30 Ocak 2009 Cuma

PMD’de Basın-Siyaset ilişkileri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Başlığımızdaki kısaltma olan PMD, Parlamento Muhabirleri Derneğinin kısaltılmışı efendim, PMD’nin 28. Genel kurulu Ankara’da 25 Ocak 2009 tarihinde ASO konferans salonunda gerçekleştirildi. Genel kurul çerçevesinde hazırlanan çalışma raporu ve daha önce düzenlenen “Basın-Siyaset İlişkisi-kıldan ince, kılıçtan keskin” konusunun işlendiği paneldeki konuşmalar 144 sayfayla kitaplaştırılmış. Tarihe düşülen bir not anlamındaki bu kitap da yer alanlar önemli.
Ayrıca, Nahit Katlan’ın “Kum Taneleri” adlı 56 sayfalık şiir kitabı, yine Nahit Katlan’ın “Geleceğe Işık Tutan Sözler” adlı, özlü sözlerin derlendiği, biraya getirildiği 62 sayfalık kitabı bize ulaşanlar, ulaştırılanlar arasındaydı.
45 yıldır faaliyet gösteren ve 805 üyesi bulunan, Parlamento Muhabirleri Derneği’nin 29 Nisan 1964 tarihinde, Sait Arif Terzioğlu, Behiç Ekşi, Muzaffer Yılbar, Orhan Tokatlı, Abdullah Uraz, Müfit Duru, Muammer Taylak ve Şemsi Kuseyri tarafından kurulduğunu hatırlatalım. Arkasından, Sait Arif Terzioğlu, Fikret Otyam, Can Pulak, Erdoğan Gürgen, Rafet Genç, Ercan San, Rahmi Özyazgan, Barış Kaşıkçı, Kemal Saydamer, Nuri Sefa Erdem, Hıdır Göktaş ve Köksel Bozkurt’un PMD Başkanlığını yaptıklarını da kaydedelim.
28. GENEL KURUL
Parlamento Muhabirleri Derneğinin 28. genel kuruluna sunulan çalışma ve denetleme kurulu raporlarında; vefat eden üyelerin isimleri” unutmayacağız” bağlılığı, PMD-TBMM ilişkileri, PMD Başbakanlık ilişkileri ve hizmet döneminde ortaya konulan değişik etkinliklerin detaylandırılmış bilgileri, cümleleri yer alıyordu.
Çalışma raporunun sayfalarındaki ara başlıklardan bazıları: Meclis Başkanlığına kapsamlı bir rapor sunduk, Çalışma yönetmeliğinin yenilenmesi çalışmaları, Grup salonlarındaki çalışmanın düzenlenmesi, Web sitemiz yenilendi, Basına baskılar ve gaspedilen haklar, yıpranan gazeteciler günü, Basına tehdit ve gözdağı, Başbakan’a tepki açıklaması, Gazeteciye baskı ve azarı kınadık, Keyfi yasağa tepki, üyemiz Selçuk Şenyüz’e yapılan saldırıya üzüldük, Habercilere saldırı, PMD: Basın susturulursa, toplum sağır demektir, İyi bir haber, mahkemeden tarihi karar, Basın ve siyaset paneli, Fiziki çalışma şartlarının iyileştirilmesi vd.
PMD’nin 28 nci genel kurulu içerisinde değişik konuşmalar yapıldı. Medya kuruluşlarının tekelleşmesiyle uluslar arası holdinglerin eline geçmesinin gazeteciliğin ve gazetecilerin tarafsızlığını ortadan kaldırdığı vurgulanırken;
-“Her makam sahibi, işine gelmeyen haberler karşısında, gazeteciyi sorgulama hakkını ve yetkisini kendisinde bulabiliyor” denildi.
PMD’nin genel kurulundaki seçimler sonunda; Köksel Bozkurt, Sibel Erdem, Saliha Çolak, Bülent Sarıoğlu, Murat Şahin, Mahmut Aydın ve Ahmet Kıvanç’ın yönetim kuruluna, Mustafa İstemi, Törey Köse ve Hıdır Göktaş’ın onur kuruluna, Yurdagül Şimşek, Yücel Kayaoğlu, Nihat Bük’ün denetleme kuruluna seçildikleri görüldü.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1- Basın, cumhuriyet döneminin en zor günlerini yaşıyor. Milletvekilleri, milletin değil, liderlerin vekilliğini yapıyorlar. Milletvekillerinin yüzde 80’ninin hayatında TBMM’nin önünden geçmemiş kişilerden oluştuğu bir Parlamentoyla karşı karşıyayız. (Fethi Akkoç)
2- Holding medyası içinde yeralan gazetecilerin pek çoğu, halkın değil, liderlerin gazetecisi haline geldi… Bugün, “ya benim olursun, ya yok olursun” baskısı uygulanıyor (Ahmet Abakay)
***
Müzeyyen anneden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
01 Kasım 2008 tarihinde, doğum yerim olan, Burdur Tefenni-Ece Köyü’nde “İsa Kayacan Kütüphanesi’nin açılışını gerçekleştirdiğimizi aylar önce yazdık, yayınladık ve haber olarak değişik yerlerde kamuoyuna yansıdı.
Bu kütüphanenin açılışına, Burdur merkezde yaşayan, “şiir annemiz”, Müzeyyen Düdük annemiz de katılmıştı. Dönüşte, söz konusu kütüphaneyle, İsa Kayacan’la ilgili duygularını sayfalara dökmüş, şiirle anlatmış.
Bu şiiri sunmak istiyorum öncelikle efendim:
İSA BEY KÜTÜPHANEN HAYIRLI OLSUN
Açılışta oradaydık,
Ak buğdaydan dirgit yedik.
Ecelileri sevindirdik,
Kütüphanen hayırlı olsun.
*
Kütüphanenin önünde kuyu,
Kurumuş, kalmamış suyu,
İsa beyin güzel huyu,
Kütüphanen hayırlı olsun.
*
Okuyanın bol olsun,
Gözleri, gönülleri doyursun,
Sen Allahın sevgili kulusun,
Kütüphanen hayırlı olsun.
*
Sen hiç durmazsın,
Çok şükür, hiçte yorulmazsın,
Gençler senden ibret alsın,
Kütüphanen hayırlı olsun.
*
Diyar diyar gezersin,
Allah sana ömür versin,
Sen yaşadıkça neler yaparsın,
Kütüphanen hayırlı olsun.
*
Her yere koşarsın,
Gönül kırmaz, gönül yaparsın,
Sen sevilir, sayılırsın,
Kütüphanen hayırlı olsun.
*
Kara kaşlar, kara gözler sendedir,
İlham yüklü, yürek sendedir,
Deniz mürekkep olsa ağaç kalem,
Yorulmayan bilek sendedir,
Kütüphanen hayırlı olsun.
*
Sevdiğim dostlara, yazarım şiir,
İsmimi sorarsan Müzeyyen şair,
Seksen bir olmuştur yaşı,
İçinde pişirir sevgi aşı,
Kütüphanen hayırlı olsun.
*
BURDUR (Fatma Uçarlar’dan)
Mehmet Akif vekilin olmuş,
Fakir’in sende doğmuş,
İsa Kayacan sesin olmuş,
İncir Han’ı var Burdur’un.
*
Barutlu su şifa olur,
İnsuyu’nda derman bulunur,
Salda Gölü’nde kamplar kurulur,
Kibyra’sı var Burdur’un.
ŞAİRLERİMİZE DUYURU: Ankara da ki Olay ve Yarın Gazetelerindeki köşelerimde yayınlanmak üzere şiir gönderen şairlerimizin bazılarının el yazıları okunamıyor. Bu nedenle, o şiirlerin yayınlanması da mümkün olamıyor. (İsa Kayacan)
***
Burdur’dan bugünün çeşitlemesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur günlüğü… Burdur’un içinden… Burdur’dan gelenler… Burdur değerlendirmeleri… Hepsi gündemimizde yer alıyor…
Burdur ilimiz merkezinden veya ilçelerinden gelen gazetelerin sayfalarına doğru bir göz atalım istiyorum:
BURDUR GAZETESİNDEN
Burdur ilimiz merkezinde yayınlanan gazetelerimizden birinin adı: Burdur.
Gazetenin 18 bin 235 nci sayısındaki haberlerden birinin başlığı: Gülçin İlci Kütüphanesinde yeni kitaplar raflarda…
Haberin girişinden:
-Görev gezisi sırasında, merhum Armağan İlci ile birlikte aynı kazada kaybettiğimiz, Cumhuriyet gazetesi muhabiri ve Burdur Belediyesi çalışanı Gülçin İlci Bozkurt anısına başlangıçta O’nun kitaplarıyla açılan kütüphane, merkezde olmanın avantajıyla ilgi görmeye devam ediyor.
Kütüphaneye Belediye tarafından iki ayda bir ayrılan ödenekle yeni kitaplar alınıyor”.
Kütüphanenin süreklilik içinde okurlarıyla buluşması, buluşturulması ne güzel değil mi efendim?.
YENİGÜN GAZETESİNDEN
Burdur ilimiz merkezinde günlük yayınlanan Yenigün Gazetesinin 16 bin 581 nci sayısında gazetenin muhabirlerinden Harun Sivrikaya’nın objektifine takılanlar var. Köşe yazısının başlığı: “Tefenni’nin ‘Efe’leri”..
Merakla okudum. Burada anlatılan özetle şöyle: Bir duyum, haber alıyorlar. “Utanç verici bir olay için” diye başlanıyor söze. Tefenni İlçe Emniyet Amirliğini ziyaret ediyorlar. Emniyet Amirinin Adliyede olduğunu öğrenip oraya gidiyorlar. Bilgi istiyorlar. Emniyet amiri, “soruşturma aşamasında olduğu için bilgi veremeyeceğini” söylüyor. Amir bir şeyler anlatıyor, gazeteciler bundan pek bir şey anlamıyorlar.. nedeni hakkında sorular sorulurken, “yanındaki iki sivil polis memuru ise bize sanki biz suçluymuşuz gibi bir surat ifadesiyle baktıklarını gördük” denilişi üzücüydü..
Gazeteciler, muhabirler haber peşinde olacaklardır. Soruları da olacaktır. Polis kardeşlerimizin bu tavırlarına ne demeli?... Burada insanın aklına, İstanbul Emniyet Müdürü’nün, “Polisim diyenlerin kimliklerini sorun” uyarısı geliyor. Tefenni’deki bu polislerin bir vesilesiyle kimliklerinin sorulması kimin haddine olur ki?.
BURDUR’UN SESİ GAZETESİNDEN
Burdur ilimiz merkezinde günlük yayınlanan “Burdurlu’nun Sesi” Gazetesi’nin 1979 uncu sayısından. Manşet: Burdur cezaevi kariyer kapısı.
Haberin girişi:
-“Burdur Adliye Sarayından aldığımız özel izinle.. Burdur E-Tipi Kapalı ve Açık Cezaevi İnfaz Kurumunun kapılarını araladık… Burada; Bilgisayar kurslarından tiyatrolara, mantar yetiştiriciliğinden ayakkabı ve mobilya imalatına varıncaya değin pek çok eğitimin verildiği Burdur Cezaevinde hükümlüler için, sosyal ve kültürel etkinliklerle kariyer kapısı imkanları sağlanıyor”..
SES 15 GAZETESİ
Burdur ilimize bağlı, Bucak ilçemizde pazartesi hariç hergün yayınlanan bir gazete Ses-15. Bazı haber başlıkları bu gazetemizden:
Organizeye arıtma tesisi yapılacak (s.1378), Bucak girişimci ruhuyla nam yapmıştır. Başkan Sarı hayvan pazarını gezdi (s.1379), öğrencilerden Mehmet Cadıl’a ziyaret, Gülçin İlci kütüphanesinden yeni kitaplar raflarda, Esnaf verem taramasından geçti (s.1375)
OĞUZELİ GAZETESİ
Burdur iline bağlı Bucak ilçemiz merkezinde günlük yayınlanıyor Oğuzeli gazetesi. Oğuzeli’nin 1186 ncı sayısının ilk sayfasından bir haberi: “Yağma ve adam kaçırmaktan aranan bir kişiyi ve bir araçtan havaya ateş açan şahısları yakalayan Burdur il Emniyet Müdürlüğüne bağlı Çevik Kuvvet ekibinin başarılı polisleri, Vali İbrahim Özçimen tarafından çikolata ile ödüllendirildiler”.
TEFENNİ’NİN SESİ GAZETESİ
Burdur İlimize bağlı, Tefenni ilçemiz merkezinde haftalık yayınlanıyor Tefenni’nin Sesi Gazetesi. Bazı haber başlıkları bu gazetemizden:
-Gazetemiz 33. yayın yılına merhaba dedi (s.1762), “Ese abeyden” kütüphane. Cumartesi yapılan açılış töreniyle “Ece Köyü Prof. Dr. İsa Kayacan Kütüphanesi” Ece Köy halkına hediye edildi. Kurdelası kesilen kütüphanede 7 bin 635 kitap, ansiklopedi, antoloji ve dergi bulunuyor (s.1762) Tarım İl Müdürlüğü damızlık koç dağıttı (s.1765), Yüzüncü Yıl Karakol Amiri Ömer Yılmaz: Bilmediğiniz kişilere kapınızı açmayın (s.1765)
ŞAİRLERİMİZE DUYURU: Ankara da ki Olay ve Yarın Gazetelerindeki köşelerimde yayınlanmak üzere şiir gönderen şairlerimizin bazılarının el yazıları okunamıyor. Bu nedenle, o şiirlerin yayınlanması da mümkün olamıyor. (İsa Kayacan)
***
Türkiye’nin Pervanesi: Atatürk
Prof. Dr. İSA KAYACAN
1992 yılında dünyaya gelen bir öğrenci.
2009 yılı itibariyle, bu yılın başlangıcı itibariyle 16 (17) yaşında oluyor değil mi? Bu yaştaki bir öğrenci, kız veya erkek fark etmez, Atatürk hakkında kitap yazabilir, yayınlayabilir mi?
Biraz zor… Ama bu zorun başarıcısı bir kızımız var, Azerbaycan’ın Başkenti Bakü’de okuyan… Adı: Kerimova Pervane Namık kızı, Kitabının adı: Türkiye’nin Pervanesi: Atatürk. Temmuz ayının 23 nde, 1992 yılında dünyaya gelmiş. Yani, 23 Temmuz 1992’de demek istiyoruz.
Önceleri de bir kitabı yayınlandı. Atatürk için, Atatürk hakkında. Oturmuş, araştırmış ve Bakü’de faaliyet gösteren Vektor neşirlerevi yayınları arasında 106 sayfayla günyüzü görmesini sağlamış Kerimova Pervane Namıkkızı.
Kitabın, daha doğrusu önsüzün müellifi: Prof. Dr. Nizami Ceferov. Redaktör: Prof. Dr. Elçin İskenderzade. Reyçiler: Prof. Dr. İsa Kayacan, Fatma Uçarlar.
Prof. Dr. Nizami Ceferov, Bakü’de bulunan Atatürk Merkezinin direktörü olduğu için yazdığı önsözle, kitabın ad ve içeriğiyle daha çok örtüşmüş, doğru olmuş.
Türk Türkün dayanağıdır, başlıklı bir başka yazı, değerlendirme ve sunuş var 4-7 nci sayfalarda. Buranın sonunda:
-“Türk, Türk’ün dayanağıdır. Tüm Türklerin kalbindeki Atatürk sevgisi ebedidir. Dünyanın neresinde Türk varsa, onların kalbinde büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk var” deniyor.
Pervane Namıkkızı’nın “Atatürk’üm” adlı, başlıklı bir şiiri. Dört ayrı bölümden, beş mısra bütünlüğü içindeki görüntüden meydana geliyor. Bu şiirin ilk bölümü:
-Karabağım od-ateşte yananda,
Sorularım cevabın bulmayanda,
Ağlamıma harayım çatmayanda,
Dağlarımda sis, duman görünüyor,,
Atatürk’üm yerin çok görünüyor.
Bu yazımı, Atatürk’ümüzün ruhuna bağışlıyorum, ithafından sonra üç ana ruhu mültece rüzgar anaya dua ederken, başlığı altında bendenizin “Mezarlık Kültürümüzden örnekler” adlı kitabımdan ve bu kitabımda Pervaneyle ilgili daha doğrusu O’nun imzasıyla yer alanlardan sözetmiş. Bir yerindeki görüşlerinden Pervenenin:
-“İsa Kayacan,-Mezarlık Kültürümüzden Örnekler-adlı kitabında, şehit mezar taşları başlıklı yazıyı ve Atatürk’ün annesinin ölümü ile ilgili gördüğü rüyaya yer vermiş. Rüya çok tesirliydi.” Başlıklardan:
-Deneme yazılar, MA. Atatürk’e benzeyen asker, Bayrak bir milletin istiklaliyet elametidir, Taleyin sert bakışı, Atatürk’ün gençliğe hitabesi, Türk gençliğinin Ataya yanıtı, Atatürk’ün ailesi, Mustafa Kemal Atatürk’ün çocukluk yılları, öğretim hayatı, Atatürk’ün matematik tutkusu, Askeri hayatı, Harb Okulu yılları, Atatürk hakkında bilinmesi gereken 30 şey vd.
Kerimova Pervane Namıkkızı, çocuk denecek yaşında böyle önemli ve anlamlı eserler ortaya koyuyorsa, yayınlayabiliyorsa, yarın olgunlaştığında neler yayınlamaz, neler gün yüzüne çıkarmaz ki?.
Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
GÜNÜN SÖZÜ:
Dünyanın neresinde Türk varsa, onların kalbinde büyük önder Mustafa Kemal Atatürk vardır.
***
Y a z ı l a n l a r
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimiz, şairelerimiz, yazarlarımız, araştırmacılarımız kısacası kalem erbabı olarak bildiklerimiz, tanıdıklarımız için yazılanlar, ortaya-sayfalara konulanlar vardır.
Isparta ilimiz merkezinde yaşayan şair-yazar Fatma Uçarlar’ın üç ayrı kitabı yayınlandı. Bunlar; Sevdim Yetmez mi? (şiir–2004), İçimde Söz Dinlemez Deli Var (şiir, 2008) Şöyle Giriversen Kapımdan (denemeler–2008 –şiirli anlatımlar)
Fatma Uçarların son iki kitabında yeralan biyografisini aşağıya alıyorum efendim:
FATMA UÇARLAR
Isparta doğumlu olup, çalışma hayatına Konya Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünde başladı. Ardından aynı kurumun Çanakkale, Burdur Müdürlüklerinde görev yaptıktan sonra halen. Isparta Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nde Şube Müdürü olarak görev yapmaktadır.
Şiirleri ilk kez Egeli Araştırmacı Yazarlar Birliği’nin 2003 yılında yayımlamış olduğu antoloji ile gün yüzüne çıktı. 2004 yılının Temmuz ayında “SEVDİM YETMEZ Mİ?” isimli şiir kitabı yayımlandı. Söz konusu kitabı, Antalya Güllük Dergisince 2005 yılının Eylül ayında düzenlenen yarışmada “Yılın Kitabı” dalında mansiyon ile ödüllendirildi. Yine 2005 yılının Eylül ayında Egeli Araştırmacı Yazarlar Birliği (EGAY-DER)’in düzenlemiş olduğu yarışmada “Bayrak” isimli şiiri “Jüri Özel ödülü”ne layık görüldü. Üyesi bulunduğu Egeli Araştırmacı Yazarlar Birliği tarafından 2004 yılı “Türk Kültürüne Hizmet” plaketi ile de ödüllendirildi.
2006 yılında Anayurt Gazetesi’nin düzenlediği yarışmada “Fatma’ya Geldim” isimli şiiriyle hece dalında üçüncülük ödülüne değer bulundu. Yine aynı sene Türkiye Kamu-Sen’in düzenlediği “Çalışma Hayatında Kadının Rolü ve Sorunları” konulu yarışmada Türkiye beşinciliği elde etti. 2007 yılı Ağustos ayında Denizli Şairler ve Yazarlar Derneği’nin düzenlemiş olduğu “Av Hikayeleri” konulu yarışmada “Yeşil Ördek Gibi Daldım Göllere” isimli hikayesiyle ikincilik ödülü aldı. Uçarlar’ın değişik makamlarda bestelenmiş şiirleri bulunmaktadır.
Şiirleri ve deneme türündeki yazıları, Anadolu’da çeşitli gazetelerde yayımlanmakta olan Fatma Uçarlar’ın”İçimde Söz Dinlemez Deli Var” isimli ikinci şiir “Şöyle Giriversen Kapımdan” adlı deneme kitabının okuyucuların beğenisine sunulmasıyla yazar, üç kitabın imza sahibi oldu.
Türk Yazarlar Ansiklopedisi’nde de yer alan Fatma Uçarlar, İLESAM, EGAY-DER (YAZ-AR-BİR) üyesi olup aynı zamanda da Isparta Göller Bölgesi Yazarlar ve Şairler Derneği Yönetim Kurulu üyesi olup iki çocuk annesidir.
HER ÜÇ KİTABIN
Fatma Uçarlar’ın her üç kitabının, önsöz, sunuş sayfalarında kimler ne yazmış şöyle bir bakalım:
1- Şiir dünyamıza atılan ilk adımla Fatma Uçarlar, çekingenliğini, tereddütlerini geride bırakmaktadır. Önümüzdeki aylarda ve yıllarda yayımlayacağı yeni kitaplarıyla, şiirimizin kapısına doğru daha bir yaklaşmış olarak aramızdaki yerinden bizlerle selamlaşacak, merhaba demeye devam edecektir(İsa Kayacan, Temmuz2004)
2- Sayın Uçarlar, sorumluluklarını bilen, işine bağlı ve kararlı, azimli bir şahsiyete sahiptir (Mehmet Cadıl–2008)
3- O’nu Burdurlu olarak tanıdım. Ispartalı olduğunu sonradan öğrendim. Bir Burdur sevdalısı olduğunu her sözünde ifade eden Fatma Uçarlar, yazı ve şiirleriyle yöre halkının gönüllerini fethetmiştir.
Fatma Uçarlar’ın “Edebiyat Türlüsü” olarak nitelendirdiği yazılarının konusu sosyal içerikli olup, konular toplumun kanayan yaralarına parmak basılarak başarılı bir şekilde işlenmiştir (Melahat Ecevit–2008
4- Kendisine olduğu kadar çevresindeki dostlarına da son derece saygılı ve samimi bir dost olan Fatma Uçarlar, eleştirilere açık, kızmayan, alınmayan, kendisine güveni olan bir şair (Tahir Sıral–2008)
5- Fatma Uçarlar, her geçen gün adından biraz daha bahsettiren, her geçen gün, şiirine yenilikler katan bir şair olacak (İlkan San–2008)
ŞAİRLERİMİZE DUYURU: Ankara da ki Olay ve Yarın Gazetelerindeki köşelerimde yayınlanmak üzere şiir gönderen şairlerimizin bazılarının el yazıları okunamıyor. Bu nedenle, o şiirlerin yayınlanması da mümkün olamıyor. (İsa Kayacan)
***
Burdur Özel İdaresi’nin böyük hizmet fotoğrafı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kuruluşlarımız vardır hizmet üretir, kuruluşlarımız vardır laf üretir.
İllerimizdeki değişik hizmet birimlerimiz içinde, Valiliklerimiz bünyesinde görev yapan Özel İdaresi Genel Sekreterliklerince ortaya konulan hizmetler, zaman zaman genel değerlendirmeye tabi tutuluyorlar.
Burdur ilimizde faaliyet gösteren, İl Özel İdaresi Genel Sekreterliği, 2004–2008 yılları arasındaki, bu yıllar içindeki hizmetlerini “TC Burdur İl Özel İdaresi” adıyla, bol fotoğraflı 76 sayfayla kitaplaştırdı.
Basım öncesi şöyle bir göz atma şansını yakalayan birisi olarak ifade edeyim ki, 2004,2005,2006,2007 ve 2008 yıllarındaki hizmetler, köye köylüye götürülen hizmetler göz dolduruyor, farklılık sergiliyor.
Kapakta, belirtilen yıllardaki faaliyetlerden, örnekler veriliyor, “nereden nereye” gelindiğinin altı çiziliyor ve “Masada değil, sahada hizmet” sloganından hareket edildiği anlatılıyor.
Masada fazla oturmayalım.. Doğru..Ama masada planlayıp, sahada uygulayalım..
Kitabın, hizmetler bütünü olan yayının ilk sayfasında, Burdur Valisi İbrahim Özçimen’in bir önsözü var. Bir yerinde:
-“Burdur’u en kısa zamanda hak ettiği yaşam seviyesine ve hizmetlere ulaşmasını sağlamak en temel görevimizdir… Bu görevde, İl Özel İdaremiz, hizmet filomuzun amiral gemisidir” diyor.
Arkasından, İl Genel Meclis Başkanı Mustafa Taştekin’in bir sunuşu karşımıza çıkıyor. Taştekin sunuşunun bir yerinde;”
-“Bireysel ve toplumsal hayatı doğru algılamak ve mevcut imkânlarla daha çok hizmet üretmek, öncelikli hedefimizdir” cümlesiyle dikkat çekiyor.
Burdur İl Özel İdaresi Genel Sekreteri İbrahim Şimşek’in takdim yazısında ise, genel bir değerlendirme yapılıyor bir yerinde:
-“Belediye sınırları dışındaki ilimizin her köşesine yol, içme suyu, kanalizasyon, imar, ruhsat vb. alanlarda kaliteli, süratli ve adil bir şekilde hizmetlerin götürüldüğünü görebilirsiniz” cümlesiyle hizmetlerin bütünlüğü sergileniyor.
Bu yayın çalışması içinde, Burdur Özel İdaresi Genel Sekreterliğinin beş yıllık hizmet fotoğrafı ortaya konuluyor. Bu fotoğraf böyük bir görüntü arz ediyor efendim.
Devletimizin kurucusu yüce Atatürk’ün, 1930 yılında “Burdur İl özel idaresinden çıkarken” görüntülenen fotoğrafı önemlilik taşıyor, anlam zenginliği içinde karşımıza çıkıyor.
Vizyonlarından söz ederken: “Çok iyi bir performans ile kurumsallaşmayı tamamlamış, verimliliği esas alarak plan ve projeye önem veren, şeffaf bir çalışma ortamıyla, geleceğe umutlu ve planlı bakabilen, yerel yönetim anlayışında öncü ve örnek bir il özel idaresi” yorumu yapılıyor.
Misyonlarından söz ederken de; “Burdur’da nefes alıp verenlerin mahalli mahiyetteki ekonomik, sosyal ve kültürel şartlara bağlı her türlü ihtiyaçlarını, kanunlarla verilen görev ve yetkiler çerçevesinde adil, güvenilir ve hızlı bir şekilde karşılamaktır” cümlesiyle görüşlerini ortaya koyuyorlar.
Burdur Özel İdaresi Genel Sekreterliğinin, yükselen sorumluluğu içerisinde, “bilinir olmak, tanınır olmak yeterli değil. Yıldız olmak zorundayız” diyorlar. İddialı bir söz, yarışın varlığını anlatan görüş.
Yolların daha geniş ve daha kaliteli hale gelişi, getirilişi başarının varlığını gösteriyor. Yapılan çalışmalarla, yol ve ulaşım hizmetlerinde Türkiye ortalamasının üzerine çıkılışının ifade edilişi, görüntülerle anlatılışı, mutluluk verici.
Asfalt çalışmalarında, köylere su götürme hizmetlerinde, kanalizasyon hizmetlerinde, sulama, eğitim, kültür ve turizm varlıklarının korunması çalışmalarında, gençlik, spor çevre, orman ve tarım alanlarında başarılı hizmetlerin ortaya konulduğunu görüyoruz, öğreniyoruz.
GÜNÜN SÖZÜ:
Bu güne kadar olduğu gibi, yeni dönemlerde de muhtarlarımızla el ele, gönül gönüle olacağız. İşte sıcak elimiz. S.70)

23 Ocak 2009 Cuma

Bestelenen “Biri var”
adlı şiirim seslendirildi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Başkent Ankara’da, öteki yerleşim birimlerimizde, musikimize hizmet eden kuruluş ve kişiler var. Bunların başında, şair, yazar ve araştırmacı TSM alanındaki çalışmalarıyla da dikkat çeken “Sevgi Kültürevi”nin sahibi Ahmet Sevgi geliyor.
18 Ocak 2009 tarihinde kısa adı TÜMEK olan, Türk Musikisi Eğitim ve Kültür Derneği salonunda (Sümer–1 Sk. No: 16–18 Ankara) adresinde, müzisyenlerin ve bestekârların katıldığı bir müzik ziyafetinde bestelerin seslendirildiği gönül ve kültür adamı, sanat ve edebiyatımızın dostu eskimeyen Bakanlarımızdan Ali Nail Erdem’in başkanlığında, Özgen Gürbüz, Ali Şenozan, Kadri Şarman gibi bestekârların ve Emre Aygen, Derya Tunç, Mehmet Çağlaroğlu, Şenol Dinleyen, Nesrin Ersipahi gibi müzisyenlerin katılımıyla ayrı bir anlam kazanan “Şiir ve Müsiki-4”ün Ahmet Sevgi’nin titiz, ciddi ve yorulmak bilmeyen çalışmalarıyla gerçekleştirildiğini kaydedeyim teşekkür, tebrik ve saygılarımı sunayım efendim.
Ali Nail Erdem’in, sanatın yücelliğinde, musikinin ön planda bulunduğunu musikinin yaşanan devirlerin izlerini taşıması bakımından önemli olduğunu, musikimizin bize has olan özelliklerinin bulunduğunu hatırlatmasından sonra, repertuarda bulunanların seslendirilmesine geçildi.
Şeyh Galip, Sultan Aziz Han, Vecdi Bingöl, Cahit Sıtkı Tarancı, Dr. Bekir Mutlu, Uğur Gür, Cevdet Aslangül, Abdullah Satoğlu, Yahya Akengin, Ahmet Sevgi ve Dr. İsa Kayacan’ın sözlerini yazdıkları, Sadettin Kaynak, Sultan Abdülaziz Han, Kadri Şençalar, Münir Nurettin Selçuk, Kadri Şarman, H. Özgen Gürbüz, Ferit Sıdal, Bilge Özgen, Ali Şenoczan, Fethi Karamahmutoğlu, İsmet Değer’in besteleri seslendirildi.
Ahmet Sevgi’nin büyük emek ve gayretle hazırladığı “Bir doktora tezi” haline gelen, 70 sayfalık fotoğrafların, beste sözlerinin, notalarının detaylı olarak verildiği dökümanın 61 nci sayfasında sözleri bana ait olan “Biri var” adlı ve İsmet Değer tarafından bestelenen Kurdi fantezi olarak, usulü: düyek, açıklamasıyla verilen bestenin notası 61 nci sayfada, arkasında bendenizin bir ansiklopediden alınan biyografim ve 63 ncü sayfada bestekâr İsmet Değer’in biyografi ve fotoğrafı yer alıyor. Biri var, adıyla bestelenen şiirim:

*

Beni düşünen biri var,
Onunla gönlüm ferahlar,
Sıralanan sevgilerde,
Beni düşünen biri var.
*
Dünyamı tamir edecek,
Sevgi, mutluluk verecek,
Hep gülecek, güldürecek,
Beni düşünen biri var.
*
Penceren aralık kalsın,
Dua ve sevgim ulaşsın,
Sana mutluluk bulaşsın,
Diye çağıran bir var.

*
Bu sözlerimi Kürdi Fantezi olarak, düyek usulünde besteleyen İsmet Değer:
-1944 yılında Çanakkale-Ayvacık’ta doğdu. İstanbul Basın-Yayın Yüksek Okulundan mezun olduktan sonra, Hürriyet Haber Ajansında çalıştı sonra TRT’ye geçti. Diyarbakır Radyosu ve Genel Müdürlük Müzik Dairesinde uzman olarak görev yaptı. Bestelerinin büyük bir bölümü TRT Denetleme kurulundan geçen, “Ömür boyu tatmadım”, “Bir mendil ki sallanır”, “Yüreğinin götürdüğü yere git”, “Sevgi döktüm yollarına” gibi pek çok bestesi bulunan İsmet Değer 2007 yılında TRT’den emekli oldu. Halen “ud dersleri” veriyor.
GÜNÜN SÖZLERİ:
Bazı bestekârlar, hatır için beste yapıyor, şiirdeki, duygu, mana, anlam zenginliği aranmıyor. Bu anlayış ve besteler musikimize zarar veriyor. Kaleme alınan şiirler, “bestelenecek” diye yazılmaz. Bestekârlar uygun görürlerse bestelenir. “Söz yazarlığı” diye de bir meslek yoktur, şairlik vardır. (Ortak görüş)
1-Bir ülkedeki kültürü ortadan kaldırsanız, fabrikalarının sayısı o milleti ayakta tutamaz (Ali Naili Erdem),
2-Sanatın içine maddiyat girince, duygusall›ktan ayrılındı. Radyo’daki sevgi ve saygı müessesesi hep işler (Ali Şenozan)
3-Kültürümüzün içinde önemli bir yeri olan musikimize hizmet, herkesin görevi ve sorumluluğu olmalıdır. (Ahmet Sevgi)
***
Bir sempozyumun ardından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan, Cumhuriyet Kültür ve Tanıtım Vakfı, geride bıraktığımız Aralık ayının son günlerinden, 27 Aralık 2008 tarihinde, Kıbrıs Türk Kültür Derneği Salonunda “Türkiye, KKTC, Azerbaycan, tarih-kültür ve ekonomi” konulu bir sempozyum düzenledi.
“Kıbrıs için, sivil toplum işbirliği hareketi “olarak adlandırılan sempozyum iki oturum halinde gerçekleştirildi. Açılış konuşmaları, Oktay Sanan, Ahmet Göksan ve Prof. Dr. Anıl Çeçen tarafından yapıldı.
İlk oturumun başkanları; Prof. Dr. Tuncer Gülensoy ve Prof. Dr. Mehmet Musaoğlu’ydu. Bu bölümde konuşanlar, bildiri sundular;
-Prof. Dr. Elçin Eskenderzade, Prof. Dr. Taciser Onuk, Salih Turhan, Dr. Yaşar Kalafat, Prof. Dr. Anıl Çeçen, Prof. Dr. Ata Atun’dur.
Öğleden sonraki ikinci oturumun Başkanları; Prof. Dr. Elçin İskenderzade, Dr. Yaşar Kalafat, Bildiri sunanlar; Prof. Dr. Tuncer Gülensoy, Prof. Dr. Mehman Musaoğlu, Dr. İsa Kayacan, Gülağ Öz, Ahmet Göksan, Hayrettin İvgin’di.
İlk oturumun sonunda değerlendirme oturumu yapıldı. Prof. Dr. Tuncer Gülensoy, Hayrettin İvgin, Dr. Yaşar Kalafat, Prof. Dr. Elçin İskenderzade, Prof. Dr. Taciser Onuk değerlendirmelerde bulundular. Kapanış konuşmaları da Oktay Sanan ve Ahmet Göksan tarafından gerçekleştirildi.
“Kıbrıstaki Türkler, umud yorgunudur. Kıbrısta ve Türkiye’de insanlar diri tutulmalıdır/Dış Türkler Bakanlığı kurulmalıdır” şeklindeki görüşlerle, “Dünyanın neresinde Türk varsa ellerimizi uzatmalı ve kucaklaşmalıyız” görüşleri sempozyumun üzerine konulan, damga olarak vurulanlar olarak görüldü.
Bu sempozyum vesilesiyle öğrendiğimiz önemli bir proje var: “İlk hedef yeni Akdeniz” Yani; “Cumhuriyet Kültür ve Tanıtım Vakfı’nın ilk hedefi yine Akdeniz”.
Kurtuluş, güvenlik ve gelecek için dün olduğu gibi, bugün ve yarın da “ilk hedef yine Akdeniz” olarak görünüyor. Proje bu hedef doğrultusunda toplumsal, kültürel ve ekonomik bir “ilerleme” projesi olarak karşımıza çıkıyor.
Bu arada, Oktay Sanan imzalı “Atatürkiye” adlı kitap, Cumhuriyet Vakfı yayınlarının 2 ncisi olarak günyüzü görmüş efendim.
BENDENİZ
“Türkiye, KKTC, Azerbaycan, tarih-kültür ve ekonomi” konulu sempozyuma sunduğum bildiride;
Kıbrıs’tan bana karşı ilk ses, şair, yazar ve eğitimci İlter Veziroğlu tarafından 1960’lı yılların başında geldi. Azerbaycan’dan ise, 1992 yılında yayınladığım ve yüzüncü kitabım olan, “dalya” dediğim “Orta Asya Türk Cumhuriyetleri” adlı kitabımla gelen dolaylı seslerdi.
Sonra, Doç. Dr. Tamilla Aliyeva Abbashanlı, Prof. Dr. Elçin İskenderzade Vektor Neşirler Evi’yle önemli işler görüyor. Prof. Celil Nagıyev ve giderek artan, şair, yazar dostlarımız sayılabiliyor. Azerbaycan çıkışlı 1500’ün üzerinde makale yazıp yayınladım “Dünyanın neresinde Türk varsa ellerimizi uzatmalı, kucaklaşmalıyız” görüşümden hareket ettim
KATILIM BELGESİ
Cumhuriyet Kültür ve Tanıtım Vakfı, Katılım Belgesi: Kültür ve Turizm Bakanlığının katkılarıyla 27-28 Aralık 2008 tarihlerinde Ankara’da düzenlediğimiz ve “Kıbrıs için Sivil İşbirliği” amacına yönelik, “Türkiye-KKTC-Azerbaycan Tarih-Kültür ve Ekonomi Sempozyumu”na katılım ve katkılarından dolayı sayın Dr. İsa Kayacan’a teşekkür eder, çalışmalarında başarılar dileriz. (27 Aralık 2008, Oktay Sanan, Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı).
GÜNÜN HABERİ:
01 Kasım 2008 tarihinde hizmete açılan, Burdur İli, Tefenni İçesi, Ece Köyü’ndeki “Prof. Dr. İsa Kayacan Kütüphanesi”ne 17 koli daha kitap ve derginin gönderilmesiyle, anılan kütüphanedeki kitap ve dergi sayısı 8 bin 07’ye ulaştı.
***
Makedonya Türklerinin sesi:
Yeni Balkan gazetesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gazeteler, dergiler, yayın organları. Hele yurtdışından gelenler olursa, ilgimizin doruğuna çıkarak, sayfalarında gezme aceleciliğimiz oluyor. Şahsen ben bu duygu ve düşünceler içine giriyorum.
Yıllard›r söylediğim bir cümle, görüş, ifade edişim var:
-“Dünyanın neresinde Türk varsa, ellerimizi uzatmal›, kucaklaşmal›y›z.”
Hareket noktam, bu görüşüm, bu görüş çıkış noktam.
Geçenlerde, Ankara’daki bir ödül töreninde bana ulaşan, ulaştırılan bir gazete vardı. Adı: Makedonya Türklerinin Sesi: Yeni Balkan.
Bu gazete, normal boyutlu 16 sayfa. Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni: Mürteza Suluoca. Yayın kurulunda altı isim ve imza var. Gazetenin Kosova ve Batı Trakya temsilcileri bulunuyor. İrtibat tlf: 00389(0)71913331, şeklinde kaydediliyor.
Gazetenin sayfalarına dönüyorum: İlk sayfada manşet niteliğinde, ağ›rlıklı olan haberlerin verilişi, fotoğraflarla zenginleştirilişi. iç sayfalarda yer alan bazı haberlerin anonsları. Buradan, yani birinci sayfadan bazı başl›klar:
- İsrail, acımasızca çocukları vurmaya devam ediyor/Gelecek ğitimdedir/Eğitim Türk Dili ve Edebiyatı bölümü Yahya Kemal’i andı/Avrupa Birliği Para Fonu 200 bin Euro maddi destek sağlayacak/Kameri Takvimin birinci ayı vd.
Makale yazar› olarak iç sayfalardaki köşelerinden okuyucular›yla merhabalaşanlar var. Bunların yazılarından bazı cümleler vermek istiyorum bu kez:
- Bugün halâ Makedonya’da Alaturka ve alafranga ikilemi yaşanmakta (Alev Süleyman)
- Geçen saldırılarda bir grup Makedonya’da İsrail’i protesto etmişti (Mürteza Sülooca)
- Azerbaycanlıları Özerk Cumhuriyet kurmaya iten sebep, Türk dünyasının her yerinde olduğu gibi varlıklarının yok edilmesine, hayatlarına kast edilmesine karflı başkaldırıdır. (Abdullah Uluyurt),
- 2008 yılında Struga Şiir Akşamlarında Türk Şiiri, Türkiye’den ve KKTC’den gelen şairlerle temsil edildi (Fahri Ali),
- Aşure ayı gelince çok kez aşure ikram etmesinler diye eş dostun evlerini ziyaret etmekten bile kaçınıyorum (Fahri Kaya),
- Eğer anne sütü yetersiz ise, bebeğinize demirle güçlendirilmiş mamalar verin (Dr. Beycan ilyas)
Altıncı yayın yılı içinde olan “Yeni Balkan” Gazetesinin 05 Ocak 2009 tarih ve 238 nci sayısıydı, sayfalarında gezdiğim gazete.
Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı -TİKA Üsküp Program Koordinatörü Ali Maskan’la yapılan bir söyleşinin de yeraldığı ve bu anonsun gazete logosu altından verildiğini hat›rlatt›ktan sonra, bir sanat ve edebiyat adamı, kalemi olduğunu anladığımız Fahri Ali’nin “Kış oyunu” başlıkl› (sayfa 14) fliirinden iki dörtlük verelim efendim:
Kışın tatlı neşesi ,
Yağan karlarla başlar,
Kışın acı havası,
Gelen soğukla başlar…
*
Eh ne güzel çocuklar,
Bir arada oynarlar,
Buz dede ile birlikte,
Kışı selâmlarlar..
GÜNÜN HABERİ:
01 Kasım 2008 tarihinde hizmete açılan, Burdur İli, Tefenni İçesi, Ece Köyü’ndeki “Prof. Dr. İsa Kayacan Kütüphanesi”ne 17 koli daha kitap ve derginin gönderilmesiyle, anılan kütüphanedeki kitap ve dergi sayısı 8 bin 07’ye ulaştı.
***
Adil Şirin’in Laçın Şikestesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de faaliyet gösteren, Prof. Dr. Elçin İskenderzade’nin genel koordinatörlüğünde yayın yapan Vektor Neşirlerevi’nin birbiri ardına gelen yayınlarından bir yenisi, Adil Şirin imzalı “Laçın Şikestesi” adlı şiir kitabı.
Uzunca şiirli anlatımlar da dikkat çekiyor kitabın arkasında..
196 sayfayla günyüzü görmüş.
Redaktör ve önsözün müellifi: Prof. Dr. Elçin İskenderzade, önsözünün bir yerinde:
-“Adil Şirinin bütün şiirleri her yerde ve her zaman senet sınağından üzüağ çıkan ve ebedi olarak üzüağ çıkacak şiirlerdir”” diyor.
Kitabın ilk şiiri “Bilirsen mi?” başlığıyla 5 nci sayfada yeralıyor..
Bu şiirin ilk bölümü şöyle efendim:
Her şey arkada galdı,
Bilirsen mi, neler oldu?
Ayrılık illerinde,
Sana vaat ettiğim güzel rüyalar,
Ilgımlar gibi savrulur,
Ömrün semum yellerinde.
İlk anda, Azeri Türkçesiyle, Türkiye Türkçesi arasında bazı farklılıklar olduğu görülüyor gibiysede, bu farklılık önemli anlaşılmazlık tablosu ortaya koymuyor.
Adil Şirin şiirlerinin bazılarının başlıklarını koymamış.. Bir yıldızla ayırımlaştırmış, belirginleştirmiş.
Prof. Dr. Elçin İskenderzade hocaya ithaf ettiği şiir 24 ncü sayfada karşımıza çıkıyor. Dört ayrı dörtlükten meydana gelen “Özüm burada, deli gönlüm uzakta” başlığı altındaki anlatımların ilk dörtlüğü;
Kaderim ne ise ona razıyım,
Tek sen ganad ver, gana razıyım,
Anamın alnında gara yazıyam
Özüm burada, deli gönlüm uzakta.
Şiirlerin tamamına yakını hece vezniyle şekillendirilmiş, ortaya konulmuş. Görünen o ki Adil Şirin, şiirlerinin konu seçiminde, işlenişinde, belirli bir süre dinlendirdikten sonra, okuyucularının beğeni veya eleştirileriyle takdir topluyor, alkışlanıyor. Sayfa 98’de yeralan “Yalnızlık” adlı başlıklı şiiri vermek istediğimiz örneklerdendir efendim. Bir dörtlüğü bu şiirin:
Bu hazin yaz gecesi,
Seni düşünmek ağır,
Rüyamda hatıramın,
Gözlerinden yaş akıyor.
Adil Şirin: 1955 yılında Laçın Rayonunda dünyaya geldi. 1972 yılında şiirleri, denemeleri yayınlanmaya başladı.
Respublikanın bir sıra gazete ve dergilerinde sorumluluk taşıyan görevlerde bulundu.. Şahmar Ekberzade ve Nazım Hikmet adına düzenlenen yarışmalarda dereceler alan Adil Şirin, Türk Dünyası Araştırmaları Beynelhalk Elmler Akademiyasının Fahri Doktorudur. “Kızıl Yıldız” ödülünün de sahiplerindendir.
GÜNÜN SÖZÜ:
Prof. Dr. Elçin İskenderzade, tez tez konuğu olduğu Avrupa ve Dünya ülkelerinde, Azerbaycan kültürünü değişik yönleriyle anlatmakta ve kültürel köprü olma başarısının bayrağını yükseklerde dalgalandırmaktadır (İK).
***
Kadir Yavuz’un iki kitabı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Isparta ilimiz merkezinde yaşayan, yayınlanmış pek çok kitabı bulunan Kadir Yavuz’un iki kitabı, şair-yazar Fatma Uçarlar’ın 10.01.2009 tarihinde Isparta’da düzenlediği “imza günü” pardon imza şöleni vesilesiyle gittiğim toplantı salonunda bana ulaştırılanlardı bunlar:
HARMAN
Kadir Yavuz’un denemelerinden oluşuyor. 300 sayfayla Ocak 2008’de günyüzü görmüş. İlk sayfalarda birkaç şiir, şiirli anlatım. Sonra denemeler bölümünün başlayışı. Bu şiirli bölüm dediğimiz, Murat Yüksel’in manzum anlatımla, Kadir Yavuz’dan sözediş bölümü olarak görmeli, böyle nakletmeliyiz.
Gazeteci, yazar ve şair olan Kadir Yavuz’un uzunca bir sunuşu, bir kapak yazısı var ilk sayfalarda:
- “İnsan olduğumuzu unuttuk. Dostlarımızı, akrabalarımızı unuttuk. Teknoloji bizleri metale çevirdi” hemen üst satırlarda sözettiği, sunuş ve kapak yazısından iki cümleydi bunlar.
- Toplum yapısı bizim ki kadar değişken bir millet görülmemiştir(S.134),
- Akşam üzeriydi. İş yerinden çıkmış, istasyon caddesinden aşağı doğru ufak ufak yürüyordum (S.135)
Bu cümlelerden hareket ettiğimizde, Kadir Yavuz’un denemelerinin toplumumuz içinden seçilen ve işlenilen konular olduğunu ve anlatım biçiminin, yumuşak ve netlik içinde bulunduğunu hemen anlarız.
KÖPRÜ
Kadir Yavuz’un bir başka deneme kitabı. 280 sayfalık Köprü. İçindekiler bölümü, bölümleri sayfalara aktarılırken başlıkların karşılarına bulundukları sayfa numaraları unutulmuş. Her yayında ufak –Tefek hata ve eksiklerin olması doğaldır.
Sunuş yine, araştırmacı-yazar-şair Murat Yüksel’e ait. Aynı yolla, aynı anlatımla. Yani manzum anlatımla demek istiyoruz efendim. Kitabın adı olan ara başlık altından:
Kadir Yavuz “Köprü” dedi kitabı,
Düşünelim, ne demektir acaba?
*
Akıl ve kalp, fikir ve his köprüsü,
Gönül sofrasının çiçeği süsü.
Birbirimizi anlayabilsek, tüm sorunlarımızın çözüleceği gerçeğinden hareket ederek ortaya koyduğu denemelerinin özellik ve güzelliklerini bu kitapda rastlıyoruz Kadir Yavuz’un..
Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Kadir Yavuz: 1954 yılında Elazığ’da doğdu. Diyarbakır Eğitim Enstitüsünden mezun olan Kadir Yavuz, Kars lisesinde edebiyat öğretmenliği yaptı. 2002 yılına kadar 27 yıl Elazığ’da ticaretle uğraştı. Final Dershanelerinde Müdür Yardımcısı olarak çalıştı. Lise yıllarında şiir ve yazıları yerel gazetelerde yayınlandı. Şu anda Ispartada yaşayan Kadir Yavuz, bu ilimizde şiir ve yazı hayatına hız verdi. Bu ilimizdeki gazetelerde değişik konulardaki yazılarıyla dikkat çekti. Kadir Yavuz’un yayınlanmış pek çok kitabı bulunuyor.
HOCAM İSA KAYACAN’a
Yıllardır, gönlümüzde taht kuran
Yüreği ve kalemiyle önde duran,
Asırlar boyu tarihte kalacak olan,
Altın harflerle kalbimize yazılan,
İsa Kayacan’dır, İsa Kayacan.
Hacer GEZER (Alanya, Temmuz 2008)
GÜNÜN HABERİ:
01 Kasım 2008 tarihinde hizmete açılan, Burdur İli, Tefenni İçesi, Ece Köyü’ndeki “Prof. Dr. İsa Kayacan Kütüphanesi”ne 17 koli daha kitap ve derginin gönderilmesiyle, anılan kütüphanedeki kitap ve dergi sayısı 8 bin 07’ye ulaştı.
***
Bir ümid harıbülbül
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Başlığımız bir kitab olarak bize ulaştı, karşımıza çıktı.
Azerbaycan’ın Başkenti Bakü’de faaliyet gösteren, son aylarda yayınladığı kitaplarla dikkat çeken “Vektor” Neşirlerevi’nin bir yayını. Bu yayınevinin sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Elçin İskenderzade’nin şiirlerinin bir araya getirildiği bir kitap bu efendim.
Kitabın redaktörü ve önsözünün müellefi: Prof. Dr. Nizami Caferov. Cildin ressamı: Dr.Zeynel Beksaç (Kosova).
Nizami Caferov, önsözünün bir yerinde: “Elçinin istedadı halal istedaddır,
Elçin’in sesi bağdan gelir” diyor.
Bir Ümid Harıbülbül, adlı kitap:
-Sevdalı beyaz dualar, Üreyimin sevda türküleri, Ülkeler insanlar sevdalar, çerçevesiz resimler… bölümlerinden meydana geliyor.
Bölümlerin, daha doğrusu bölüm yazılarının hemen arkasındaki sayfalarda, ressamların değişik çalışmalarından örnekler verilmiş, yerleştirilmiş. Kitabın sonunda da, çoğunluğu, daha doğrusu ağırlıklı bölümü Azerbaycan çıkışlı olmak üzere bazı isim ve imzaların Elçin İskenderzade hakkında ortaya koyduğu görüşlerden örnekler verilmiş, cümleler ve isimler itibariyle.
Şiirlerin yazılış tarihleri veya yılları da alt kısımlardaki yerlerinden bizimle selamlaşmakta..
Dokuzuncu sayfada ve kitabın ilk şiiri, daha doğrusu ilk bölümün ilk şiiri: Beyaz meleğin gece duası, adıyla karşımıza çıkmakta. İlk dörtlüğü bu şiirin:
-Bilmiyorum sinemde ürekdi, nedi,
Köksümde döyünen çiçekdi, nedi,
Geceler yukuma haram gatıram,
Geceler ruhumda bir behanedi.
Elçin iskenderzade hakkında yazılanlardan bazı cümleler nakletmek istiyorum:
1- Azerbaycan edebiyatının dünyada tebliğ edilmesinde, Türk dilli halkların tanınmış yazıcılarının eserlerinin ve özlerinin Azerbaycan okuyucularına tanıtılmasında Elçin İskenderzade’nin misilsiz hizmetleri var (Anar),
2- Profesör Elçin İskenderzade’nin Kırımtatar halkına ve şahsen bana gösterdiği büyük sevgi ve saygıyı gördükten sonra, apardığımız mücadelenin ne kadar şerefli ve gerekli olduğuna bir daha yürekten inandım (Mustafa Kırımoğlu)
3- Elçin İskenderzade, dünyanın görünen ve görünmeyen tarafının şiirlerini yazıyor (Adil Mirseyid)
4- Elçin İskenderzade her şeyden önce büyük bir Türkdür ve büyük bir Türk milliyetçisidir (Dr. Özgen Keskin),
5- Şiirlerini zevkle okuduğum Elçin İskenderzade, bana bizim milli edebiyat şairlerimizden Mehmet Emin Yurdakul ile Faruk Nafız Çamlıbeli hatırlattı (Yavuz Bülent Bakiler)
6- Umarım ki, Türk Dünyasının Elçin İskenderzade gibi, nadir istidatlar bizim başaramadıklarımızı, lakin arzuladıklarımızı şerefle hayata geçirecekler (İhsan Doğramacı)
7- Prof. Dr. Elçin İskenderzade’nin Türk medeniyeti ve edebiyatı için gördüğü işlerin kesinlikle alternatifi yoktur (Prof. Dr. Levent Seçer)
GÜNÜN HABERİ:
01 Kasım 2008 tarihinde hizmete açılan, Burdur İli, Tefenni İçesi, Ece Köyü’ndeki “Prof. Dr. İsa Kayacan Kütüphanesi”ne 17 koli daha kitap ve derginin gönderilmesiyle, anılan kütüphanedeki kitap ve dergi sayısı 8 bin 07’ye ulaştı.

16 Ocak 2009 Cuma

Rıza Bulut da aramızdan ayrıldı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yıllardır, vefatla aramızdan ayrılanlarla, Azerilerin deyimiyle dünyalarını değiştirenlerle ilgili haber, biyografi yazıyor, kitaplarımın sayfalarında yeralmalarını sağlarken, üzülüyor, üzülüyorum.
RIZA BULUT
Burdur gazetesinin köşe yazarlarındandı Rıza Bulut. Kendine özgü yazışı, anlatımı, yorumlayışı bir farklılık getiriyordu. Yazıları dikkatimi çeker, satır satır okurdum. Bu noktadan hareketle, yazılarının değerlendirildiği, kaleminin yorumlandığı “Burdur’dan Rıza Buulut Yazıları” başlığıyla yazdığım yazı,Ankara gazetelerinden Belde’nin 28.11.2008 tarihli sayısında yayınlanmış, sonra Burdur ve Anadolu gazetelerindeki köşelerimde yeralmıştı.
Rıza Bulut bir gün telefonla arayarak, yazdığım yazıdan dolayı memnun olduğunu, sevindiğini, “bu iltifatlara layık değilim hocam. Ama siz yazmışsanız, bunun mutlaka bir değeri ve anlamı vardır. Burdur’a gelince uzun uzun görüşmek isterim” demişti. Kararlaştırmıştık, Burdur’a gidişimde mutlaka görüşecek, hasret giderecektik. Ama nasip değilmiş.
2008 sonunda, Rahmi Ermiş aradı, Rıza beyin vefat ettiği haberini verdi. Arkasından Adnan Taraşlı’yla, akabinde de M. Ercan Taraşlı’yla görüşmemiz oldu. Rıza Bulut, kalp krizi sonucu vefat etmiş, aramızdan ayrılmıştı.
Rıza Bulut: 1954 yılında Burdur’un Kozluca beldesinde doğdu. Gönen İlöğretmen okulundan mezun olduktan sonra, değişik okullarda çalıştı. Eğitim-İş Sendikası kurucuları arasında yeraldı.
Emeklilikten sonra, “Bulut Kitabevi”ni kurdu ve işletimini sağladı. Burkent-Burkoop yöneticileri arasında yeralan, DSP’den milletvekili adayı olan Rıza Bulut üç yıl süreyle Burdur Gazetesinde eğitici ve mizahi ağırlıklı yazılarıyla dikkat çekti.
Kalp krizi rahatsızlığı nedeniyle, Isparta SD-Ü. Tıp Fakültesi Hastanesinde yoğun bakım ünitesinde tedavi görürken, 30.12.2008 tarihinde öğle saatlerinde vefat etti. 31.12.2008 tarihinde Kozluca’da toprağa verildi.
1- Rıza Bulut’un yazılarını ilgiyle izliyor, yararlanarak okuyordum (İbrahim Özçimen, Vali)
2- Rıza Bulut’u öğretmenlik yıllarında tanımıştık. O’nu en çok köşe yazarlığında tanıdık. (M. Ercan Taraşlı)
3- Rıza Bulut yazılarında yaptığı eleştirilerle, kimseyi incitmeden, akılda kalacak öneriler ve görüşler ortaya koyuyordu. (Adnan Taraşlı)
4- Rıza Bulut, birkaç yıldan beri, gazetemizde yazdığı yazılarla bir ilk’I başarıp, yaygın basındaki az sayıdaki yazar gibi, köşesi merakla beklenir, okunur hale gelmişti. (Hasan Türkel)
5- Rıza Bulut, yüz yüze görüşmeden tanıdığım Burdurlulardandı. Yazıları stil bakımından ilgimi çekerdi, O’nun aramızdan ayrılışı gözlerimizi bulutlandırdı. (Orhan Erenalp)
6- Gazeteyi hazırlarken, kontrol ederken sıra Rıza hocamızın yazısına geldiğinde pür dikkat okuyor, hemen her seferinde gülümsüyorduk. (Hacer Zeren)
GÜNÜN HABERİ:
Merkezi Ankara’da bulunan, Burdur İli ve İlçelerini Tanıtma, Kalkınmadırma ve Yardımlaşma Derneği’nin 04.01.2009 tarihinde yapılan olağan genel kurulunda, Başkanlığa Ahmet Şakar seçildi.
DUYURU-HABER:
Gazeteci-Yazar İsa Kayacan, kendisine atfen yazılan-ithaf edilen şiirleri "Benim İçin Yazılan Şiirler" adıyla kitaplaştırıyor.
Bazı şairlerin, İsa Kayacan için yazdıkları şiirlerini yeni yayınlayacakları kitaplarında yer vermek için beklettiklerini ifade etmelerinden sonra Kayacan:
-"Şair dostlarım benim için yazdıkları şiirlerini ellerinde tutmasınlar. P.K. 15 A.Ayrancı-Ankara adresime göndersinler ki, konuyla ilgili yayınlayacağım kitapta yer almaları mümkün olsun. Bu vesileyle teşekkürlerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum." dedi.
***
İmza gününden şiir şölenine
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hani bazen yola çıkarsınız. Şu sokaktan yürüyeyim, bu sokaktan çıkayım gibi bir düşünceniz, plan programınız olur ya.
Belirli bir yürüyüşten sonra, farkına varmadan, varamadan sokaktan çıkar, caddeye, bulvara doğru adım atarsınız, cadde ve bulvarda yürümeye başlarsınız ya.
Isparta ilimiz merkezinde yaşayan, yazıp-yayınlayan şair ve yazar Fatma Uçarlar, 2008 yılında yayınlandığı, basımında Eğirdir Belediye Başkanı Ömer Şengöl ve Burdur Borsası Başkanı Baki Varol’un desteklediği “İçimde Söz Dinlemez Deli Var” ve “Şöyle Giriversen Kapımdan” adlı şiir ve deneme kitapları için 10 Ocak 2009 tarihinde Isparta’da “İmza günü” düzenledi.
Bu imza günü için önce “Sıradan bir imza günü olsa gerek” diye düşündüm. çünkü bazı kitabevleri veya şair-yazarlar imza günleri düzenliyorlar, kendi yakın çevrelerindeki insanlardan başka katılım olmuyor. Sözde imza günleri, başladığı gibi bitiyor.
İMZA GÜNÜNDEN ŞİİR ŞÖLENİNE
Fatma Uçarlar’ın imza günü, katılımın fazlalığı ve sunuluş biçimi itibariyle, şiir şölenine dönüştü. Programın Kamu-Sen Isparta Şube Başkanı Bülent Özkan ve eşi Serpil hanım tarafından desteklenmesi, katkıda bulunulması, yer değiştirişin önde gelen etkenlerinden sayılıyordu.
Fatma Uçarlar’ın sunduğu, yer yer kendi şiirlerinden, üzüntü-kırgınlık, sevinç, mutluluk konulu şiirlerini seslendirişi, 150 dolayındaki katılımcının sessizce dinleyişleri, alkışlarının sıklıkla tekrarlanışı Fatma Uçarlar imza gününün şiir şölenine dönüştürüldüğünü, daha doğrusu kendiliğinden böyle bir dönüşümün gerçekleştiğini ortaya koyması bakımından önem taşıyordu.
Fatma Uçarlar’ın son iki kitabı yanında, 2004 yılında yayınladığı ve ilk şiir kitabı olması bakımından önem taşıyan “Sevdim Yetmez mi” de imzaladığı öteki iki kitabı arasında yeralıyordu.
Bir kültür programı olan pek çok çiçeğin geldiği Fatma Uçarlar imza gününden şölene dönüşen programa, göreve başlayışının ilk günleri olması nedeniyle katılamayan Isparta valisi Ali Haydar Öner başta olmak üzere, değişik isim ve imzanın telgrafları, kutlamaları yanında, Burdur’dan gelen işadamı ve medya kuruluşlarının sahibi Mehmet Cadıl yanında Müzeyyen Düdük, Sabahat Gümüş, Durmuş Öcal, Osman Tekerci, Mehmet Şimşek, Gültekin Artukoğlu gibi isimler ve Ankara’dan İsa Kayacan, Simav’dan Osman Karaaslan ve eşi, Afyonkarahisar Başmakçı’dan Hüsamettin Tat ve oğlu ilk sırada kaydedilmesi gereken isimler arasında yeralıyorlardı.
Ayrıca, Burdur’dan Fatma Uçarlar’ın mesai arkadaşlarından Hanım Akçay diğer arkadaş ve dostları dikkat çekiyordu.
Isparta’dan, Göller Bölgesi Şair ve Yazarlar Derneği Başkanı Melahat Ecevit başta olmak üzere, Fatma hanımın kardeşi Recep Uçarlar, yengesi Mine Uçarlar, sevinç ve mutluluk içinde görünüyorlardı. Gelin Sanem, oğulları Emrah-Emre telefonlarla annelerinin mutluluğunu paylaşıyorlardı.
Şiir şöleni haline gelen Fatma Uçarlar imza günündeki konuşmacılar; İsa Kayacan, Osman Karaarslan, Mehmet Cadıl, Sabahat Gümüş, Abbas Şenel, Osman Tekerci ve Kadir Yavuz’du.
Fatma Uçarlar’ın kişisel yapısından kaynaklanan ciddi çalışmalarının sonunda ortaya böyle kalıcı eserlerinin çıktığı görülürken, sosyal aktivitelerindeki başarıları da eklenince sanat ve edebiyat dünyamızdaki yürüyüşünde önemli ve anlamlı mesafelerin alıcısı bir Fatma Uçarlar’ın ortaya çıktığı anlatıldı. Eğirdir Kaymakamı Halil Serdar Cevheroğlu’nun da katıldığı Isparta yerel ve yaygın basın temsilcileriyle Kanal-32 TV muhabirlerinin Fatma Uçarlar etkinliğine gösterdikleri ilgi dikkatlerden kaçmıyordu. Söz konusu TV’nin akşam ana haberlerinin içinde bu etkinliğin görüntü ve haber olarak verilişi, teşhis ve tespitlerimizin doğruluğunu gösteriyordu. Fatma Uçarlar ‘ın “Fatma’ya Geldim” ve “Mutluluk Saati” adlı, başlıklı şiirlerinden birer dörtlük:
1- Şaşırma görünce karşında beni/Elimde değil ki, özledim seni/İzin ver gireyim, döndürme geri/Bu gece dizinde yatmaya geldim.
2- Çağlayıp akarken, duygular sele/Sözüm geçmez oldu, şu esen yele/Muhtaçken yaramı saracak ele/Düşünmedi bir an, kolumu kırdı.
GÜNÜN SÖZÜ: Sanat ve edebiyatın ciddiye alınması, kalıcı sonuçlar ortaya koyar (Fatma Uçarlar)
***
Dinlendirilmiş şiirler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bir şair, yazar, araştırmacı. Yeni bir edebiyat akımının öncüsü Mustafa Ceylan’ın bendenize ithaf ettiği “Köye Özlem” adlı, başlıklı bir şiiri var, dinlendirilmiş şiirler arasında gördüğüm. Buyrun şiir aşağıda, birlikte okuyalım:
KÖYE ÖZLEM - İSA KAYACAN’A (Mustafa Ceylan-1986)
*
Moraran dağların esmer çocuğu,
Yalın ayak gezen tarlada benim.
Unutmamış, gerçek dostların çoğu,
Tutuşur gözlerim sılada benim.
*
Bağ bozum vaktini geçti sanmışım,
Üzümleri salkım salkım anmışım
Özlemiyle ateş olup yanmışım,
Ayaklarım tozlu yollarda benim.
*
Çapaya giderdim “imece” tutup,
Ekin yığınında kendim unutup,
Askere gidince yazdığım mektup
Okunur dayıda, halada benim.
*
Bilirim kağnılar dilsiz yatıyor,
Çekirge bozkırda kaşın çatıyor.
Ramazan akşamı güm güm atıyor,
Yüreğim Ezan’da-Sala’da benim.
*
Çeşmelerde testi testi sularım,
Yayla akşamında tüm uykularım,
Yetimler ağlasa bende ağlarım,
Yamalı giyside, yoksulda benim.
*
Sizin olsun beton yığını “şeğer”
Geçmişi yaşamak mümkünse eğer,
Büyülü gözlerim, alnımdaki ter
Duruyor, kilimde-palada benim.
*
Bu Mustafa Ceylan şiirinden sonra, yayınladığı şiir ve deneme kitaplarıyla dikkat çeken, Fatma Uçarlar’ın 1998 yılında yazdığı “Anneme” adlı şiirine kulak verelim. Buyurun:
ANNEME (Fatma Uçarlar-1998)
*
Gecenin bir vakti uyandığımda,
Seccadenin üstü boş artık,
Hafif ışık sızan odada,
Yasin, Tebareke okuyan yok artık…
*
Evimin kapısını açtığımda,
Tüm odalarım boş artık.
Her gün evimden çıkarken,
Dualarla uğurlayan yok artık.
***
Erşat Hürmüzlü,
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İnsanlar doğup büyüdüğü yöreye hizmetle işe başladıkları takdirde, yararlılık ve aranılırlık oranı artıyor.
Bunların, önde geleni Kerkük’lü Esat Hürmüzlü’dür.
Irak Türkmenlerinin tanınan, aydın şahsiyetlerinden biri olan Erşat Hürmüzlü; 1943 yılında Kerkük’te doğdu. İlk ve orta öğrenimini Kerkük’te tamamladı. 1959 yılında Bağdat Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi. 1963 yılında Hukuk Fakültesinden mezun olduktan sonra sigortacılık alanında çalışmaya başladı.
İsinin büyük bölümünü yurt dışında yaparak, bağlı bulunduğu sigorta şirketinin Kerkük şubesine müdür olarak atandı. 1980 yılında bazı nedenlerden dolayı Irak dışına çıkarak, Türkiye ve Suudi Arabistan’da hayatını sürdürdü.
Arap Dünyasında Irak Türkmenlerinin kültür temsilcisi olarak tanınan Hürmüzlü’nün, edebiyatla ilgisi çok genç yaslarda başladı. Bağdat’ta henüz üniversite öğrencisi iken Bağdat Radyosu’nda açılan Türkmence Bölümünde basarıyla hazırlayıp sunduğu “Radyo Dergisi” adlı programı yıllarca edebiyat meraklıları tarafından ilgiyle dinlendi.
Şiirlerinde sade bir dil kullanan Erşat Hürmüzlü, hece vezni ile serbest biçimi de denedi. Şiiri amaç değil araç olarak ele alan Hürmüzlü, asıl edebi başarısını yazılarında gösterdi. Özellikle fikir alanında yazdığı denemeler, bir dönem Kardaslık Dergisi’nin sayfalarında birçok okuyucu tarafından merakla izlendi.
Bir kısmı takma adlarla yazdığı bu makale ve denemeleri ile hem edebi hem de düşünce yönünden yeni yetişen gençlik kuşağını geniş ölçüde etkilediği gözlendi. Kardaşlık ile Türk Kültürü Dergilerinde yayımlanmış şiir ve çok sayıda inceleme ve deneme yazılarının kitaplaştırılması çalışmalarını sürdüren Erşat Hürmüzlü Irak Türkmenlerinin kültür evi olan Kerkük Vakfı’nın kurucuları arasında yer aldı. Anılan vakıf tarafından yayınlanan Arapça, Türkçe ve İngilizce, üç ayda yayınlanan Kardaşlık Dergisi’nin yazı kurulu üyesi olan, 2008 yılında T.C. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ortadoğu Danışmanı olarak çalışmaya başlayan Erşat Hürmüzlü’nün;
1. El-Türkman Fil-Irak (Bağdat 1971, Arapça)
2. Irak Türkmenleri (İstanbul, 1991, 2. Baskı-Ankara, 1994)
3. Türkmen ve Irak (İstanbul, 2003-Arapça) adlı kitapları yayınlandı.
ÇALIŞMALARLA
Ortaya konulan çalışmalar, hangi ortamda olursa olsun, mutlaka ses getiriyor, ilgi görüyor. Erşat Hürmüzlü örneğimiz söylemek istediklerimizle iç içe bir görüntü ortaya koymaktadır. Irak Türkmenlerinin, Kerkük’te yaşayan kardeşlerimizin sorunlarıyla ilgilenmek, çözüm yolları arayıp bulmak, Ersat Hürmüzlülerin başarı bayrakları olarak dalgalanmaktadır.
***
Bir garip özür yolcusu
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Niyetlenir, peynirinizi, zeytininizi, çıkınınızı doldurur, yerleştirir yola çıkarsınız. Hedefiniz bellidir. Kimliğinizdeki adınız yanında, yolculuğunuzun ismiyle karışan, karıştırılan isminiz vardır.
Ticaret yolcusu, kültür yolcusu, ekonomi yolcusu vd. Siz bunlardan hiçbirinin içinde yeralmıyorda “Özür yolcusu”ysanız, duygularınızı açıklamak zorundasınız demektir. Ve açıklarsınız:
ÖZÜR YOLCUSU
Anlattıklarınız, duygularınızın derinliğinden gelenlerdir. Samimi ve teslimiyet içindekilerdir bunlar. Önce kendi kendinize bir durum değerlendirmesi, vicdan muhasebesi içine girersiniz. Başlayışınız:
- Kurulan “Vicdan mahkemesi”nde,
Duruşmalar, aylarca sürdü.
Hakim “Özür dileme” cezası verdi,
Karar Yargıtayca onandı.
Bu girişten sonra, hangi ulaşım aracının yolcusu olduğunuz, yolcusu olunduğu anlatılır. Biraz uzuncadır:
- Kağnılarda, arabalarda, kervanlarda,
Otobüslerde, kamyonlarda, minibüslerde,
Trenlerde, gemilerde, uçaklarda,
3-G’yi arayan,
Bir garip özür yolcusuyum...
“Gidiyorum, gündüz-gece”...
Anlatımların ardından hemen ilave edilir. Hatta adres gösterilir açıktan açığa.
“Aramızdan Ayrılanlar”
(Mayıs 2007, sayfa:124)
“Mezarlık Kültürümüzden Örnekler”
(Temmuz 2008, sayfa:156)
Burdan yola çıkan, “Özür yolcusu”nun girişi daha bitmemiştir. Yoluna devam eder. Kendi kendine söylenip durur:
Bazı; yazı, şiir, günün sözleri ve
Özlü sözler için;
“Özür dilemenin, dileyebilmenin,
İnsani bir olgu,
Ve erdemlilik olduğu”
Gerçeğinden hareketle,
Çıktığım yolculukta,
Hangi yönden, hangi yoldan,
Hareket edersem edeyim,
Nereye gidersem gideyim,
Kim adres,
Sorarsam sorayım,
Kimden bilgi, alırsam alayım,
Bütün yollar sana çıkıyor...
“Özür yolcusu”nun hedefi belli, varacağı yer belli. Söylemek istediklerinin sonunda şöyle söyleniyor, sesleniyor:
Her adımım, her bakışım,
Her nefes alışım,
Senin adresini gösteriyor,
Senin kapı numaranı gösteriyor,
Seninle, karşılaşmalı, konuşmalıyım,
Seninle; anlaşmalı, barışmalıyım.
Çünkü sen;
Gerçekten; varlığıyla övündüğüm,
Yokluğuyla dövündüğüm (sün).
Kırgınlıklarımla, kızgınlıklarımla,
Sana söylediklerimin, yazdıklarımın,
Hepsi, tamamı yalan.
Sensiz yapamadığımdır,
Seni sevdiğim, özlediğimdir,
Gerçek ve doğru olan…
(Ankara 27.12.2008)
DÜZELTME: Artık eskisi gibi kızmayacağım, kırılmayacağılm/ Yanlışlarımı tekrarlamayacağım. Varolan yanlışlarım için, düzeltme çabası ve yoğunluğu içinde olacağım.
***
Burdur TSO’nun faaliyetleri-hedefleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kısa adı Burdur TSO olan, Burdur Ticaret ve Sanayi Odası’nca, birbiri ardına yayınlanan kitap, dergi ve bültenlerin getirdikleri dikkat çekiyor. Bunlardan bir yenisi:
-2005-2008 Faaliyetlerimiz-Hedeflerimiz, adının taşıyıcısı. 206 büyük sayfayla şekillenmiş.
Kitap serisinin 2 ncisi olan “2005-2008 Faaliyetlerimiz-Hedeflerimiz”, Budur Ticaret ve Sanayi Odası (Burdur TSO) Meclis Başkanı Feyzi Oktay ve Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Keyik imzalarını taşıyor.
Kitap, TSO’nun Basın Danışmanı Ahmet Can tarafından yazılmış, hazırlanmış.
Girişin bir yerinde; “28 kişiden oluşan yönetim, fedakârlık sınırlarını zorlayarak özverili çalışmalar yapmıştır. Yaklaşık dört yıllık çalışmalarımızın örnek bir dönem olması nedeniyle, Odamız ve ilimiz tarihine de kaynak teşkil edecek bu kesitin kronolojik faaliyet raporu niteliğinde kitaplaştırılmasının yararlı olacağını düşündük” deniyor.
Burdur TSO’da üst düzeyde görev alanlarda, TSO bünyesinde görev yapanlar, fotoğraflarıyla biyografileriyle zenginleştirilen bir görüntü tablosu ortaya koymuştur.
Sonraki sayfalara baktığımızda; Burdur TSO’nun kalite politikasında, sürekli gelişen kütüphaneden, alınan ödüllerden (görüntü olarak) TSO Meclisinden, Meclis çalışmalarından, grup çalışmalarından, bölgesel kuruluş BAGEV çalışmalarından sözediliyor, bu çalışmalardan örnekler veriliyor.
Ve bir başlık. Sayfa: 49, “Asırlık oda arşivini yeniledik”. Temmuz 2008 tarihli. Buranın girişi:
- “Burdur Ticaret ve Sanayi Odasının çürümeye yüz tutmuş, asırlık dosyalarını elden geçirerek, arşivini yeniledik.
Kuruluşu Cumhuriyet’ten önceye dayanan Burdur Ticaret ve Sanayi Odası’nın 1900’lerden kalan ve adeta çürümeye yüz tutan arşivleri, Oda Başkanı Yusuf Keyik’in talimatıyla tek tek elden geçirildi. Yaklaşık 3 ay süren arşiv çalışmalarında, odanın bodrum katındaki arşiv odasında bulunan 5 bine yakın dosya tek tek, elden geçirildi. Üye dosyaları içerisinde Ticaret Sicilleri gazeteleri, sicil evrakları, defter ve tasdik belgeleri bulunuyor” şeklinde noktalanıyor efendim.
Bence, çalışmaların en önemle bölümü veya bölümlerinden biri olarak görülebilir bu düzenleme.
Düzenlenen, eğitim, konferans, panel şeklindeki toplantılar, yurtiçi mesleki inceleme gezileri, merkez ve ilçelere yapılan mesleki ziyaretler, Isparta ile ortak işbirliği çalışmaları, vergi ödül törenleri teker teker sayfalara aktarılmış, fotoğraflarla zenginleştirilmiş.
Sayfa 124’deki başlık: “Burdur’a yapılacak her türlü yatırım çalışmalarına rehberlik ettik, etmeye de devam ediyoruz”.
Bu arada, Burdur Ticaret ve Sanayi Odası’nın basın-yayın faaliyetleri de oldukça dikkat ceken boyutlara ulaştığı görülüyor.
Ekonomik gündemle yola çıkılan çalışmalar yanında, sosyal gündemlere de duyarlılık gösterilmiş.
Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
***
Aile saadeti
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ziya Çağlar… Yıllar evvel, İş ve İşçi Bulma Kurumunda birlikte çalıştığımız sonraki yıllarda, İş ve İşçi Bulma Kurumu’ndan ayrılıp, 1970’li yılların başında Bağ-Kur’un oluşumu sırasında bu kuruluşa geçen, burada önemli görevlerde bulunan, en son Genel Müdür Yardımcısı olarak emekli olan bir arkadaşımız… Araştırmacı, yazar.
Yıllardır, birbirimizi kaybetmedik.. Hep aradık, sorduk… Yenilerde bir kitabı geldi. Adı: Aile Saadeti.
Ankara’da (a) yayınları arasında 268 sayfayla günyüzü görmüş, okurlarıyla buluşmuş, buluşturulmuş.
Kitap üç bölümde şekillenmiş. İlk bölüm, aile, kavramı, Türkiye’de aile yapısı, aile kurumunun oluşması, evlilik gibi başlıklar altında verilenlerle başlıyor. Evlilik iki bölümde, iki ayrı noktada inceleniyor. Birincisi, görücü usulüyle…
İkincisi, anlaşarak (flört usulü) yapılan, gerçekleştirilen evlilik olarak görülüyor, inceleniyor. Sonra, karıkoca münasebetleri başlığı altında incelenenler, ortaya konulanların ilk sırada yer alanı: Aile sorumluluğu, eşlerin konumu, başlıkları altında inceleniyor. Burada yer alanların bazıları (başlıklar olarak):
- Sadakat, vefa, tevazu, kibir ve gurur, kendini tanıma, kültürel uyum, önemli konularda fikir birliği, açıklık, şiddetten kaçınma, istişare, paylaşma dostluk, nefse hâkimiyet, çevresel olumsuzluklara kapılmamak vd.
Sonraki sayfalarda, ana ve baba-evlat münasebetleri, ailede gelin ve damadın yeri, kardeşler arası münasebetler, eski toplumların sosyal ve din ekseninde aile kurumuna ve kadına bakış açıları, İslam dininde aile hayatına yönelik insani, sosyal-hukuki hükümler ve uygulamalar..
Birinci bölümün (Aile) başlığının altındaki cümleye bakalım:
- Kapıyı çaldığınızda sizi karşılayacak ve duygularınızı paylaşacak bir aileniz varsa, tıpkı üzüntünüzü bölüşüp hafiflettikleri gibi, mutluluğunuzun katlanarak çoğalmasını da sağlar ev halkı.
Şimdi bu cümlenin üzerine, daha doğrusu karşısına çıkıp, “bu görüşler yanlıştır” diyebilecek bir babayiğit var mı?. Bence yoktur, olamaz.
Aile ve aile kavramıyla ilgili görüşlerini ortaya koyarken Ziya Çağlar, bu bölümün bir yerinde; “Aslında sadece insanoğlu değil, yeryüzünde var olan bütün canlılar aile toplulukları halinde yaşar. Mesela, aralarında az çok benzerlikler bulunan bitki ve hayvanlar aleminin bir araya getirdikleri topluluklardan her biri, ayrı ayrı bir aileyi oluşturur” diyor…
Sıklıkla bazı (hasta) insanlarda görülen kibir ve gurur hakkında neler söylüyor Ziya Çağlar, bakalım. Sayfa 39;
-Kibir ve gurur insanın kendisini beğenmesi, büyük ve üstün görmesi, başkalarına yukarıdan bakması huyudur, hastalığıdır. Tevazunun zıddıdır. Nefsin kişi üzerine kurduğu hâkimiyettir.
İnsan büyüklüğü tasladığı oranda küçülür, başkaları tarafından sevilmez. Zamanla toplum tarafından da dışlanır ve yalnızlaşır. Kibir ve gurur sevimsiz ve hoş olmayan huylardandır. Bu tip insanlar, evlerinde de üstünlük kompleksine kapılabilirler. Kendini beğenmiş, gururlu ve kibirli insanların evlilik hayatlarında mutlu olmaları çok güçtür.
Ziya Çağlar: 1932 yılında Boyabat’ın boyalı köyünde doğdu. 1953 yılında çalışmaya başladı. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Türkiye Zirai Donatım Kurumu Genel Müdürlüğüyle, İş ve İşçi Bulma Kurumu Genel Müdürlüğünde değişik kademelerde çalıştıktan sonra, Bağ-Kur Genel Müdürlüğüne geçti. Burada Daire Başkanlığı ve Genel Müdür Yardımcılığı yaptı. Buradan emekli oldu.
Tlf: 0312.355 13 76

13 Ocak 2009 Salı

52 yıllık bir çınar Prof. Dr. İsa Kayacan
Alaeddin İKİCAN

Adını belki birçok yayın organında, şiirsel etkinliklerde duymuşsunuz,görmüşsünüzdür.Ama onu tanımanın farklılığını hissettiniz mi bilmiyorum.Ben ilk kez Prof. Dr İsa Kayacan üstadımı geçen yıl Aantalya 4 ncü Şairler şöleninde tanıdım.Daha sonra iletişimlerimiz üzerine bu yıl ki 5 nci Antalya Şairler Şöleninde yine beraberdik.Gerçekten 52 yılını kültür ve basın hayatında dolu dolu yaşayan,bu yaşadıklarından edindiği tecrübeleri zevkle paylaşmaya gayret eden,eleştiriye açık olan kişilere rahat tavırlarla ve acımasızca, ama yapıcı eleştirilerine kızmaktan öteye memnuniyet duyarak,eleştirilerini değerlendirerek eserlerine güç katan,teşvik olan ve bu eleştirileri için kendisine vefa duyan kişilerden biriyim.
Kültür yaşamında ve yayın hayatında 52 yılını dolu dolu yaşayan,bu doğrultuda bir çok başarıyı yakalayan,125 kitap yayınlayan Üstadımız Anadolu basını tarafından bir çok İl’de fahri hemşehri sayılmış ve yılın yazarı seçilmiş,on bir Bakanla birlikte çalışmış, Ece Sanat Dergisini çıkararak,Ece haber ajansını kurmuş,yazı fabrikatörü ilan edilerek onbinlerce şairi tanıtmış ve sayısız kitabı inceleyip okuyarak yorumlarda bulunmuştur.İnsan sevgisini ve genel olarak duygu selini tiyatro’dan romana,şiirden masala yazdığı kitaplarında işlemiştir.
Prof. Dr İsa Kayacan Üstadımız benim gibi kitaplarını yorumladığı incelediği eser sahiplerinden bir tek şey istediğini sezinliyorum.Sadece ve sadece yapmamız gereken, insan olduğumuzu vurgulayan vefa duygusu istiyor.Bir toplantısında dile getirdiği gibi Kitaplarını kelime kelime okuyarak zaman ve emek harcadığım bazı eser sahipleri için yaptığım yorum ve yazdığım yazılardan sonra eski saygı ve iletisimi görememenin hüznünü yaşadığını ifade etmesi,kendisine sonuna kadar hak verdiğim bir duygu olmuştur.İnsanlar sadece menfaatleri uğruna bir kişiden yararlanabiliyorsa ve işleri bittikten sonra bu kişi ile sevgi ve saygı iletişimi zedelenebiliyorsa ben Sayın üstadımın bu sözüne sonuna kadar katılıyorum.Böyle Beyefendi gerçekten şiire kültüre basın ve yayına kendini adamış,tüm zamanını bu konulara harcamış kaç kişi kaldı ülkemizde. Bunları değerlendirmek zorundayız.Bir kültür adamı olarak yada bir insan olarak.
Prof.Dr İsa Kayacan’ın kimliğine bakacak olursak, Şusiyad Başkanı Sayın Hikmet Okuyar’dan bana gelen ve Emine Sevinç Öksüzoğlu’nun kaleminden yayınlanan bir mailde gördüğüm kadarıyla, “Hasan Hüseyin ile Güldali’nin çocukları olarak 20.09.1943 tarihinde Burdur İli Tefenni ilçesi Ece Köyünde dünyaya geldi. İlkokulu köyünde Liseyi Ankara’da ve Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Halkla İlişkiler bölümünden mezun olarak yüksek öğrenimini bitirdi.İlk şiiri Nisan 1956 da, ilk yazısı 24.01.1961 de yayımlandı. Tercüman, Zafer,Son Havadis,Adalet,Tasvir,Yenigün,Hür Anadolu,yeni Tanin,Gündem,Bugün,Ortadoğu,Hergün,Başkent,Ankara Ticaret gazeteleri başta olmak üzere değişik gazetelerde çalıştı.
Bugün kapanmış olan Anadolu gazeteleri dahil 3450 gazete ve dergide 40 bin 350 makalesi yayımlandı. 34.340 kitap,dergi ve gazete tanıtımı yaptı. İsa Kayacan imzası dışında Mehmet İsa, Ç.Ese Moralıoğlu, İshak Tefennili, Mehmet İsa Kayaoğlu, Can Kaya, Çiloğlu ve Kaya Burdurlugil imzalarıylada yazıları vardır. Prof. Dr. İsa Kayacan görevli ve davetli olarak f.Almanya,Belçika,Hollanda,İtalya ve Fransa’ya gitti.Ayrıca Somali’ye giderek incelemelerde bulundu ve “Somali’de Gördüklerim” isimli bir kitap yayınladı.
Çeşitli kuruluşlardan 209 plaket, 220 onur,şeref,teşekkür ve takdir belgesi,ayrıca “Basında 25 yılın Şeref Ödülü,3 kez MPM Verimliliğe Katkı Ödülü ile Türk Folkloruna Hizmet Ödülü aldı.Bakanlıklar arası “En Çalışkan ve Başarılı Basın Danışmanı”, Anadolu Basınının Fahri Hemşehrisi ve 4 kez Yılın Yazarı seçildi.
Yayın yoluyla hizmetleri nedeniyle Burdur İl Merkezinde Belediye Meclisinin 8.6.2000 tarih ve 2000/31 Sayılı kararıyla ,Fevzi Çakmak Mahallesindeki bir caddeye “İsa Kayacan Caddesi”adı verildi. Tefenni Belediye Meclisinin 06.06.2000 tarih ve 16 Sayılı kararıyla ,Pazar Mahallesi Atatürk Caddesine bağlı olan yola “İsa Kayacan Sokağı” adı verildi.
Türk edebiyatının ve Türk dünyasının önemli isimlerinden olan İsa Kayacan beyefendi doğduğu köyü kütüphane kazandırarak önemli bir hizmete daha imza atmış oldu. “Ece Köyü Prof. Dr.İsa Kayacan Kütüphanesi” 7635 kitap,ansiklopedi,antoloji ve dergiyle hizmete açıldı.İsa Kayacan’ın Burdur ağırlıklı olmak üzere yurt içi ve yurt dışındaki değişik kuruluşlara bağışladığı kitap sayısı toplamı 28.895 e ulaştı.”
Bölgemizde de birçok yerel gazete olmak üzere,birçok gazetede yayınları çıkan
Üstad Prof. Dr. İsa Kayacan’ı yorumlamak aşa bana düşmez.Ancak tanımaktan büyük mutluluk duyduğum mütevazi,samimi ve bilge bir kişiliğe sahip bu kişiyi sizlerinde biraz olsun kaleme aldığım kadarıyla tanımanızı sağlamak istedim.Umarım yararı olmuştur.Bizlerinde imkan buldukça gayret etmeye çalıştığımız şiir ve yazı hayatında kendilerinden örnek alacağımız,tecrübelerinden istifade edebileceğimiz pek çok konu vardır.Bildiklerini paylaşmaktan mutluluk duyan üstadımızın yeterki zamanı olsun,ortamı doğsun,her zaman her yerde kültür,edebiyat,şiir denen yerlerde kendisinden istifade etmek bizler için bir ihtiyaçtır.mutluluktur. Yazımı İsa Kayacan’ın bir şiiri ile noktalamak istiyorum.Sağlacakla kalın.Herşey gönlünüzce olsun.
BİZ NELER BİLİRİZ
Biz yıkık değirmenlerde
Çok un öğüttük.
Çarkın
Dönüp dönmediğini
Biliriz.
Saçlarımız
Aşk-sevda yolunda ağardı.
Bir hanımın
Sevip-sevmediğini
Biliriz.
Issız ovalardaki
Telgraf direkleri
Bizi tanır.
Bir yolcunun
Gelip-gelmediğini
Biliriz.

9 Ocak 2009 Cuma

“Özür dileme” hakkınız
ve yetkiniz yok!
Prof. Dr. İSA KAYACAN
2008 yılının son iki ayına dönüp bakıyoruz: Bazı sözde aydınlar veya kendilerini aydın görenler, aydın geçinenler, “Ermenilerden özür dileme” gibi bir anlayışla, fikir özgürlüklerini de öne sürerek, buradan hareket ederek, Türk Milleti adına hareket etme hakkı kendilerinde varmış gibi, hedefli, bilinçli ve bir yerlere yaranma gayretleriyle dikkat çekmeye, gündemimizde yer almaya çalıştılar.
Tarihdeki gerçekler, onların gözüne takılmıyor!.. Tarihdeki gerçeklerden hareket etme zorunlulukları ve görevleri yok!. Üstelik, Türk milleti adına Ermenilerden “özür dileme” hakkını ve yetkisini kendilerinde görüyorlar.. Nasıl görüyorlar? Şartlı ve Türk milletini küçük düşürme hedefine yönelik tavır ve hareketleriyle, yaranmak durumunda oldukları ağabeylerine, ülkelerine… Türkiye’de yaşayacaksınız, Türkiye’de para-pul, mal, mülk ve şöhret sahibi olacaksanız, sonra birlik ve beraberliğimizi hiçe sayarak, “Ermenilerden özür dileme kampanyası” başlatıp, imza üstüne imza atacaksınız!.. Bu hakkı, bu yetkiyi size kim, nerede, hangi şartlarda verdi?.
Ermeniler bizden, Türklerden, Türkiye Cumhuriyetinden özür dileyecekken, böyle olması gerekirken, gerçekler alt-yüz edilecek, ters-yüz edilecek!. Özür dileme yetkisi şahısların değil, devletlerin, hükümetlerindir.
İNTERNET ORTAMINDAN
Bana, internet ortamından indirilmiş bir doküman ulaştırıldı. Burada, bazı sözde aydınların başlattığı “Ermenilerden özür dileme” kampanyasında kimlerin adı var, kimler, AB’den ne kadar Avro almışlar? (1) Bu soruların cevapları yer alıyordu. İsimler, Prof. Dr. Ahmet İnsel, Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Mine Kırıkkanat, Prof.Dr. Atilla Yayla, Şerafettin Elçi, Ertuğrul Kürkçü, Halil Berktay, Etyen Mahçupyan, Mehmet Ali Birand, Adalet Ağaoğlu, şeklinde sıralanıyor.
-“Siz, tuzu kuru diasporanın Amerikan Savaş Bakanlığına çalıştığını bilmez misiniz?.
Sizi savaş çığırtkanları sizi, güya özür diliyorsunuz, dilinizin altındakinin kardeş kanı döktürmek olduğunu artık hepimiz biliyoruz ve yutmuyoruz” (2)
1915 Ermeni tehciri nedeniyle Ermenilerden özür dileyen, “çıkma aydınlar, yapıştırılmış aydınlar” hiç zaman kaybetmeden “özür dileme” girişimlerini sürdürsünler. Hani yakışıyor da… (3)
Bunlar olup biterken, Merkezi Ankara’da bulunan Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Nazmi Bilgin; “Aslında Atatürk’ten özür dilememiz gerekmez mi? diye sordu.
BİR KAYNAKTAN
Geride kalan, gün, hafta, ay ve yıllarda Ermenilerle ilişkilerimiz konusunda ortaya konulanlardan bazı kaynaklarda yer alanlara, kısaca, özetle bakalım. Biz mi özür dileyeceğiz, onlar mı özür dileyecek?. Veya bizim mi özür dilememiz, Ermenilerin mi özür dilemesi gerekiyor?. Bakalım:
- “Anadolu’nun her köşesi şehitlerle doludur. Türkler değil, asıl Ermeniler soykırım yapmışlardır. Bir milyon insan Ermenilerce hunharca katledilmiştir. Van’da, Muş’ta, Bingöl’de, Iğdır’da, Erzurum’da ve Anadolu’nun birçok köşesinde Türkler Ermenilerin katliamlarına maruz kalmıştır” (4)
- “Bizim Ermenilerden toprak talebimiz yoktur. Asla da olmayacaktır. Ancak Ermeni komşumuzun bizden halâ kan ve toprak talebi vardır. Bu arzusunu ürünlerin ambalajlarının üzerine Ağrı Dağı resmini koyarak göstermektedirler. Ağrı Dağı Ermeniler için kara sevdadır. Halen, daha büyük Ermenistan hayali ile yaşamaktadırlar”(5)
İşte canlı bir kanıt daha: Iğdır da Ermenilerin Türklere yaptığı katliamın canlı tanıklarından 117 yaşındaki Abbas Hoca “Ermenilerin çok sayıda Türk’ü öldürdüğünü gördük. Onların, yaptıklarından dolayı Türklerden özür dilemesi gerekir” (6) diyor.
Son bölümümüz içine aldığımız iki örnek, iki açıklama gösteriyor ki; soykırımın gerçekleştiricileri Ermenilerdir, soykırıma uğrayan Türklerdir!. Hal böyle iken, sözde aydınlar hangi noktadan, nasıl hareket ediyorsunuz?. Peşin hükümle yola çıktığınız anlaşılmıyor mu, bilinmiyor mu?.
KAYNAKLAR:
1- Yılmaz Dikbaş: (Tabuta Çakılan Son Çivi, Asya Şafak Yayınları, İstanbul, 5. baskı)
2- Mahiye Morgül (Zümrüt Rize Gazetesi, 21 Aralık 2008-Rize)
3- Rıza Bulut, (Burdur Gazetesi, 23 Aralık 2008)
4- Prof. Dr. Azmi Süslü,
5- Şemsettin Uzun: (Türk-Ermeni İlişkileri, 21. Yüzyıla girerken tarihe dostça bakış- Yay. Haz. Berna Türkdoğan, Atatürk Araştırma Merkezi yayını, 2000-Ankara)
6- Anayurt Gazetesi, (01 Ocak 2009)
***
Türkçe’mizin günahı ne?

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dilimizin anlatım için var olduğu, anlaşma için yaratıldığı biliniyor. Doğru yazmak, Doğru konuşmak, doğru anlaşmak için çaba göstermek hepimizin görevi.
Merkezi Ankara’da bulunan, günlük yayınlanan “Belde” Gazetesinde, Semiha Korkmaz ve Fatma Betül Kaya’nın hazırladığı sütunlarda, 26,27 Aralık 2008 tarihlerinde görüntü olarak yayınlanan “Komikler” sütunlarına geçen duyurular vardı. Bunların içinde elle yazılanlar olduğu gibi, bilgisayar çıktılı olanlar da yeralıyordu.
Bunlar sırasıyla;
1- Satılık karalüferli daire..Tel:
2- Tembel avrat reyonu (Bir marketten)
3- Misir uni gelmiştur,
4- Osman Gazi Ünivestesinde ürüleci servisinde Ameliyata gitti. Yunus Çini sahibi Eskişehir.
5- Muazzez Abacı, TSM sanatçısı. TRT–1, 31.12.2008 yılın son günü. Saat: 20.40, Yılbaşı eğlence programı: “TRT çalışan personellerine teşekkür ederim” diye mikrofondan, ekrandan sesleniyor.
-“TRT’de çalışan personele teşekkür ederim” denmesi daha doğru değil mi?.
Bunların sayısı giderek artırılabilir. Artırmak mümkün. Siz şöyle Anadolu ya bir uzanın nelerle karşılaşırsınız, nelerle. Bu yanlışların sahipleri, fazla eğitim görmemiş olabilirler… Hiç değilse, çevrelerindeki, yakınlarındaki güvendikleri kişilerden yardım talep etseler olmaz mı acaba?.
TÜRK DİL KURUMU DUYARLI
Türk Dil Kurumu, dilimiz konusundaki yanlışlıklar için, yabancı hayranlığının zirveye ulaşmasının getirdiği sıkıntılar konusunda duyarlı. Bu kurumumuzun başkanı Prof. Dr. Sayın Şükrü Haluk Akalın yaptığı açıklamalarla, verdiği konferanslarla, sempozyumlardaki bildirileriyle, dilimizin üzerine titriyor. Sayın Akalın’dan aldığım 25.12.2008 tarih ve 2713 sayılı yazıyı aşağıya alıyorum efendim:
Prof. Dr. Sayın İsa Kayacan;
Belde Gazetesinde 20 Aralık 2008 günü yayımlanan “Türkçe yaz, Türkçe oku” başlıklı yazınızı da diğer yazılarınız gibi ilgiyle okudum.
Türk Dil Kurumu, bilimsel çalışma ve araştırmalarının yanında yazınızda da belirttiğiniz gibi Türkçenin kullanıldığı alanlarda yaşanan yabancılaşmanın kaynaklandığı yasal düzenlemelerin yapılmasına kadar geçecek zaman içerisinde; belediyeler, sivil toplum kuruluşları, eğitim kurumları ve basın yayın kuruluşları ile iş birliği içerisinde çeşitli etkinlikler yürütmektedir. Kurumun benimsediği ilke çerçevesinde de tüm çalışmalarımız, Genel Ağ üzerinden kullanıcıların eleştiri ve önerilerine açık bir şekilde yürütülmektedir ve sizin gibi değerli bilim insanı ve yazarlarımızın Kuruma gösterdikleri ilgi bizi yüreklendirmektedir. Yazınızda şahsım ve Kurumuma yönelttiğiniz övgüler için teşekkür eder tüm değerlendirmelerinizin bizler için ufuk açıcı olduğunu, çalışmalarımızı daha iyiye götürmemizde bize güç verdiğini belirtmek isterim.
Sayın Kayacan, yazınızda verdiğiniz örnek ile sizin de dikkat çektiğiniz gibi Türkçenin doğru ve düzgün kullanımına yönelik duyarlılığın toplumun tüm kesimlerince paylaşılması gerekmektedir. Böyle bir duyarlılığın oluşması ve yerleşmesinde özellikle basın yayın kuruluşlarının, yazar ve şairlerimizin çok önemli bir sorumluluğu olduğu inancı ile bu yönde yazmış olduğunuz yazılarınız için çok teşekkür eder, saygılarımı sunarım (Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın, Türk Dil Kurumu Başkanı-Ankara)
***
Burdur’u gazeteciler de küçümseyemez!
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gazeteci olmak, basın kartı taşımakla mümkün olmuyor. Yönetmeliklerin, yasaların anlatımı içine girip, “gazeteci” görünebilirsiniz.
Ancak, mesleğinizi icra ederken, yazdıklarınızla, yayınladıklarınızla beğenilen, aranılan ve takdir edilen bir kalem sahibi, imza sahibi iseniz, gazetecilik kimliğinizle örtüşen, iç içe olan bir özelliğiyle sahip olabilirsiniz.
Hiç unutmuyorum: Makale olarak yazmıştım, yakında yayınlayacağım “Siz Beni Anlayamaz sınız!” adlı kitabımda da yer alacak:
Yıllar önce TGRT’nin 13.00 haberlerinde verilen zeytin kralı Erol Evcil’in “askerliğini yapmak üzere, Antalyanın Burdur ilçesindeki Tugaya teslim oldu” şeklindeki haber Burdurlular olarak bizleri çileden çıkartmış, TGRT’nin İstanbul, Ankara merkezlerine telefon ve görüşme yağmuruna tutmuştuk.
“BURDUR DA BİLE” KÜÇÜMSEMESİ
Yaygın basının Antalya merkezli, çıkışlı “Akdeniz ekleri” var. Milliyet gazetesinin de böyle bir eki var. Antalya ve çevresindeki haber kaynaklarından, çevre illerden gelen haberler bu ek’te yeralıyor.
Burdur gazetesinin 27 Aralık 2008 tarih ve 18 bin 256 ncı sayısının manşetinde, logo üstündeki haberlerin başlağı; “Burdur’da bile ölçüm cihazı varken” Artık yeter! Bu kadarını hak etmiyoruz, şeklindeydi.
Merak edip okudum: DHA’nın Isparta muhabiri, değerli kardeşimiz Isparta’da karbonmonoksit gazı ölçüm cihazının olmadığını öğreniyor. Haber yapacak ya, kıyaslamayla örnek verecek ya.. Bu cihazın Burdur’da olduğunu, Isparta’da olmadığını nasıl ifade edecek.. Önce Burdur’u küçümseyecek. Burdur kim oluyor da, karbonmonoksit gazı ölçüm cihazı bulunuyor… Hem de Isparta’da yokken…Önce her şey Isparta’da olmalı, sıra gelirse, Isparta’lı muhabirler DHA muhabiri gibi üstün nitelikli gazeteciler izin verirse, bu cihazdan Burdur’da olmalı, olmasında sakınca yoktur!...
Böyle bir mantık, böyle bir anlayış, kıyaslama, küçümseme, gazeteci olduğunu ifade eden bir kalem sahibine yakışıyor mu? diye sormak lazım.
26.12.2008 tarihli Milliyet gazetesi ekinde yer alan bu haberle, haberi yazan şahsın ne söylemek istediğini pek anlayamadım. “Burdur’un cihazı var,” başlıklı haberin girişinde; “Burdur’da bile ölçüm cihazı varken, Isparta’da karbonmonoksit gazı ölçüm cihazının bulunmadığını öğrenen Vali Yardımcısı Tayyar Şaşmaz, 2009 yılında bu cihazın alınması için Bakanlıktan kaynak isteyeceklerini söyledi” haber girişini, Burdur gazetesindeki Milliyet gazetesi ekindeki haber görüntüsünden öğreniyoruz.
İl, ilçe ve öteki yerleşim birimlerimizdeki, medya kuruluşlarımızın muhabirlerinin seçiminde gerekli titizliğin gösterilmediğini yıllardır bilen, gören, değerlendiren ve önerilerde bulunan birisi olarak diyorum ki; DHA yetkilileri Isparta’daki muhabirleriyle ilgili genel bir değerlendirme yapıp, bu sevgili kardeşimizi uzunca bir eğitimden geçirmelidirler. Öyle, bir haber içinde yok olan bir cihazın gerekliliğini anlatmak için, komşu ilde oluşunu küçümseyerek anlatmanın gazetecilik, habercilik olmadığını, “gazeteciyim” diyenler bilmeli, anlamalı, zaman geçirmeden Burdur’dan, Burdurlulardan özür dilemelidirler.
Herkes, tanıtma kardı, basın kartı taşıyarak “ben gazeteciyim-açılın bakayım”larla bulundukları kent içinde itibar görebilirler… Ama, gazetecilikten anlayanlar yanında, gerçek manada gazetecilik yapanlar yanında, bu sun’i görüntülerini sürdüremezler, sınır tanımayışlarını kimseye anlatamazlar… Böyle biline!..
GÜNÜN HABERİ: Şair ve yazar Fatma Uçarlar, Isparta’da, “İçimde Söz Dinlemez Deli Var” ve “Şöyle Giriversen Kapımdan” adlı, şiir ve deneme kitapları için 10.01.2009 tarihinde “imza günü” düzenledi.
***
Birer tutam
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İnsanlar, birbirlerine karşı anlayışlı olup, tartışmalardan uzaklaşabildikleri andan itibaren mutluluğu yakalayabilirler veya çok yakınında yeralabilirler.
AŞKIN TARİFİ
Bu konuda değişik görüşler var. Anlatılanlar var, sonuç alıp gerçeklerin yakalanışını yaşayanlar var.
Ankara’da Balgat semtinde bir kebapçıya gittik birkaç arkadaşımla. Çıkışta bize minik bir termometrenin bulunduğu “Aşkın tarifi”nin yer aldığı bilgi yumağı verdiler. Burada “Aşkın tarifi” şöyle yazılıyor yemek yapım açısından, kebap yapım açısından:
Malzemesi:
1 adet lekesiz gönül,
1 adet açık yürek,
500 gr. güler yüz,
250 gr. tatlı dil,
100 gr. hürmet,
1 çorba kaşığı sevgi,
1 çay kaşığı hoşgörü,
1 su bardağı iyi niyet,
1 ölçek dürüstlük,
göz kararı saygı,
Hazırlanışı:
Gönüllü duygu tasına atıp güler yüz ile karıştır. Yumuşatılmış tatlı dili üzerine ilave ederken, sevgi ve saygıyı ince ince üzerine ekle.
Hürmet, iyi niyet ve hoşgörüden meydana gelen şurubu buna kat. Samimiyet ölçüsünde parçalara bölerek dürüstçe hayata diz ve yüreğinde pişmesini bekle. Yüreğinde pişirdiğin bu sevgi tatlısını karnın acıkınca değil, ruhunun hissettiği anda mangal kebabı arayarak karşıla. (Son cümle ilan reklam bölümü).
ÖZÜR YOLCUSU
Kurulan “Vicdan Mahkemesi”nde;
Duruşmalar, aylarca sürdü.
Hakim “özür dileme” cezası verdi,
Karar Yargıtay’ca onandı..
*
Kağnılarda, arabalarda, kervanlarda,
Otobüslerde, kamyonlarda, minibüslerde,
Trenlerde, gemilerde, uçaklarda,
3-G’yi arayan
Bir garip özür yolcusuyum,
“Gidiyorum, gündüz-gece”.
*
“Aramızdan Ayrılanlar”
(Mayıs 2007, sayfa: 124)
“Mezarlık Kültürümüzden Örnekler”
(Temmuz 2008, sayfa: 156)
Bazı, yazı, şiir, günün sözleri
Ve özlü sözleri için;
“Özür dilemenin dileyebilmenin,
İnsani bir olgu
Ve erdemlilik olduğu”
Gerçeğinden hareketle,
Çıktığım yolculukta,
Hangi yönden, hangi yoldan,
Hareket edersem edeyim,
Nereye gidersem gideyim,
Kime adres,
Sorarsam sorayım,
Kimden bilgi, alırsam alayım,
Bütün yollar sana çıkıyor.
Her adımım, her bakışım,
Her nefes alışım,
Senin adresini gösteriyor,
Senin kapı numaranı gösteriyor. (Ankara: 27.12.2008)
***
80. doğum yılında Prof. Dr. İbrahim
Agâh Çubukçu’nun şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İnsanlar, doğarlar, yaşarlar ve vefatla aramızdan ayrılırlar. Azerilerin deyimiyle dünyalarını değiştirirler
Yaşarken, bilgi ve tecrübeleriyle, çevrelerine, toplumlarına yararlı olanlar, iz bırakanlarla karşılaşırız. Bunların sayılarının fazla olduğunu söyleme olanağımız yoktur.
Prof. Dr. İBRAHİM AGAH ÇUBUKÇU
1928 YILINDA Adana ilimizin Kadirli ilçesinde doğdu. 1953 yılında, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Bu noktadan sonra, İbrahim Agah Çubukçu isim ve imzası sayfalara sığmayan olumluluklar, örnek alınacak bir kişilik, çevresine ışık saçan aydınlık gibi değişik tanımlarla ortaya konulmaya devam etmişti.
Çok yönlülükle herkesin gönlünde yaşayan, çevresine verdiği sevinç ve mutluluk görüntüleriyle kendisiyle barışık olmanın yollarını gösteren, bitmeyen-tükenmeyen enerjisiyle her gün kendisini yineleyen bir şair, yazar ve bilim adamının mısraları arasında gezmek kolay bir iş değildir. Bendeniz böyle bir yürekliliği gösterebilmek için uzun süredir düşündüm…
ŞİİRLERİNDE-YAZILARINDA
Prof. Dr. İbrahim Agâh Çubukçu hocanın gerek şiirlerinde, gerek yazılarında, barış, dostluk, iyi niyet, gelecek iyimserliği, insan sevgisi, gönülden gönüllere giden yolların düzlüğü, genişliği gibi özellikler, güzellikler vardır. Divanlara sığmayan şiirlerindeki anlatım, hareket noktası sonsuzluğa akıp giden duygu zenginlikleriyle dolu, dopdoludur. Hocamız, zaman zaman sorar, zaman zaman cevaplar verir. “Sor” başlığı altındaki duygularındaki gerçeklerle, sıcaklığı hemen hissedersiniz. Şöyle söze başlar hoca:
Tasavvuf ince yol, herkes bilemez,
Bu yolun halini geçenlerden sor.
Kur’an ‘ın özünü softa bulamaz,
Ak ile karayı seçenlerden sor.
İbrahim Agâh Çubukçu hoca, karanlıkların değil aydınlıkların, yanlışlıkların değil doğruların ifade edicisi, savunucusudur. Anlayamayanlara, anlamak istemeyenlere karşı verdiği derslerde yorgunluk hissetmez;
Mevlana şarap der, bu bir mecazdır,
Anlayana vahiy sırdır, icazdır,
Kimi kanatlı kuş ördektir, kazdır,
Gökteki havayı, uçanlardan sor…
Hocanın, yaratanla arasındaki iletişim nettir, açıklık içindedir. “Yaratan yaratmış varlık çözülmez/ Koyunun yediği ayran oluyor/Yaşam denizinde rahat yüzülmez/mevsimler geçiyor devran oluyor” mısralarının anlaşılamayacak herhangi bir yanı yoktur.
İbrahim Agâh Çubukçu hoca, bazen başöğretmenliğinin verdiği yetki ve tavırla, bazı sorular yöneltir, sana, bana ona, şuna. “Çöz bakalım” şiirinin ilk dörtlüğündeki soruları:
Varlık nedir, hiçlik nedir?
Tokluk nedir, açlık nedir?;
Binbir türlü güçlük nedir?
Düşün, düşün çöz bakalım…
İbrahim Agâh Çubukçu hoca, “Dünyaya gel dedin bak geldik işte/Yaşayıp dururuz bir çeşit düşte/Gün gelir git dersin gideriz elbet/Sır var hem gelişte hem de gidişte”mısralarıyla, sorduklarının çözümündeki ipuçlarını göstermekte gecikmez.
“Şiir okumasını severim. Okudukça da dinlenirim. Bir şiiri okurken şairi ile dostluk başlar. Bu dostluk, şairin ifade ettiği buluşlar ve güzellikler oranında artar. Şiir böylece en etkili iletişim sağlar” diyen
Prof. Dr. İbrahim Agah Çubukçu hocamızı, 80. doğum yılında, sevgi, saygı ve minnetle selamlıyor, sağlık içinde nice yıllara ulaşması dileklerimi sunuyorum efendim.
***
Şiirimizin geleceği
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirimiz, şairlerimiz-şairelerimiz sıklıkla gündemimde yer alıyor. İstesem de, istemesem de gerçek bu.
2008 yılının son ayının, son günlerinde kültürel ağırlıklı faaliyetlerin sahibi bir derneğimizin düzenlediği “Atatürk ve Cumhuriyet” konulu şiir yarışmasına katılan şiirlerin genel değerlendirilişini yapan jürinin içinde yeraldım.
Kendi-kişisel görüşlerim olarak ifade ediyorum ki; şiirimizin geleceği pek parlak görünmüyor.
60 dolayındaki rumuzlu şiirler üzerinde yaptığım değerlendirmeyle, ümitlenemedim, üzüldüm.
GENEL OLARAK
- Şiirler sanki aceleyle yazılmış. Arkadan bir kovalayan varmış gibi, mısra, uyumsuzluklarıyla dolu olarak şekillenmişler, bitirilmişler.
- Şairlerin pek çoğu, noktalama işaretlerini yok saymış, yani noktalama yerleşimini okuyucularına bırakmışlar.
- Şiirler hiçmi hiç dinlendirilmemiş.
- Bütünüyle bakıldığında, alt alta getirilenler, mısra değil, satır olarak karşımıza çıkarılmak istenmiş, çıkarılmış.
- Bölümler arasında uyum yok.
- Pek çoğu, şiir tekniğinden uzak,
- Şiirimizin geleceği açısından ümit verenlerin sayısı çok az.
NEREYE VARILACAK?
Yazılan, yarışmaya gönderilen onlarca şiir veya şiir adıyla yazılanlar defalarca okunmasına rağmen, sinyal veren, “ben varım” diyen, diyebilen mısraların azlığından yüreğim üzüntülüydü.
Başlıklar, Atatürk veya Cumhuriyet kelimeleriyle başlamasına rağmen, şiirin bütünlüğünde buradan uzaklaşıldığı veya unutulduğu görülüyordu. Şiirin sonunda veya birkaç mısraında Atatürk’ten ve Cumhuriyet’ten söz edince, yer verilince şiirin tamamlanmış olduğu anlayışına kapılındığı görülüyordu.
Birinci, ikinci, üçüncü ve jüri özel ödülü alanlar arasındaki tasnif, sıralama zorluğu, yarışmaya katılanların tamamının başarılı olduğundan değil, son aşamada, süzgeçten sonra, dereceye girebilecekler olarak ayrılanların sıralamasındaki benzerliklerden, aldıkları puan yakınlığından kaynaklanıyordu.
Cumhuriyet kızı rumuzuyla “Atatürk” başlıklı şiiriyle yarışmaya katılan Fatma Şadan Bayburtluoğlu’nun şiiri dikkatimi çekenler arasında yeraldı. Bu şiirden:
Birinci dünya savaşı;
Uluslar boğaz boğaza,
Kavga dalaş/Ölüm kusuyor
Kan kusuyor savaş.
*
Ve şiirin sonunda;
*
Yeni bir vatan doğdu,
Viranede,
Adı; Türkiye.
Atatürk dedi ulusum,
Mustafa Kemal’e…
***
Dinlendirilmiş şiirler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirlerimizin geleceğiyle ilgili endişelerimizi her fırsatta ortaya koyarken, şiirleriyle beğenilenler, beğenilen şiirleriyle hatırlananlar azda olsa vardır. Bunlardan biri, önde geleni 09 Mayıs 2005 tarihinde kaybettiğimiz, şiirimizin beş yıldızlı çınarı Ahmet Tufan Şentürk’tür. O’nun 1944 yılında yazdığı şiirlerinden birini aşağıya almak istiyorum efendim:
YOLLARIM GURBETTEN GURBETE BENİM
(Ahmet Tufan Şentürk)
*
Yıllar gelip geçti bak bir gün gibi
Her şey hatırımda sanki dün gibi
Ucu bulunmayan kör düğüm gibi
Yollarım gurbetten, gurbete benim…
*
Kış gelir kapanır yaylalar, beller
Keser yollarımı bulanık seller
Baharla sılaya dönerken eller
Yollarım gurbetten, gurbete benim.
*
Nerde güzel yurdum, şimdi ben nerde
Gözlerimde hayal hep perde perde
Gelen gelir dostlar giden gider de
Yollarım gurbetten, gurbete benim
*
Beddua etmişler, gülme demişler
Sürün dizin dizin, ölme demişler
Gittiğin yollardan gelme, demişler
Yollarım gurbetten, gurbete benim.
-
Ahmet Tufan Şentürk hocanın şiirinin ardından, yaşayan şairlerimizden Prof. Dr. İbrahim Ağah Çubukçu hocanın dörtlüklerini birlikte okuyalım:
DÖRTLÜKLER (Prof. Dr. İbrahim Agâh Çubukçu)
*
Dünyaya gel dedin bak geldik işte
Yaşayıp dururuz bir çeşit düşte
Gün gelir git dersin gideriz elbet
Sır var hem gelişte hem de gidişte.
*
Sırları çözmekte akıl yetmiyor
İnsan düşünse de rahat etmiyor
Aklın ötesinde bir alem vardır
Orada çıkar yok, hayat bitmiyor.
*
Feleğin dönüyor durmadan çarkı
Evrendeki ahenk duyana şarkı
Kulak verip duymak, sezginin işi
Bilgenin bulunur, yobazdan farkı.
*
Bıktım sakal bıyık tartışmasından
Gönül mutlu haber bekler basından
Bırakın türbanı mutluluk verin
Halkımız küsmesin söz hatasından .
*
Halkın kıyafeti dillerde alet
Din kullanılırsa büyür cehalet
Açlığa çare bul güzel söz söyle
Milletin başına, gelmesin afet.
*
Aklını yitiren kabından taşar
Şeyhi ilah sanan yolundan şaşar
Bu dünyada erdem ile yürüyen
Yaşamayı bilir, güçlüğü aşar.