Azerbaycanlı
Telman Bayramoğlu’ndan:
Sihirbaz ve
Mahkûm
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan çıkışlı yayınların
bana ulaşmasındaki sayı artışı, beni sevindiriyor.
Oradaki kardaşlarımız,
yorulmadan yazıyor, yayınlıyorlar.
İnce Senet alanındaki çalışmalarının ürünleri bunlar.
Telman Bayramoğlu imzalı,
Sihirbaz ve Mahkûm, adlı roman, Türkiye’de, İstanbul’da Sokak Kitapları
Yayıncılık, yayınları arasında 152 sayfayla Günyüzü görmüş.
Türkiye Türkçesiyle yayınlanan
kitabın çevirisi, Hazar Tebrizli imzasını taşıyor.
Kitabın 7. sayfasında başlayan
anlatımlar, bir yumuşak dil ifadesiyle ortaya konuluşun örnekleri olarak
görülüyor.
İlk paragraf şöyle:
“Uzun yıllar yaşadığı şehri,
özlemişti. Bazen yaşadıklarını tatlı bir rüya gibi hatırlıyordu. Ayrılamadığı,
doyasıya yaşayamadığı o günler için burnunun direği sızlıyordu. Nasıl da o
yılların yeniden geri gelmesini istiyor, yeniden yaşamaya arzu ediyordu. Başka
ne düşünebilirdi ki?
Yıllardır gördüğüm, ortaya çıkardığım gerçeklerden biri;
Romanlarda anlatım uzunluğu
görülürken, bu uzunluk içindeki olayların birbiriyle karışmaması gerçeğinin
önemli olduğunu ifade ettim.
Telman Bayramoğlu, bu önemli
gerçeğin yakalayıcılarından. Olayların akışında, bir sihirbaz gibi davranıyor,
kopukluk ortaya koymuyor.
Bu yüzden, öncelikle tebriklerimi
sunmak istiyorum.
Kitabın arka kapağından bazı cümleler:
Eserde tasvir edilen olaylar,
herkesi hayrete düşüren mucizelerle dolu ve yaşam alanından uzak bir nehir
kenarından yaşanıyor. İkili hayattan yorulan sihirbaz, burada ağır hastalığa
yakalanmış ve ölümü bekleyen karı kocanın komşuluğuna gelir.
Temel Bayramoğlu:
1961 yılında Azerbaycan’da
doğdu, uzun yıllar gazetecilik yaptı. Bir Kendin Ağrıları, Bir Köyün Ağrıları,
Ceza, Katil, adlı romanlarını değişik yıllarda yayınladı.
***
Ali
Serdar’dan: Bizim türkülerimiz
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ali Serdar Burdurlu hemşehrim.
Sayıştay 1. Daire Başkanı.
Çağdaş Burdur Gazetesindeki yazılarıyla ‘Merhaba’ sütunundaki sohbetleriyle
dikkat çekiyor.
Çağdaş Burdur Gazetesinin 2583.
sayısındaki köşesinde Ali Serdar ‘Bizim türkülerimiz”den bahsediyordu,
sözediyordu.
Dokuz ayrı bölümden meydana
gelen Bizim Türkülerimizden:
Bizim türkülerimiz,
Gürbeti derin derin dile
getirir,
Yürekleri ezer eritir,
Sılayı aratır, özledir,
Yaylalara götürür, gezdirir,
geri getirir.
Yol havaları bir başka,
Cezayir en başta,
Bir de gelin ağlatanı var,
Gelinlerin gözü yaşta,
Hem ağlar, hem gider bu genç
yaşta.
Bizim türkülerimiz uzun soluklu
bir anlatım, Ali Serdar duygularının dile getirilişi, sayfalara, sütunlara
aktarılışı…
Efelerden sözediliyor,
zeybeklerden bahsediliyor uzun uzun.
Mısralar doluluk içinde, anlam
yüklüğü içinde. Yaşanmış, yaşanmamış öykülerin varlığından yola çıkılıyor,
hareket ediliyor ağır dolusu, yürek dolusu.
Sonra, bizim türkülerimizin
fotoğraf kareleri anlatılmaya devam ediliyor Ali Serdar tarafından:
Bizim türkülerimiz,
Ezgidir, yürekleri dağlatır,
Coşkudur göğüsleri kabartır,
Gurbettir, sılayı özletir,
Sevdadır, dilsizi söyletir.
Daha pek çok özelliği, güzelliği
dile getiriliyor türkülerimizin Ali Serdar tarafından.
Tebriklerimi sunuyorum
efendim.
***
Ankara’dan
‘Sence’ Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Genel Merkezi Ankara’da bulunan,
Türk-Büro Sendikasının yayınladığı bir dergi ‘Sence’.
İlk sayısı 26 Nisan 2013
tarihinde Günyüzü görmüş bu derginin. Adı Çözüm sende: Sence, şeklinde
karşımıza çıkıyor.
Pırıl pırıl bir baskıyla 64
sayfa ile oluşturulmuş, şekillendirilmiş.
Sahibi: Türk Büro Sen adına:
Fahrettin Yokuş
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Cafer
Seçer, Editör: Yasemin Güngör.
Yayın kurulu var beş ayrı isim
ve imzadan oluşan;
Fotoğraf Editörü: Sahibe Bahar
Ablan
Yönetim yeri: Dr. Mediha Eldem
Sk. No:85
Kocatepe - Ankara. Tlf: 9312 424
22 11
Fahrettin Yokuş ‘Başlarken’
başlıklı yazısının bir yerinde: “Türkiye Kamu-Sen, aralarında sendikamız Türk
Büro Sen’inde bulunduğu 11 sendikanın bir araya gelmesiyle oluşturulmuştur…
Sendikal faaliyetlerin çok ötesinde, üyelerimizin bilgilerini artıracak,
sağlıktan kültüre, milli değerlerden sosyal gelişmelere kadar her konunun
içinde olduğu bir memur ailesi dergisi sunuyoruz” diyor.
Yasemin Göngör, selam ile söze
başlıyor: “Sevgili okur; Sence, ancak seninle birlikte yayın hayatını devam
ettirebilir. Bundan dolayı sözün başında, Sen’i bize davet ediyoruz”
konukseverliğiyle karşımıza çıkıyor. Renkli olarak şekillendirilen sayfalardaki
rahatlık dikkat çekiyor.
Sence Dergisinin ilk sayısının
sayfalarına döndüğümüzde gördüğümüz imza sahiplerinden bazıları: Av. Neşe
Balcı, Hakan Gülay, Cem Ceylan, Psikolog R. Beder Şen, Ümran Alınak, Dr.
Süleyman Güngör, Yasemin Güngör, S. Bahar Ablan, Y. Şevki Kibar, Ülkü
Davutoğlu, Dilek Kapdağ, S. Ahmet Sılay, Hakan Kurucu.
Dergide değişik şiirler, imza
sahipleriyle birlikte verilirken, rahmetliler Neşet Ertaş (1938-2012) ve
Abdurrahim Karakoç’un eserlerinden bazı örnekler kısa biyografileriyle birlikte
verilmiş.
***
Azerbaycanlı
Gülâye Şınıklı’dan:
O biriler
kimisen…
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycanlı şair, yazar ve
araştırmacı Gülaye Şınıklı’nın yeni bir kitabı geldi geçenlerde. Hayrettin
İvgin yaradıcılığına hasredilmiş, sevimli görünümlü 84 sayfa ile şekillenmiş,
şekillendirilmiş bir araştırma, tahlil kitabı.
İsmi: O Biriler Kimisen..
Hayrettin İvgin yaratıcılığına
hasredilmiş, ithaf edilmiş.
Servaz Hüseynoğlu’nun bir
sunuşu, takdimi var ilk sayfalarda. Bir yerinde; “Okuyuculara takdim olunan bu
kitabda, müellif çağdaş Türk edebiyatının önemli simalarında Hayrettin İvgin’in
hayatı ve şiirlerinin anlatılışı yapılmaktadır.” Deniliyor.
Gülaye Şınıklı, Hayrettin
İvgin’in sanat dünyasındaki genel görünümünden yola çıkarak, önemli bir
incelemeyi gerçekleştirmiş. Bu incelemede, Hayrettin İvgin, bilinmeyen
yönleriyle gözlerimiz önüne seriliyor.
Tanınmış Türk şairi, Hayrettin
İvgin’in “Bilirim Gelmeyeceksin” adlı şiir kitabından sonra, yeni bir kitabının
yayınlanması düşüncesi ortaya çıkınca, Gülaye Şınıklı, kâğıt kaleme sarılıyor,
Hayrettin İvgin’in şiirleri üzerinde inceleme çalışmalarını sürdürüyor,
bitiriyor. Sayfalarında gezme fırsatı bulduğumuz kitap ortaya çıkıyor.
Gülaye Şınıklı, Hayrettin
İvgin’in “O birileri gibi” şiirinden yola çıkıyor. O şiirde, öz fikrinin
şekillenişiyle karşılaşıyor. O şiiri, öz sözü, kalp çırpıntısı gibi görüyor,
karşılıyor. Hayrettin İvgin şiirinden:
Git, sende o birileri gibisin,
Gülüşün, giyimin, gezişin,
Hepsi, hepsi o birileri gibi.
Bana artık yakın olma,
Uzaklaş benden,
Sen de o birileri gibisin kızım.
Gülaye Şınıklı böyle bir kitabın
Azeri Türkçesinde yayınlanışını sağladığı için, tebriklerimi sunuyorum efendim.
***
Gümülcine’den
‘İnsanca’
Dergisi’nin 2. sayısı
Prof.
Dr. İSA KAYACAN
Yunanistan’dan, Gümülcine’den
gelen bir dergi var, sanat, düşünce, kültür Dergisi ‘İnsanca’.
İkinci sayısı bize ulaşan bu
derginin sevimli bir görünümü var. İnsanın bağrına basası geliyor. Hele geldiği
yer ve soydaşlarımızın seslerinin duyulması, görülmesi bakımından taşıdığı
önemi de göz önünde bulundurursak, bu hasret bir kat daha artıyor.
İnsanca Dergisinin sahibi ve
sorumlusu: Kültür-Sanat Şirketi Yazı İşleri Müdürü: Hakan Mümin. Yayın
kurulunda; Ahmet M. Ahmet, Faik Hakkı Ali, Dr. Hasan Ahmet, Mustafa Çolak görev
yapıyorlar.
Dergi içinde, sayfalarında
değişik yazı ve şiirlerle karşılaşılıyor. Yazı ve şiirleriyle dergi
sayfalarında yeralanların bir sıralamasını yapalım öncelikle: Sema Salihoğlu,
Şefaat Ahmet, Rahmi Ali, Hasan Ahmet, faik Hakkı Ali, Füsun Suka, Mustafa
Çolak, Ahmet M. Ahmet, Mehmet Dükkancı, Şule Hüseyin, Emre Ahmet, Vildan
Serdar.
Şefaat Ahmet ‘Gerçek değil’ adlı
şiirinde şöyle sesleniyor, duygularını sayfalara aktarıyor:
Kalbimiz karar verir,
Mantığımız değil,
Çaba önemlidir, sonuç değil,
Bu yaşadığımız da zaten
yalandır,
Gerçek değil..
Dergi içindeki öyküler,
denemeler, şiirler birbiri ardına sıralanırken, Hasan Ahmet imzalı şiirler
çıkar karşımıza. ‘Keşke’ adlı şiirinde, daha doğrusu bu şiirin bir dörtlüğünde
Hasan Ahmet şöyle seslenmektedir:
Kuş gibi bakarsa insan insana,
Sevgi, merhamet çoğala çoğala,
Her yer dolar taşar, bütün
dünyada,
Neşelenirler denizler, nehirler.
Füsun Suka ise evini güzel evini
anlatıyor şiirinde.
***
Ali
Serdar’ın Burdur duyguları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ali Serdar, Burdurlu
hemşehrilerimden. Sayıştay 1. Daire Başkanı. Bürokrasideki başarıları kadar,
yazdıklarıyla, yayınladıklarıyla da dikkat çeken bir hemşehrim.
Burdur merkezde ofset tekniğiyle
günlük yayınlanan ‘Çağdaş Burdur’ Gazetesinde haftalık yazılarıyla dikkat
çekmeye başlayan Ali Serdar, genellikle Burdur’un sorunlarıyla ilgili
tespitlerini, duygularını ortaya koyuyor, hemşehrileriyle, okurlarıyla
paylaşıyor.
Ali Serdar’ın, Burdur sevdasının
doruklarda oluşunu, yazı ve şiirleriyle, Burdur özellikle doğum yeri olan
Karamanlı ilçesine karşı ayrı bir bağlılık, hasret ve özlem duyguları içinde
olduğunu da yıllardır, biliyor ve görüyorum.
Çağdaş Burdur Gazetesinin 2 bin
575. sayısındaki ‘Merhaba’ adlı köşesinde, analarımıza merhaba diyordu bu kez.
“Güneşin kavurduğu bir gün ninem eşeğin semerinde ben arkasında tarlaya
gidiyorduk. Bostanından gelen bir teyze nineme küçük bir hiyar verdi. Sıcaktan
yanmıştık. Ninem önce hıyarı soydu, bana verdi. Ben bir solukta bunu yedim.
Sonra ninem, bana kabuklarını da vereyim mi? Diye sordu. Soyduğu kabukları
atmamış, kendi yemeyi düşünmüş. Bana sormadan da yememiş” diye devam ediyor Ali
Serdar anlatımı.
Ali Serdar hemşehrimin bu
yazısının sonunda da “Anam” adlı beş ayrı bölümden meydana gelen bir şiir
vardı. Bu şiirin iki bölümü şöyleydi:
Binbir güçlükle dünyaya
getirdin,
Beşiklere beledin, ak sütünle
besledin,
Yemedin yedirdin, giymedin
giydirdin,
Yoklukla, güçlükle yetiştirdin,
Ben senin hakkını ödeyemem anam.
Küllü sularla yıkadın
çamaşırlarımı,
Yıkayıp okşadın başımı,
saçlarımı,
Hep sevdin, çatmadın kaşlarını,
Ben sana kıyamam anam.
***
Birdal Can
Tüfekçi duygularıyla
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Birdal Can Tüfekçi, Muğla
ilimize bağlı, Dalaman ilçemizden seslenmeye devam ediyor. İki şiiri var Birdal
Can Tüfekçi’nin masamda. Bu şiirler, Yıllar yılı ve Heveslenme boşuna adlarının
taşıyıcıları efendim.
Beş ayrı bölümden oluşan,
meydana gelen Yıllar yılı adlı şiir; El vurupda açılan gönül yarasında sözlerin
izi olduğu, yıllar yılı şafaksız gecelerde duyulan, yaşananların mısralara
dökülen duyguları yer alıyor.
Bir dörtlüğü bu şiirin şöyle
karşımıza çıkıyor Birdal Can Tüfekçi anlatımıyla, duygularıyla;
Bulamadım ben sensiz, gönlümün
can eşini,
Bayram olurdu bana, görseydim
gelişini,
Üzerimde parlayan, aşkımın
güneşini,
Doğdurmadın bir türlü, yıllar
yılı bir tanem.
Ayrılığın yüreğinde kor
olduğunu, adının her anılışında, bitmeyen korla dolup taştığını, ömrün geçmekte
oluşu karşısında “gel demenin ar” olduğunu anlatıyor bir bir, mısra mısra
Birdal Can Tüfekçi.
Beş ayrı dörtlükten meydana
gelen, Heveslenme boşuna adlı, başlıklı şiirde de Birdal Can Tüfekçi
duygularının sevgi ve sitem anlatımlarıyla karşılaşıyoruz. Bu şiirin bir
dörtlüğü şöyle çıkıyor karşımıza:
Seven gönül aşkını, böyle satmaz
bilesin,
Son sözümü sor bana, gönül seni
dilesin,
Muradın oldu artık, hep gönlünce
gülesin,
Heveslenme boşuna, bu aşk bitmez
sevdiğim.
Birdal Can Tüfekçi, özellikle
şiirleriyle, yayınladıklarıyla sanat ve edebiyat dünyamızın önemli bir yerine,
noktasına ulaşmış, bağdaş kurup oturmuştur. O’nun gelecek gün ve yıllarda daha
önemli noktalara ulaşacağı yönündeki inancımı belirtmek istiyor tebriklerimi sunuyorum
efendim.
***
Sabahattin
Yarar’dan: Sabah’ca
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar yayınlanır. Size, bize
ulaşır, ulaştırılır. Sabahattin Yarar imzası, Kilis ilimizde Ahmet Barutçu
dostumuzun sabır ve başarıyla günlük yayınladığı Kent Gazetesi sütunlarından
tanığımız bir isim ve imzadan, Sabahattin Yarar’dan 68 sayfalık bir şiir kitabı
gelir. Adı Sabah’ça dır.
Sabahattin Yarar, öncelikli
söz’de, Önsöz olarak ortaya koyduğu görüşlerinin bir yerinde: “Her ne kadar
iddialı bir şair değilsem de şairlerin dilini, söylemek istediklerini, yazım
şekillerini değerlendirme bilincine sahibim” diyor.
Hatay ilimizin Antakya
merkezinden seslenen Sabahattin Yarar, şiirlerinde hecevezni ve serbest
tarzdaki yazdıklarıyla dikkat çekiyor. Masamdaki kitapda böyle bir anlatım
görüntüsü, şiirler biçimi ortaya konulmuş.
Kilis ilimizden “Sevgili” diye
bahsediliyor, bu konudaki dörtlüklerinden birinde:
Ah! Bir kalbime koyabilsem seni,
İçimde yok edip eritsen seni,
Göresim gelince güzelliğini,
Sana ulaşılan yol etsen
beni.
Diyerek, sevgilisine, Kilis’ine
duyduğu, özlemi dile getiriyor. Sonraki şiirlerinde yine Kilis’ten,
Kilislilerden sözediliyor, zaman ve fırsat buldukça
Yer yer, mahalli ağız,
anlatımlarıyla mısralardan oluşan şiirlerle de karşılaşıyoruz Sabahattin Yarar
imzasıyla oluşturulan, sayfalara aktarılan şiirlerde. Sayfa 62 ve 63’de yeralan
“Dünya Kilis kokar!” başlıklı şiirden bir dörtlük:
Bak bir etrafa şöyle,
Her taraf Kilis kokar,
Deme olur mu beyle,
Şu dünya Kilis kokar.
1946 yılında doğan Sabahattin
Yaran Kilis gazetelerinde makinist, usta, mürettip ve Yazı İşleri Müdürü olarak
çalıştı. Türkiye’nin değişik yerlerinde 23 yıl bankacılık yaptı. 1994 yılında
İskenderun’da T. Vakıflar Bankası Müdürü olarak emekli oldu.
***
Dörtlükler,
şiirsel sözler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bir şairimizin şiirlerinden
dörtlükler ve bir başka şairimizin şiirsel sözlerinden örnekler verelim
istiyorum bu yazımda efendim:
Kırklareli ilimiz merkezinden
Alaeddin İkican’ın, Sonbahar büyüsü ve hayat bizi bekliyor, adlı şiirlerinden
birer dörtlük:
Bütün mevsimlerden ayrı
sonbaharda,
Bağ bozumu misali insanlarda,
Yazın bittiğini hatırlarsın ya,
İşte budur sonbaharın büyüsü..
Yaşımız elli oldu, yol aldık
diyemedik,
Zaman nasıl geçiyor, inan ki
anlamadık,
Sanma hayat duruyor, sanki yeni
başlıyor,
Yaşamak güzel dostum, hayat bizi
bekliyor.
İzmir ilimizin Menemen ilçesinden
seslenen Turgay Algan, şiirsel anlatımlarıyla dikkat çekiyor. Başlıksız,
şiirler bütünlüğü başlığı altında yazdıklarıyla bize ulaşıyor. Bu mısralardan
mısra bütünlüğü içinde oluşan, oluşturulan sözlerden örnekler veriyor bize.
Turgay Algan anlatımlarından:
1- Ben küçükken, hep adam
olmak isterdim.
2- Tek tek, güzeller
kendilerini sevdiriyor,
3- Ahmet, Selim sokakta
gezer.
4- Virane evde, duvarda
asılı kalmış resim,
5- Denizden İstanbul’a
gidelim,
6- Yalvarma sen beni, Sen ve
sen ve sen,
7- Bir şiir yazmıştın bana,
Bir tane daha yazalım,
8- Bana selam göndermiş,
Tanımadığım Tomaz salamun.
Görüşler, anlatımlar. Ortaya
konulan Turgay Algan duyguları, şiirsel anlatımları böyle efendim.
***
Güzide
Gülpınar Taranoğlu’nun
Yayımlanmamış
mektupları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar, araştırmalar sonucu
yayınlanır. Araştırmaların uzunluğu, kısalığı söz konusudur.
Üç isim ve imza, Salih Okumuş,
Mehmet Nuri Parmaksız, Sabit Bayram, Güzide Gülpınar Taranoğlu’yla ilgili
birkaç kitap yayımladılar. Hatta benden, yer yer Güzide hanımla ilgili bilgi ve
belge alıp, yayımlanmış makalelerimden örneklerden de yararlandılar.
156 sayfalık kitap içinde Güzide
Gülpınar Taranoğlu’nun değişik isim ve imzalara yazdığı mektup örnekleri var.
Bu isimler arasında bilinenler, bilinmeyenler (bana göre) yeralıyor.
Geçmişte, mektupların önemini
daha iyi anlaşıldığı, aranılırlıklarının arttığı gibi değerlendirmelere de yer
verilmiş. Hatta 13 ncü sayfada Türk edebiyatında isim yapmış, şair ve sanatkârların
mektuplarının toplandığı özel eserlerden de sözedilmiş. Bu arada her üç
araştırmacının dikkatinden kaçan bir gerçek unutulmuş veya göz ardı edilmiş:
Bu satırların yazarı İsa Kayacan
Mart 1999’da, Ece Yayınlarının 110. yayını 2068 mektubun yeraldığı 352 sayfalık
“Bana Gelen Mektuplar” adlı kitabın, 21, 32, 48, 50, 64, 87, 95, 116, 129, 165,
179, 213, 216, 257 sayfalarında, Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun İsa Kayacan’a
yazdığı mektuplar yeralmıştır.
Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun
mektuplarında, samimiyet duyguları ön plana çıkıyor. O’nun, özellikle Gülpınar
Dergisinin yayımı yıllarında, özellikle genç kalemlerin, yarına yürüyenler
olarak gördüğü isim ve imzaların ellerinden tutuşu, iyi niyet ve karşılıksız
hizmet aşkı, yayın dünyamızın efsane isimleri arasında, hatta başında
yeralışını sağlamıştır.
Salih Okumuş, Mehmet Nuri
Parmaksız, Sabit Bayram üçlüsü bu gerçeğin bir kez daha tekrarlanışını
sağladıkları için, kutlanması, alkışlanması gerekiyor.
***
Mehmet Nuri
Parmaksız’dan:
Mahşere Dek
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Mehmet Nuri Parmaksız,
yazdıklarıyla, yayınladıklarıyla dikkat çeken isim ve imzalarımızdan. Kısa adı
İLESAM olan, Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin Genel
Başkanı. Araştırmacılığı, edebiyat alanındaki eğitimciliği, O’nun hep öne
çıkan, özellik ve güzelliklerinden.
Yenilerde bir şiir kitabı daha
geldi. Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans Yayınlarının 184. olarak, 143
sayfayla Günyüzü gören kitap, Mehmet Nuri Parmaksız’ın şiirlerinden oluşuyor.
Kapak ortasında iki mısra var,
dikkat çeken: Sana dair yaşananlar; sana dair bu hayat/Bil ki sensiz olacaksam,
duruversin bu saat..
Mahşere kadar sürecek, bir
sevginin anlatımı, bağlılığın dile getirilişi. Olsa olsa, Mehmet Nuri Parmaksız
tarafından bu kadar temiz, bu kadar berrak ifade edebilir duyguların bütünlüğü,
katıksızlığı.
Şükür meşalesinden, dua
çiçeğinden, bereket tesbihinden, gönül tahtının sultanından sözediyor, “Erdem
kalesinin kalp diyarı, duy sesimi, dinle beni” diye haykırıyor. Prof.Dr.
Nurullah Çetin hocamız, Mehmet Nuri Parmaksız’ın “Kalü Beladan mahşere dek
süren, sürecek, aşk yolculuğundan” hareketle; “Parmaksız, bu şiirler toplamında
aşkı kendisi adına tam bir fedakar aşık tipiyle somutlamaya çalışıyor” diyar.
Mehmet Nuri Parmaksız,
şiirlerinde önce bir beyitle (iki mısra) ile başlıyor, sonraki anlatımlarında
dörtlüklerle çıkıyor okurlarının karşısına. Kitabın 44. sayfasında yeralan
“Titretir yüreğimi” adlı, başlıklı şiir üç ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bir
dörtlüğü bu şiirin:
Gözlerindeki hüzün,
Yâdını söyler güzün,
Varımı saran közün,
Titretir yüreğimi.
Mehmet Nuri Parmaksız, en
verimli yıllarını yaşıyor.
Yeni yeni eserleriyle bizimle,
okurlarıyla selamlaşacağı, merhabalaşacağı inancımızı belirtelim efendim.
***
Burdur
Gazetesi Şiir Yarışmasında
değerlendirmeye
alınan eserlerden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ilimiz merkezinde ofset
tekniğiyle günlük yayınlanan, Burdur Gazetesinin 3. geleneksel şiir yarışması
2013 yılının mayıs ayında sonuçlandırıldı.
Bu yarışmada değerlendirmeye
alınan şiirlerden bazıları, gazetenin 30 Mayıs 2013 tarihli sayısının 3.
sayfasında yeraldı.
Bu şiirlerin imza sahipleri:
Zafer Özalp şeklinde sıralandı. Bu şiirler uzun soluklu olarak
şekillendirilmiş, kaleme alınmış. Anılan şairlerimizin mısra anlatımlarından
kısa kısa:
1. Zafer Özdemir: Ey yolcu; Sen hiç İnsuyu Mağarasını görüp/Şifalı
suyundan içtin mi?
2. Muhsin Demir: Dün yazmayı denedim, beceremedim/Balkona çıkıp yaktım
gecenin bir ucunu,
3. Rıdvan Oktay: Anam gönderdi beni/Namusunuz, vatandır dedi/Türk’ü,
Kürt’ü kolkola/Vatan için çıktık yola,
4. Merve Karabıçak: Durakta gördüm ilk gün seni/Ne güzeldin
sevgili/Gülüşün bir bebeğinki gibi/O kadar tatlı, o kadar masum.
5. Fatih Özdinçer: Yürüyorum, adım adım yürüyorum/Birbirini kovalıyor
adımlarım/Hızlı hızlı yürüyorum/Ufukta sen varsın, sana yürüyorum.
6. Hasan Özalp: Harmandan gelir ambara / İhtiyaç fazlası doğru pazara /
Satılır azıcık paraya / Çiftçinin alın teri gider havaya / Tüccar aldı beni,
atıverdi kamyona / Şimdi başladı esas macera/Tilkinin hesap, vardık değirmene…
Burdur Valiliği, Burdur Belediye
Başkanlığı ve Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Rektörlüğü himayelerinde
gerçekleştirilen Burdur Gazetesi 3. geleneksel şiir yarışmasına şiirleriyle
katılan imza sahiplerinden birkaçı bana yabancı gelmedi. Ötekileri tanımıyorum.
Tanıdıklarımdan biri, bu yazımda
ismi geçenlerden Zafer Özdemir’dir. O, öğrencilik yıllarını Gölhisar Meslek
Yüksek okulunda tamamlamış, oradaki ev sahibinden, pazardaki ve mahalledeki
esnaftan, öğretmenlerinden, muhtar amcalara kadar herkesle içli dışlı olmuş
duygularını sayfalara aktarmıştır.
***
Mehmet Cem
Yiğit
duygularından mısra mısra
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Mehmet Cem Yiğit, yazdıklarıyla,
yayınladıklarıyla dikkat çeken isim ve imzaların başında yeralıyor.
Mehmet Cem Yiğit hocanın “Yine
de seveceğim” adlı başlıklı şiiri, serbest tarzda yazılmış. Bu şiir:
Neon ışıklarına inat,
Sen’i yine de seveceğim.
Gecemin kör düğümünü,
Çözerek…
Mısralarıyla başlıyor. Apansız
koparışların, çınar yaprağının koparılışına benzeyişlerden sözediyor.
Sevdiğinden yoksun kalışının ardından, tekmil duyguların sersefil oluşundan,
kalışından bahsediyor mısra mısra. Sevdiğini anlatan şarkıların buharlı ve
buruk olmalarına rağmen sevgisinde hiç eksilme olmayacağının altını çiziyor
kalın kalın, keçeli kalemlerle. Ve bu şiirin sonunda şu duygularıyla karşımıza
çıkıyor Mehmet Cem Yiğit:
İçimin çağlayanı çağıl çağıl,
Ellerim şiirlere sen’i yazar,
Dudaklarım, şarkılar mırıldanır,
Bebeğim, sevdiceğim,
Neon ışıklarına inat,
Sen’i yine de seveceğim..
Bir başka Mehmet Cem Yiğit şiiri
“İnce bellim, tatlı dillim” adının taşıyıcısıdır. Bu şiirde de duygular yoğun,
anlatımlar tutarlılık içindedir. Üç beşlikten meydana gelen bu şiirin bir
beşliği:
İpek mendil gibi yüzü,
Süzülüşü melek gibi,
Dosdoğrudur her bir sözü,
Yüzü ay parçası gibi,
İnce bellim, tatlı dillim…
Mehmet Cem Yiğit hocadan, yeni
yeni şiirler bekliyoruz efendim.
***
Dergi
Dünyasında yeni bir gezinti
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergiler arasında, dergi
dünyasında yeni bir gezintiyle gördüklerimiz, sayfalarda tespit ettiklerimiz
efendim:
İNSANCA DERGİSİ: Yunanistan’da Türkçe olarak yayınlanıyor.
Yazı İşleri Müdürü: Hakan Mümin
İlk sayısı masamda olan bu dergi
Dr. Hasan Ahmet tarafından gönderildi.
KUMRU DERGİSİ: Gaziantep ilimiz merkezinde üç ayda bir
yayınlanıyor. 11. sayısı bize ulaşan Kumru’nun sahibi: Abdulhadi Bay.
KARINCA DERGİSİ: Türk Kooperatifçilik Kurumu tarafından Ankara’da
aylık yayınlanıyor.
913. sayısı bize ulaşan
Karınca’nın sahibi: Prof. Dr. Nevzat Aypek.
ÇINGI DERGİSİ: Kayseri’de iki ayda bir yayınlanıyor.
17. sayısı bize ulaşan
Çığngı’nın sahibi: Süleyman Karacabey.
VİA DERGİSİ: İstanbul’da üç ayda bir yayınlanıyor.
Sahibi: Tayfun Döşkaya.
GREEN LİFE DERGİSİ: Rize-Çayeli’nde yayınlanıyor.
Sahibi: Ali Kemal Atik
YESEVİ DERGİSİ: İstanbul’da aylık yayınlanıyor.
230. sayısı bize ulaşan
Yesevi’nin Sahibi: Erdoğan Aslıyüce.
YENİ SİZE DERGİSİ: İstanbul’da aylık yayınlanıyor.
Sahibi: M. Zafer Tural olan Yeni
Size’nin 109, 110, 111 ve 112. sayıları ayrı ayrı Günyüzü gördü.
YENİSES DERGİSİ: Osmaniye’de aylık yayınlanıyor. 206. sayısı bize
ulaşan Derginin sahibi: Hasan Bölük.
İSTİKLAL GAZETESİ: Kayseri’de aylık yayınlanıyor.
102 ve 103. sayıları bize ulaşan gazetenin
sahibi: Mehmet Emin Batur.
ERCİYES DERGİSİ: Kayseri’de aylık yayınlanıyor.
Sahibi Nevzat Türkten olan
Derginin 421 ve 422. sayıları ayrı ayrı yayınlandı.
AYIN TARİHİ: Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünce üç ayda
bir yayınlanan, tarihi bilgilerin bir araya getirildiği Ayın Tarihi’nin yeni
sayısı 277 sayfayla Günyüzü gördü.
AYDIN EFESİ DERGİSİ: Aydın ilimiz merkezinde iki ayda bir
yayınlanan bu derginin 12. sayısı bize ulaştı. Sahibi: Şükrü Öksüz…
***
Mehmet Can
Yılmaz’dan:
Beyin
Tsunamisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şair, yazar, araştırmacı ve
editör Aysel Al aracılığıyla bana ulaşan kitaplardan biri Mehmet Can Yılmaz
imzasının taşıyıcısı.
Adı: Zekâ-Görsel Matematik
Soruları “Beyin Tsunamisi”
Merkezi Ankara’da bulunan
Yıldızlar Yayıncılık yayınları arasında Günyüzü gören 74 sayfalık kitap.
Mehmet Can Yılmaz’ın 1996
yılında Antalya’da doğduğunu, Fatma Gül Özpınar İlköğretim Okulunda öğrenimine
devam ettiğini göz önünde bulundurursak, bu noktadan hareket edersek, Mehmet
Can Yılmaz’ın geleceğin bilim adamları arasında yerini alacağı yönündeki
düşüncemizi, şimdiden bir yere kaydetmek lazım.
İlk sayfalardan birinde, minik
bir önsöz var Mehmet Can Yılmaz imzalı.
Bir yerinde, daha doğrusu
girişiminde:
“Severek çözeceğiniz bu sorular,
sizin zekâ ve görüş seviyenizin artmasına fayda sağlayacaktır. Kitabın içinde
özgün altmış soru bulunmakta ve türlü zekâ çeşitlerine göre belirlenmektedir”
deniyor.
Sorular tek sayfada verilmiş ve
görüntüyle zenginleştirilmiş.
Örneğin ilk soru “Toplantı”
adıyla verilirken, altta toplantıya katılmak üzere gelen, tokalaşan iki kişi
görüntüsü konulmuş.
İlk soru:
Bir toplantıda 153 kez el
sıkışıklığına göre, bu toplantıda kaç kişi vardır?. İkinci soru, Kare bulmaca
adının taşıyıcısı. “Kareye uygun şekilde (S) harflerini yerleştiriniz” deniyor.
Sonra 8. sayfada “Yarısı”
başlığı altındaki cümle, soru: “Yirmi birin yarısı ondur ve kesinlikle doğudur.
Bunu açıklayınız” şeklinde sorulmuş.
32. sayfadaki “Seminer” başlığı
altındaki soru:
“Bir seminerde 26 kişi olup ve
herkes birbirleriyle tokalaştığına göre, bu seminerde kaç tokalaşma olmuştur?.
Sorusu cevap bekliyor.
“Zekâda yeni bir çağ” açılması
yönündeki çabalarından gayretlerinden dolayı küçük bünye, büyük adam Mehmet Can
Yılmaz’ı kutluyorum.
***
Dört imzanın
duygularından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ilimize bağlı, Gölhisar
ilçemizde haftalık yayınlanan Pınar Gazetesinde yazı ve şiirleriyle dikkat
çeken isim ve imzalar var.
Bunlar sırasıyla; Mehmet Şener,
Mustafa Kaşıkçı, Zekiye Başgün, Mustafa Avcı. Şimdi bu isim ve imzalardan (Pınar Gazetesi: Sayı:659) aldığımız
bazı cümlelerle devam edelim:
1. Hayatta çevremizin
genişletilmesini arzu ediyorsak, sosyal biri olmak için adım atma niyetimiz hâsıl
olduysa, önce inanılmalıyız. Aile içinde, bireylerinin birbirine inançları ne
kadar sağlamsa, aile yuvası da o kadar kavi olur. Dışarıdan ne kadar güçlü
kasırgalar essede, karşılıklı inanç olduğundan aile yuvasında en ufak çatlak
oluşmaz (Mehmet Şener)
2. Ah be o dost yanımda olsaydı.
Ve daha onlarca değişik keşke, kurumuş dudaklarımız arasından dökülüverir. Dost
ararız. Geceleyin karanlık sokaklarda kalmış bir insanın geleceği yolu
görebilmek, tutacağı dalı eline alabilmek için arzuladığı el feneri veya bir
mum ışığı gibi ararız dostumuzu. İşte o an orada oluverse her şey yoluna
girecektir, tüm dertlere derman, tüm sıkıntılara çare olacaktır, ama yoktur
işte. (Mustafa Kaşıkçı)
3. Kaybettiğimiz değerlerle
birlikte, kendimizi, özümüzü kaybediyoruz, farkında değiliz. Çalıştırmayıp
uyumaya alıştırdığımız beyinlerimiz bir kere düşünmeye yöneltsek, o zaman en
ufağından, atalarımızın bize bıraktığı gibi o güzel hikâyeleri bizler, bizden
sonraki kuşaklara bırakamayacağımızı göreceğiz. Ya da yaşadığımız olayların canlı
olarak yaşandığını örnek olarak vererek aktarmış oluruz (Zekeriya Başgün)
4. Ve Mustafa Avcı’nın yedi dörtlükten meydana gelen “Toprak” adlı
şiirinden bir dörtlük:
Canlı varlıklar doyuran
topraktır,
Türlü ürünü, meyvesini verir,
Toprak olmasa canlılarda olmaz,
Toprak olmasa, dünya neye yarar?
Dört hemşehrimiz, duygularını
Pınar gazetesi sütunlarında ortaya koydukları, okurlarıyla paylaştıkları için
tebriklerimi sunuyorum efendim.
***
Yeni Size
Dergisinin 4 ayrı sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yeni Size Dergisi, yayın
alanımızdaki önemli görüntüsüyle, okurlarının sanat ve edebiyatseverlerinin
karşısına çıkmaya devam ediyor.
M. Zafer Tural, kadirbilirlik
örneği olarak, tüm zorlukların altından kalkma gayretiyle, yayınını sürdürdüğü
Yeni Size Dergisinin, İstanbul ve Bandırma çıkışlı yayınlarıyla dikkat çekmeye
devam ettiğini hatırlatalım.
Dört ayrı yeni sayısıyla bize
ulaşan, Yeni Size Dergisinin 109,110,111,ve 112. sayıları masamda.
Genel Koordinatörü: Yavuz Bülent
Bakiler
Genel Sanat Yönetmeni: Sadettin
Kaplan olan Yeni Size Dergisi’nin Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: M.
Zafer Tural.
Yayında emeği geçenlerin isimleri var ayrıca sıralanan.
İsmet Bora Binatlı, rahmetli
Gülten Çiçek için yazdığı yazısının bir yerinde (Sayı: 109): “Çileyle geçen bir
ömürdü onun yaşadığı. Acımasız bir ticari hayatın içinde, yoklukla ve fakat
onurla dik durabilen ve onun içindir ki adını bugünlere ulaştırabilen bir yavru
bıraktı arkasında SİZE” diyor.
Pek çok yazı ve şiirin
sayfalarındaki genel görüntüsüyle getiricisi olan “Yeni Size” Dergisinde, M.
Zafer Tural imzalı bir başyazı cümlesi:
Hayatın karmakarışık yollarından
geçerek 471. sayıya ulaştı.
Şükürler olsun. Neden 471. sayı
Geçen ay “Size”nin 10. yılına ulaştık. Şükürler olsun bu yolculuğumuzda dostlarımız
bizimle beraberdi”.
Sonra, Yeni Size Dergisi
sayfalarındaki gezintilerimiz sırasında gördüklerimiz var.
Sayı: 111, Ahmet Özdemir’den:
“Bazı kişiler vardır ki
andığınız, adını, işittiğiniz, okuduğunuz, rastladığını zaman gözleriniz
parlar. İçiniz sevecenlik duygularıyla dolup taşar.
Yüzlerce kilometre uzakta
olmasının önemi yoktur.
Manevi varlıkları ile
gönenirsiniz.
Rahmetli Ahmet Tufan Şentürk
Ankara’daydı. Sözde değil, özde manevi babaydı. Oradaki varlığı size güç verir,
olası müşkülleriniz için güvence bilirdiniz.
***
Mansur
Ekmekçi yazdıkça
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Adana ilimiz merkezinden
seslenen şair, yazar ve araştırmacı Mansur Ekmekçi yazdıkça, yazdıkları bize
ulaşdıkça, bizde onun mısraları arasındaki gezintimizi sürdürüyoruz efendim.
Mansur Ekmekçi imzalı ‘Sarsan
olmaz mı?’ ve ‘Gülüp geçerim’ adlı, başlıklı şiirler masamda.
Birinci şiir ‘Sarsan olmaz
mı?’da, sevgilinin geri dönmesi talebinde bulunuluyor, arzısunda bulunuluyor.
Bu acının son bulması gerektiği
noktasından hareket ediliyor. Acıların ölümden beter olduğu hatırlatılıyor.
Sonra iki dörtlüğünde ‘Sarsan olmaz mı?’nın şu duygulara yer veriliyor:
Sen olmadan gönlüm daim
yastadır,
Gâh yaşayan ölü, gah hastadır,
Aklım ziyan oldu, gözüm
yaştadır,
Aklımı başıma alsan olmaz mı?
Gel de gör halimi, her gün
zardayım,
Dört duvar içinde kaldım
dardayım,
Gecelerim zindan, sanki
nardayım,
Gelip kollarınla sarsan olmaz
mı?
Mansur Ekmekçi duygularını
mısralara dökmeye devam ediyor. ‘Gülüp geçerim’ adlı şiirinde ise, acıların
beraberliklerin yanında anlam ifade etmediğini, ölümün sevgili yokluğunda da
acı olmadığını anlatarak yola çıkıyor, söze başlıyor.
Üç dörtlük bu şiirinde Mansur
Ekmekçi şöyle devam ediyor:
Çile gözlerinle gönlüme aktın,
Yaktın yüreğimi, derinden
yaktın,
Yaralı canımda bir iz bıraktın,
Seninle acıya gülüp geçerim.
Seninle geçirdim her bir anımı,
Ayağına serdim tatlı canımı,
Alıp koparsan da şu sol yanımı,
Seninle acıya gülüp geçerim.
Sevgiliyle beraberliğin, nelere
ilaç olduğunun açık anlatımları bunlar. Tebrikler Mansur Ekmekçi.
***
Prof. Dr.
Ali Aliyev’den
iki ciltlik kitap
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan çıkışlı, Bakü çıkışlı
yayınların bana ulaşmasıyla ortaya koyduklarımızın sayısı artıyor.
Bu inceleme, yayın
çalışmalarımız sürüyor.
Değerli dostum, Prof. Dr.
Hayrettin İvgin tarafından bana ulaştırılan, Türk Dünyası Araştırmaları
Uluslararası İlimler Akademisi yayınları arasında ciltli olarak 444 ve 464
sayfalık kitabın adı: Otoyolları ve Havaalanları İnşaatı.
Bir ve ikinci ciltleri masamda
bu yayının, bu kitabın.
Önsöz, giriş ve sunuş bölümleri
var.
Bu kitabın 3 ve 4. ciltlerinin
de yakında masamızda olacağı yönündeki kayıtlar dikkat çekiyor kitabın ilk
sayfalarında.
Editörler:
Prof. Dr. Tuncay Balta, Prof.
Dr. Hayrettin İvgin, Prof. Dr. Elçin İskenderzade.
Türkiye isteme adresi:
Konur Sk. No: 66-7
Kızılay-Ankara, şeklinde kaydediliyor.
Önsözün bir yerinde:
“Prof. Dr. Ali Musaoğlu
Aliyev’in hazırladığı dört ciltten meydana gelen eserin 2. cildinde, uçak
alanları ve yollarının gömleklerinin yapılış katlarının inşaatı bölümleri
sunulmuş ve aynı zamanda asfalt beton karışımlarının hazırlanması ve asfalt
beton kaplamaların yapısının istihsal süreçleri incelenmiştir” deniliyor.
Teknik bir alanda, bilimsel
manadaki araştırma, inceleme ve yorumlarla ortaya çıkabilmek kolay bir çalışma,
değerlendirme değildir.
Prof. Dr. Ali Aliyev böyle bir
konu üzerinde çalıştığı, bu alandaki bilgilerini sayfalara aktardığı,
deneyimlerini paylaştığı için kutlanması, alkışlanması gereken bir imza olarak
kabul edilmelidir.
Prof. Dr. Musaoğlu Aliyev 20
Mayıs 1933 tarihinde Batı Azerbaycan’ın Vedi bölgesinin Büyük Dehnez Köyünde
doğdu.
Prof. Dr. Ali Musaoğlu Aliyev’in
hayatını ve ilmi-pratik çalışmalarını konu edinen birkaç kitap yazılmış, Kırgızistan
Cumhuriyetinde yaptığı köprülerin birine, Prof. Dr. Ali Musaoğlu Aliyev adı
verilmiştir.
***
Ömer
Yurduseven’den iki şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kütahya ilimiz merkezinde
yaşayan, buradan seslenen Bekir Konçi aracılığıyla bana ulaşan iki şiir var
masamda Ömer Yurduseven imzalı. Bu şiirler, Çanakkalem ve Var gitsin adlarının
taşıyıcıları.
Ömer Yurduseven Çanakkale
duygularını şiirleştirmiş. Yedi ayrı dörtlükle sayfalara dökülen duygular,
Mehmetçiğin kahramanlıklarını anlatarak dile getirilerek başlıyor. İlk iki
dörtlüğü bu şiirin:
Dünyayı yenmişler, sıra bize
gelmişti,
Oysaki Fatih’im onlara ders
vermişti,
Mehmet’im domuz gibi leşlerini
sermişti,
Haçlıya geçit vermedi
Çanakkalem,
Makineli tüfeklere karşı
mavzerle,
Yüzlerce düşmana karşı bir manga
erle,
Akıl birleşince, cesaret ve
hünerle,
Düşmanlara geçit vermedi,
Çanakkalem..
Ömer Yurduseven’in milli
duyguları yüksek, anlatımı arı, duru.
Vermek istediklerini doğrudan
ortaya koyabiliyor.
Yedi ayrı dörtlükten meydana
gelen Ömer Yurduseven şiirinde de, Avrupalının Türkiye’ye bakış açısından,
sözde hepsinin sahte dostluğundan, Osmanlının şamarının acılarının hala
suratlarında hissedildiğinden sözediliyor ve iki dörtlüğünde bu şiirin şöyle
sesleniyor:
Türkiye’min büyümesinden korkuyorlar,
Yoktan bahanelerle yolum
kapıyorlar,
Uşakları o, Peşmergeye söz
kırpıyorlar,
İtlere bir kemik atıp,
havlatıyorlar.
Kıbrıs’a girdik, gıkları
çıkmadı,
Onlar Çanakkale’yi hala
unutmadı,
At şamarını onlar şamara
bıkmadı,
Savaşta bildik aranmaz, asker
vur gitsin.
***
Mansur
Ekmekçi anlatımlarıyla
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Mansur Ekmekçi, Adana’dan
seslenen bir şair, araştırmacı, yazarımız. O’nun, anlamlı, güçlü ve kalıcı
şiirleri var. Bu şiirlerden ikisinin mısraları arasında gezmek istiyorum bugün:
İlk şiirimizin adı ‘Zindan
gözlüm’. Üç ayrı dörtlükten meydana geliyor. Altı beş, 11’lik çalışmayla
şekillenmiş şekillendirilmiş. “Ne olur güzelim şu halime bak/Acılar içinde
kıvranıyorum” hatırlatmasıyla söze başlıyor Mansur Ekmekçi. Sonra bu şiirin iki
dörtlüğünde şu duygularıyla çıkıyor okurlarının karşısına:
Sen olmadan ben bir işe yaramam,
Senden başkasını asla saramam,
İnan ki cennete bile varamam,
Zaten cehennemde hep yanıyorum.
Sevgi arar iken bela bulmuşum,
Zindan gözlerine tutsak olmuşum,
Ellerim zincirli, kölen olmuşum,
Kalbime kelepçe vuramıyorum.
Ve hemen, vakit geçirmeden
Mansur Ekmekçi’nin ‘Asi gözlüm’ adlı üç dörtlükten meydana gelen şiirinin
mısraları arasına bir göz atalım; Yokluğun hasretiyle yanıp tutuşan şairemiz,
“Bitir bu hasreti, gel asi gözlüm” diye davette bulunuyor. Sonra bu şiirin iki
dörtlüğünde şu duygularla çıkıyor ortaya:
Gel ey asi gözlüm, benzin
solmadan,
Bırakma elimi, vaktim dolmadan,
Canımda bir can ol, ecel
bulmadan,
Bedenim senindir, gel asi
gözlüm.
Yemeden, içmeden kesilmeden gel,
Ayaklar altında ezilmeden gel,
Nefesim kursağa dizilmeden gel,
Yüreğim senindir, gel asi gözlüm
***
Bekir Konçi
duygularından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kütahya ilimiz merkezinde
yaşayan, buradan seslenen, vefayı İstanbul’da bir semt olarak görmeyen, isim ve
kalem sahiplerimizden Bekir Konçi’nin iki şiiri var masamda.
Bu şiirler, Düş değil mi? Ve Yaz
akşamı sensizliği adlarının taşıyıcıları.
Ömrün uzunluğu veya kısalığından
ziyade, dolu dolu ve verimli, geçmesinin doğruluğu noktasından hareket ediliyor
‘Düş değil mi?’ başlıklı şiirde. Çile dolu günlerin getirdikleri, götürdükleri
anlatılıyor. Sonra şöyle sesleniyor:
Bakarsın, bir anda bitmişsin,
Ömrün akmış bir su gibi,
Hiç anlamadan gelirsin,
Ömür denilen zamanın,
Hesaplaşma kapısına..
Topla, çıkar, böl kalanları
yıllara, bakalım nelerle karşılaşacaksın soruları ortaya konuluyor bu şiirde.
Sonra ‘Yaz akşamı sensizliği’
başlıklı şiirin mısraları arasında gezeriz Bekir Konçi’nin. Bu şiirlerde yaz
akşamı yalnızlıklarında ki otobüs terminallerinde ki burukluklar anlatılıyor.
Gecelerin mağrur sessizlikleri hareket noktası yapılıyor. Bir yolculuk öncesi,
sonrası duyguların harman olduğunu görüyoruz. Muavin ve şoförün bakışlarının
altındaki gerçeklerin getirdikleri seriliyor gözler önüne.
Yüzünden belli yol yorgunluğu
Yinede gıran tuvalet,
İki dirhem bir çekirdek,
Sanırsın uçak pilotu sanki,
Gömleğinin omzunda apoletleri,
Peronlarda koşan insanlar,
Ve benim gibi bekleyenler var,
Hasretle sevdiklerinin..
Bekir Konçi’nin bitmeyen
duyguları, sonu gelmeyen anlatılanları efendim. Tebriklerimi sunuyorum.
***
Rize’den gelenler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gazeteci dostum, Zümrüt Rize
Gazetesinin sahibi, Rize Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Faik Bakoğlu postaları dolu
dolu, koli koli geliyor. Bunlar içinde, gazeteler dergiler, Rize hakkında
yayınlanmış, broşür ve kitaplar yeralıyor.
Son gelenler içerisindekilerden:
1-Rize Valiliğinin yayınladığı,
Her Mevsimin kenti Rize, Rize akarsu sporlar, Jip Safari rotaları, Doğa
yürüyüşü rotaları, Bir bakışta Rize adlı broşürler dikkat çekiyordu. Gezi
rehberinin girişinde:
“Rize’nen yemyeşil yaylalarında
ve Kaçkar Dağları’nın eteklerinde dolaşırken, hangi mevsim olursa olsun,
yanınızdan yağmurluğunuzu veya şemsiyenizi eksik etmeyin” deniyor. ,
Bu Rize’nin iklimiyle ilgili
bilgi veren çok önemli bir cümle olarak görülüyor.
M.Ö.2 bin yılbaşlarında tarım ve
hayvancılıkla uğraşan bazı toplulukların yaşadığı yörenin yazılı tarihi MÖ.7.
yüzyılda Miletli denizcilerin yaptıkları seferlerle başlar, cümlesi Rize’nin
tarihi hakkında verilen bilgilerin başlangıcı olarak görülüyor.
2- GREEN LİFE DERGİSİ: Rize Çayeli’nde Haber 53 Yayın Grubu tarafından
yayınlanan.
Pırıl pırıl baskı tekniğiyle
dikkat çeken bu derginin sahibi: Ali Kemal Atik
Yazı İşleri, Zekeriya Sarıhan,
Cahit Atik ve Hakan Beyaz’dan oluşuyor.
Katkıda bulunanların sayısı bir
hayli fazla maşallah...
Yönetim yeri: Yeni Pazar Mh.
Yeni Belediye Sitesi, Kat. 2 Çayeli-Rize, olarak kaydediliyor.
3- VİA DERGİSİ: İstanbul’da iki ayda bir yayınlanıyor.
Sahibi Tayfun Döşkaya,
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Cenk
Hayırlıoğlu.
Yazışma adresi: Yenişehir Mhl.
Dedepaşa Cad. No:19 Kadıköy-Pendik-İstanbul.
Magazin ağırlıklı haberleriyle
dikkat çeken bu dergimizin getirdikleri önem taşıyor.
Marka öyküsü, Dünya markaları,
Gezi kayak merkezleri, Teknoloji, güzellik, söyleşi, parfüm, mücevher, ajanda
gibi başlık altında verilenler, vermek istediğimiz getirilenler olarak dikkat
çekiyor.
***
Ali
Gözütok’un yazdıklarından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şair, yazar ve araştırmacı,
Antalya ilimiz merkezinden seslenen Ali Gözütok’un yazdıklarından seçtiğimiz
şiirlerden ikisi var masamda.
Bu şiirler Neden?
Ve Aşk ve sevda üstüne adlarının
taşıyıcıları...
Neden? Adlı şiir uzunca bir
anlatım...
İnsanoğlunun inkârcı ve isyankâr
oluşunun nedenleri üzerinde duruluyor, bazı önemli noktalar üzerinde dikkat
çekiliyor. Beş ayrı bölümden oluşan bu şiirin bir bölümündeki Ali Gözütok
duyguları şöyle:
Bu kindarlık niye?
Niye insanoğlu düşman ötekine?
Nebinin, Velinin saygıyla
bastığı yere,
Kanla kirletmek niye?
İnsan,
Niye zulmet tohumu ekti
gülistana?
Niye kin bayrağı açtı,
Niye kardeş kardeşe düştü,
Niye?
Bunca düşmanlık niye…
Bu soruların cevaplarının
araştırılması, bulunması ve dikkatle üzerinde, üzerlerinde durulması gerekiyor.
Aşk ve sevda üstüne adlı Ali
Gözütok şiiri, yine Gülce edebiyat akımı şiir türlerinden birisiyle
oluşturulmuş. Dört ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiirde, aşkın kapıyı
çalmasıyla, haberlerin gaipten gelmeye başlayışı üzerinde durularak, yola
çıkılıyor, anlatımlar başlıyor. Bir bölümü şöyle bu şiirin:
Aşkın düştüğü yürek, taştan olsa
da yanar,
Kara sevda çekenler, har
ateşlerde donar,
Yaslanır dert küpüne, çile
taşından kanar.
Hasret çeken gönüle, dolar damla
damla yaş,
Hicran yapısı budur, sen ne
dersin arkadaş?.
Ali Gözütok, yeni şiirleriyle
bizimle selamlaştıkça bu şiirlerin mısraları arasındaki gezintilerimizi
sürdüreceğiz efendim.
***
Gülser Çetin
Doğan’dan iki şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Adana ilimiz merkezinden, şair,
yazar ve araştırmacı Mansur Ekmekçi aracılığıyla bana ulaşan şiirlerden ikisi
Gülser Çetin Doğan imzasının taşıyıcısı.
Hecevezni türüyle oluşturulmuş,
şekillendirilmiş ‘Düşünemiyorum’ ve ‘işte’ adlı şiirler var masamda.
Üç ayrı dörtlükten meydana gelen
‘Düşünemiyorum’ adlı şiir, aklın baştan alınıp gidildiğinden, onsuz hayatın
düşünülemediğinden, gönül sarayının yıkılıp gidildiğinden hareket edilerek söze
başlanıyor.
İki dörtlüğünde bu şiirin şu
duygulara yer veriliyor:
Gülmüyor gözlerim, matem
tutarken,
Kararttın dünyamı güneş
batarken,
Bu sevdan çoğalıp beni yutarken,
Sensiz hayatı düşünemiyorum.
Gülce’yim kırıldı şimdi
kollarım,
Çiçeğim açmadan soldu dallarım,
Meçhulden meçhule gider
yollarım,
Sensiz hayatı düşünemiyorum..
Gülser Çetin Doğan ‘İşte’ adlı
şiirinde dört ayrı dörtlükle sesleniyor. Bu şiirin girişinde, sevdiği kişinin
ettiklerinin saymakla bitmeyeceğinden, artık takatının kalmadığından, zorda
koyup gidişinin sayısının belli olmadığından, her darbede bin kez kırıldığından
sözederek yola çıkıyor, anlatıma başlıyor.
Arkasından iki dörtlüğünde bu
şiirin şöyle sesleniyor:
Kader ile açtın benim aramı,
Tabipler sarmıyor gönül yaramı,
Tövbe ettim içmem artık haramı,
Bir acı sözüne vuruldum işte.
Sanma ki Gülce dünyaya sığar,
Bu kara talihe güneş mi doğar,
Kararır bulutlar üstüme yağar,
Ölmeden kefene sarıldım işte.