Şair, yazar ve usta siyasetçi
Ali Naili Erdem’den: İnsan
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ortaya konulan araştırmalar, uzun
çalışmalar sonrası netlik kazanınca, anlamlarının daha arttığını biliyor ve
görüyoruz.
Şair, yazar, araştırmacı ve usta
siyasetçi Ali Naili Erdem hoca, 07 Mart 2014 tarihinde Ahmet Yesevi Vakfında
‘İnsan’ konulu bir konuşma yaptı ve önemli görüşlerin otaya konuluşunu ağladı.
Konuşmanın bütünlüğünü Ali Naili
Erdem’in hatipliğiyle birleştirip bakınca, çok ciddi bir anlatımla izleyenlerin
karşısına çıkılmış olduğunu görüyoruz.
Bir kere konunun araştırılması
dört dörtlük bir görüntü ortaya koyuyor.
Sunuş bölümünü de aynı bakış
açısıyla değerlendirirsek,ortaya çıkan Ali Naili Erdem takdiminin
mükemmelliğini kabul etmek,arkasından alkışlamak durumunda kaldığımızı itiraf
etmeliyiz..
Öyle de yaptık, öyle de oldu.
Ali Naili Erdem hocanın hazırladığı 14
sayfalık konuşma metni masamda. Asırlardır konuşulan yine asırlarca konuşulmaya
devam edecek insan konusundan söz ederek söze başlıyor Ali Naili Erdem. İnsanın,
evrenin en karışık meselesi olduğu noktasından hareket ederek, Aleksi
Carrey’in,”İnsan ki o meçhul” ve İslam’ın,”İnsan ki o mesul” görüşleri
üzerinden yola çıkıyor. Sonraki sayfalarında, cümlelerinde şu görüşlere yer
veriyor Ali Naili Erdem hoca:
1-Eşref Rumi Hazretleri,”Biz evreni
aşk ve dostluk üzerine yarattık” buyuruyor. Aşk ve dostluk sözcükleri sonsuz
hazineleri bünyelerinde taşıyan efsunlu sözcüklerdir. Goethe, “Kinleri ancak
sevgiyle yeneriz” diyor. Sevgisi olmayan hakikate ulaşamaz.
2-Dostluk ruhun derinliklerinden gelen
bir özveri ve bir sevgi kaynağıdır. Dünyamızda ender olarak rastlanır. Hazreti
Yusuf’a kardeşleri bile dost olamamışlardır. Epikür, “Dostluktan daha büyük
zenginlik yoktur” demiştir. Canı azizinizi aziz kıldığınız dostunuz için
verebilmektir.
3-İnsan nedir? Yüzlerce tarifi var.
İslam “İnsan imandır” diye açıklıyor. Kuantum bilimsel bir izahla,”Birbiriyle
sonsuz saniyede haberleşen ve etkileşen atomlardan oluşmuş varlık” diyor insan
için. Her parça bütünden ayrı değildir. Parça bütünün bilgisini taşır, parçanın
başına gelen bütünün başına gelir.
4-Paskal insanın “düşünen bir kamış
olduğunu” söylüyor. İslâm’da da, Hıristiyanlıkta da insan evrenin efendisidir. İnsan
otuz elementten yaratılmıştır. Beynimiz ortalama on milyar sinir hücresinden
yapılmıştır. Ancak bugün bile beynin tamamına girilememiştir.
5-Aleksi Carrey’in,” İnsan ki o
meçhul” saptaması devam ediyor. İnsan türü genel olarak Akdeniz ırkı, Asya ve
Amerikan tipi, Habeş ve Malezya tipi ile Avustralya, Seylan tipi olarak dörde
ayrılır. İnsan “Güçler karmaşasıdır” diyen Hobbs birçok düşünürü etkilemiştir.
6-Anlaşılmaktadır ki insan, aklıyla, düşüncesiyle,
gönlüyle evrende bütün canlılardan üstündür. Bu nenle de Eşrefi mahlûktur. Filozof
Platon,”İnsan hem en kutsal ve hem de en kirli yaratıktır” demekten kendini
alamamıştır. Gerçekte insan, bir iştahlar ve ihtiraslar bütünüdür.
7-İnsanlığın kalbi, gözü ve nuru
edeptir. Ve Allaha giden yolların hepsi edeptir. Kant, bu gerçekten hareket
ederek,”İnsan ahlak konusudur” demiştir. İslam orduları İran’ın hazinelerine
ele geçirdiği zaman Hazreti Ömer,”Eyvah,eyvah bu para İslâm’ı bozacak” diyerek
göz yaşı dökmüştür.
8-İnsan yaratılışın son şaheseridir.
Ve bu gerçektir ki uygarlık, insana verilen değerle ölçülür. İnsana değer veren
ülkeler birinci ligde oynuyorlar. Vermeyenler devamlı küme düşmektedirler.
Tanrının beğenisini kazanan
insan, özgür ve uygar olan insandır.
***
Turhan Dilligil’i arıyor ve
özlüyorum (1)
Prof.Dr. İSA KAYACAN
Vefatla aramızdan ayrılanların zaman içinde
adeta unutulmuş olmaları, birinci derecedeki yakınları, dostları, arkadaşları,
üyesi oldukları kuruluşların yönetimde kalanları tarafından hatırlanmayışları
beni son derece üzüyor.
Vefa dediğimiz insan özelliğinin
artık kalmadığını, Türkiye’den göç ettiğini gördükçe, toplum olarak nereye
geldiğimizin sıkıntılarını, üzüntü ve burukluklarını yaşamaktan başka elimizden
başka bir şeyin gelmediğini görüyoruz.
Turhan Dilligil, ülkemizin yetiştirdiği önemli
gazetecilerinin başında geleni olarak, prensipleri, kuralları ve çalışma
anlayışıyla farklılığını hep gösterdi. Ondan hepimiz çok değişik çalışma
özelliklerini almaya çalıştık. Sahibi olduğu Adalet Gazetesinde çalışanlar,
yazanların hepsi görüşlerimizin doğruluğunu teslim edeceklerdir.
Türk basını içerisinde şüphe yok
ki, birçok gerçek vardır.
Bunların başında ‘Turhan Dilligil
gerçeği’ ilk sıralarda yer almaktadır.
O, peşin hükümlü karar ve
idamlarıyla, Yassıada Mahkemelerinin düzmeceliğini hep yazdı, anlattı ve savundu.
Ada komutanı için ‘Allahsız
Gardiyan’ adıyla kitap yazdı.
Öteki kitaplarıyla bayraklaştı.
Adalet gazetesinde yıllarca köşe
yazarlığı yaptığım, İsa Kayacan ve Kaya Burdurlugil imzalarıyla yazılar yazdığım
için biliyorum, Turhan Dilligil gibi bir gazete patronu dünyaya bir daha
gelmeyecektir. İnandığı fikirleri sonuna kadar taviz vermeden savunan bir başka
gazete sahibi, gazeteci görmediğimi ifade etmeliyim.
Turhan Dilligil, gözü gibi sevdiği, çocuğu
gibi büyüttüğü, üzerine titrediği Adalet Gazetesini 1986 yılında Alâeddin
Kaya’ya bütün haklarıyla devrettiğinde, üzüntülü günler yaşadı. Alaeddin Kaya,
Adalet Gazetesinin ismini sonradan ‘Zaman’ olarak değiştirdi.
Bugün yayınlanmakta olan Zaman
gazetesi, Adalet Gazetesinin devamıdır.
Turhan Dilligil’in altın değerindeki görüş
ve yorumları vardı.
Bunlardan ikisi şöyledir:
1-Adalet Gazetesi, davasına
inanmış ve inandığı dava uğrunda her fedakârlığa katlanmayı şeref saymış bir
kadronun malıdır.(03 Nisan 1963)
2-Bizde, usta-çırak geleneği vardı. Biz
mesleği öğretenleri usta olarak kabul etmişizdir.Tabii boynuz kulağı geçer.Ama
ne kadar geçerse geçsin,usta meslekte her zaman saygı görürdü.Türk Basını
gerçekten çok büyük aşama kaydetmiştir.Ben çağ atlama lafını kabul etmiyorum (14
Kasım 1991)
Turhan Dilligili’in kurucusu ve sahibi
olduğu Adalet Gazetesinde her kademeden geçerek, yıllarca muhabirlik ve
yöneticilik yapmış Bülent Karaboncuk’un ilk günlerinde gazetede nöbetçiyken yaşadığı
bir Turhan Dilligil anısı ilginçtir.
Karaboncuk bu anısını şöyle
naklediyor:
“1967 yılında Adalet’in bir
çömezi olarak oradan oraya koşuyorduk. Yorucu bir günün sonunda, gece
nöbetçiydim. Odacı Nafi’ye;’ Ben lokantadayım. Arayan olursa yıldırım hızıyla
haber et’ dedim. İtiraf edeyim ne kadar süre orada kaldığımı bilmiyorum. Gazeteye
döndüğümde masanın üzerinde Genel Yayın Müdürüm Turhan Dilligil’in notunu
buldum.’Bir gazetenin sorumluları, onu öyle sahipsiz bırakmazlar. Teessüf
ederim. 07 Eylül 1967 imza Turhan Dilligil…”
Merkezi Ankara’da bulunan Gazeteciler
Cemiyeti yayınları arasında gün yüzü gören, vefatla aramızdan ayrılan,
sonsuzluğa uğurladığımız 540 gazeteci ve yazarın biyografilerinin yer aldığı,
bu satırların yazarı İsa Kayacan imzasıyla yayınlanan “Türk Basınında
Unutamadıklarımız” adlı kitabın,116, 117 ve 118. sayfalarında yer alan: “Turhan Dilligil’in biyografisi” ile
vefatından sonra hakkında yazılanlar, söylenenler üzerine şöyle bir göz atalım:
***
Turhan Dilligil’i arıyor ve özlüyorum
(2)
Prof.Dr.İSA KAYACAN
Turhan Dilligil: Rahmi ve Atiye’nin
çocukları olarak 1920 yılında Kafkasya’da doğdu. Lise mezunu olan Dilligil’in
ilk eseri 1941 yılında yayınlandı.11 Kasım 1946 tarihinde Tiyatro Dergisini yayınlamaya
başladı. Paraşüt ve planör eğitimi gören, bir süre İzmir Şehir Tiyatrosu’nda
çalışan, Ankara Radyosunda temsil kolu ve çocuk kulübü çalışmalarına katkıda
bulunan Turhan Dilligil, Gazeteciliğe 1950 yılında İstanbul Ekspres Gazetesinde
başladı.
Daha sonra İzmir’de’Ege
Güneşi’adlı Gazetenin Yazı İşleri Müdürlüğünü yürüten Turhan Dilligil, Ankara’da
İstiklal, Türkiye İktisat ve Zafer Gazetelerinin Yazı İşleri Müdürlüğünü
yaptığı ve DP’liler lehine yazılar yazdığı gerekçesiyle; 27 Mayıs 1960
ihtilalinin peşin hükümlü sözde yöneticilerinin emriyle tutuklanarak, Yassıada’ya
gönderildi. 180 gün Yassıada’da kaldıktan sonra tahliye olan Dilligil, 1962-1986
yılları arasında sahibi ve kurucusu olduğu Adalet Gazetesinde “Sokaktaki Adam”
rumuzuyla yazılar yazdı.
Yazılarından dolayı, hakkında
100’ün üzerinde dava açıldı. Bu davalar sonunda, 61 gün Balmumcu, 61 gün
Kızılcahamam, 811 gün Ankara Kapalı Cezaevi’nde yatan Dilligil, cezasının son
günlerini Numune Hastanesinde geçirdi.1965-1969 döneminde Adana Milletvekili
olarak Parlamentoda bulundu.
İnandıklarını sonuna kadar savunan,
dimdik duruşuyla basın camiasında örnek gösterilen Turhan Dilligil 1969 yılında
İsmet İnönü ve Celal Bayar’ın barışmalarını sağlayan gazeteci olarak ‘Yılın
gazetecisi’ seçildi.1970 yılında basın kuruluşları tarafından yeniden ‘Yılın
gazetecisi’ seçilen Dilligil, 1971 ve 1981 yıllarında haber ödülleri ve 1986
yılında da ‘Burhan Felek Ödülü’nü kazandı.
Ankara 11.Asliye Hukuk Mahkemesinde
görülmekte olan tazminat davası, bir tesadüf sonucu Turhan Dilligil’in vefat
tarihinde reddedildi. Tarih boyunca Tiyatro(1953),Allahsız
Gardiyan(1966),Bayar-İnönü
yakınlaşması(1969)İmralı’da Üç Mezar(1988 ve 1989),Hepiniz
Suçlusunuz(1989) Asaletmeap, Erbakancılık ve Erbakan, Özgür Basın için, adlı
kitaplar başta olmak üzere 12 ayrı kitabı yayınlanan,Basın şeref kartı sahibi
Turhan Dilligil 26 Mart 1997 tarihinde vefat etti. Turhan Dilligil’le ilgili
yazılanlara, söylenenlere bakalım:
1-Turhan
Dilligil, prensiplerinden taviz vermeyen, zamanı verimliliğe dönüştürmede başarılı olan,
inandığını sonuna kadar savunan, çalışanların haklarını savunup koruyan bir baba, ağabey ve patrondu (Naci Alan)
2-Turhan
Dilligil Türk Basınında ‘kişisel bir vakıa’dır. (İsmail Cem,11 Mayıs 1973)
3-Turhan Dilligil’e; Biz ne koltuk, ne ün
aşıklarıyız/Bir yakın devrin ip artıklarıyız. (Arif Nihat Asya,21 Ocak 1974)
4-Turhan
Dilligil’in başından geçenlerin nasıl olup da onu bıktırmamış olduğunu hayret
ve takdirle karşılamışımdır.(Mithat Perin, 03 Ekim 1982)
5-Turhan
Dilligil, Demokrasinin Türkiye’ye göstermelik bir hüviyetle değil, gerçek
manada yerleşmesi için büyük mücadele vermiş bir kalem sahibidir. (Haluk
Cansın,18 Ocak 1990)
6-Turhan
Dilligi’lin bacağında kelepçeye vurulmuş resmini gördüğüm zaman içim sızladı.
Basınımızın inatçı ve hırçın yazarına bu mu reva görülecekti? Turhan “hak
bellediği bir yola çıktı”mı, gerçekten inatçı ve hırçındır, kimse yolundan
çeviremez (Mehmet Kemal,17 Eylül 1971)
7-Olaylar
karşısında daima oldu metin/O hakkın gür sesiydi, umuduydu milletin /Ahlakın,
haysiyetin, faziletin, esaretin / En güzel örneğini verdi, Turhan Dilligil
(Halil Soyuer, 07 Kasım 1991).
8-Turhan
Dilligil demokrasi tarihimizin ve basınımızın bir şövalyesiydi. Bir kahraman
gibi yaşadı, bir kahraman gibi öldü. (Hüsamettin Cindoruk)
9-Türk
Basını ve siyasetinin mücadele simgesi Turhan Dilligil, yeri doldurulamayacak
çalışmalarıyla kalbimizde daima yaşayacaktır. (Halit Dağlı)
10-Turhan
Dilligil, ülkemizde haysiyetli, şerefli, dürüst gazeteciliğin mimarıdır. Onun
gibi insanlar kolay yetişmiyor.Yetişdiklerinde de kıymetleri bilinmiyor(Cenk
Koray)
11-Turhan
Dilligil, Meclis kürsüsünden kükreyen, gazetelerdeki köşesinde diklenen, her
yıl bir gazeteci çocuğunu İngiltere’ye lisans eğitimine gönderen bayrak adamdı.
(Yavuz Donat)
***
Arka Bahçede neler oldu?:
Adnan Menderes
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Tugrul Sarıtaş, Türk Basınının
hareketli, verimli, araştırmalarıyla güçlü ve kalıcı imzalar atmış bir
gazeteci, araştırmacı, yazar. Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajansın
kurucusu, sahibi, yöneticisi değerli dostum Prof. Dr. Hayrettin İvgin
tarafından bana ulaştırılan kitaplardan bir yenisi, Kültür Ajansın 193 numaralı
yayını olarak 176 sayfayla günyüzü gören, Tuğrul Sarıtaş’ın “Arka Bahçede Neler
Oldu? Adnan Menderes” adlı kitabının sayfalarında mini bir gezinti yapmak
istiyorum.
Kitabın yayınlanmasında, Kültür
Ajansın teknik koordinatörü, genç ve enerji dolu Erhan İvgin’in hizmetleri
hemen dikkat çekiyor. Tebriklerimi sunmak istiyorum efendim.
Salim Taşcı imzalı, önsöz, Tuğrul
Sarıtaş imzalı sunuş dikkat çekiyor ilk sayfalarda. Kitap içinde tarihi önemi
olan görüntü ve fotoğrafları, değişik siyaset adamlarının veya yöneticilerin
fotoğrafları bol miktarda verilmiş. Bu Tuğrul Sarıtaş’ın arşivinin zenginliğini
gösteriyor. Ali Adnan Menderes’in Babası Ethem Bey’le, Ablası Melike ile
çekilen çocukluk dönemine ait fotoğraflar. Mahmut Celal Beyin, Çakırcalı Ali
Efe’nin fotoğrafları Ali Adnan’ın yaşadığı evin görüntüleri sayfalarda manalı
manalı bizimle selamlaşıyor.
Ara başlıklara bakıyoruz:
Tüm ailesini veremden kaybetti. Yatılı
okul yılları, Ali Adnan Asker, Çiftci Ali Adnan, Ay-Yıldız çetesini kurdu.
Köprüyü havaya uçurdu. Çiftliğin başına döndü. Berin hanımla evlendi… Siyasete
nasıl girdi, Atatürk’ün önerisi ile mebus oldu, Menderes’in Radyo konuşması,
İnönü ve halk radyo başında, İnönü’nün treni vali emriyle durduruldu…
Tahkikat komisyonu kuruldu, Parti
yola çıkmıştı, engel tanımıyordu..
Yassıada’da kaderin cilvesi
bitmiyordu vd.
Arka kapaktan: İskeleye
götürüldü. “Nereye gidiyorum?”diye sordu. Güryay; “Deniz Hastanesine” dedi. Bu
işittiği son yalan olacaktı. Güryay’ın acelesi vardı sanki.. Hemen yolcu etti
ve makamına döndü. Telefonu çaldı. Arayan Gürsel’di. “Menderes’i hiçbir yere
götürme” diyordu. Ama Menderes çoktan yola çıkmıştı bile. “Emrinizi İmralı’ya
ileteyim” dedi.
İmralı’da emrinin geçip
geçmediğinden emin değildi ki artık. Vazgeçti Gürsel, “Hayır, gerek yok” dedi.
Feribot İmralı’ya yanaştı. İki asker Menderes’i başgardiyana teslim etti.
O zaman anladı, geldiği yerin
hastane olmadığını infaza gittiğini.
Elleri önden kelepçelendi.
Yakasına infaz kartı iliştirildi…
***
Torunum Nazlı Aykut’un bir
eski, bir yeni şiiri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Nazlı Aykut, Filiz ve İlhan’ın çocukları
olarak 19 Şubat 1999 tarihinde Ankara’da doğdu. Küçük yaştan itibaren görsel
sanatlara ilgi duymaya başladı. Resim, deneme, şiir ve diğer çalışmaları, Ankara
Arı Kolejinde okuduğu 3, 4, 5 ve 6. sınıflarda yazdıklarının, gazete ve dergilerde
yayınlanmasının ardından, ilerisi için ümit veren görüntüler ortaya koyduğu
gözlendi. Kendisiyle bir röportajın yapılıp yayınlanması da cesaret veren
adımlar, sevindirici sonuçlar getirdi.Hatta bu yayın çalışmalarının tümü mini
bir kitapçıkta toplanabilir mi?diye de düşünüldü. Nazlı’nın 2008 yılında 3-A
sınıfındayken yazdıkları ve yayınladıklarından biri olarak dikkat çeken “Bir
Anne Şarkısı” adlı şiiri şu mısralardan oluşuyordu:
Gözlerin
bana duygu verir,
Saçların
bana, pırıltı verir,
Ellerin
bana sıcaklık verir,
Sesin
bana, huzur verir,
Annemsin,
canım annemsin,
Güzel
annemsin,
En
önemlisi, benim annemsin,
Ve
bir meleksin.
2014 yılına geldiğimizde, Nazlı
Aykut’un,Ankara Doğa Kolejinin 9-B sınıfının 275 numaralı öğrencisi olduğunu ve
Nisan 2014 kaydıyla aşağıdaki “Başlıksız”şiiriyle karşımıza çıktığını
görüyoruz.İlk yıllardaki şiir denemelerinden yola çıkıp,mini bir değerlendirme
yaptığımızda Nazlı’nın mısralarındaki olgunlaşmaya doğru atılan adımların
sağlamlığını görüyor,gelecekteki ümit ve beklentilerimizin artışındaki sevinç
ve mutluluğumuzu yaşıyoruz.
BAŞLIKSIZ
Karanlıkların
elçisi olmak için,
Hırslanıyordu
için için,
Bir
sis bulutu girdi içeri,
Kokusu
eski evindeki ballı ekmek gibi.
Bu
bulut, bu ruh kendisinindi.
Ama
kötüydü ve sahteydi,
Gülümsüyordu
ona,”sev” diyordu sürekli,
Kendinin
çürümüş bedenine bakarken,
Olmak
istemedi karanlıkların Elçisi,
Aşkını
atmak istemedi yangınlara,
Mezar
gibi dar ve karanlık yerde,
Zindan
edilmiş bedenini hatırladı,
Aynalara
bakmak istemiyordu.
Depresif
bir ruh ve yorgun bir suratla,
Daha
çirkin bir şey olamazdı.
Hatırladı,
Hayatının
parçasının ona ihanet ederek
Mahzene
kapattığını.
Aynaya
tekrar baktı,
Eski
bedeni çürümüş ve onu,
Çağırıyordu
sislere,
Gözlerini
yumdu,
Biliyordu.
Dünyada
çok az iyilik bulunurken,
Aşkı
yayamazdı.
Gözlerini
açtı,
Kendini
sislere teslim etmek üzere,
Atıldı
öne.
Ve
sonra sonsuz karanlık,
O
da anladı,
Anlar…
Hepsi
bu ana yayılmıştı.
GÜNÜN
SÖZÜ: Önce iyi niyetinden kaybedersin, sonra iyi niyetini kaybedersin.. (Nazlı AYKUT)
***
Yrd. Doç.Dr.Sülayman
Coşkuner’den:
Kaliteli yaşam
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar, yayınlar bizim için yol
gösterici olmalı.Yararlanmalı,istifade etmeliyiz onlardan. Yrd.Doç.Dr. 21.dönem
Burdur milletvekili,kaliteli yaşam uzmanı, hemşehrim Süleyman Coşkuner’in
araştırma,inceleme ve değerlendirmeler sonucu ortaya çıkan, 396 sayfalık
“Kaliteli Yaşam”adlı kitabı masamda.Bu kitabın sayfalarında mini bir gezinti yapmak istiyorum efendim:
Kaliteli yaşamla, istediğimiz hayata
sahip olunabileceği noktasından hareket edilerek yola çıkılmış Kitap, merkezi
Ankara’da bulunan Tutku Yayınevi yayınları arasında yayınlamış. Birinci
bölümde, Kalite,toplam kalite,kaliteli insandan söz ediliyor.İkinci bölüm
uzunca bir bölüm olarak karşımıza çıkıyor.Bu bölümde kaliteli insan olmayı
sağlayan faktörler sıralanıyor.
Mutlu olmanın temel şartının sağlıklı
olmaya bağlı oluğundan söze dilerek anlatımlar devam ediyor. Sağlıklı, verimli
ve etkin düşünmenin önemi üzerinde durularak, iyiliksever ve yardımsever
olmanın koşulları hatırlatılıyor. Sayfa 91 de başlayan, Kaliteli,karakterli ve
erdemli olmak başlığı altında, Hz. Muhammed (SAV) ın aşağıdaki sözüyle başlanıldığı görülmekte:Erdem’in en
büyüğü,seninle ilişkilerini kesene iyilik etmen,senden esirgeyene vermen,sana
kötülük edeni bağışlayıp,dostluk elini uzatmandır.
Bu bölümün girişi şu cümlelerle
başlıyor: Her halde, bir insana yapılabilecek en büyük hakaret,”kişiliksiz”,”karaktersiz”
ve “erdemsiz” diyerek, aşağılayıcı ve küçük düşürücü bir davranışta
bulunmaktır. Böyle bir yaklaşım, o kişiye, aile ve okul çevresinden, dış
çevreden, hiçbir olumlu örnek ve model almamışsın demektir.
Şimdi kitap içinde yer alan bölümlerin
girişlerinden nakledeceğimiz bazı Yrd. Doç. Dr. Süleyman Coşkuner görüşlerine
kulak vererek yolumuza devam edelim:
l-Değer kıymetli, önem verilen, arkasından
gidilen, emek verilen ve uğruna fedekârlıklar yapılan bir şeydir. Değerlerin
hem kişisel boyutu, hem de toplumsal boyutu vardır. Kişisel değerler, sağlık, sevgi,
huzur, güvence, özgürlük,yardım severlik, itibar, ahlak ve dürüstlük gibi
değerlerdir. (Syf:138)
2-Azimli, cesaretli ve mücadeleci olmak
için, ortaya konulan görüşlerden: Halk arasında, sıkça kullanılan bir söz
vardır:”Yürüyen tilki, yatan aslandan evladır”. Azimli, cesaretli, mücadeleci
ve hareketli olmak, işin eylem boyutuna işaret eder. Yani eylemin, bir önceki
formudur(Syf.177)
3-Bilinç altının gücüne inanmak ve kullanmak.Başlık
bu.Altında sıralanan cümlelerden bazıları:Acaba hiç düşündük mü?, Neden,aynı
doktor,aynı hastalıktan mustarip iki hastadan birine şifa verirken,diğerine
veremiyor?Neden aynı patron,aynı iş yerindeki bir işçisine mutluluk
verirken,bir diğerine veremiyor?Neden aynı öğretmen aynı sınıftaki bir
öğrenciye iyi öğretirken,diğerine iyi öğretemiyor?(Syf.213)
4-Çalışkan, uygulayıcı ve olumlu sonuç
alıcı olmak, başlığı altındakilere bakıyoruz: Yüksek kaliteli insan, her şeyden
önce çalışkan olmalıdır. Ne kadar güzel ve etkileyici hayallerimiz, düşüncelerimiz
ve fikirlerimiz olsa dahi, bilfiil çalışarak eyleme dökülmez ise,çok fazla bir
anlam taşımaz.Faydalı bir şekilde projelendirilip,üretilen her türlü mal ve
hizmette çalışma eylemi vardır(Syf.259)
5-Eğer
bizler, kaliteli yaşamak için, yüksek kaliteyi sağlayan faktörleri, hayatımıza
geçirmek üzere hareket edersek, yüksek kaliteli bir hayat da kollarını açacak, bizlere
doğru hızla koşacaktır. Bundan hiç şüpheniz olmasın.(Arka kapak)
***
Yörük kültürünü yaşatan
Burdurlu üç usta
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Teke yöresinin başkenti Burdur’un,
merkeze bağlı Aziziye köyünde Şükrü Acar, Kabak kemaneyle Yörük kültürünü
yaşatmaya devam ediyor:
1- Yörüklerin
yaşadığı Aziziye köyünde doğup büyüyen Şükrü Acar, askerden geldikten sonra
müzikle uğraşma kararı alıyor. Köyde daha önce sıkça çalınan ancak son dönemde
unutulmaya başlanan kabak kemaneyi yaşatmak isteyen Acar, bu enstrümanı evinin
önünde oluşturduğu küçük bir mekânda yaparak, isteyenlere hediye olarak
veriyor.
Şükrü Acar bu konuda yaptığı açıklamada; köyde
yaşayanların 15-20 yıl öncesine kadar yaylalara göç ederek, çadırlarda
kaldıklarını ancak bu geleneğin zamanla yok olduğunu anlatıyor. Kendisinin de yaklaşık
20 yıldır kabak kemane yaparak Yörük kültürünü yaşatmaya çalıştığını belirten
Acar, köy halkının da bundan mutlu olduğunu söylüyor.
Şükrü Acar, eskiden köylerinde çeşitli
eğlenceler düzenlendiğini ve orta oyunları oynandığını hatırlatarak, bu tarz
kültürel etkinliklerde kabak kemanenin sıkça kullanıldığını ifade ediyor.
Acar;”Şimdi gençler gitara, saza yöneliyor. Teknoloji maalesef eski kültürleri
yok ediyor. Şimdi kabak kemaneye yönelen az. Ben Yörük kültürünün yaşatılmasını
istiyorum. Bunun için de yaptığım kabak kemaneleri isteyen herkese veriyorum. İsteyen
herkesin enstrümanı çalmasını istiyorum” şeklinde konuşuyor.
Burdur’un merkeze bağlı Aziziye köyünde
yaşayan Şükrü Acar, kabak kemaneden önce köyde, telleri bağırsaktan yapılan
”oyma tahta kemane” bulunduğunu, daha sonra telleri metalden yapılan kabak
kemanenin üretilmeye başlandığını belirtiyor. Aziziye köyü muhtarı Mehmet Ali
Akman ise,385 haneli köyde 703 kişinin yaşadığını ve bu kişilerin büyük
çoğunluğunun Yörük olduğunu ifade ediyor. Çok eskiden köye gelenlerin
çeşmelerin yakınlarında çadır kurarak bölgeye yerleştiğini aktaran Akman; ”Köyümüz
ilk başta 15 Yörük çadırıyla kurulmuş. O zamanlar kültürümüz, güzel bir şekilde
yaşatılıyormuş. Oyma tahta kemane kullanılıyormuş. Sonra zamanla kabak kemane
kullanılmaya başlanmış. Şimdi köyümüzde Şükrü amca dışında kabak kemane yapan
yok. Onun sayesinde bu eski kültürü ayakta tutmaya çalışıyoruz” diye
konuşuyor.(Yenigün Gazetesi,Burdur,13 Şubat 2014)
2- Burdur’lu sanatçı Süleyman Yakan,
unutulmaya yüz tutmuş Burdur türkülerini yaşatmak için elinden geleni yapıyor. Türkülerin
miras gibi ustadan ustaya geçtiğini dile getiren Kozluca’lı Süleyman Yakan, ilkokuldan
sonra bağlamaya merak sardığını, bağlamayı
meslek olarak değil de sevdiği için çaldığını ve bağlama konusunda zaman
içerisinde kendini geliştirdiğini söylüyor. Bağlama çalmayı zamanın
ustalarından öğrendiğini söyleyen Süleyman Yakan;”O günden bugüne düğünlerde, konserlerde
söylemeye devam ediyorum. Yöremizin türkülerini genelde alttan yetişmiş eski
sanatçılar söylüyor.
Yörenin dilini iyi bildikleri
için eski sanatçılardan yöresel türkülerimiz daha çok isteniyor” şeklinde
konuşuyor.(Ses-15 Gazetesi, Bucak-Burdur,04 Nisan 2014)
3- Yörük kültürünün vazgeçilmez enstrümanlarından
curayı babasından öğrenen, Burdurlu Sabri Özdemir, çaldığı türkülerin Yörük
kültürünü yansıtan eserler olduğunu söyledi. Aslen Kozağacı köyünden olduğunu
ve uzun yıllar Burdur merkezde ikamet ettiğini belirten cura üstadı Sabri
Özdemir; “Bu curaya çocukluğumda başladım. Babam çalardı, ağabeylerim çalardı, ben
çalıyorum, oğlanlar çalıyor. Aşağı yukarı 13-14 kişi çalıyor ailem içerisinde. Ben
bunu sürekli çalmadım. Bir ara 10 sene kadar bıraktım. Bazen bir iki uzun hava,
başımızdan geçen hadiselerden… Kozağacı’nın eski Yörüklerimizin kaynaklarından
acıklı türküleri söylüyoruz” dedi. Yazılan türkülerin etkileyici olaylar
üzerine yazıldığını söyleyen Özdemir; “Köyde ölümler oluyor, gurbete gitmeler
oluyor, askere gidip gelmeler oluyor. 1915’te eşi askere gittiğinde nenenin
biri, gidip gelmeyenler için yazmış ‘Ayaylam’ diyor, senin ne dumanlı başın var
diyor, Keklik öter al kınalı taşın var diyor. Yani böyle bir ağıt yakıyor. Ondan
duyanlar söylemeye devam ediyor” şeklinde konuştu. 75 yaşına gelen Özdemir hala
çalmaya devam ediyor. (Kadir Çelik, Çağdaş Burdur Gazetesi, 02 Nisan 2014)
***
Mersin’den MAKİ Dergisinin
yeni sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerimizin yayınlanışları, süreklilikleri
ve bu süreklilikleri içinde getirdikleri önem ve anlam taşıyor. Mersin ilimiz
merkezinden, Mersin Şairler ve Yazarlar Derneğince üç ayda bir zengin
içeriğiyle yayınlanan,yazı ve şiirleriyle göz
dolduran bir kültür, sanat-edebiyat dergisi MAKİ. Masamda
89.sayısı var anılan derginin.Sevimli kapak görüntüsü ve iç sayfalardaki yazı
ve şiirler, okudukça insanın rahatlamasını sağlıyor.
Sahibi ve yayın sorumlusu, yazı işleri müdürü
ve editörü: Abidin Güneyli. Yayın kurulu, Nafiz Nayır,Dr.Harun Özmen,Atifet
Gezek,Çınar Arıkan,Süheyla Ergüler,Sonay Arıdıcı’dan oluşuyor.Yönetim yeri ve
iletişim için,Bahçelievler Mhl.1840 Sok.Serhat Apt.Zemin
Kat.No:15-E,Yenişehir-Mersin,adresi gösteriliyor.Tlf:0532-492 89 99.
Mersin Şairler ve Yazarlar Derneğinin
yönetim kurulu ve yayın kurulunda görev yapanların isim ve görevleri: Abidin
Güneyli(Başkan),Atifet Gezek (2.Başkan),Süheyla Ergüler(Sayman),Çınar
Arıkan(Sekreter),Yavuz Özbey, Dr.Harun Özmen, Nafiz Nayır,Sonay
Arıdıcı(üye)olarak görev yapıyorlar.
Yedi ayrı yerleşim biriminde temsilcilikleri
bulunan MAKİ Dergisinin her sayısında bir şair veya yazarın tanıtımı yapılıyor,
ön kapakta fotoğrafı ve şiirlerinden örnekler veriliyor. Derginin elimde,
masamda bulunan 89.sayısının ön kapağında tanıtımı yapılan, iç sayfada
biyografisinden kısaca söz edilen isim ve imza, 1960’lı yıllarda Ece sanat
dergisini yayınladığım dönemlerde tanıdığım, imzalarıyla karşılaştığım isim ve
imzalardan biri olan Gülgün Koçman’dı.Ön kapaktaki üç ayrı fotoğrafının arasına
serpiştirilen Gülgün Koçman imzalı ‘Sevdiğim kadar’adlı şiir dikkat
çekiyordu.Bu şiir şöyleydi efendim:
O ağaçlar ki/ Şimdi yok,
O çiçekler ki/ Çoktan soldular,
O insanlar ki/Toprak oldular,
Rüzgarların/ Sesine karıştı/Bütün
şarkılar,
Uzaklara uçup gitti/Sessizce kuşlar,
Ama; Hiç kimse sevmedi/Seni, benim
sevdiğim kadar.
Gülgün Koçman:10 Kasım 1940 tarihinde
Silifke’de dünyaya geldi. Memur bir ailenin çocuğu olduğu için,ülkemizin
değişik yerleşim birimlerindeki okullarda okudu.Adana kız ilk öğretmen
okulundan 1959-1960 döneminde pekiyi derecesiyle mezun oldu.Değişik okullarda
öğretmenlik görevini başarıyla sürdürdü.1989 yılında kendi isteğiyle emekli
oldu.Şiir ve edebi çalışmalarına 1967 yılında başlayan Gülgün Koçman üç şiir,bir
deneme ve bir roman kitabı yayınladı.
MAKİ Dergisinin bir değerlendirme, sunuş
veya başyazısı dikkat çekiyor MEŞYAD Yönetim Kurulu Başkanı Abidin Güneyli
imzalı, orada geride kalan günlerde, Dernek olarak yaptıkları hizmetlerden,
çalışma örneklerinden bölümler sunuluyor. Biz şimdi MAKİ Dergisinin elimizde
bulunan 89.sayısında yazı ve şiirleri bulunanların isimlerine bakalım ve bir
sıralama yaparak noktamızı koyalım:
Abidin Güneyli, T. Ayhan Çıkın, Nafiz
Nayır, Bilge Çalıcı, Etem Oruç, Duran Aydın, Su Kübra Deniz, Mehmet Örsel, F. Sinem
Erarslan, Ahmet Ayaz, Sevda Aytan, F. Filiz Kotan, Kudret Sönmez, Kutlay Toker,
Zafer Demir, Prof. Dr. Fikri Akdeniz, Sabri Çiçekli, Yavuz Özbey, Deniz Nas, Zeliha
Ertaş, Ayşe Zagal, Remziye Çelik, Hakan Çamurcu, Vahap Kokulu, Gülgün Koçman, Atıfet
Gezek, Hamza Kaplan, Günay Özdemir, Özkan Karaca, Kazım Çelikten, Cemil
Tosunbaş, Haşim Can, Yunus Görgeç, Mithat Yaban, Abdülkadir Güler, İsa Kayacan,
Hacer Kılgı, Sonay Arıdıcı, Sabahattin Akgül, Dertli Kazım, Şinasi Erdoğan, Özlem
Demiralev, Süleyman Kaptan, Mine Sarmış, Sevim Balıkçıoğlu, Şükrü Kaçar, Durmuş
Daşdemir, Zehra S.Üçgül, A.Necmettin Çanga, Süleyman Demir, Feride Temel, Ö.Yaşam
Gülseven, Caner Yücel, Ece Aydınbaş, M.Nuri Parmaksız.
***
Necdet Çelikdönmez’den mektup
var
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Mektupların yazılış, gönderiliş
sayılarında büyük azalma var. Teknoloji, sevgi ve sıcaklık kokan mektupları
aldı götürdü. Ama, az da olsa mektup yazılıyor, gönderiliyor. Bir zamanlar 2068
mektup dan oluşan ‘Bana gelen mektuplar” adlı bir kitap bile yayınlamıştım.
06 Ekim 1958 tarihinde Isparta ilinin Senirkent ilçesinde
doğan, emekli Astsubay, gazeteci, yazar, araştırmacı Necdet Çelikdönmez Elazığ
ilimiz merkezinden sesleniyor.
Geçenlerde uzun süre yayınladığı
‘Paye Ortak Kitap Dergisi’nin kapanış vedasıyla ilgili bir yazı yayınladı. Bu
yazıda 23 yılın genel bir muhasebesi yapılıyor, Veda yazıları yazmanın
zorluluğundan söz ediliyordu.
Necdet Çelikdönmez’den elle
yazılmış iki sayfalık bir mektup geldi 05 Mart 2014 tarihli. Bu mektubu aynen
aşağıya alıyorum efendim:
Prof. Dr. İsa Kayacan Bey hocam; Mektubuma başlarken en derin kalbi
duygularımla selam ve hürmetlerimi sunar, ellerinden öperim.
Hocam, emektar olan daktilomda en
son yazımı size yazmak nasip oldu. 18 Şubat 2014 tarihindeki mektubumu daktilo
ile yazmıştım. Sizle beraber daktilom da emekli oldu. Yani, üstadıma, hocama
son görevini yaptı, , ömrünü doldurdu. Bu nedenle ilk kez elle yazıyorum,
bağışlayınız.
Benim için değerli (2) paket
halinde kitaplarınızı ve dokümanları aldım.
Öncelikle teşekkür ederim.
Ecdadınıza ve eşinize rahmetler olsun.
Mesleki 50. yıl CD’sini izledim.
Çok sade ve sizin gibi, size yakışır bir çekim olmuş. Emeği geçenlere,
düzenleyenlere, konuşanlara tebrik ve teşekkürlerimi arz ederim.
Talebeniz bir yazar olarak ben de
nice uzun ömürler, afiyet ve sağlık içerisinde bir hayat geçirmenizi daha nice
hayırlı çalışmalara vesile olmanızı diliyorum hocam.
Orman eski Bakanlarımızdan Sayın
Hasan Ekinci bey’in, araştırmacı-yazar Mustafa Ceylan Bey’in içten
konuşmalarına ve CD’nin önem kazanmasına yaptıkları konuşmaları beni çok
duygulandırdı. Hassaten onlara da teşekkür ediyorum. CD’nin sonunda torunumuz
Nazlı’nın o sevecen sesiyle, size hitabı ayrı bir renk oluşturmuş.
Hocam, kitaplarınızı imzalayıp
adıma göndermek için zamanınızı hem de maddi ve manevi fedakârlığınız beni çok
mutlu etti. Sizlerden çok şey öğrendim. Bize ilkeli olmayı, vefalı bulunmayı,
sadakatı, ciddiyeti, mesleki disiplini ve adam gibi adam olmayı öğrettiniz.
‘İşte Hayatım’ adlı kitabınız
size zaten tanımaya yeter.
Değil Türkiye’deki Anadolu
Basını, yurtdışında da yurt içinde de en ücra yerlerde, sizin gazete ve
kütüphanelerde, yıllıklarda adınız ve eserleriniz hep yaşayacaktır. İsa Kayacan
vefa adamı, gönül insanı, mütevazı engin duruşlu gönül insanıdır.
Hizmetlerin, eserlerin her daim
sinelerde yaşayacaktır. Hocam, bunları bir iltifat kabul ediniz. Zira
iltifatta, israf yoktur. Siz her şeye layıksınız. Malumunuz hayat şartları
hepimizi savurdu. Layıkıyla sizlere vefalı olmadık, hocam lütfen bağışlayınız,
hakkınızı helal ediniz. Siz bizim için her şeysiniz. Bilen bilir.
Hocam sizin bize olan vefanız
karşısında bizler mahcubuz.
İnanın sizinle tanışmak, bizim
için büyük kazanım ve mutluluk oldu.
Çok şeyler öğrettiniz. Dışınızı,
haliniz, ülke sevginiz, nice değerler aşılamanız sizin en önemli
karakterleriniz oldu.
Selam ve hürmetlerimle..
(Pürkusur talebeniz hemşehriniz Necdet Çelikdönmez, Elazığ 05 Mart 2014)
***
Orhan Vergili’nin şiir dünyası
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Her
kitabın, yeni bir doğum olduğu gerçeğinden hareket ederek bunların tümünü,
kitaplarımın yayınlanmadan önceki aşamalarda çektiğim zorluk, üzüntü, arkasından
duyduğum rahatlama, sevinç ve mutluluklarım sorası yaşamışımdır.
Kitaplar, şairinin, yazarının, iç
dünyalarından dışa yansımaları, duygularının dış dünyaya atılan adımları olarak
kabul edilir. Yazdığım yüzlerce önsöz, sunuşların kitap sahipleri için de aynı
duyguları taşıdığımı kaydetmeliyim. Hele bu kitapların şair ve yazarları yakın
tanıdıklarınız olursa, kişilikleri ve ortaya koyduklarını da ayrı ayrı
değerlendirme fırsatı bulmuşsanız, bu konuda gösterilmesi gereken bir titizlik
ortaya çıkar.
Orhan Vergili, Ankara’da yaşayan,
buradan seslenen şairlerimizden biri…
Yazdıkları, yayınladıklarıyla,
takdir görüp alkışlanan kalem sahiplerinin önde geleni.. O’nun büyük-küçük
ayrımı yapabilen tavırları, terbiyeli, saygılı ve toplum içindeki yerini bilen
davranışlarıyla tanınması, bu özelliklerinin öne çıkışıyla kabul edilmesi, bizi
sevindirmekte, gururlandırmaktadır. İlk şiir kitabı,”Ben Sevdamı Sana Yazdım”
adıyla karşımıza çıktı. Bu, sanat ve edebiyat dünyamıza attığı ilk adımıydı
Orhan Vergili’nin.
Yıllar önce kaleme aldığı, şiirlerinden meydana
gelen bir demetti, bir toparlamaydı ilk kitabı.Sonra ikinci şiir kitabı “Aşk
Rengini Seçerse” adlı şiir kitabı,merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajansın
190.yayını olarak gün yüzü gördü.Bu kitap da daha bir olgunlaşan,kalıcılığı
yüksek Orhan Vergili şiirleriyle karşılaştık.
Şiirlerinde aşk ve sevdayı ilmik ilmik işleyen,
sevgilerini toparlayıp, kucak kucak
cömertçe sunan, cevapsız kalan
sevgileri karşısındaki üzüntülerini dile getirirken, kırıklıklar, burukluklar
yaşayan, sevgileri karşılık görünce de çocuklar gibi sevinip, göklere uçan
Orhan Vergili, toplumsal alanlardaki olumlu-olumsuzluklara karşı gösterdiği
duyarlılıklarıyla ön sıralarda yer almaktadır. Serbest tarzda kaleme aldığı
şiirlerinde, zaman zaman sıradan bir vatandaş, zaman zaman sorgulayan duyarlı
bir göz, kulak ve beyin olmaktadır.
Aşkın rengini seçmesiyle, belli etmesiyle,
gerçeklerin ortaya konulmasının ardından, bütün renklerin ayağa kalktığını,
adeta bir renk çatışması yaşandığını hareket noktası yaparak, sonraki
gelişmelerin nereye varacağını kestirebilmek için gayret gösteren bir tahlil
uzmanı gibi davranırken, iyi niyetinden, güler yüzünden, geleceğe olan
ümitlerinden hiçbir şey kaybetmeden yaşamaya, doğru bildiği yolda yürümeye
devam eder Orhan Vergili…
Kucak dolusu sevgileriyle çıktığı yolda
karşısına kim gelirse gelsin, düşündüklerini söylemekten çekinmez ve “sevdamı
sana yazdım” diyerek sevgi yumağı içindeki duygularının derinliğini,
doğruluğunu, olgunluğunu gözler önüne sermede başarılı ve kendinden emin
adımlar atar. Rüyalarına girenlerin, sevgiyi ciddiye alıp karşısına gelenlerin,
kısa süre sonra vefasızlık gösterip bir kalemde defterinden silenlerin bir bir
sıralamasını yaparken, burulan, ezilen, kırılan yüreğindeki karmaşıklıkların
altında ezilip kalma yerine, dimdik yürüme, ileriye bakma başarısını, gerçekleri
gösterebilenlerle yarış halinde olduğunu sergiler. Sonra, kendinden emin
tavrıyla, kararlılık içinde, ardına bakmadan yürüyen, inançlı bir kalem sahibi
olarak karşımıza çıkar.
Orhan Vergili anılara bağlanıp, takılıp
kalanlardan değildir. Ama zaman zaman, şöyle bir geçmişte yaşadıkları etrafında
dolaşmaktan, sevgilerle mutlulukları, üzüntülerle kırgınlıkları yan yana
getirip, buralardan hızlı bir geçişle sıyrılmasını, ayrılmasını bilir. Adam
sandıklarının yanlışlarını görünce, içi burkulur,sükut-u hayale uğrar.”Altın
sandım,değer biçtim/Para etmez bir pul çıktı” diye hayal kırıklığıyla seslenirken,bunların bilinmelerinin gelecek açısından yararlı olacağını
ön planda tutarak,tutum ve davranışlarını ona göre ayarlama,yönlendirme
gereğini duyarak, zaman geçirmeden
yollarını ayırır.
Orhan Vergili, yeni şiir kitabıyla,
giderek olgunlaştığını, sanat ve edebiyatın meşakkatli yolculuğunda aldığı
mesafelerin genişliği ve uzunluğunu ortaya koyma başarısıyla bizimle
selamlaşırken, gelecekteki yeni şiir kitaplarının müjdesini vermektedir.
***
İsa Kayacan’ın ‘Selam
olsun’şiiri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kendi şiirlerimin sütunlarıma aktarılışıyla
ilgili bulduğum fırsatları değerlendirerek, bugün “Sevgi Yumağı” adlı kitabımın
82 ve 83.sayfalarında yer alan, Şubat 1982 doğumlu, 9 ayrı dörtlükten meydana
gelen ve iki dörtlüğü, Murat Duman tarafından Uşşak makamında bestelenen ve
Celal Abacı’nın notaya aldığı, Sabri Sabuncu’nun notayı yazdığı “Selâm olsun”
adlı şiirimi aşağıda sunuyorum:
SELÂM
OLSUN
Merhabayı bilenlerin,
Menfaatsiz gelenlerin,
Defterinden silenlerin,
Dostluğuna, selâm olsun.
Zamanında bomboş olup,
Boş iken yinede dolup,
Hep başkalarının olup,
Gelenlere, selam olsun.
Dışa kıymet verenlere,
Sahte dostluk serenlere,
Renkten renge girenlere,
Pazarlardan, selam olsun.
Meşguliyet satanlara,
Bol keseden atanlara,
Çalışmayıp yatanlara,
Hareketli, selam olsun.
Devamlı toplayanlara,
Bizimle olmayanlara,
Nasibin almayanlara,
Hoparlörden, selam olsun.
Kaç kaç, tut tut, diyenlere,
Hep açıktan yiyenlere,
Aynalarda
görenlere,
Tepelerden, selam olsun.
Kim kimdir, sonra anladık,
Hesap üstünde durmadık,
Samimi sözlüler sandık,
Sahtelere, selam olsun.
Onlar aldı, biz almadık,
Kimseden geri kalmadık,
Yine de kapı çalmadık,
Anlayana, selam olsun.
Geçer kara günler geçer,
Herkes çeşmemizden içer,
İsa, sevenini seçer,
Diyenlere, selam olsun.
***
Vefat eden üyeleri için İLESAM
yönetiminden beklenilenler
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Vefatla bu dünyadan ayrılmak,dünyamızı
değiştirmek hepimiz için geçerli.Ama,geride kalanların vefasızlığı sonucu
unutulmak ayrı buruklukların ortaya koyucusu.Vefat edenlerin sağlığında
etrafında dönerek, sun’i gösteriler yapmak insan olma, vefalı olma
gerçekleriyle bağdaşmıyor.Vefat işlemlerinin,cenaze törenlerinin toprağa verilişlerin ardından
unutmaların,hatırlamamaların başlaması,giderek artması,sürüp gitmesi çok
acı.Ama bizim Türk toplumu olarak genel yapımız bu!.
VEFAT
SONRASI UNUTULMA BAŞLAMAMALI
Zengin ve ünlü kişilerin ölüm
yıldönümlerinde anılmalarının altında da yine bir gösteriş bulunduğunu
görüyoruz. Ancak,bazı evlatlar,eş ve dostların vefat eden yakınlarıyla ilgili
ölüm yıldönümlerinde düzenledikleri içten gelen anma toplantıları azda olsa
bizleri sevindiriyor.
Kuruluşlarımızın üyeleri olan vefat
edenler için hatırlamaların, anmaların fazla olduğunu söylememiz mümkün
değil.Merkezi Ankara’da bulunan,kısa adı İLESAM olan,Türkiye İlim ve Edebiyat
Eseri Sahipleri Meslek Birliği yönetiminin bu konuda,yani vefat eden üyelerinin
unutulmamaları,hatırlanmaları için yapması gerekenler vardır.
İLESAM Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet
Nuri Parmaksız’la,vefat eden üyelerin bir düzen çerçevesinde hatırlanmaları
için programlar başlatılması yönündeki hatırlatmam üzerine;”Vefat eden üye
sayımız çok fazla”cevabını alınca,şöyle bir öneri de bulundum:
ANMA
TOPLANTILARI YERİNE HATIRLAMALAR
Anma toplantılarının uzun süreceği ve
vefat eden İLESAM üyelerinin fazlalığı
nedeniylede, “İLESAM Cumartesi
sohbetleri ve şiir dinletisi” görüntülerindeki bazı zaman değişiklikleriyle,her
Cumartesi için 4 veya 5 vefat eden üye listeye alınır.Bu üyelerin şiirlerinden
veya İLESAM bilgisayarında kayıtlı kısa
biyografilerinden birer örnek
çıkarılır.Varsayalım ki o
Cumartesi için;
-Ahmet Tufan Şentürk,Halil
Soyuer,Hüseyin Yurdabak,Rıza Akdemir,Coşkun Ertepınar,isimleri gündeme
alındı.Yada bu isimlerin,ölüm tarihleri,İLESAM kurucularına kadar inen bir
bakışla tespit edildiler.Bu isimlerin,doğum
ve ölüm tarihleri-yılları İLESAM kayıtlarından alınır.Bulunabiliyorsa bu
isimlerin şiirlerinden bir veya iki örnek çıkarılır.Bir hafta ya Cumartesi
sohbetleri kaldırılır,yada şiir dinletisi kaldırılır.Şayet şiir dinletisi
yapılıyorsa, bu dinletisini varsayalım Cemal Tuzcuoğulları,Murat Duman, Durak
Turan Düz veya Orhan Vergili yada bir başkası yönetiyor.Onlara;”Sen bugün kendi
şiirinden örnek verme,okuma. Vefat eden şu üyemizle ilgili, birkaç cümle söyle, şu şiirini de oku, doğum ve ölüm tarihlerinden kısaca bahset.İşte
bilgiler” denir.Geride kalan 4 kişinin bilgileri,salonda bu konulara yatkın
olanlara verilir.Bir düzen içinde vefat eden üyelerin,kısaca
hatırlanılmaları,varlıklarından söz edilmeleri sağlanmış olur.Bunun süreklilik
haline dönüştürülmesi gerekmektedir.
Örneğin, Ahmet Tufan Şentürk için;”1924
yılında, Konya Ermenek ilçesine bağlı Esentepe köyünde doğdu.9 Mayıs 2005
tarihinde vefat etti.Bu büyük ustanın,’Barışa Özlem’adlı şiirini sunmak
istiyorum”.
Sonraki günlerde, Cumartesi
programlarıyla ilgili yapılan haberler arasına, sohbetten veya şiir
dinletisinden söz ettikten sonra,“İLESAM
üyelerinden vefat eden (şu şu isimler) hakkında kısa bilgi sunuldu ve şiirlerinden
örnekler verildi” denilmesiyle, hatırlama vefasının tüm üyelere duyurulması
sağlanmış olacaktır.(07 Nisan 2014)
Not: Hayrettin İvgin arkadaşımızın
dediği gibi;vefat eden üyelerin tümüyle ilgili standartlaştırılacak bilgilerin
yer alacağı “Vefatla aramızdan ayrılan İLESAM üyeleri”adlı bir kitabın,Kültür
Bakanlığından destek sağlanarak yayınlanmasının mümkün olabileceği de
düşünülmelidir.
***
Ankara’dan
‘Mavisu’ Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerimiz, değişik isimler,
değişik kuruluşlarca yayınlanıyor. Özellikle eğitim kuruluşlarımızın
yayınladığı dergiler, gazeteler daha bir samimi, daha bir sıcaklık içinde
karşımıza çıkıyor.
Ankara-Gölbaşı, ‘Gölbaşı Anadolu
Lisesi’ Müdürlüğünce altı ayda bir yayınlanmaya başlayan, eğitim, kültür ve
sanat dergisi “Mavisu’nun ilk sayısı masamda.
32 sayfalık ‘Mavisu’ Dergisinin
sahibi Gölbaşı Anadolu Lisesi Müdürü: Dursun Yeşilova.
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:
Mehmet Nuri Parmaksız…
Yayın kurulunda; C. Sonay Cebeci,
Filiz Koçak, Meltem Dönmez, Seyhan Balcı, Gülşen Çevik Aytemir.
Derginin başyazısı, “Mavisu’dan”
başlığıyla, Dursun Yeşilova imzasının taşıyıcısı. Gölbaşı Anadolu Lisesi Müdürü
Dursun Yeşilova dergisinin çıkışıyla ilgili duygularını dile getiriyor ve bir
yerinde:
-“Mavisu’nun yeniden çıkışı
bizlere yeni bir şevk ve heyecan vereceği kanaatindeyim. Yıllardır beraber
çalıştığım tüm öğretmen arkadaşlara gayretlerinden ve başarılı çalışmalarından
dolayı teşekkür ederim” diyor.
Derginin 3. sayfasında, misyon,
vizyon ve ilkelerden söz ediliyor.
“Misyonumuz” başlığı altında yer alanlara
bakalım: Okulumuzda Atatürk ilke ve inkılâplarına sahip çıkan, çağdaş laik,
bilime ve evrensel düşünceye inanan, fikri hür, vicdanı hür genç kuşaklar
yetiştirmek.
Ve vizyonlarıyla ilgili iki
satır, iki mısra:
Çağdaş eğitimin en iyisi,
Gölbaşı Anadolu Lisesi.
İlkelerinden söz ederken Gölbaşı
Anadolu Lisesi yöneticileri görüşlerini sıralamışlar. Bunlardan biri: Okulumuz;
Eğitim, öğretim ve yönetimde her türlü gelişmelere ve yeniliklere açık bir
eğitim kurumudur.
Mavisu Dergisinin öteki
sayfalarında, basında yer alan Liseyle ilgili haberler, görüntüler,
gerçekleştirilen değişik etkinliklerle ilgili haber ve fotoğraf görüntüleri,
İLESAM’la yapılan işbirliği çalışmalarıyla ilgili haberler, “Esere saygılı,
korsana karşıyız” sloganıyla ortaya çıkan çalışmalar, dikkat çeken bir görünüm
ortaya koyuyor.
GÜNÜN HABERİ; BURDURLU CURA
USTASI
MİRASINI ÇOCUKLARINA BIRAKIYOR
Yörük kültürünün vazgeçilmez
enstrümanlarından curayı babasından öğrenen, Burdurlu Sabri Özdemir, çaldığı
türkülerin Yörük kültürünü yansıtan eserler olduğunu söyledi. Aslen Kozağacı
köyünden olduğunu ve uzun yıllar Burdur merkezde ikamet ettiğini belirten cura
üstadı Sabri Özdemir; “Bu curaya çocukluğumda başladım. Babam çalardı, ağabeylerim
çalardı, ben çalıyorum, oğlanlar çalıyor. Aşağı yukarı 13-14 kişi çalıyor ailem
içerisinde. Ben bunu sürekli çalmadım. Bir ara 10 sene kadar bıraktım. Bazen
bir iki uzun hava, başımızdan geçen hadiselerden… Kozağacı’nın eski
Yörüklerimizin kaynaklarından acıklı türküleri söylüyoruz” dedi.
Yazılan türkülerin etkileyici olaylar
üzerine yazıldığını söyleyen Özdemir; “Köyde ölümler oluyor, gurbete gitmeler
oluyor, askere gidip gelmeler oluyor. 1915’te eşi askere gittiğinde nenenin
biri, gidip gelmeyenler için yazmış ‘Ayaylam’ diyor, senin ne dumanlı başın var
diyor, Keklik öter al kınalı taşın var diyor. Yani böyle bir ağıt yakıyor. Ondan
duyanlar söylemeye devam ediyor” şeklinde konuştu.
75 yaşına gelen Özdemir hala
çalmaya devam ediyor. (Kadir Çelik, Çağdaş Burdur Gazetesi, 02 Nisan 2014)
***
Cemal Tuzcuoğulları’ndan:
Telif Hakkı ve Okuma Kültürü
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Cemal Tuzcuoğulları bir kitap
kurdu. Türkiye’deki telif haklarıyla ilgili yetişmiş bir uzman. Araştırmacı,
yazar, gazeteci. Yazdıkları, yayınladıkları var dikkat çeker boyutlarda.
Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans yayınlarının 198.
olarak 160 sayfayla Günyüzü gören, “Telif Hakkı ve Okuma Kültürü” adlı kitap,
alanında ilk sıralarda yer alan yayınlardan biri olarak bize ulaştı, karşımıza
çıktı.
Kitabın ilk sayfalarında,
Hayrettin İvgin, Nurullah Çetin, Mehmet Nuri Parmaksız ve Pehlivan uzun imzalı,
Cemal Tuzcuoğulları’yla ilgili duyguların ifade edildiği, sayfalara aktarıldığı
yazılar dikkat çekiyor.
Kısa adı İLESAM olan, Türkiye
İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin yönetim kurulunda, başarılı
hizmetlere imza atan, Muhasip üye olarak görevini sürdüren Cemal Tuzcuoğulları,
ciddi ve tavez vermeyen hizmet anlayışı ve telif hakları konusundaki
bilirkişiliğiyle, bu alanda bilinen, takdir edilip alkışlanan bir isim ve
imzadır.
Cemal Tuzcuoğulları’nın telif
hakları konusunda mevzuatla ilgili gelişmeleri izleyip, değişiklikler hakkında
bilgi sahibi olması, eskiyle yeninin, yürürlükteki uygulamaların izlenmesindeki
başarıları, onu hep ilk sıralara taşımıştır.
Cemal Tuzcuoğulları, bilimin
öneminden, telifin tarihsel gelişiminden,5846 sayılı kanunun döneminden, AB’nin
ilerleme raporundan, bilim adamından, eserden, telifden, sanatçı ve yazardan
söz ediyor uzun uzun kitabının sayfalarında.
33. sayfadan bir dörtlük:
Birlik beraberlik içinde,
İLESAM’a destek verelim.
Vergi ile telif için de,
Korsana kesin dur diyelim.
Cemal Tuzcuoğulları kitabının
sonraki sayfalarında, TC Anayasasından bazı örnekler veriyor, İLESAM’ın
kuruluşu ve Amme hizmetlerinden söz ediyor, İLESAM’ın yönetim kurulu
kararlarının bazı örnek görüntülerini kitabının sayfalarında yer veriyor,
aktarıyor.
Tebriklerimi sunuyorum.
***
M.
Cermal Çiftçigüzeli’nin Azerbaycan anılarından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gezilerimiz, incelemelerimiz
sonundaki tespitlerimiz.. Ortaya koyduklarımız, fotoğraf makinesi gibi
netleştirdiğimiz kareler, gezi karelerimiz.
M. Cemal Çiftçigüzeli,
araştırmacı, yazar. Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı Başkanı. Kilis
ilimiz merkezinde günlük yayınlanan ve Anadolu Basını içinde seçkin bir yeri
olan, örnek alınan gazetelerimizden olan “Kent” Gazetesinde değişik kalem
sahipleri arasında Çiftçigüzeli’nin araştırmaları, yazıları da yer alıyor
sıklıkla.
M. Cemal Çiftçigüzeli’nin Kent
Gazetesinde Azerbaycan anıları yayınlandı uzun uzun, seri halinde. “Can
Azerbaycan” ana başlıklı gezi notları ilginçti.
Azerbaycan Türkiye arasındaki
köprünün sağlamlığını, muhkemliğini ortaya koyuyordu bu gezi notları,
incelemeler, araştırmalar…
Bu yazı serisinde, minyatür
kitaplar müzesinden;
Nuri Paşa’yı tanımaktan;
Bir marka üniversiteden;
Tarihteki örnek Türk
büyüklerinden;
24 dildeki istiklal marşımızdan;
Türkiye ve Azerbaycan milli
marşlarından,
Türk’ün ateşle imtihanından,
İki devletin tek millet
oluşundan,
Müstakil 7 Türk devletinin bir
millet haline gelişinden;
İstanbul Türkçesinden, sonuç
bildirisindeki Aydınlar arası işbirliğinden;
Türk Dünyasında ortak bir
internet ağının kurulmasından;
Karadeniz’in hala çırpınışından,
Aksakalların Kafkas oyunu sergilerinden;
Köhne Bakü’den, Yerden fışkıran
alevden,
Hazar kıyısındaki deve eti
kebabından,
Taşkent’ten gelen Özbek
dostlardan uzun uzadıya söz edildi anılarda, gazete sütunlarında.
M. Cemal Çiftçigüzeli, Evliya
Çelebi örneği, diyar diyar geziyor, gördüklerini, tespitlerini gazete sayfa ve
sütunlarında okurlarıyla dostlarıyla paylaşıyor.
“Can Azerbaycan” anıları da
bunlardan biri…
Çiftçigüzeli’nin orada,
Azerbaycan’da yaptığı konuşmalar arasında yer alan cümlelerinden:
Bugün Türk Coğrafyası’na çok
ciddi yatırımlar yapılmaktadır. Ancak büyük yatırımlar yeterli değildir. Büyük
fikirlerle büyük düşünmek icap ediyor.
Dünyanın resmini önümüze koyarak
bir kere değil, defalarca düşünelim.
Yeni bir kızıl elma hedefimiz
olmalıdır.
Ata, dedelerimiz evrene adalet
medeniyetini ve sevgi kültürünü getirerek tanıtmış, dini, dili, görüşü ve
kimliği ne olursa olsun, güvence ile hayata geçirmişti. Yeni bir dünya düzeni
kurmuştu.
***
Sarıkamış Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerimizin bana ulaşması,
değişik şekillerde gerçekleşiyor.
Bunlardan bir yenisi “Sarıkamış”
adlı dergi, Rize’den gazeteci dostum Faik Bakoğlu gönderilenleri arasında yer aldı.
Sarıkamış Dergisi Merkezi
İstanbul’da olan Kars Serhat Boyları Derneğince yayınlanıyor. (Namık Kemal Mhl.
Deniz Gezmiş Cad. No: 94 Kat3 Esenyurt-İstanbul, Tlf: 0212-423 60 00)
Masamda 2014 yılının ilk
aylarında yayınlanan “Sarıkamış” Dergisi sayısı var.
Sahibi Dernek adına Genel Başkan
Muharrem Yıldız.
Yayına hazırlayan: Seyfullah
Türksoy.
Haber merkezinde, Tarık Tokgöz,
M. Kürşat Dönmez, Süreyya Köksal üçlüsünün görev yaptığını görüyoruz.
Muharrem Yıldız imzalı, sunuş
veya başyazı niteliğinde “Allahuekber dağlarında, Türkistan otağında” başlıklı
bir yazı var ilk sayfada. Bu yazının bir yerinde; “Kars Serhat Boyları Derneği
olarak, 99. yıldönümünde Sarıkamış Şehitleri’nin aziz hatırasına bir saygı
ifadesi olarak hazırladığımız bu yayında, Sarıkamış ve Enver Paşa gerçeğine de
ışık tutmaya çalıştık” deniliyor.
Dergi içindeki yazıların
başlıklarından bazıları; Türk Dünyası şehitleriyle yürüyor, Türk Dünyası
bayrakları Sarıkamış’ta dalgalandı, Sarıkamış Harekatı Çanakkale kadar
önemlidir, Sarıkamış’ta Şuheda’nın huzurunda, S arıkamış Harekatı ve Enver Paşa
gerçeği, Sarıkamış Harekatı olmasaydı, Sarıkamış’da Şehadet gerçeği, Sarıkamış
şiirleri, şeklinde karşımıza çıkıyor.
Abbak Deyze (Fadime Aydoğdu’dan)
alınan Sarıkamış Ağıdı başlıklı şiir, Ahmet Şafak, Muhsin İlyas Subaşı, Mahmut
Ali Buluç, Bedirhan Gökçe-Uğur Demirci, imzalı şiirler yanında bir de Anonim
olan şiir var. Derginin arka kapağında ise Çıldırlı Aşık Şenlik’in iki dörtlüğü
dikkat çekiyor.
Bu dörtlükleri:
Ehl-i İslâm olan işitsin, bilsin,
Can sağ iken yurt vermeniz
düşmana.
İsterse Uruset ne ki var gelsin,
Can sağ iken yurt vermeniz
düşmana.
Asker olan bölük bölük bölünür,
Sandınız mı Kars Kalası alınır,
Boz atlar üstünde kılıç çalınır,
Can sağ iken yurt vermeniz
düşmana.
***
Cengiz
Abaday’dan iki şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Adana ilimiz merkezinden
seslenen, eğitimci, şair, yazar ve araştırmacı Mansur Ekmekçi hoca aracılığıyla
bana gelen şiirlerden Cengiz Abaday imzalı ikisi var masamda. Cengiz Abaday’da
Adana ilimizin Yüreğir ilçesinden sesleniyor. Onun Yetimin hakkını yeme ve özür
dilerim adlı şiirlerinin mısraları arasında bir gezinti yapacağım bugün.
İlk şiir, Yetimin hakkını yeme
başlığıyla dört ayrı dörtlükten meydana gelmiş. İlk dörtlüğünde bu şiirin,
yetimin hakkının yenmemesi gerektiği hatırlatılmasında bulunuluyor, Padişah
olunması halinde bile, saltanatın bir gün biteceğinin altı çiziliyor.
Sonraki dörtlüklerinden üçündeki
Cengiz Abaday duyguları:
Sen lüks yerde ızgara yerken,
O aşevinde sıra beklerken,
Sen sıcak villanda sefa ederken,
Saltanatın bir gün biter efendi.
Ekmeği olmayan gariban varken,
Sen ülke ülke sefanı sürerken,
Komşuların da aç, sefil yatarken,
Saltanatın bir gün biter efendi.
Kalem yazıyorsa, bildiği vardır,
Saltanat soytarısı, her zaman
vardır,
Unutma senden büyük Allah vardır,
Saltanatın bir gün biter efendi.
Ve Cengiz Abaday imzalı ikinci,
özür dilerim başlıklı şiir beş ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin
girişinde, bağlanılan sevgili yare soruluyor, bir hatam varsa özür dilerim,
deniliyor. Bu şiirin öteki dörtlüklerinden ikisi:
Yalnızlık böyledir, sen
sızlanırsın,
Ateşler içinde hep dağlanırsın,
Aşkın közleriyle hep yakılırsın,
Kalbin taştan imiş, özür dilerim.
Bu yalan dünyada sözler de yalan,
Zalimi seversen yüreğin talan,
Senden yalnız bana hatıra kalan,
Açılan bir mezar, özür dilerim.
***
Salim Savcı hocadan:
Bir Eğitimci Gözüyle
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Salim Savcı hoca, eğitimci, şair,
yazar, araştırmacı.
Yazdıkları, yayınladıklarıyla
dikkat çekmeye devam ediyor.
Biz O’nun yıllarca, Ankara’daki
başarılı çalışmalarıyla tanıdık. Gül Yayınevinin sahibi olarak kültürümüze
önemli hizmetlerde bulundu. Onlarca kitap yayınladı.
Bilimsel ağırlıklı olan kitapları
yanında, kültürümüzün farklı alanlarında, özellikle çocuk edebiyatımızla ilgili
kitapları göz doldurdu.
Sonra, çok sevdiği, sevdalısı
olduğu, Çorum ilimizin Çampınar köyüne gitti yerleşti. Oradan sesleniyor,
bizimle selamlaşıyor sıklıkla. Bir Eğitimci Gözüyle adlı kitabı bana ulaşalı
epey oldu. Sayfalarındaki gezintim gecikti, özür diliyorum hocam.
Bir Eğitimci Gözüyle, adlı 62
sayfalık kitap, Çampınar Prof. Dr. Bahri Savcı Kütüphanesi yayınları arasında
Günyüzü görmüş. Salim Savcı hocanın bana yazdığı, kitabın ilk sayfasına
yerleştirdiği çok önemli bir not var 26 Haziran 2013 Çampınar kayıtlı.
Bu not şöyle:
“Değerli, vefalı dostum Prof. Dr.
İsa Kayacan’a; İyi ki, doğduğum köye dönmüşüm. Sağlığımı kazandım. Yazma gücü
buldum. Bu 65.kitabım bu emeğimin ürünüdür. Sizlere sağlıklı günler diler,
özlemle kucaklarım”.
Bir Eğitimci Gözüyle adlı kitabın
içeriğinde, Sahip olma kavramı üzerinde duruluyor. Bu kavramların
detaylandırıldıkları görülüyor. Eline, diline, beline, aşına, işine, eşine
sahip olma kavramları açıklığa kavuşturuluyor. Sonra yiğitliğin oniki şartı
farklı bir anlatımla sayfalara dökülüyor.
Kitabın arka sayfalarında pratik
bilgilerle, Salim Savcı hoca ve eserleri hakkında yazılanlardan yapılan
seçmelere yer verilmiş, sayfalar ayrılmış.
1924 doğumlu olan Salim Savcı
hocamızın bu enerji dolu çalışmaları, azim ve gayretlerindeki yol göstericilik,
örneklik için kutluyor, sevgi ve saygılarımı yineliyorum efendim. O, aynı
zamanda Anadolu Basınının yılmaz savunucularından, güçlü kalem sahiplerinden
biridir.
***
Akpınar Dergisinden iki şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Niğde ilimiz merkezinden bize
ulaşan, iki ayda bir okurlarıyla, sanat ve edebiyat severlerle buluşan,
buluşturulan İsmail Özmel sahipliğindeki Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi
Akpınar’ın 45. sayısı masamda. Akpınar’ın bu sayısında yer alan İsmail Özmel’in
‘Annem’ ve İsmail Kara’nın, Bu ülke kimin? Başlıklı şiirlerinin mısraları
arasında gezmek istiyorum bugün.
İsmail Özmel hocanın ‘Annem’ şiiri
üç dörtlükten meydana geliyor.
Burada anne sevgisi ve özlemi
dile getiriliyor.
İki dörtlüğü şöyle bu şiirin:
Sana ne desem azdır anne,
Her yokluğa katlanırdın,
Soğukta sıcakta okul yolunda,
Benim için kaygılanırdın.
Beyaz bir melek kanadıydı sanki.
Çamaşırdan ağaran ellerin,
Tebessümün evin bereketiydi,
Bitmeyen hazine, dualı annem…
Bir başka şiir İsmail Kara
imzalı. Orhan Şaik Gökyay’ı anarken, giriş notundan sonra “Bu ülke kimin?”
başlıklı altı dörtlükten meydana gelen şiirde, ülkemizin zorlu günlerinden söz ediliyor,
yaşama savaşı içinde kıvrananların varlığı karşısındaki üzüntüler hareket
noktası yapılarak, iki dörtlüğünde şöyle sesleniyor İsmail Kara bu şiirin:
Aklını, fikrini geçime takıp,
Hesabı, kitabı ortaya döküp,
Her gün geleceğe umutla bakıp,
Aylarca hayaller kuranlarındır..
Kara’yım ne desem, bilirim azdır,
Bizler sivrisinek, sesimiz azdır,
Verdiğimiz oylar, kimine kozdur,
Milleti yokuşa sürenlerindir.
İsmail Kara genel görüntülerle
ilgili çektiği fotoğraf kareleriyle doğru tespitlerde bulunuyor.
***
Faik Bakoğlu’ndan gelen
gazeteler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Faik Bakoğlu, Rize Gazeteciler
Cemiyeti Başkanı. Günlük yayınlanan Zümrüt Rize Gazetesinin sahibi, gazeteci,
Rize ilimiz merkezinden seslenmeye devam ediyor. O’nun sık sık gönderdiği,
gazeteler, dergi ve kitaplar, öteki yayınlar var. Bugün Faik Bakoğlu gönderimi
olarak gündeme aldığım gazetelerden kısa kısa söz etmek istiyorum efendim:
1. Damar Gazetesi: 8 sayfalık normal boyutuyla Karadeniz Ereğli’de
haftalık yayınlanıyor. 27 Nisan 2000 tarihinde yayın hayatına başlamış.
Sahibi: İbrahim Necati Günay.
683. sayısı bize ulaşmıştı bu gazetenin.
Mümtaz Soysal, İ. Necati Günay
imzalı makalelerle karşılıyoruz sayfalarında. Tlf. 0372-322 00 60
2. Yeni Viçe Gazetesi: Rize-Fındıklı’da haftalık 8 küçük sayfayla
yayınlanıyor.
1978 yılında yayın hayatına
başlatılmış.
Sahibi: Hasan Sarıhan. Ömer Şan,
Opr. Dr. Aytekin Ertuğrul, Faik Bakoğlu, Aytekin Kalender, Hasan Karaahmetoğlu
imzalı köşe yazıları, Yaşar Çervatoğlu imzalı şiirler yer alıyor sayfalarında.
Tlf: 0464 511 48 48
3. Karadeniz’de Sonnokta Gazetesi: Trabzon’da, ofset tekniğiyle 20
büyük sayfa yayınlanıyor. 12 Eylül 1957 tarihinde kurulan, 10 bin 203. sayısı
bize ulaşan Karadeniz’de Sonnokta Gazetesinin sahibi: Osman Diyadin. Tlf: 0462
800 00 01.
4. Marmara Haber Gazetesi: 10 sayfayla Tekirdağ-Çerkezköy’de günlük
yayınlanıyor. Genel Yayın Yönetmeni: Şaban Kardeş, Tlf: 0282 717 77 00.
5. Çerkezköy Haber Gazetesi: 10 normal sayfayla Tekirdağ-Çerkezköy’de
günlük yayınlanıyor. Genel Yayın Yönetmeni: Şaban Kardeş.
6. Akdeniz Haber Gazetesi: 8 normal sayfayla, ofset baskılı olarak
Manavgat’ta günlük yayınlanıyor. Sahibi: Aysel Gelendost.
7. 59 Haber Gazetesi: 18 normal sayfayla, Tekirdağ’da haftalık
yayınlanıyor. Sahibi: Fatih Erge.
8. Avrupa Gazetesi: 10 normal sayfayla Tekirdağ merkezde günlük
yayınlanıyor. Sahibi: Meral Akyazı.
9. Trakya Gazetesi: 10 sayfayla Tekirdağ merkezde günlük yayınlanıyor.
Sahibi. Nazi Akyazı.. Bu
gazetelerimiz yöneticilerini kutluyor, Faik Bakoğlu dostumu da teşekkürlerimi
sunuyorum efendim.
GÜNÜN HABERİ:
Irak Türkmen Gazeteciler Cemiyeti Kuruldu; (Kerkük Özel) Irak
Türkmen Gazetecileri 18 Nisan 2014 tarihinde Kerkük’te bir araya gelerek, Irak
Türkmen Gazeteciler Çalıştayı düzenlediler. Mayıs 2013 tarihinde İstanbul’da
düzenlenen Türkmen Basın Konseyi’nin 5. Kurultayının kararları doğrultusunda
Kerkük’te toplanan Türkmen gazetecileri Irak Türkmen Basın Konseyi Genel
Sekreteri Dr. Şemsettin Küzeci’nin başkanlığında ilk çalıştaylarını düzenlendi.
Çalıştay’ın divanı Dr. Şemsettin Küzeci, Dr. Kürşat Çavuşoğlu, Mehmet Haşim
Salihi ve Gülzar Bayatlı’dan oluştu. Çalıştaya Bağdat, Telâfer, Musul, Kerkük,
Tuzhurmatu illerinden 30 gazeteci katıldı.
Çalıştay’ın
gündemi; yeni kurulacak olan Irak Türkmen Gazeteciler Cemiyetinin Tüzüğü, 2015
yılında yapılacak olan 6. Türkmen Basın Kurultayının yeri ve Irak Türkmen
gazetecileri Kerkük Deklarasyonunun konularından oluştu. İki oturumdan teşekkül
eden Çalıştay, yaklaşık 4 saat sürdü. Birinci oturumda Kurulacak olan Cemiyetin
adı ve tüzük tartışması, Türkmen gazetecilerin dünü, bugünü ve geleceği ile
ilgili konular masaya yatırıldı. İkinci oturumda ise, Cemiyetin illerdeki
temsilcilerinin tespiti yapıldı. Irak Türkmen Gazeteciler Kerkük Deklarasyonu
maddeleri hazırlandı. Çalıştayın sonunda katılımcı gazeteciler Irak Türkmen
Gazeteciler Cemiyeti’nin kurulmasına ve Irak Türkmen Gazeteciler Kerkük
Deklarasyonunun kabulü oybirliğiyle gerçekleşti.
***
Necdet Çelikdönmez’in Vefa
dolu dünyasından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İnsanoğlu, vefa duygularıyla
ölçülüyor. Isparta ilimiz merkezinde yıllarca, “Paye Ortak Kitap Dergisi”nin
yayımını sürdüren, başka yayınlarıyla dikkat çeken, gazeteci, araştırmacı,
yazar emekli Astsb. Necdet Çelikdönmez, çocuklarının eğitimini tamamlamaları için
Elazığ ilimiz merkezinde yaşamaya başladı son yıllarda.
Paye Ortak Kitap Dergisinin
kapanışı nedeniyle yazdığı “Veda” yazısında, anılan dergiyle ortaya konulan
kültürel hizmetlerden, bu derginin yayımında emeği geçenlerden söz ediyordu.
128 sayı yayınlanan Paye Ortak Kitap Dergisiyle, öteki yayınlarının Günyüzü
görüşünde, Ömür ve İsa Çelikdönmez kardeşlerle, Rukiye Vural, Hülya Çelik,
Fazıl Bilgiç, Mehmet Doğan, Erol Ürkan, Hasan Tav, Durmuş Öcal gibi isimlerden
söz derken, bir vefa örneği gösteriyordu.
Teşekkürler andığı isimler
arasında, bu satırların yazarı İsa Kayacan’da yer alıyordu. Benim için,
“Edebiyat camiamızın en önemli otorite hocalarımızdan aslen Burdur ilinin
Tefenni ilçesinin Ece köyünden olan, saygıdeğer, vefakâr hocamız Prof. Dr. İsa
Kayacan beyfendiye her şey için teşekkür ediyorum” deyişi, Necdet
Çelikdönmez’in vefa dolu dünyasının bulunduğunu göstermesi bakımından önem ve
anlam taşıyordu. Bende teşekkür ediyorum bu duygularından, kadirbilirliğinden
dolayı.
Ayrıca bendeniz için düzenlenmiş,
Paye dergisinin üç ayrı, takdir ve teşekkür belgeleri de yukarıda belirttiğim
Necdet Çelikdönmez, kadirbilirliğinin belgeleri olarak karşımıza çıkıyordu. Bir
kez daha teşekkürlerimi sunuyorum efendim.
Paye Bülteni’nin son sayısında,
Necdet Çelikdönmez’in biyografisi, soy ve seceresi, değişik alanlardaki
etkinlikleri, edebiyat sanat ve kültürel faaliyetleri, aldığı ödüller
yayınlanmış eserleri sıralanıyordu.
Isparta-Antalya arasındaki
Dereboğazı yolunun yapım hikâyesi hakkında tarihi bir söyleşisini de kendi
kaleminden naklediyordu Necdet Çelikdönmez.
Ayrıca bana yazdığı bir sayfalık
mektubunun bir yerinde: “Hocam sizi tanıdığımızdan bugüne çok şey öğrendik
sizlerden. Gerek yayınlamış olduğum kitaplarım gerekse, mektuplarım, gerekse
çıktığı yıllardan Paye Ortak Kitap Dergimizi gazetelerde tanıttınız, yer
verdiniz, bizi onore ettiniz, Sizi, Nobel ödülüne layık görülmeniz gerekiyordu.
Yurt içinde de Devlet Sanatçısı
vb. ödüllere layık görülmeliydiniz.
Gözümüzde, Türkiye’de tek
otorite, üstatsınız bilesiniz” denişi beni sevindirdi.
***
Ayşe Paslanmaz duygularıyla
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Peri kızı Ayşe Paslanmaz,
Nevşehir ilimiz’den, Ürgüp ilçemizden sesleniyor. Şair, yazar, araştırmacı ve
yayıncı. Ürgüp Fm’in yönetim kurulu başkanı. O’nun iki şiiri var masamda.
Azerbaycan ve Bahar değil, yaz değil adlarının taşıyıcıları bu şiirler.
Azerbaycan adlı şiir, yedi ayrı
beşlikten oluşuyor. Bu şiirde, dostluk, kardeşlik duygularıyla, Azerbaycan
sevgisi dile getiriliyor.
Bu şiirin iki beşliği şöyle
efendim:
Mavi, kırmızı, yeşil bayrağında
bir yıldız,
Dalgalanıp durdukça yüreğim sana
hırsız,
Bayrağın üzerinde parıldıyor bir
yaldız,
Hep seninle olsam da özlemle
yaşıyorum,
Azerbaycan’ım seni kalbimde
taşıyorum.
Azerbaycan içimde bu sevgiyle kök
saldı,
Hocalı katliamı, yürekte sızı
kaldı,
Peri kızı bir arı, Azerbaycan bir
baldı,
Hep seninle olsam da özlemle
yaşıyorum,
Azerbaycan’ım seni kalbimde
taşıyorum.
Peri Kızı Ayşe Paslanmaz’ın
Azerbaycan duyguları bu kadar içten, bu kadar samimi ve sıcak. Biz Bahar değil
yaz değil adlı ikinci şiirin mısralarına dönelim. Bu şiir de yedi ayrı
beşlikten meydana geliyor. Bu şiirde mevsimler üzerine yapılan değerlendirmeler
içinde, “Bahar değil, yaz değil” tereddüdü ortaya konuluyor. Dolu dolu
mısralarla anlatılanlar, ortaya önemli mesajlar getiriyor, koyuyor.
Bu şiirin iki beşliği, yani
mısraları:
Biraz önce yüreğin, yanımda
atıyordu,
Güneş boyun bükerek sessizce
batıyordu,
Tebessümün canıma bin kez can
katıyordu,
Tarifi yok ki bunun, bahar değil,
yaz değil,
Boncuk boncuk döktüğüm
gözyaşlarım az değil.
Değirmende öğütüp, toprağına kar
beni,
Sürgünlerden çıkarıp vuslatına
sar beni,
Kütük gibi inlerim ağlatma yar,
yar beni,
Tarifi yok ki bunun bahar değil,
yaz değil,
Boncuk boncuk döktüğüm
gözyaşlarım az değil.
Tebriklerimi sunuyor, sağlık ve
yayın sürekliliği diliyorum.
***
Erciyes Dergisinin iki yeni
sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kayseri ilimiz merkezinde, bir
çınar görüntüsüyle yıllardır yayınlanan, aylık fikir ve sanat dergisi
‘Erciyes’in 427 ve 428. sayıları ayrı ayrı gün yüzü gördü ve bize ulaştı,
ulaştırıldı. Tebriklerimizi, teşekkürlerimizi sunuyoruz efendim.
Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü:
Nevzat Türkten,
Genel Yayın Müdürü: Alim Gerçel
olan Erciyes Dergisinin 9 isim ve imzadan oluşan ve değişik Üniversitelerimizde
görev yapan Hakem Heyeti dikkat çekiyor.
Erciyes Dergisi, her sayısında
dolu dopdolu olarak yayımlanıyor.
Masamda bulunan 427 ve 428.
sayıları da öyle.
Derginin her sayısında, vefat
eden veya yaşayan edebiyatçı ve bilim insanlarının fotoğrafları ve doğum
yılları, vefat etmişse vefat yılları yazılıyor.
427 nci sayısının kapağında:
Türkolog Ahmet Caferoğlu (D.1899-Ö.1975) kaydı vardı.
428. sayısının kapağında ise, H.
Rıdvan Çongur: (D.1932-Ö.2013) kayıtları dikkat çekiyordu. Her iki sayıda, yani
Erciyes dergisinin 417 ve 428. sayılarında imzaları bulunanlardan bazılarının sıralanışı şöyle
karşımıza çıkıyordu:
Feyzullah Budak, İbrahim Sağır,
Bedrettin Keleştimur, Tuncer Gülensoy, Hüseyin Özbay, Ömer Aydoğan, Yüksel Gemalmaz, Yaşar Kalafat,
M. Halistin Kukul, Tamilla Abbashanlı, Oğuz Çetinoğlu, Nail Tan, Halil Atılgan,
Abdülkadir Güler, Muhsin Bozkurt, İsa Kayacan, Hayrettin İvgin, A. Çağrı Elgün,
Tuncer Gülensoy vd.
Erciyes Dergisinin 427. sayısının
ilk sayfasında yer alan Hacı İbrahim Sağır imzalı dört ayrı dörtlükten meydana
gelen “Arabası” adlı şiirin iki dörtlüğü şöyle:
Rengine bakıp sakın aldanmayın,
Arab eliyle yapılmış sanmayın,
Sahip çıkın, taklidine kanmayın,
Arab değil, Türk malı arabaşı.
Erciyes Dergisinin yazışma
adresi: P.K. 218-Kayseri. Tlf: 0352 231 73 02
***
Dr Yusuf Ekinci’den 12.
baskılı ‘Ahilik’
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar, dergi ve gazeteler,
kısacası yayınlar birer canlıdırlar. Onların varoluşunda emeği geçen, katkısı
bulunan insanoğlu, kendi zihninden, kendi yaratıcılığından güç kadar, can verir
sayfalara, sütunlara.
Dr. Yusuf Ekinci Burdurlu
hemşehrim. O’nun Ahilik konusundaki uzmanlığı biliniyor, takdir edilip
alkışlanıyor.
Yıllardır, kültür dünyamızın,
araştırma ve yayın dünyamızın el kitapları, başucu kitapları arasında yeralan,
Dr. Yusuf Ekinci imzalı ‘Ahilik’ adlı kitabın baskı sayıları yenilendikçe,
sayfa sayısında artışlar gözlendi.
Ahilik adlı kitabın,
genişletilmiş ve gözden geçirilmiş 12. baskısı 416 sayfayla bize ulaştı. Büyük
boy, sevimli görünümüyle değerli kitaplar arasında yer alan 12. baskılı bu
kitabın kapağında Ahi Evran’ın:
Hak ile sabır dileyip, bize gelen
bizdendir.
İlim, akıl ve ahlak ile çalışıp
bizi geçen bizdendir.. şeklindeki anlamlı, düşündürücü sözü yer alıyor.
3.sayfada Dr. Yusuf Ekinci imzalı
bir önsöz dikkat çekiyor.
Yusuf Ekinci hocamız, önsözünün
bir yerinde: “Ahilik ve Ahi birliklerine karşı duyulan ilgiye paralel olarak
kitabıma da ilginin artması üzerine kitabımı yeniden düzenleyerek
okuyucularımın hizmetine sunmaya karar verdim” diyor.
Ahilik değişik yönleriyle
araştırılmış, incelenmiş, kaynak bilgilerden yararlanılmış, bölümler halinde
kitabın sayfalarına aktarılmış. Ahiliğin vizyonu ve misyonu, kavramlar,
günümüzden ahiliğe bakış, Ahi birliklerinin kuruluşu ve yapısı, Osmanlı esnaf
ve sanatkârların faaliyetlerinin düzenlenmesi gibi ana başlıklar dikkat
çekiyor.
İbn-i Batuta seyahatnamesinde
Ahilik, bölümünde (sayfa 346) seyahat sırasında uğranılan yerleşim
birimlerinden ve buralarla ilgili görüşlerden söz ediliyor. 348 ve 349.
sayfalardan Burdur ve Gölhisar bilgileri yer alıyor.
Burdur için söylenenlerden:
Burdur etrafı çaylarla,
bahçelerle çevrili ufak bir şehir. Kalesi dik ve dağın tepesinde bulunuyor.
Burada yöre hatibinin evinde konakladım, ahi yiğitler toplanıp yanlarında
kalmamızı istedilerse de hatib buna razı olmadı.
***
Metin
Ulus duygularıyla
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Eğitimci, şair, yazar ve
araştırmacı Mansur Ekmekçi, Adana ilimiz merkezinden topladığı, değişik şair ve
şairelerin şiirleriyle karşımıza çıkıyor. Onun gönderdiği şiirlerden ikisi,
Metin Ulus imzalarının taşıyıcıları olarak karşımıza çıktı.
Ezel ve Nazlıcan başlıklı bu
şiirlerden ilki dört ayrı dörtlükten meydana geliyor. Ezel adlı şahsın derdinin
büyüklüğünden, bu şahsın hep üzülerek yaşadığından sözedeliyor bu şiirin ilk
dörtlüğünde.
Geride kalan üç ayrı dörtlüğü
şöyle bu şiirin:
Ezelim ben per perişan,
Gün görmedim hiç ihtişam,
Olmaz olsun böyle yaşam,
Nerde kaldın Ey şân? Söyle,
Gerçek yüzüm sırda saklı,
Kader bilir kimler haklı,
Üç şeytanın bencil aklı,
Oyun kimde kaldı bilmez.
Ezelim firari kaçak,
Var mı sözden keskin bıçak,
Kavgam aşkım, ölüm yasak,
Bilendim son yeminlere.
Metin ulus imzalı son şiir,
Nazlıcan adının taşıyıcısı. Üç ayrı dörtlükten meydana geliyor bu şiir. Nefes
nefes kokan rüzgârın, yudum yudum ve sessizlik içindeki içilişi hareket noktası
yapılıyor bu şiirin girişinde.
Geride kalan iki dörtlüğü
Nazlıcan’ın:
Hasretin vuruyor, kuruyor canım,
Umutlarım kırık acıyor yanım,
Viraneye döndü, sensiz bu hanım,
Gitmiyor dizlerim, sensiz
Nazlıcan.
Hasretlik acısı serden gitmiyor,
İçim yanar sensiz çilem bitmiyor,
Ölem dedim, bu da bana yetmiyor,
Derdimi gizlerim sensiz Nazlıcan.
Metin Ulus yeni şiirleriyle
güçlenerek karşımıza çıkacaktır.
***
Kars Valiliğinden Şüheda
Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Özel sektörün, özel şahısların
yayınladıkları dergiler yanında, kamu kuruluşlarımızca da yayınlanan dergilerin
olduğunu biliyoruz.
Kars Valiliğimizce yayınlanan bir
dergi: Türkiye şehitleriyle yürüyor:
Şüheda, adlı derginin 6. sayısı,
değerli dostum Gazeteci Faik Bakoğlu tarafından Rize’den gönderildi.
Derginin özel sayısı masamdaki
sayı:
Şüheda Dergisinin Kars Valiliği
adına sahibi Kars Valisi Eyüp Tepe.
Genel Koordinatör Vali Yardımcısı
Musa Evin.
Genel Yayın Yönetmeni Sarıkamış
Kaymakamı Muhammed Gürbüz.
Editör: Kemal Alın. İletişim Tlf:
0474-2231001.
Derginin iç kapağında Kemal Alin
ve İbrahim Özkaya imzalı ortak “Şehadetin adı: Sarıkamış” başlığı altında
yazılanlar dikkat çekiyor.
Şüheda’nın içinde yazılarıyla yer
alanlar: Eyüp Tepe, Prof.Dr. Haluk Harun Duman, Prof. Dr. İskender Pala,
Prof.Dr. Famil Şamiloğlu, Yrd. Doç.Dr. Yaşar Kop, Ayhan Yardımcıel, Hamza
Göktepe, Ahmet Hüremnam, Akif Akpınar, Ömer Ekinci Micingirt, Rahim Er,
Fahrettin Alişar, Orhan Karataş, Ali Özuyar, şeklinde sıralanıyor.
Kars Valisi Eyüp Tepe, sunuş
yazısının bir yerinde; “Türk tarihinde dramın, felaketin, trajedinin adı olarak
nitelendirilen Sarıkamış Kuşatması büyük bir destanın parçasıdır.
Aslında Sarıkamış, karanlığı aklığıyla
yırtan karlara, kanla yazılan eşsiz bir destandır. Karın kapkara yazdığı bu
savaşta Mehmetçiğin hedefi şüphesiz ki Vatan coğrafyasını Türk yurdu haline
getirmekti” diyor.
Yazılar, araştırmalar
fotoğraflarla zenginleştirilmiş, tarihi özellikleriyle bütünleştirilmişler.
Şüheda Dergisi tarihi bir belge olması bakımından önem taşıyor, anlam taşıyor.
Derginin arka kapağında, Ankara’lı şairlerimizden Nevzat Taşkıran’ın dört ayrı
bölümden meydana gelen “Sarıkamış Destanı” adlı şiiri yer almış.
Buradan iki bölüm naklederek
noktamızı koyalım:
Ne hazin bir harekettir, Sarıkamış
destanı,
Toprağın kokusu çekmiş, vatan
evlatlarını,
Eksi kırk beşte titreyen, eksik
vücutlarını,
Kırk bir ümide vurup, Hak yoluna
gittiler,
Hain Rus ordularına, o yolu dar
ettiler.
Ölüm emrine boyun eğdiler,
şahadeti çekerek,
Allahüekber Dağı’ndan, ruhu
tenden dökerek,
Buza bezenmiş canları, adım başı
ekerek,
Beyaza çekildi tarihi, gözlerin
siyahında,
Doksan bin yiğit yatıyor, bu
vatan toprağında.
***
Prof.
Dr. Hayrettin İvgin’den gelenler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur Mehmet Akif Ersoy
Üniversitesi Merkez kütüphanesine bağışladığım kitap ve dergilerin, bana farklı
kaynaklardan ulaştığını değişik zamanlarda yazdım, anlattım.
Bu çerçevede, merkezi Ankara’da
bulunan Kültür Ajansın kurucusu ve yöneticisi, Türk kültürünün bir bileni,
değerli dostum Prof. Dr. Hayrettin İvgin’den gelen ve bendeki listelere
kaydedilen kitap ve dergiler 1643–2920 numaralarla (bu numaralar
arasındakilerle) kayda geçtiler.
Teşekkürlerimi sunmak istiyorum
efendim.
Şimdi, Prof. Dr. Hayrettin İvgin
hocadan gelen ve Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesine gönderilen kitaplardan
bazılarının isim ve imza sahiplerinden mini bir sıralama yapmak istiyorum:
1. Sürgün (Miraslan Bekirli),
2. Yüreğimin esintileri (İbrahim
Agah Çubukçu),
3. Kemal Abdulla’nın eserleri
Türkiye Türkçesinde (Prof. Mehman Musaoğlu)
4. Avrasya Kurumu Sempozyum
bildirileri (Hzl: Prof. Dr. Hayrettin İvgin)
5. Kastamonu davul kültürü ve
Karayılan (Ata Erdoğdu)
6. Tokat yöresel kelimeler
sözlüğü (M. Necati Güneş)
7. Azerbaycan düğün türküleri
(Prof.Dr. Ebülfez Amanoğlu),
8. I.Uluslararası Hacıbektaş
Aşure Günü (Hacı Bektaş Kültür Derneği yayını)
9. Manevi iklimler ozanı Mevlana
(Can Akın, Nilüfer Dursun),
10. Yaş 65 yolun yarısı eder (Ali
Kayıkçı)
11. Gurur kaynağımız
Kastamonulular (Nail Tan, Özdemir Tan),
12. Kırılmış Gönül (Ali Rıza
Hıyabani)
13. Tarihiyle, kültürüyle
Dursunbey Akbaşlar Köyü (Feyzullah Kırca)
14. Derler (Hüzzam Makamında,
İsmet Bora Binatlı)
***
Selim Şavin’in duygularından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Adana ilimiz merkezinde yaşayan,
sanat ve edebiyatımızın usta kalemlerinden, bilgilerini dostlarıyla
çevresindekilerle paylaşmaktan mutlu olan, heyecan duyan Mansur Ekmekçi
aracılığıyla gelen şiirlerin şairlerinden Selim Şavin, yeni duyduğumuz isim ve
imzalardan. Mansur Ekmekçi’nin keşfettiği geleceğin değerlerinden biri Selim
Şavin.
Oku ve Her şey zamanında güzel adlı iki şiiri var masamda
Selim Şavin’in. 8 ve 7 dörtlüklerle okurlarının karşısına çıkarılmış bu
şiirler. İman arayışının tek adresinin, Mevlâ’mızın yazdığı, bize ulaştırdığı
sözlerde saklı olduğu hareket noktası yapılıyor Oku adlı şiirde.
Bu şiirden iki dörtlük
nakledelim:
Bu hayat bir okul, bizler
öğrenci,
Kimisi kraldır, kimisi dilenci,
Olmak istiyorsan eğer birinci,
Zihninin sezdiği hisleri oku.
Zannetme zevklerin, bedenine hoş,
En zengin olsan da yaşadığın boş,
Bu hayat çok kısa, o dünyaya koş,
Acıyı, kederi, yasları oku.
Polis Memuru olarak görev yapan,
220 sayfalık bir şiir kitabı yayınlayan, Mansur Ekmekçi’nin yetiştirdiği usta
kalemlerden biri olan Selim Şavin, Her şey zamanında güzel adlı şiiriyle
duygularını nakletmeye devam ediyor. Yedi ayrı dörtlükten oluşan anılan şiirde,
çamın yeşilliği altından, gökyüzündeki güneşin görünüşünün güzelliği
noktasından hareket ediliyor.
Mahsullerin tarladaki görüntüsü,
çiçeklerin bahardaki mis kokusu Selim Şavin duyguları içindeki yerinden
bizlerle selamlaşıyor.
Söz konusu şiirin iki dörtlüğüyle
noktamızı koyalım:
Ay çok muhteşemdir şavktır
mirası,
Yıldızlar parlaktır, gece yarısı,
Görülmeğe değer, tan ağarması,
Her şey zamanında öyle güzel ki…
Yaş kemale erer, yanar sıcaktan,
Gitmeyi istersin sen bu bucaktan,
Göçersin düşmeden elden, ayaktan,
Her şey zamanında öyle güzel ki…
***
Murat Özmen’den:
Vişne-Zâde Mehmet İzzeti
Efendi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Eğitimci, şair yazar ve
araştırmacı hemşehrim Murat Özmen hocanın yeni kitabının adı: Vişne-Zâde Mehmet
İzzeti Efendi, hayatı, eserleri, edebi kişiliği ve şiirleri.
160 sayfalık kitap, merkezi Ankara’da
bulunan Payda Yayıncılık yayınları arasında Günyüzü görmüş.
Payda yayıncılığın sahibi,
yöneticisi ve başarılı editörü Gülendem Gültekin’in örnek aldığımız
yayıncılığının örnekleri görülüyor sayfalarda.
Kitabın önsözü Murat Özmen hocaya
ait…
Önsözün bir yerinde: “İzzeti
efendi, çağı, yaşadığı ortam, ilmiye sınıfı içindeki yeri göz önüne alınarak
değerlendirilmiştir. Edebi kişiliği kendisini etkileyen şairlerle
karşılaştırılarak açıklanmaya çalışılmıştır” deniliyor.
Kitabın içindekiler bölümüne
bakıyoruz.
Gördüklerimizden: Vişne-Zade
Mehmet Efendinin, ailesi hayatı, öğrenimi, görevleri, Müderrislikleri,
Kadılıkları, Kazaskerlikleri, ölümü, eserleri, şiirleri vd.
Vişne-zade Mehmet İzzeti
Efendinin, Hicri 920 yılında Ankara’da doğduğunu öğreniyoruz.
Lütfullah Efendinin oğlu olan
İzzeti Efendi, yedi yaşındayken babasını yitirmiştir.
Gençliği, devrinin değerli bilim
adamı ve şairi olan Yahya Efendinin yanında geçirdiği için gönül dünyasını
zenginleştiren ilk bilgileri ondan almıştır.
Hicri 1064’de kadı olarak
atanmıştır. İlmiye sınıfının çeşitli kademelerinde ilerlemiş, başarılı
çalışmalarda bulunmuştur.
İzzeti Efendinin hassas bünyesi,
yaşanılan üzüntülere daha fazla dayanamayarak 13 Şevval 1092 tarihinde hakkın
rahmetine kavuşmuştur.
İzzeti Efendi, özellikle İzzeti
takma adıyla yazdığı şiirlerle ve Şeyh Muhammedü’l-Arabi ve Vişne-zade
lakabıyla ün yapmıştır.
Kazasker Mehmet İsmeti Efendi’yle
İzzeti Efendi, uzun süre aynı çevrede bulunmuşlardır.
Bu nedenle bu şairlerin
birbirlerinden etkilenmeleri de gayet doğaldır.
***
Halk Kültürü Araştırmaları
Kurumu’ndan
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan, Halk
Kültürü Araştırmaları Kurumu, Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu yönetiminde
faaliyetlerini sürdürüyor. Bu Kurumdan, düzenli biçimde haber bültenleri
geliyor.
Anılan bültenlerden
yararlanıyorum, Halk Araştırmaları Kurumunun ortaya koyduğu kalıcı hizmetler
hakkında bilgi sahibi oluyorum. Maşallah, İrfan Ünver Nasrattınoğlu ve
arkadaşları, “dür-durak” bilmiyorlar, mola vermiyorlar, sürekli üretiyorlar,
üretime yönelik faaliyetlerini ortaya koyuyorlar. Tebriklerimi sunuyorum
efendim.
Kasım 2013 ayına ait “Halk
Kültürü Araştırmaları Kurumu’ndan Haberler” Bülteni öncekilerde olduğu gibi,
dopdolu, olarak bize ulaştı. Bültenin bu sayısında yer alan haberlerden
birincisi, Prof. Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu’na Moldova Cumhurbaşkanı Nicolae
Timofti tarafından Eminescu Madalyası” verildiği yönündeki görüntülü haberdi.
“Büyük Macaristan seferimiz” başlıklı bir başka haber
yanında, II. Uluslararası Ankara-Kazan ve Çevresi Halk Kültürü Sempozyumuna
yönelik haber, Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu’nun etkinliklerinin bir başka
güzelliği olarak karşımıza çıkıyordu.
Ergün Veren’in hazırladığı, Halk
Kültürü Araştırmaları Kurumu Bülteni, Büyük Macaristan seferi Türk-Macar
ilişkileri Sempozyumuna ilişkin bilgiler getiriyordu.
Bu sempozyuma 62 ayrı isim ve
imza tarafından sunulan bildiri isimleri, konuları itibariyle dikkat çekiyordu.
Bildiri sunanlardan bazılarının isimleri: Prof. Dr. Refik Turan, Dr. Edit Tasnadi,
Dr. Harid Fedai, Doç. Dr. Erdem Ünver, Dr. Gül Aktaş, Dr. Ayşem Yanar, Öğr.
Gör. Kamil Murat vd.
II. Uluslararası Ankara-Kazan ve
Çevresi Halk Kültürü Sempozyumuna bildiri sunanlardan bazılarının isimleri
şöyle sıralanıyor: Nail Tan, Dr. Yaşar Kalafat, Muzaffer Eken, Prof. Dr. Naile
Rahimbeyli, Nina Staev, Dr. Emel Şenocak, Mehmet Demir, Aydın Kuran, Prof. Dr.
Celil Nagıyev, Doç.Dr. Bendi Sarıyev vd.
***
Filiz Çelik duygularından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Adana ilimiz merkezinden,
eğitimci, şair, yazar ve araştırmacı Mansur Ekmekçi hocanın gönderdiği
şiirlerden ikisi, Filiz Çelik imzasının taşıyıcısı. Filiz Çelik’de Adana
ilimizin Seyhan ilçesinde yaşıyor, buradan sesleniyor.
Sensiz dardayım ve Ayrılık adlı
iki şiiri var masamda Filiz Çelik’in. Dört ayrı dörtlükten meydana gelen ilk
şiirde, aşkın elinden çekilenlerle deliye dönen gönülden, canların canı yarin
olmamasından dolayı korlarda yanmaya devam ettiğinden söz ediliyor.
Sonra geride kalan üç ayrı
dörtlüğündeki duyguların mısralara dökülmüşleriyle karşılaşıyoruz:
Gözümden dökülür hicran yaşları,
Bağrıma basarım koca taşları,
Etrafımda döner azap kuşları,
Canımın canı yâr, sensiz
dardayım,
Yaşamak istemem sensiz dünyayı,
Görmek istemem hiç sensiz rüyayı,
Neyleyim güneşi, yıldızı ay’ı,
Canımın canı yâr, sensiz
sırdayım.
Aşkın yüreğime sığmaz taşıyor,
Şahika perişan, nerde yaşıyor?,
Alnımdan ecelin teri düşüyor,
Canımın canı yâr, sensiz
nardayım.
Filiz Çelik, Ayrılık adlı üç ayrı
dörtlükten meydana gelen şiirinde de, mazilere karışan deli gönlün
getirdikleri, ortaya koydukları çerçevesinde, yârin hayalinin gözlerde gezmeye
devam edişinden söz ediyor. Geride kalan iki dörtlüğünde de şu duygularla
okurlarının karşısına çıkılıyor:
Ayrılığın her anı ayrı bir dert,
Ayrılmasın sevdiğinden hiçbir
fert,
Ayrılıktan doğar, unutmak hasret,
Hele şüphe bitmeyen o hazin dert.
Kavuşmadan öleceğiz galiba,
Ah ayrılık uzadıkça uzuyor,
Ölüm kaderde var, buna üzülmem,
Beni hasret ile ölmek üzüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder