’ten önce ve İslâmiyet’i kabulümüzden sonraki gelişimini değerlendiren İsa Kayacan; Osmanlı’daki mezarlık kültürünü değerlendirmiş, mezar taşlarının kadın veya erkek yani cinsiyete göre şekillendiğini belirleyerek erkeklerde Hacı, Ağa, Bey, Molla, Beşe, Efendi, Çelebi, Zade, Usta unvanları kullandığını belirtmiştir. Mezar taşlarının gerçek birer sanat eseri oldukları ve zamanının ustalığını göz önüne serdiğini belirtir. Mezar taşlarının kemer ve köprülerde kullanılan Horasan harcı ile yapıştırıldığı vurgulanır. Mezar taşlarındaki başlıklardan sarık durumuna göre kabirde yatanın kariyerinin belirlendiği ve bilhassa kadın mezarlarında hat sanatının inceliğinin sergilendiği vurgulanır. Ünlü kişilerin mezarları birer kümbet içine (türbe) alınmıştır. Mezarlıklar parselli ve kümbet içine alınmışsa buna “Asri mezarlık” denildiği belirtilmiştir. Mezar taşlarına yazı yazma geleneğini anonim halk edebiyatı içine almak gerektiğini vurgular. Mezarlıkların ve mezar taşlarının birer tarihi belge ve tarihe ışık tutan kaynak olduğu, onu etrafında çevrelenen milletin damgasını taşıdığını ifade eder. Kitabelerdeki Türkçe, Arapça, Farsça olarak kaydedilmeleri de yine belli dönemleri aksettirmektedir.
“Mezar taşına yazı yazma âdetiyle ilgili elimizdeki en eski deliller, Köktürk karakteriyle yazılmış Yenisey abidelerindedir.” “İki dünya arasındaki kapı” diye düşünülen mezar ve onunla ilgili her şey insanların daima ilgisini çekmiştir. Uluslararası antlaşmalarda; “mezarlara, mezarlıklara, anıtlara giriş serbestliği teminatı” getirildiğini dillendirir kıymetli Kayacan.
Kayacan, altı bölümden oluşturduğu “MEZARLIK KÜLTÜRÜMÜZDEN ÖRNEKLER” kitabının ilk bölümünde sunuştaki bilgilerin bir bölümünü tekrarlarken Yunus Emre, Mevlana, Necip Fazıl Kısakürek, Yahya Kemal Beyatlı v.b. şairlerden ölümle ilgili dörtlüklere de yer vermiştir. Ayrıca Allah’ın emirleri, ölüleri hayırla yâd etme, ölüm ve din, doğum ve ölüm anlatımları, inançlardan, ebediyet gerçeği, ölümün güzel yüzü ve genel ilmihâl bilgilerine değinmiştir. İkinci bölümünde ise “Ebediyet Kapısından İçeri Girerken” başlığı altında; ölüm öncesi ve sonrası görevlerimiz, hastaları ziyaret, ebediyetin kapısında, ölüm, ya hayat, ya hayat ve ölüm, ölüm anı, ölüm haberi, ölü için ağlamak, yıkama ve kefenlemek, cenaze namazı, cenazenin kabre taşınması, defin, başsağlığı dilemek-taziye, ölü için yapılan ibadetler, kabrin yapımı, kabir ziyareti, kabir ziyaretinin âdabı alt başlıkları altında okuyucularını aydınlatmaktadır. Ayrıca kabir ziyaretinde okunacak dûa ve sürelerden Fatiha suresi, Bakara suresinin ilk beş ve son iki ayeti, Yasin suresi, Mülk suresi, İhlâs suresi, Felâk suresi, Nas suresi ve meallerine yer verilmiştir. Mezar ve insan başlığı altında şehitler şehitlerimiz, şehid, ayet ve hadislerde şehitlik, İstanbul’daki tarihi şehitlikler sıralanmış, şehitlerimiz konulu şiirlerden örnekler, bazı şehitlerimizin isimleri, vefat, acı kayıp, başsağlığı, teşekkür, mevlid, anma, duyuru ilânları ve ilgili örneklerle ikinci bölüm tamamlanmıştır.
Üçüncü bölüm; “Hepimizin uğradığı, uğrayacağı, son duraklardaki, mezarlıklarımız-dan”  genel başlığı altındaki anonimleşenler bölümünde “Mezarlıklarımızın girişinde veya mezar taşlarının pek çoğunda yazılı, anonimleşmiş değişik sözlerle karşılaşırız. Bunlar dilden dile, ağızdan ağza dolaşmakta olanlardır. Bu anonimleşmişlerden bazıları: “Bizler buradayız, sizler de geleceksiniz.”, “Biz de gezerdik sizin gibi, siz de gelirsiniz bizim gibi.”, “Ölüm dediğin nedir, dalda bir kuru yaprak. Bin sene de yaşasan, son durak kara toprak.” şeklindedir.
            Mezarlıklarımız ve mezarlıklarımızdaki isim ve kimlikler bölümünde mezarlık görevlileri, imam ve belediyelerin sorumlulukları, mezar taşlarındaki kitabeler, mezar taşlarında yazılış yanlışlıklarını örnekler vererek açıklamıştır. Ankara Karşıyaka mezarlığındaki yeni adresimiz bahsinde Sabahat Kayacan D. 05.05.1938 Ö. 12.02.2002 L-25 P-679-C Ankara Karşıyaka Mezarlığı’nın 1 nolu kapısından giriyorsunuz. 3. Caddenin 108. Sokak başıyla kesiştiği noktanın üstü. Benim kendi mezarım da eşimin mezarının bitişiğinde hazır. Aynı adreste L-25, P-679-B. Mezar taşıma şunlar yazılacak: “Gazeteci-İsa Kayacan D: 20.09.1943 Ö:..”
Kitabeye çocuklarımın ağzıyla aşağıdaki dörtlüğün yazılacağı vasiyetinde bulunuyor.
“Kalbimizde, birer alevsiniz, sönmüyorsunuz,
Yıllar geçiyor, yine dönmüyorsunuz,
Ağlayıp durduğumuzu bilmiyorsunuz,
Kalbimizde birer alevsiniz, sönmüyorsunuz…” 

Yine bu bölümde Mustafa Ceylan’ın kaleminden:
“Aşkım ve heyecanım; en mübârek işimdin,
Ocağımı tüttüren sımsıcak ateşimdin,
Hayatımdın, eşimdin, her mevsim güneşimdin…
Şimdi karanlıktayım, çekilmiyor bu hayat,
Öksüz, yetim kalmışım, neredesin Sabahat?

Aklım gitti başımdan, döndüm çılgın deliye,
Bu zalim kara yazı bize yazılmış, niye?
Bekle ben de gelirim, belki gelen seneye…
Zaten kuşlar kanatsız, yaralanmıştır kırat,
Haydi tut ellerimden, neredesin Sabahat?
            Mustafa CEYLAN (Antalya-2002)”  2 bendini verdiğimiz ve 44 bentten oluşan “İsa Kayacan’ın ağıdı: Nerdesin Sabahat?” yer alıyor. Onu hemen Mansur Ekmekçi’nin:
“………………………………
Yol uzar, su akar gider taşkına,
Kıblegâhım sendin, döndüm şaşkına,
Ruhunu gölgenle sal, Hû aşkına;
Cehennem içinde, sanki nârdayım.
……………………………………………………” 3. kıtasını yazdığım 4 kıtalık “Gittin Gideli” şiiri yer alıyor. Bu bölüm çeşitli illerimiz ve Yemen’den, Şili’den, Azerbaycan’dan ilginç mezar taşı örnek kitabeleriyle, hadisler ve ibretli sözlerle devam ediyor. Bölümün sonuna Doç. Dr. Tamilla Abbashanlı’nın “Ben sensiz ölürüm” içli makalesi, Kerimova Pervane Namıkgızı’nın Sabahat Hanım’a yazdığı “Sen Yaşıyorsun” şiiri, Doç. Dr. Mehbube Abdulhamit kızı-Kurbanova’nın “Azerbaycan’dan Mektup” ve Fethiye’den Recai Şahin’in şiirine ve “Ünal Şöhret Dirlik’in Cevabı” makalesine yer vererek bölümü tamamlamış.
Dördüncü bölüme; araştırmacı ve yazarların kaleminden başlığı altında İslâm Yaşar, M. Kemal Yılmaz, Mustafa Okumuş ve Orhan Şentürk’ün makalelerini sıralamış, sonra Türk Halk Yaşayışında Şiir (II) bölümünde “Dağlar başıma felek, Gözüm yaşına felek, Akıbet kuş kondurdun, Mezar taşıma felek” ve benzeri örneklerden sonra Hayrettin İvgin, Dr. İrfan Akay, M. Muammer Bağcı, Abdülkadir Güler, Şükrü Tekin Kaptan, Ahmet Altan, Doç. Dr. Tamilla Abbassanlı-Aliyeva, Ahmet Tufan Şentürk, Ertuğrul Özkök, Ünal Şöhret Dirlik’in ilgili yazıları ve tespit ettikleri kitabelere (Mezar taşı yazılarına) yer verilmiş. Gülbahar Ünlü’nün ilgili mani ve ilençleri ve “Mahşer yerinde ruhlarla dans” makalesi benzer örnekler ardından şair ve ozanların dili ve kalemiyle soyadı sırasına göre şiir örnekleri 267. sayfadan 366. sayfaya kadar mezarlık, ölüm ve maneviyatla, nasihatle ilgili şiirlere yer verilmiş.
            Menderes, Zorlu ve Türkeş’in son sözleri, âşıkların kalemiyle ölüm, basında yer alan haberlerden kesitler ve İsa Kayacan’ın başarıları, Hz. Muhammed’in ölümünden önceki vasiyeti neydi? Atatürk’ün annesinin ölümüyle ilgili gördüğü rüya ile bölüm tamamlanıyor.
            Beşinci bölüm; maniler (Genelleme). Bu bölümde maniler hakkında genel bilgiler verilmiş. Mani; şekil ve türlerine göre sınıflanmış. Anonim ramazan manileri örnekleri, söyleyeni belli manilere örnekler verilmiş. Devamında mezar taşlarının şekilleri ve anlamlarına yer verilmiş. Ulema ve paşa mezar taşları büyük sarık, tarikat ehli kişiye aitse uzun külâh üzerine sarık, Köy ağası ince sarık, yeniçeri ağaları üstü geniş altı dar kavukla şekillenmiş mezar taşları ile belirlenmiştir. “Bezemeli mezar taşları” başlıklı İsa Kayacan’ın makalesini yine Kayacan’ın “Helâlleşme çeşitlemesi” makalesi bu bölümde takip ediyor. Onu da yine Kayacan’ın “Yıllara meydan okuyan camilerimiz” tespitleri takip ediyor. Vefat eden dostlarının (Dr. Şükrü Tekin Kaptan, İsmail Sadık, Hüseyin Yurdabak, Hüseyin Balım, Ali Abdülkerimoğlu) ardından yazdığı makaleleri yerleştirmiş. Murat Duman’ın: “Dünyadan ayrılışımın mezardaki rüyası” makalesi ve “Mezarda” şiirini takiben “Hizmetleriyle isimleri “ilginç”leşen vakıflarımız sıralanmış. Bu 61 adet vakfın kısa tanıtımından sonra Mustafa Nevruz Sınacı’nın “Mezarlık Kültürü” makalesi ile bölüm sona eriyor.
            Altıncı ve son bölüm: “MEZARLIK KÜLTÜRÜMÜZDEN ÖRNEKLER” kitabına katkıda bulunmaları amacı ile kişi ve kuruluşlara yazdığı mektuplara (taleplere) kişilerden gelen mektuplar ve kuruluşlardan gelen resmi yazılarla başlıyor. Katkıda bulunanlar, kaynaklar, Gazeteci-Yazar Prof. Dr. İsa Kayacan’dan değişik kuruluşlara 21 bin 260 kitap bağışı, Heykelinin Burdur Tefenni ilçesi Ece Köyü yetkililerine teklif edilmesi, Azerbaycan yazılarım Bakü’de kitaplaştırıldı. İsa Kayacan hakkında söylenenler, İsa Kayacan’ın özgeçmişi, İsa Kayacan hakkında yazılan şiirler ve İsa Kayacan’ın yayınlanmış ve yayına hazır eserlerinin listesi ile kitap tamamlanmış. Temmuz-2008 itibarı ile:
Yayınlanmış eser sayısı: 124,  Yayına hazır eser sayısı: 10
Mezar taşları kitabelerinden örnekler:
Düşünmezsin sen ölmeyi,                     Konularım komşularım,
Terk etmezsin hiç gülmeyi,                   Torunlarım, yavrularım,
Yakası yok ak gömleği                        İşte benim son baharım,
Giymemeğe çare mi var?                     Gelmez yola gidiyorum.

Sabahtır ezana bak,                             Ölüm dediğin nedir;
Kabrimi kazana bak,                            Dalda bir kuru yaprak,
Azrail’in suçu ne,                                  Bin sene de yaşasan,
Defteri yazana bak.                              Son durak kara toprak.           
            Muhterem İsa Kayacan Ağabey’in: “Bu kitap; ne bir din kitabı ne de din bilgiler kitabıdır.” demesi mütevazı kişiliğinin hassasiyetidir. Kitap; hayat, ölüm, ölümden ibret alma ve ölünün arkasında yapılması gerekenler inancımız ve kültürümüz çerçevesi içerisinde titiz araştırma, özverili çalışma neticesinde meydana getirilmiştir. Ciddiyetiyle müsemma ciddi bir eser ortaya koymuştur. Kendisine sağlıklı bir ömür niyaz ederken muhabbet ve hürmetlerimi arz ederim.

Hiç yorum yok: