16 Aralık 2009 Çarşamba

Dünya’ya “bir içli türkü” olarak gelmek
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yeni, az veya hiç söylenmemiş sözler beni etkiler. Kim, nerede, nasıl söylerse söylesin, bu sözlerin toparlanması, değerlendirilip yayınlanması için gayret gösteririm.
“Dünyaya, bir içli türkü olarak gelmek”. . Ne kadar güzel, hoş ve anlamlı değil mi?. Bu söz ve buna benzer sözler kimin tarafından söyleniyor?.
Cevaplayalım: Ordu ilimiz merkezinde yaşayan, gözü gönlü zengin, dünyası geniş bir arkadaşımız Sait Demirbaş tarafından söyleniyor bu söz veya sözler.
Sait Demirbaş’dan önceleri birkaç mektup almıştım. 24.09.2009 tarihinin taşıyıcısı, Ordu çıkışlı bir başka mektubu daha geldi. Buyurun birlikte okuyalım, Sait Demirbaş ne diyor, neler söylüyor, yazıyor:
Saygı değer Prof. Dr. İsa Kayacan; Gönderdiklerinizden önce iki kitabı, sonrada mahalli “Burdur” gazetesini aldım. Yazımın yayınlanması beni öylesine mutlu etti, öylesine gururlandırıp, onurlandırdı ki, size en içten yürekten teşekkürlerimi sunarım.
İnanın çocuklar gibi sevindim. O yazımın yeraldığı sayfayı çoğaltıp, arkadaşlarıma yolluyorum. Bende ortaokul yıllarımda bizim Ordu’da mahalli gazete sattım. Sonra İstanbul gazetelerini koltuğumda gezdirerek sattım. Okumaya öyle düşkündüm ki, sattığım gazetelerin, dergilerin bazılarını satın alırdım. Tüm içtenliğimle söyleyeyim ki mahalli gazeteleri daha çok seviyorum.
Tüm gazetelerden önemli yazıları, resimleri kesip saklıyorum. Ve tam bir kitap kurduyum. Üstelik yıllardır “günlük” de tutuyorum. İşin garip tarafı, yazdıkça Türküleri daha içten söylüyor, söyledikçe yazma tutkum daha bir artıyor.
Hamit Çine’nin küçüklük, çocukluk anılarıyla köy yaşamını dillendiren anılarını gözlerim dolu dolu okudum. Hemen söyleyeyim “Burdur’dan Damlalar” adlı kitabı da çok merak ediyorum. İnanın ki türküleri yakanlar ve yapanlar, kanunları yapanlardan daha güçlüdür.
Tüm içtenliğimle söyleyeyim ki, şu dünyaya keşke bir içli türkü olarak gelebilseydim de, dünya durdukça dilden dile, nesilden nesile söylenseydim. Yine tek cümleyle söyleyeyim ki, eve köylerimize, medeniyetin nimetleri geldi ama, nice güzellikleri de aldı götürdü.
Acaba Yeşilova’nın ve Dirmil’in birer kartpostalı mümkün mü?.
Mektubu, Burdur Türkülerinin usta sesleri Hale Gür ve Sümer Ezgü’yü saygıyla selamlayarak, yine dilimden düşmeyen bir Burdur türküsüyle bitiriyorum:
Şu Çavdır’ın düzleri,
Hiç aklımdan çıkmıyor,
Suya giden gızları,
Sürmelenmiş
Gözleri,
Doldur Zeynep hanım doldur içelim,
Yollar verin şu Dirmil’e geçelim…
Kalbi saygılarımla. (Ordu’lu Sait Demirbaş, 23 Eylül 2009-Ordu)
***
Sonsuzluğa uğurladığımız üç gazeteci
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yıllarca gazetecilik yapan, sonra vefatla aramızdan ayrılanlarla ilgili yazmak, benim için “zorlar” arasında yeralmaya başladı.
Vefatla aramızdan ayrılan üç gazetecinin biyografilerine şöyle bir bakalım. Buyurun:
İSMAİL SİVRİ
1927 Yılında Manisa ilimize bağlı Kırkağaç ilçesinde doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi.
1951 yılında İstanbul’da Yeni Sabah Gazetesinde muhabir olarak çalışmaya başlayan İsmail Sivri, 1960 yılında Milliyet Gazetesinin İzmir Temsilciliği görevini üstlendi.
Emekli olduktan sonra da Milliyet Ege köşe yazarlığını sürdürdü. Türkiye Gazeteciler Sendikası İzmir Şubesi Başkanlığı görevini de yürüten, İzmir Gazeteciler Cemiyetinin 14 yıl (1984-1998) Başkanlığını yapan, Ege Üniversitesi Gazetecilik Yüksek Okulunda öğretim görevlisi olarak çalışan, bir dönem TRT yönetim kurulu üyeliği yapan İsmail Sivri; Yeşil Panjurlu Ev, Karınca Dostları, Yürekli Kaplumbağa, Atatürk Çocukları çok Severdi ve Atatürk Tarihi adlı kitapları yayınladı.
Ayrıca, çeşitli gazete ve dergilerde makale, röportaj ve araştırma yazıları da yayınlanan, Türkiye Gazeteciler Federasyonu’nun kurucu genel başkanı ve onursal başkanı olan İsmail Sivri 02.08.2007 tarihinde vefatla aramızdan ayrıldı.
* İsmail Sivri 80 yılı aşkın ömrünün 60 yılını mesleği için, mesleğin onurunu korumak için feda etmiş bir büyüğümüzdür. O’nu sonsuzluğa yolcu ederken, O’nun yaşarken ortaya koyduğu değerleri ve ilkeleri sürdüreceğimize inanıyorum (Nazmi Bilgin.)
• İsmail Sivri, farklı özellikleri ve güzellikleri olan, eğitici ve öğreticiliğiyle ilk sıralarda yeralan gazeteciliğin duayeniydi (İsa Kayacan)
NECDET GÜNGÖRSÜN
Yıllarca, merkezi Adapazarı’nda bulunan Sakarya Gazeteciler Cemiyetinin Başkanlığını yaptı. Anadolu Basını içerisindeki mücadelesiyle dikkat çeken Necdet Güngörsün, Anadolu’da ofset gazeteciliğin gelişip yerleşmesinde öncülük etti. 24.07.2007 tarihinde vefat eden Güngörsün 25.07.2007 tarihinde Adapazarı’nda ikindi namazından sonra kılınan cenaze namazının ardından, Adapazarı’nda toprağa verildi.
• Necdet Güngörsün, gazeteciliği kalemini satmadan yapan, dürüst, mesleğinin ilkelerine inanmış, mücadeleci ve dost canlısı bir kişilikti (Nazmi Bilgin)
• Necdet Güngörsün, Anadolu Basını çalışanları, yöneticileri içerisinde verdiği mücadeleyle unutulmayacak, aranmaya devam edecektir.(İsa Kayacan)
ORHAN PEKİN
Zafer gazetesi başta olmak üzere, pek çok gazetede muhabirlik, yöneticilik yaptı. Emeklilik sonrası, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığında, mesleğine yönelik çalışmalarını sürdürdü.
25.09.2009 tarihinde vefatla aramızdan ayrılan Orhan Pekin, 27.09.2009 tarihinde Ankara Hacıbayram Camiinde kılınan öğle namazının ardından, Cebeci Asri Mezarlığında toprağa verildi.
* Orhan Pekin, gazeteciliğin tüm safhalarında başarılı olmuş, mesleğindeki örnekliğiyle bilinen bir ustaydı (İsa Kayacan)

***
Posta
pullarında Başkent Ankara
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan, kısa adı VEKAM olan Vehbi Koç ve Ankara Araştırmaları Vakfı koleksiyonlarında yeralan pullar zaman zaman “konuşuyor”lar.
VEKAM çalışmaları, derlemeleri ve sergilemeleri çerçevesinde gördüklerimiz, değerlendirdiklerimiz var.
Ankara’nın Başkent ilan edilişinin ve Cumhuriyet’in 86. yılı kutlamaları vesilesiyle “Posta Pullarında Başkent Ankara-Seçmeler-1922-2008” adlı pul sergisi öncesi yayını gerçekleştirilen kitapçık sayfalarında bir gezintiye ne dersiniz?:
1- Ocak 1922 Büyük Millet Meclisi Pulları: Ocak 1922’de emisyona çıkarılan farklı değer ve renklerde ancak aynı temanın işlendiği yedi puldan oluşan serideki bir pulda 23 Nisan 1920’de açılan Büyük Millet Meclisi Binası görülmektedir.
2- Mayıs 1926-Londra Baskısı posta pulları: Mayıs 1926’da emisyona çıkarılan ve on dört puldan oluşan serideki bir pulda, başkent Ankara’nın eski ve yeni yüzü yansıtılmaktadır.
3- Atatürk-İnönü serisi-Ankara Halkevi: 01 Nisan 1943’de emisyona çıkarılan onsekiz puldan oluşan serinin onyedincisi olan pulda, I. Ulusal Mimarlık Akımı’nın öncülerinden Arif Hikmet Koyunoğlu’nun eseri Halkevi (eski Türk Ocağı) görülmektedir.
4- Türk Tiyatrosunun 100.Yılı-Hatıra serisi: 30 Mart 1959’da emisyona çıkarılan ve iki puldan oluşan serinin ikincisi olan pulda, Ulus’taki Sergi Sarayı (Opera Binası) konu edilmiştir.
5- 1963 Resimli Sürekli Posta Pulları: 1963’ün Şubat ve Ekim ayları arasında emisyona çıkarılan ve dokuz puldan oluşan seriye ait olan bu pulda, başkentin simgelerinden Julyanus Sütunu’nun görüntüsü vardır.
6- Hayvanları koruma günü: 04 Ekim 1964’te emisyona çıkarılan ve beş puldan oluşan serideki bu iki pulda, Ankara tiftik keçisi konu edilmiştir.
7- “Ankara 65” I. Milli Pul Sergisi: 25 Ekim 1965’te emisyona çıkarılan ve iki puldan oluşan seride yeralan bu pullar, Ankara’da düzenlenen “Ankara 65” I. Milli Pul Sergisi için hazırlanmıştır.
8- Hayvan konulu sürekli seri: 04 Ekim 1973’te emisyona çıkarılan ve iki puldan oluşan seride yer alan pulda, İç Anadolunun Ankara ve çevresine özgü bir cins kedi olan Ankara kedisinin resmi vardır.
9- Europa Cept (Mimaride Modern Sanat): 28 Nisan 1987’de emisyona çıkarılan ve iki puldan oluşan serinin bu ilk pulunda, 15 Ekim 1931’de kurulan Türk Tarih Kurumu’nun (TTK) Sıhhiye’deki yeni binası konu edilmiştir.
10- VIII. Avrupa Anayasa Mahkemeleri Konferansı: 07 Mayıs 1990’da emisyona çıkarılan ve tek puldan oluşan seride, 07–10 Mayıs 1990 tarihleri arasında Ankara’da düzenlenen VIII. Avrupa Anayasa Mahkemeleri Konferansı konu edilmiştir.
11- Resmi Posta Pulları-Kültür ve Turizm Bakanlığı: 04 Temmuz 2005’te emisyona çıkarılan ve altı resmi posta pulundan oluşan seride yer alan bu pulda, Kültür ve Turizm Bakanlığı binası resmedilmiştir. Binanın temeli 1927’de atılmış, inşaat 1928’de tamamlanmıştır.
12- Resmi Posta Pulları-Devlet Konuk Evi-Ankara Palas: 04 Temmuz 2005’te emisyona çıkarılan ve altı puldan oluşan seride yeralan bu resmi pul, Ankara Palas’ı (Ankara Evkaf Oteli-Devlet Konuk Evi) konu etmektedir.
13- Türk Dil Kurumu’nun 75. Yılı: Emisyona çıkarılan ve tek puldan oluşan serideki bu pulda, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve çalışma arkadaşlarının 04 Ocak 1933’te Ankara Halkevi’nde gerçekleştirdikleri Türk Dili Tetkik Cemiyeti (TDTC), bugünkü adıyla Türk Dil Kurumu toplantılarının birinde çekilen fotoğraf görülmektedir. ***
Ali Rıza Atasoy’dan: Nehir Kıyısı Düşleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ali Rıza Atasoy, eğitim dünyamızın parlayan yıldızlarından. Amasya ilimize bağlı, Taşova ilçesi Milli Eğitim Müdürü olarak görev yapıyor. Ankara’nın Çamlıdere ilçesindeki bir şiir etkinliği sırasında bana ulaşan şiir kitabı var Ali Rıza hocanın. Adı: Nehir Kıyısı Düşleri.
128 sayfalık şiir kitabının önsözü, eğitimci-edebiyatçı Amasya Milletvekili Dr. Avni Erdemir’in. Takdiım yazısı da gazeteci arkadaşımız, Sabah Gazetesi Spor Yazarı, Çamlıdere ve Doğa Dostları Derneği Başkanı Ali Öcal’a ait.
Dr. Avni Erdemir, “Ali Rıza Atasoy’un şiirlerini okurken, Amasya’yı daha bir seviyor insan” cümlesiyle söze başlıyor.
Ali Öcal arkadaşımızsa, takdim yazısının bir yerinde: “Özellikle memleket özlemi ve sevgisini konu alan şiirlerinde, içten vefa duygusunu öyle dizelerine yansıtmış ki, okuyup da duygulanmamak mümkün değildir” diyor.
Ali Rıza Atasoy Çamlıdere şiiriyle söze başlamış. Bu şiir; “Erenler otağı bu kutlu diyar/O şanlı ecdattan bize yadigâr” mısralarıyla okurların karşısına çıkarılmış.
Değişik zamanlarda ve yerlerde kaleme alınan şiirler, bir anlamda Ali Rıza Atasoy’un duygularının bütünlüğünü ortaya koyuyor. Bu duygularda özlem var, beklenti var, güzelliklerin toplanılıp sayfalara aktarılan toplumsal ağırlıklı mısralar var. O akşam başlayan hayattan, şahin yaylasına uzanan kolların güçlülüğü hissediliyor. Yalnızlığa uzanan gönüller, hürriyetlerin içinde rahatlıyor.
Sayfa 95’de karşımıza çıkan “Kadınlar bilirim” adlı şiirin mısraları arasına dönelim:
Kadınlar bilirim ufukta umutlar,
Ve mevsimler gibiydiler,
Onlarda sezerdim baharın gelişini,
Rüzgârın esişini,
Bilmem gözlerinizin derinliklerinde,
Beni kaç kez unuttular.
O efsane olan gerçek ve hayal olan kadınlar. Hep unutuyorlar, unutmak için adeta yarışıyorlar..
Ali Rıza Atasoy: 1958 yılında Ankara’nın Çamlıdere ilçesinde doğdu. Erzurum Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümünden mezun oldu. Milli Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatında çalıştı. Ankara-Mamak, Van-Muradiye, Konya-Kulu ilçelerinde Milli Eğitim Şube Müdürü olarak görev yaptı. Halen Amasya ilimizin Taşova ilçesinde Milli Eğitim Müdürü olarak çalışmalarını sürdüren Ali Rıza Atasoy, üniversite yıllarında, sanat ve edebiyatla ilgilenmeye, şiirlerini yayınlamaya başladı.
MEKTUP:
Sayın Şakir Nazlım, Anayurt Gazetesi Yazı İşleri Müdürü; Ben gazetenizin sürekli okuyucularındanım. Hele de sayın İsa Kayacan’ın “Burdur” üzerine yazdıklarını su içer gibi okuyorum. Kendilerine gazeteniz adresine 24 Temmuz 2009’da bir mektup yazmıştım. Şu ana dek bir haber alamadım. Acaba eline geçti mi?. Geçmediyse değişik bir adresi var mıdır?. Beni aydınlatırsanız sevinirim. Kalbi saygılarımla. (Sait Demirbaş, Ordu, 12.08.2009) ***
Kemal Petricli’den sitemli mektup
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Almanya’dan, Köln’den seslenen, şair, araştırmacı, yazar Kemal Petricli’nin Türkiye’deki gazete yöneticilerinden şikayeti var. 04.09.2009 tarihli mektubuyla bize ulaşan cümleleri. Birlikte okuyalım ve birlikte düşünelim katılırsanız:
Değerli dost, sayın İsa Kayacan; Gazeteleri aldım. Nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Eksik olmayın. Bu gönülden sevincim için, yine de en güzel teşekkürlerimi seçerek birer birer o şahane yüreğinize sergiliyorum.
Ben, bana yolladığınız, o bana yollanmayan gazeteleri sizin sayenizde kavuşuyorum. Nerde o sizin gibi muhterem, nerde o sizin gibi muhteşem insanlar?.
Şöyle, böyle yolladığınız tüm gazetelere yazılar yolluyorum. Hiç birinden ses alamadım. Bu kadar durgunluk olur mu, anlamıyorum!..
Menfaat düşkünü değilim. Emelim yayın organlarına destek verip, katkı sağlamak. Ama görün ki kıpırdayan yok.
Şimdide sayenizde kavuştuğum 4 gazeteye yolladım pek çok yazı, bir fotoğrafla mektup.
Zaman zaman kendi kendime soruyorum: Basınla iç içe yaşayanlar, yani gazete yayımcıları neden bu kadar ilgisizdir diye. Oysa, onlar da ileri görüşlü olmalı. Bilgilidirler, yoksa matbaa servislerinde ne işleri var..
Bakın, benim Almanca, Türkçe “Köln Akşamları” başlıklı bir şiir kitabım var. 1982 baskılı. Almanya’nın en alttan en yüksek dergilerine-ki onlar harıl harıl satış rekorları kırar.
Ben tuttum bunların her birine Almancalaştırılmış şiirlerimden yolladım. İnanın her birinden övgü dolu mektuplar aldım.
Yahu, Türkiye benim vatanım.. Ana dilim Türkçe. Ben kendimi hırpalıyorum, ilgi görmüyorum. Ve öncelikle ben Avrupa’dan yazıyorum:
Sevineceklerine, beni değil, yazılarımı elüstünde tutacaklarına, sesleri solukları çıkmıyor..
İyiki siz varsınız.. Bütün camiattan üstünsünüz. Öncelikle ileri görüşlü insan sizsiniz. Sizinle gurur duyan öncelikli insan benim. Köln’den selamlar, sevgiler, saygılar… Hep hoş kalın (Kemal Petricli, Köln – 04.09.2009)
ANADOLU
(Ahmet Sargın-Yozgat,2009)
Ahmet Sargın’ın 10 ayrı dörtlükten meydana gelen “Anadolu” adlı şiirinin 1 ve 4. dörtlükleri efendim. Aşağıdaki 2 nci dörtlükte, Burdur’dan sözediliyor:
Dünyaca ünlüdür bilirim Cennet,
Şehitler diyarı, sen Anadolu.
Fatihe, Yavuza duyarız minnet,
Kültürün beşiği, Can Anadolu.
*
Baş tacı olmuşsun güzel Ankara,
Bursa’ya geçeriz düşersek dara,
Isparta, Burdur’da güllerin ara,
Ekmeğim aşımsın, sen Anadolu.
GÜNÜN SÖZÜ:
Kur’an-ı Kerim’i öğrenip O’na uymak, kendinin farkına varmaktır.

(Hacı Ferhat Mirza-Bakü, Azerbaycan)
***
Makro Vizyon Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kuruluşlarımızın yayın organları, getirdikleri önemlilik taşır veya taşımaz.
Adresime gelen dergi ve gazetelerden biri:
Makro Vizyon Dergisi
İki ayda bir yayınlanıyor. Eylül-Ekim 2009 aylarına ait 14 ncü sayısı bana gelen. Dergi, Makromarket kuruluşlarının yayın organı. Renkli ve 96 sayfalık görünümüyle, gıda ve tüketim ağırlıklı sayfalarıyla dikkat çekiyor.
Güncel konular, röportajlar, gıda kültürü, yaşam, kişisel bakım, çocuk eğitimi, psikoloji, çocuk sağlığı gibi konular ağırlıklı olarak işlenmiş, öne çıkarılmış.
Makro Vizyon’un kimlik bölümünde, sütununda gördüklerimiz:
Makromarket adına sahibi: Mustafa Songör, Genel Yayın Yönetmeni: Nuray Erdoğan, Yazı İşleri Müdürü: Hünkar Sibel Görel, Yazı İşleri: Bikem Öğünç, daha değişik isim ve imzalar var derginin kimlik bölümünde katkıları olanlar.
Yazışma adresi: Saray Mahallesi Gıdacılar Cad. No: 11 Sarayköy-Kazan-Ankara.
Sayfa 16 da başlayan bir yazı-yorum, değerlendirme: “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır”. Cumhuriyetin milletin egemenliği olduğu gerçeği ve noktasından hareket edilerek ortaya konulanlar. Burada, Cemal Oğuz Öcal’ın “Atatürk ve Cumhuriyet” başlıklı bir şiiri var. Bu şiirden iki dörtlük
Baş eğmişken önünde altı asır her zorluk,
Göçtü bir çınar gibi koca imparatorluk!,
Çadırtattı bu göçüş göklerini vatanın,
Duyunca silkindi Türk narasını “Ata”nın!..
*
Dönünce yurt ananın gözleri bir pınara,
Can verdi ulu Tanrım bu devrilen çınara!,
Saldı o yeniden kök, filiz, gövde, dal budak:
Irkının şahlanışı ısırttı “Garb”a dudak!..
Bir hatırlatma: Kurtuluş Savaşı tamamlanıp, yurdumuz düşmanlardan temizlendikten sonra, İsmet Paşa ve dört arkadaşı, Ankara’nın başkent olması için Türkiye Büyük Millet Meclisine bir yasa önerisi verdiler. Öneri, meclis tarafından onaylandı ve kabul edildi. Böylece, 13 Ekim 1923 günü, (tarihinde) Ankara resmi başkent oldu.
Sonraki sayfalarda, kara gün dostu Türk Kızılayı anlatılıyor. Kızılay için “1868. Kızılay’ın temel ilkeleri, Kızılay Uluslararası Kızılay-Kızılhaç Topluluğu’nun temel ilkeleri olan (İnsaniyetçilik, ayrım gözetmemek, tarafsızlık, bağımsızlık, hayır kurumu niteliği, birlik ve evrensellik) çerçevesinde çalışan kamu yararına yarı-gönüllü bir sosyal hizmet kuruluşu” denilişi dikkat çekiyor.
Arkasından, hayran olunan bir dil: Türkçe anlatılıyor.
Dilin, uygarlıkların temeli olduğu üzerinde durulduktan sonra, “Eğer insanoğlu konuşmasaydı, kolayca anlaşamayacak düşünceler, duygular ifade edilemeyecek kadar önemlisi yayılıp genişleyemeyecekti” deniyor.
1931 yılında Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’nin kurulduğu, daha sonra 26 Eylül 1932 tarihinde Türk Dili Tetkik Cemiyetinin, bugünkü adıyla Türk Dil Kurumu’nun temellerinin atıldığını öğreniyoruz, hatırlıyoruz.
Tebrikler Makro Vizyon yöneticileri, yayıncıları, tebrikler.
GÜNÜN SÖZÜ:
Kur’an-ı Kerim’i öğrenip O’na uymak, kendinin farkına varmaktır. (Hacı Ferhat Mirza-Bakü, Azerbaycan)
***
Pervane Namıkgızı: Talebeyim ay nine
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kerimova Pervane Namıkgızı, Bakü’de yaşayan 1992 doğumlu, bir üniversite öğrencisi.. Üniversite eğitimi alma arzusuyla dolu olan Pervane, Allaha şükür arzusuna kavuştu.
Şimdi Bakü’de faaliyet gösteren Kafkas Üniversitesinin öğrencileri arasında olan Kerimova Pervane Namıkgızı’nın keyfi, sevinci yerinde. Bu sevincinin sağlayıcısı, anılan Üniversitenin değerli Rektörü Prof. Dr. Sayın Ahmet Saniç. Hocamızın yakın ilgi ve alakasından dolayı, bir kez daha teşekkür ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Kerimova Pervane Namıkgızı’ndan sevinç görüntülerinin yansıtıldığı, 26 Eylül 2009 tarihli, çıkışlı bir mektup ve ekinde üç şiir aldım. Şimdi, Pervane’nin mektup ve şiirlerini sunmak istiyorum. Buyurun:
Çok muhterem İsa Kayacan; Merhaba!.. Size şu mektubumu talebe olarak dünyanın en güzel mekânı Kafkas Üniversitesinden yazıyorum. Şimdi teneffüstür. Ne iyi ki yağmur yağıyor. Galiba gözlerimdeki mutluluğu, yüzümdeki huzuru güneş görseydi, utanıp, kaçıp saklanırdı. Çünkü ben talebeyim. Yani çok uzun yıllar beklediğim bir Üniversiteye kabul olmuşam. İlk ders günlerimde mutluluğumdan çok erken uyanırdım. Tanrı sabahı açmamış, benim gözlerimi açardı. Tüm Türk dünyasının sabahları hayırla açılsın!
Ben Üniversiteye kabul olduğum vakit hayatın acı hakikatini yaşadım. Ana-annem, benim rüzgâr ninem rahmete gitti. O bizden Ağdam toprağı istedi. Biz verebilmedik. Mülteci öldü..O benim talebe olduğumu görmedi. Sanıyorum kısmet böyleymiş. Tüm iyi insanları bekleyen bir mekana-Cennete kavuşdu.
Size sevimli Ana-anneme yazdığım ve diğer şiirlerimi gönderiyorum. Çok sağolun. Bir daha size kendimin ve babamın, annemin teşekkürlerini bildiriyorum. Size uzun, şerefli, bereketli ömür dileği ile (Pervane Namıkgızı, Bakü–26.09.2009)
TALEBEYİM AY NİNE
Gözün aydın, talebeyim ay nine
Maalesef görmedin bu günümü sen,
Demiştin ki, koç-kurban keseceyim,
Hoş günümde, dünyanı değişmişsin.
*
Diyorum ki, belki senin adından,
Kendim kesim o kurbanı ay nine?
Korkuram ki, kessem kanı akmaya,
Ya da bıçak o kurbanı kesmeye.
*
Sensiz yaşıyorum ben bu günleri,
Ne kadar bu günü arzulamışsan,
Gitdin ki, ay nine bu hoş haberi,
Tanrının yanında karşılayasın.
KARISINDAN KÜSMÜŞ ŞEHİT RUHU
Komşumuzda bir şehit ailesi vardı,
Bu yuvada beş aç çocuk yaşardı,
Aç çocukların ağlamak sesinden bezdi anne,
Ekmek deyip, hayat deyip, gözyaşı ile gezdi anne,
Hiçbir şey bulamadı, utancını kaybetti,
Sonra Cuma akşamı şu eve karısından küsmüş
Bir şehit ruhu gelir..
Her Cuma akşamı, anne kendi kızına söyler:
Dur kazana, babanın adına bir tutam tuz at
Benim ellerim temiz değil..
BİR MELEK SESLENİR BİZE UZAKTAN
Karabağ uzakta ve karanlıkta,
Bir zülfi perişan güzele benzer,
Şeytanlar elinde esir olsa da,
Onun güzelliği dünyanı benzer.
*
Ona “serenada” okuyor yağı,
Dinlemez! Bu sesden nacazıdır o,
Bilmem neden düşman düşünmüyor ki,
Muğamat sesine tamarzıdır o.
*
Karabağ uzakda ve karanlıkda,
Bir vefasız aşig o çok vefalı,
Bir melek seslenir bize uzakdan,
Bu güzel Karabağ! Başı belalı.
Pervane Namıkgızı (Bakü:26.09.2009)

Hiç yorum yok: