Hüseyin Yurdabak’ı arıyor ve
özlüyorum
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirimizin
kilometre taşlarından ve duayenlerinden biri olan Hüseyin(Çolak)Yurdabak,
şairliği, yazarlığı ve gazeteciliğiyle hep ön planda yer aldı.Hazırladığı antoloji niteliğindeki
kitaplarla,yayınlarla değişik kesimlerdeki şairlerin ve şair adaylarının
çalışmalarını bir araya getirerek,kitaplaştırarak önemli ve kalıcı hizmetler
ortaya koydu.
O benim ‘Hüseyin abim’di.Abi kelimesini
herkes için kullanmadım,kullanamadım.Abi diye hitabettiğim birkaç isimden
biriydi Hüseyin Yurdabak.Vefatından önceki aylarda Gülhane Askeri Tıp Fakültesi
Hastanesinde tedavi gördü.Bu sıralarda eski dönemlerde,değişik isim ve
imzalarla çekilmiş toplu fotoğraflardan;Halil Soyuer, Ahmet Tufan Şentürk,Abdullah
Satoğlu, Bekir Sıtkı Erdoğan,Cevdet Aslangül gibi pek çok büyüğümüzle çekilmiş
fotoğraflardan 54 adet;”İsa bunlar sana emanet,bunları ancak sen saklar ve
değerlendirirsin” demişti.İyileştikden sonra bu fotoğrafları geri aldı.Ondan
sonra fotoğraf konusunda,”Hüseyin abi ben fotoğraf istemiyorum artık”diye
şakalaşırdık.
O’nun,doğum yeri olan Beypazarı’nda
adının bir sokağa verilmesi teklifinin İLESAM tarafından yapılacağı
günlerde,çok heyecanlı olduğunu,adı bir sokağa verildikten sonra sevinçle gelip
boynuma sarıldığını hatırlıyorum.
Ankara Kalesindeki Ankaralılar Evi’nde
rahmetli Rıza Akdemir’le birlikte ayda bir düzenledikleri şiir toplantılarında,
şairlerin bir araya getirilişi toplantılarında,bir lokomotif gibiydiler.Bu
toplantılar onlarla açılır,onlarla kapanırdı.Şairlerin tümü onun
dostuydu.Herkesle teker teker ilgilenmek hoşuna giderdi.
İLESAM yönetim kurulunda muhasip üye olarak görev yaptığı yıllarda
sürekli görevinin başında bulunur,bir memur gibi mesai yapar,herkesle ilgilenir
kendine has üslup ve davranışlarıyla büronun bir parçası gibi çalışır,takdir
toplayan bir görüntü ortaya koyardı.
Temmuz 2008’de yayınladığım “Mezarlık
Kültürümüzden Örnekler”adlı kitabımın 428. sayfasında ve Anayurt Gazetesinin 21
Ocak 2008 tarihli sayısındaki köşemle öteki gazetelerdeki köşelerimde yazdığım
yazıda,Hüseyin Yurdabak abimizle ilgili görüşlerimi anlatmaya çalışmıştım.Şimdi
bu yazılarımda yer alan Hüseyin Yurdabak biyografisine bakalım:
Hüseyin(Çolak)Yurdabak:
Şairlerin babası olarak bilinen Hüseyin Yurdabak 1931 yılında Ankara’nın
Beypazarı ilçesinde doğdu.İlk,orta ve lise öğrenimini Ankara’da,yüksek
öğrenimini Yüksek Gazetecilik Okulunu 1954 yılında tamamladı.Şiirlerini önce
“Çolak” soyadıyla yayınlayan,1960 yılında “Yurdabak”soyadını alan,şiirlerinde
temiz ve duru bir dil, süprüzli kafiyeler kullandı.Halk tarzında ve hece
vezniyle yazdı.Özellikle aşık tarzı şiirlerini,fikri bir lirizmle birleştirerek
iyi bir anlatım özelliği ortaya koydu.
Şiirleri;Türk Dili,Türk Edebiyatı,Türk
Sanatı,Her Hafta,20.Asır,Bahçe,Ece,Çağdaş Edebiyat gibi pek çok dergide
yayınlandı.Abdullah Satoğlu ve Feyzi Halıcı’yla ortaklaşa pek çok kitap
yayınlandı.Karınca Dergisinin Yazı İşleri Müdürlüğünü yapan Yurdabak’ın,kendi
imzasıyla da yayınladığı pek çok kitabı bulunmaktadır.
TRT repertuarında bulunan,sözlerini
yazdığı pek çok ünlü şarkıyla da bütünleşen Hüseyin Yurdabak’ın bu
eserlerinden biri, bestesini Semahat Özdenses’in yaptığı “Her mevsim içimden
gelip geçersin”dir.Beypazarı’yla da özdeşleşen,bir anlamda Beypazarı delisi
olan Hüseyin Yurdabak 09 Ocak 2008 tarihinde vefat etti.Cenazesi,10 Ocak 2008
tarihinde Ankara Hacı Bayram Camiinde kılınan ikindi namazının ardından,Cebeci
Asri Mezarlığında toprağa verildi.
***
Ispartalılara tarih dersi
gerekiyor:
Sagalassos Antik kenti
Burdur’un en büyük değeridir
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Isparta ilimizden
zaman zaman Burdur’la ilgili değişik sesler geliyor. Bakıyorsunuz,
Isparta Milletvekillerinden biri çıkıp;”En büyük emelim, Burdur’un Isparta’nın
bir ilçesi haline gelmesidir” diyebiliyor. Sonra bakıyorsunuz,Isparta’da üretim
yapan bir meyve suyu firması,Burdur’un
en büyük değerlerinden olan,Sagalassos Antik kentini Isparta’da bulunuyormuş
gibi bir yanlışlıkla,tanıtım yapabiliyor.Bunlar kasıtlı değilse,nedir,ne anlama
gelmektedir bilen var mı?
SERT UYARI
Burdur
ilimiz merkezinde günlük yayınlanan, Çağdaş Burdur Gazetesinin 09 Haziran 2014
tarihli sayısında, Hayal Girişim imzalı,”Kültür Müdürlüğü’nden Isparta’ya sert
uyarı” başlıklı bir haber yayınlandı.Haber aynen şöyle:”Isparta’da faaliyet
gösteren bir meyve suyu firmasının,Burdur’un en büyük değeri Sagalassos Antik
Kenti’ni Isparta’da bulunuyormuş gibi,meyve suyu paketinde tanıttı.Sosyal
medyada da Burdurlular tarafından büyük tepki gören bu resime,Burdur Kültür ve
Turizm Müdürlüğü tarafından da tepki gösterildi.
Gerekli
işlemlerin yapılacağına ilişkin yazılı basın açıklaması yapan Burdur Kültür ve
Turizm Müdürü Mehmet Tanır; “Isparta’da Ticaret Borsası’nın girişimleriyle
Pepsi tarafından kurulan ‘Tropicana’firmasının meyve suyu üretmeye
başladığı,meyve suyu üzerinde Sagalassos Antik Kentinin isminin yer aldığı
öğrenilmiş olup,Isparta Ticaret Borsası Burdur’a ait bir turizm değeri olan
Sagalassos Antik Kentinin tanıtımı amacıyla yer alan resmin kullanılmasının
yasal olmadığı,tarafımızdan izin alınmadığı,Isparta Valiliğine ve Isparta
Ticaret Borsası’na ayrıca Pepsi firması yetkililerine iletilmiştir.Konuyla
ilgili gerekli işlemler hassasiyetle devam etmektedir”diye konuştu.
Bu
tarihi gerçeğin,Burdur’un Ağlasun ilçesine 7 km uzaklıkta bulunan,Sagalassos Antik
Kentiyle ilgili,tarihi bilgilerin
saptırılarak,bu antik kentin Isparta’da bulunuyormuş gibi gösterilmesinin
mutlaka bir hedefi vardır!.Bu saptırma,yalan-yanlış bilgilerin içinde olan
anlayışın, Sagalassos Antik Kentinin Burdur il sınırları içinde olduğunu
bilmemesi mümkün değildir!.
Aşkların,
ihtirasların ve İmparatorlukların gözde şehri, ilk yerleşim izleri Büyük
İskender’in MÖ. 333 yılındaki fethi ile başlayan, Sagalassos Antik Kenti nasıl
oluyor da, Isparta’nın hudutları arasında yer alıyor?Bu tarihi gerçeklerin
değiştirilmesi, öyle ben yazdım,ben yaptım oldu anlayışıyla mümkün olmaz
değerli Borsa ve firma yetkilileri?O
tarihi Antik Kenti ki, her yıl yapılan kazılarla ortaya çıkarılan,bütün
dünyanın dikkatini çeken,yılda ortalama 20 bin dolayında kişi tarafından
ziyaret edilen, Burdur’un önemli ve vazgeçilmez değerlerinden biridir.
Leuven
Üniversitesi Öğretim üyesi ve Sagalassos Hafriyatı Başkanı Mark Waelken,1994
yılında Sagalassos’da kazı çalışmalarını başladıklarını, gördüğü tarihi eser
parçalarının kendisini çok etkilediğini,ömrünün sonuna kadar Sagalassos’da
kalmak istediğini belirtiyor.
Bu arada, UNESCO’nun. Sagalassos, Afradisyas, Perge, Çatalhöyük ve Likya kalıntılarını
dünya mirası geçici listesine aldığını, yakında kalıcı listede yer alması için
çalışmaların sürdürüldüğünü hatırlatalım. Sagalassos Antik Kentinin en önemli
bölümlerinden biri olan, 1994 yılında yapılan
kazı çalışmalarında gün yüzüne çıkarılan Antoninler Çeşmesinin,2007
yılında tüm parçalarının birleştirilerek
ayağa kaldırıldığını.”Kayıp şehir” Sagalassos’un uyandırılması projesi
kapsamında çalışmaların 2005 yılından itibaren aralıksız sürdürüldüğünü hatırlatalım..
29
Ekim 2011 ve 18 Haziran 2012 tarihleri arasında,Sagalassos Antik Kentinden
çıkarılan eserler,”Dreams of City-Sagalassos”(Rüyalar şehri) ismiyle
Belçika’nın Tongeren Galya-Roma Müzesinde sergilendi.Sergide toplam 238 eser
arasında başta İmparator Hadrian Heykel başı ve İmparator Marcus Aurelieus başı
gibi eserlerin yanı sıra figürinler,sikkeler,kabartma ve frizler,takılar,çanak
ve çömlekler,mızrak uçları gibi değerli orijinal eserler yer aldı.
Gazeteci
Mesut Madan,Burdur-Yenigün gazetesindeki köşesinde 2007 yılında şöyle diyor:”10
Kasım tarihli Sabah Gazetesi’nin Cumartesi ekinde Atilla
Dorsay-Sagalassos-izlenimlerini dile getirmiş.Türkiye’nin en önemli sinema
eleştirmenlerinden birisi olan Dorsay Sagalassos’u anlatırken şöyle yazmış:Sagalassos
adını duyuyordum,özellikle yakın zamanda bir gazetede,yapılan restorasyon
sonucu ortaya çıkan görkemli yapıların resmini görünce,büsbütün
heyecanlandım.Burdur’un Ağlasun ilçesi yakınlarındaki kent,Isparta’ya çok
yakın,Antalya’ya 100 km
uzakta”.
***
Orhan Yorgancı’dan:
Resimli Şairler ve Yazarlar
Sözlüğü
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kalıcı,
araştırma, çalışma ve yayınların altına imza atanların sayısının fazla oluğunu
söylemek mümkün değildir. Ancak, bu az sayıda çalışma ve yayınların varlığıyla
sevindiğimizi, mutlu olduğumuzu söylemeliyiz.
Orhan Yorgancı, eğitimci, gazeteci, yazar ve
araştırmacı. Yazdıkları, yayınladıkları hep önemlilik içinde karşımıza çıkıyor.
Ondan gelen kitapların sayfalarında gezerken, epey zaman harcıyor,kolay kolay
sayfaları arasından çıkamıyoruz.
Bu gerçek gösteriyor ki, Orhan Yorgancı hocanın her yayını,
uzun araştırma ve değerlendirmeler sonucu yayınlanıyor, kalıcılık oranındaki
yükseklik bizi etkiliyor.Tebriklerimi sunmak istiyorum öncelikle.
Bugün söz edeceğim Orhan Yorgancı’nın
hazırladığı,Merkezi İstanbul’da bulunan Parıltı Yayıncılık yayınları arasında
534 sevimli-mini sayfayla gün yüzü gören ve bize ulaşan kitabın adı: Resimli
Şairler ve Yazarlar Sözlüğü. Hoca,6 Haziran 2014 tarihinde;”Anadolu Basını’nın
İmparatoru sayın İsa Kayacan’a saygılarımla” nezaket cümlesiyle
imzalamış.Teşekkürlerimi sunuyorum efendim.
Kitap-Sözlük, Orhan Yorgancı’nın kısa
biyografisi ve yayınladığı eserlerinin verilişiyle başlıyor. Orhan Yorgancı
imzalı sunuş bölümünün bir yerinde;”Elinizdeki bu Resimli Şairler Sözlüğü Türk
Edebiyatı’nın tüm şair ya da yazarlarını kapsamamaktadır. Burada Edebiyatımızın
Tanzimat, Edebiyat-ı Cedide, Servet-i Fünun, Fecr-i Ati, Milli Edebiyat ve
Cumhuriyet dönemleri ile günümüz şair ve yazarlarının biyografilerini ve
eserlerini bulacaksınız.Yaşamlarını yitirmiş bir çok şair ve yazar
yanında,günümüzün genç kuşaklarına da yer verildi” denilişi dikkat çekiyor.
Sonra,Türk Edebiyatının önde gelen
isimlerinin,soyadı sıralamasıyla yapılan bir düzenleme içerisindeki genel
görünümle karşılaşıyoruz.Burada isimler;Sait Faik Abasıyanık, Abdülhak Adnan
Adıvar,Adalet Ağaoğlu,Oktay Akbal,Bedii Faik Akın,Gülten Akın,Sabahattin Kudret
Aksal,Sabahattin Ali,Fatma Aliye gibi isimlerle başlayan sıralama,Melih Cevdet
Anday.Orhon Murat Arıburnu, Oğuz Atay,Yavuz Bülent Bakiler,Cevat Fehmi
Başkurt,Nihat Sami Banarlı,Ataol Behramoğlu, Şemsi Belli,İlhan Berk,Necati
Cumalı,Behçet Kemal Çağlar,Faruk Nafiz
Çamlıbel,Fazıl Hüsnü Dağlarca,Ahmet Muhip Dıranas,Mustafa Bülent Ecevit,Ahmet
Mithat Efendi,Bekir Sıtkı Erdoğan,Mehmet Akif Ersoy,Bedri Rahmi Eyüpoğlu,
Mustafa İlhan Geçer,Orhan Şaik Gökyay, Reşat Nuri Güntekin,Talat Sait Halman,
Orhan Hançerlioğlu, Abdülhak Şinasi Hisar,Ayhan Hünalp, Rıfat Ilgaz,Ahmet
Kabaklı,Atilla İlhan,Orhan Veli Kanık, Abdürrahim Karakoç,Yakup Kadri
Karaosmanoğlu,İsa Kayacan,Namık Kemal,Aziz Nesin,Oktay Rıfat,Ömer
Seyfettin,Ahmet Hamdi Tanpınar,Halit Ziya Uşaklıgil,Mehmet Emin Yurdakul,Hilmi
Yavuz,Can Yücel,Cahit Zarifoğlu,Halide Nusret Zorlutuna,şeklinde sıralanıp
gidiyor.
Sözlük içerisinde 278 ayrı şair ve
yazarın fotoğrafları, biyografilerinden kısa kısa bölümler, eserlerinden
türlere göre,öykü,roman,şiir,röportaj,çeviri,antoloji,makale vb örnekler verilmiş.Kelimenin
tam anlamıyla,bir el altı,bir başucu kitabı,sözlüğü ortaya
konulmuş.Tebriklerimi,sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
***
Burdur Gazetesi 4.Şiir
Yarışmasının güzelliği
Prof. Dr.
İSA KAYACAN
“Burdur”Gazetesinin
geleneksel hale getirdiği ve 2014 yılında 15 yaş ve üstünde herkesin
katılabildiği, bu yıl 4.düzenlenen “Şiir Yarışması”nın ödülleri, 02 Haziran
2014 tarihinde,Burdur protokolünün katılımıyla,Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi
Konferans Salonunda düzenlenen tören içerisinde sahipleriyle buluşturuldu.
Gazetenin sahibi Adnan Taraşlı ve
gazete çalışanlarından Hasan Türkel’in gayretleri ve Burdur Valiliği, Belediye
Başkanlığı, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Rektörlüğü ve Burdur Gölü’ne Hayat
Verelim Derneği himayelerinde
gerçekleştirilen yarışmasının bu yıl ki konusu;”Burdur Gölü,Doğa ve
diğer bütün konular”dı.250 eserin gönderildiği yarışmada jüri üyesi
olarak;Hakan Yalçıner,Dr.Levent Özdöl,Ayla Pesen,Himmet Büke ve Hasan Türkel
görev yaptı. İlk üç dereceye giren şiirler,Burdur gazetesinin 04 Haziran 2014
tarihli sayısında ödül töreni haberiyle birlikte geniş olarak verildi.
Birincilik
ödülü: Gebze’den Ömriye Karataş’ın “Göl çığlığı” adlı 12 bölümden meydana
gelen şiirine.
Bu şiirin ilk mısralarından:
Tektonik sancılarla çıktım,
Derin sulardan, göle gömdüler beni.
Ağulu hayatlarla,
Akşamüstü okşayışlarıyla,
Çığlık bir mevsime,
Derin gömdüler beni.
İkincilik
ödülü: Antalya’dan,Tahir Akay’ın”Çocuk-Su”adlı,beş ayrı bölümden meydana gelen şiirine.Bu şiirin ilk
mısralarından:
Ben, küçükken Ay da küçüktü,
İki parmağımın arasına sığacak kadar.
Küçük küçük adımlarla yürüsem de,
Uzamazdı gündüzler.
Her gece devler kaçırırdı beni,
Muskam olmasa.
Üçüncülük
ödülü: Dortmund’dan Nermin Ben Brahim’in,”Oluklar Altı Bir Masal” adlı,10
ayrı bölümden meydana gelen şiirine.Bu şiirin ilk mısralarından:
Siyah önlüğüm, kolalı yakam,
Başımdaki kurdelam,
Okulum İstiklal’im,
Sayın Karababa Başöğretmenim,
Yazdığım ilk şiir 10 Kasım,
Elimde kasımpatım,
Saat dokuzu beş geçe,
Tuttuğum ilk yasım.
***
Ahmet Sevgi’den:
Çağdaş Batı Medeniyetinin
doğuşu ve bugün
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ahmet
Sevgi, eğitimci,şair,yazar ve araştırmacı.TSM ile yakından ilgileniyor. Bu
konuda araştırmaları ve yayınları var.O, birbiri ardına yayınladığı
kitaplarıyla da dikkat çekiyor.Yenilerde bir kitabı daha bana ulaştı Ahmet
Sevgi’nin.Merkezi Ankara’da bulunan Yıldızlar Yayıncılık yayınları arasında 336
sayfayla gün yüzü gören kitapda kültür yazılarıyla şiirler yer alıyor.
Ahmet Sevgi,gözü ve gönlünün
zenginliğiyle,kültür ağırlıklı dünyasıyla bilinen,alkışlanıp takdir edilen bir
arkadaşımız olarak,önemli hizmetlerin altına imza atıyor.Bu hizmetlerin bir
bölümü yayınladığı kitaplarının ilgili
sayfalarında yer alıyor.Elimizde,masamızda bulunan son yayınladığı,”Çağdaş Batı
Medeniyetinin Doğuşu ve Bugün-Kültür ve Edebiyat Yazıları ile Şiirler-3”de
kalıcılığı fazla olan araştırma ve
şiirler yer almakta.
Kitap içinde, klasik Türk musikisi
alanında gerçekleştirilen araştırmaların bulunması, kitabın önemini bir kez
daha artırıyor.Dede Efendi,Itri,Ali Ufki bey,İstanbul Türk Musikisi Devlet
Konservatuvarı’nın kuruluş öyküsü, gibi başlık altında yayınlananlar,vermek istediğimiz örneklerden
birkaçı olarak görülüyor.
Kitabın içindekiler bölümünde yer alan
diğer başlıklardan bazıları ise şöyle sıralanmakta: Hikaye ve hikaye yazma
üzerine,Cengiz Dağcı ve Romanları üzerine,Yılmaz Öztuna’yı anma günü,Eğitimci
Müjgan Dericioğlu,Bosna-Hersek katliamı ve bir şiirin öyküsü,Kadri Şarman,
Özgen Gürbüz, Şentürk Deveci üzerine,Klasik Türk Müziği üzerine,Kütüphaneci
Mustafa Yeşil,Şiir ve musiki günleri(İsa Kayacan),Martıların kanadıyla(İsa
Kayacan)Şiir ve musiki ziyafeti(Gülsün Polat),Eğitimci Hüseyin Aktuğ,Bestekar
Mustafa Ünal Yılmazer,Ahmet Sevgi’ye ait şiirler vd.
Ahmet Sevgi imzalı bir sayfalık önsözün
bir yerinde;”Bu kitapta; Genel kültür yazıları, birkaç klasik Türk müziği ile
Türk sanat müziği bestekarları
üzerine denemeler, şiir ve şiirler
üzerine yazılan yazılar,İslam’ın şiire bakışını ortaya koyan Şair Kaab
adlı,Türk ve Batı edebiyatından bazı şahsiyetler ve eserleri hakkındaki
yazılar,yazarın öteki kitaplarında yer almayıp çekmecesinde biriken şiirleri ve
dörtlükleri var”denilerek, kitap hakkında özet bilgi ortaya konuyor,sayfalara
aktarılıyor.
Bu satırların yazarının,Ahmet Sevgi
Kültür Evi’nde yapılan şiir ve musiki toplantılarıyla ilgili değişik gazetelerde yayınlanan yazısıyla,Eğitimci
Ahmet Sevgi’nin Martıların kanadıyla adlı kitabı için yazılıp,yine değişik
gazetelerde yayınlanan iki ayrı yazısının fotoğraf ve metinleriyle
yayınlanması, Ahmet Sevgi kadirbilirliğinin
örneği olarak görülmesi bakımından anlam taşımaktadır.Teşekkürlerimi
sunmak istiyorum.
Sayfa 295’de başlayan Ahmet Sevgi
dörtlüklerinin ilki olan ‘Bir demet sevgi kalır’başlıklı olanıyla noktamızı koyalım istiyorum:
Benden beş-on kitapla,yüzlerce dergi
kalır,
Şiirlerle dörtlükler,yazımda bilgi
kalır,
Kültür Evi’nde dostluk,raflarda
dörtbin kitap,
Bir beden Ahmet gider,bir demet Sevgi
kalır.
Sanki bir özetleme yapıyor, gelecekte
kendisiyle ilgili nelerin kalabileceğini, hatırlanabileceğini hassas bir terazi özelliğiyle duygularını
ortaya koyuyor Ahmet Sevgi hoca. Allah geçinden versin,ama sonuç
söylendiği,anlatıldığı gibi olacak.Sağlıklı günlerde,huzur ve mutluluk içinde
kültürel etkinliklerinin ve kitap yayınlarının devamını diliyor,sevgi ve
saygılarımı sunuyorum efendim.
***
Cumhuriyet dönemi Teke Yöresi
Burdur halk sanatçıları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar yayınlandıktan sonra, sayfalarında yapılan
gezintiler sonucu değerlendirmeler, yazarı,şairi ve araştırmacısının ortaya
koyduklarıyla ilgili yorumlar yapılmaya başlanır.Bunların içinde anılan
yayınların ileriye yönelik,kalıcılıklarıyla ilgili tanıtım amaçlı yazılarla karşılaşıldığı
görülür.
Burdurlu
hemşehrilerimden, turizme yönelik çalışmaları yanında, Burdur, Teke yöresi
folkloruna ve sanatçılarına ilişkin yayınlarıyla dikkat çeken,İstanbul’dan
seslenen Yusuf Erkan’ın ,”Cumhuriyet dönemi Teke Yöresi,Burdur Halk
sanatçıları”adlı 896
sayfalık,renkli,pırıl pırıl baskılı,bol fotoğraflı,geleneksel ve genç kuşak
bölüm ayırımlı kitabı bana ulaştırıldı.
Kitap
17 ayrı bölümden oluşmuş.Bu bölümlerde;Teke yöresi Burdur Folkloru
araştırmaları,Teke yöresi halk sanatçıları bağlama ustaları,Üç telli
ustaları,İki telli ustaları,Sipsi ustaları,Zurna ustaları,Davul ustaları,Kabak
kemane ve tırnak kemane ustaları,Kıbrıs kemanesi ustaları,Çoban kavalı
ustaları,Kartal kanadı düdüğü
ustaları,Ses ustaları,Tef ustaları,Leğen (Dımıdan) ustaları,Hada
ustaları,Tambur,cümbüş ve trompet ustaları,Oyun ve topal oyunu ustaları isimler
itibariyle araştırılmış,sıralanmış onlarla ilgili elde edilebilen bilgiler sayfalara
aktarılmış.
Yusuf
Erkan imzalı iki tam sayfalık bir önsöz var.Buranın bir yerinde;”Bu çalışmada
lafın gelişi değil,çoktan halk sanatçılığını hak etmiş insan öykülerine yer
verildi.Bir yerlere gelememiş,getirilmemiş kabuğunu kıramamış insan öyküleriydi
bunlar.Bu çalışmada türkülerimizin en orijinal şekline ulaşma çabası var.Halk
nasıl dediyse,deyiverdiyse aynen o sözlerin aktarılması çabası
var.Türkülerimizin sözlerini masa başında değiştirme hakkını kendinde görenlere
ne demeli?. Onlara bir bilim adamı titizliği ve öğretmen olmanın sorumluluğuyla
yanıt var” denilişi dikkat çekici görünüyor,üzerinde durulması gereken cümleler
olarak karşımıza çıkıyorlar.Gerçeklerin daima acı, ama yol gösterici olduğunu
unutmamalıyız.
Uzun
soluklu, yorucu ve sonunda ferahlatıcı bir yayın çalışmasını gerçekleştirmiş
hemşehrim Yusuf Erkan.Öncelikle kutluyor,tebriklerimle, sevgi ve saygılarımı
sunuyorum efendim.Cumhuriyet dönemi Teke Yöresi Burdur Halk Sanatçılarını bir
araya getirmek,bu konuda araştırma yapıp,çalışmalar sonuçlandırmak,sonra kitap
olarak yayınlamak,zaman ister,sabır ister,arkasından ekonomik boyutu karşınıza
çıkar.Tüm bunların yan yana,bir araya getirilmesi kolay değildir.Bu zorlukların
altından başarıyla kalkabilenlerin
kutlanması,alkışlanması gerekmez mi?
Yusuf
Erkan,masamda bulunan sözünü etmeye
çalıştığım kitabını imzalarken;”İsa hocamıza,Lafın gelişi
değil,birikimleri,kişilikleri ile icralarıyla halk sanatçılığı unvanını hak
etmiş otantik ustalara tekrar merhaba”deyişini de anlamlı bulduğumu ifade etmek
istiyorum.
Teke
yöresiyle ilgili araştırmaların anlatılmaya başlandığı 11.sayfadan itibaren
yöre folkloruyla ilgili bilgilere yer veriliyor.Örneğin,Burdur folkloru başlığı
altındaki anlatım;”Burdur folkloru denilince,eşittir Dirmil,artı Aziziye
folkloru ve de diğer yerlerin folklorunun toplamıdır”cümlesiyle
başlıyor.Araştırmalar başlığı altındaki cümlelerin girişinde de;”Genelde Teke
Yöresi,özelde Burdur folkloru ile ilgili araştırmalar ve makaleler yayınlanmış
olsa da kaynak kitaplar bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdadır.Hamit
Çine,Salih Urhan,Taner Ezgü, İsa Kayacan, Abdurrahman Ekinci ve farklı
tarihlerdeki kitaplaştırılmış sempozyumların bu konudaki katkılarının altını
çizmek gerekiyor” şeklinde bir anlatım ve değerlendirmenin ortaya konulduğu
görülüyor.
Bağlama
sanatçılarından bahsedilirken 47.sayfada Hasan Büyükçoban(1875-1950)-(Tepeli
Hasan Çavuş)dan söz edilerek başlanılıyor.Bir sanatçının yaşamından,çaldığı
enstrümanlardan,katıldığı etkinliklerden,besteleri ve derlemelerinden bahsediliyor,örnekler veriliyor.Bundan
sonraki sanatçılarla ilgili anlatımlarda aynı düzen içerisinde
sürdürülmüş,anlatımlarıyla sayfalara aktarılmış.Yer yer sanatçıların
anılarından da örnekler verilmiş.Mümkün olduğunca da ilgili sanatçıların
fotoğraflarına anlatım bölümleri arasında yer verilmiş.
Yusuf
Erkan, Teke yöresi ve Burdur folkloruyla ilgili çok önemli bir eserin ortaya
konuluşunu gerçekleştirmiş,Burdur ve ülke kültürüne kazandırılışını sağlamıştır.Sağlık
içinde başarılarının devamı dileklerimle, tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı
sunuyorum efendim.
***
Malatyalı Aşık Zeki
Yıldırım’dan:
Kalemler susmaz
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimiz,
yazarlarımız, halk ozanlarımız,yazdıkları ve yayınladıklarıyla
biliniyor,alkışlanıyorlar.Veya unutulup gidiyorlar.
Malatyalı Aşık Zeki Yıldırım, yazdıkları
ve yayınladıklarıyla beğenilen, alkışlanan isim ve imzalarımızdan.2013 yılında
298 sayfayla yayınladığı, kendisinin yaşamı,sanatı ve şiirlerinin
anlatıldığı,Süleyman Özerol’un yayına hazırladığı “Kalemler Susmaz”adlı kitap
masamda.Bu kitabın sayfalarında mini bir gezinti yapmak istiyorum efendim:
Emeklilik öncesi aynı kurumda
çalıştığımız ve nezaket dolu dünyasından dışa yansıyan iltifat dolu
cümleleriyle, bir kadirbilirlik toparlamasıyla imzaladığı kitabın ilk sayfalarındaki teşekkür başlığı
altında, kendisi ve eserleriyle ilgili yazdığım,yayınladığım yazılardan dolayı
bendeniz de bu teşekkürden payımı almışım.
Süleyman Özerol imzalı,”Malatyalı Aşık
Zeki Yıldırım” üzerine başlığıyla yazılan yazı Zeki Yıldırım hakkındaki
araştırmaların ürünü olarak karşımıza çıkıyor.Hekimhan’ın Saz köylerinden
Saraylı’dan yola çıkılan araştırmadan sonra, 9.sayfada başlayan Zeki Yıldırım
biyografisi,kitabın zenginleştirilişini sağlamış.Buradan,Zeki Yıldırım’ın 1958
yılında Malatya ili Hekimhan ilçesi Yukarı Saz Saraylı şimdiki adı İnceler
köyünde doğduğunu öğreniyoruz.l2 ve 13.sayfalarda Zeki Yıldırım ailesinin
soyağacı dikkat çekiyor.
Malatyalı Aşık Zeki Yıldırım kendi
kaleminden değişik konulardaki duygu ve düşüncelerini 14.sayfada anlatmaya
başlıyor. Bu uzunca anlatımının bir yerinde,Ankara Radyosundaki
sınavından,kazandığı başarılardan
örnekler verdikten sonra;”Halkın sevgisini layık olmaya çalıştım.Paraya
önem vermedim.Kahve hayatından ve
cahillerden uzak kaldım ama halkı hiçbir zaman dışlamadım,küçük görmedim” diye
devam ediyor,sazının tellerinden yansıyan nağmelerle yaşantısındaki fotoğraf
karelerinden örnekler veriyor.
Arkasından, kitabın
18.sayfasında,Süleyman Özerol ile Ankara sohbetleri bölümüne geçiliyor.Burada
Zeki Yıldırım ile yapılan söyleşilere yer veriliyor.2 bölümden oluşan ve ilk
bölümdeki,Zeki Yıldırım kimdir?sorusunun cevapları olarak yazılanlardan sonra,2.bölümde
Aşık Zeki Yıldırım’ın şiirleri yanında, sekiz heceli şiirleriyle, onbir heceli
şiirlerinden de örneklerin verildiği görülüyor.Zeki Yıldırım’ın TRT
Denetiminden geçen bestelenmiş şiirleri de var.Bunlarla ilgili de bilgilerin
yer aldığını görüyoruz elimizdeki kitapta.
Malatyalı Aşık Zeki Yıldırım seçme
şiirlerinin yer aldığı sayfalarda, duygu zenginliği,dostluk arayışlarıyla
çıkıyor karşımıza.Bu şiirlerin sıra
numaraları ve yazılış tarihleri var kayıt olarak verilmiş.Sayfa 59 daki “Ali’ye
kurban olayım”başlıklı şiirden bir dörtlük verelim:
Hasan Hüseyin’e selam,
Cemale kurban olayım.
Şehitler yanında kalam,
Ali’ye kurban olayım.
266.sayfada başlayan Kaynakça bölümünde,
İsa Kayacan olarak bendenizin ,1998,2004,2005,2006 yıllarında Zeki Yıldırım ve
şiirleriyle ilgili yazıp yayınladığım 36 ayrı yazı kaynakları itibariyle
verilerek, bu yayınlarımdan dolayı bendenize iltifat ve teşekkür
edilmiş,kadirbilirlik örneği gösterilmiş.Ben de buradan bu değerlendirmeye
yönelik kadirbilirliklerinden dolayı teşekkürlerimi sunuyorum.Saz çalan halk
ozanlarımızdan Malatyalı Aşık Zeki Yıldırım bugüne kadar sanat ve edebiyat
dünyamızdaki çalışma ve yayınlarıyla
olgunlaşmış,kalıcı eserlerin altına imza atar hale gelmiştir.Tebriklerimi,sevgi
ve saygılarımı sunuyorum efendim.
***
Dr. Yusuf Ekinci’den:
Gaspıralı İsmail
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dr.
Yusuf Ekinci, eğitimci,yazar,araştırmacı.20.dönem Burdur milletvekilliği
yapan,Ahilik konusundaki kitapları ve otoriteliğiyle tanınan bir kalem
sahibi.Burdurlu hemşehrimiz oluşu
nedeniyle kendisiyle gurur duyduğumuz bir isim ve imza Dr.Yusuf Ekinci.
Merkezi
Ankara’da bulunan Akçağ Yayınevi
yayınları arasında 150 sayfayla gün yüzü
gören,”Gaspıralı İsmail”adlı bir kitabı var masamda Dr.Yusuf
Ekinci’nin.Elimizdeki bu kitabın ilk baskısı 1997 yılında yapılmış.Şimdi
2.baskısı okurlarıyla buluşturulmuş.
İlk
sayfalardan birinde, Dr.Yusuf Ekinci’nin kısa biyografisiyle karşılaşıyoruz.
Burada yayınladığı kitaplarının adları ve sayısı da var.Yayınladığı kitapların
sayısının 12’ye ulaştığını görüyoruz.Özellikle 1989 yılında ilk baskısı yapılan Ahilik adlı kitabının
l5.baskılara kadar ulaştığını,sevinç ve gururla görmekteyiz.Tebriklerimi sunmak
istiyorum burada.
Dr.Yusuf
Ekinci imzalı bir sayfalık bir önsöz var. Buranın bir yerinde;”İncelemenin ana
konusu,İsmail Gaspıralı’dır.Fakat yaşadığı mekan ve dönem de uzak tutulmamış ve
bu hususta da bilgi verilmiştir.Bu dönemde Türk bir-liğinin meydana getirilmesi
için çalışan Gaspıralı ve arkadaşları çeşitli siyasi sosyal ve dış
tesirlerle,gerekli zemini hazırlamışlardı”deniyor.
İkinci
baskıya önsöz ve giriş başlıkları altında verilenlerin de dikkat çekici anlatım
ve sunumlardan meydana geldiğini söylemeliyiz.Girişin son cümlesine
bakalım;”Ukrayna Kırım Türklerine daha geniş imkanlar sağlamıştır.Fakat yeterli
değildir.Kırım Türklerinin kararlı inançlı ve azimli mücadelesi devam
etmektedir”.Rusya’nın dağılımcı politikaları yüzünden, Kırım Türklerinin tekrar
Rusya’ya bağlanması ayak oyunlarının getirdiği sonuçlar bakalım nerelere kadar
uzanacak ve ne kadar sürecek?
İçindekiler bölümüne
bakıyoruz:Hayatı,Baştan başlamak,Öğretmenlik yılları ve eğitimde temel
düşünceler,Belediye Reisliği,Mücadele yılları,Gazeteciliği ve Tercüman
Gazetesi,Eğitimde reform,Dilde,fikirde,işte birlik,Milletlerarası Müslüman
kongresi,Koca bir çınar devrilir ve devran sürer.Türkiye telgrafları,
Gaspıralı’nın ölümü üzerine yazılan makaleler, Gaspıralı’nın yazdığı ve
yayınladığı eserler,Gaspıralı hakkında araştırma ve makaleler vd.
Gaspıralı İsmail’in hayatıyla ilgili
bilgilerin yer aldığı sayfadan bazı alıntılar yaparak noktamızı koyalım
efendim:Mustafa ağa ile Fatma Sultan hanımın ilk oğlu olan İsmail Gaspıralı, 8
Mart 1851’de Kırım’ın Bahçesaray şehrine iki saatlik mesafede bulunan Avcı
köyünde doğmuştur.Gaspıra,İsmail Bey’in babasının doğduğu yerin adıdır.İsmail
Bey,hemen hemen hayatı boyunca babasının doğduğu köye izafeten Gaspıralı adıyla
tanınmıştır.
***
Ayşe Paslanmaz’dan: Yaşa sevdiğim
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Peri kızı Ayşe Paslanmaz, yazıp
yayınladıklarıyla dikkat çekiyor.Nevşehir ilimiz merkeziyle,Ürgüp ilçemiz
merkezinden gelen Ayşe Paslanmaz’ın sanat ve edebiyat ağırlıklı ayak seslerinin
bir uyum içinde oluşu,onun ortaya koyduklarının netliğini,anlaşılırlığını
gözlerimiz önüne seriyor.
Ayşe Paslanmaz imzalı,200 sayfalık “Yaşa
Sevdiğim” adlı şiir kitabı,merkezi Ankara’da bulunan Ürün Yayınları arasında
günyüzü gördü.Kitabın ilk sayfalarından 4.sayfada başlayan,uzunca bir Ayşe
Paslanmaz anlatımı dikkat çekiyor.Kısa biyografi nakliyle başlanan bu
bölümde,17 Eylül 1969 tarihinde Nevşehir’de doğan Ayşe Paslanmaz fotoğrafındaki
genel tanıtım karelerinden örnekler veriliyor.Düzenlediği Kapadokya şiir şölenleriyle, ülke genelinde düzenlenen
etkinliklere katılımı ve buralardan alınan,katılım ve teşekkür belgelerinden
söz ediliyor.Ülke genelinde düzenlenen etkinliklerin büyük bölümünde yer almış
Peri kızı Ayşe Paslanmaz.
Sonra bir sayfalık Ayşe Paslanmaz imzalı sunuşla karşılaşıyoruz.
Buranın bir yerinde;”Sizin yakinen tanıdığınız,fotoğraflarında gülen,aynada
siluet olarak görünen Ayşe Paslanmaz’ın ötesinde,kimi zaman kendimden bile sakladığım
duygularımın aksi olan şiirlerimi bu kitapta topladım”denildiğini görüyoruz.
Bazı kitaplarda olduğu, göründüğü gibi,Ayşe Paslanmaz’ın bu kitabında da bir
önsöz fazlalığı,sıralaması olmuş.Önsözler başlığı altında,Ayşe Paslanmaz’ın
sanat dünyasındaki genel görüntüsünün sonunda ;Cemal Safi,Yavuz Bülent
Bakiler,Ganire Paşayeva,İsa Kayacan,Hayrettin İvgin,Nedim Uçar,Aşık Şeref
Taşlıova,Muhsin Durucan görüşlerini
ortaya koymuşlar.
Peri kızı Ayşe Paslanmaz’ın bölümlerin ilk
sayfalarında,özlü ve manalı görüşleri sıralanmış.İlk bölümün ilk sayfasında;”Dünyalar durdukça
yaşayınız”deniyor.Sonra kitabın adı olan 8 üçlüden ve sekiz ikili-beyitten
meydana gelen şiirle karşılaşıyor,şöyle bir soluklandıktan sonra bu şiirin
mısralarından örnekler veriyoruz:
Hasretin bağrımda,canımsın diyor,
Dünyalar durdukça yaşa sevdiğim,
Başımda som altın tacımsın diyor,
Seni unutamam, haşa sevdiğim,
Dünyalar durdukça yaşa sevdiğim.
Peri kızı Ayşe Paslanmaz
elimizde,masamızda bulunan “Yaşa Sevdiğim”adlı kitabındaki şiirlerinde,gönül
dünyasında diyar diyar dolaşıyor,sevgilere doğru yol alırken yaşadığı
mutlulukları mısraların arasına yerleştiriyor.Güzelliklerden söz
ediyor,yaşamın acı ve tatlı yönlerinden
aldığı örneklerle,gönül laboratuarında incelemelerde bulunuyor. Bakışlarını
doğrulardan yana çevirerek iyi niyetiyle olumlu sonuçlar alıyor, toparlıyor. Gönüllerde
gül olurken,yollarda toz olup içinden çıkılmaz noktalara geldiğini anlatıyor
uzun uzun.Ve kitabının 194.sayfasında
yer verdiği ve severek,duyarak,yaşarak,nefesini tutarak,heyecan içinde
okuduğu,mısralarında kendini bulduğu , uzun soluklu ‘Kardelen’ adlı şiirinin
girişindeki mısralarda şu duygularıyla karşımıza çıkıyor:
Gözümde yaş kalmayıp, tükettiği zamanda,
İmha edip beynimi, çökerttiği zamanda,
Beni benden alarak, yok ettiği zamanda,
Bu aşkı sana yazdım, artık kurgulardayım,
Anla beni Kardelen, güzel duygulardayım.
Bu yeni kitabıyla, şiir alanındaki
olgunluğunu,geleceğe taşınacak mısraların sahibi olduğunu kanıtlayıp,ortaya
koyan,yeni kitaplarının yayını için hazırlık çalışmalarını sürdürdüğünü
yakından bildiğim,bu yönüyle de takdir edip alkışladığım Peri kızı Ayşe Paslanmaz’ı kutluyor, sağlık
içinde başarılı çalışmalarının devamı dileklerim ve tebriklerimle,sevgi ve
saygılarımı sunuyorum efendim.
***
İki şiir, bir mektup
Prof. Dr.
İSA KAYACAN
İki ayrı
noktadan, iki ayrı anlatım türüyle bize
ulaşanların bir sıralama içerisinde ele alınışı. Bunlar, Fethiye’den gelen bir
şiir,Elazığ’dan gelen bir mektup ve bir şiir;
İSA KAYACAN HEYKELİ
Ankara’da
bir eli,
Burdur’dadır
öteki eli,
Gözlerimiz,
Arıyor
gerçekten,
Gölün
kenarında,
Elinde
dev bir kalemle,
İsa
Kayacan heykeli.
Gelen
görmeli,
Giden
görmeli,
Duran
görmeli.
*
Ünal Şöhret DİRLİK(Fethiye, Nisan 2014)
Not:
İsa Kayacan’a yazılan 296.şiir.
MEKTUP:
Destanlaşan yiğit, bilge insan, Prof. Dr. İsa Kayacan hocam;Şahsımla ilgili
yazınızı internette yayınlamış olmanızdan dolayı çok teşekkür ederim. Hocam
izninizle, ebeveyninize sizin gibi bir evlat yetiştirdikleri için onları rahmetle anıyorum.İşte bilge insan, işte
eserleri, işte binlerce yetiştirdiği talebeleri,rahat uyuyun mezarınızda.İsa
Kayacan denilince,edebiyat,kültür,sanat adına yaptıklarınızdan ötürü,verdiğiniz
anlam yüklü mücadelenizden dolayı sizi,merhum yengemizi,çoçuklarınızı,aile
yakınlarınıza,sizin de teşekkür ettiğiniz gibi bende sizlere candan şükranlarımı
sunarım. Sizleri kutluyorum hocam.
Geçmişten
bugüne ülkemizde yaşadığımız onlarca olumsuzluklar yanında, sizin verdiğiniz
ayakta kalabilme ve kendinizi ıspatlayıp pek çok Bakanlığın en önemli
diyebileceğimiz “Kara kutusu”Basın Müşavirlikleri makamlarında bulunmanız, her
babayiğidin harcı değildir. Buda siz hocamızın ne kadar disiplinli,sabırla
çalışmanızın meyvesiydi.Bu başarılar övgüye değer çalışmalarınızın
sonucudur.Kadir, kıymetin bilinmediği bir zaman sürecinde İsa Kayacan hocamızdan çok şeyler öğrendik.O
bizim hocamızdır, üstadımızdır, ağabeyimizdir. İlkeli davranmayı, vatan,
bayrak, devlet, ülke sevgisi aşılamasıyla nice insanlara örneklik,rehberlik
etti. Anadolu Basınının en vefalı, en çileli, en mümtaz şahsiyeti olan İsa
Kayacan hocamıza çok şeyler borçluyuz.
Türk
dünyasının ağabeyi, Burdur’un medarı iftiharı,bilge insanı, eserleriyle ışık
saçan, değerli üstadımız, sizin varlığınız bizim için çok önemli. Yeriniz
doldurulamaz bir üstadımız, bilgemiz, ağabeyimizsiniz. Sizi tanıyan, muhabbet
eden, değerinizi bilen herkese teşekkür ediyorum.(Talebeniz, Necdet
Çelikdönmez, Elazığ 01 Mayıs 2014)
KOCA ÇINAR İSA KAYACAN HOCAMA
Koca çınar, koca çınar,
Yayılmışsın
dört köşe.
Her
huyun pür neşe,
İsa
hocam, koca çınar.
Talebeleri
gelir söylemeye,
Dinler
onları anlamaya,
Uzunca
kollarıyla tokalaşmaya,
İsa
hocam,koca çınar.
Kimbilir
neler gördün,
Gönül
muradına erdin,
Yıllar
yılı yerinde durdun,
İsa
hocam,koca çınar.
Necdet
ÇELİKDÖNMEZ(Elazığ,02 Haziran 2014)
Not:İsa
Kayacan’a yazılan 297.şiir,yazan;152.şair.
***
Ardahan yürüyüş parkurları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Rize ilimiz merkezinden, gazeteci
dostum Faik Bakoğlu’nun gönderdiği yayınların bir yenisi: “Ardahan Yürüyüş
Parkurları” adının taşıyıcısı.
152 sayfayla Serhat Kalkınma
Ajansı tarafından yayınlanan kitabın hazırlayıcısı Ersin Demirel. Dr. Hüseyin
Tutar, Dr. Uğur Çalışkan, Kuzey Doğa Derneği katkıda bulunmuşlar kitabın
yayımında.
Fotoğraflar, Ersin Demirel ve
Mukadder Yardımcıel’in objektifinden çıkmış. Grafik tasarım Ali Göçmen’e ait.
İçindekiler başlığı altında verilenlerden bazılarının sıralanışını şöyle
görmekteyiz:
Ardahan hakkında, Tarih, Ardahan
keşif rotası, Yürüyüş parkurları, Yürüyüşçüler için gerekli önlem ve uyarılar,
Bisiklet rotaları, Kültür turları, Ardahan yaban hayatı, Ardahan-Artvin kültür
ve macera rotası, Ne nerede?, Ne alınır? Festival ve şenlikler, ulaşım,
konaklama, önemli telefonlar, kamp alanları, bilgi ve yerel rehberlik vd.
Serhat Kalkınma Ajansı Genel
Sekreteri Dr. Hüseyin Tutar imzalı bir sunuş var ilk sayfalardan ikisinde.
Ardahan hakkında verilen bilgilerden bazıları için şunlar söyleniyor: Kars’a
bağlı bir ilçe iken geçtiğimiz yıllarda il statüsü kazanan Ardahan’ın kuzey ve
kuzeydoğuda Gürcistan ile Ermenistan, güney ve güneydoğuda Kars ile Erzurum,
batıda ise Artvin ile sınırı bulunuyor.
Fotoğraflarla zenginleştirilme
sağlanmış. Sayfalar renkli görünümlerle güzellik kazanmış, anlam zenginliği
ortaya konulmuş. Ardahan keşif rotası günler itibariyle detaylandırılmış,
anlatılmış.
Yürüyüş parkurları sırayla
bilgilendirilerek veriliyor. İlk parkur, Sevimli-Kale-Doğankaya güzergâhındaki
4 km mesafeyle ilgili. Zorluk derecesi için ‘Kolay’, Azami yükseklik 1790 km,
Asgari yükseklik 1632 km deniyor, bilgileri veriliyor.
20. parkurdan söz edilirken şu
bilgiler sıralanmakta kitabın 108. sayfasında: Yalnız çam kayak
tesisleri-Yalnız çam yaylası-Kalecik kalesi-Yeniköy-Başdeşen-Bülbülan yaylası-
Karagöl-Geçit yaylası 51 km.
Zorluk derecesi: Zor, Azami yükseklik: 2680 m, Asgari yükseklik:
1932 m. Yeniköy ve Bağdeşen’de köy evinde, Bülbülan Yaylası’nda ise Otelde
konaklama olanağı var.
Ardağan Yürüyüş Parkurları adlı kitap, konuyla ilgilenenler
için bir rehber niteliği taşıyor. Tebriklerimi sunuyorum.
GÜNÜN
HABERİ:
KÖY-KOOP BURDUR BİRLİĞİ SÜT FABRİKASI
AÇILDI;
Burdur İli Köy Kalkınma ve Diğer
Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliğinin, Burdur Merkez Akyaka Köyündeki, Süt
Fabrikası, 24 Mayıs 2014 tarihinde açıldı. Tarımsal ve Kırsal Kalkınmayı
Destekleme Kurumu’nun hibe desteğiyle kurulan fabrikanın inşaatı ve ekipmanları
ile 5 milyon TL’nin üzerinde mal olduğu bildirildi.
Burdur Süt Birliği Fabrikasının 14 bin
400 m2
açık alanı, bin 890 m2
kapalı alanında günde 12 bin ton süt işlenecek. İşlenen sütler KÖY-KOOP Burdur
Süt Birliği markasıyla ambalajlanıp, önce Burdur’da, daha sonra, üretim
kapasitesi artırılarak, bölgede ve ülkemizde satışa sunulacak. Fabrikada,
Kaymaklı yoğurt, Süzme yoğurt, Beyaz peynir, Kaşar peyniri, Ayran ve Tereyağı
üretimi yapılacak.
***
Dergilerarası yolculuk
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerarası yapılan yolculuk,
bu yolculukta karşılaşılan dostluklar, hüzünler, burukluklar sürüp gidiyor.
Dergiler arasındaki yolculuğumuzda gördüklerimiz, karşılaştıklarımız. Zorluk ve
kolaylıklarıyla:
YENİSES DERGİSİ: Osmaniye ilimiz merkezinde aylık yayınlanıyor.
211. sayısı bize ulaşan Yenises’in sahibi: Hasan Bölük.
YESEVİ DERGİSİ: Sevgi dergisi olarak İstanbul’da aylık
yayınlanıyor. 235. sayısı bize ulaşan Yesevi’nin sahibi: Erdoğan Aslıyüce.
KÜMBET ALTINDA DERGİSİ: Aankara’da yayınlanıyor. 53. sayısı bize
ulaşan Kümbet Altında dergisinin sahibi: İrfan Yıldız.
KÜLTÜR ÇAĞLAYANI DERGİSİ: Ankara’da yayınlanıyor. 18,19 ve 20.
sayıları ayrı ayrı bize ulaşan Kültür Çağlayanı Dergisinin sahibi: Hayrettin
İvgin.
ŞANLIURFA DERGİSİ: Şanlıurfa ilimiz merkezinde yayınlanıyor. 16.
sayısı bize ulaşan derginin sahibi: Celalettin Güvenç (Şanlıurfa Valisi)
DE MAGAZİN DERGİSİ: Almanya’da Türkçe olarak yayınlanıyor.
T-2-2013. sayısı bize ulaştı bu derginin.
AYDIN EFESİ DERGİSİ: Aydın Yazarlar ve Şairler Derneğince iki ayda
bir yayınlanıyor. Sahibi Şükrü Öksüz olan bu derginin 14. sayısı bize ulaştı.
YTMK BÜLTENİ: Yollar Türk Komitesi Bülteni, Ankara’da yayınlanıyor.
Sahibi: M. Cahit Turhan olan bültenin 2. sayısı bize ulaştı.
KARINCA DERGİSİ: Türk Kooperatifçilik Kurumu tarafından Ankara’da
aylık yayınlanıyor. Sahibi: Prof. Dr. Nevzat Aypek olan Karınca’nın 919. sayısı
çıktı.
AKPINAR DERGİSİ: Niğde ilimiz merkezinde, İsmail Özmel’in
sahipliğinde iki ayda bir yayınlanıyor. Akpınar’ın 46. sayısı bize ulaştı.
KARDAŞLIK DERGİSİ: İstanbul’da Kerkük Vakfı tarafından
yayınlanıyor. Sahibi: İzzettin Kerkük. 58. sayısı bize ulaştı bu derginin.
ÇINGI DERGİSİ: Kayseri’de iki ayda bir yayınlanıyor, Sahibi:
Süleyman Karacabey olan Çıngı’nın 20. sayısı bize ulaştı.
***
Elazığ’dan
‘Günışığı’ Gazetesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gazetelerimiz, yayınlandıkları
yerleşim birimlerine göre anlam kazanıyor, getirdikleri haber sesleriyle dikkat
çekiyorlar.
Eğitimci, şair, yazar ve
araştırmacı R. Mithat Yılmaz hocanın gönderdiği, Elazığ ilimiz merkezinde
günlük yayınlanan “Günışığı” gazetesi 12 sayfalık sevimli görünümüyle,
getirdikleri açısından bakıldığında göz dolduruyor.
İlk sayfa, yerel haberlerle,
genellik taşıyan manşet ağırlıklı haberlerle karşımıza çıkıyor. Sonraki
sayfalarında yine yerel ağırlıklı haberler, makale yazarları bizimle
selamlaşıyor.
Günışığı gazetesinin sayfalarına
doğru adım atmadan, kimliğine bakalım öncelikle: İmtiyaz sahibi: İbrahim Taşel,
Yazı işleri müdürü: A. Murat Kuşçubaşı, Genel Yayın Yönetmeni: Bedrettin Keleştimur,
Editör: Vedat Yetik. Muhabirler: Yücel Çakmak, Özgür Yıldırım, Osman Seçgin,
Faruk Göğdemir, Tuba uyur, Mehmet Uyur, İsmail Sekman, Hukuk Müşavirleri var:
Av. Tan Yıldırım ve Mustafa Tanyür’den oluşan. Yönetim yeri: İzzetpaşa Mhl.
Hacı Tevfik Sk. Gültenler İş Mrk. A-Blük No:12, K. 3-5 Elazığ. Tlf: 2383073.
Elimizdeki Günışığı Gazetesinin sayısı: 4935
Haber başlıklarından bazıları:
Elazığ’da olmaktan mutluluk duyuyoruz, İl Özel İdaresinden iki yeni proje,
Beyhan Barajı ve Hes kamulaştırılıyor, Serbest kıyafet resmiyet kazandı vd.
Şimdi makale yazarlarının
cümlelerinden bazı seçmeler verelim:
1. Elazığ Fırat Üniversitesi
“Bilimin parlayan yıldızı”. En büyük bir kazanımdır. Ülkenin geleceğine olan en
büyük yatırımdır (Bedrettin Keleştimur),
2. Gecekondu kafası, son
senelerde, çocuğuna isim vermeden patlama yaptı. Ecdadının koyduğu isimleri
beğenmedi, yeterli bulmadı (R. Mithat Yılmaz),
3. İslâm düşmanı güç odakları,
İslam dünyasına karşı geliştirdikleri soğuk savaş stratejilerinde, Müslüman
kitleleri en çok etkileyen dinamikleri kullanmışlardır (Hasan Erden)
***
Gülendem Gültekin’den Gelenler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur Mehmet Akif Ersoy
Üniversitesi Merkez Kütüphanesine bağış olarak gönderdiğim kitap ve dergilerin
toparlanışında, bana ulaşmasında emeği geçenlerden biri de, Merkezi Ankara’da
bulunan Payda Yayıncılık’ın kurucusu, sahibi ve yöneticisi, editörlüğüyle kitap
ve dergilere, yayınlara can veren, hayat veren başarılı yayıncı Gülendem
Gültekin efendim.
Gülendem Gültekin’den bana gelen
ve Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesine gönderilen kitap ve dergiler,
hazırladığım demirbaş listesinin 3383 ve 3668 numaralara, bu numaralar
arasındaki numaralara kaydedildiler. Teşekkürlerimi sunuyorum.
Gülendem Gültekin’den gelen kitap ve dergilerden bazılarıyla
ilgili kısa bilgiler şöyle karşımıza çıkıyor:
Dörtlükler (İ.Agâh Çubukçu),
Vişne-Zade Mehmet İzzeti Efendi (Murat Özmen), Biraz daha ışık (B.Garip Şavlı),
Geçmişten günümüze Aydoğdu köyü ve söz dağarcığı (Dr. Ali Işıksoluğu), 81 il-81
şiir (Doğan Soydan),
Şavşat Dergisi (Ank), Artvin Evi
Dergisi (Ank), Bizim Atabarı Dergisi (Ank), Mimar Kemalliler dergisi (Ank), Son
İstasyon Dergisi (İzmir), Tay Dergisi (Karabük), Tarım ve Mühendislik
Dergisi(Ank),
Genç söylev dergisi (Ank),
Yoğunluk Dergisi (Ank), Orman Mühendisliği Dergisi (Ank), Güncel Sanat Dergisi
(Antalya), 08 Artvin Dergisi (Ank), Onurum Dergisi (Ank),
Atatürkçü Düşünce Dergisi (Ank), Pusula Dergisi (Ank), Keçi
Dergisi (Ank), Yeşil Beyaz Dergisi (Artvin), Ekin Sanat Dergisi (Ank), Türkiye
Gençlik Dergisi (Ank),
Kamu Yönetim Dünyası Dergisi
(Ank), Ankara Edebiyat Dergisi, Müdafaa-i Hukuk Dergisi (Ank), Öğretmen Dünyası
Dergisi (Ank), Bizim Ahıska Dergisi (Ank),
Şehir Dergisi (Devrek), Maki Dergisi (Mersin), Eğitim ve
Denetim Dergisi (Ank.) Kamyonum Dergisi (Ank), Ortadoğu Analiz Dergisi (Ank.)
Sabitfikir Dergisi (Ank), Bakış Dergisi (Ank), Deliler Teknesi Dergisi (Ank),
Öykü Teknesi Dergisi (Ank)…
***
Gülendem Gültekin’den 2.
grupta gelenler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi
Merkez Kütüphanesine bağış olarak gönderdiğim kitap ve dergilerin bana
ulaşmasında önemli katkıları bulunan, merkezi Ankara’da olan, Payda
Yayıncılık’ın kurucusu, sahibi ve yöneticisi, kitap ve dergilere editörlüğüyle
can veren, titiz çalışmalarıyla dikkat çeken Gülendem Gültekin’den 2. grupta
bana ulaşan kitap ve dergiler hazırladığım demirbaş listesinin 39374031
numaralar arasındaki sayılarla kaydedildiler. Gülendem Gültekin’den 2. grupta
gelen kitap ve dergilerden bazılarıyla ilgili kısa bilgiler:
Çağdaş yazımızın ustaları (Mehmet
Aydın), Vicdanların iktidarı (Lütfü Oflaz), Türkçemize saygı (İsmail
Karaahmetoğlu), Türkiye’nin suç dosyası (Sevil Sargın-Kadir Temuçin),
Işık Edebiyat Dergisi (Kerkük),
Akademi Gökyüzü dergisi (Ank), İLESAM Haber Bülteni (Ank), Sevgi Evliyası
Mevlana çağırıyor (Nilüfer Dursun), Van Başarmıştı (Mahmut Yılbaş),
Dirim Dergisi (İst), Edebiyat ve
Eleştiri Dergisi (Ank), Biraz daha ışık (Burhan Garip Şavlı), Aşka kurulan
saatler (Nilüfer Dursun), Söyleşmenin böylesi (O. Nuri Poyrazoğlu), Okyanus
Kuğusu (S. Fehmi Katırcıoğlu),
Günden güne (İsmet Kemal
Karadayı), Drötlükler (İbrahim Agah Çubukçu), Ararat’ın gelini (Leyla Kösedağ),
Kendin ol, kendini bil (Cemal Gürlek), Kemalizmin yol haritası (Ali Dündar),
Aşktadır dervişlik (Ali Tartanoğlu),
Yaşamın içinden şiirler (Muharrem
Kubat), Biraz İstanbul musun? (İsmet Kemal Karadayı), Düşünen, yazan dostlarla
bir arada (Dr. Hüseyin Tekin), Bütün donya dergisi (Ank).
Düşünceden kaleme (Arslan Bayır),
Mektupların tanıklığı (O.Nuri Poyrazoğlu), Çakıllamalar (İsmet ve Hatice
Cemal), Geleceğe ışık tutan sözler (Nahit Katlan),
Şiirde yaşamak (Mehmet Aydın),
Türk şairleri şiir Antolojisi (Ali Gündüz), Ankara dostları 2007 yıllığı, Benim
Ispartam (Nazik Erik), Buzun sıcak yüzü (Yaşar Yılmaz).
***
Ayşe Paslanmaz’dan iki şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Nevşehir ilimiz merkeziyle, Ürgüp
ilçemiz merkezinden seslenen, Peri kızı Ayşe Paslanmaz’ın iki şiiri var
masamda. Şair, yazar, araştırmacı ve Ürgüp FM’in yönetim kurulu başkanı olan
Peri Kızı Ayşe Paslanmaz’ın şiirlerinde duygu zenginliği, anlatım bütünlüğü
karşımıza çıkıyor.
Peri Kızı Ayşe Paslanmaz’ın
Çanakkale Destanı ve Diyar diyar adlı şiirlerinin mısraları arasında mini bir
gezinti yapacağım efendim. Çanakkale destanı adlı şiir 11 ayrı dörtlükten
meydana geliyor. Uzunca bir anlatım söz konusu bu şiirde.
Çanakkale’deki görüntünün karış
karış düşman görüntüsü anlamına geldiğini, yerlerin, gözlerin sanki ölüm
kustuğunu, Çanakkale’de kıyametin koptuğunu hareket noktası yapıyor şairemiz.
İki ayrı dörtlüğünde bu şiirin şöyle seslenilmekte:
Karadan, denizden saldırır
düşman,
Ölüler siperdir, diriler kalkan,
Tüm dünya şahlanıp, kalktığı
zaman,
Bir feryat, bir figan
Çanakkale’de
Nusret Gemisiyle tuzak kuruldu,
Düşman gemileri birbir vuruldu.
Boğazın suları coştu, duruldu,
Sevindi asuman Çanakkale’de.
İkinci Peri Kızı Ayşe Paslanmaz
şiirinin adı: Diyar diyar. Bu şiir yedi beşlikten meydana geliyor. Sevgiyle
ellerin kaldırılışı, ısrarla gönül kapılarını çaldıran, dağlar, yollar aşarak
deryalara daldıran bir sevgi bütünlüğü görüntüsünden hareket ediliyor bu
şiirde. Anılan şiirin bir beşliği şöyle:
Yârim sürme olayım, gözlerine çek
beni,
Tohum, fidan olayım toprağına ek
beni,
Sevda bahçelerinden, sen ayırma
tek beni,
Kanayan yüreğimiz diyar diyar
sürüldü,
İkimize bu sevda yazık ki çok
görüldü.
Peri Kızı Ayşe Paslanmaz,
gelecekte ortaya koyacağı şiirlerinde de duygu zenginliği içindeki
anlatımlarını sürdürecektir efendim.
***
Ersin Öztürk mısralarından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Adana ilimiz merkezinde yaşayan,
burada yaptığı olumlu hizmetleriyle, bilgi paylaşımındaki çalışmalarıyla dikkat
çeken, şair, yazar, araştırmacı ve eğitimci Mansur Ekmekçi aracılığıyla bana
ulaşan şiirlerin imza sahiplerinden biri de Ersin Öztürk. Nereye kayboldular ve
Benim mi? Başlıklı şiirleriyle karşıma çıktı bu şairimiz. İlk şiir üç ayrı
dörtlükten meydana geliyor. Nereye kayboldular, adlı şiirde, sabahın seherinde
Ankara’daki yağmurdan, üşüyen dudaklardan, canlanan perdeli hatıralardan
sözederek, “dün yanımda olanlar nereye kayboldular?” diye soruluyor. Öteki iki
dörtlüğü ise şöyle bu şiirin:
Yalnızlık Tanrı işi, bir selâm
olsa bari,
Hal-hatır sorulmasa, iyiymiş dese
biri,
Buruşmuş yanakları, ıslanmış kör
gözleri,
Gözlerime bakanlar, nereye
kayboldular?
Yarın daha da güzel, bir gün
olacak diyen,
Bugünü yaşamadan, yarına hesap
kesen,
Yollarına ölürüm, bende özelsin
diyen,
Dostlarım vardı benim, nereye
kayboldular?.
Ve Benim mi? Adlı ikinci şiiri
Ersin Öztürk’ün. Bu şiir de üç ayrı dörtlükten meydana geliyor. Karar verirken,
iyi düşünüp taşınmak gerektiğinden, aşkın katilinin kim olduğunun sorulması ve
ardından “benim kalbim mi?” diye soruluşundan, gözlerin bir cadde gibi yol
oluşundan yola çıkılıyor, “Ardına bakmayan gözler benim mi?” diye sorusuna cevap
aranıyor. Geride kalan iki dörtlüğü bu şiirin:
Aşkımla yandığın o günler nerde?,
Nerede o sözler, yeminler nerde?,
Yol bulup giden sen, bense
geride,
Aşkına inanan bu kalp benim mi?
Hatırla, kollarım mabetti sana,
İsmim ibadetti o dudağında,
Yollarımız bitti, bakma ardına,
O seni özleyen, benim kalbim mi?.
Ersin Öztürk, sanat ve edebiyat
dünyasında başladığı yolculuğunda, ileride kendinden daha emin adımlarla
yürümeye devam edecektir. Tebriklerimi sunuyorum.
***
Nurhan Aydın’dan: Sarıkamış
Harekâtı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Sarıkamış Harekâtı dillerde
destan, gönüllerde hüzün olarak kalmaya devam ediyor. Rize ilimiz merkezinden,
Gazeteci dostum Faik Bakoğlu’nun gönderdiği bir kitap var masamda.
Adı: Sarıkamış Harekâtı. İmza
sahibi: Yrd. Doç. Dr. Nurhan Aydın. 120 sayfayla Sarıkamış kaymakamlığınca
yayınlanmış. Sarıkamış Kaymakamı Erdoğan Turan Ermiş imzalı üç sayfalık bir
takdim yazısı var. Bir yerinde bu takdim yazısının:
-“Sarıkamış Harekâtı Türk
tarihinin ortak acılarının bir ağıtıdır. Kimi Yemen, Kimi Harput, kimi Samsun
üzerinden Allahuekbere yürüyen Mehmetçiklerin bir kucaklamasıdır. Sarıkamış;
bir yiğidin sevdası, bir yiğidin fedakârlığı, bir milletin inancıdır.
Allahuekber içinde candan ve tenden geçen gencecik fidanların ölümsüzleştiği
yerdir” deniyor.
Nurhan Aydın imzalı önsözde de,
duyguların doruğa çıkışı sayfaya aktarılıyor. Kitap beş ayrı bölümden meydana
gelmiş. Bu bölümlerin ana başlıkları; Sarıkamış adının ortaya çıkışı, Birinci
Dünya savaşının ortaya çıkışı ve nedenleri, Taaruzun başlaması, Harekat sonrası
doğu cephesi, Sarıkamış Harekatına yakılan ağıtlar, başlıklarıyla anlatımların
gerçekleştirildiği görülüyor.
İlk sayfadaki ‘giriş’le verilen
ilk cümleler: Sarıkamış Osmanlı Devleti’nin 600 yıllık tarihinin en karanlık
sayfalarından biridir ve bir dramın son perdesidir. Sarıkamış Osmanlı
İmparatorluğu’nun Sibiryası’dır. 1914 yılı Aralık ayının son haftasında,
seferberlik ilanından yaklaşık beş ay sonra, Erzurum da üçüncü Ordu Ruslara
taarruz hazırlığındadır…
Yrd. Doç. Dr. Nurhan Aydın
yaptığı araştırmayla, önemli bir tarihi belgelendirmenin gerçekleştirilişini,
Sarıkamış Kaymakamlığı da bu araştırma ve çalışmanın yayınlanarak tarihimize
maledilişini sağlamışlar. Tebriklerimi sunuyorum efendim.
Kitabın son sayfalarına,
Sarıkamış Harekatına ilişkin fotoğraflardan bazı örnekler verilmiş, konulmuş.
Yine kitabın arka sayfalarındaki Sarıkamış Harekâtına yakılan ağıtlardan, H.
Nezir Ayaz’dan alınan beş ayrı dörtlükten meydana gelen “Sarıkamış” başlıklı
ağıtdan:
Şu görünen el değal mi,
Bayrağımız al dağal mi,
On yedili dedikleri,
Yeni açılmış gül dağal mi..
***
Yaylalar kenti: Rize
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İlkelerimizle ilgili
yazılarımızın sayısı bir hayli arttı. Fırsat buldukça illerimizle ilgili
değerlendirmelerimizi sürdürüyoruz. Rize Gazeteciler Cmeiyeti Başkanı ve Zümrüt
Rize Gazetesi yöneticisi Faik Bakoğlu dostumun gönderdikleri yayınlar var
Rize’yle ilgili. Bunlardan biri Rize gezi rehberi, ikincisi Yağmurun ülkesi
Rize Cd ve üçüncüsü Yaylalar kenti Rize, adlarının taşıyıcıları.
Yaylalar kenti Rize 144 sayfalık
bir kitapçık. Kaçkar Turizm Birliği tarafından renkli, pırıl pırıl bir baskı
ile yayınlanmış. Ersin Demirel yayına hazırlamış. Fotoğraflar da Ersin
Demirel’in. İlyas Karahasan, Ozan Yıldırım, Selçuk Arslan, Serdar Galipoğlu,
Uğur Biryol katkıda bulunmuşlar. Rize Valisi Nurullah Çakır imzalı önsöz dikkat
çekiyor.
Vali Nurullah Çakır, önsözünün
bir yerinde; “Yayla denilince akla ilk olarak Karadeniz, özellikle de Rize
gelir. Doğu Karadeniz Dağlarının eteklerine öbek öbek konumlanan iki yüzden
fazla yayla ve mezrasıyla Rize Valisi
Nurullah Çakır imzalı önsöz dikkat çekiyor.
Vali Nurullah Çakır, önsözünün
bir yerinde; “Yayla denilince akla ilk olarak Karadeniz, özellikle de Rize
gelir. Doğu Karadeniz Dağlarının eteklerine öbek öbek konumlanan iki yüzden
fazla yayla ve mezrasıyla Rize doğal bir cennet gibidir” diyor.
İçindekiler bölümünde, Bulutlarla dans eden mekanlar, Rize
yaylaları, Fındıklı, Ardeşen, Çamlıhemşin, Çayeli, Güneysu, Merkez ilçe,
İkizdere gibi başlık altında verilenler yayının içeriğini oluşturuyor.
Doğu Karadenizde yaz ve kış
aylarında yayla şenlikleri geçmişten günümüze halen sürdürülmektedir. Yayla
şenlikleri arasında tarihselliği ile Vartevor ön plana çıkmaktadır. Bu sözcük
‘Gül Bayramı’ anlamına gelmektedir.
Doğa, kültür ve turistik
bilgileriyle Rize gezi rehberi, Rize İl, Kültür ve Turizm Müdürlüğünce 146
sayfayla yayınlanmış. Her mevsimin kenti Rize için, Çay önemlilik içindedir.
Rize ile bütünleşmiş bir görüntüsü vardır çayın.
1.Dünya Savaşının ardından dünya
genelinde yaşanan ağır ekonomik bunalım, Rizeden de göç dalgasını hızlandırır.
Bu süreçte kentte, devlet desteğiyle çay üretimine başlanması kararlaştırılır.
1924 yılında “Rize ve Borçka’da Narenciye ve Çay Ziraatının Tatbiki” hakkında
bir yasa çıkarılır. 1951’den itibaren çaylık alanlar kademeli olarak
genişletilir. Bugün Türkiye’deki çay yetiştirme alanların yüzde 60’ı Rize ili
sınırları içerisindedir.
***
Mustafa
Kemâl’in dostu İbrahim Ebilov
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan’dan Prof. Dr. Elçin
İskenderzade hocamız aracılığıyla bana gelen kitaplardan biri, Ebülfez Amanoğlu
(Güliyev), Akif Ahundov imzalarıyla, “Mustafa Kemal’in Dostu İbrahim Ebilov”
adıyla, merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans yayınları arasında Günyüzü gören
168 sayfalık kitap önemli bir yayın olarak kültür dünyamıza kazandırıldı.
Belgesel ve bedii bir hayat hikayesi olan anılan kitap için,
Türkiye Türkçesine aktaran’ın Dr. Yusuf Gedikli olduğu görülüyor. Editörlerin
Prof. Dr. Nail Tan ve Prof. Dr. Hayrettin İvgin olarak karşımıza çıktığını
görmekteyiz.
Bahaddin Güney imzalı iki
sayfalık bir önsöz, Yusuf Gedikli imzalı iki sayfalık bir sunuş, kitabın ilk
sayfalarının görünenleri olarak okunuyor. Yusuf Gedikli, sunuşunun bir yerinde:
“İbrahim Ebilov hakkında bedii üslupla yazılan bu eser, onun Türkiye’deki
faaliyetlerini, çalışmalarını akıcı bir tarzda anlatmakta, fazla bilinmeyen
bazı noktalara ışık tutmaktadır” diyor.
Sayfa 96’daki anlatımlardan
satıraraları olarak aldıklarımız şöyle karşımıza çıkıyor: Millet Meclisinin
bugünlerde yapılan bir oturumunda Gazi’nin olmamasından istifade eden bazı
milletvekilleri yine bağırıp çağırıyor, Mustafa Kemal’i yavaşlıkla,
ihmalkârlıkla suçluyorlardı denildikten sonra, şöyle devam ediliyor:
-“Ben inanıyorum ki, çok geçmeden
bütün Türkler, Mustafa Kemal’in hâkimiyeti altında birleşecek. Yaşasın bağımsız
Türkiye”
Ara verilince Fevzi Bey, Ebilov’a
yaklaştı, elini sımsıkı sıkarak; “Aferin Azerbaycanlı kardaşım. Seni tebrik
ediyorum” dedi.
Mustafa Kemal koltukta yorgun
argın, ayağını ileri uzatarak düşünüyordu. İş vakti çoktan sona ersede eve
gitmek için acele etmiyordu. Yarının meseleleri hakkında düşünüyordu. Bu
kaygılar ise bitmek tükenmek bilmiyordu.
Hastalıktan eziyet çekse de
tedavi olması aklına bile getirmiyordu.
Tedaviye nereden vakit bulacaktı
ki?.
Düşmanlar her taraftan Türkiye’yi
sarmıştı.
***
Uğur Elhan’dan:
Eski kışlar
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kilis ilimiz merkezinden gelen
kültür ağırlıklı yayınlar göz doldurmaya devam ediyor.
Uğur Elhan’ın “Eski Kışlar” adlı şiir kitabı, masama geleli
epey oldu. Yani aradan epey zaman geçti. Bu kitabın sayfaları arasındaki
gezintim oldukça gecikti. “Eski Kışlar” Uğur Elhan’ın ikinci kitabı.
Şiirlerin altında yazıldıkları
ay, yıl ve kaleme alınış yerleri belirtilmiş. Kitabın adı olan “Eski kışlar” 1
ve 2 şiir olarak karşımıza çıkıyor ilk sayfalarda. Kasım 2006’da Kilis’de
kaleme alınmış ilk şiir “Eski kışlar–1”.
Kitap içindeki şiirlerin
çoğunluğu serbest şiir türüyle kaleme alınmış. Hece vezni tarzında yazılanlar,
sayfalara aktarılanlar da var. “Eski kışlar–1” den ilk bölüm:
Hani eski kışlardaki düşlerimiz,
Develeri dama çıkaran,
Sonra saldırtan şire
sandıklarına,
Yediren yedirebildiğince,
Sular akardı ya döşemelerden,
Yağmur suları, ince ince!..
Uğur Elhan çocukluk günlerindeki
duygularından yola çıkıyor, olgunluk dönemine kadar geçen süre içindeki
yaşantılarından örnekler veriyor, sayfalara aktarıyor. Bereketli ovalardan,
postacının getirdiklerinden, gizli bahçelerde aşka doğru atılan adımlardan,
ayak seslerinden sözediyor uzun uzadıya. Seçme manileri, seçme dörtlükleriyle
dikkat çekiyor “Eski Kışlar”ın sayfalarında.
1951 yılında Kilis’te dünyaya
gelen şairimiz, Kilis hayranı olarak mısralarıyla şöyle seslenir:
İlmin çiçeği, gülleri güzel,
Ağzında söyleşen, dilleri güzel,
Sazına ses veren, telleri güzel,
Sazına, sözüne hayranım Kilis.
***
Ceyhun Altunkaş’tan iki şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Adana ilimiz merkezinden,
eğitimci, şair, yazar ve araştırmacı Mansur Ekmekçi hocanın bana gönderdiği
şiirler arasında, şairler arasında yeralan Ceyhun Altınkaş imzalı iki şiir var
masamda. Bu şiirlerin adları, öyle zor değil ve Bu yılda sensiz adlarının
taşıyıcıları.
İlk şiir, öyle zor değil başlıklı olanı üç ayrı dörtlükten
meydana geliyor. Bu yılda sensiz adlarının
taşıyıcıları.
İlk şiir, öyle zor değil başlıklı
olanı üç ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin tamamını aşağıya alalım
öncelikle:
Seni hatırlamak, öyle zor değil,
Saçını düşünsem, yüzün canlanır,
Sevgini beslemek gönle ar değil,
Her an yüreğimde közün canlanır.
Gam yemem bu sevda canımı alsa,
Ölürüm o kalbin mezarım olsa,
Ne zaman ayrılık şarkısı çalsa,
O gün gözlerimde hüzün canlanır.
Ah etmem hasretin ömrümü yese,
Sen diye ürperir gönlüm her sese,
Bir seven seven sevgilim dese,
Kulağımda veda sözün
canlanır.
Ceyhun Altunkaş imzalı ikinci
şiir, Bu yılda sensiz adının taşıyıcısı. Bu şiir de üç ayrı dörtlükten meydana geliyor.
Hasretle dolu geçen yıllardan sözediliyor bu şiirde. Hüzünle son bulan aşkın
yolundaki yorgunluklar dile getiriliyor mısralarda samimi ve içten gelen
duygularla. İki dörtlüğü şöyle karşımıza çıkmakta bu şiirin:
Gün ay oldu derken aylar yıl
oldu,
Yokluğunda gönül dertleri buldu,
Bu yıl sonunda da gözlerim doldu,
Bir yıl daha sessiz bu yılda
sensiz.
Kaç yıl daha böyle geçer bilemem,
Bilmem bile sensiz asla gülemem,
Seni yüreğimden atıp silemem,
Bir yıl daha sessiz bu yılda
sensiz.
Ceyhun Altunkaş, yeni şiirleriyle
daha da güçlenmiş olarak karşımıza çıkacaktır.
Tebrikler..
***
Çaylık Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Rize’de, ÇAYKUR Çay İşletmeleri
Genel Müdürlüğünce aylık yayınlanan Çaylık adlı derginin 7. sayısı masamda.
Rize’den Gazeteci dostum, Faik Bakoğlu tarafından bana ulaştırılan Çaylık
dergisi, prıl pırıl bir baskıyla okuyucularıyla merhabalaşıyor.
Derginin Çaykur adına sahibi
İmdat Sütlüoğlu. Yayın yönetmeni Süleyman Pınarbaş. Sorumlu yazı işleri müdürü
Necla Yeşildağ. Yedi kişilik yayın kurulu var derginin.
Sunuş yazısının başlığı: Çaydan Sabun olur mu?Buradan birkaç
cümle nakledelim; “Çayın bir içecek olmanın dışında kullanım alanlarının da
bulunduğunu biliyor musunuz? Myanmar’da çay turşusundan, Japonya’da üretilen
çay dondurmasına kadar dünyada çayın başka hangi alanda kullanılabileceği
konusunda sizler için küçük bir kılavuz hazırladık. Okurken belki biraz
şaşıracaksınız ama, çaydan sabun bile üretiliyor”.
Derginin sayfalarında, haber
niteliğindeki gelişmeler, etkinliklerin verilişi, Çaykur personelinden başarılı
olanların özellikleri gibi yazılarla, anlatımlarla karşılaşıyoruz.
Örneği, 20. sayfadaki başlık:
Çekirdekten aşçı, doğuştan müzisyen. Spot olarak verilenlerden: Çaykur Genel
Müdürlüğü yemekhanesinin aşçılarından biri Başar Çakar. Kardeşinin askerde
şehit olmasından sonra kurumda çalışmaya başlayan ve görevini 20 yıldır
sürdüren Çakar’ın özelliğiyse, beş albümü, 300 bestesi, televizyonlarda ve
sosyal medyada yayınlanan dört video klibi olan bir müzisyen olması. 50 çeşit
yemek yapabilen Çakar’ın müziği kadar sütlacı da meşhur.
Çaylık dergisinin 32. sayfasına baktığımızda, Sağlık kaynağı yeşil
çaydan söz edildiğini görüyoruz. Bu konudaki spotda anlatılanlar, yazılanlar:
Batı dünyasında son yıllarda
yapılan pek çok araştırma, çayın hafızası güçlendirdiğini, özellikle
erişkinlerde zihinsel kapasiteyi artırdığını, zindelik ve sağlık kaynağı
olduğunu gösteriyor.
Arpacıktan kansere pek çok
hastalığın seyrinde önemli, olumlu etkileri olan ve Uzakdoğu’da binlerce yıldır
kullanılan yeşil çay ise, bütün çay türleri arasında ‘her derde deva’
özellikleriyle öne çıkıyor.
***
Şükran Güneri Arslanbay
duygularından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Adana
ilimiz merkezinden, eğitimci, şair, yazar ve araştırmacı Mansur Ekmekçi hoca
aracılığıyla bana gelen şiirlerin imza sahiplerinden biri de Şükran Güneri
Arslanbay. İki şiiri var masamda bu şairemizin. Bu şiirler Seni özledim ve
Nereye gittin adlarının taşıyıcıları.
Dört ayrı dörtlükten meydana gelen ^Seni Özeldim^adlı şiir,
karanlık gecelerde sabahın olmayışı, beklenilenin özlenişi, gelmesi gerekenin
yokluğundan güneşin doğmayışı hareket noktası yapılıyor. Geride kalan üç ayrı
dörtlüğü bu şiirin şöyle efendim:
Çok yürekler yanmış kor ateşi
ile,
Aşk acısı çeker hep bile bile,
Yanımda kal gitme düşürme dile,
Yürek kor ateşte seni özledim.
Bahçedeki güller boynunu büker,
Sevda bülbülleri içini döker,
Aşkın ciğerimi, yerinden söker,
Özlemin yakıyor, seni özledim.
Gözlerim hep sana sevgiyle bakar,
Aşk acısı nice canları yakar,
Çıkmaz girdaplara seni de çeker,
Benim can ağrımsın, seni özledim.
Adana ilimizin Yumurtalık
ilçesinden seslenen Şükran Güneri Arslanbay’ın ikinci şiirinin adı, ‘Nereye
gittin?’ olarak karşımıza çıkıyor. Üç ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiirin
iki dörtlüğü:
Gönlümde özgürce uçan kuş gibi,
Şimdi neredesin, nereye gittin?,
Rüyalara giren eşsiz düş gibi,
Şimdi neredesin, nereye gittin?.
Sevda şiirleri var senin için,
Mis kokulu güller, gül tenin
için,
Damarıma dolan bu kanın için,
Şimdi neredesin, nereye gittin?.
Şükran Güneri Arslanbay’ın
gelecekteki şiirlerinin daha güçlü olacağını ümit ediyorum.
Tebrikler.
***
İsmet Bora Binatlı’dan:
Silinmesin izlerin
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İsmet Bora Binatlı, şair, yazar
ve araştırmacı. Şiir ve yazılarıyla dikkat çeken, Ankara’dan seslenen isim ve
imzalarımızdan.
Merkezi Ankara’da bulunan Kültür
Ajans yayınlarının 129. olarak 160 sayfayla Günyüzü görmüş “Silinmesin İzlerin”
adlı şiir kitabı var masamızda İsmet Bora Binatlı’nın.
Prof. Dr. Nurullah Çetin hocanın bir önsözü var “Sahih
değerler üzerine kurgulanan bilgelikler şiiri” başlığıyla kaleme alınan.
Nurullah hoca bu yazısının, değerlendirmesinin bir yerinde: “İsmet Bora
Binatlı, günümüz Türk edebiyatında bir ana damar olarak duran hakimane şiir
vadisinin öne çıkan temsilcilerinden biridir” diyor. Bu doğru ve yerinde bir
tespittir. İsmet Bora Binatlı, Türk edebiyatı sahasında aldığı önemli
mesafelerle dikkat çeken, göz dolduran bir isim ve imza olarak görülmekte,
bilinmekte ve alkışlanmaktadır.
Tebriklerimizi
sunuyoruz.
Silinmesin İzlerin isimdeki İsmet
Bora Binatlı şiirleri, hece vezniyle kaleme alınmış, şekillendirilmiş duygular,
şiirler. İlk şiirin adı ‘Muhtaç eyleme’ olarak karşımıza çıkıyor. Sonra, Allaha
sığınırım, Hamd sanadır rabbim, Mezar taşları, Saadet öbür cihana gibi adlarla,
bu adlar altında kaleme alınmış mısralar birbirinden güçlülük içinde bizimle
selamlaşıyor. 16 Mart 2010 tarihinde kaleme alınan Mezar Taşları, adlı şiir
altı ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin bir dörtlüğü şöyle karşımıza
çıkıyor efendim:
Kimi yerde kırık dökük,
Kimi yerde boynu bükük,
Mezarlığa büyük, küçük,
Ekilmiş mezar taşları.
38 ve 39. sayfalardaki ‘Azerbaycan’daki
şiir ayrı bir duygu zenginliğinin örneği. İsmet Bora Binatlı anlatımlarının
ustalıklarından, örneklerinden biri. 10 ayrı bölüm anlatımıyla kaleme alınmış.
Bu şiirden bir dörtlük:
Azerbaycan; çilenin yumak olduğu
vatan,
Sen içimde yaşarsın, sensin
nabzımda atan,
Ona göz diken hain:
yaptıklarından utan,
Bilmez misin be gafil, yerde
bırakılmaz kan.
***
Sibel Unur Özdemir’den:
Yüreğimden tren geçti
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Sibel Unur Özdemir, Ankara’dan
seslenen, şair, yazar ve araştırmacılarımızdan. Yayınladığı kitaplarıyla dikkat
çekiyor.
Merkezi Ankara’da bulunan Ürün
Yayınları arasında 110 sayfayla günyüzü gören “Yüreğimden Tren Geçti” adlı
öykülerden oluşan kitap, çocukların düş dünyalarına ışık tutan önemli
eserlerinden biri olarak görülüyor.
Elimizdeki, masamızdaki Sibel
Unur Özdemir kitabında, dokuz ayrı öykü yer alıyor. Bunların isimleri;
Yüreğimden tren geçti (Kitabın adı), Vah başımıza gelenler, Güle güle Fethiye,
Kurşun kalem, Ada’ya gittik faytona bindik, Bir tavana iki yumurtayız şimdi,
Adım adım kurtuluş, Yediler Sokağı’nda iki çocuk, Bilmediğimiz kelimelerin
anlamını öğrenelim.
1968 Ankara doğumlu olan Sibel Unur Özdemir’in ortak
yayınlanan kitapları olduğu gibi, “Belki İstanbul’dayım” adlı ferdi olarak
yayınladığı eseri de bulunuyor. Değişik ödüllerin sahibi olan, yazdığı
haberlerle de bir gazeteci, haberci özelliği ve güzelliğini taşıyan Sibel Unur
Özdemir, yarının büyükleri çocuklarımız için kaleme aldığı öykülerinde, onların
ufuklarının genişletilmesi için gayret gösterdiğini anlatıyor. Elimizdeki
kitabın adı olan “Yüreğimden Tren Geçti” adlı öykünün ilk satırları:
“Hüzünlü tren burnunu çekerek
tısladı. Kulak kabarttı emin olmak için. Evet, ağlayan biri daha vardı.
Karanlığın sessizliğine karışan hıçkırık sesine bir yenisi daha eklenmişti bu
gece. Yabancı birinin yakınlarda bir yerlerde olduğu fikri onu rahatsız etti.
Sarsıldı elinde olmadan”.
Bu anlatımlardan, ifade
edilişlerden anlıyoruz ki, Sibel Unur Özdemir, konu seçiminde usta, anlatım
derinliklerindeki bütünleştirmelerdeki kalıcılığı yakalamış. Başarıya giden
yolun önemli mesafesini de almış, kucaklamış. Tebriklerimi sunuyorum efendim.
***
Halise Tekbaş’dan:
Bendeki Seni Yaşa,
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yazarlarımız şairlerimiz, yazıp
yayınladıklarıyla biliniyor, alkışlanıyor. Zaman içinde kalıcılık yönü ağır
basan eserleriyle, okurlarının karşısına çıktıklarında, başarı üzerine
attıkları imzalarıyla büyümeye, olgunlaşıp bir noktada yer almaya başlıyorlar.
Halise Tek baş, Adana ilimizden
seslenen, yazar, şair, gazeteci- araştırmacılarımızdan biri. Anadolu’nun
değişik yerleşim birimlerinde yapılan sanat etkinliklerinde sıklıkla gördüğümüz
isim ve imzalar arasında yer alanlardan biri.
Halise Tekbaş’ın masamda,
“Bendeki Seni Yaşa” adlı, deneme ve şiirlerinden oluşan, 118 sayfalık kitabı
bulunuyor. Tuncay Yalın, H. İbrahim Özcan, Süleyman Karacabey imzalı görüşler
var Halise tek başla ilgili.
Ayrıca, kitabın sunuşu yazarın
kendisine ait.
Kitabın ilk denemesi, ilk
anlatımı, kitabın ismi olan “Bendeki seni yaşa” 8. sayfada yer alıyor. Buranın
girişinden: “Çok şeyler katmalısın hayata, kendin ve benim için.
Uzağımdayken yakın etmelisin
kendini. Bendeki seni, sende yaşamalısın, sevgiliysek eğer”.
Sevginin aşkı büyüttüğünü,
umarsızca haykıran yağmurun sesi altında, duygularıyla bütünleştiğini, oğluyla
gurur duyduğunu, Ankara notları içerisinde yer alan dostlarına selam sevgiyle
andığını anlatıyor uzun uzun denemelerinde Halise Tekbaş.
Sayfa 97’de
başlayan şiirler, şiirle anlatılan duygular, mısralaştırılanlar. “Filistin’de ölüm
var” adlı şiir bu bölümün ilk anlatımı. Bu şiirin ilk dörtlüğü şöyle:
Filistin denince yüreğim yanar,
Gazze viran olmuş, dünya seyirci,
Ölüm kusar zalim başında döner,
Gazze viran olmuş arap seyirci.
Halise Tekbaş’ın özlemleri,
sevgileri de anlatılmış öteki şiirlerinde.
***
Kültür Çağlayanı Dergisinin üç
ayrı sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan, Kültür
Ajans tarafından iki ayda bir yayınlanan, eğitim, kültür, sanat, edebiyat ve
halkbilimi dergisi Kültür Çağlayanı’nın 18,19 ve 20. sayıları ayrı ayrı
yayınlandı.
Sahibi Hayrettin İvgin, Yayın
Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Erhan İvgin olan derginin, Koordinatörü
İbrahim İmer, Redoktoru Ömer Ünal, Sanat sorumlusu Coşkun Mutlu.
Yayın kurulu, yayın danışmanları
ve yurtdışı temsilcilikleri var değişik isim ve imzalardan meydana gelen.
Arıştırma yazıları ve şiirlerin
ağırlıklı olarak sayfalarında yeraldığı, Kültür Çağlayanı Dergisinin masamda
bulunan üç ayrı sayısında imzaları görülenlerden bazılarının sıralanışı şöyle:
Hayrettin İvgin, Dr. Yaşar
Kalafat, Dr. Doğan Kaya, Nail Tan, Baybars Gülensoy, Sabiha Serin, Nevin Kılıç,
Cemal Tuzcuoğulları, Osman Baş, Tuncer Gülensoy, Emine Pişiren, Abdülkadir
Güler, Ahmet Özdemir, Ahmet Mortaş, Ali Kayıkçı, Çelebi Öztürk, Nevzat Taşkın,
Ünal Şöhret Dirlik, Sibel Unur Özdemir, Hatice Polat, Mustafa Berçin, İsmet
Bora Binatlı, Arzu Kök, Ali Rıza Atasoy, Hikmet Elitaş, Vedat Fidanboy,
Alaeddin İkican, Şemsettin Ağar, Mehmet Nuri Parmaksız, Nilüfer Dursun, Orhan
Vergili, Sevinç Güven Doğancan vd.
Kültür Çağlayanı Dergisinin
sayfalarında yeralanların içinden, satırları arasından seçtiğimiz bazı cümleler
imzaları itibariyle:
1- Yayın hayatımıza devam
edeceğiz. Kültürümüze, edebiyatımıza güzellikler kazandıracağız. Bunun azmi ve
niyeti içindeyiz. Sizlerden de katkı bekliyoruz (Hayrettin İvgin, Sayı: 20)
2- Atasözü ve deyimlerimizden
bazıları, kırsal hayatın zayıflayıp kentleşmenin hızlanması karşısında anlam
kaymasına uğramış, yeni anlamlar kazanmıştır (Nail Tan, Sayı: 20)
3- Türkülerin kendine has özeli,
olmazsa olmazı vardır. Mısraların derinliğinde yaptığımız kısa bir selamlaşmada
bunu anlarız. Türkü tanımak için, türkü dinlemek gerek (Osman Baş, Sayı: 19)
***
Kültür Çağlayanı Dergisinin
yeni sayıları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerimiz birbiri ardına
yayınlanırken, bize ulaşırken, yeni sayılarıyla da dikkat çekiyorlar.
Merkezi Ankara’da bulunan Kültür
Ajansın yayınorganı olarak Günyüzü görmeye
devam eden ‘Kültür Çağlayanı’ Dergisinin, ayrı ayrı yayınlanan 18, 19,20
ve 21. sayıları masamda.
İki ayda bir okurlarıyla, sanat
ve edebiyat alanındakilerle buluşan, merhabalaşan ‘Kültür Çağlayanı’Dergisinin
sahibi: Hayrettin İvgin. Yayın yönetmeni ve sorumlu yazı işleri müdürü: Erhan
İvgin, Koordinatörü: İbrahim İmer, Redaktör: Ömer Ünal, Sanat sorumlusu: Çoşkun
Mutlu. 14 isim ve imzadan oluşan yayın kurulu var. 15 isim ve imzadan oluşan
yayın danışmanları da dikkat çekiyor.
‘Kültür Çağlayanı’ Dergisinin 21.
sayısında imzaları, yazıları, şiirleri yeralanların bazılarının isim sıralaması
şöyle: Hayrettin İvgin, Nail Tan, Osman Baş, Dr. Doğan Kaya, Ünal Şöhret
Dirlik, Arzu Kök, Erhan İvgin, İsa Kayacan, Mustafa Berçin, Aysel Çoban İmer,
İlter Yeşilay, Ülkü Önal, Tuğba Karademir, Ayhan Nasuhbeyoğlu, Sabiha Serin,
İ.Agâh Çubukçu, Prof. Dr. Elçin İskenderzade, Orhan Vergili, Coşkun Mutlu, M.
Nuri Parmaksız vd.
Sayfa 26’da yeralan Prof. Dr. Elçin İskenderzade imzalı
“Rüzgâr Türküsü” başlıklı üç ayrı dörtlükten meydana gelen şiirden bir dörtlük
nakledelim:
Bir güzel kız camı açtı,
Az önce yedinci katta,
Ben henüz görmemiştim,
Böyle bir güzel hayatta.
Ve arkasından, Kültür Çağlayanı
Dergisinin 21. sayısının 35. sayfasında yeralan “Ana” başlıklı, Gülaye Şınıklı
imzalı dokuz ayrı dörtlükten meydana gelen şiirin son dörtlüğü de şöyle:
Gülaye, bak budur çekilmeyen
dert,
Yazılmış hayatın kanunları sert,
Ölümü öldürmek istedim fakat,
Ödeye bilmedim ana borcunu.
***
TSE’nin Standard Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kısa adı TSE olan, Türk
Standartları Enstitüsü faaliyetleri itibariyle önemliliğini her geçen gün
artıran bir kuruluşumuz.
1990’lı yıllarda, TSE’nin Yayın
Komitesinde görev yaptığım aylarda, Ekonomik ve Teknik Dergi olarak aylık
yayımlanan “Standard” Dergisinin sayfalarında yer alanlar üzerindeki
çalışmalarımız yanında, “Anadolu Basınında TSE” genel başlığıyla, Anadolu’a
yayımlanan gazetelerimizde yeralan TSE çıkışlı haberlerin yeralanları
üzerindeki değerlendirmelerimle Standard sayfalarında okuyucularımla
merhabalaşmaya çalıştığımı hatırlıyorum.
Standard Dergisinin 611. sayısı
masamda. 112 sayfalık Standard Dergisinin sahibi (TSE adına): Hulusi Şentürk,
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Bilal Durdalı, Yayına hazırlayanlar: Semra Aytemiz,
Aslıhan Köker, Canan Doğan, Türkay Birben, Elif Kırbaş, Mehmet Fatih Işık, Ebru
Cem Belgin Taşdibek.
Yönetim yeri: TSE Halkla
İlişkiler Müdürlüğü, OFİM 100. yıl bulvarı No: 99 Ostim-Ankara. Tlf:0312 592 50
86 – 592 50 85
TSE Başkanı Hulusi Şentürk
başyazısının bir yerinde: “Türkiye 2015 yılında Afrika ile ticaret hacmimizin
50 milyar doları bulmasını hedeflemektedir. TSE olarak, ülkemizin ticaret ve
sanayi politikaları çerçevesinde hareket etmekte ve bu doğrultuda
üreticilerimizin ihtiyaç duyduğu alanlarda hizmetlerimizi yoğunlaştırmaktayız”
diyor.
Standard Dergisinin içindekiler
bölümüne bakıyoruz. Ayın konuğu Türkiye Yemek Sanayicileri Dernekleri
Federasyonu Başkanı Hüseyin Bozdağ’la yapılan bir söyleşi dikkat çekiyor.
Değişik yöneticilerle yapılan
söyleşiler ayrıca Standard Dergisinin sayfalarında yer almakta. Haberler var
Bakanlar düzeyinde gerçekleştirilenlere yönelik. TSE’nin kalite ödüllerinin
sahipleriyle buluştuğuna ilişkin haber de dikkat çekenler arasında yer alıyor.
İbrahim Tatlıses’le “Tatlıses
Çiğköfte” hakkında yapılan söyleşi, vermek istediğimiz örnekler arasında yer alıyor
Standard Dergisinin içindekiler bakımından. Diyanet İşleri Başkanlığı, Din
İşleri Yüksek Kurulu üyesi Dr. Muhlis Akar’ın “Gıda Tüketiminde helal
duyarlılığı” başlıklı yazı da önemliliğiyle karşımıza çıkıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder