KONUK YAZAR:
Çalışan; Öz halkının işine yarayan,
Türk kültürünün korkmaz ve yiğit askeri:
İsa Kayacan
Doç.Dr.Tamilla ABBASHANLI
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü, Öğretim Üyesi
İsa Kayacan hocam hakkında yazmak isterken nedense, Türk Dünyasının ölmez şairi Nizami Gencevi’nin bu mısralarını hatırladım:
Çalış öz halkının işine yara,
Giysin amelinden dünya zerhara.
İsa Kayacan, Nizami Gencevi’nin dediği insanlardandır. Onun işi-gücü yalnız halkına hizmettir. İsa hocamız bu hizmeti kaleminin gücüyle, gece-gündüz masa başında araştırmalarıyla, incelemeleriyle yapıyor.
Ben onun hakkında yazarken İsa Kayacan hocamıza; “Türk dünyasına ışık saçan insan”, “Türk edebiyatının Ferhat’ı”, “Türk kültürünün korkmaz ve yiğit askeri” demiştim. Ama şimdi düşünüyorum ki, İsa hocamın zahmeti karşısında bu sözler sönük seslenir. İsa Kayacan, bütün güzel hususiyetlerini Nizami Gencevi’nin şiirlerinde görmek mümkündür. Nizami Gencevi insanlarda en örnek hususiyetleri şöyle tasvir ediyor:
Hizmet etmek sayılır erkeklikten nişana,
Halkına hizmet etmek şereftir bir insana.
Veya:
Becersen herkesin yükünü sen çek,
İnsana en büyük şereftir emek.
Derde dayan, incitme hiç zaman eli,
Eller gam çekince, dert alsın seni.
İsa Kayacan, halkına şerefle hizmet eden insanlardandır. O, sadece Türkiye’nin değil, Türk dünyasında yaşayan insanların derdini çekiyor. Türk dünyasında bir çocuğun gözünde yaş olarsa, İsa beyin uykuları çekilir.
Nizami Gencevi’nin dediği gibi: -Türk elleri gam çekince İsa beyin yüzünü keder-gam bürüyor. İsa bey bu kadar işin içinde doğulup-büyüdüğü Burdur’u –Tefenni’yi, Ece Köyünü de unutmuyor. Onun doğduğu köyde mezarlıkta uyuyan doğmaları var, İsa bey onları unutmuyor. Çünkü onlar İsa beyi bütün Türk dünyasına armağan etmişler. İsa bey Burdur’un taşını-toprağını seve-seve okşuyor, sanki kutsal bir toprağa el süren gibi.
İsa beyin bütün uğurlarına sevinen, bu uğurları kendi uğurları sayan bir insan da şimdi ebedi dünyadadır. O İsa beyin vefalı ömür-gün arkadaşı- Sabahat hanımdır. İşi ne kadar çok olursa olsun, ister yağmur olsun, ister kar-İsa beyin umurunda değil. O Sabahat hanımın “görüşüne” yollanır, elinde Sabahat’ın çok sevdiği çiçeklerle.
İsa bey kaygıkeş baba, sevimli dededir. Evlatlarının kaygısını çekmeye, torunlarını sevip-okşamağa her zaman zamanı vardır. İsa bey vefalı, dikkatcil dosttur, arkadaştır. Dostlarının hayatında olan önemli günleri unutmaz.
Toplantılarda her zaman ağırlığını koruyabiliyor, bakmayarak ki, toplantılarda, Azerbaycan şivesiyle desek; İsa beyi el üstünde gezdirirler, ama o hiç zaman şımarmaz, her zamanki ciddi tavrını koruyor, herkesle mihriban, her herkesle candandır…
Azerbaycan Türklerinin tabirince desek; İsa Kayacan kişi gibi kişidir. Sözü özünde, özü özünde.. Ömrün uzun olsun, canım hocam. Yüce Tanrı sizi Türk Milletine çok görmesin! Her zaman yolunda yeşil ışık yansın, evinde güneş, yüzünde gülüş oynasın! Nazlı için gelen dünürlere “evet” –verdim- gitti”-deyeceksen, hocam. Karabağ’da benim baba evimin bahçesindeki leylakları siz toplayacaksınız, canım hocam! Karşıda çok işler var… Sizi sevenler ve sevdikleriniz için yaşamağa değer, İsa hocam! (Şubat 2010: Eskişehir)
27 Şubat 2010 Cumartesi
26 Şubat 2010 Cuma
Atatürk’le yaşamak
Prof. Dr. İSA KAYACAN
*Ermeni soykırımı gerçeği*
Hemşehrim Murat Özmen, önceki yıllarda birbiri ardına kitaplar yayınlamış maşallah. Biz yenilerde sayfalarında gezme imkanı bulabildik bu kitapların.
238 sayfalık “Atatürk’le Yaşamak” adlı kitabıyla, önemli ve anlamlı mesajların kamuoyuna yansıtılışını sağlamış Murat Özmen. Akıcı üslubu, anlamlı tespitleriyle.
Önsözün bir yerinde; “Ulusumuzun çağdaşlaşmasını öngören Atatürk, Türk Tarih ve Dil Kurumlarını bu amaçla kurmuştur. O’nun savunduğu anadili bilinci, dilimizi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmış, bilim ve sanat dili haline getirmiştir” deniliyor,
Kitap içindeki yazılar, İstikbal Gazetesi ve Kemalist Ülkü Dergisi başta olmak üzere, değişik yayın organlarında yeralmış, okurlarıyla buluşmuşlar önceleri. Bu yayınorganlarının adları ve yazının yayın tarihleri kaydedilmiş dipnot şeklinde.
Sayfa 74’de “Sözde Ermeni soykırımı” başlığı altındaki anlatımlara bakıyoruz: “Tarih, soylularla soysuzların, kahramanlarla zalimlerin çarpıştığı evrensel bir mahkemedir” denilerek yapılan girişten sonra, 76 ncı sayfada “Turhan Feyizoğlu”, “Bebekleri kaynatmışlar, kuzu eti ye diyorlar” adlı araştırmasında, “Ermeni cinayetlerinin korkunçluğunu gözler önüne sermektedir” hatırlatmasının ardından, Türklere karşı yapılan insanlık dışı davranışların bazıları şöyledir, cümlesinden sonra anlatım sıralamasına geçiliyor. Buyurun okuyalım:
-Yakaladıkları Türkleri süngü ile parçalamışlardır/Balta ile parçalamışlardır/Demir ve sopalarla döverek öldürmüşlerdir/Öldürdükleri Türkleri köpeklere yedirmişlerdir/Öldürdükleri Türklerin üzerine gazyağı döküp yakmışlardır/Samanlığa, camilere doldurdukları Türkleri diri diri yakmışlardır/Evlere doldurdukları Türkleri diri diri yakmışlardır/Kadın ve kızların ırzlarına geçmişlerdir/Öldürdükleri Türklerin kafalarını kesip, kazıklara geçirip sokaklarda dolaşmışlardır/ Türklerin ev ve işyerlerini, resmi daireleri yağmalayarak hırsızlık yapmışlardır/Türklerin altın dişlerini söküp almışlar, çapulculuk yapmışlardır/Kadınları çırılçıplak soyduktan sonra önce tecavüz edip, sonra öldürmüşlerdir/Kadınları kazığa oturtarak öldürmüşlerdir/Kadınlar, göğüsleri yakılarak, kadınlık organlarına süngü sokularak öldürülmüşlerdir/Çocukları süngüleyerek öldürmüşlerdir/Hamile kadınların doğacak çocuklarının cinsiyeti üzerine bahisler oynadıktan sonra, kadınların süngüyle karınlarını yarıp çocukların cinsiyetine bakmışlardır/Çocukları kuzu gibi kızartıp süngüyle direğe asmışlardır/Çocukları tandırda kızartıp annelerine zorla yedirmeye kalkışmışlardır, -Çocukları kuyulara atıp yakmışlardır/Erkek çocukların erkeklik organlarını kesmişlerdir/Bazı Türkleri ellerinden kapılara çivilemişlerdir/Bazı Türklerin burunlarını, kulaklarını ve çenelerini kesmişlerdir/Bazı genç kızları çırılçıplak soyduktan sonra “Haydi namaz kılın” diyerek alay etmişler, sonra da ırzlarına geçip öldürmüşlerdir/Tren vagonlarına doldurdukları Türkleri birkaç hafta dolaştırdıktan sonra açlık, susuzluk, havasızlık ve hastalıktan öldürmüşlerdir/Ev, kahvehane ve resmi daireleri bombalayarak kitlesel katliam yapmışlardır /Camiden çıkan Müslüman Türkleri bombalayarak öldürmüşlerdir,
-İhtiyar, hamile, kadın çocuk asker, sivil ellerine geçirdikleri bütün Türkleri acımasızca öldürmüşlerdir/Köyleri, evleri, tarlaları ateşe vererek yakmışlardır/Hayvanları öldürerek halka zarar vermişlerdir/Ele geçirdikleri gıda maddelerini, hayvanları, ziynet eşyalarını yağmalayıp hırsızlık yapmışlardır/İnsanları iple boğarak öldürmüşlerdir/Asmak suretiyle katletmişlerdir/Yakaladıkları Türklerin gözlerini oymuşlardır/İnsanları, başlarını taşla ezerek öldürmüşlerdir/Öldürdükleri erkeklerin cinsel organlarını ağızlarına sokmuşlardır/Yedi yaşındaki kız çocuklarına bile tecavüz etmişlerdir/Bazı Türkleri suda boğarak öldürmüşlerdir/Yakaladıkları Türkleri tezek yığınlarının içine atarak yakmışlardır,
-Bazı kadınlara tecavüz ettikten sonra tenasül organlarına odun sokarak öldürmüşlerdir/Bazı din adamlarının sakallarını pisledikten sonra vücutlarını parçalayarak öldürmüşlerdir/Tutsak aldıkları Türkleri soğukta yalınayak ve çıplak yürüterek öldürmüşlerdir/Kurşuna dizerek öldürmüşlerdir/Tutsak aldıkları Türklerin başlarını tüfek dipçikleriyle vurarak, çizmelerle çiğneyerek öldürmüşlerdir/Tutsak aldıkları Türklerin derilerini yüzmüşlerdir/Türklerin vücutlarını ateşte kızdırılmış kasaturalarla dağlamışlardır/Tutsak aldıkları Türkleri zehirli ekmek ve yemek yedirerek öldürmüşlerdir/Genç kadınların memelerini keserek asmışlardır/Koyun boğazlar gibi insanları kesmişlerdir/Yeni doğan çocukları havaya attıktan sonra altına süngü tutarak öldürmüşlerdir/İnsanların ayak ve kollarını keserek sakat bırakmışlardır. ***
Kosova-Prizren “Doğru Yol”
Türk Kültür Sanat Derneği 2008-2009 hizmet ödülü sahipleri (1)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi, Kosova-Prizren’de bulunan ve 1951 yılında faaliyete geçen “Doğru Yol Türk Kültür Sanat Derneği”nin, Süleyman Brina Uluslararası Balkanlar Türk Kültürü Hizmet Ödülleri’nin 13 ve 14 ncüsü 19 Aralık 2009 tarihinde Doğru Yol Kulübünde düzenlenen törenle sahipleriyle buluşturuldu. Dernek Başkanı Tahir Luma, Seçici Kurul Başkanı Zeynel Beksaç.
2008 yılında; İlhamı Emin, Nebile Laçin, Şükrü Zeynullah, Birol Dok, Şecaettin (Ziya) Koka, Bekir Hocalar ödül alırken, 2009 yılında; Saliha Lika, Prof. Dr. Hayrettin İvgin, Emin Mecihan, Arif Bütünç, Yunus Şimşek, Erol Karaibo Türk Kültürü Hizmet Ödüllerinin sahipleri olarak ödüllerini aldılar. Anılan ödüllerin dağıtımı öncesi hazırlanan broşürün sayfalarına bakıyoruz, ödül sahiplerinin biyografilerinden özetlediklerimiz:
İlhami Emin: 1931 yılında Makedonya’nın Radoviş kasabasında doğdu. Pedagojik Akademisini Üsküp’te tamamladı. “Tefeyyüz” Türk ilkokulunda öğretmenlik yaptı. Gazeteci olarak çalıştı. Üsküp Radyosunda Türkçe yayınlar sorumlusu görevini yürüttü. Makedonya Kültür Bakanlığı bünyesinde, Kültür Bakanı Yardımcılığı yaptı. Yayınlanmış şiir kitapları bulunan İlhami Emin, Tiyatro alanında başarılı hizmetlerde bulundu.
Nebile (Koro) Laçin: 01 Aralık 1946 tarihinde Prizren’de doğdu. Prizren’de mezun olan ilk Türk lise öğrencileri arasında yeraldı. Pedagoji Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden 1965 yılında mezun oldu. Öğretmenlik yaptı. Eğitime katkıları nedeniyle Prizren Belediyesi Eğitim Müdürlüğünce ödüllendirildi. Laçin; “Öğretmenlik mesleği emek ve sabır isteyen bir meslek. Öğrencilerimle gençleştim, hiç de yaşlanmadım” diyor.
Şükrü Zeynullah: Priştine’de 05 Ağustos 1932 tarihinde doğdu. 1951 yılında Türklerin varlığının kabul edilmesiyle birlikte, eğitim alanında öncülük edenlerin arasında yeraldı. Türkçe ortaöğretim okullarında dersler verdi. Türkçe ABC Dergisini yayınladı. “Tan” Gazete ve Yayınevi’nde çalıştı.
Birol Dok: 1963 yılında Ankara’da doğdu. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelâm ve İslâm Felsefesi Bölümünden mezun olan Dok, Özel Tercüman ve Arı Okullarında öğretmenlik yaptı. Gazi Ü. Fen-Edebiyat Fakültesinde Araştırma Görevlisi olarak çalıştı. Yüksek Lisansını tamamladıktan sonra, Başbakanlık Müşaviri olarak görev yaptı. TRT’de Program Danışmanlığı ve Yapımcılığı görevlerini yürüttü.
Şecaettin Ziya Koka: 06 Mart 1945 tarihinde Kosova’nın Prizren şehrinde doğdu. Priştine’de Türk Dili ve Edebiyatı Eğitbilim Yüksek Okul Bölümünü bitirdi. “Tan” yayınları, arasında ilk kitabı “Karadüzen” romanı çıktı. Sonra değişik kitapları günyüzü gören Gazeteci- Yazar Koka, savaş sonrası işsizlik nedeniyle Türkiye’ye gitmek zorunda kaldı. Ankara’da yazmaya devam ediyor.
Arif Bütüç: 05.05.1964 tarihinde Mamuşa’da doğdu. Ortaokulu Prizren’de tamamladı. Priştine Radyo-Televizyonu Türkçe yayınları servisinde gazetecilik ve sunuculuk yaptı. Priştine Üniversitesi Filoloji Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Değişik belgesellerin hazırlanmasında imzası bulanan Arif Bütüç, “Sofra” adlı kültür ve sanat dergisinin kurucuları arasında yeraldı bu derginin sorumlu yazı işleri müdürlüğünü yürüttü. “Derya” Dergisini yayınlayan, şiirleri değişik yayın organlarında yeralan Bütüç, Kosova’da bir siyasi partinin Genel Başkan Yardımcısı olarak çalıştı. ***
Kosova-Prizren “Doğru Yol”
Türk Kültür Sanat Derneği 2008–2009 hizmet ödülü sahipleri (2)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Salih Lika: 26 Kasım 1935 tarihinde Prizren’de doğdu. Priştine Üniversitesi Yüksek Öğretmen Okulunun Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. İlköğretim okullarında öğretmenlik, yöneticilik yaptı. Prizren Belediyesinde çalıştı. Eğitim, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı bünyesindeki komisyonlarda görev yaptı, ders kitaplarının hazırlanmasına katkılarda bulundu.
Prof. Dr. Hayrettin İvgin: 1948 yılında Vezirköprü’de doğdu. Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümünden mezun oldu. Değişik liselerde öğretmenlik ve yöneticilik yapan İvgin, MEB, bünyesinde çalıştı. Kültür Bakanlığında, Daire Başkan yardımcılığı ve Başkanlığı, öğretim üyeliği yanında, onlarca dergi ve gazetenin sorumlusu olarak görev yaptı. 40 kitabı, 2 binin üzerinde makalesi bulanan, radyo ve televizyon programcılığı yapan Hayrettin İvgin, bir çok ülkenin ilimler akademileri ve üniversitelerinden, akademik üyelik, fahri doktora ve profesörlük payeleri aldı. İvgin, kurucusu olduğu Kültür Ajansın yöneticiliğini yapıyor.
Emin Mecihan: 08.02.1945 tarihinde Priştine’de doğdu. “İve Lola Ribar” lisesini bitirdi. Çocuk tiyatrosunda rol alan, Priştine Radyosu Türk Sanat Müziği Orkestrasında çalışan Mecihan, Priştine Radyosunda sunuculuk, Priştine Radyo-Televizyonunda müzik sorumlusu olarak çalıştı. Radyo ve televizyonlarda yaklaşık yetmiş eser seslendirdi.
Bekir Hocalar: 11 Kasım 1950 tarihinde Prizren’de doğdu. Oto tamircilik zanaat lisesinden mezun olan Bekir Hocalar, oto tamircisi olarak çalıştı. Kısa güldürülerde rol aldı. Sonra Prizren Türk Tiyatrosunun oyunlarında yeraldı. Pek çok oyundaki rollerini başarıyla yerine getirdi.
Yunus Şimşek: 17.07.1953 tarihinde Prizren’de doğdu. “Doğru Yol” Türk Kültür Sanat Derneği kurucuları arasında yeralan, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu olan Yunus Şimşek, sanat edebiyat alanındaki çalışmalarını aralıksız sürdürdü. Prizren Radyosu, Priştine Radyosu, Priştine Televizyonu gibi medya kuruluşlarında sunuculuk yaptı. Tiyatro alanında da başarılı hizmetlerin yerine getirilişini sağladı.
Erol Karaibo: 22 Nisan 1965 tarihinde Prizren’de doğdu. Tıp teknisyeni lisesini Prizren’de tamamlayan, küçük yaşlarda müziğe merak salan, “Doğru Yol” Derneğinde şarkı söylemeye başlayan, bağlama çalan Erol Karaibo “Yıldızlar” gurubunda yeraldı. Kosova ve Balkanlarda Türk hafif müziğinin yaşatılmasında önemli katkılarda bulundu. ***
Ahmet Sevgi’den:
Farklılıkların Birlikteliği
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ahmet Sevgi, kültür dünyamızın parlayan ışıklarından, soyadı gibi sevgi ve saygıyı çevresine dağıtıp, örnekliğini koruyan isim ve imzalardan. Gerçi Ahmet bey bu tür gerçek-ifadelerden rahatsız oluyor, mütevazılığını koruma gayretini sürdürüyor ama, biz inandığımızı, gördüğümüzü dışa yansıtmaya devam edelim efendim.
Ahmet Sevgi’nin yenilerde, daha doğrusu 2009’un sonunda bir kitabı daha günyüzü gördü.
Adı: Farklılıkların Birlikteliği (Kültür ve edebiyat yazıları).
336 sayfayla, Yıldızlar Yayıncılık tarafından basılıp, yayınlanmış. İçerdekiler bölümünden bazı satırbaşları nakledelim, genel bilgi bakımından:
-Bir güfte şairi: Ali Vecdi Bingöl, Victor Hugo, Ekmek üzerine, Şu çılgın Türkler, Yunus Emre üzerine, Gülmenin gücü, Aydın kimdir?, Yine şiir üzerine, Klasik Türk müziği üzerine, Türkülerimiz ve Sedat Sarıgül, Leyla Gencer’i kaybettik, Polonezköy gezisi, Ahlak (Ahmet Sevgi, 5/A-1963)
Yazılar, yayınlananlar.. Ahmet Sevgi isim ve imzasının taşıyıcıları.
Koltuğunda 8-10 karpuzu birden taşıyan, ama karpuzların kırılmaması için başarılı çalışmalar yapan Ahmet Sevgi, TSM alanındaki koro çalışmalarına katılıyor, Şiir ve Musiki toplantıları düzenliyor.. Daha pek çok görevini başarıyla yerine getiriyor. Alkışlamamak mümkün mü?. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Ahmet Sevgi’nin yazıları, yer ve mekân belirtilerek kaleme alındığı için, sıcak sıcak, kalıcı anılar özelliği taşıyor.
Örneğin ilk yazı “Farklılıkların Birlikteliği”nin girişine bakalım, kısa bir göz atalım:
-“Ailece Alanya’dayız. Haziran 2004’ün son günleri. Yazlığımızdayız. Portekiz’de yapılan Avrupa Futbol Şampiyonası’ndaki bazı maçları televizyondan izliyoruz. Herkes gibi ‘Türkiye bu şampiyonada neden yok?’ diye zaman zaman iç döküyoruz”..
Bu bir anlatım biçimi, örnek efendim.
Farklılıkların Birlikteliği (Kültür ve edebiyat yazıları) adlı kitap, Ahmet Sevgi’nin anılarını, yaşadıklarını yazarken nasıl bir usta olduğunu ortaya koyuyor. Sayfalarda bölümler içinde sıklıkla fotoğraflarla da karşılaşıyoruz.
Ahmet Sevgi’nin bestelenmiş şiirleri de var kitabın arka sayfalarında notalar ve sözler olarak. Ahmet Sevgi’nin “Hocalarım” başlığı altında, fotoğraflarıyla isimlerini sıraladığı koro şefleri: Kadri Şarman, Bülent Uyaroğlu, Timuçin Çevikoğlu, şeklinde sıralanıyor efendim.
Ahmet Sevgi: 16 Nisan 1946 tarihinde Konya’da doğdu. Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulunu bitirdikten sonra, değişik okullarda öğretmenlik ve yöneticilik yaptı.
Şiir kitapları yanında, mesleki alanda yayınlanmış pek çok kitabı bulunan Ahmet Sevgi, Milli Eğitim Bakanlığı’nın değişik kademelerindeki görevleri yanında, Müsteşar Yardımcısı görevini de yürüttü.
GÜNÜN SÖZÜ: İnsanoğlu; doğduğu yerin, yaşadığı hayatın, almış olduğu havanın, içmiş olduğu suyun, yemiş olduğu ekmeğin, iyilik ve hizmetlerin karşılığında, nankörlük etmemelidir. (Durmuş Öcal- Burdur, Şubat 2010) ***
Rızâ Akdemir’den:
Cumhuriyetin aydın öğretmenine
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Emekli valilerimizden, şair-yazar, hatip sayın Rızâ Akdemir’in, Cumhuriyetin aydın öğretmenlerine mesajı var, selâm ve sevgileri var efendim.
“Yurdun, en uzak köşelerinde Cumhuriyetin bayrağını göklere yükselten aziz öğretmenlerimize sevgilerle” girişinden sonra, 48 beyitte, 96 mısrada zirvelerden ses getiren duygularıyla Rızâ Akdemir, hocamız, hep alkış alan anlatımlarının bir yenisini sergiliyor.
Gazete sütunumun sınırlılığı nedeniyle Akdemir, hocanın beyitlerinin, mısralarının tamamını yer veremiyorum. Özür dilerim. Seçmeye çalıştığım bazı beyitler, mısralar şöyle sıralanmakta:
-Millete hizmet etmiş emekli bir memurum,
Kitaplarla dolu bir evde oturuyorum.
-Dört bin tane dostum var rafta boy boy dizili,
Yıllardır bana yoldaş olan sessiz sevgili.
-Ayşegül torunumdur, can içinde canımdır,
Herkese saygı duyan, küçücük bir hanımdır.
-Sizsiniz çocuklara öğreten A’yı , B’yi,
Sizin eserinizdir ne varsa güzel, iyi.
-Torunum doğruluktan başka gaye bilmesin,
Hayatında hiç başı önüne eğilmesin.
-Aldırmasın kitlenin oyununa, alkışına,
Alnı açık, başı dik yürüsün tek başına.
-İnsanı yücelten şey, ne mevki, ne paradır,
Paraya, pula tapan sadece maskaradır.
-Öğretmenim sizsiniz geleceği okuyan,
İpekböceği gibi kozasını dokuyan.
-Öğretmenin eseri bütün millete şandır,
Öğretmen yolumuzu aydınlatan insandır.
-Öğretmen ki millete doğruyu gösterendir.
Bir çoban çocuğunda Başbakanı görendir.
-Bir ülke ki okulu, eğitimi bozuktur,
O devletin bence hiç kurtuluş yolu yoktur.
-Sevincimiz, şevkimiz ümidimiz sizdedir,
Bize yeni bir hedef vermek elinizdedir.
-Sınıfa bir mâbede girer gibi giriniz,
Onlara başarmanın sevincini veriniz.
-Hani şu çocuk var ya sessiz, sâkin oturan,
Zeki bakışlarıyla, dikkatle bakıp duran.
-Tutarsanız elinden belki bir hâkim olur.
Adalet sarsılmakdan, şaşırmakdan kurtulur.
-Şu arkada küçük kız kalem tutmakta eli,
Onun da bir öğretmen olmak bütün emeli
-Onu düşünüyorum onsekiz yaşındadır,
Bir dağ köyündedir ve tahtanın başındadır.
-Yurdumuz daha sağlam çıksın diye yarına,
Bir şeyler öğretiyor yurdun çocuklarına.
-Çocuklar bir çiçektir, solmasın sulayınız,
Benim bu şiirimi minnet borcu sayınız.
-Yalnız Ayşegül değil, öğrenciniz kim varsa,
Hepsini öpüyorum, kalbime basa basa.
***
İki Şairden birer şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bendenizle ilgili yazılan şiirlerin kitap haline getirilişi çalışmalarımın sonuna gelindi.
Beni seven değerli arkadaşlarımdan, Vedat Fidanboy (Ankara), Abdülkadir Güler (Söke) 2010 yılının ikinci ayının başında birer şiir daha yazmışlar. Bana ulaştırdılar. Aşağıya alıyor, teşekkür, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim:
BURDUR DENDİ Mİ AKLA İSA KAYACAN GELİR (Vedat Fidanboy 04.02.2010)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
*Ermeni soykırımı gerçeği*
Hemşehrim Murat Özmen, önceki yıllarda birbiri ardına kitaplar yayınlamış maşallah. Biz yenilerde sayfalarında gezme imkanı bulabildik bu kitapların.
238 sayfalık “Atatürk’le Yaşamak” adlı kitabıyla, önemli ve anlamlı mesajların kamuoyuna yansıtılışını sağlamış Murat Özmen. Akıcı üslubu, anlamlı tespitleriyle.
Önsözün bir yerinde; “Ulusumuzun çağdaşlaşmasını öngören Atatürk, Türk Tarih ve Dil Kurumlarını bu amaçla kurmuştur. O’nun savunduğu anadili bilinci, dilimizi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmış, bilim ve sanat dili haline getirmiştir” deniliyor,
Kitap içindeki yazılar, İstikbal Gazetesi ve Kemalist Ülkü Dergisi başta olmak üzere, değişik yayın organlarında yeralmış, okurlarıyla buluşmuşlar önceleri. Bu yayınorganlarının adları ve yazının yayın tarihleri kaydedilmiş dipnot şeklinde.
Sayfa 74’de “Sözde Ermeni soykırımı” başlığı altındaki anlatımlara bakıyoruz: “Tarih, soylularla soysuzların, kahramanlarla zalimlerin çarpıştığı evrensel bir mahkemedir” denilerek yapılan girişten sonra, 76 ncı sayfada “Turhan Feyizoğlu”, “Bebekleri kaynatmışlar, kuzu eti ye diyorlar” adlı araştırmasında, “Ermeni cinayetlerinin korkunçluğunu gözler önüne sermektedir” hatırlatmasının ardından, Türklere karşı yapılan insanlık dışı davranışların bazıları şöyledir, cümlesinden sonra anlatım sıralamasına geçiliyor. Buyurun okuyalım:
-Yakaladıkları Türkleri süngü ile parçalamışlardır/Balta ile parçalamışlardır/Demir ve sopalarla döverek öldürmüşlerdir/Öldürdükleri Türkleri köpeklere yedirmişlerdir/Öldürdükleri Türklerin üzerine gazyağı döküp yakmışlardır/Samanlığa, camilere doldurdukları Türkleri diri diri yakmışlardır/Evlere doldurdukları Türkleri diri diri yakmışlardır/Kadın ve kızların ırzlarına geçmişlerdir/Öldürdükleri Türklerin kafalarını kesip, kazıklara geçirip sokaklarda dolaşmışlardır/ Türklerin ev ve işyerlerini, resmi daireleri yağmalayarak hırsızlık yapmışlardır/Türklerin altın dişlerini söküp almışlar, çapulculuk yapmışlardır/Kadınları çırılçıplak soyduktan sonra önce tecavüz edip, sonra öldürmüşlerdir/Kadınları kazığa oturtarak öldürmüşlerdir/Kadınlar, göğüsleri yakılarak, kadınlık organlarına süngü sokularak öldürülmüşlerdir/Çocukları süngüleyerek öldürmüşlerdir/Hamile kadınların doğacak çocuklarının cinsiyeti üzerine bahisler oynadıktan sonra, kadınların süngüyle karınlarını yarıp çocukların cinsiyetine bakmışlardır/Çocukları kuzu gibi kızartıp süngüyle direğe asmışlardır/Çocukları tandırda kızartıp annelerine zorla yedirmeye kalkışmışlardır, -Çocukları kuyulara atıp yakmışlardır/Erkek çocukların erkeklik organlarını kesmişlerdir/Bazı Türkleri ellerinden kapılara çivilemişlerdir/Bazı Türklerin burunlarını, kulaklarını ve çenelerini kesmişlerdir/Bazı genç kızları çırılçıplak soyduktan sonra “Haydi namaz kılın” diyerek alay etmişler, sonra da ırzlarına geçip öldürmüşlerdir/Tren vagonlarına doldurdukları Türkleri birkaç hafta dolaştırdıktan sonra açlık, susuzluk, havasızlık ve hastalıktan öldürmüşlerdir/Ev, kahvehane ve resmi daireleri bombalayarak kitlesel katliam yapmışlardır /Camiden çıkan Müslüman Türkleri bombalayarak öldürmüşlerdir,
-İhtiyar, hamile, kadın çocuk asker, sivil ellerine geçirdikleri bütün Türkleri acımasızca öldürmüşlerdir/Köyleri, evleri, tarlaları ateşe vererek yakmışlardır/Hayvanları öldürerek halka zarar vermişlerdir/Ele geçirdikleri gıda maddelerini, hayvanları, ziynet eşyalarını yağmalayıp hırsızlık yapmışlardır/İnsanları iple boğarak öldürmüşlerdir/Asmak suretiyle katletmişlerdir/Yakaladıkları Türklerin gözlerini oymuşlardır/İnsanları, başlarını taşla ezerek öldürmüşlerdir/Öldürdükleri erkeklerin cinsel organlarını ağızlarına sokmuşlardır/Yedi yaşındaki kız çocuklarına bile tecavüz etmişlerdir/Bazı Türkleri suda boğarak öldürmüşlerdir/Yakaladıkları Türkleri tezek yığınlarının içine atarak yakmışlardır,
-Bazı kadınlara tecavüz ettikten sonra tenasül organlarına odun sokarak öldürmüşlerdir/Bazı din adamlarının sakallarını pisledikten sonra vücutlarını parçalayarak öldürmüşlerdir/Tutsak aldıkları Türkleri soğukta yalınayak ve çıplak yürüterek öldürmüşlerdir/Kurşuna dizerek öldürmüşlerdir/Tutsak aldıkları Türklerin başlarını tüfek dipçikleriyle vurarak, çizmelerle çiğneyerek öldürmüşlerdir/Tutsak aldıkları Türklerin derilerini yüzmüşlerdir/Türklerin vücutlarını ateşte kızdırılmış kasaturalarla dağlamışlardır/Tutsak aldıkları Türkleri zehirli ekmek ve yemek yedirerek öldürmüşlerdir/Genç kadınların memelerini keserek asmışlardır/Koyun boğazlar gibi insanları kesmişlerdir/Yeni doğan çocukları havaya attıktan sonra altına süngü tutarak öldürmüşlerdir/İnsanların ayak ve kollarını keserek sakat bırakmışlardır. ***
Kosova-Prizren “Doğru Yol”
Türk Kültür Sanat Derneği 2008-2009 hizmet ödülü sahipleri (1)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi, Kosova-Prizren’de bulunan ve 1951 yılında faaliyete geçen “Doğru Yol Türk Kültür Sanat Derneği”nin, Süleyman Brina Uluslararası Balkanlar Türk Kültürü Hizmet Ödülleri’nin 13 ve 14 ncüsü 19 Aralık 2009 tarihinde Doğru Yol Kulübünde düzenlenen törenle sahipleriyle buluşturuldu. Dernek Başkanı Tahir Luma, Seçici Kurul Başkanı Zeynel Beksaç.
2008 yılında; İlhamı Emin, Nebile Laçin, Şükrü Zeynullah, Birol Dok, Şecaettin (Ziya) Koka, Bekir Hocalar ödül alırken, 2009 yılında; Saliha Lika, Prof. Dr. Hayrettin İvgin, Emin Mecihan, Arif Bütünç, Yunus Şimşek, Erol Karaibo Türk Kültürü Hizmet Ödüllerinin sahipleri olarak ödüllerini aldılar. Anılan ödüllerin dağıtımı öncesi hazırlanan broşürün sayfalarına bakıyoruz, ödül sahiplerinin biyografilerinden özetlediklerimiz:
İlhami Emin: 1931 yılında Makedonya’nın Radoviş kasabasında doğdu. Pedagojik Akademisini Üsküp’te tamamladı. “Tefeyyüz” Türk ilkokulunda öğretmenlik yaptı. Gazeteci olarak çalıştı. Üsküp Radyosunda Türkçe yayınlar sorumlusu görevini yürüttü. Makedonya Kültür Bakanlığı bünyesinde, Kültür Bakanı Yardımcılığı yaptı. Yayınlanmış şiir kitapları bulunan İlhami Emin, Tiyatro alanında başarılı hizmetlerde bulundu.
Nebile (Koro) Laçin: 01 Aralık 1946 tarihinde Prizren’de doğdu. Prizren’de mezun olan ilk Türk lise öğrencileri arasında yeraldı. Pedagoji Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden 1965 yılında mezun oldu. Öğretmenlik yaptı. Eğitime katkıları nedeniyle Prizren Belediyesi Eğitim Müdürlüğünce ödüllendirildi. Laçin; “Öğretmenlik mesleği emek ve sabır isteyen bir meslek. Öğrencilerimle gençleştim, hiç de yaşlanmadım” diyor.
Şükrü Zeynullah: Priştine’de 05 Ağustos 1932 tarihinde doğdu. 1951 yılında Türklerin varlığının kabul edilmesiyle birlikte, eğitim alanında öncülük edenlerin arasında yeraldı. Türkçe ortaöğretim okullarında dersler verdi. Türkçe ABC Dergisini yayınladı. “Tan” Gazete ve Yayınevi’nde çalıştı.
Birol Dok: 1963 yılında Ankara’da doğdu. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Kelâm ve İslâm Felsefesi Bölümünden mezun olan Dok, Özel Tercüman ve Arı Okullarında öğretmenlik yaptı. Gazi Ü. Fen-Edebiyat Fakültesinde Araştırma Görevlisi olarak çalıştı. Yüksek Lisansını tamamladıktan sonra, Başbakanlık Müşaviri olarak görev yaptı. TRT’de Program Danışmanlığı ve Yapımcılığı görevlerini yürüttü.
Şecaettin Ziya Koka: 06 Mart 1945 tarihinde Kosova’nın Prizren şehrinde doğdu. Priştine’de Türk Dili ve Edebiyatı Eğitbilim Yüksek Okul Bölümünü bitirdi. “Tan” yayınları, arasında ilk kitabı “Karadüzen” romanı çıktı. Sonra değişik kitapları günyüzü gören Gazeteci- Yazar Koka, savaş sonrası işsizlik nedeniyle Türkiye’ye gitmek zorunda kaldı. Ankara’da yazmaya devam ediyor.
Arif Bütüç: 05.05.1964 tarihinde Mamuşa’da doğdu. Ortaokulu Prizren’de tamamladı. Priştine Radyo-Televizyonu Türkçe yayınları servisinde gazetecilik ve sunuculuk yaptı. Priştine Üniversitesi Filoloji Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Değişik belgesellerin hazırlanmasında imzası bulanan Arif Bütüç, “Sofra” adlı kültür ve sanat dergisinin kurucuları arasında yeraldı bu derginin sorumlu yazı işleri müdürlüğünü yürüttü. “Derya” Dergisini yayınlayan, şiirleri değişik yayın organlarında yeralan Bütüç, Kosova’da bir siyasi partinin Genel Başkan Yardımcısı olarak çalıştı. ***
Kosova-Prizren “Doğru Yol”
Türk Kültür Sanat Derneği 2008–2009 hizmet ödülü sahipleri (2)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Salih Lika: 26 Kasım 1935 tarihinde Prizren’de doğdu. Priştine Üniversitesi Yüksek Öğretmen Okulunun Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. İlköğretim okullarında öğretmenlik, yöneticilik yaptı. Prizren Belediyesinde çalıştı. Eğitim, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı bünyesindeki komisyonlarda görev yaptı, ders kitaplarının hazırlanmasına katkılarda bulundu.
Prof. Dr. Hayrettin İvgin: 1948 yılında Vezirköprü’de doğdu. Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümünden mezun oldu. Değişik liselerde öğretmenlik ve yöneticilik yapan İvgin, MEB, bünyesinde çalıştı. Kültür Bakanlığında, Daire Başkan yardımcılığı ve Başkanlığı, öğretim üyeliği yanında, onlarca dergi ve gazetenin sorumlusu olarak görev yaptı. 40 kitabı, 2 binin üzerinde makalesi bulanan, radyo ve televizyon programcılığı yapan Hayrettin İvgin, bir çok ülkenin ilimler akademileri ve üniversitelerinden, akademik üyelik, fahri doktora ve profesörlük payeleri aldı. İvgin, kurucusu olduğu Kültür Ajansın yöneticiliğini yapıyor.
Emin Mecihan: 08.02.1945 tarihinde Priştine’de doğdu. “İve Lola Ribar” lisesini bitirdi. Çocuk tiyatrosunda rol alan, Priştine Radyosu Türk Sanat Müziği Orkestrasında çalışan Mecihan, Priştine Radyosunda sunuculuk, Priştine Radyo-Televizyonunda müzik sorumlusu olarak çalıştı. Radyo ve televizyonlarda yaklaşık yetmiş eser seslendirdi.
Bekir Hocalar: 11 Kasım 1950 tarihinde Prizren’de doğdu. Oto tamircilik zanaat lisesinden mezun olan Bekir Hocalar, oto tamircisi olarak çalıştı. Kısa güldürülerde rol aldı. Sonra Prizren Türk Tiyatrosunun oyunlarında yeraldı. Pek çok oyundaki rollerini başarıyla yerine getirdi.
Yunus Şimşek: 17.07.1953 tarihinde Prizren’de doğdu. “Doğru Yol” Türk Kültür Sanat Derneği kurucuları arasında yeralan, İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu olan Yunus Şimşek, sanat edebiyat alanındaki çalışmalarını aralıksız sürdürdü. Prizren Radyosu, Priştine Radyosu, Priştine Televizyonu gibi medya kuruluşlarında sunuculuk yaptı. Tiyatro alanında da başarılı hizmetlerin yerine getirilişini sağladı.
Erol Karaibo: 22 Nisan 1965 tarihinde Prizren’de doğdu. Tıp teknisyeni lisesini Prizren’de tamamlayan, küçük yaşlarda müziğe merak salan, “Doğru Yol” Derneğinde şarkı söylemeye başlayan, bağlama çalan Erol Karaibo “Yıldızlar” gurubunda yeraldı. Kosova ve Balkanlarda Türk hafif müziğinin yaşatılmasında önemli katkılarda bulundu. ***
Ahmet Sevgi’den:
Farklılıkların Birlikteliği
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ahmet Sevgi, kültür dünyamızın parlayan ışıklarından, soyadı gibi sevgi ve saygıyı çevresine dağıtıp, örnekliğini koruyan isim ve imzalardan. Gerçi Ahmet bey bu tür gerçek-ifadelerden rahatsız oluyor, mütevazılığını koruma gayretini sürdürüyor ama, biz inandığımızı, gördüğümüzü dışa yansıtmaya devam edelim efendim.
Ahmet Sevgi’nin yenilerde, daha doğrusu 2009’un sonunda bir kitabı daha günyüzü gördü.
Adı: Farklılıkların Birlikteliği (Kültür ve edebiyat yazıları).
336 sayfayla, Yıldızlar Yayıncılık tarafından basılıp, yayınlanmış. İçerdekiler bölümünden bazı satırbaşları nakledelim, genel bilgi bakımından:
-Bir güfte şairi: Ali Vecdi Bingöl, Victor Hugo, Ekmek üzerine, Şu çılgın Türkler, Yunus Emre üzerine, Gülmenin gücü, Aydın kimdir?, Yine şiir üzerine, Klasik Türk müziği üzerine, Türkülerimiz ve Sedat Sarıgül, Leyla Gencer’i kaybettik, Polonezköy gezisi, Ahlak (Ahmet Sevgi, 5/A-1963)
Yazılar, yayınlananlar.. Ahmet Sevgi isim ve imzasının taşıyıcıları.
Koltuğunda 8-10 karpuzu birden taşıyan, ama karpuzların kırılmaması için başarılı çalışmalar yapan Ahmet Sevgi, TSM alanındaki koro çalışmalarına katılıyor, Şiir ve Musiki toplantıları düzenliyor.. Daha pek çok görevini başarıyla yerine getiriyor. Alkışlamamak mümkün mü?. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Ahmet Sevgi’nin yazıları, yer ve mekân belirtilerek kaleme alındığı için, sıcak sıcak, kalıcı anılar özelliği taşıyor.
Örneğin ilk yazı “Farklılıkların Birlikteliği”nin girişine bakalım, kısa bir göz atalım:
-“Ailece Alanya’dayız. Haziran 2004’ün son günleri. Yazlığımızdayız. Portekiz’de yapılan Avrupa Futbol Şampiyonası’ndaki bazı maçları televizyondan izliyoruz. Herkes gibi ‘Türkiye bu şampiyonada neden yok?’ diye zaman zaman iç döküyoruz”..
Bu bir anlatım biçimi, örnek efendim.
Farklılıkların Birlikteliği (Kültür ve edebiyat yazıları) adlı kitap, Ahmet Sevgi’nin anılarını, yaşadıklarını yazarken nasıl bir usta olduğunu ortaya koyuyor. Sayfalarda bölümler içinde sıklıkla fotoğraflarla da karşılaşıyoruz.
Ahmet Sevgi’nin bestelenmiş şiirleri de var kitabın arka sayfalarında notalar ve sözler olarak. Ahmet Sevgi’nin “Hocalarım” başlığı altında, fotoğraflarıyla isimlerini sıraladığı koro şefleri: Kadri Şarman, Bülent Uyaroğlu, Timuçin Çevikoğlu, şeklinde sıralanıyor efendim.
Ahmet Sevgi: 16 Nisan 1946 tarihinde Konya’da doğdu. Ankara Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulunu bitirdikten sonra, değişik okullarda öğretmenlik ve yöneticilik yaptı.
Şiir kitapları yanında, mesleki alanda yayınlanmış pek çok kitabı bulunan Ahmet Sevgi, Milli Eğitim Bakanlığı’nın değişik kademelerindeki görevleri yanında, Müsteşar Yardımcısı görevini de yürüttü.
GÜNÜN SÖZÜ: İnsanoğlu; doğduğu yerin, yaşadığı hayatın, almış olduğu havanın, içmiş olduğu suyun, yemiş olduğu ekmeğin, iyilik ve hizmetlerin karşılığında, nankörlük etmemelidir. (Durmuş Öcal- Burdur, Şubat 2010) ***
Rızâ Akdemir’den:
Cumhuriyetin aydın öğretmenine
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Emekli valilerimizden, şair-yazar, hatip sayın Rızâ Akdemir’in, Cumhuriyetin aydın öğretmenlerine mesajı var, selâm ve sevgileri var efendim.
“Yurdun, en uzak köşelerinde Cumhuriyetin bayrağını göklere yükselten aziz öğretmenlerimize sevgilerle” girişinden sonra, 48 beyitte, 96 mısrada zirvelerden ses getiren duygularıyla Rızâ Akdemir, hocamız, hep alkış alan anlatımlarının bir yenisini sergiliyor.
Gazete sütunumun sınırlılığı nedeniyle Akdemir, hocanın beyitlerinin, mısralarının tamamını yer veremiyorum. Özür dilerim. Seçmeye çalıştığım bazı beyitler, mısralar şöyle sıralanmakta:
-Millete hizmet etmiş emekli bir memurum,
Kitaplarla dolu bir evde oturuyorum.
-Dört bin tane dostum var rafta boy boy dizili,
Yıllardır bana yoldaş olan sessiz sevgili.
-Ayşegül torunumdur, can içinde canımdır,
Herkese saygı duyan, küçücük bir hanımdır.
-Sizsiniz çocuklara öğreten A’yı , B’yi,
Sizin eserinizdir ne varsa güzel, iyi.
-Torunum doğruluktan başka gaye bilmesin,
Hayatında hiç başı önüne eğilmesin.
-Aldırmasın kitlenin oyununa, alkışına,
Alnı açık, başı dik yürüsün tek başına.
-İnsanı yücelten şey, ne mevki, ne paradır,
Paraya, pula tapan sadece maskaradır.
-Öğretmenim sizsiniz geleceği okuyan,
İpekböceği gibi kozasını dokuyan.
-Öğretmenin eseri bütün millete şandır,
Öğretmen yolumuzu aydınlatan insandır.
-Öğretmen ki millete doğruyu gösterendir.
Bir çoban çocuğunda Başbakanı görendir.
-Bir ülke ki okulu, eğitimi bozuktur,
O devletin bence hiç kurtuluş yolu yoktur.
-Sevincimiz, şevkimiz ümidimiz sizdedir,
Bize yeni bir hedef vermek elinizdedir.
-Sınıfa bir mâbede girer gibi giriniz,
Onlara başarmanın sevincini veriniz.
-Hani şu çocuk var ya sessiz, sâkin oturan,
Zeki bakışlarıyla, dikkatle bakıp duran.
-Tutarsanız elinden belki bir hâkim olur.
Adalet sarsılmakdan, şaşırmakdan kurtulur.
-Şu arkada küçük kız kalem tutmakta eli,
Onun da bir öğretmen olmak bütün emeli
-Onu düşünüyorum onsekiz yaşındadır,
Bir dağ köyündedir ve tahtanın başındadır.
-Yurdumuz daha sağlam çıksın diye yarına,
Bir şeyler öğretiyor yurdun çocuklarına.
-Çocuklar bir çiçektir, solmasın sulayınız,
Benim bu şiirimi minnet borcu sayınız.
-Yalnız Ayşegül değil, öğrenciniz kim varsa,
Hepsini öpüyorum, kalbime basa basa.
***
İki Şairden birer şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bendenizle ilgili yazılan şiirlerin kitap haline getirilişi çalışmalarımın sonuna gelindi.
Beni seven değerli arkadaşlarımdan, Vedat Fidanboy (Ankara), Abdülkadir Güler (Söke) 2010 yılının ikinci ayının başında birer şiir daha yazmışlar. Bana ulaştırdılar. Aşağıya alıyor, teşekkür, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim:
BURDUR DENDİ Mİ AKLA İSA KAYACAN GELİR (Vedat Fidanboy 04.02.2010)
“Burdur Mecnunu” Çok değerli hocam sayın Prof. Dr. İsa Kayacan’a;
*
Doğduğu kente vurgun, yok böyle bir aşık,
Söz ederken köyünden, canına cânan gelir,
Leyla ile Mecnun’u, birlikte anmak gibi;
Burdur dendi mi akla, İsa Kayacan gelir..
*
Öyle bir aşk, sevda ki; tarifi yok, amansız!
İçindeki o ateş, kıpkızıl kor, dumansız,
İsa Burdur’suz olmaz, Burdur’da Kayacansız,
Burdur dendi mi akla, İsa Kayacan gelir..
*
Gerçek âdem olmuştur, aşka erince Mecnun,
Gönül gözüyle her dem, aşkı görünce Mecnun,
Her şair dost bilir ki, Leylâ denince Mecnun,
Burdur dendi mi akla, İsa Kayacan gelir..
*
Yurdunu seven canlar, bu canı takip etsin,
Eğer gücü var ise, kendine rakip etsin,
Tanrım! Her kente böyle, bir mecnun nasip etsin,
Burdur dendi mi akla, İsa Kayacan gelir.
Doğduğu kente vurgun, yok böyle bir aşık,
Söz ederken köyünden, canına cânan gelir,
Leyla ile Mecnun’u, birlikte anmak gibi;
Burdur dendi mi akla, İsa Kayacan gelir..
*
Öyle bir aşk, sevda ki; tarifi yok, amansız!
İçindeki o ateş, kıpkızıl kor, dumansız,
İsa Burdur’suz olmaz, Burdur’da Kayacansız,
Burdur dendi mi akla, İsa Kayacan gelir..
*
Gerçek âdem olmuştur, aşka erince Mecnun,
Gönül gözüyle her dem, aşkı görünce Mecnun,
Her şair dost bilir ki, Leylâ denince Mecnun,
Burdur dendi mi akla, İsa Kayacan gelir..
*
Yurdunu seven canlar, bu canı takip etsin,
Eğer gücü var ise, kendine rakip etsin,
Tanrım! Her kente böyle, bir mecnun nasip etsin,
Burdur dendi mi akla, İsa Kayacan gelir.
*
ÖRNEK İNSAN, İSA KAYACAN (Abdülkadir Güler – 05.02.2010)
Burdur’un Tefenni Ece Köyü’nden,
Örnek bir insandır İsa Kayacan.
Dersler alınıyor her öyküsünden,
Burdur’a hayrandır, İsa Kayacan
*
Fakirin, düşkünün gür sesi olmuş,
Anadolu Basını’nın hür sesi olmuş,
Türkünün, şarkının bestesi olmuş,
Öyküdür, romandır, İsa Kayacan.
*
Sıcak yuvaların ateş közüdür,
Halkının yaşanan, gören gözüdür,
Hem duyan kulağı, dili, sözüdür,
Basında destandır, İsa Kayacan.
*
Tekke Yöresi’nin ünlü ozanı,
Darbuka, sipsi, keman çalanı,
Hamit Çine’den de bilgi alanı,
Başkent’te mihmandır, İsa Kayacan,
*
Sanat dünyasının kültür elçisi,
Halk biliminin de can emekçisi,
Güzel Türkçemizin yılmaz bekçisi,
Bilimde harmandır, İsa Kayacan.
*
Koşuyor dörtnala küheylan gibi,
Sevgi burcunda heyecan gibi,
Kimseye borcu yok Pir Sultan gibi,
Ocakta irfandır, İsa Kayacan.
*
Namı ünlendi, ta…. Hazar’ı aştı,
Sevildi, sayıldı, gezdi, dolaştı,
Burdur dağlarında çiçekler açtı,
Gönlümde sultandır, İsa Kayacan.
ÖRNEK İNSAN, İSA KAYACAN (Abdülkadir Güler – 05.02.2010)
Burdur’un Tefenni Ece Köyü’nden,
Örnek bir insandır İsa Kayacan.
Dersler alınıyor her öyküsünden,
Burdur’a hayrandır, İsa Kayacan
*
Fakirin, düşkünün gür sesi olmuş,
Anadolu Basını’nın hür sesi olmuş,
Türkünün, şarkının bestesi olmuş,
Öyküdür, romandır, İsa Kayacan.
*
Sıcak yuvaların ateş közüdür,
Halkının yaşanan, gören gözüdür,
Hem duyan kulağı, dili, sözüdür,
Basında destandır, İsa Kayacan.
*
Tekke Yöresi’nin ünlü ozanı,
Darbuka, sipsi, keman çalanı,
Hamit Çine’den de bilgi alanı,
Başkent’te mihmandır, İsa Kayacan,
*
Sanat dünyasının kültür elçisi,
Halk biliminin de can emekçisi,
Güzel Türkçemizin yılmaz bekçisi,
Bilimde harmandır, İsa Kayacan.
*
Koşuyor dörtnala küheylan gibi,
Sevgi burcunda heyecan gibi,
Kimseye borcu yok Pir Sultan gibi,
Ocakta irfandır, İsa Kayacan.
*
Namı ünlendi, ta…. Hazar’ı aştı,
Sevildi, sayıldı, gezdi, dolaştı,
Burdur dağlarında çiçekler açtı,
Gönlümde sultandır, İsa Kayacan.
19 Şubat 2010 Cuma
Zehra Bahar Temizyürek: Canım anneanneciğim; ne olurdu biraz daha kalsaydın dünyada…
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Vefatlar, ürpertici, vefatlar üzüntü getirici, vefatlar beyinlerin durdurucusu.
Vefatlar gerçeklerin kendisi..
Emekli Valilerimizden Sayın Rızâ Akdemir’in değerli eşleri 09.12.2009 tarihinde vefatla aramızdan ayrıldı.
Sayın Valimiz başta olmak üzere, çocukları torunları, yakınları, sevenleri üzüldüler.. Ama ölümün çaresi olmadığı için, yavaş yavaş kabullenebildi.
Sayın Valimiz Rızâ Akdemir’den bir mektup, bir şiir ve torunu Zehra Bahar Temizyürek’in anneannesine karşı duyduklarını, duygularını içeren bir not aldım. Bunlardan Sayın Valimizin mektubu, torun Zehra Bahar’ın duyguları ve Rıza beyin eşine hitaben yazdığı şiirinden birkaç bölüm efendim:
Sevgili İsa, Aziz Kardeşim; Kırkbeş sene elimi bir an bırakmayan aziz eşimin ölümü dolayısıyla altı yaşındaki torunumun yazdığı sevgi dolu mektubunu, eşime ithaf ettiğim bir şiiri ve torunum Zehra Bahar Temizyürek’in resmini havi cd’sini takdim ediyorum.
Yazılara üstün kaleminden birkaç cümle eklersen bütün ailemiz mutlu olacaktır. Torunum Zehra Bahar’da ismini bir gazete sütununda görmekten ömür boyu sevinç duyacaktır. Ne kadar heyecan duyuyor anlatamam. Sevgiler, saygılar, selamlar (Rıza Akdemir. Ankara, 11.02.2010)
ZEHRA BAHAR TEMİZYÜREK’İN DUYGULARI
09.12.2009’da o’nu kaybettik ve saat: 15.00’da ölüm olayı gerçekleşti.
Canım anneanneciğim; Senin vefatın bizi çok büyük etkiledi. Senin vefatını kimse istemezdi. O gün Perşembe günü sizin eve geldik. Ablamın ertesi gün fen sınavı vardı. Gitmeyi düşünüyordu. Çünkü senin vefatını kimse bize söylememişti. Ablam vefatını öğrenince çok ama çok ağladı. Fikri değişti, fen sınavına gitmedi. O gün sizde kaldı, annem ve babamla cenazeyi o da taşıyacaktı. Senin vefatın tüm aileyi çok üzdü. Vefatın gazeteye çıktı. Dedem özellikle, “büyük harflerle yazılsın” dedi.
O gün, sizin evde bir sürü kişi vardı. Bazıları senin vefatını umursamıyor, bazıları ağlıyordu. Bunlardan, ağlayanlardan biri de bendim. Ne olurdu ki biraz daha kalsaydın dünyada. Sizin eve gelen herkes mutlu olurdu. Ah, ya Pamir ne olacak? O hep seni mi soracak ha?...Ah ah bütün aile sarsıldı sen vefat edince. Cennet güzel bir yer ha öyle mi?. Güzeldir, güzeldir, acılarını yitirdin ha?. Ama dünyada güzeldi. Neyse şimdilik diyeceklerim bu kadar. Seni seven torunun, Zehra Bahar Temizyürek, (6 yaşında).
EŞİME (Rızâ Akdemir)-(Şiirden birkaç bölüm)
-Dün sabah aklar gördüm saçında,
Neler düşündüm bir bilsen,
Savaştık omuz omuza seninle,
Vefalı ellerin avuçlarımda
Birlikte yürüdük yıllarca,
Karanlık, dikenli dağ yollarında,
Asfaltta eskimedi ayakkabıların.
*
-Beş yaşında çocuğumuz,
Muz sorunca bir büyük kentte,
Dudakların titremiş, ağlamıştın.
Hatırlar mısın?
*
-Ben her güzelliği sende buldum,
Eşim, silah arkadaşım, umudum,
Tekrar yeryüzüne gelsen,
Yine seni sevmek isterim,
Saçının her telini, ayrı ayrı öperim.
***
Orhan Yorgancı’dan:
Mustafa Kemâl Atatürk
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Eğitimci Orhan Yorgancı, birbiri ardına yayınladığı kitaplarıyla dikkat çekiyor. Mesleğiyle ilgili yayınları yanında, devletimizin kurucusu yüce Atatürk’le ilgili kitaplarıyla da göz dolduran Orhan Yorgancı’nın son yayınladığı kitabın adı: Mustafa Kemal Atatürk. Ciltli 288 sayfayla okurlarının karşısına çıkarılan kitap, merkezi İstanbul’da bulunan “Anonim Yayıncılık” arasında günyüzü gördü.
Önsöz, Erol Mütercimler’in, sunuş Orhan Yorgancı’nın.
- Öğretmen ve eğitimci Orhan Yorgancı’nın çok uzun zaman üzerinde titizlikle çalışıp yazdığı hemen belli olan bu yapıtı, Küçük Mustafa’dan Atatürk’e dönüşen bu önemli adamın tüm yaşamını gün gün ortaya çıkarmıştır (Erol Mütercimler)
- Atatürk, çok yönlü bir fikir rehberiydi. O, yaptıkları, düşünceleri ve eserleriyle sadece Türk ulusunun değil, başka ulusların da geleceğine ışık tutmuş bir önderdi. (Orhan Yorgancı).
Orhan Yorgancı hoca, kitabının sayfalarındaki araştırma, değerlendirme sonuçları içine, yanına, Atatürk’ün bilenen veya az bilinen fotoğraflarını da yerleştirerek görüntü ve anlam zenginliği ortaya koymuş. Tebrikler.
Mustafa Kemal’in dünyaya gelişinden, anne ve babasından, küçük Mustafa’nın “Mustafa Kemal” oluşundan hareketle yola çıkılmış. Yıllar itibariyle (1881) başlangıç yapılarak Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili her detay verilmiş. Yani, bir el altı kitabı, ciddi boyutlarda hazırlanmış, yayınlanmış. Kitap içinden seçmeler yaparak, az bilinenler sıralamasıyla vermek istediklerimden:
Atatürk’ün ilk aşkı (S.22):
-Mustafa Kemal’in, Askeri Rüştiyesi’ne girdiği ilk yıldı. Bu sıralarda Mustafa Kemal ilk aşkını geçiriyordu. Mahallelerinde oturan bir paşanın kızına aşıktı. Mustafa Kemalin ilk gönül macerasına adı karışan kız Selanik Merkez Komutanı Şevki Paşa’nın kızı Emine idi. Bakışları uzaktan ve kafes arkasından yaşıyordu.
14 yaşındaki küçük Mustafa kendini beğendirmek için tertemiz giyiniyor, mahalle çocuklarının zıpzıp oyunlarına katılmıyordu.
Manastır’da bir aşk hikâyesi (S.26):
-Mustafa Kemal’in kendi anlattığı bir aşk hikayesi varmış. Bu hikâyeye göre; Selânik Rüştiyesi’nde iken tanıdığı bir Rum kızıymış. Süslü elbiseleri ve yakışıklığıyla Selanik’e her gelişinde, tüm kızların gözü onda iken, onun gözü Rum kızından başkasını görmezmiş.
Manastır’a gittikten sonra da onu unutmayan Mustafa Kemal, Rum sevgilisini Manastır’a götürmeye niyetlenerek ona okula yakın bir oda bile tutmuş.
Mustafa Kemal’in yazdığı kitaplar (S.39):
1-Takımın Muharebe Talimi (Çev:1908, Selanik), 2-Cumalı Ordugâhı(1909), 3-Tabiye Tatbikat Seyahati (1911), 4-Bölüğün Muharebe Talimi (Çev:1912), 5-Tabiye Meselesinin Halline ve Emirlerin Yazılış Şekline Dair Broşür (1916), 6-Mustafa Kemal’in yazdığı günlükler (25 defterden oluşuyor), 7-Zabit ve Kumandanla Hasbihal (1918-İstanbul), 8-Anafartalar Muhaberatına ait Tarihçe, 9-Geometri (1936)
Mustafa Kemal’in hastalıkları (S.46)
Mustafa Kemal Atatürk’ün kayıtlara geçen 26 hastalığı vardır. Bunların birincisi 15 Mayıs 1909’da İstanbul’da hastalanarak Gülhane Hastanesi’ne yatırılmış ve 3 günlük tedaviden sonra 18 Mayıs 1909 tarihinde taburcu olmuştur.
Mustafa Kemal Atatürk’ün 25 ve 26 ncı hastalıkları 25- 07 Kasım 1938 tarihinde, Dr. Mehmet Kâmil Berk tarafından karın ponksiyonu yapılarak su alınmış, 26-08 Kasım 1938 tarihinde, ikinci kez ağır bir komaya girmiş ve koma durumu ölüm anına kadar devam etmiştir.
***
Tarihi ipek Yolu üzerinde bir kent: (Burdur)-Bucak
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankara’da oturan yazar-şair, araştırmacı Osman Oktay’dan bir kitap geldi.
Adı: Tarihi İpek Yolu üzerinde bir kent-Bucak.
Bucak-Burdur, Krotoszyn-Polonya işbirliği ve kardeşlik köprüsü notu var kapağın altında.
Arsal Sarı’nın Bucak Belediye Başkanlığı döneminde, Polonya çıkışlı kuruluşlarla, Bucak Belediyesi işbirliğinin gerçekleştirdiği bazı organizasyonlara katılmış, yakından izleme olanağı bulmuştum.
Kitap farklı bir boyut (resim defterini andırır) görünümüyle Bucaklı hemşehrileri ve okurlarıyla buluşmuş, buluşturulmuş.
Bol fotoğraflı, İvedik-Ankara baskılı, Türkçe-İngilizce yayınlanmış.
Ağustos 2009’da günyüzü gördüğü gözleniyor, görülüyor. Künye’de dergi anlayışıyla yola çıkılmış.
İmtiyaz Sahibi: Bucak Belediyesi,
Yayına hazırlayan: Doç. Dr. Hasan Akça,
Görsel yönetmen: H. Mahmut Neğiş. Yedi isimle katkıda bulunanlar başlığı altında sıralama yapılmış.
Belediye Başkanı Ramazan Ayaz’ın önsözünün girişinde: “Bucak Belediyesi Liderliğinde ve Burdur Belediyeler Birliği ile Krotoszyn Belediyesi ‘Polonya’ ortaklığında yürütülen, Bucak-Burdur ve Krotoszyn-Polonya arasında işbirliği ve Kardeşlik köprüsü, isimli AB Hibe Projesi kapsamında hazırlanan bu kitapçık, Bucak ilçesini genel hatlarıyla tanıtmayı amaçlamaktadır” deniliyor.
Bucak ilçesi; Coğrafi yapı, tarih, nüfus, idari yapı, eğitim, sağlık, kültür ve sanat başlıklarıyla tanıtılmış, bilgiler sayfalar aracılığıyla aktarılmış.
Müzik-Halk oyunları, ara başlığı altında verilenler:
-Türk müzik kültürünün temelini halk oyunları oluşturmaktadır. İçerisinde Bucak’ın da yeraldığı Teke Yöresi’nin halk oyunları, halkın öz duygularını, geleneklerini, göreneklerini ve kültürünü bütün incelikleriyle yansıtır.
Yörenin türkülerindeki çeşitlilik ve güzellik oyunlarında da vardır. Yörede yaygın olarak oynanan halk oyunları; Teke zortlatması, teke zeybeği, serenler zeybeği, alyazma zeybeği, Avşar zeybeği, Kezban yenge, iğdem düştü, gabardıç’tır.
Medya bölümünde, bu başlık altında verilenler: K-15 Tv, Bucak FM radyo, Gündem, Hedef, Ses-15 ve Oğuzeli gazeteleri.
Bucak bir sanayi kenti. 48 Anonim Şirket faaliyet gösteriyor. 2 Adi Komandit Şirketi yanında, 1 kollektif şirket görülmekte, 47 kooperatif, 389 limited şirketi, 281 diğer esnaf olmak üzere toplam 768 şirket tipi kuruluş var.
İSA KAYACAN VE BURDUR ŞİİRLERİ HATIRLATMASI: Birçok arkadaşımız, İsa Kayacan veya Burdur’la ilgili şiir yazıp, yayınlayıp dosyalarına koymuş olabilirler! Yazıp yayınladığınız İsa Kayacan ve Burdur konulu şiirleriniz, hazırlamakta olduğumuz kitaplarda ayrı ayrı yer alacaktır.
Bu konuda İsa Kayacan; “Duyuruyor ve hatırlatıyoruz” dedi.
İletişim: dr.isakayacan@mynet.com, veya PK.15 A.Ayrancı-Ankara
***
Muallâ Tetik’ten: Ezgili Düşler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İstanbul’da yaşayan, emekli öğretmen, şair-yazar ve ressam Mualla Tetik’in yeni bir kitabı var masamda.
Adı: Ezgili Düşler.
Öykülerden oluşan kitap, Avcıol Basım Yayın tarafından yayınlanmış, günyüzü görmesi sağlanmış.
Gazeteci-şair, yazar ve araştırmacı Ahmet Özdemir hocanın uzunca bir sunuşu var ilk sayfalarda.
Bir yerinde Ahmet Özdemir; “Mualla Tetik yazın hayatında bir saman alevi gibi gelmiş, geçmiş olamazdı. Çünkü, Bulutlar Gizli Ağladı’da okuduğum öyküler, gel-geç bir heves rüzgarının önünde savrulup gidecek küller değildi” diyor.
Mualla Tetik hocanın, bugüne kadar karşılaşmadığımız bir öykü türü denediği ifade ediliyor.
TSM alanındaki çalışmalarıyla da tanıdığımız Mualla Tetik, öykülerinin isimlerini de bu alandan seçtikleriyle şekillendirmiş. Bunlardan bazı isimler, sıralamalar:
-Uşşak düşler, Hüzzam düşler, Hisarbuselik düşler, Saba düşler, Sarı yazın yürek çarpıntısı, Sen yanımda olduktan sonra, Ağlayan kolye vd.
Düşlerin arasında, Fakülte, Köy, Türkülü olanlar da var.
216 sayfalık Ezgili Düşler’deki öyküler, değişik anlatım biçimiyle şekillenmiş, şekillendirilmiş. Bir ölçüde öykücülüğümüz üzerine, bu alanda bir yenilik getirilmiş, böyle bir anlayışla okurların-sanat ve edebiyatseverlerin karşısına çıkılmış efendim. Tebriklerimi sunuyorum.
Sayfa 210’da başlayan “Arzu kız”ın sonundaki cümleler ve mısralardan:
-Zavallı kadın, hıçkırıklar içinde evine döner. Ev bomboş yiyecek ekmekleri yoktur. Arzu kız, karnı aç, anasının kucağında uyuya kalmıştır. Sokaktan geçenler, toprak damlı, tek göz evden Arzu’nun anasının ağıtını duymaktadır (üç dörtlükten biri):
Çık yoharı hayırsız, yurt görünsün,
Bize eden dizin, dizin sürünsün,
Dilerim Allah’tan gülmesin yüzün,
Biyol gelip hallarımı sormadın.
Burada noktamızı koyalım, 1946 yılında Çorum’da doğan, Mualla hocamızı selamlayalım efendim.
17 YAŞINDAKİ YESEVİ DERGİSİ
İstanbul’da aylık sevgi dergisi olarak Erdoğan Aslıyüce’nin sahip ve yazı işleri müdürlüğünde yayınlanan “Yesevi” dergisi Ocak 2010 daki 193 ncü sayısıyla 17 nci yayın yılı içerisine girdi. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
ERCİYES DERGİSİNİN
POSTA PAKETİ
Kayseri ilimiz merkezinde aylık 384 ncü sayısı yayınlanan fikir ve sanat dergisi “Erciyes” aracılığıyla bana gönderilen yayınların sıralanışı:
1- Yeniden Diriliş, kültür dergisi (S.60)
2- Çemen şiir dergisi (S.110)
3- Türk Ocağı Dergisi (S.105-106)
4- Bizim Eyvan Dergisi (2009-4)
5- İstiklâl Gazetesi(S.65-66)
İSA KAYACAN VE BURDUR ŞİİRLERİ HATIRLATMASI: Birçok arkadaşımız, İsa Kayacan veya Burdur’la ilgili şiir yazıp, yayınlayıp dosyalarına koymuş olabilirler! Yazıp yayınladığınız İsa Kayacan ve Burdur konulu şiirleriniz, hazırlamakta olduğumuz kitaplarda ayrı ayrı yer alacaktır.
Bu konuda İsa Kayacan; “Duyuruyor ve hatırlatıyoruz” dedi.
İletişim: dr.isakayacan@mynet.com, veya PK.15 A.Ayrancı-Ankara
***
Melâhat Ecevit duyguları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Isparta ilimiz merkezinde yaşayan, şair, yazar Melahat Ecevit’in yazı ve şiirlerinden örnekler gelmeye devam ederken, bunların satır ve mısraları arasındaki gezintimizi de sürdürüyoruz.
KAÇ PARALIK ADAMSIN?
Bir soru ve anlatım. 11 Mart 2006 tarihinde kaleme alınmış Melahat Ecevit tarafından. Bu yazıda, paranın varlığı, önemi anlatılıyor. “Paran kadar konuş, kaç paralık adamsın?” sözleri örnek gösterilerek, bir yerinde;
-“Fakirlik denilince aklımıza, maddi fakirlik gelir. Halbuki insanlar üzerinde manevi fakirliğin tahribatları daha fazladır.” denildikten sonra; “Merhametsiz, düşüncesiz, gayesiz, cesaretsiz, imansız, vicdansız, basiretsiz edebi bir aşkı olmayan insan, insandan sayılır mı?” diye soruluyor.
İNSAN KIYMETİ
Melahat Ecevit’in 04 Ocak 2010 tarihinde kaleme aldığı beş ayrı dörtlükten meydana gelen “İnsan kıymeti” adlı, başlıklı şiiri. Bu şiir; “İnsan kıymeti bilmez olursan/Gözünün yaşını silmez olursan/Sevgiyi paylaşıp, bölmez olursan/Gönül sohbetinde hazın bulunmaz” la başlıyor.
Sonra insanların hor görülmemesi sevgi gülünün dalından koparılmaması gerektiği sevgiyi bilmeyenlerin, yazda-baharda mevsimsiz üşüyecekleri anlatılıyor. Sonunda da;
Eğer yaşıyorsan, sevgiden uzak,
Yalandan, dolandan kalmazsan uzak,
Ayağını alır kurduğun tuzak,
Düşersin çukura, izin bulunmaz.
Mısralarıyla noktasını koyuyor Melahat Ecevit. Sonra “Komşu şehir Burdur” başlıklı şiirini 28 Ocak 2010 tarihinde kaleme alıyor.
KOMŞU ŞEHİR BURDUR
Melahat Ecevit’in yeni bir şiiri. “Şiirlerle Burdur–2” kitabımda da yeralacak bu şiir, dokuz dörtlükten meydana geliyor. İlk ve son dörtlükleri bu şiirin:
Bir başka şehirden bahsetme bana,
Şu Burdur’dan yakın komşu yok gibi.
Bir kere uğrarsan, gider hoşuna,
Bağlarında dimlit üzüm, çok gibi.
***
Burdur denilince, ilk akla gelen,
İsa Kayacan’dır başka yok gibi.
Burdur şivesiyle “mesmursuz” diyen,
Dilden dile “gali” sözü, çok gibi.
İSA KAYACAN VE BURDUR ŞİİRLERİ HATIRLATMASI: Birçok arkadaşımız, İsa Kayacan veya Burdur’la ilgili şiir yazıp, yayınlayıp dosyalarına koymuş olabilirler! Yazıp yayınladığınız İsa Kayacan ve Burdur konulu şiirleriniz, hazırlamakta olduğumuz kitaplarda ayrı ayrı yer alacaktır.
Bu konuda İsa Kayacan; “Duyuruyor ve hatırlatıyoruz” dedi.
İletişim: dr.isakayacan@mynet.com, veya PK.15 A.Ayrancı-Ankara
***
Nurettin Kocabıyık’ın “Suzan”ı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bize ulaşan kitapların, bazen çiceği burnunda, matbaadan yeni çıkmış olanları ulaşırken, ulaştırılırken, bazen basımının üzerinden yıllar geçmiş olanlar da gelebiliyor.
Nurettin Kocabıyık, Antalya’da yaşayan kalem sahiplerimizden biri.
Geçmiş yıllarda basılmış, günyüzü görmemiş 208 sayfalık “Suzan” adlı romanı bize yenilerde ulaştı.
Bir zamanlar, merkezi Kayseri’de bulunan, Anadolu İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği vardı. Bu kuruluşun, Akdeniz Bölge Başkanlığı Antalya’da faaliyet gösteriyordu.
Mustafa Ceylan ANASAM Akdeniz Bölge Başkanıydı. Birbiri ardına yayınladıkları kitaplardan biri de, yukarıda söz etmeye çalıştığımız Nurettin Kocabıyık imzalı “Suzan”dı.
Mustafa Ceylan’ın sunuşu var ilk sayfada. Sayın Ceylan, sunuşunun bir yerinde:
-“Suzan, içimizden biri. Hüznümüzün ve alın yazımızın girdabının türküsü. Elinizden bırakmadan okuyacaksınız. Nurettin Kocabıyık, kıvrak kalemi ve kurgulamadaki nadide buluşlarıyla daha nice önemli eserlere imza atacağını umut ettiğim bir yazarımız” diyor.
Suzan, romanın bir yerinde; Televizyondaki haberleri ve gazetelerde yayınlanan hüzün ve dram kokan boy boy resimleriyle herkesin tanıdığı ve bildiği popüler bir kadın oluyor..
Arkasından, anlatım devam ederken; “Eksik olan tek şey Serhat’tı ve onunla bu evde aşkı, sevgiyi, mutluluğu ve en güzel günlerini yaşamış birlikte mutlu günlerinde çektirdikleri resimleri, duvardaki yerlerinde öylece asılı duruyorlardı” yla karşılaşmamız Nurettin Kocabıyık’ın anlatım ve olayların birleştirilişindeki ustalığını gözlerimiz önüne sermiyor mu?.
Edebiyatın zor dallarından biri olan roman yazımında, anlatımında, olayların başından itibaren, devam ediş şekliyle, bitiriliş şekliyle birbiriyle irtibatlı oluşunun sağlanması gerekiyor. Nurettin Kocabıyık, “Suzan” adlı romanında bu gerçeğin yakalanışında başarılı olmuştur. Tebriklerimizi sunuyoruz efendim.
GÜNÜN SORUSU: Serçeler, cümle kargalarla kardeştir. Bilsek, bilebilsek: kurtlarla, kuzular ve canavarlarla ceylanlar da aynı. Peki, peki ya insan?. (Nurettin Kocabıyık)
Katılım Belgesi: Yeni Edebiyat Akımı “Gülce”: Sayın İsa Kayacan; 23 Ocak 2010 tarihinde Aktif Felsefe Derneği Antalya Şubesinde düzenlenen “Sanatının 44 ncü yılında Mustafa Ceylan ve Gülce Edebiyat Akımı Etkinliği”ne katılımınızdan dolayı teşekkür eder, saygılar sunarız. (Mustafa Ceylan-Antalya).
GÜNÜN HABERİ: Ruşen Özgül’ün (1943-2006) sahipliğinde, 3 Şubat 1969 tarihinde yayın hayatına başlatılan, Ömer Ö.Özgül’ün sahipliğinde yayınına devam eden “Özyalvaç” Gazetesi, 08 Şubat 2010 tarihinde 42.yayın yılına merhaba dedi.
İSA KAYACAN VE BURDUR ŞİİRLERİ HATIRLATMASI: Birçok arkadaşımız, İsa Kayacan veya Burdur’la ilgili şiir yazıp, yayınlayıp dosyalarına koymuş olabilirler! Yazıp yayınladığınız İsa Kayacan ve Burdur konulu şiirleriniz, hazırlamakta olduğumuz kitaplarda ayrı ayrı yer alacaktır.
Bu konuda İsa Kayacan; “Duyuruyor ve hatırlatıyoruz” dedi.
İletişim: dr.isakayacan@mynet.com, veya PK.15 A.Ayrancı-Ankara
***
İki imzadan birer şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İki imzadan birer şiirle, merhabalaşmak istiyorum. Bu şiirler. İlköğretim okulu öğrencilerimizden ..
Birincisi, Burdur ilimize bağlı Tefenni ilçemizin Namık Kemal İlköğretim Okulu sınıf 6-B No: 7 (Mart 2009) kayıtlı öğrencimiz Duygu Esra Ersoy.
İkincisi, Ankara Arı Okulları 5-A sınıfı 247 numaralı öğrencilerinden torunum Nazlı Aykut’un, (19.01.2010) tarihli şiiriyle karşı karşıyayız. Buyurun:
İSA KAYACAN (Duygu Esra Ersoy)
Burdur’un Tefenni İlçesinde,
Ece Köyü denilen, Gül Bahçesinde,
Bir Sonbahar gecesinde,
Doğdu duayen İsa Kayacan.
*
Hep Anadolu Basını dedi.
Kâh omuz verdi, kâh el verdi.
Edebiyata gönül verdi,
Hemşerimiz İsa Kayacan.
*
Bazen Ankara Mektubundan seslendi.
Bazen Çanakkale’den, yahut Edirne’den.
İçinde her zaman Anadolu özlemi vardı.
Yüreği hep yazmak için atardı.
*
Devlet adamı, şair ve de yazar,
Bazen özlem, bazen umut yazar.
Yüz küsur kitaba, üç bin dergi ve gazeteye
Ese diye, Tefennili diye imza atar.
*
Okulumuza destek verdi.
Önce insan, önce eğitim dedi.
Doğduğu Tefenni’ye,
Kitaplarıyla beraber sevgisini verdi.
*
Edebiyatın Evliya Çelebisi,
Burdur’umuzun Fahri Elçisi,
Türk Basınının duayeni,
Gazeteci yazar İsa Kayacan.
DEDEM İSA KAYACAN’A AKROSTİŞ (Nazlı Aykut)
İliğimize işledin sen,
Sana çok teşekkür etsem az şimdiden,
Artık oldun bir gazeteci.
*
Kapılarımız her zaman açık sana,
Aralıktan bakarız sana,
Yazar – gazeteci olmak kolay mı?,
Aşık destan yazarsın dağlarda,
Ceyhan’dan, Everest’e
Aldın götürdün bizi,
Ne yapardık sen olmasan?,
İSA KAYACAN VE BURDUR ŞİİRLERİ HATIRLATMASI: Birçok arkadaşımız, İsa Kayacan veya Burdur’la ilgili şiir yazıp, yayınlayıp dosyalarına koymuş olabilirler! Yazıp yayınladığınız İsa Kayacan ve Burdur konulu şiirleriniz, hazırlamakta olduğumuz kitaplarda ayrı ayrı yer alacaktır.
Bu konuda İsa Kayacan; “Duyuruyor ve hatırlatıyoruz” dedi.
İletişim: dr.isakayacan@mynet.com, veya PK.15 A.Ayrancı-Ankara
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Vefatlar, ürpertici, vefatlar üzüntü getirici, vefatlar beyinlerin durdurucusu.
Vefatlar gerçeklerin kendisi..
Emekli Valilerimizden Sayın Rızâ Akdemir’in değerli eşleri 09.12.2009 tarihinde vefatla aramızdan ayrıldı.
Sayın Valimiz başta olmak üzere, çocukları torunları, yakınları, sevenleri üzüldüler.. Ama ölümün çaresi olmadığı için, yavaş yavaş kabullenebildi.
Sayın Valimiz Rızâ Akdemir’den bir mektup, bir şiir ve torunu Zehra Bahar Temizyürek’in anneannesine karşı duyduklarını, duygularını içeren bir not aldım. Bunlardan Sayın Valimizin mektubu, torun Zehra Bahar’ın duyguları ve Rıza beyin eşine hitaben yazdığı şiirinden birkaç bölüm efendim:
Sevgili İsa, Aziz Kardeşim; Kırkbeş sene elimi bir an bırakmayan aziz eşimin ölümü dolayısıyla altı yaşındaki torunumun yazdığı sevgi dolu mektubunu, eşime ithaf ettiğim bir şiiri ve torunum Zehra Bahar Temizyürek’in resmini havi cd’sini takdim ediyorum.
Yazılara üstün kaleminden birkaç cümle eklersen bütün ailemiz mutlu olacaktır. Torunum Zehra Bahar’da ismini bir gazete sütununda görmekten ömür boyu sevinç duyacaktır. Ne kadar heyecan duyuyor anlatamam. Sevgiler, saygılar, selamlar (Rıza Akdemir. Ankara, 11.02.2010)
ZEHRA BAHAR TEMİZYÜREK’İN DUYGULARI
09.12.2009’da o’nu kaybettik ve saat: 15.00’da ölüm olayı gerçekleşti.
Canım anneanneciğim; Senin vefatın bizi çok büyük etkiledi. Senin vefatını kimse istemezdi. O gün Perşembe günü sizin eve geldik. Ablamın ertesi gün fen sınavı vardı. Gitmeyi düşünüyordu. Çünkü senin vefatını kimse bize söylememişti. Ablam vefatını öğrenince çok ama çok ağladı. Fikri değişti, fen sınavına gitmedi. O gün sizde kaldı, annem ve babamla cenazeyi o da taşıyacaktı. Senin vefatın tüm aileyi çok üzdü. Vefatın gazeteye çıktı. Dedem özellikle, “büyük harflerle yazılsın” dedi.
O gün, sizin evde bir sürü kişi vardı. Bazıları senin vefatını umursamıyor, bazıları ağlıyordu. Bunlardan, ağlayanlardan biri de bendim. Ne olurdu ki biraz daha kalsaydın dünyada. Sizin eve gelen herkes mutlu olurdu. Ah, ya Pamir ne olacak? O hep seni mi soracak ha?...Ah ah bütün aile sarsıldı sen vefat edince. Cennet güzel bir yer ha öyle mi?. Güzeldir, güzeldir, acılarını yitirdin ha?. Ama dünyada güzeldi. Neyse şimdilik diyeceklerim bu kadar. Seni seven torunun, Zehra Bahar Temizyürek, (6 yaşında).
EŞİME (Rızâ Akdemir)-(Şiirden birkaç bölüm)
-Dün sabah aklar gördüm saçında,
Neler düşündüm bir bilsen,
Savaştık omuz omuza seninle,
Vefalı ellerin avuçlarımda
Birlikte yürüdük yıllarca,
Karanlık, dikenli dağ yollarında,
Asfaltta eskimedi ayakkabıların.
*
-Beş yaşında çocuğumuz,
Muz sorunca bir büyük kentte,
Dudakların titremiş, ağlamıştın.
Hatırlar mısın?
*
-Ben her güzelliği sende buldum,
Eşim, silah arkadaşım, umudum,
Tekrar yeryüzüne gelsen,
Yine seni sevmek isterim,
Saçının her telini, ayrı ayrı öperim.
***
Orhan Yorgancı’dan:
Mustafa Kemâl Atatürk
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Eğitimci Orhan Yorgancı, birbiri ardına yayınladığı kitaplarıyla dikkat çekiyor. Mesleğiyle ilgili yayınları yanında, devletimizin kurucusu yüce Atatürk’le ilgili kitaplarıyla da göz dolduran Orhan Yorgancı’nın son yayınladığı kitabın adı: Mustafa Kemal Atatürk. Ciltli 288 sayfayla okurlarının karşısına çıkarılan kitap, merkezi İstanbul’da bulunan “Anonim Yayıncılık” arasında günyüzü gördü.
Önsöz, Erol Mütercimler’in, sunuş Orhan Yorgancı’nın.
- Öğretmen ve eğitimci Orhan Yorgancı’nın çok uzun zaman üzerinde titizlikle çalışıp yazdığı hemen belli olan bu yapıtı, Küçük Mustafa’dan Atatürk’e dönüşen bu önemli adamın tüm yaşamını gün gün ortaya çıkarmıştır (Erol Mütercimler)
- Atatürk, çok yönlü bir fikir rehberiydi. O, yaptıkları, düşünceleri ve eserleriyle sadece Türk ulusunun değil, başka ulusların da geleceğine ışık tutmuş bir önderdi. (Orhan Yorgancı).
Orhan Yorgancı hoca, kitabının sayfalarındaki araştırma, değerlendirme sonuçları içine, yanına, Atatürk’ün bilenen veya az bilinen fotoğraflarını da yerleştirerek görüntü ve anlam zenginliği ortaya koymuş. Tebrikler.
Mustafa Kemal’in dünyaya gelişinden, anne ve babasından, küçük Mustafa’nın “Mustafa Kemal” oluşundan hareketle yola çıkılmış. Yıllar itibariyle (1881) başlangıç yapılarak Mustafa Kemal Atatürk’le ilgili her detay verilmiş. Yani, bir el altı kitabı, ciddi boyutlarda hazırlanmış, yayınlanmış. Kitap içinden seçmeler yaparak, az bilinenler sıralamasıyla vermek istediklerimden:
Atatürk’ün ilk aşkı (S.22):
-Mustafa Kemal’in, Askeri Rüştiyesi’ne girdiği ilk yıldı. Bu sıralarda Mustafa Kemal ilk aşkını geçiriyordu. Mahallelerinde oturan bir paşanın kızına aşıktı. Mustafa Kemalin ilk gönül macerasına adı karışan kız Selanik Merkez Komutanı Şevki Paşa’nın kızı Emine idi. Bakışları uzaktan ve kafes arkasından yaşıyordu.
14 yaşındaki küçük Mustafa kendini beğendirmek için tertemiz giyiniyor, mahalle çocuklarının zıpzıp oyunlarına katılmıyordu.
Manastır’da bir aşk hikâyesi (S.26):
-Mustafa Kemal’in kendi anlattığı bir aşk hikayesi varmış. Bu hikâyeye göre; Selânik Rüştiyesi’nde iken tanıdığı bir Rum kızıymış. Süslü elbiseleri ve yakışıklığıyla Selanik’e her gelişinde, tüm kızların gözü onda iken, onun gözü Rum kızından başkasını görmezmiş.
Manastır’a gittikten sonra da onu unutmayan Mustafa Kemal, Rum sevgilisini Manastır’a götürmeye niyetlenerek ona okula yakın bir oda bile tutmuş.
Mustafa Kemal’in yazdığı kitaplar (S.39):
1-Takımın Muharebe Talimi (Çev:1908, Selanik), 2-Cumalı Ordugâhı(1909), 3-Tabiye Tatbikat Seyahati (1911), 4-Bölüğün Muharebe Talimi (Çev:1912), 5-Tabiye Meselesinin Halline ve Emirlerin Yazılış Şekline Dair Broşür (1916), 6-Mustafa Kemal’in yazdığı günlükler (25 defterden oluşuyor), 7-Zabit ve Kumandanla Hasbihal (1918-İstanbul), 8-Anafartalar Muhaberatına ait Tarihçe, 9-Geometri (1936)
Mustafa Kemal’in hastalıkları (S.46)
Mustafa Kemal Atatürk’ün kayıtlara geçen 26 hastalığı vardır. Bunların birincisi 15 Mayıs 1909’da İstanbul’da hastalanarak Gülhane Hastanesi’ne yatırılmış ve 3 günlük tedaviden sonra 18 Mayıs 1909 tarihinde taburcu olmuştur.
Mustafa Kemal Atatürk’ün 25 ve 26 ncı hastalıkları 25- 07 Kasım 1938 tarihinde, Dr. Mehmet Kâmil Berk tarafından karın ponksiyonu yapılarak su alınmış, 26-08 Kasım 1938 tarihinde, ikinci kez ağır bir komaya girmiş ve koma durumu ölüm anına kadar devam etmiştir.
***
Tarihi ipek Yolu üzerinde bir kent: (Burdur)-Bucak
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankara’da oturan yazar-şair, araştırmacı Osman Oktay’dan bir kitap geldi.
Adı: Tarihi İpek Yolu üzerinde bir kent-Bucak.
Bucak-Burdur, Krotoszyn-Polonya işbirliği ve kardeşlik köprüsü notu var kapağın altında.
Arsal Sarı’nın Bucak Belediye Başkanlığı döneminde, Polonya çıkışlı kuruluşlarla, Bucak Belediyesi işbirliğinin gerçekleştirdiği bazı organizasyonlara katılmış, yakından izleme olanağı bulmuştum.
Kitap farklı bir boyut (resim defterini andırır) görünümüyle Bucaklı hemşehrileri ve okurlarıyla buluşmuş, buluşturulmuş.
Bol fotoğraflı, İvedik-Ankara baskılı, Türkçe-İngilizce yayınlanmış.
Ağustos 2009’da günyüzü gördüğü gözleniyor, görülüyor. Künye’de dergi anlayışıyla yola çıkılmış.
İmtiyaz Sahibi: Bucak Belediyesi,
Yayına hazırlayan: Doç. Dr. Hasan Akça,
Görsel yönetmen: H. Mahmut Neğiş. Yedi isimle katkıda bulunanlar başlığı altında sıralama yapılmış.
Belediye Başkanı Ramazan Ayaz’ın önsözünün girişinde: “Bucak Belediyesi Liderliğinde ve Burdur Belediyeler Birliği ile Krotoszyn Belediyesi ‘Polonya’ ortaklığında yürütülen, Bucak-Burdur ve Krotoszyn-Polonya arasında işbirliği ve Kardeşlik köprüsü, isimli AB Hibe Projesi kapsamında hazırlanan bu kitapçık, Bucak ilçesini genel hatlarıyla tanıtmayı amaçlamaktadır” deniliyor.
Bucak ilçesi; Coğrafi yapı, tarih, nüfus, idari yapı, eğitim, sağlık, kültür ve sanat başlıklarıyla tanıtılmış, bilgiler sayfalar aracılığıyla aktarılmış.
Müzik-Halk oyunları, ara başlığı altında verilenler:
-Türk müzik kültürünün temelini halk oyunları oluşturmaktadır. İçerisinde Bucak’ın da yeraldığı Teke Yöresi’nin halk oyunları, halkın öz duygularını, geleneklerini, göreneklerini ve kültürünü bütün incelikleriyle yansıtır.
Yörenin türkülerindeki çeşitlilik ve güzellik oyunlarında da vardır. Yörede yaygın olarak oynanan halk oyunları; Teke zortlatması, teke zeybeği, serenler zeybeği, alyazma zeybeği, Avşar zeybeği, Kezban yenge, iğdem düştü, gabardıç’tır.
Medya bölümünde, bu başlık altında verilenler: K-15 Tv, Bucak FM radyo, Gündem, Hedef, Ses-15 ve Oğuzeli gazeteleri.
Bucak bir sanayi kenti. 48 Anonim Şirket faaliyet gösteriyor. 2 Adi Komandit Şirketi yanında, 1 kollektif şirket görülmekte, 47 kooperatif, 389 limited şirketi, 281 diğer esnaf olmak üzere toplam 768 şirket tipi kuruluş var.
İSA KAYACAN VE BURDUR ŞİİRLERİ HATIRLATMASI: Birçok arkadaşımız, İsa Kayacan veya Burdur’la ilgili şiir yazıp, yayınlayıp dosyalarına koymuş olabilirler! Yazıp yayınladığınız İsa Kayacan ve Burdur konulu şiirleriniz, hazırlamakta olduğumuz kitaplarda ayrı ayrı yer alacaktır.
Bu konuda İsa Kayacan; “Duyuruyor ve hatırlatıyoruz” dedi.
İletişim: dr.isakayacan@mynet.com, veya PK.15 A.Ayrancı-Ankara
***
Muallâ Tetik’ten: Ezgili Düşler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İstanbul’da yaşayan, emekli öğretmen, şair-yazar ve ressam Mualla Tetik’in yeni bir kitabı var masamda.
Adı: Ezgili Düşler.
Öykülerden oluşan kitap, Avcıol Basım Yayın tarafından yayınlanmış, günyüzü görmesi sağlanmış.
Gazeteci-şair, yazar ve araştırmacı Ahmet Özdemir hocanın uzunca bir sunuşu var ilk sayfalarda.
Bir yerinde Ahmet Özdemir; “Mualla Tetik yazın hayatında bir saman alevi gibi gelmiş, geçmiş olamazdı. Çünkü, Bulutlar Gizli Ağladı’da okuduğum öyküler, gel-geç bir heves rüzgarının önünde savrulup gidecek küller değildi” diyor.
Mualla Tetik hocanın, bugüne kadar karşılaşmadığımız bir öykü türü denediği ifade ediliyor.
TSM alanındaki çalışmalarıyla da tanıdığımız Mualla Tetik, öykülerinin isimlerini de bu alandan seçtikleriyle şekillendirmiş. Bunlardan bazı isimler, sıralamalar:
-Uşşak düşler, Hüzzam düşler, Hisarbuselik düşler, Saba düşler, Sarı yazın yürek çarpıntısı, Sen yanımda olduktan sonra, Ağlayan kolye vd.
Düşlerin arasında, Fakülte, Köy, Türkülü olanlar da var.
216 sayfalık Ezgili Düşler’deki öyküler, değişik anlatım biçimiyle şekillenmiş, şekillendirilmiş. Bir ölçüde öykücülüğümüz üzerine, bu alanda bir yenilik getirilmiş, böyle bir anlayışla okurların-sanat ve edebiyatseverlerin karşısına çıkılmış efendim. Tebriklerimi sunuyorum.
Sayfa 210’da başlayan “Arzu kız”ın sonundaki cümleler ve mısralardan:
-Zavallı kadın, hıçkırıklar içinde evine döner. Ev bomboş yiyecek ekmekleri yoktur. Arzu kız, karnı aç, anasının kucağında uyuya kalmıştır. Sokaktan geçenler, toprak damlı, tek göz evden Arzu’nun anasının ağıtını duymaktadır (üç dörtlükten biri):
Çık yoharı hayırsız, yurt görünsün,
Bize eden dizin, dizin sürünsün,
Dilerim Allah’tan gülmesin yüzün,
Biyol gelip hallarımı sormadın.
Burada noktamızı koyalım, 1946 yılında Çorum’da doğan, Mualla hocamızı selamlayalım efendim.
17 YAŞINDAKİ YESEVİ DERGİSİ
İstanbul’da aylık sevgi dergisi olarak Erdoğan Aslıyüce’nin sahip ve yazı işleri müdürlüğünde yayınlanan “Yesevi” dergisi Ocak 2010 daki 193 ncü sayısıyla 17 nci yayın yılı içerisine girdi. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
ERCİYES DERGİSİNİN
POSTA PAKETİ
Kayseri ilimiz merkezinde aylık 384 ncü sayısı yayınlanan fikir ve sanat dergisi “Erciyes” aracılığıyla bana gönderilen yayınların sıralanışı:
1- Yeniden Diriliş, kültür dergisi (S.60)
2- Çemen şiir dergisi (S.110)
3- Türk Ocağı Dergisi (S.105-106)
4- Bizim Eyvan Dergisi (2009-4)
5- İstiklâl Gazetesi(S.65-66)
İSA KAYACAN VE BURDUR ŞİİRLERİ HATIRLATMASI: Birçok arkadaşımız, İsa Kayacan veya Burdur’la ilgili şiir yazıp, yayınlayıp dosyalarına koymuş olabilirler! Yazıp yayınladığınız İsa Kayacan ve Burdur konulu şiirleriniz, hazırlamakta olduğumuz kitaplarda ayrı ayrı yer alacaktır.
Bu konuda İsa Kayacan; “Duyuruyor ve hatırlatıyoruz” dedi.
İletişim: dr.isakayacan@mynet.com, veya PK.15 A.Ayrancı-Ankara
***
Melâhat Ecevit duyguları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Isparta ilimiz merkezinde yaşayan, şair, yazar Melahat Ecevit’in yazı ve şiirlerinden örnekler gelmeye devam ederken, bunların satır ve mısraları arasındaki gezintimizi de sürdürüyoruz.
KAÇ PARALIK ADAMSIN?
Bir soru ve anlatım. 11 Mart 2006 tarihinde kaleme alınmış Melahat Ecevit tarafından. Bu yazıda, paranın varlığı, önemi anlatılıyor. “Paran kadar konuş, kaç paralık adamsın?” sözleri örnek gösterilerek, bir yerinde;
-“Fakirlik denilince aklımıza, maddi fakirlik gelir. Halbuki insanlar üzerinde manevi fakirliğin tahribatları daha fazladır.” denildikten sonra; “Merhametsiz, düşüncesiz, gayesiz, cesaretsiz, imansız, vicdansız, basiretsiz edebi bir aşkı olmayan insan, insandan sayılır mı?” diye soruluyor.
İNSAN KIYMETİ
Melahat Ecevit’in 04 Ocak 2010 tarihinde kaleme aldığı beş ayrı dörtlükten meydana gelen “İnsan kıymeti” adlı, başlıklı şiiri. Bu şiir; “İnsan kıymeti bilmez olursan/Gözünün yaşını silmez olursan/Sevgiyi paylaşıp, bölmez olursan/Gönül sohbetinde hazın bulunmaz” la başlıyor.
Sonra insanların hor görülmemesi sevgi gülünün dalından koparılmaması gerektiği sevgiyi bilmeyenlerin, yazda-baharda mevsimsiz üşüyecekleri anlatılıyor. Sonunda da;
Eğer yaşıyorsan, sevgiden uzak,
Yalandan, dolandan kalmazsan uzak,
Ayağını alır kurduğun tuzak,
Düşersin çukura, izin bulunmaz.
Mısralarıyla noktasını koyuyor Melahat Ecevit. Sonra “Komşu şehir Burdur” başlıklı şiirini 28 Ocak 2010 tarihinde kaleme alıyor.
KOMŞU ŞEHİR BURDUR
Melahat Ecevit’in yeni bir şiiri. “Şiirlerle Burdur–2” kitabımda da yeralacak bu şiir, dokuz dörtlükten meydana geliyor. İlk ve son dörtlükleri bu şiirin:
Bir başka şehirden bahsetme bana,
Şu Burdur’dan yakın komşu yok gibi.
Bir kere uğrarsan, gider hoşuna,
Bağlarında dimlit üzüm, çok gibi.
***
Burdur denilince, ilk akla gelen,
İsa Kayacan’dır başka yok gibi.
Burdur şivesiyle “mesmursuz” diyen,
Dilden dile “gali” sözü, çok gibi.
İSA KAYACAN VE BURDUR ŞİİRLERİ HATIRLATMASI: Birçok arkadaşımız, İsa Kayacan veya Burdur’la ilgili şiir yazıp, yayınlayıp dosyalarına koymuş olabilirler! Yazıp yayınladığınız İsa Kayacan ve Burdur konulu şiirleriniz, hazırlamakta olduğumuz kitaplarda ayrı ayrı yer alacaktır.
Bu konuda İsa Kayacan; “Duyuruyor ve hatırlatıyoruz” dedi.
İletişim: dr.isakayacan@mynet.com, veya PK.15 A.Ayrancı-Ankara
***
Nurettin Kocabıyık’ın “Suzan”ı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bize ulaşan kitapların, bazen çiceği burnunda, matbaadan yeni çıkmış olanları ulaşırken, ulaştırılırken, bazen basımının üzerinden yıllar geçmiş olanlar da gelebiliyor.
Nurettin Kocabıyık, Antalya’da yaşayan kalem sahiplerimizden biri.
Geçmiş yıllarda basılmış, günyüzü görmemiş 208 sayfalık “Suzan” adlı romanı bize yenilerde ulaştı.
Bir zamanlar, merkezi Kayseri’de bulunan, Anadolu İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği vardı. Bu kuruluşun, Akdeniz Bölge Başkanlığı Antalya’da faaliyet gösteriyordu.
Mustafa Ceylan ANASAM Akdeniz Bölge Başkanıydı. Birbiri ardına yayınladıkları kitaplardan biri de, yukarıda söz etmeye çalıştığımız Nurettin Kocabıyık imzalı “Suzan”dı.
Mustafa Ceylan’ın sunuşu var ilk sayfada. Sayın Ceylan, sunuşunun bir yerinde:
-“Suzan, içimizden biri. Hüznümüzün ve alın yazımızın girdabının türküsü. Elinizden bırakmadan okuyacaksınız. Nurettin Kocabıyık, kıvrak kalemi ve kurgulamadaki nadide buluşlarıyla daha nice önemli eserlere imza atacağını umut ettiğim bir yazarımız” diyor.
Suzan, romanın bir yerinde; Televizyondaki haberleri ve gazetelerde yayınlanan hüzün ve dram kokan boy boy resimleriyle herkesin tanıdığı ve bildiği popüler bir kadın oluyor..
Arkasından, anlatım devam ederken; “Eksik olan tek şey Serhat’tı ve onunla bu evde aşkı, sevgiyi, mutluluğu ve en güzel günlerini yaşamış birlikte mutlu günlerinde çektirdikleri resimleri, duvardaki yerlerinde öylece asılı duruyorlardı” yla karşılaşmamız Nurettin Kocabıyık’ın anlatım ve olayların birleştirilişindeki ustalığını gözlerimiz önüne sermiyor mu?.
Edebiyatın zor dallarından biri olan roman yazımında, anlatımında, olayların başından itibaren, devam ediş şekliyle, bitiriliş şekliyle birbiriyle irtibatlı oluşunun sağlanması gerekiyor. Nurettin Kocabıyık, “Suzan” adlı romanında bu gerçeğin yakalanışında başarılı olmuştur. Tebriklerimizi sunuyoruz efendim.
GÜNÜN SORUSU: Serçeler, cümle kargalarla kardeştir. Bilsek, bilebilsek: kurtlarla, kuzular ve canavarlarla ceylanlar da aynı. Peki, peki ya insan?. (Nurettin Kocabıyık)
Katılım Belgesi: Yeni Edebiyat Akımı “Gülce”: Sayın İsa Kayacan; 23 Ocak 2010 tarihinde Aktif Felsefe Derneği Antalya Şubesinde düzenlenen “Sanatının 44 ncü yılında Mustafa Ceylan ve Gülce Edebiyat Akımı Etkinliği”ne katılımınızdan dolayı teşekkür eder, saygılar sunarız. (Mustafa Ceylan-Antalya).
GÜNÜN HABERİ: Ruşen Özgül’ün (1943-2006) sahipliğinde, 3 Şubat 1969 tarihinde yayın hayatına başlatılan, Ömer Ö.Özgül’ün sahipliğinde yayınına devam eden “Özyalvaç” Gazetesi, 08 Şubat 2010 tarihinde 42.yayın yılına merhaba dedi.
İSA KAYACAN VE BURDUR ŞİİRLERİ HATIRLATMASI: Birçok arkadaşımız, İsa Kayacan veya Burdur’la ilgili şiir yazıp, yayınlayıp dosyalarına koymuş olabilirler! Yazıp yayınladığınız İsa Kayacan ve Burdur konulu şiirleriniz, hazırlamakta olduğumuz kitaplarda ayrı ayrı yer alacaktır.
Bu konuda İsa Kayacan; “Duyuruyor ve hatırlatıyoruz” dedi.
İletişim: dr.isakayacan@mynet.com, veya PK.15 A.Ayrancı-Ankara
***
İki imzadan birer şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İki imzadan birer şiirle, merhabalaşmak istiyorum. Bu şiirler. İlköğretim okulu öğrencilerimizden ..
Birincisi, Burdur ilimize bağlı Tefenni ilçemizin Namık Kemal İlköğretim Okulu sınıf 6-B No: 7 (Mart 2009) kayıtlı öğrencimiz Duygu Esra Ersoy.
İkincisi, Ankara Arı Okulları 5-A sınıfı 247 numaralı öğrencilerinden torunum Nazlı Aykut’un, (19.01.2010) tarihli şiiriyle karşı karşıyayız. Buyurun:
İSA KAYACAN (Duygu Esra Ersoy)
Burdur’un Tefenni İlçesinde,
Ece Köyü denilen, Gül Bahçesinde,
Bir Sonbahar gecesinde,
Doğdu duayen İsa Kayacan.
*
Hep Anadolu Basını dedi.
Kâh omuz verdi, kâh el verdi.
Edebiyata gönül verdi,
Hemşerimiz İsa Kayacan.
*
Bazen Ankara Mektubundan seslendi.
Bazen Çanakkale’den, yahut Edirne’den.
İçinde her zaman Anadolu özlemi vardı.
Yüreği hep yazmak için atardı.
*
Devlet adamı, şair ve de yazar,
Bazen özlem, bazen umut yazar.
Yüz küsur kitaba, üç bin dergi ve gazeteye
Ese diye, Tefennili diye imza atar.
*
Okulumuza destek verdi.
Önce insan, önce eğitim dedi.
Doğduğu Tefenni’ye,
Kitaplarıyla beraber sevgisini verdi.
*
Edebiyatın Evliya Çelebisi,
Burdur’umuzun Fahri Elçisi,
Türk Basınının duayeni,
Gazeteci yazar İsa Kayacan.
DEDEM İSA KAYACAN’A AKROSTİŞ (Nazlı Aykut)
İliğimize işledin sen,
Sana çok teşekkür etsem az şimdiden,
Artık oldun bir gazeteci.
*
Kapılarımız her zaman açık sana,
Aralıktan bakarız sana,
Yazar – gazeteci olmak kolay mı?,
Aşık destan yazarsın dağlarda,
Ceyhan’dan, Everest’e
Aldın götürdün bizi,
Ne yapardık sen olmasan?,
İSA KAYACAN VE BURDUR ŞİİRLERİ HATIRLATMASI: Birçok arkadaşımız, İsa Kayacan veya Burdur’la ilgili şiir yazıp, yayınlayıp dosyalarına koymuş olabilirler! Yazıp yayınladığınız İsa Kayacan ve Burdur konulu şiirleriniz, hazırlamakta olduğumuz kitaplarda ayrı ayrı yer alacaktır.
Bu konuda İsa Kayacan; “Duyuruyor ve hatırlatıyoruz” dedi.
İletişim: dr.isakayacan@mynet.com, veya PK.15 A.Ayrancı-Ankara
16 Şubat 2010 Salı
KONUK YAZAR:
Nesli tükenmeye başlayan
edep ve edebiyat erenlerinden: Prof. Dr. İsa Kayacan
Mehmet NACAR
‘’Hasan Hüseyin ve Güldali’nin çocukları olarak, 20 Eylül 1943 tarihinde Burdur’un Tefenni İlçesi’ne bağlı Ece Köyü’nde doğdu. İlk şiiri Nisan 1956’da, ilk yazısı 24 Ocak 1961’ de yayınlandı. Edebiyatın değişik dallarında 121 ayrı kitap yayınladı. 39 bin dolayında makalesi, 3420 ayrı gazete ve dergide yer aldı. Değişik kamu kuruluşlarında basından sorumlu görevler yaptı. 11 ayrı Bakanın “Basın Danışmanı” olarak çalıştı. “Bakanlıklar arası en çalışkan ve başarılı Basın Danışmanı” seçildi. “Basında 25 yılın şeref ödülü” başta olmak üzere, onlarca ödül ve 203 plâket aldı. Defalarca yılın yazarı, yılın edebiyatçısı, yılın şairi ve yılın editörü seçildi. Azerbaycan’ın Başkenti Bakü’de bulunan üniversitelerce iki ayrı “Fahri Doktora”, bir “Fahri Profesörlük” pâyesi alan ve “Guinees Rekorlar Kitabı”na girme çalışmalarını sürdüren Kayacan’ın adı Burdur merkez ve Tefenni ilçesinde Belediye Meclislerinin kararlarıyla birer Cadde ve Sokağa verildi. 2006 yılında Ankara ve Burdur’da “Türk Kültür ve Basın-Yayınına 50. Hizmet Yılı” kutlanan İsa Kayacan, Anadolu’da yayınlanan yüzlerce gazetenin “yazar kadrosunda” yer almaktadır…’’
Üstteki özetin özeti(!) olan yazıyı Sayın Kayacan’ın kendi sitesinden aldım. Ancak, kendileri hakkında yeterince yazmaya kalkarsam (yetmez ama) kalın bir kitap yazmak zorunda kalacağım.
Yazılarıyla ilk tanışmam Kilis Kent Gazetesi’ndeki yazılarını okuyarak başladı. Yurdun görevde bulunduğum beş ilinde ve dolaştığım diğer illerde yazılarına her zaman rastladım ve ilgiyle okumayı sürdürdüm.
Sayın Kayacan’ın bazı yazar ve ediplerin yaptığı gibi kendisini edebi vitrinlerde gösterme merakı ve çabası yoktur. Çünkü edebi vitrinler her zaman İsa Kayacan arayışı içindedir.
İlk şiir kitabımı yayınladığımda kendisine bir adet postaladım. Aradan aylar geçti. Bir gün postadan bir zarf geldi. Gönderen İsa Kayacan’dı. Zarfı açtığımda yurdun değişik il ve ilçelerinde yayınlanan gazetelerden kesilmiş kupürler buldum. Bunlar kitabımın İsa Kayacan imzalı tanıtım yazılarıydı…
İSA KAYACAN’IN KÜTÜPHANESİ:
ANADOLU KÜTÜPHANESİDİR
Bundan iki yıl önceydi.
Antalya’da Sayın Mustafa Ceylan’ın hazırladığı şiir etkinliklerine katıldım. Sayın
İsa Kayacan üstatla yüz yüze tanışmamız orada gerçekleşti. Üç gün süren güzel bir etkinlikti. Resort Hotel’de yapılıyordu.
İsa Kayacan mikrofon aldığında söylediği şu sözler dikkatimi çekmişti.
-Arkadaşlar, bana kitap göndermeyin. Her gün onlarca kitap geliyor ve çok yoruluyorum. Kitapları tanıttıktan sonra da kimse teşekkür etmeyi aklına getirmiyor…
Üçüncü kitabım yayınlanmıştı. Kendisine vermek istiyordum. Bu haklı sözleri üzerine düşündüm ve kitabı vermek istedim. Salonda karşılaştık. Odasına ne zaman gideceğini sordum. Niçin diye sordu kendisi. Kitap vereceğimi ama tanıtım yazısı beklemediğimi, sadece kitaplığında bulunmasını istediğimi söyledim. Burada eline tutuşturmanın saygısızlık olacağını da sözlerime ekledim.
-Ver o kitabı, dedi.
Kitabı verdim. Sonrasında nerede gördümse kitap elindeydi.
Sayın Kayacan’ın kütüphanesi Anadolu Kütüphanesi’dir. Anadolu’da yayınlanan her kitap, her gazete, her dergi şu veya bu şekilde kendisine mutlaka ulaştırılır. Kitabımın İsa Kayacan damgalı, böyle bir kütüphanede bulunmasını ayrıcalık ve onur saymaktayım.
Son kitabımı da gönderdim kendilerine. Gönderdiğimi unutmuşum. Zaman zaman acaba gönderdim mi, diye düşünürken netten araştırmayı akıl ettim. Tanıtım yazısı çeşitli gazetelerde ve net ortamındaki birçok sitede yayınlanmıştı. Geçen gün de gönderdiği gazeteler geldi.
ANADOLU KÜLTÜRÜNDE EDEBİ MERKEZ
İsa Kayacan üstadımla ilgili ne yazsam yetersiz kalacağını biliyorum. O edebiyata, şiire ve Anadolu Türk Kültürüne gönül vermiş bir edebi derviştir. Çalışmalarında hiçbir çıkar, ün ve şan beklentisi yok. Tek amacı Anadolu kültürüne hizmet etmek. Benim gibi kenarda köşede gizli kalmış edebiyat yolcularını patika yollardan asfalta çıkarmak ve tanıtımlarını yapmak. Ancak bu tanıtımları yaparken maksadı kişileri yüceltmek değil, edebiyata ve Türk kültürüne hizmet etmektir.
Dili ve kültürü yiten milletlerin kendileri de yok olmuş sayılırlar.
Bilirsiniz. Anadolu erenleri diye bir deyim var. Genelde dini konularda derinliği olanlarla, dini önderlikte bulunanlar için söylenmiş bir deyim.
Sayın İsa Kayacan Anadolu’muzda yetişmiş edep ve edebiyat erenlerinden biridir. Zamanımızda nesli tükenmeye başlayan bu tür erenlerimizin kadir ve kıymetini bilmek zorundayız.
O Anadolu Kültüründe edebi bir merkezdir. Parasal değerle ölçülen servetler yok olmaya mahkûm. Üstat hiçbir zaman yok olmayacak edep ve edebiyat zenginliğini kendinde toplayan müstesna bir isim…
Nesli tükenmeye başlayan
edep ve edebiyat erenlerinden: Prof. Dr. İsa Kayacan
Mehmet NACAR
‘’Hasan Hüseyin ve Güldali’nin çocukları olarak, 20 Eylül 1943 tarihinde Burdur’un Tefenni İlçesi’ne bağlı Ece Köyü’nde doğdu. İlk şiiri Nisan 1956’da, ilk yazısı 24 Ocak 1961’ de yayınlandı. Edebiyatın değişik dallarında 121 ayrı kitap yayınladı. 39 bin dolayında makalesi, 3420 ayrı gazete ve dergide yer aldı. Değişik kamu kuruluşlarında basından sorumlu görevler yaptı. 11 ayrı Bakanın “Basın Danışmanı” olarak çalıştı. “Bakanlıklar arası en çalışkan ve başarılı Basın Danışmanı” seçildi. “Basında 25 yılın şeref ödülü” başta olmak üzere, onlarca ödül ve 203 plâket aldı. Defalarca yılın yazarı, yılın edebiyatçısı, yılın şairi ve yılın editörü seçildi. Azerbaycan’ın Başkenti Bakü’de bulunan üniversitelerce iki ayrı “Fahri Doktora”, bir “Fahri Profesörlük” pâyesi alan ve “Guinees Rekorlar Kitabı”na girme çalışmalarını sürdüren Kayacan’ın adı Burdur merkez ve Tefenni ilçesinde Belediye Meclislerinin kararlarıyla birer Cadde ve Sokağa verildi. 2006 yılında Ankara ve Burdur’da “Türk Kültür ve Basın-Yayınına 50. Hizmet Yılı” kutlanan İsa Kayacan, Anadolu’da yayınlanan yüzlerce gazetenin “yazar kadrosunda” yer almaktadır…’’
Üstteki özetin özeti(!) olan yazıyı Sayın Kayacan’ın kendi sitesinden aldım. Ancak, kendileri hakkında yeterince yazmaya kalkarsam (yetmez ama) kalın bir kitap yazmak zorunda kalacağım.
Yazılarıyla ilk tanışmam Kilis Kent Gazetesi’ndeki yazılarını okuyarak başladı. Yurdun görevde bulunduğum beş ilinde ve dolaştığım diğer illerde yazılarına her zaman rastladım ve ilgiyle okumayı sürdürdüm.
Sayın Kayacan’ın bazı yazar ve ediplerin yaptığı gibi kendisini edebi vitrinlerde gösterme merakı ve çabası yoktur. Çünkü edebi vitrinler her zaman İsa Kayacan arayışı içindedir.
İlk şiir kitabımı yayınladığımda kendisine bir adet postaladım. Aradan aylar geçti. Bir gün postadan bir zarf geldi. Gönderen İsa Kayacan’dı. Zarfı açtığımda yurdun değişik il ve ilçelerinde yayınlanan gazetelerden kesilmiş kupürler buldum. Bunlar kitabımın İsa Kayacan imzalı tanıtım yazılarıydı…
İSA KAYACAN’IN KÜTÜPHANESİ:
ANADOLU KÜTÜPHANESİDİR
Bundan iki yıl önceydi.
Antalya’da Sayın Mustafa Ceylan’ın hazırladığı şiir etkinliklerine katıldım. Sayın
İsa Kayacan üstatla yüz yüze tanışmamız orada gerçekleşti. Üç gün süren güzel bir etkinlikti. Resort Hotel’de yapılıyordu.
İsa Kayacan mikrofon aldığında söylediği şu sözler dikkatimi çekmişti.
-Arkadaşlar, bana kitap göndermeyin. Her gün onlarca kitap geliyor ve çok yoruluyorum. Kitapları tanıttıktan sonra da kimse teşekkür etmeyi aklına getirmiyor…
Üçüncü kitabım yayınlanmıştı. Kendisine vermek istiyordum. Bu haklı sözleri üzerine düşündüm ve kitabı vermek istedim. Salonda karşılaştık. Odasına ne zaman gideceğini sordum. Niçin diye sordu kendisi. Kitap vereceğimi ama tanıtım yazısı beklemediğimi, sadece kitaplığında bulunmasını istediğimi söyledim. Burada eline tutuşturmanın saygısızlık olacağını da sözlerime ekledim.
-Ver o kitabı, dedi.
Kitabı verdim. Sonrasında nerede gördümse kitap elindeydi.
Sayın Kayacan’ın kütüphanesi Anadolu Kütüphanesi’dir. Anadolu’da yayınlanan her kitap, her gazete, her dergi şu veya bu şekilde kendisine mutlaka ulaştırılır. Kitabımın İsa Kayacan damgalı, böyle bir kütüphanede bulunmasını ayrıcalık ve onur saymaktayım.
Son kitabımı da gönderdim kendilerine. Gönderdiğimi unutmuşum. Zaman zaman acaba gönderdim mi, diye düşünürken netten araştırmayı akıl ettim. Tanıtım yazısı çeşitli gazetelerde ve net ortamındaki birçok sitede yayınlanmıştı. Geçen gün de gönderdiği gazeteler geldi.
ANADOLU KÜLTÜRÜNDE EDEBİ MERKEZ
İsa Kayacan üstadımla ilgili ne yazsam yetersiz kalacağını biliyorum. O edebiyata, şiire ve Anadolu Türk Kültürüne gönül vermiş bir edebi derviştir. Çalışmalarında hiçbir çıkar, ün ve şan beklentisi yok. Tek amacı Anadolu kültürüne hizmet etmek. Benim gibi kenarda köşede gizli kalmış edebiyat yolcularını patika yollardan asfalta çıkarmak ve tanıtımlarını yapmak. Ancak bu tanıtımları yaparken maksadı kişileri yüceltmek değil, edebiyata ve Türk kültürüne hizmet etmektir.
Dili ve kültürü yiten milletlerin kendileri de yok olmuş sayılırlar.
Bilirsiniz. Anadolu erenleri diye bir deyim var. Genelde dini konularda derinliği olanlarla, dini önderlikte bulunanlar için söylenmiş bir deyim.
Sayın İsa Kayacan Anadolu’muzda yetişmiş edep ve edebiyat erenlerinden biridir. Zamanımızda nesli tükenmeye başlayan bu tür erenlerimizin kadir ve kıymetini bilmek zorundayız.
O Anadolu Kültüründe edebi bir merkezdir. Parasal değerle ölçülen servetler yok olmaya mahkûm. Üstat hiçbir zaman yok olmayacak edep ve edebiyat zenginliğini kendinde toplayan müstesna bir isim…
11 Şubat 2010 Perşembe
Şiirimizin beş yıldızlı çınarı rahmetli Ahmet Tufan Şentürk’den üç şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
09 Mayıs 2005 tarihinde kaybettiğimiz, 10 Mayıs 2005 tarihinde doğum yeri Karaman-Sarıveliler, Esentepe köyünde toprağa verdiğimiz şiirimizin beş yıldızlı çınarı rahmetli Ahmet Tufan Şentürk ağabeyimizin nüfus cüzdanında doğum tarihi (yılı) 1924 olarak görünüyor. Gerçek doğum tarihinin (yıllarının) 1916-1918 olduğu ifade ediliyor.
Ahmet Tufan Şentürk, Konya-Ermenek ilçesine bağlı Esentepe (eski adı: Lamos) köyünde doğdu. Babası Battalgazi soyundan Battaloğlu Gök Ali, annesi bir müftü kızı olan Fatıma hanımdır.
Ahmet Tufan Şentürk ustamızın üç şiirini aşağıya alıyor, O’nu hergeçen gün özlediğimi(zi) kaydetmek istiyorum efendim. Ruhu şadolsun. Onsuz yaşamak gerçekten zor:
BU ÇİLE BÖYLE ÇEKİLİR (1950)
Ruhumdaki iniş çıkış
Ne inilir, ne çıkılır.
Ne şöhret lazım, ne alkış,
Bu çile böyle çekilir.
*
Burcuna sancak çekilir,
Yıldızlar gibi, ay gibi.
Ne girilir, ne çıkılır,
Yedi katlı saray gibi..
*
Gönlüm öylesine deli,
Ne durulur, ne yorulur.
Ben beni bildim bileli,
Günahı benden sorulur..
*
Ruhumdaki iniş, çıkış,
Ne inilir ne çıkılır.
Ne şöhret lazım ne alkış,
Bu çile böyle çekilir..
BİLİRİM
Aşk ne demek, sevda nedir bilirim.
Gönül nedir, göz ne demek bilirim.
Fidan nedir? Tomurcuk ne, dal nedir?
Tebessüm ne, söz ne demek bilirim..
*
Sorma bana çiçek nedir, gül nedir?
Arı nedir? Bal ne demek bilirim..
Sarraf değilim ya mihenk taşıyım
Altın nedir, pul ne demek bilirim.
SEVEBİLİR MİSİNİZ?
Ağzınız var mı, diliniz,
Konuşabilir misiniz?
Dudaklarınız var mı, dudaklarınız,
El etek öpebilir misiniz?
Gözleriniz var mı, gözleriniz,
Görebilir misiniz?
Kulaklarınız var mı kulaklarınız,
Duyabilir misiniz?
*
Elleriniz var mı, elleriniz,
Dostça uzatabilir misiniz?
Başınız var mı, başınız,
O başın içinde beyin,
Düşünebilir misiniz?
*
Yüreğiniz var mı, yüreğiniz,
Sevebilir misiniz?
Ahmet Tufan ŞENTÜRK
***
Azerbaycan’ın milli lideri
Haydar Aliyev’in dil siyaseti
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Araştırmalar, değerlendirmeler ve yayınlar, getirdikleriyle önem kazanıyor, takdir kazanıyor.
Doç. Dr, Tamilla Abbashanlı Aliyeva’nın Türkiye Türkçesine çevirdiği, Salâtın Ahmedova’nın “Haydar Aliyev’in Dil Siyaseti” adlı kitabı, 84 sayfayla Eskişehir’de günyüzü gördü.
2010 yılının başında okurlarıyla buluşan, buluşturulan kitabın ilmi editörü Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi’nin muhabir üyesi, emektar ilim hadimi Prof. Dr. Nizami Caferov.
Referansçı: Emektar ilim hadimi Prof. Dr Nizami Hudiyev.
Editör: Araştırmacı, yazar, şair Muharrem Kubat.
İçindekiler sayfasına bakıyoruz, gördüklerimizden:
1- Azerbaycan’da Devlet dil siyasetinin formalaşması tarihinden,
2- Haydar Aliyev müstakil Azerbaycan Devleti Dil Siyasetinin esaslarının yaratıcısıdır,
3- Azerbaycan dilinin Devlet dili olarak gelişimi uğrunda H. Aliyev’in mücadelesi,
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Tamilla Abbashanlı-Aliyeva’nın uzunca bir sunuşu var kitabın ilk sayfalarında başlayan. Buradan bir sunuş bölümü:
-“Mustafa Kemal Atatürk’ün dil siyasetine önem veren Azerbaycan halkının umum, milli lideri H. Aliyev’in dediği fikirler Atatürk’ün dil hakkında fikirleriyle sesleşir: Dil edebiyatla, kültürle, maneviyatla bağlıdır. Bunlarsız vatan perverlik yoktur”..
1- Azerbaycan dili Türk dillerinden biridir,
2- Azerbaycan halkı Türk halklarından biridir,
3- Azerbaycan halkının dili Azerbaycan diliyse, etnik genezle glotogenez arasında fark yoktur.
Yazar Salâtın Ahmedova, Azerbaycan’da devlet dil siyasetinin formalaşması tarihini üç ana bölümde inceliyor, değerlendiriyor. Bunlar.
1- Azerbaycan Halk Cumhuriyeti dönemi (1918-1920)
2- Azerbaycan Sovyet dönemi (1920-1991)
3- Azerbaycan Respublikası dönemi (1991’den sonra)
Azerbaycan dil siyasetinin yürütülmesi. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti dönemiyle başlıyor.
Kayıt ve araştırmalar gösteriyor ki; özellikle 70-80 yıllarında Haydar Aliyev’in respublikada yürütüldüğü dil siyasetinin esasını;
1- Dile, milli, manevi, medeni servet gibi yanaşılması,
2- Ona milli müteşekkilliği mühim amili olarak bakılması,
3- Onun siyasi değerinin güçlendirilmesi,
4- Bunların tamamının gerçekleştirilmesi için, şahsi teşebbüslere meydan verilmesinin oluşturulduğu görülüyor. ***
Abdülkadir Güler’in eserlerinde halk bilimi unsurları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bazen, masanızda duran eserlerin sayfalarındaki gezintinizin başlangıcında, isimler üzerinde herhangi bir değişiklik yapamıyorsunuz.
Bu genel görüntünün adı; eğitimci, yazar, şair ve araştırmacı Abdülkadir Güler hocanın bize son ulaşan kitabının üzerindeki kelimeler bütünlüğüydü efendim.
Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencilerinden Nerve Nur Usluer’in bitirme tezi olarak hazırladığı, Abdülkadir Güler hocanın kitaplaştırdığı bir yayın.
120 büyük sayfayla yayınlanmış. Tez Danışmanı: Dr. Bayram Durbilmez.
Söke’de 2010 yılının başında günyüzü gören bir yayın.
Birinci bölümde; Abdülkadir Güler’in hayatı etrafında araştırma ve değerlendirme yapılmış.
İkinci bölümde; Abdülkadir Güler’in eserlerinde halk bilimi unsurları araştırılmış,
Birde ek bölüm verilmiş.
Merve Nur Usluer önsözünün bir yerinde; “Bu inceleme, halk bilimi unsuru geçen şiir veya yazının adı gösterildikten sonra, bu yazıyı ya da şiirin yeraldığı kitabın belirtilmesi şeklindedir.” deniliyor.
Buradan, daha doğrusu kitabın 16 ncı sayfasındaki bilgilerden hatırlıyor veya öğreniyoruz ki, Abdülkadir Güler’in mahlası Aşık Geylâni dir. Şiirlerinin bir kısmı halk tarzı şeklindedir. Halk şiiri tarzında yazdıklarını Aşık Geylâni mahlasını kullanıyor Abdülkadir Güler. Aşık Geylâni mahlasıyla yayınlanan şiirlerden “Gül üstüne” adlı olanın ilk dörtlüğü:
Yürekte aşk perde perde,
Bir türkü yak gül üstüne,
Yar uğruna düşmüş derde,
Gül üstüne, gül üstüne.
Merve Nur Usluer’in bu bitirme tezinde, Abdülkadir Güler’in;
Hayatı ve eserleri, Eserlerinde halk inanışları, Halk edebiyatı, Bayramlar ve töreler, Yöresel sözler, Aldığı ödüller, Hakkında yazılanlar üzerine, Tematik bir inceleme, ana başlıklarıyla titiz bir araştırma, inceleme ve değerlendirme yapılmış.
Bu çalışmanın temelinde, hepimiz için geçerli olan, halkın içinden gelen halk yaşantısıyla özdeşleşen Dr. Bayram Durbilmez hocanın emeğinin fazla olduğunu kaydetmeli,
Hocamızı buradan sevgi ve saygıyla selamlamalıyım.
Bu güne kadar 21 ayrı eserin altına imza atan, yayına hazır üç ayrı eseri bulunan Abdülkadir Güler hocamızı tebriklerimi sunuyor, O’nun Türk edebiyatı içerisindeki farklı yerinin giderek büyüdüğünü, emsalleriyle arasının açıldığını görmekten mutlu olduğumu kaydetmek istiyorum efendim.
GÜNÜN YORUMU: Abdulkadir Güler, hepimizden fazla Aydınlıdır. Öğretmenliğini de unutmamış. Bize Atatürk’ten de dersler aktarıyor. Bu derslerden bir tanesi de şu: Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir milletin ve hep aynı cevherin damarlarıyız. Türk kültür dağarcığına katkıda bulunuyor (Mustafa Kemal Yılmaz, Aydın Eski Milletvekili.) ***
Kilis çıkışlı yayınların içinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kilis ilimiz çıkışlı yayınlar, İl merkezi ve başka yerleşim birimlerinde bulunan Kilis sevdalılarının yayınladıkları, günyüzü görmelerini sağladıkları çalışmalar sonucu bana ulaşıyor. Bunlardan:
KENT GAZETESİ
Kilis il merkezinde 48 yıldır yayınlanan, günlük olarak okurlarının karşısına çıkışıyla, Anadolu Basını içindeki “çınarlar” arasına katılmaya hak kazanan Kent Gazetesi, 03 Eylül 1961 tarihinde okurlarına merhaba dedi.
Gazetenin sahibi Ahmet Barutçu, Anadolu Basınını çok iyi bilen, usta bir gazeteci. 79 ncu boyuttan seslenmeye devam ediyor. Kent’in yazısı işleri müdürlüğü de Sevinç Barutçu tarafından yerine getiriliyor. Kent, Anadolu Basını içindeki benzerleri arasında, haberleri, makale yazarları sıralamasıyla dikkat çeken ve önemli kabul ettiğimiz gazeteler arasında yaralıyor.
ZEYTİN DALI DERGİSİ
Kilis Merkezde, Kilis Kültür Derneği Kilis Şubesince yayınlanan 28 sayfalık bir dergi.
Anılan Şube Başkanı Muhlis Salihoğlu, derginin sahibi. Necmittin Biçici ise yazı işleri müdürü. Muhlis Salihoğlu arkadaşımız aynı zamanda derginin yayına hazırlanmasında emeği geçen bir usta. Kilis ve Kilisliyle ilgili değişik bilgilerin, araştırma ve değerlendirmelerin yer aldığı dergi sayfalarında, yer yer şiirlerle de karşılaştığımız oluyor.
DÜNYADA KİLİS
İstanbul Kilis Vakfının yayın organı olarak iki ayda bir yayınlanan “Dünyada Kilis”, 2009 Kasım-Aralık ayları için hazırlanan, yayınlanan sayısıyla yine dikkat çekti. “Özel Sayı”ydı bu.
“07 Aralık 2009 Kilis ilinin 88. kurtuluş bayramını kutluyoruz” deniyordu kapakta bir cümleyle. Ayrıca, devletimizin kurucusu yüce Atatürk’ün veciz sözlerinden biride yer alıyordu kapakta efendim.
11 nci sayfada yer alanlar arasında, bendenizin bir fotoğrafı ve önceki aylarda “Dünyada Kilis”le ilgili yazdıklarımdan bazı cümleler naklediliyordu. Girişinde; Prof. Dr. İsa Kayacan bir Kilis dostu.. Her fırsatta yazdığı gazetelerde hep –Dünyada Kilis- bülten ve Kilis Vakfı’nı gündeme taşır ve övgüler yağdırır” deniyordu efendim. Bende, teşekkür ve tebriklerimi sunuyorum sayın Nejat Taşkın hocam.
İZMİR’DE KİLİS’İN SESİ
İzmir Kilisliler Kültür ve Dayanışma Derneğinin yayın organı bir dergi. Aralık 2009’da 6 ncı sayısı yayınlanmış bu derginin. Dernek adına sahibi Reşit Muhtar, Sorumlu yazı işleri müdürü: Mehmet Özgüler, 20 sayfalık “İzmir’de Kilis’in Sesi” Dergisi, Kilis Kültür Derneğinin kurucularından, Sayın M. Faruk Dalgıç tarafından bana gönderildi. Tebriklerimi, teşekkürlerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim. Sayın Dalgıç’ın mektubundan:
Çok değerli büyüğüm, İsa Kayacan beyefendiye; Ben M. Faruk Dalgıç. Belki Kilis Zeytin Dalı’nda, belki Kilis Kent Gazetesinde ismim gözünüze çarpmış olabilir. Nejat Taşkın beyden aldım adresinizi. Yazılarınızı okuyor, belki bana göndereceğiniz kitap ve dergi gibi yayınlar olabilir.. Dergimizi size de yolluyorum.
Prof. Dr. Saim Sakaoğlu hakkındaki yazınızı okuyunca, otuzbeş yıl önceki unutamadığım Tuzla Piyade Okulundaki arkadaşımı anımsattınız bana. Saim beye de yeni ulaştım. En derin sevgilerimle yeni yılınızı kutluyor. Esenlikler diliyorum (M.Faruk Dalgıç, İzmir, 24.12.2009) ***
Mansur Ekmekçi’den iki Azerbaycan şiiri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Adana’lı, araştırmacı, yazar ve şairlerimizden Mansur Ekmekçi’den iki Azerbaycan şiiri sunmak istiyorum. Sırasıyla bu şiirler efendim:
CAN AZERBAYCAN
(Mansur Ekmekçi-06.12.2008)
*
Her günüm, her anım seninle geçer
Azerbaycan sana daim ağlarım.
Gönlüm seni sevdi, her yerde seçer
Sensiz geçen güne kara bağlarım.
*
Sarı Rus kalbini etmişti talan
Yaralar sarıldı, oldu bir yalan
Türk’ün Türk’ten başka tek dostu kalan
Sensin, her dem sana yürek dağlarım.
*
Denize nazırdır Erdebil, Namin
Hak sizi korusun, diyelim âmin
Karabağ, Nahçıvan beled-ıl emin
Mor menekşe, sümbül kokar dağlarım.
*
Narin Aras Nehri, nazlıca akar
Aktıkça bağrımı derinden yakar
Hazar’ın gözleri Bakü’ye bakar
Sensin benim yönüm, sana çağlarım.
*
İstiklâl uğruna can verdin taşa
Civanların azmi gitmedi boşa
Canım Ata yurdum, gönlümde yaşa
Buna şahit oldu gençlik çağlarım.
AZERBAYCAN AZERBAYCAN
Güzel yurdumun kalesi
Azerbaycan Azerbaycan
Bağında sümbül, lalesi
Azerbaycan Azerbaycan.
*
Azeri’dir şirin dilin
Nahçıvan, Karabağ ilin
Bayrağı üç renktir bilin
Azerbaycan Azerbaycan.
*
Moskofları vurdun taşa
Bayrağını diktin başa
Gönüllerde daim yaşa
Azerbaycan Azerbaycan.
*
Dilimiz aynı dildendir
Sazımız aynı teldendir
Gücümüz aynı beldendir
Azerbaycan Azerbaycan.
*
Ay yıldızlı bayrağımız
Kalpten kalbe sancağımız
Ata yurdu toprağımız
Azerbaycan Azerbaycan.
*
Aynı soydan gelir atan
Aynı toprak, aynı vatan
Mansur’un gönlünde yatan
Azerbaycan Azerbaycan.
Mansur EKMEKÇİ (07.12.2008, Adana) ***
HTMYO Gençlik Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Üniversitelerimiz bünyesindeki faaliyetler, çoğunlukla gelecek için ümit veriyor, alkış topluyor.
Kısa adı MAKÜ olan, Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’ne bağlı, Burdur-Bucak Hikmet Tolunay Meslek Yüksekokulu öğrencilerince hazırlanan bir dergi var elimde. Altı ayda bir yayınlanıyor. 2 nci sayfasının sayfalarına doğru bir gezinti için buyrun:
HTMYO Gençlik Dergisi adına imtiyaz sahibi: Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Dalgar (Yüksekokul Müdürü)
Sorumlu yazı işleri müdürü: Öğr. Gör. Ayşe Yıldırım,
Editör: Okutman, Hakan Acar
Sorumlu öğrenciler: Halk Bilimi ve Spor Topluluğu, Basın-Yayın Birimi Başkanı: Ökkeş Analık. Anılan birim Başkan Yardımcısı: Semih Karaduman.
Altı ayda bir yayınlanan bir üniversite dergisi olan “Gençlik Dergisi’nin sayfalarında yer alanlar, gelecek için, ümit veren genel bir görüntü ortaya koymakta.
Derginin kimliğinde isimleri bulunanlar genel olarak görüşlerini sayfalara aktarmışlar.
Analık ve Karaduman ortak bir teşekkür yazısı yazarak, dergiye katkıları olanlara “teşekkürleri”ni ortaya koymuşlar. Bu iki genç, gelecek için ümit verenlerin başında geldikleri için, çalışmaları da o ölçüde dolu ve alkışlanacak cinsten olmuş. Tebriklerimi, sevgilerimi sunuyorum efendim.
Örneğin “Geçmişten günümüze Bucak” başlığı altında fotoğraflarla verilenler, ciddi bir araştırmanın ürünü olarak ortaya çıkıyor.
15 ve 16’ncı sayfalarda bendenizle, 25 ve 26 ncı sayfalarda da HTMYO’nun öğretim görevlilerinden Mehtap Arslan’la Ökkeş Analık röportajları (soru ve cevaplar) dikkat çekiyor. Semih Karaduman’ın “Sensizim” adlı şiirinden:
- Keşke diye başlamak geliyor içimden,
Sevmeseydim keşke seni bu kadar,
Bunu hiç söylemeseydim ve bilmeseydin,
Hiç bir zaman,
İçim yanıyor, her yerde sen,
Bir an olsun çıkmıyorsun aklımdan. ***
Kilisli bir doktorun harp ve memleket anıları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hemşehrim, Prof. Dr. Metin Özata, İstanbul’dan bir kitap daha gönderdi. Bir de notu dikkat çekiyor, “Bu kitabı Kilisli bir doktor yazmış. İstiklâl savaşı anıları var. Kilisliler bu doktoru bilmiyor. Kilis Kent Gazetesinde tanıtırsanız çok iyi olur” denilen.
Kitap 236 büyük sayfa. Genelkurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı yayınları arasında günyüzü görmüş.
Yazan: Kilisli Dr. Mehmet Derviş Kuntman. Derleyen: (E) Prof. Dr. Metin Özata.
ATASE ve Dent. Başkanı Korgeneral Abdullah Atay’ın sunuşu, Prof. Tbp. Kd.Alb (E) Metin Özata’nın uzunca bir (notu) var. Önsöz, Dr. M. Derviş Kuntman’ın.
İçindekiler bölümlerine bakıyoruz, anılar askerlik ve sivil şeklinde ikiye ayrılmış. Askerlik anıları, Dr. M. Derviş Kuntman’ın tıbbiye hayatıyla başlıyor. Yıl: 1900. Sonra, Tıbbiye-i Şahane’ye geçiş (1904), Meşrutiyet’in ilanı (1908) şeklinde devam ediyor.
Burada, Selânik ziyareti (12 Eylül 1908), 31 Mart olayı (13 Nisan 1909), Balkan Harbi (1912), Cepheye Hareket (08 Aralık 1912),
Edirne’nin geri alınışı (22 Temmuz 1913), İstanbul Anlaşması (29 Eylül 1913), Sarıkamış’tan çekiliş (4-5 Ocak 1915), Rusların taarruzu (11 Ocak 1916), Cumhuriyet’in ilanı (29 Ekim 1923) vd.
Sivil anılar bölümünde; Erzincan vilayetinde (25 Mart 1924), Bataklık sıtma, Ordu Memleket hastanesi, Kars’taki temizleme evi, Iğdır’da sıtma savaşı, Kırklareli’nde su sorun, Çanakkale memleket hastanesi, Çanakkale’deki eczaneler, Çanakkale kazaları hakkında ufak bilgi vd.
91 nci Alay 2 nci Tabur Tabibi Mehmet Derviş’in bir fotoğrafı. Askerlik anılarının başlayışı. Sivil anılar, Ordu Vilayeti Sağlık Müdürü Mehmet Derviş Kuntman’ın bir başka fotoğrafıyla başlıyor.
Anılar, yer ve tarihler itibariyle tespit edilmiş. Sayfa 153’deki (Ekim 1919) un altındaki ilk paragrafa bakalım:
1- Ermenistan’da yaşayan Türkler arasında direniş fikir ve hareketini uyandırmak, onları teşkilatlandırıp bir kuvvet haline getirmek gayesiyle oraya sivil kıyafetle subay ve askerler gönderilmesine karar verildi. Bu görevle Zengibasar, Aralık, Sürmeli bölgesine Makineli Bölük Yüzbaşısı Muhittin bey, Şahtahtı’nın Şerür kısmına da; Topçu Yüzbaşısı Naci bey gönderildi.
Bu arkadaşların vazifeleri çok önemliydi. Yüzyıllar boyunca askerlik yapmamış bu insanlara hem askerlik ruhu aşılayacaklar, hem de Ermenilere karşı koymaları için çete teşkilatı yapıp, talim ve terbiye ile meşgul olacaklardı.
2- Yollar tamamıyla açıldığından, Erzurum’da bırakmış olduğum eşimi deve kervanıyla yanıma getirttim. Bayezid kasabasında Kayalar üstünde bir ev kiralayarak buraya yerleştik. Buradan her gün istasyona iniyor, taburda vazifemi gördükten sonra evime dönüyordum (18 Temmuz 1919) Kitap: Genelkurmay Basımevi, 2009-Ankara) ***
Hisler Bulvarı Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Balıkesir çıkışlı olarak tanıdığımız, “Hisler Bulvarı” dergisinin 2010 yılına ait 33 ncü sayısı bana ulaştı. İki ayda bir okurlarıyla, sanat ve edebiyatseverlerle buluşturulan “Hisler Bulvarı” dergi, “sanat, kültür, edebiyat –müzik ve aktüel Dergi” olarak yayınlanıyor.
Kurucusu ve sahibi: Av. Sedat Marmaralı, Av. Emre Marmaralı, Stajyer Av. Ömer Marmaralı, olarak görünürken, Genel-Yayın yönetmeni (editör) Zehra Pınarses isim ve imzasıyla karşımıza çıkıyor, çıkarılıyor.
Hisler Bulvarı’nın irtibat adresi: Bağlarbaşı mhl. Çam sk. Abdioğlu Apt. No:8-7 Maltepe-İstanbul, şeklinde görünüyor.
Derginin anılan sayısındaki imzalardan bazılarının sıralanışı: Av. Sedat Marmaralı, Zehra Pınarses, Dr. Tahir Kutsi Makal, Yavuz B. Bakiler, A. Nihat Asya, M. Turan Yarar, Halil Soyuer, Can Yücel, Güzide Gülpınar Taranoğlu, Rauf Alanyalı, Abdülkadir Güler, B. Sıtkı Erdoğan, Dr. Levent Seçer, Özen Gülay Atacan, Ünal Şöhret Dirlik, vd. Bazı alıntı cümleler:
-Her iki gönlün sevda da birleşmesi yıldızların çarpışması gibidir: Bu sevdayı yakalayan ve yaşayan gönüllerden hiçbir zarar gelmez dostlar (Av. Sedat Marmaralı, s.1)
-Zaman değişti, eski dostluklar, komşuluklar yok safsatasına kimse inandıramaz beni. Önce ben ne kadar iyi bir dostum, ben ne kadar iyi bir komşuyum mesele burada. (Zehra Pınarses)
SOHBET (Tahir Kutsi Makal)
Aşksızlığı kaldıran mezara,
Şiirin bini bir para gayri,
Türkünün biri bin para,
Cıvıl cıvıl kuş sesleri balkonda,
Evde cıvıl cıvıl çocuk kahkahaları,
Derim ki, bu sevdada etmeli sebat!
Babanız yine aşık çocuklar.
HOŞ GELDİNİZ (Özen Gülay Atacan)
Hoş geldiniz evime sevgili konuklarım,
Sizler birer gülsünüz, evim sizin bahçeniz,
Burası benim evim, sizlerin dost kapınız,
Hoş geldiniz evime sefalar getirdiniz.
Prof. Dr. İSA KAYACAN
09 Mayıs 2005 tarihinde kaybettiğimiz, 10 Mayıs 2005 tarihinde doğum yeri Karaman-Sarıveliler, Esentepe köyünde toprağa verdiğimiz şiirimizin beş yıldızlı çınarı rahmetli Ahmet Tufan Şentürk ağabeyimizin nüfus cüzdanında doğum tarihi (yılı) 1924 olarak görünüyor. Gerçek doğum tarihinin (yıllarının) 1916-1918 olduğu ifade ediliyor.
Ahmet Tufan Şentürk, Konya-Ermenek ilçesine bağlı Esentepe (eski adı: Lamos) köyünde doğdu. Babası Battalgazi soyundan Battaloğlu Gök Ali, annesi bir müftü kızı olan Fatıma hanımdır.
Ahmet Tufan Şentürk ustamızın üç şiirini aşağıya alıyor, O’nu hergeçen gün özlediğimi(zi) kaydetmek istiyorum efendim. Ruhu şadolsun. Onsuz yaşamak gerçekten zor:
BU ÇİLE BÖYLE ÇEKİLİR (1950)
Ruhumdaki iniş çıkış
Ne inilir, ne çıkılır.
Ne şöhret lazım, ne alkış,
Bu çile böyle çekilir.
*
Burcuna sancak çekilir,
Yıldızlar gibi, ay gibi.
Ne girilir, ne çıkılır,
Yedi katlı saray gibi..
*
Gönlüm öylesine deli,
Ne durulur, ne yorulur.
Ben beni bildim bileli,
Günahı benden sorulur..
*
Ruhumdaki iniş, çıkış,
Ne inilir ne çıkılır.
Ne şöhret lazım ne alkış,
Bu çile böyle çekilir..
BİLİRİM
Aşk ne demek, sevda nedir bilirim.
Gönül nedir, göz ne demek bilirim.
Fidan nedir? Tomurcuk ne, dal nedir?
Tebessüm ne, söz ne demek bilirim..
*
Sorma bana çiçek nedir, gül nedir?
Arı nedir? Bal ne demek bilirim..
Sarraf değilim ya mihenk taşıyım
Altın nedir, pul ne demek bilirim.
SEVEBİLİR MİSİNİZ?
Ağzınız var mı, diliniz,
Konuşabilir misiniz?
Dudaklarınız var mı, dudaklarınız,
El etek öpebilir misiniz?
Gözleriniz var mı, gözleriniz,
Görebilir misiniz?
Kulaklarınız var mı kulaklarınız,
Duyabilir misiniz?
*
Elleriniz var mı, elleriniz,
Dostça uzatabilir misiniz?
Başınız var mı, başınız,
O başın içinde beyin,
Düşünebilir misiniz?
*
Yüreğiniz var mı, yüreğiniz,
Sevebilir misiniz?
Ahmet Tufan ŞENTÜRK
***
Azerbaycan’ın milli lideri
Haydar Aliyev’in dil siyaseti
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Araştırmalar, değerlendirmeler ve yayınlar, getirdikleriyle önem kazanıyor, takdir kazanıyor.
Doç. Dr, Tamilla Abbashanlı Aliyeva’nın Türkiye Türkçesine çevirdiği, Salâtın Ahmedova’nın “Haydar Aliyev’in Dil Siyaseti” adlı kitabı, 84 sayfayla Eskişehir’de günyüzü gördü.
2010 yılının başında okurlarıyla buluşan, buluşturulan kitabın ilmi editörü Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi’nin muhabir üyesi, emektar ilim hadimi Prof. Dr. Nizami Caferov.
Referansçı: Emektar ilim hadimi Prof. Dr Nizami Hudiyev.
Editör: Araştırmacı, yazar, şair Muharrem Kubat.
İçindekiler sayfasına bakıyoruz, gördüklerimizden:
1- Azerbaycan’da Devlet dil siyasetinin formalaşması tarihinden,
2- Haydar Aliyev müstakil Azerbaycan Devleti Dil Siyasetinin esaslarının yaratıcısıdır,
3- Azerbaycan dilinin Devlet dili olarak gelişimi uğrunda H. Aliyev’in mücadelesi,
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Tamilla Abbashanlı-Aliyeva’nın uzunca bir sunuşu var kitabın ilk sayfalarında başlayan. Buradan bir sunuş bölümü:
-“Mustafa Kemal Atatürk’ün dil siyasetine önem veren Azerbaycan halkının umum, milli lideri H. Aliyev’in dediği fikirler Atatürk’ün dil hakkında fikirleriyle sesleşir: Dil edebiyatla, kültürle, maneviyatla bağlıdır. Bunlarsız vatan perverlik yoktur”..
1- Azerbaycan dili Türk dillerinden biridir,
2- Azerbaycan halkı Türk halklarından biridir,
3- Azerbaycan halkının dili Azerbaycan diliyse, etnik genezle glotogenez arasında fark yoktur.
Yazar Salâtın Ahmedova, Azerbaycan’da devlet dil siyasetinin formalaşması tarihini üç ana bölümde inceliyor, değerlendiriyor. Bunlar.
1- Azerbaycan Halk Cumhuriyeti dönemi (1918-1920)
2- Azerbaycan Sovyet dönemi (1920-1991)
3- Azerbaycan Respublikası dönemi (1991’den sonra)
Azerbaycan dil siyasetinin yürütülmesi. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti dönemiyle başlıyor.
Kayıt ve araştırmalar gösteriyor ki; özellikle 70-80 yıllarında Haydar Aliyev’in respublikada yürütüldüğü dil siyasetinin esasını;
1- Dile, milli, manevi, medeni servet gibi yanaşılması,
2- Ona milli müteşekkilliği mühim amili olarak bakılması,
3- Onun siyasi değerinin güçlendirilmesi,
4- Bunların tamamının gerçekleştirilmesi için, şahsi teşebbüslere meydan verilmesinin oluşturulduğu görülüyor. ***
Abdülkadir Güler’in eserlerinde halk bilimi unsurları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bazen, masanızda duran eserlerin sayfalarındaki gezintinizin başlangıcında, isimler üzerinde herhangi bir değişiklik yapamıyorsunuz.
Bu genel görüntünün adı; eğitimci, yazar, şair ve araştırmacı Abdülkadir Güler hocanın bize son ulaşan kitabının üzerindeki kelimeler bütünlüğüydü efendim.
Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencilerinden Nerve Nur Usluer’in bitirme tezi olarak hazırladığı, Abdülkadir Güler hocanın kitaplaştırdığı bir yayın.
120 büyük sayfayla yayınlanmış. Tez Danışmanı: Dr. Bayram Durbilmez.
Söke’de 2010 yılının başında günyüzü gören bir yayın.
Birinci bölümde; Abdülkadir Güler’in hayatı etrafında araştırma ve değerlendirme yapılmış.
İkinci bölümde; Abdülkadir Güler’in eserlerinde halk bilimi unsurları araştırılmış,
Birde ek bölüm verilmiş.
Merve Nur Usluer önsözünün bir yerinde; “Bu inceleme, halk bilimi unsuru geçen şiir veya yazının adı gösterildikten sonra, bu yazıyı ya da şiirin yeraldığı kitabın belirtilmesi şeklindedir.” deniliyor.
Buradan, daha doğrusu kitabın 16 ncı sayfasındaki bilgilerden hatırlıyor veya öğreniyoruz ki, Abdülkadir Güler’in mahlası Aşık Geylâni dir. Şiirlerinin bir kısmı halk tarzı şeklindedir. Halk şiiri tarzında yazdıklarını Aşık Geylâni mahlasını kullanıyor Abdülkadir Güler. Aşık Geylâni mahlasıyla yayınlanan şiirlerden “Gül üstüne” adlı olanın ilk dörtlüğü:
Yürekte aşk perde perde,
Bir türkü yak gül üstüne,
Yar uğruna düşmüş derde,
Gül üstüne, gül üstüne.
Merve Nur Usluer’in bu bitirme tezinde, Abdülkadir Güler’in;
Hayatı ve eserleri, Eserlerinde halk inanışları, Halk edebiyatı, Bayramlar ve töreler, Yöresel sözler, Aldığı ödüller, Hakkında yazılanlar üzerine, Tematik bir inceleme, ana başlıklarıyla titiz bir araştırma, inceleme ve değerlendirme yapılmış.
Bu çalışmanın temelinde, hepimiz için geçerli olan, halkın içinden gelen halk yaşantısıyla özdeşleşen Dr. Bayram Durbilmez hocanın emeğinin fazla olduğunu kaydetmeli,
Hocamızı buradan sevgi ve saygıyla selamlamalıyım.
Bu güne kadar 21 ayrı eserin altına imza atan, yayına hazır üç ayrı eseri bulunan Abdülkadir Güler hocamızı tebriklerimi sunuyor, O’nun Türk edebiyatı içerisindeki farklı yerinin giderek büyüdüğünü, emsalleriyle arasının açıldığını görmekten mutlu olduğumu kaydetmek istiyorum efendim.
GÜNÜN YORUMU: Abdulkadir Güler, hepimizden fazla Aydınlıdır. Öğretmenliğini de unutmamış. Bize Atatürk’ten de dersler aktarıyor. Bu derslerden bir tanesi de şu: Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir milletin ve hep aynı cevherin damarlarıyız. Türk kültür dağarcığına katkıda bulunuyor (Mustafa Kemal Yılmaz, Aydın Eski Milletvekili.) ***
Kilis çıkışlı yayınların içinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kilis ilimiz çıkışlı yayınlar, İl merkezi ve başka yerleşim birimlerinde bulunan Kilis sevdalılarının yayınladıkları, günyüzü görmelerini sağladıkları çalışmalar sonucu bana ulaşıyor. Bunlardan:
KENT GAZETESİ
Kilis il merkezinde 48 yıldır yayınlanan, günlük olarak okurlarının karşısına çıkışıyla, Anadolu Basını içindeki “çınarlar” arasına katılmaya hak kazanan Kent Gazetesi, 03 Eylül 1961 tarihinde okurlarına merhaba dedi.
Gazetenin sahibi Ahmet Barutçu, Anadolu Basınını çok iyi bilen, usta bir gazeteci. 79 ncu boyuttan seslenmeye devam ediyor. Kent’in yazısı işleri müdürlüğü de Sevinç Barutçu tarafından yerine getiriliyor. Kent, Anadolu Basını içindeki benzerleri arasında, haberleri, makale yazarları sıralamasıyla dikkat çeken ve önemli kabul ettiğimiz gazeteler arasında yaralıyor.
ZEYTİN DALI DERGİSİ
Kilis Merkezde, Kilis Kültür Derneği Kilis Şubesince yayınlanan 28 sayfalık bir dergi.
Anılan Şube Başkanı Muhlis Salihoğlu, derginin sahibi. Necmittin Biçici ise yazı işleri müdürü. Muhlis Salihoğlu arkadaşımız aynı zamanda derginin yayına hazırlanmasında emeği geçen bir usta. Kilis ve Kilisliyle ilgili değişik bilgilerin, araştırma ve değerlendirmelerin yer aldığı dergi sayfalarında, yer yer şiirlerle de karşılaştığımız oluyor.
DÜNYADA KİLİS
İstanbul Kilis Vakfının yayın organı olarak iki ayda bir yayınlanan “Dünyada Kilis”, 2009 Kasım-Aralık ayları için hazırlanan, yayınlanan sayısıyla yine dikkat çekti. “Özel Sayı”ydı bu.
“07 Aralık 2009 Kilis ilinin 88. kurtuluş bayramını kutluyoruz” deniyordu kapakta bir cümleyle. Ayrıca, devletimizin kurucusu yüce Atatürk’ün veciz sözlerinden biride yer alıyordu kapakta efendim.
11 nci sayfada yer alanlar arasında, bendenizin bir fotoğrafı ve önceki aylarda “Dünyada Kilis”le ilgili yazdıklarımdan bazı cümleler naklediliyordu. Girişinde; Prof. Dr. İsa Kayacan bir Kilis dostu.. Her fırsatta yazdığı gazetelerde hep –Dünyada Kilis- bülten ve Kilis Vakfı’nı gündeme taşır ve övgüler yağdırır” deniyordu efendim. Bende, teşekkür ve tebriklerimi sunuyorum sayın Nejat Taşkın hocam.
İZMİR’DE KİLİS’İN SESİ
İzmir Kilisliler Kültür ve Dayanışma Derneğinin yayın organı bir dergi. Aralık 2009’da 6 ncı sayısı yayınlanmış bu derginin. Dernek adına sahibi Reşit Muhtar, Sorumlu yazı işleri müdürü: Mehmet Özgüler, 20 sayfalık “İzmir’de Kilis’in Sesi” Dergisi, Kilis Kültür Derneğinin kurucularından, Sayın M. Faruk Dalgıç tarafından bana gönderildi. Tebriklerimi, teşekkürlerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim. Sayın Dalgıç’ın mektubundan:
Çok değerli büyüğüm, İsa Kayacan beyefendiye; Ben M. Faruk Dalgıç. Belki Kilis Zeytin Dalı’nda, belki Kilis Kent Gazetesinde ismim gözünüze çarpmış olabilir. Nejat Taşkın beyden aldım adresinizi. Yazılarınızı okuyor, belki bana göndereceğiniz kitap ve dergi gibi yayınlar olabilir.. Dergimizi size de yolluyorum.
Prof. Dr. Saim Sakaoğlu hakkındaki yazınızı okuyunca, otuzbeş yıl önceki unutamadığım Tuzla Piyade Okulundaki arkadaşımı anımsattınız bana. Saim beye de yeni ulaştım. En derin sevgilerimle yeni yılınızı kutluyor. Esenlikler diliyorum (M.Faruk Dalgıç, İzmir, 24.12.2009) ***
Mansur Ekmekçi’den iki Azerbaycan şiiri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Adana’lı, araştırmacı, yazar ve şairlerimizden Mansur Ekmekçi’den iki Azerbaycan şiiri sunmak istiyorum. Sırasıyla bu şiirler efendim:
CAN AZERBAYCAN
(Mansur Ekmekçi-06.12.2008)
*
Her günüm, her anım seninle geçer
Azerbaycan sana daim ağlarım.
Gönlüm seni sevdi, her yerde seçer
Sensiz geçen güne kara bağlarım.
*
Sarı Rus kalbini etmişti talan
Yaralar sarıldı, oldu bir yalan
Türk’ün Türk’ten başka tek dostu kalan
Sensin, her dem sana yürek dağlarım.
*
Denize nazırdır Erdebil, Namin
Hak sizi korusun, diyelim âmin
Karabağ, Nahçıvan beled-ıl emin
Mor menekşe, sümbül kokar dağlarım.
*
Narin Aras Nehri, nazlıca akar
Aktıkça bağrımı derinden yakar
Hazar’ın gözleri Bakü’ye bakar
Sensin benim yönüm, sana çağlarım.
*
İstiklâl uğruna can verdin taşa
Civanların azmi gitmedi boşa
Canım Ata yurdum, gönlümde yaşa
Buna şahit oldu gençlik çağlarım.
AZERBAYCAN AZERBAYCAN
Güzel yurdumun kalesi
Azerbaycan Azerbaycan
Bağında sümbül, lalesi
Azerbaycan Azerbaycan.
*
Azeri’dir şirin dilin
Nahçıvan, Karabağ ilin
Bayrağı üç renktir bilin
Azerbaycan Azerbaycan.
*
Moskofları vurdun taşa
Bayrağını diktin başa
Gönüllerde daim yaşa
Azerbaycan Azerbaycan.
*
Dilimiz aynı dildendir
Sazımız aynı teldendir
Gücümüz aynı beldendir
Azerbaycan Azerbaycan.
*
Ay yıldızlı bayrağımız
Kalpten kalbe sancağımız
Ata yurdu toprağımız
Azerbaycan Azerbaycan.
*
Aynı soydan gelir atan
Aynı toprak, aynı vatan
Mansur’un gönlünde yatan
Azerbaycan Azerbaycan.
Mansur EKMEKÇİ (07.12.2008, Adana) ***
HTMYO Gençlik Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Üniversitelerimiz bünyesindeki faaliyetler, çoğunlukla gelecek için ümit veriyor, alkış topluyor.
Kısa adı MAKÜ olan, Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’ne bağlı, Burdur-Bucak Hikmet Tolunay Meslek Yüksekokulu öğrencilerince hazırlanan bir dergi var elimde. Altı ayda bir yayınlanıyor. 2 nci sayfasının sayfalarına doğru bir gezinti için buyrun:
HTMYO Gençlik Dergisi adına imtiyaz sahibi: Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Dalgar (Yüksekokul Müdürü)
Sorumlu yazı işleri müdürü: Öğr. Gör. Ayşe Yıldırım,
Editör: Okutman, Hakan Acar
Sorumlu öğrenciler: Halk Bilimi ve Spor Topluluğu, Basın-Yayın Birimi Başkanı: Ökkeş Analık. Anılan birim Başkan Yardımcısı: Semih Karaduman.
Altı ayda bir yayınlanan bir üniversite dergisi olan “Gençlik Dergisi’nin sayfalarında yer alanlar, gelecek için, ümit veren genel bir görüntü ortaya koymakta.
Derginin kimliğinde isimleri bulunanlar genel olarak görüşlerini sayfalara aktarmışlar.
Analık ve Karaduman ortak bir teşekkür yazısı yazarak, dergiye katkıları olanlara “teşekkürleri”ni ortaya koymuşlar. Bu iki genç, gelecek için ümit verenlerin başında geldikleri için, çalışmaları da o ölçüde dolu ve alkışlanacak cinsten olmuş. Tebriklerimi, sevgilerimi sunuyorum efendim.
Örneğin “Geçmişten günümüze Bucak” başlığı altında fotoğraflarla verilenler, ciddi bir araştırmanın ürünü olarak ortaya çıkıyor.
15 ve 16’ncı sayfalarda bendenizle, 25 ve 26 ncı sayfalarda da HTMYO’nun öğretim görevlilerinden Mehtap Arslan’la Ökkeş Analık röportajları (soru ve cevaplar) dikkat çekiyor. Semih Karaduman’ın “Sensizim” adlı şiirinden:
- Keşke diye başlamak geliyor içimden,
Sevmeseydim keşke seni bu kadar,
Bunu hiç söylemeseydim ve bilmeseydin,
Hiç bir zaman,
İçim yanıyor, her yerde sen,
Bir an olsun çıkmıyorsun aklımdan. ***
Kilisli bir doktorun harp ve memleket anıları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hemşehrim, Prof. Dr. Metin Özata, İstanbul’dan bir kitap daha gönderdi. Bir de notu dikkat çekiyor, “Bu kitabı Kilisli bir doktor yazmış. İstiklâl savaşı anıları var. Kilisliler bu doktoru bilmiyor. Kilis Kent Gazetesinde tanıtırsanız çok iyi olur” denilen.
Kitap 236 büyük sayfa. Genelkurmay Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı yayınları arasında günyüzü görmüş.
Yazan: Kilisli Dr. Mehmet Derviş Kuntman. Derleyen: (E) Prof. Dr. Metin Özata.
ATASE ve Dent. Başkanı Korgeneral Abdullah Atay’ın sunuşu, Prof. Tbp. Kd.Alb (E) Metin Özata’nın uzunca bir (notu) var. Önsöz, Dr. M. Derviş Kuntman’ın.
İçindekiler bölümlerine bakıyoruz, anılar askerlik ve sivil şeklinde ikiye ayrılmış. Askerlik anıları, Dr. M. Derviş Kuntman’ın tıbbiye hayatıyla başlıyor. Yıl: 1900. Sonra, Tıbbiye-i Şahane’ye geçiş (1904), Meşrutiyet’in ilanı (1908) şeklinde devam ediyor.
Burada, Selânik ziyareti (12 Eylül 1908), 31 Mart olayı (13 Nisan 1909), Balkan Harbi (1912), Cepheye Hareket (08 Aralık 1912),
Edirne’nin geri alınışı (22 Temmuz 1913), İstanbul Anlaşması (29 Eylül 1913), Sarıkamış’tan çekiliş (4-5 Ocak 1915), Rusların taarruzu (11 Ocak 1916), Cumhuriyet’in ilanı (29 Ekim 1923) vd.
Sivil anılar bölümünde; Erzincan vilayetinde (25 Mart 1924), Bataklık sıtma, Ordu Memleket hastanesi, Kars’taki temizleme evi, Iğdır’da sıtma savaşı, Kırklareli’nde su sorun, Çanakkale memleket hastanesi, Çanakkale’deki eczaneler, Çanakkale kazaları hakkında ufak bilgi vd.
91 nci Alay 2 nci Tabur Tabibi Mehmet Derviş’in bir fotoğrafı. Askerlik anılarının başlayışı. Sivil anılar, Ordu Vilayeti Sağlık Müdürü Mehmet Derviş Kuntman’ın bir başka fotoğrafıyla başlıyor.
Anılar, yer ve tarihler itibariyle tespit edilmiş. Sayfa 153’deki (Ekim 1919) un altındaki ilk paragrafa bakalım:
1- Ermenistan’da yaşayan Türkler arasında direniş fikir ve hareketini uyandırmak, onları teşkilatlandırıp bir kuvvet haline getirmek gayesiyle oraya sivil kıyafetle subay ve askerler gönderilmesine karar verildi. Bu görevle Zengibasar, Aralık, Sürmeli bölgesine Makineli Bölük Yüzbaşısı Muhittin bey, Şahtahtı’nın Şerür kısmına da; Topçu Yüzbaşısı Naci bey gönderildi.
Bu arkadaşların vazifeleri çok önemliydi. Yüzyıllar boyunca askerlik yapmamış bu insanlara hem askerlik ruhu aşılayacaklar, hem de Ermenilere karşı koymaları için çete teşkilatı yapıp, talim ve terbiye ile meşgul olacaklardı.
2- Yollar tamamıyla açıldığından, Erzurum’da bırakmış olduğum eşimi deve kervanıyla yanıma getirttim. Bayezid kasabasında Kayalar üstünde bir ev kiralayarak buraya yerleştik. Buradan her gün istasyona iniyor, taburda vazifemi gördükten sonra evime dönüyordum (18 Temmuz 1919) Kitap: Genelkurmay Basımevi, 2009-Ankara) ***
Hisler Bulvarı Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Balıkesir çıkışlı olarak tanıdığımız, “Hisler Bulvarı” dergisinin 2010 yılına ait 33 ncü sayısı bana ulaştı. İki ayda bir okurlarıyla, sanat ve edebiyatseverlerle buluşturulan “Hisler Bulvarı” dergi, “sanat, kültür, edebiyat –müzik ve aktüel Dergi” olarak yayınlanıyor.
Kurucusu ve sahibi: Av. Sedat Marmaralı, Av. Emre Marmaralı, Stajyer Av. Ömer Marmaralı, olarak görünürken, Genel-Yayın yönetmeni (editör) Zehra Pınarses isim ve imzasıyla karşımıza çıkıyor, çıkarılıyor.
Hisler Bulvarı’nın irtibat adresi: Bağlarbaşı mhl. Çam sk. Abdioğlu Apt. No:8-7 Maltepe-İstanbul, şeklinde görünüyor.
Derginin anılan sayısındaki imzalardan bazılarının sıralanışı: Av. Sedat Marmaralı, Zehra Pınarses, Dr. Tahir Kutsi Makal, Yavuz B. Bakiler, A. Nihat Asya, M. Turan Yarar, Halil Soyuer, Can Yücel, Güzide Gülpınar Taranoğlu, Rauf Alanyalı, Abdülkadir Güler, B. Sıtkı Erdoğan, Dr. Levent Seçer, Özen Gülay Atacan, Ünal Şöhret Dirlik, vd. Bazı alıntı cümleler:
-Her iki gönlün sevda da birleşmesi yıldızların çarpışması gibidir: Bu sevdayı yakalayan ve yaşayan gönüllerden hiçbir zarar gelmez dostlar (Av. Sedat Marmaralı, s.1)
-Zaman değişti, eski dostluklar, komşuluklar yok safsatasına kimse inandıramaz beni. Önce ben ne kadar iyi bir dostum, ben ne kadar iyi bir komşuyum mesele burada. (Zehra Pınarses)
SOHBET (Tahir Kutsi Makal)
Aşksızlığı kaldıran mezara,
Şiirin bini bir para gayri,
Türkünün biri bin para,
Cıvıl cıvıl kuş sesleri balkonda,
Evde cıvıl cıvıl çocuk kahkahaları,
Derim ki, bu sevdada etmeli sebat!
Babanız yine aşık çocuklar.
HOŞ GELDİNİZ (Özen Gülay Atacan)
Hoş geldiniz evime sevgili konuklarım,
Sizler birer gülsünüz, evim sizin bahçeniz,
Burası benim evim, sizlerin dost kapınız,
Hoş geldiniz evime sefalar getirdiniz.
3 Şubat 2010 Çarşamba
Eczacı, sanatçı, bestekâr
Tuncay Yalın’dan: “Talimat”
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Temmuz 2007’de başlayıp, bir ay sonra yani Ağustos 2007’de sonuçlandırdığım, şekillendirdiğim “Kalbime talimat vereceğim “adlı şiirimi, sonraki günlerde, birkaç etkinlikte okuyunca, Eczacı, sanatçı, bestekar Tuncay Yalın’dan alkış alırken şair, yazar, araştırmacı ve tahlil uzmanı Mustafa Ceylan’dan eleştiri aldım.
Mustafa Ceylan: “Abi sen ne yapıyorsun, kalbin 657 sayılı devlet memurları kanununa tabi mi çalışıyor. Nasıl talimat veriyorsun?” diyordu. Tuncay Yalın hoca, bunun aksini savunuyor, “insanın kalbine talimat verebileceğini” söylüyordu.
Aradan aylar, hatta yıllar geçti. Bir gün Tuncay Yalın; “Hocam kalbinize talimat verdiğiniz şiirinizi ‘Hüseyni şarkı’ olarak ‘Talimat’ adıyla besteledim” deyince, Mustafa Ceylan aklıma geldi. Başlığı: “Kalbime talimat vereceğim” olan şiirin mısraları efendim:
Sen bana el değil, sıcak el’sin,
Sen, bana hem ağız, hem de dilsin,
Sen, daim gülen ve güldürensin,
Kalbime talimat vereceğim,
Önünde hep, saygıyla eğilsin..
*
Sen, hem ışığım, hem güneşimsin,
Sen dualarımda, dileğimsin,
Sen güzelim, canım, meleğimsin,
Kalbime talimat vereceğim,
Önünde hep, saygıyla eğilsin.
Şimdi, eczacı, sanatçı, bestekar Tuncay Yalın hakkında biraz bilgi verelim. Kim bu Tuncay Yalın hoca:
Ecz. Tuncay Yalın: 06 Nisan 1949 tarihinde Kamile hanımla, Mülki İdari Amirlerinden merhum Reşit Bey’in üç çocuğunun en küçüğü olarak Van’da dünyaya geldi. İki ablası bulunan Yalın, Ankara Namık Kemal İlkokulunda öğrenime başladı. Ortaokulu Kastamonu Abdurrahman Paşa Lisesinde, Lise tahsilini Ankara Atatürk Lisesinde tamamladı. Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesinden 1974 yılında mezun olan, aynı yıl Balıkesir’ 9 ncu Ana jet Komutanlığı Revir Eczanesinde yedek subaylık hizmetine başlayan, terhis olunca Sağlık Bakanlığı Refik Saydam enstitüsü İlaç Kontrol Şubesinde çalışma hayatına merhaba diyen Tuncay Yalın, bir dönem Sağlık Bakanı Mehmet Aydın’ın Danışmanlığını yaptı.
Müzikle ilgisi ilkokul üçüncü sınıfta bağlama çalarak başlayan, 1981 yılında Ankara Radyosunun açmış olduğu “Ön Dinleme Sınavı”nı kazanan Tuncay Yalın, Metin Everes ve Ahmet Hatipoğlu’nun öğrencileri arasında yeraldı. 1986 yılında, Kültür Bakanlığı Ankara Devlet Klâsik Türk Müziği Korosu’nun sınavını kazanan Yalın, halen bu kadrodaki ses sanatçılığı görevini sürdürüyor.
Uzun yıllar kürek sporuyla da uğraşan, lise yıllarında karikatür çalışmalarıyla da tanınan, bu alanda ödülleri bulunan, “Sanatçı Eczacılar” gecelerinde ses sanatçısı olarak yarışmalara katılan Tuncay Yalın, bu alanda da değişik ödüller alarak, Ankara Lions Kulüpler ses yarışmalarındaki ödülleri yanında, “Senin farkın olmalı” isimli nihavent bestesiyle “Başkent bestekârları” ikincilik ödülünün sahibi oldu.
Tanbur çalan, Tuncay Yalın 1997–2006 yılları arasında “Kanal-A Televizyonu”nda ve 2007 yılından itibarende “Başkent Televizyonun”da, “Dilden Gönüle” adlı TSM programını, ayrıca Türkiye Polis Radyosunda her Cuma 15.00’de canlı olarak programı hazırlayıp sundu (2010 itibariyle halen sunuyor)
Yönetmen Özdemir Birsel’in Elvan Filmcilik adına çektiği 7 bölümlük “Dede Efendi” dizisinde “Şakir Ağa” rolünü üstlenen, kasetleri bulunan, kendisi gibi Eczacı olan Melek hanımla evli, Aylin (1993) isimli bir kız babası olan TRT Repertuarında 32 ayrı bestesi bulunan Tuncay Yalın’ın (söz yazarlarıyla) eserlerinden bazılarının isimleri: Kader mahkûmuyum (Yalçın Benlican), Yüzyılın aşkı (İlknur Sevim), Aklın varsa unutursun (Münire Aksaray) , Sen bilmiyorsun (Cemal Safi), Beni ara (Asuman Erdemli), Bir daha düşün (Sadık Atay), Senin farkın olmalı (Aşkın Tuna), Unuttum seni (Süleyman Saylan), İstanbul’a küskünüm (Ayşe Ebru Uzel-Nedim Saatçioğlu)
GÜNÜN YORUMU: TSM’nin şu anda bulunduğu yerden memnun değiliz. TSM ağır bir taştır. Kolay kolay herkes o taşın altına elini sokamaz. Ayrıca bizi müsterih kılan, dinleyicilerimizle musikişinaslarımızın neyi dinleyeceklerini ve neyi alkışlayacaklarını bilmeleridir. (Tuncay Yalın) ***
Burdur’dan;
Yine duman duman dağların başı
Değilmemiş gerdanı, ondokuz yaşı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Türkülerimiz.. Hikâyeleriyle gündemimize gelen, sütunlarımızda, köşelerimizde yeralan Burdur Türküleri. Az bilinenleri, hiç uyulmamışları.
Çağdaş halk şiiri, araştırmacı Osman Akkoç, Gölhisar’daki yayınlarıyla dikkat çekmeye devam ediyor. Gölhisar ilçemiz merkezinde haftalık yayınlanan “Pınar” Gazetesinin 06.08.2008 tarihli sayısında Osman Akkoç’un yöre türküleriyle ilgili araştırmalarından biri daha yayınlandı. Başlığı: “Yine duman duman dağların başı/Değilmemiş gerdanı, ondokuz yaşı” şeklindeydi. Önce bu türkünün kısa hikayesinden cümleler nakledelim:
Horzum Köyü’nde (Şimdiki adı Konak Mahallesi) 1953 yıllarının ilk ayları.. Bir kış günü.. Rahmetli Karamusaların Ali Kara, Carkakların Hasan, Hasan Çimenli, Karabacak Mustafa (Mustafa Işıldar) Veli Özseçen (Tatların Veli) düğün günlerinden birinde imeceyle birlikte oduna giderlerken, Osman Akkoç’un babası Hüsnü Akkoç’ta onlarla birliktedir. Rahmetli Karabacak Mustafa, Avşar beylerine yakın bir ritmi olan bu türküyü ince sesiyle okumaya başlar.
Osman Akkoç, eşeğin üstünde onları dinlemektedir. Rahmetli Karamusaların Ali dayı, “Ben birkaç yerde bunu anlattım, ama size de anlatayım” diyerek söze başlar:
“Tahminen yıl 1880 yada o civarlarda. Ulu köylü Sarı Ümmünün kızı diye anılan anası gibi sarışın bir kızı vardır. Kızın adı Meryem’dir. Horzum köyünde de Alıveren köyünden gelip yerleşen evli bir oğlan vardır. Oğlanın adı da Abdurrahmandır. Şair ruhlu olan Abdurrahman oğlumuz, Uluköy yaylasına oduna gittiğinde, Meryemi görür, aşık olur.
Abdurrahman sevmediği bir kızla evlendirilmiştir. Meryem’in genç yaşta kocası ölmüştür ama, evlenmeye niyeti yoktur. Meryem’i kafayı takan Abdurrahman karısından boşanır, Meryem’in ardına düşer. Yıllarca uğraşmasına rağmen, Meryem’in gönlünü edemez. Yazdığı şiiri besteler ona son kez okur. Abdurrahman’ın aşkı ozanlığa dönüşmüş, Horzum köyünden gitmeye karar vermiş, Horzum’u terk etmiş, bir daha geri dönmemiştir”
Sonra efendim, Meryem’de evlenmemiş dul olarak ölmüştür. Abdurrahman’ın Meryem için yazdığı şiir, türkünün sözleri:
Yine duman duman dağların başı,
Değilmemiş gerdanı, ondokuz yaşı,
Ilık geçti bu sene yaylanın kışı,
Gerdan yaylalarında, kışlar ılıktır bana.
*
Başakları sararmış kanlı korunun,
Yâri oldun bir ağanın oğlunun,
Ölene dek severim, olsa bile torunun,
Nağmelerin davettir, bakışın sâlıktır bana.
*
Gece karanlığında yıldız olmuşsun,
Şu Horzumun köyünde bir kız olmuşsun,
Sevmediğim kadına baldız olmuşsun,
Gülsen bile gözlerin doluktur bana.
*
Ulu köyün yaylası dar geldi bana,
Senin acı sözlerin bal geldi bana,
Yanında yatılmaz yar geldi bana,
Ermiş üzümler bile koruktur bana.
***
Şiirleriyle Süha Çeliktenli
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar, yazarlar. Kitaplar şairleri…. Bir bütünün parçalarıdırlar
Masama ulaşan yüzlerce kitap, dergi, bülten içerisinden ayırıp, sayfalarında gezinti yapmak istediğim kitabın adı: Şiirleriyle Süha Çeliktenli.
Anlaşılıyor ki şairi: Süha Çeliktenli.
11 Mart 2008 tarihinde kaybettiğimiz Süha Çeliktenli’nin ablası Süheyla Karsavuranoğlu, oğlu Umut Cesur Çeliktenli hazırlamışlar, kitabın günyüzüne çıkışını sağlamışlar.
Sunuş, Süha beyin oğlu Umut’a ait. Umut bir yerinde; “Yaşamı renklendiren, hayat ve sevgi dolu, küçük şeylerden büyük mutluluklar çıkaran samimiyetini tüm içtenliği ile dile getiren dünya bir yana, oğlum bir yana diyen mükemmel bir babaydı” diyor baba Süha Çeliktenli için,
Önsöz, A. Hayrettin Kalkandelen önsözünün bir yerinde Süha Çeliktenli için; “Evindeki en mutena yeri kanepesiydi. Orada oturur, orada düşünür, orada yatar, şiirlerini orada yazardı. Aniden patlayan televizyon nedeniyle yaşamını yitirmesi de o kanapede oluştu. Kanepesi için yazdığı şiiri bu kitabındadır” denilişini dikkat ve beğeniyle izlediğimi kaydetmeliyim.
104 sayfalık şiir kitabı gerçek anlatımların şekillendirdiği mısralar bütünlükleriyle dolu. Kısa bir süre tanıma, konuşma, sohbet etme fırsatı bulduğum Süha Çeliktenli farklı, renkli dünyasıyla kimsenin ilgilenmediği konularla, olaylarla ilgilenir, onların detayları arasından renkli anlatımlarla oluşan şiirler ortaya koyardı. Anlatımı yumuşak, ümit veren, karamsarlıklardan uzaklaştırılmış tertemiz bir dünyanın içinde yaşadığını hemen hisseder, o dünyaya girmek için çaba gösterirdiniz.
Sayfa 9’da iki şiir var. Bunlar, Süha Çeliktenli’nin özetlenmiş, arındırılıp detaylandırılmış şekilleri sanki. İlk şiir “Alın yazısı” başlığıyla karşımıza çıkıyor.
Şöyle bu şiir:
Alın yazısı diye bir şey var herkeste,
Zor olan şey, okunmasıdır.
Bu kitaptakiler de Süha’nın
Alnındakiler değilse de kopyasıdır.
Oğlu Umut için yazdıkları var “Bir tanem/Oğlum/Umudum ağlama” diye başlayan. Umut umut, umuda dönüşen, dönüştürülen mısralar devam ediyor kitabın sayfalarındaki şiirler arasında. Sayfa 14’deki “Kanepe” den:
Benim için hiçbir şey değilsin artık,
Çünkü;
Pencereden bakıyorum, yoksun.
Kapıyı açıyorum yok.
Sokağımdan simitçi geçiyor/Seyyar satıcı geçiyor/Postacı geçiyor da/Sen geçmiyorsun..
Süha Çeliktenli, Ankara’dan sözediyor, gönlündeki dalgalanmalardan örnekler veriyor, toprak toprak ihtiyarlıktan, ölümden bahsediyor. “Son sözümü iyi tutun/Sevenlerim dostça kalın/Sevgi kadar ölüm gerçek/Sevdiklerim hoşça kalın”la noktayı koyuyor. Ruhu aydınlık, mekanı cennet olsun efendim.
Süha Çeliktenli: Turgut ve Melahat’ın çocukları olarak 05 Ağustos 1952 tarihinde dünyaya geldi. İlk ve ortaokulu Elazığ ve Burdur’da, Liseyi Ankara’da tamamladı. Elazığ ve Alpullu Şeker Fabrikalarında çalıştı. Yapı ve Kredi Bankasında görev aldı ve buradan emekli oldu. 1996 yılında Antalya’ya geldi ve buraya yerleşti. “Süha Tekstil” adıyla kurduğu şirketi uzun süre yönetti.
Çok sayıda müzikal enstrümanı kullanan, heykel, resim ve beste yapan Süha Çeliktenli 11 Mart 2008 tarihinde vefat etti ve Antalya’da toprağa verildi.
***
İranlı şair Ali Rıza Hıyabani’den: Kırılmış Gönül
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan, Hayrettin ve Erhan İvgin’in yönetiminde faaliyet gösteren Kültür Ajans yayınlarının 60 ncısı olarak yayınlanan, günyüzü gören, ciltli 140 sayfalık kitabın adı: Kırılmış Gönül.
İmza sahibi: Ali Rıza Hıyabani. İranlı şairin gazelleri var sayfalarda.
Kitap; “Yahya Kemal Beyatlı, soğuk sıldırım taşlar altında, toprak uykusuna dalsanda, heran kalbimde yaşıyorsun. Bu şiir defterimi senin büyük ve duygulu ruhuna armağan ediyorum. Sana şirin uykular. Seni hep anan Ali Rıza Hıyabani” imzası ve ithafıyla başlıyor sayfalar olarak.
Hayrettin İvgin imzalı “Bir gazelsera şair” başlığı altındaki sunuşun girişinde, “Ali Rıza Hıyabani, çağdaş İran edebiyatının değerli bir şairidir. Yarım asırlık hayatının ilk on yılı içerisinde Mehemmed Hüseyn Şehriyar’ın (1906–1988) o çok bilinen (Haydar Baba’ya Selam) adlı eserini tümüyle ezberlemiştir” deniyor. Genel bilgi bakımından öncelikle sunmak istedim.
Hayrettin İvgin hoca, sunuş yazısının bir yerinde; gazellerin beyit bütünlüğüne dayalı bir nazım biçimi olduğunu hatırlatıyor.
Bölümler: Başımda bir humatlık, Kelebeklerin yakılışı, Külümü yerde savur, Aşk cezası, Çektin dara gözler, Çiçeklerin kanatlanışı, Bin cefa et, Gam-ı hicran, Gönül talanı.
Kitabın sayfalarındaki minyatürler M.B. Ağamiri’ye ait. Kitap bu minyatürlerle de ikinci bir zenginlik kazanmış, değer kazanmış. Şiirlerin (gazellerin – mısraların) minyatür sayfalarının ortasına yerleştirilişi de bu güzelliğin oranını artırmış. Kutluyorum efendim.
Sayfa 66’dan “Solmaz mıyım” başlığı altındakilerden
-Seni yıllar bile sürse arayıp bulmaz mıyım,
Bulamazsam ne sanırsın sararıp solmaz mıyım?
-Gece rüyama girip vade-yi vaslın verirsin,
Sözünü tutmadın ise saçımı yolmaz mıyım?.
Ali Rıza Hıyabani: 1958 yılında Tebriz’de doğdu. İstanbul Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği bölümünden mezun oldu. İran’a dönen Hıyabani, kardeşleriyle birlikte Zerrine Pud Şirketini kurarak çalışma hayatına başladı.
İlk şiiri 2000 yılında, Tahran’da yayınlanan Varlık dergisinde yeraldı. Üç şiir kitabı ve üç CD’si yayınlanan Hıyabani, Azerbaycan Türkçesi, Türkiye Türkçesi, Farsça gazelleriyle dikkat çekti. Azerbaycan Beynalhalk Üniversitesinden Fahri doktoraya layık görülen Ali Rıza Hıyabani evli, Rad ve Sevil adlarında iki çocuk babasıdır. ***
Ah o mektuplar, o şiirler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Mektubun “rafa kaldırıldığı” günümüzde, internet uzmanlarının, sonra sarhoşlarının kol gezdiği günümüzde, mektupdan sözetmek ne kadar geri kalmışlık değil mi?.
Bendeniz halâ, mektuplarla uğraşıyor, bana gelen mektupları kitaplaştırdığım gibi, yenilerini de yeni kitaplarımın belirli bölümlerinde, yazılarımda yer veriyorum. Kim ne derse desin, nasıl yorumlarsa yorumlasın, mektupların yeri ve önemi başkadır, sıcaklığı hiçbir zaman gitmez, kaybolmaz. Kütahya’dan adaşımdan gelen bir mektup efendim:
Muhterem Hocam, Sayın İsa Kayacan; 2009 yılının son mektubunu sizin gibi muhterem bir büyüğüme yazmakla bahtiyarım.
Efendim; Hayatını anadolu’nun kıyıda köşede kalmış, Türk edebiyatına hizmet aşkı ile çırpınan, ancak sesini duyuramayanların sesi olmak için vakfeden sizin gibi güzel insanların çok olması için duacıyım.
Kütahya’da, bir kenarda kendi kendine şiir yazmaya çalışan benim gibi bir insanı ve şiirini yüceltmek, kamuoyuna duyurabilmek, beni ve benim gibi yüzlerce amatör şairin şiirini tanıtabilmek uğruna yaptığınız gayreti biz “Balıklar” olarak biliyoruz. Eminim “Hâlık’da biliyordur!..
En son 03 Aralık 2009 tarih ve 12480 sayılı “Olay” Gazetesinde yine yıllardır yaptığınız gibi, “İkrar ediyorum” adlı şiirimi neşretmekte ve beni günün onur konuğu olarak lanse etmeniz beni bahtiyar etti. Size nasıl ve ne kadar teşekkür edeceğimi bilemiyorum.
Muhterem hocam; Bir insana kolay kolay profesörlük ve doktorluk payesi vermezler. Bunda sizin uzun yıllara dayanan gayretlerinizle beraber, eminim benim gibi yüzlerce şairin, yazarın duaları da rol almıştır.
Dileğim ve duam odur ki; Allah size daha uzun ve hayırlı bir ömür, esenlik dolu bir hayat bahşetsin ve siz, daha nice yüzlerce şairin elinden tutup onları onore ediniz.
Bilvesile, 2010 yılının size ve tüm sevdiklerinize hayırlara vesile olmasını temenni eder, ellerinizden öperim, efendim. (İsa Kahraman, Kütahya, 30.12.2009)
Teşekkür: Prof. Dr. Sayın İsa Kayacan; Edebiyatımıza, kültürümüze, sanatımıza olan duyarlılığınız ve bu konuda örnekliğiniz, bilahare “Paye Bülteni” adı altında naciz şahsıma gösterdiğiniz yakın dostluğunuz, Paye Arşivlerinin kalıcı sinesinde, saygın yerini almıştır.
Bu vesileyle şahsınıza teşekkür eder, en derin selam ve muhabbetlerimi iletir, dostluğumuzun daim olduğunu beyan ederken size dünyevi ve uhrevi hayırlı çalışmalarınızda başarılar dilerim (Necdet Çelikdönmez, Gazeteci-Araştırmacı-Yazar, Isparta Paye Edebiyat Kültür Sanat Bülteni, Tarih: 01.01.2010, Sayı: 01)
SEN NE BİLCEN GALİ
Nuri Ermiş hocadan dayak yedin mi?
Rüştü pehlivanla minderde güreş tuttun mu?
Burdur aşığı İsa Kayacan’la tanıştın mı?
Sen ne bilcen gali, benim Burduru mu?
(Çetin BOZCU, Burdur, 26.05.2003)
***
Burdurlu Vesile Ana’dan: Ümit
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Vesile Alyanak anamız, Burdur’un (Merkez) Suludere köyünde yaşıyor.
Oğlu Jandarma er Ümit Alyanak 12.10.1994 tarihinde bölücü terör örgütü tarafından Pirinçeken Karakoluna yapılan baskın sonucu şehit olunca, Velise Alyanak anamızın duygularının önü alınamadı. Oğlu için, Ümit’i için yazdı, yazdı. Yazdığı şiirleri değişik gazetelerde yayınlandı. Sonra, Burdur Valiliği bu şiirlerin bir araya getirilişini “Ümit-Bir şehit annesinin gönül nağmeleri” adıyla 64 sayfayla kitaplaştırdı.
Anılan kitabın yayınlanışıyla ilgili, Burdur Valisi İbrahim Özçimen düzenlenen basın toplantısıyla, kitabın yayınlanışı ve içeriği hakkında bilgi verdi. Bu tanıtım toplantısında, Vesile anamızda yer aldı, duygularını dile getirdi. Bana gönderilmeyen kitap hakkında, Burdur basınında geniş olarak yeralan haberlerden yararlanarak bir yazı yazdım, Vesile anamızla, Valimiz İbrahim Özçimen’in kadirbirliğini kutladım.
Sonra, Vesile anamız “kitabın bana gelip – gelmediğini” sordu. Gelmedi cevabım üzerine kitapdan bir adet postayla gönderdi. Şimdi bu kitabın sayfalarına doğru bir gezinti yapmak istiyorum efendim.
Ümit, adlı kitap, Burdur Valiliğinin kültür hizmeti. 64 sayfayla Burdur’da “Arzu Ofset Reklam Ajansı”nda Temmuz 2009’da dizilip, basılmış.
Bölümler: Şehit şiirleri, Vatan şiirleri, Aile şiirleri, Doğa şiirleri, Diğer seçme şiirler olarak sıralanıyor. Özsözlerden:
1- Burdur Valiliği olarak böyle bir eseri hem bir kültür hizmeti, hem de aziz şehidimize, şehitlerimize ve ailelerine karşı vefanın gereği olarak yayınlıyor olmak büyük bir gurur vesilesidir (İbrahim Özçimen, Burdur Valisi),
2- Yazmış olduğum şiirler gençliğime ait izlenimlerimin, çocuğuma duyduğum özlemle birleşmesidir (Vesile Alyanak)
Vesile Alyanak: 28 Şubat 1950 tarihinde Burdur merkeze bağlı Suludere köyünde doğdu. Köyünde İlkokulu bitirdi. Burdur’da bir terzinin yanında çıraklık yapan, Gölhisar’da terziliğini sürdüren Vesile Alyanak, 1972 yılında Mustafa Alyanak’la evlendi. Bir süre Isparta’da yaşayan Alyanak, babasının vefatı üzerine köyüne döndü.
Oğlu Ümit’in 1994 yılında şehit olmasından sonra yazdığı şiirlerini değişik gazetelerde yayınladı. Bu şiirleri, önceki şiirleriyle birleştirilerek Temmuz 2009’da Burdur Valiliği Kültür Yayınları arasında, “Ümit, Bir şehit annesinin gönül nağmeleri” adıyla 64 sayfa olarak kitaplaştırıldı.
Şehit Ümit Alyanak: Mustafa ve Vesile’nin çocukları olarak 03.03.1974 tarihinde Antalya’da doğdu. İlköğrenimini Burdur-Merkeze bağlı Suludere köyünde tamamladı. İlkokul beşinci sınıftayken, okulunun düzenlediği yıl sonu müsameresinde sergilenen tiyatro oyununda bir askerin şehit olmasını canlandırdı.
Burdur Endüstri Meslek Lisesi Elektrik bölümü 2. sınıfından ekonomik nedenlerle ayrıldı. Hakkari ili, Çukurca ilçesi J. Tak. Alay Komutanlığına bağlı Pirinçeken karakolunda Tim Çavuşu olarak vatani görevini yaparken, 12.10.1994 tarihinde Bölücü Terör örgütü tarafından Pirinçeken karakoluna yapılan baskında şehit oldu.
Şehit Ümit Alyanak son şiirinin ilk dörtlüğünde; “Gürleyen çeşmeler doldurmuyor tasımı/ Bitmeyen şu terör dindirmiyor yasımı/ Mendiller bile küsmüş silmiyor yaşımı/Gençliğimin sesini aldı askerlik” demişti.
SAYGI DEĞER İSA KAYACAN ABİYE
Serin bir ilkbahar akşamı,
Tanımadığım insanlardan,
Davetiye aldım, sergileri gezdim.
Güzel insanları tanıdım,
Kendimi biran rüyada sandım.
Uzun süre rüyadan uyanamadım,
O taş odanın ve el sanatlarının,
Güzelliği büyülemişti beni.
Geçmişte, orada yaşayan insanları düşündüm,
Burdurumla ve güzel insanlarıyla gurur duydum.
Senin resmini gördüm,
Seninle ve Burdurumun İsa Kayacanlarıyla gurur duydum.
Vesile ALYANAK (Burdur-Suludere Köyü, 26.12.2009)
Tuncay Yalın’dan: “Talimat”
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Temmuz 2007’de başlayıp, bir ay sonra yani Ağustos 2007’de sonuçlandırdığım, şekillendirdiğim “Kalbime talimat vereceğim “adlı şiirimi, sonraki günlerde, birkaç etkinlikte okuyunca, Eczacı, sanatçı, bestekar Tuncay Yalın’dan alkış alırken şair, yazar, araştırmacı ve tahlil uzmanı Mustafa Ceylan’dan eleştiri aldım.
Mustafa Ceylan: “Abi sen ne yapıyorsun, kalbin 657 sayılı devlet memurları kanununa tabi mi çalışıyor. Nasıl talimat veriyorsun?” diyordu. Tuncay Yalın hoca, bunun aksini savunuyor, “insanın kalbine talimat verebileceğini” söylüyordu.
Aradan aylar, hatta yıllar geçti. Bir gün Tuncay Yalın; “Hocam kalbinize talimat verdiğiniz şiirinizi ‘Hüseyni şarkı’ olarak ‘Talimat’ adıyla besteledim” deyince, Mustafa Ceylan aklıma geldi. Başlığı: “Kalbime talimat vereceğim” olan şiirin mısraları efendim:
Sen bana el değil, sıcak el’sin,
Sen, bana hem ağız, hem de dilsin,
Sen, daim gülen ve güldürensin,
Kalbime talimat vereceğim,
Önünde hep, saygıyla eğilsin..
*
Sen, hem ışığım, hem güneşimsin,
Sen dualarımda, dileğimsin,
Sen güzelim, canım, meleğimsin,
Kalbime talimat vereceğim,
Önünde hep, saygıyla eğilsin.
Şimdi, eczacı, sanatçı, bestekar Tuncay Yalın hakkında biraz bilgi verelim. Kim bu Tuncay Yalın hoca:
Ecz. Tuncay Yalın: 06 Nisan 1949 tarihinde Kamile hanımla, Mülki İdari Amirlerinden merhum Reşit Bey’in üç çocuğunun en küçüğü olarak Van’da dünyaya geldi. İki ablası bulunan Yalın, Ankara Namık Kemal İlkokulunda öğrenime başladı. Ortaokulu Kastamonu Abdurrahman Paşa Lisesinde, Lise tahsilini Ankara Atatürk Lisesinde tamamladı. Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesinden 1974 yılında mezun olan, aynı yıl Balıkesir’ 9 ncu Ana jet Komutanlığı Revir Eczanesinde yedek subaylık hizmetine başlayan, terhis olunca Sağlık Bakanlığı Refik Saydam enstitüsü İlaç Kontrol Şubesinde çalışma hayatına merhaba diyen Tuncay Yalın, bir dönem Sağlık Bakanı Mehmet Aydın’ın Danışmanlığını yaptı.
Müzikle ilgisi ilkokul üçüncü sınıfta bağlama çalarak başlayan, 1981 yılında Ankara Radyosunun açmış olduğu “Ön Dinleme Sınavı”nı kazanan Tuncay Yalın, Metin Everes ve Ahmet Hatipoğlu’nun öğrencileri arasında yeraldı. 1986 yılında, Kültür Bakanlığı Ankara Devlet Klâsik Türk Müziği Korosu’nun sınavını kazanan Yalın, halen bu kadrodaki ses sanatçılığı görevini sürdürüyor.
Uzun yıllar kürek sporuyla da uğraşan, lise yıllarında karikatür çalışmalarıyla da tanınan, bu alanda ödülleri bulunan, “Sanatçı Eczacılar” gecelerinde ses sanatçısı olarak yarışmalara katılan Tuncay Yalın, bu alanda da değişik ödüller alarak, Ankara Lions Kulüpler ses yarışmalarındaki ödülleri yanında, “Senin farkın olmalı” isimli nihavent bestesiyle “Başkent bestekârları” ikincilik ödülünün sahibi oldu.
Tanbur çalan, Tuncay Yalın 1997–2006 yılları arasında “Kanal-A Televizyonu”nda ve 2007 yılından itibarende “Başkent Televizyonun”da, “Dilden Gönüle” adlı TSM programını, ayrıca Türkiye Polis Radyosunda her Cuma 15.00’de canlı olarak programı hazırlayıp sundu (2010 itibariyle halen sunuyor)
Yönetmen Özdemir Birsel’in Elvan Filmcilik adına çektiği 7 bölümlük “Dede Efendi” dizisinde “Şakir Ağa” rolünü üstlenen, kasetleri bulunan, kendisi gibi Eczacı olan Melek hanımla evli, Aylin (1993) isimli bir kız babası olan TRT Repertuarında 32 ayrı bestesi bulunan Tuncay Yalın’ın (söz yazarlarıyla) eserlerinden bazılarının isimleri: Kader mahkûmuyum (Yalçın Benlican), Yüzyılın aşkı (İlknur Sevim), Aklın varsa unutursun (Münire Aksaray) , Sen bilmiyorsun (Cemal Safi), Beni ara (Asuman Erdemli), Bir daha düşün (Sadık Atay), Senin farkın olmalı (Aşkın Tuna), Unuttum seni (Süleyman Saylan), İstanbul’a küskünüm (Ayşe Ebru Uzel-Nedim Saatçioğlu)
GÜNÜN YORUMU: TSM’nin şu anda bulunduğu yerden memnun değiliz. TSM ağır bir taştır. Kolay kolay herkes o taşın altına elini sokamaz. Ayrıca bizi müsterih kılan, dinleyicilerimizle musikişinaslarımızın neyi dinleyeceklerini ve neyi alkışlayacaklarını bilmeleridir. (Tuncay Yalın) ***
Burdur’dan;
Yine duman duman dağların başı
Değilmemiş gerdanı, ondokuz yaşı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Türkülerimiz.. Hikâyeleriyle gündemimize gelen, sütunlarımızda, köşelerimizde yeralan Burdur Türküleri. Az bilinenleri, hiç uyulmamışları.
Çağdaş halk şiiri, araştırmacı Osman Akkoç, Gölhisar’daki yayınlarıyla dikkat çekmeye devam ediyor. Gölhisar ilçemiz merkezinde haftalık yayınlanan “Pınar” Gazetesinin 06.08.2008 tarihli sayısında Osman Akkoç’un yöre türküleriyle ilgili araştırmalarından biri daha yayınlandı. Başlığı: “Yine duman duman dağların başı/Değilmemiş gerdanı, ondokuz yaşı” şeklindeydi. Önce bu türkünün kısa hikayesinden cümleler nakledelim:
Horzum Köyü’nde (Şimdiki adı Konak Mahallesi) 1953 yıllarının ilk ayları.. Bir kış günü.. Rahmetli Karamusaların Ali Kara, Carkakların Hasan, Hasan Çimenli, Karabacak Mustafa (Mustafa Işıldar) Veli Özseçen (Tatların Veli) düğün günlerinden birinde imeceyle birlikte oduna giderlerken, Osman Akkoç’un babası Hüsnü Akkoç’ta onlarla birliktedir. Rahmetli Karabacak Mustafa, Avşar beylerine yakın bir ritmi olan bu türküyü ince sesiyle okumaya başlar.
Osman Akkoç, eşeğin üstünde onları dinlemektedir. Rahmetli Karamusaların Ali dayı, “Ben birkaç yerde bunu anlattım, ama size de anlatayım” diyerek söze başlar:
“Tahminen yıl 1880 yada o civarlarda. Ulu köylü Sarı Ümmünün kızı diye anılan anası gibi sarışın bir kızı vardır. Kızın adı Meryem’dir. Horzum köyünde de Alıveren köyünden gelip yerleşen evli bir oğlan vardır. Oğlanın adı da Abdurrahmandır. Şair ruhlu olan Abdurrahman oğlumuz, Uluköy yaylasına oduna gittiğinde, Meryemi görür, aşık olur.
Abdurrahman sevmediği bir kızla evlendirilmiştir. Meryem’in genç yaşta kocası ölmüştür ama, evlenmeye niyeti yoktur. Meryem’i kafayı takan Abdurrahman karısından boşanır, Meryem’in ardına düşer. Yıllarca uğraşmasına rağmen, Meryem’in gönlünü edemez. Yazdığı şiiri besteler ona son kez okur. Abdurrahman’ın aşkı ozanlığa dönüşmüş, Horzum köyünden gitmeye karar vermiş, Horzum’u terk etmiş, bir daha geri dönmemiştir”
Sonra efendim, Meryem’de evlenmemiş dul olarak ölmüştür. Abdurrahman’ın Meryem için yazdığı şiir, türkünün sözleri:
Yine duman duman dağların başı,
Değilmemiş gerdanı, ondokuz yaşı,
Ilık geçti bu sene yaylanın kışı,
Gerdan yaylalarında, kışlar ılıktır bana.
*
Başakları sararmış kanlı korunun,
Yâri oldun bir ağanın oğlunun,
Ölene dek severim, olsa bile torunun,
Nağmelerin davettir, bakışın sâlıktır bana.
*
Gece karanlığında yıldız olmuşsun,
Şu Horzumun köyünde bir kız olmuşsun,
Sevmediğim kadına baldız olmuşsun,
Gülsen bile gözlerin doluktur bana.
*
Ulu köyün yaylası dar geldi bana,
Senin acı sözlerin bal geldi bana,
Yanında yatılmaz yar geldi bana,
Ermiş üzümler bile koruktur bana.
***
Şiirleriyle Süha Çeliktenli
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar, yazarlar. Kitaplar şairleri…. Bir bütünün parçalarıdırlar
Masama ulaşan yüzlerce kitap, dergi, bülten içerisinden ayırıp, sayfalarında gezinti yapmak istediğim kitabın adı: Şiirleriyle Süha Çeliktenli.
Anlaşılıyor ki şairi: Süha Çeliktenli.
11 Mart 2008 tarihinde kaybettiğimiz Süha Çeliktenli’nin ablası Süheyla Karsavuranoğlu, oğlu Umut Cesur Çeliktenli hazırlamışlar, kitabın günyüzüne çıkışını sağlamışlar.
Sunuş, Süha beyin oğlu Umut’a ait. Umut bir yerinde; “Yaşamı renklendiren, hayat ve sevgi dolu, küçük şeylerden büyük mutluluklar çıkaran samimiyetini tüm içtenliği ile dile getiren dünya bir yana, oğlum bir yana diyen mükemmel bir babaydı” diyor baba Süha Çeliktenli için,
Önsöz, A. Hayrettin Kalkandelen önsözünün bir yerinde Süha Çeliktenli için; “Evindeki en mutena yeri kanepesiydi. Orada oturur, orada düşünür, orada yatar, şiirlerini orada yazardı. Aniden patlayan televizyon nedeniyle yaşamını yitirmesi de o kanapede oluştu. Kanepesi için yazdığı şiiri bu kitabındadır” denilişini dikkat ve beğeniyle izlediğimi kaydetmeliyim.
104 sayfalık şiir kitabı gerçek anlatımların şekillendirdiği mısralar bütünlükleriyle dolu. Kısa bir süre tanıma, konuşma, sohbet etme fırsatı bulduğum Süha Çeliktenli farklı, renkli dünyasıyla kimsenin ilgilenmediği konularla, olaylarla ilgilenir, onların detayları arasından renkli anlatımlarla oluşan şiirler ortaya koyardı. Anlatımı yumuşak, ümit veren, karamsarlıklardan uzaklaştırılmış tertemiz bir dünyanın içinde yaşadığını hemen hisseder, o dünyaya girmek için çaba gösterirdiniz.
Sayfa 9’da iki şiir var. Bunlar, Süha Çeliktenli’nin özetlenmiş, arındırılıp detaylandırılmış şekilleri sanki. İlk şiir “Alın yazısı” başlığıyla karşımıza çıkıyor.
Şöyle bu şiir:
Alın yazısı diye bir şey var herkeste,
Zor olan şey, okunmasıdır.
Bu kitaptakiler de Süha’nın
Alnındakiler değilse de kopyasıdır.
Oğlu Umut için yazdıkları var “Bir tanem/Oğlum/Umudum ağlama” diye başlayan. Umut umut, umuda dönüşen, dönüştürülen mısralar devam ediyor kitabın sayfalarındaki şiirler arasında. Sayfa 14’deki “Kanepe” den:
Benim için hiçbir şey değilsin artık,
Çünkü;
Pencereden bakıyorum, yoksun.
Kapıyı açıyorum yok.
Sokağımdan simitçi geçiyor/Seyyar satıcı geçiyor/Postacı geçiyor da/Sen geçmiyorsun..
Süha Çeliktenli, Ankara’dan sözediyor, gönlündeki dalgalanmalardan örnekler veriyor, toprak toprak ihtiyarlıktan, ölümden bahsediyor. “Son sözümü iyi tutun/Sevenlerim dostça kalın/Sevgi kadar ölüm gerçek/Sevdiklerim hoşça kalın”la noktayı koyuyor. Ruhu aydınlık, mekanı cennet olsun efendim.
Süha Çeliktenli: Turgut ve Melahat’ın çocukları olarak 05 Ağustos 1952 tarihinde dünyaya geldi. İlk ve ortaokulu Elazığ ve Burdur’da, Liseyi Ankara’da tamamladı. Elazığ ve Alpullu Şeker Fabrikalarında çalıştı. Yapı ve Kredi Bankasında görev aldı ve buradan emekli oldu. 1996 yılında Antalya’ya geldi ve buraya yerleşti. “Süha Tekstil” adıyla kurduğu şirketi uzun süre yönetti.
Çok sayıda müzikal enstrümanı kullanan, heykel, resim ve beste yapan Süha Çeliktenli 11 Mart 2008 tarihinde vefat etti ve Antalya’da toprağa verildi.
***
İranlı şair Ali Rıza Hıyabani’den: Kırılmış Gönül
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan, Hayrettin ve Erhan İvgin’in yönetiminde faaliyet gösteren Kültür Ajans yayınlarının 60 ncısı olarak yayınlanan, günyüzü gören, ciltli 140 sayfalık kitabın adı: Kırılmış Gönül.
İmza sahibi: Ali Rıza Hıyabani. İranlı şairin gazelleri var sayfalarda.
Kitap; “Yahya Kemal Beyatlı, soğuk sıldırım taşlar altında, toprak uykusuna dalsanda, heran kalbimde yaşıyorsun. Bu şiir defterimi senin büyük ve duygulu ruhuna armağan ediyorum. Sana şirin uykular. Seni hep anan Ali Rıza Hıyabani” imzası ve ithafıyla başlıyor sayfalar olarak.
Hayrettin İvgin imzalı “Bir gazelsera şair” başlığı altındaki sunuşun girişinde, “Ali Rıza Hıyabani, çağdaş İran edebiyatının değerli bir şairidir. Yarım asırlık hayatının ilk on yılı içerisinde Mehemmed Hüseyn Şehriyar’ın (1906–1988) o çok bilinen (Haydar Baba’ya Selam) adlı eserini tümüyle ezberlemiştir” deniyor. Genel bilgi bakımından öncelikle sunmak istedim.
Hayrettin İvgin hoca, sunuş yazısının bir yerinde; gazellerin beyit bütünlüğüne dayalı bir nazım biçimi olduğunu hatırlatıyor.
Bölümler: Başımda bir humatlık, Kelebeklerin yakılışı, Külümü yerde savur, Aşk cezası, Çektin dara gözler, Çiçeklerin kanatlanışı, Bin cefa et, Gam-ı hicran, Gönül talanı.
Kitabın sayfalarındaki minyatürler M.B. Ağamiri’ye ait. Kitap bu minyatürlerle de ikinci bir zenginlik kazanmış, değer kazanmış. Şiirlerin (gazellerin – mısraların) minyatür sayfalarının ortasına yerleştirilişi de bu güzelliğin oranını artırmış. Kutluyorum efendim.
Sayfa 66’dan “Solmaz mıyım” başlığı altındakilerden
-Seni yıllar bile sürse arayıp bulmaz mıyım,
Bulamazsam ne sanırsın sararıp solmaz mıyım?
-Gece rüyama girip vade-yi vaslın verirsin,
Sözünü tutmadın ise saçımı yolmaz mıyım?.
Ali Rıza Hıyabani: 1958 yılında Tebriz’de doğdu. İstanbul Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği bölümünden mezun oldu. İran’a dönen Hıyabani, kardeşleriyle birlikte Zerrine Pud Şirketini kurarak çalışma hayatına başladı.
İlk şiiri 2000 yılında, Tahran’da yayınlanan Varlık dergisinde yeraldı. Üç şiir kitabı ve üç CD’si yayınlanan Hıyabani, Azerbaycan Türkçesi, Türkiye Türkçesi, Farsça gazelleriyle dikkat çekti. Azerbaycan Beynalhalk Üniversitesinden Fahri doktoraya layık görülen Ali Rıza Hıyabani evli, Rad ve Sevil adlarında iki çocuk babasıdır. ***
Ah o mektuplar, o şiirler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Mektubun “rafa kaldırıldığı” günümüzde, internet uzmanlarının, sonra sarhoşlarının kol gezdiği günümüzde, mektupdan sözetmek ne kadar geri kalmışlık değil mi?.
Bendeniz halâ, mektuplarla uğraşıyor, bana gelen mektupları kitaplaştırdığım gibi, yenilerini de yeni kitaplarımın belirli bölümlerinde, yazılarımda yer veriyorum. Kim ne derse desin, nasıl yorumlarsa yorumlasın, mektupların yeri ve önemi başkadır, sıcaklığı hiçbir zaman gitmez, kaybolmaz. Kütahya’dan adaşımdan gelen bir mektup efendim:
Muhterem Hocam, Sayın İsa Kayacan; 2009 yılının son mektubunu sizin gibi muhterem bir büyüğüme yazmakla bahtiyarım.
Efendim; Hayatını anadolu’nun kıyıda köşede kalmış, Türk edebiyatına hizmet aşkı ile çırpınan, ancak sesini duyuramayanların sesi olmak için vakfeden sizin gibi güzel insanların çok olması için duacıyım.
Kütahya’da, bir kenarda kendi kendine şiir yazmaya çalışan benim gibi bir insanı ve şiirini yüceltmek, kamuoyuna duyurabilmek, beni ve benim gibi yüzlerce amatör şairin şiirini tanıtabilmek uğruna yaptığınız gayreti biz “Balıklar” olarak biliyoruz. Eminim “Hâlık’da biliyordur!..
En son 03 Aralık 2009 tarih ve 12480 sayılı “Olay” Gazetesinde yine yıllardır yaptığınız gibi, “İkrar ediyorum” adlı şiirimi neşretmekte ve beni günün onur konuğu olarak lanse etmeniz beni bahtiyar etti. Size nasıl ve ne kadar teşekkür edeceğimi bilemiyorum.
Muhterem hocam; Bir insana kolay kolay profesörlük ve doktorluk payesi vermezler. Bunda sizin uzun yıllara dayanan gayretlerinizle beraber, eminim benim gibi yüzlerce şairin, yazarın duaları da rol almıştır.
Dileğim ve duam odur ki; Allah size daha uzun ve hayırlı bir ömür, esenlik dolu bir hayat bahşetsin ve siz, daha nice yüzlerce şairin elinden tutup onları onore ediniz.
Bilvesile, 2010 yılının size ve tüm sevdiklerinize hayırlara vesile olmasını temenni eder, ellerinizden öperim, efendim. (İsa Kahraman, Kütahya, 30.12.2009)
Teşekkür: Prof. Dr. Sayın İsa Kayacan; Edebiyatımıza, kültürümüze, sanatımıza olan duyarlılığınız ve bu konuda örnekliğiniz, bilahare “Paye Bülteni” adı altında naciz şahsıma gösterdiğiniz yakın dostluğunuz, Paye Arşivlerinin kalıcı sinesinde, saygın yerini almıştır.
Bu vesileyle şahsınıza teşekkür eder, en derin selam ve muhabbetlerimi iletir, dostluğumuzun daim olduğunu beyan ederken size dünyevi ve uhrevi hayırlı çalışmalarınızda başarılar dilerim (Necdet Çelikdönmez, Gazeteci-Araştırmacı-Yazar, Isparta Paye Edebiyat Kültür Sanat Bülteni, Tarih: 01.01.2010, Sayı: 01)
SEN NE BİLCEN GALİ
Nuri Ermiş hocadan dayak yedin mi?
Rüştü pehlivanla minderde güreş tuttun mu?
Burdur aşığı İsa Kayacan’la tanıştın mı?
Sen ne bilcen gali, benim Burduru mu?
(Çetin BOZCU, Burdur, 26.05.2003)
***
Burdurlu Vesile Ana’dan: Ümit
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Vesile Alyanak anamız, Burdur’un (Merkez) Suludere köyünde yaşıyor.
Oğlu Jandarma er Ümit Alyanak 12.10.1994 tarihinde bölücü terör örgütü tarafından Pirinçeken Karakoluna yapılan baskın sonucu şehit olunca, Velise Alyanak anamızın duygularının önü alınamadı. Oğlu için, Ümit’i için yazdı, yazdı. Yazdığı şiirleri değişik gazetelerde yayınlandı. Sonra, Burdur Valiliği bu şiirlerin bir araya getirilişini “Ümit-Bir şehit annesinin gönül nağmeleri” adıyla 64 sayfayla kitaplaştırdı.
Anılan kitabın yayınlanışıyla ilgili, Burdur Valisi İbrahim Özçimen düzenlenen basın toplantısıyla, kitabın yayınlanışı ve içeriği hakkında bilgi verdi. Bu tanıtım toplantısında, Vesile anamızda yer aldı, duygularını dile getirdi. Bana gönderilmeyen kitap hakkında, Burdur basınında geniş olarak yeralan haberlerden yararlanarak bir yazı yazdım, Vesile anamızla, Valimiz İbrahim Özçimen’in kadirbirliğini kutladım.
Sonra, Vesile anamız “kitabın bana gelip – gelmediğini” sordu. Gelmedi cevabım üzerine kitapdan bir adet postayla gönderdi. Şimdi bu kitabın sayfalarına doğru bir gezinti yapmak istiyorum efendim.
Ümit, adlı kitap, Burdur Valiliğinin kültür hizmeti. 64 sayfayla Burdur’da “Arzu Ofset Reklam Ajansı”nda Temmuz 2009’da dizilip, basılmış.
Bölümler: Şehit şiirleri, Vatan şiirleri, Aile şiirleri, Doğa şiirleri, Diğer seçme şiirler olarak sıralanıyor. Özsözlerden:
1- Burdur Valiliği olarak böyle bir eseri hem bir kültür hizmeti, hem de aziz şehidimize, şehitlerimize ve ailelerine karşı vefanın gereği olarak yayınlıyor olmak büyük bir gurur vesilesidir (İbrahim Özçimen, Burdur Valisi),
2- Yazmış olduğum şiirler gençliğime ait izlenimlerimin, çocuğuma duyduğum özlemle birleşmesidir (Vesile Alyanak)
Vesile Alyanak: 28 Şubat 1950 tarihinde Burdur merkeze bağlı Suludere köyünde doğdu. Köyünde İlkokulu bitirdi. Burdur’da bir terzinin yanında çıraklık yapan, Gölhisar’da terziliğini sürdüren Vesile Alyanak, 1972 yılında Mustafa Alyanak’la evlendi. Bir süre Isparta’da yaşayan Alyanak, babasının vefatı üzerine köyüne döndü.
Oğlu Ümit’in 1994 yılında şehit olmasından sonra yazdığı şiirlerini değişik gazetelerde yayınladı. Bu şiirleri, önceki şiirleriyle birleştirilerek Temmuz 2009’da Burdur Valiliği Kültür Yayınları arasında, “Ümit, Bir şehit annesinin gönül nağmeleri” adıyla 64 sayfa olarak kitaplaştırıldı.
Şehit Ümit Alyanak: Mustafa ve Vesile’nin çocukları olarak 03.03.1974 tarihinde Antalya’da doğdu. İlköğrenimini Burdur-Merkeze bağlı Suludere köyünde tamamladı. İlkokul beşinci sınıftayken, okulunun düzenlediği yıl sonu müsameresinde sergilenen tiyatro oyununda bir askerin şehit olmasını canlandırdı.
Burdur Endüstri Meslek Lisesi Elektrik bölümü 2. sınıfından ekonomik nedenlerle ayrıldı. Hakkari ili, Çukurca ilçesi J. Tak. Alay Komutanlığına bağlı Pirinçeken karakolunda Tim Çavuşu olarak vatani görevini yaparken, 12.10.1994 tarihinde Bölücü Terör örgütü tarafından Pirinçeken karakoluna yapılan baskında şehit oldu.
Şehit Ümit Alyanak son şiirinin ilk dörtlüğünde; “Gürleyen çeşmeler doldurmuyor tasımı/ Bitmeyen şu terör dindirmiyor yasımı/ Mendiller bile küsmüş silmiyor yaşımı/Gençliğimin sesini aldı askerlik” demişti.
SAYGI DEĞER İSA KAYACAN ABİYE
Serin bir ilkbahar akşamı,
Tanımadığım insanlardan,
Davetiye aldım, sergileri gezdim.
Güzel insanları tanıdım,
Kendimi biran rüyada sandım.
Uzun süre rüyadan uyanamadım,
O taş odanın ve el sanatlarının,
Güzelliği büyülemişti beni.
Geçmişte, orada yaşayan insanları düşündüm,
Burdurumla ve güzel insanlarıyla gurur duydum.
Senin resmini gördüm,
Seninle ve Burdurumun İsa Kayacanlarıyla gurur duydum.
Vesile ALYANAK (Burdur-Suludere Köyü, 26.12.2009)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)