Ali Naili Erdem
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Türkiye genelindeki gazetelerin bana ulaşanlarının sayısı 350’nin üzerinde.
Bunların tamamına yakınında yazdıklarım yayınlanıyor, bölge ve çevredeki okurlarımla, dostlarımla merhabalaşıyorum.
Elimde iki gazete var. İstanbul’da günlük 8 büyük sayfayla okurlarıyla buluşan, buluşturulan, merhabalaşan merhabalaştırılan gazeteler bunlar efendim.
Birincisi “Yenigün”adının taşıyıcısı. İmtiyaz sahibi: Ozan Köklüçınar. İkincisi: Çağdaş Ulus: İmtiyaz sahibi: Filiz Köklüçınar. “Ulus” adlı gazete sayısı bir hayli fazla. Ankara’da da Ulus gazetesi yayınlanıyor
ALİ NAİLİ ERDEM
Yukarıda adı geçen iki gazetede, Türk siyasetin yüz akı, politikanın doğru çizgisi, dostluğun zirvesindeki seslenişiyle herkesin gönlünde yeri olan Ali Naili Erdem’in yazıları, geçmişin deneyimleriyle, yaşanmışlıklarıyla içiçe olduğu için bir solukta okunuyor, aranılırlığı yüksek olan makaleler, aktarımlar olarak görülüyor, kabul ediliyor.
28 nci yayın yılı içinde olan “Yenigün” gazetesinin 8762 nci sayısında Ali Naili Erdem imzasının içinde, sütununda yeralanlardan. Başlık: Ortaya konulanlar;
- Davamız en uygar ve en zengin bir toplum olarak varlığımızı yükseltmektir. Ben barışçı milliyetçiyim.
- Tarihten güç alarak yaşamaya evet, tarihte yaşamaya hayır.
- Geçmişte kurulan devletlerin başında Türk kelimesi yoktur. Yaşadığımız cumhuriyetin kıymetini bilin.
- İtilip-kakılan ve horlanan bir Türk vatandaşına dayanamam. Türk, dünyanın her yerinde şapka çıkarılan insan oluncaya kadar savaşacağım.
- Atatürkçülük, zengin topraklar üzerinde aç yaşamak değildir.
- Utanmaktan yoksun olanların inmeyecekleri çukur yoktur.
- Milletvekili maaşı dışında bir geliri bilmedim. Bilmekte istemedim.
DARBELERİ SEVMEDİM
Ali Naili Erdem usta, örnek siyasetçi “Darbeleri sevmedim” diyor ve devam ediyor;
- Demokrasinin iyileştirilmesi adına yapılanları da sevmedim. Her darbe sonrasında sosyal yapıda dengesizlikler oluşmuş ve toplum devamlı bir dalgalanmanın içine itilmiştir. Silahla her yanlışlığın düzeleceğini sananlar ve savunanlar yanıldıklarını anladıkları zaman iş işten geçmiş olduğu için rayından çıkan olumsuzlukları tekrar yerine oturtmak yıllar almıştır.
- Türkiye vergi cennetidir. Hiç vergi vermeden yaşayanlar, verenlerden az değildir.
DÜN YUHALADIKLARINI BUGÜN ALKIŞLIYORLAR
Çağdaş Ulus Gazetesinin 2114 ncü sayısı. Ali Naili Erdem hocanın bu gazetenin 1 ve 7 nci sayfalarında görülen “Yaşamın içinden” ana başlıklı yazı da ilgi çeken görüş ve cümlelerle karşımıza çıkıyor. Bu yazıdan bazı cümleler efendim:
- Dün neredeydiler, bugün neredeler?. Dün yuhaladıklarını bugün alkışlıyorlar/ İktidar rüzgârına göre yönlenen siyaset fırıldakları her geçen gün artıyor. Kişilikli yöneticilerden eser yok.
- Bugünkü ortamda siyasi partilerin hangi görevleri üstlendiklerini anlayamıyorum. Alaca-bulaca renklerin içinde yaşamlarını sürdürenlere aydın mı diyelim?
***
Bayram Durbilmez hocadan:
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Türkiye genelindeki gazetelerin bana ulaşanlarının sayısı 350’nin üzerinde.
Bunların tamamına yakınında yazdıklarım yayınlanıyor, bölge ve çevredeki okurlarımla, dostlarımla merhabalaşıyorum.
Elimde iki gazete var. İstanbul’da günlük 8 büyük sayfayla okurlarıyla buluşan, buluşturulan, merhabalaşan merhabalaştırılan gazeteler bunlar efendim.
Birincisi “Yenigün”adının taşıyıcısı. İmtiyaz sahibi: Ozan Köklüçınar. İkincisi: Çağdaş Ulus: İmtiyaz sahibi: Filiz Köklüçınar. “Ulus” adlı gazete sayısı bir hayli fazla. Ankara’da da Ulus gazetesi yayınlanıyor
ALİ NAİLİ ERDEM
Yukarıda adı geçen iki gazetede, Türk siyasetin yüz akı, politikanın doğru çizgisi, dostluğun zirvesindeki seslenişiyle herkesin gönlünde yeri olan Ali Naili Erdem’in yazıları, geçmişin deneyimleriyle, yaşanmışlıklarıyla içiçe olduğu için bir solukta okunuyor, aranılırlığı yüksek olan makaleler, aktarımlar olarak görülüyor, kabul ediliyor.
28 nci yayın yılı içinde olan “Yenigün” gazetesinin 8762 nci sayısında Ali Naili Erdem imzasının içinde, sütununda yeralanlardan. Başlık: Ortaya konulanlar;
- Davamız en uygar ve en zengin bir toplum olarak varlığımızı yükseltmektir. Ben barışçı milliyetçiyim.
- Tarihten güç alarak yaşamaya evet, tarihte yaşamaya hayır.
- Geçmişte kurulan devletlerin başında Türk kelimesi yoktur. Yaşadığımız cumhuriyetin kıymetini bilin.
- İtilip-kakılan ve horlanan bir Türk vatandaşına dayanamam. Türk, dünyanın her yerinde şapka çıkarılan insan oluncaya kadar savaşacağım.
- Atatürkçülük, zengin topraklar üzerinde aç yaşamak değildir.
- Utanmaktan yoksun olanların inmeyecekleri çukur yoktur.
- Milletvekili maaşı dışında bir geliri bilmedim. Bilmekte istemedim.
DARBELERİ SEVMEDİM
Ali Naili Erdem usta, örnek siyasetçi “Darbeleri sevmedim” diyor ve devam ediyor;
- Demokrasinin iyileştirilmesi adına yapılanları da sevmedim. Her darbe sonrasında sosyal yapıda dengesizlikler oluşmuş ve toplum devamlı bir dalgalanmanın içine itilmiştir. Silahla her yanlışlığın düzeleceğini sananlar ve savunanlar yanıldıklarını anladıkları zaman iş işten geçmiş olduğu için rayından çıkan olumsuzlukları tekrar yerine oturtmak yıllar almıştır.
- Türkiye vergi cennetidir. Hiç vergi vermeden yaşayanlar, verenlerden az değildir.
DÜN YUHALADIKLARINI BUGÜN ALKIŞLIYORLAR
Çağdaş Ulus Gazetesinin 2114 ncü sayısı. Ali Naili Erdem hocanın bu gazetenin 1 ve 7 nci sayfalarında görülen “Yaşamın içinden” ana başlıklı yazı da ilgi çeken görüş ve cümlelerle karşımıza çıkıyor. Bu yazıdan bazı cümleler efendim:
- Dün neredeydiler, bugün neredeler?. Dün yuhaladıklarını bugün alkışlıyorlar/ İktidar rüzgârına göre yönlenen siyaset fırıldakları her geçen gün artıyor. Kişilikli yöneticilerden eser yok.
- Bugünkü ortamda siyasi partilerin hangi görevleri üstlendiklerini anlayamıyorum. Alaca-bulaca renklerin içinde yaşamlarını sürdürenlere aydın mı diyelim?
***
Bayram Durbilmez hocadan:
Aşık Edebiyatı araştırmaları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İnsanlar, kararlı, sabırlı ve bu iki nokta arasına, sürekliliği çalışma sürekliliğini yerleştirdi mi, yerleştirebildi mi, başarıya mutlaka ulaşıyor-ulaşıyorlar, zirveye bağdaş kurup oturabiliyorlar. Tıpkı, Yrd. Dç. Dr. Bayram Durbilmez hocada olduğu gibi.
AŞIK EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI
Yrd. Doç. Dr. Bayram Durbilmez, “Aşık Edebiyatı Araştırmaları-Taşpınarlı Halk Şairleri” adlı kitabının 3. ncü baskısını yayınladı. Merkezi Ankara’da olan Ürün Yayınları arasında günyüzü gören 302 sayfalık kitap.
Bayram hocanın halk edebiyatımız alanında ciddi çalışmalarıyla, araştırma ve yayınlarıyla geniş bir kaynak bütünü içinde yeraldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Elimizdeki tek bir kitap bile, görüşlerimizin doğruluğunu gösteriyor.
Bayram hoca, hazırlanan tezlerdeki, yüksek lisans tezlerindeki, ortaya konulan projelerdeki imzalarıyla dikkat çekerken, bu konudaki makaleleriyle de göz dolduruyor. Bildirileri var uzun uzadıya hazırlanmış, detaylandırılmış. Dinlendiklerimiz var, okuduklarımız var, izlediklerimiz var.
Kitabın içindekiler bölümüne şöyle bir göz atıyoruz:
- Aşık edebiyatı Nazım biçimleri ve türleri,
- Aşıklık gelenekleri,
- Taşpınarlı halk şairleri ve şiirlerinden örnekler,
Bunlar kimler?. Kimlerden sözediliyor. Bakalım:
- Aşık İkramı (1986-1954), Aşık Gariboğlu (1929-) Aşık Halis (1937-) Aşık Erdemli (1936-1968), Aşık Muttalip (1941-1991), Aşık Türkmenoğlu (1944-1998),
- Aşık Sadettin (1944-) Aşık Nurani (1951-2001), Aşık Çemeloğlu (1955-) Aşık Gülbahçe (1958-), Ozantürk (1969-)
Önsözün girişinde; “Geleneği olanın geleceği de olur. Aşık edebiyatı da bir gelenek edebiyatıdır” deniyor. Önsöz Bayram Durbilmez hocanın efendim. Giriş bölümünde, ilk cümleler şöyle:
-“Aşık edebiyatının kökenlerini en eski halk şairleri olan Kam_Şamanlara kadar götürmek mümkündür. Kam, şaman, baskı, oyun, akın,ozan gibi adlar verilen gelenekli halk temsilcileri, halk şairliği yanında, yüzyıllar boyunca toplumun değişen sosyal ihtiyaçlarına göre farklı işlevler de yüklenmişlerdir. Azerbaycan, Anadolu ve Rumeli sahasında ozanlıktan aşıklığa geçişte de toplumun değişen ihtiyaçları etkili olmuştur”.
Esas adı: Sami Sırakaya olan ve 10 Mayıs 1951 tarihinde Yozgat’ın Sorgun ilçesine bağlı Taşpınar köyünde doğan Aşık Nurani’nin (1951-2001) “Yozgat’ım” adlı uzunca bir şiiri var 217 nci sayfada.Buradan iki dörtlük nakledelim:
-Bozok yaylasında mübarek belde,
Bellidir tarihte izi Yozgat’ın,
Hiç soranı yok ki, nedir, ne halde,
Onun için buruk özü Yozgat’ın.
*
Nurani der, her kul seni görmeli,
Senle olup, senle kavil kılmalı,
Sazlar çalar, diller söyler Sürmeli,
Çalar yanık yanık sazı Yozgat’ın.
Aşık edebiyatının kökenleri, oluşumu ve gelişimi, Yozgat ve yöresindeki aşıklık geleneklerini anlatan, dile getiren bu yayınından dolayı Bayram Durbilmez hocamızı kutluyor, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
***
Yaşlılık, Tanrının insanlara ödülü
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yaşlılıkla ilgili değerlendirmeler farklılıkla karşımıza çıkıyor. Kimisi, “yaşlılık, sağlıklı olduğu takdirde, olgunluğun, tecrübelerin bütünlüğünü oluşturur, ortaya koyar” derken, kimisi, “yaşlılık zordur. Ne yapılırsa, gençlikte yapılmalıdır” diye kestirip atıyor.
Denemeleri ve şiirleriyle dikkat çeken bir kamu görevlisi, hem de başarılı bir kamu görevlisi Aytekin Aydın’dan bir “mektup” aldım.. Yaşlılıkla ilgili görüşleri dikkat çekiciydi, farklılık netliği ve görüntüsü getiriyordu. İlginç bulduğum Aytekin Aydın’ın yaşlılık yaklaşımını aşağıya alıyorum efendim:
YAŞLILIK
Yaşlılık, bana göre, Tanrının insana verdiği bir ödüldür. Nasıl mı?:
Dünyaya gelen insan hastalıklardan, kazalardan ve yaşamın her türlü zorluklarından bedenini ve ruhunu koruyarak. 60–70 yaşına geliyor. Yüzünde derin çizgiler, kırışıklıklar oluşuyor, saçlar beyazlaşıyor. Acaba neden?. Bunların bir anlamı yok mu?.
Bir insan istesede 15 yaşında saçları beyazlayıp, yüzünde derin çizgiler oluşamaz. Farzedelim böyle bir şey oldu. Toplumdaki herkes onunla dalga geçer. Ona kimse saygı duymaz. Çünkü, o yüzündeki derin çizgileri ve beyaz saçları hak etmemiştir. Onlara sahip olması için en az bir 50 yıl beklemesi gerekecektir.
O derin çizgiler, beyaz saçlar, Tanrının o kişiye teşekkürüdür.
Yaşlı ve ünlü bir tiyatro sanatçısına bir doktor arkadaşı, estetik ameliyat öneriyor. Ve sanatçı inanılmaz bir tepki göstererek doktora şöyle diyor:
-“Siz ne diyorsunuz doktor bey. Ben o derin çizgilere, o beyaz saçlara sahip olmak için tam 70 yıl bekledim. Şimdi siz benden, hayatımın 70 yılını alıp yok etmek istiyorsunuz. Buna hakkınız yok, kesinlikle ameliyat olmuyorum”. İşte böyle..
Bana göre, Tanrı yaşlı bir insana şöyle diyordur:
-“Benim sana verdiğim emanetimi, bedenini ve ruhunu tam 70 yıldır, hayatın tüm zorluklarına, kazalara, hastalıklara, acılara rağmen korudun, bu yaşa geldin. Bende senin yüzünde her birinde binlerce anlamı olan derin çizgiler oluşturdum. Saçlarını beyaz aklarla doldurdum. Bunları gören insanlar, sana hayranlık ve saygı duyacaklardır. Çünkü o insanların bir çoğu, senin bazen hüzünlenerek baktığın o kırışmış yüze, o beyaz saçlara sahip olmadan bu dünyadan ayrılacaklar. Çünkü sen özelsin. Sen gençliğin ne olduğunu biliyorsun ama onlar yaşlılığın ne olduğunu bilmiyorlar”.. Tüm yaşlılara sesleniyorum: Siz dünyamızın renkli bahar çiçekleri gibi güzel, onlar kadar hassassınız. Tecrübelerinizle, erdemliklerinizle, çorak dünyamızın çiçekleri, tatlı bilgeler, kahramanlar iyi ki varsınız.
Hepinize çok uzun ve sağlıklı ömürler diliyorum. Sizden bir ricam var: Biraz bekleyip, beni de aranıza alır mısınız? Sevgilerimle, (Aytekin Aydın, Ocak 2009-Ankara).
İSA KAYACAN (2)
Soğukta kalmış gibi,
Titriyor yazın senin.
Yüz kitabın sahibi,
Alında yazın senin.
Sevindirir garibi,
Kışında yazın senin
Mustafa CEYLAN (Ankara, 19,5,1999)
GÜNÜN SÖZÜ: Denetim, eğitimin önemli bir ayağıdır. (Recep Yiğit)
***
Gülaye Razyeva’dan: Atatürk’ü görürem
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’den gelen şair, şaire ve yazarlarımızın sesleri, kitapları, yayınları… Bunlardan bir yenisi, Gülaye Rızayeva-Şınıklı’ya ait. “Atatürkü Görürem” adlı 99 sayfalık şiir kitabı efendim.
Kitabın redaktörü: Sirus Azadi, Operatörü: Ayşegül Abdülkerimova, Dizgi: Arda Grafik Planet, Cavidan Elbars imzalarıyla karşımıza çıkıyor.
Gülaye hanım bu kitabında değişik şiirleriyle Türkiye, Atatürk sevgisini dile getiriyor. Atatürk şahsiyetinin büyüklüğünden ve ölmezliğinden sözediyor, yola çıkıyor Türkiye/Azerbaycan kardeşliğinden, Mevlana yüceliğinden, hareket ederek kalbinde, ruhunda duyduğu sevgilerini mısralara döküyor.
“Bitip tükenmeyen sevgilerin sahibi” olarak bilinen Gülaye Rizayeva-Şınıklı’yla Ankara’da, Altındağda Şiir Akşamları programı çerçevesinde tanışma fırsatı buldum.
Atatürk ve Türkiye sevgisiyle dolu olduğunu, yayınladığı “Atatürkü Görürem” adlı kitabıyla daha açık ve net anlama, görme gerçeğiyle karşılaşmam beni sevindirdi, mutlu etti.
“Atatürkü Görürem” adlı kitabın sunuş ve önsöz mahiyetinde yazılanlar, “Redaktordan”, “Türk Türkü goşdu” ve “Hazine köprüsü” başlıklarıyla verilmiş. Bunlardan:
- “Salam Azerbaycan şiirinin hususi bir yeri var. O öteki şiirlerinde olduğu gibi, Deyir ki Salam Azerbaycan şiiriyle, hiç kimsenin demediği, diyemediği yalnız şahsına ait tarzda vatan sevgisini mukaddesleştiriyor” (Sirus Azadi),
- “Düzüm düzüm sıralanan bu satırlar, Garabağ ağrılı, Tebriz hazretli, Kerkük, Çanakkale yanlığıdır. Sarıkamış çölündeki şehid ruhunun masım bakışıdır. Bir ana laylasının ışığında sizinle söz dünyasında görüşdük” Telman Dejelli)
- “Gülaye hanım düşünür ki, Mustafa Kemal Atatürk dünyanın bir çok ülkelerine, milletlerine örnek olarak, yalnız öz milletinin değil, bütün insanlığın azaldığını arzulayan büyük bir lider idi” (İmami Şövket Ebülfezi gızı).
Azerbaycan yazıçılar ve jurnalistler birliklerinin üyesi, şaire Gülaye Şınıklı, “Taleyimin laylaları” adlı şiir albümleriyle de dikkat çekiyor. Bu albümlerde yeralan şiirleri Azerbaycan’ın tanınmış sanatçıları tarafından seslendirilmeye devam ediliyor efendim.
Kitabın adı olan “Atatürkü Görürem” adlı şiir 37, 38, 39, 40 ve 41 nci sayfalarda yeralıyor. Bu şiirden:
Aşkımızın aynasında,
Atatürkü görürem.
Azadlığ dünyasında,
Atatürkü görürem.
*
Gülayeyem, sözümle,
Hep özünü-özümle,
Hakkı gören gözümle,
Atatürkü görürem..
Gülaye hanım Atatürkü böyle görüyor.. Ya bizim Türkiye’de bazı zeka özürleri nasıl görüyor?. Anlayan var mı? Tebrikler Gülaye hanım, tebrikler.
GÜNÜN HABERİ: Mehmet Cadıl Anadolu Öğretmen Lisesi’nde simit dağıtımını gerçekleştiren işadamı Mehmet Cadıl; “Onlara desteğimi her zaman hissettirmek istiyorum. Ben onların hem annesi, hem de babasıyım” dedi.
***
Anadolu Basını’nın sorunları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Geçmişte, Anadolu Basını dedik, mahalli basın dedik, yerel basın dedik… Bugünde “Yerel basın” diye tutturuyoruz, ifade ediyor, söylüyoruz. Bence “Anadolu Basını” deyimi en doğru olanıdır.
Anadolu basını, Anadolunun dilidir. Yöreselliğiyle övünen, yöreseli ön plana koyan, makyaj yapmaktan hicap duyan, riyadan, kinden nefretten sakınan, güzellikleri arayıp bulan, güzel bir yüz özlemidir Anadolu Basını.. Anadolu Basını, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda önemli harcı olan bir basındır, Yerel basın yerine, bilerek ve ısrarla Anadolu Basını deyimini kullanmamızın temel felsefesi, Anadolu sözcüğünde somutlaşan, birleştiricilik, bütünleştiricilik, bir başka ifadeyle, ulusal birlik, ulusal bütünlük idealinin varlığıdır.
ANADOLU BASINININ SORUNLARI
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü kayıtlarına göre; Türkiye’de 2 bin 400 yerel, 23 bölgesel ve 52 yaygın gazete yayınlanıyor. Yerel televizyonların sayısı 212 bölgesel televizyon sayısı 16, ulusal televizyon sayısı 27. Bunlar Şubat 2009 verileri.
28 Ocak 2009 tarihinde, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün koordinatörlüğünde gerçekleştirilen, Basın-İlan Kurumundaki Anadolu Gazete sahipleri temsilci seçimine 328 gazeteci katılıyor.Konya Merhaba Gazetesinin sahibi Mustafa Arslan 167 oy alarak Basın İlan Kurumunda Anadolu gazete sahiplerini temsil etme hakkını elde ediyor.
Bu arada, Türkiye İstatistik Kurumunun 2008 nüfus sayımı sonuçları 71 milyon 517 bin 100 kişi olarak açıklanıyor. Yani normal ifade edişimiz: Nüfusumuz 71.5 milyon olmuş.
ANADOLU BASINI MENSUPLARI TRT’1de.
09 Şubat 2009, TRT-1’de saat 22.30’da Tayfun Talipoğlu’nun hazırlayıp sunduğu “Nasılsınız?” programı Anadolu Basınının sorunlarının tartışılması, ortaya konulmasına ayrılıyor. Ülkemizin değişik bölgelerinden gelen, gazete sahipleri, yazı işleri müdürleri, köşe yazarları, televizyoncular ve muhabirleri katılıyor. Program gece 03’e kadar sürüyor.
İki bölüm halinde canlı yayın olarak gerçekleştirilen programa katılanların görüşlerinden bazı cümleler efendim:
1- Yerel medyanın güçlenmesi demek, medyanın güçlenmesi demektir. Yerel medyada köşe yazısı yazmak, eleştirmek zordur (Cumhur Kılıççıoğlu)
2 Paralı cezalar basının özgürlüğünü kısıtlıyor. Yerel basın çok önemli bir aydınlatma sürecidir (Prof. Dr. Korkmaz Alemdar)
3- Türkiye’de demokrasinin güçlenmesini isteyenler, yerel gazetelere destek vermelidir (Prof.Dr. Suat Gezgin)
4- Basın toplantılarında televizyonlara açıklama yapılması bekleniyorsa, o toplantının sadece televizyonlara açıklama yapılması gerekir (Niyazi Manış),
5- Seçim yasağı sadece radyo ve televizyonlara uygulanıyor. Gazete ve dergiler ise serbest (Adnan Yüce),
6- Yerel medyanın kaynak, yetişmiş eleman sorunları var, İletişim fakültelerimizin elemanları donanımlı yetişmiyorlar (Naci Alan)
7- Türkiye’de yerel gazete kurmak, en kolay işlerden birisi. Bir berber dükkanı açmak, bir market açmak için evrelerden geçiyorsunuz. Türkiye’de kafası bozulan gazete çıkarabiliyor (Mevlüt Yeni),
8- Yaptığım işin bir okul olduğunu düşünüyorum (Aslı Aydın),
9- Biz ulusallar gibi, çamur at izi kalsın.. Biz ne kadar pay alırız? Gibi özgür değiliz (Meral Özdemir)
10- Biz silah zoruyla gazete çıkarmıyoruz. Benim elimden gelen tek iş buydu (Ali Şener)
11- Bitlis’ten bir arkadaşım not iletti: “Adam, kamyonunu satıyor, gazete çıkarıyor” dedi. Radyoda bir eser çaldığınızda, polis gelip “kim istedi bu eseri” diye soruyor (Necip Çapraz),
12- Gazate işletmeciliği anlamında sorun yaşanıyor. Gazete tehlikeli bir silah olmasına rağmen, herkes ehliyetsiz ve herkes gazete çıkarabiliyor (Mehmet Ali Dim)
13- Seçim zamanı herkes gazete çıkarıyor. Seçim zamanı herkes yerel medyayı hatırlıyor. Bir de Türkiye’de görünme hastalığı var (Tayfun Talipoğlu)
***
Eskimeyen şiirler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Zamanın eskitemedikleri vardır. Bunlar değişik alanlarda, farklı biçimlerde karşımıza çıkarlar. Söz etmek istediğim eskimeyenler, Fatma Uçarlar’ın, Tanrı sevgisi, ölüm, dualara yönelik duyguların şekillendirdiği şiirlerinden birkaçı efendim.
Bu şiirlerin başlıkları; Hak yolu, Ölmem mi lazım? , O’na koşmak isterim, o yer, Kerim Aydın Erdem’e, Sessizce. Bu şiirlerin mısraları arasına dönmek istiyorum. Buyurun birlikte gözden geçirelim
HAK YOLU
Her şey seninle yıkandı yağmur,
Şu katı yüreğim, nasıl olur hamur?,
Eğer ben hak yolunu bulmazsam,
Toz yap bedenimi, oradan oraya savur.
İkinci şiir “Ölmem mi lazım?” başlığıyla karşımıza çıkıyor. Burada, “Her geçen gün/Dedirtiyor aman/O konuşma anı/Bilsem ne zaman?” mısralarıyla söze başlanıyor. “Yaşamak zor ama/Dayanmam lazım/Ölümsüzlüğe ulaşmak için/Ölmem mi lazım?” diye soruluyor. (Burdur, 07.11.2003)
ONA KOŞMAK İSTERİM
Fatma Uçarlar’ın üçüncü şiiri bu. “Bir umut düştüm bilinmez yollara/Sevmeyi bilen bir yürek arıyorum/Bıktım, hesap vermekten kullara/Sevmeyi bilen bir yürek arıyorum”la biten beş dörtlükten oluşan “O’na koşmak isterim”in ilk dörtlüğü. Bu şiirden bir dörtlük daha:
-Dağlarda Ferhat’ın sesini duydum,
Çöllerde Mecnun’un izini gördüm,
Veysel Karani’nin izini yüzümü sürdüm
Sevmeyi bilen bir yürek arıyorum.. (Burdur, 14.11.2003)
Ve arkasından Fatma Uçarlar’ın “O yer” adlı, başlıklı şiiri. Burdur’da 23.11.2003 tarihinde kaleme alınmış, şekillenmiş, sonra yayınlanmış. “Gel deyip, çağırıp bekleyenim yok ama/Bilirim/Bir yer var, bekler beni/Çare yok/Geldi mi o emir/İstesem de istemesemde/uyacağım/ilk kez değer bulacak bu bedenim/ Götürüleceğim eller üstünde/Belki de annemin kucağı kadar sıcak/O yer Bekler beni son nefeste.”
KERİM AYDIN ERDEM’e
Rahmetli Kerim Aydın Erdem dostumuz için Fatma Uçarlar, Denizli’de başladığı altı dörtlükten meydana gelen şiirini 21.09.2004 tarihinde Burdur’da bitirmiş, tamamlamış. Bir dörtlüğünde şöyle diyor Fatma Uçarlar:
Kaptan’ımız kılavuz, yaptık vazifemizi, Allah’tan Kerim’ini, diledik dostumuza, İsa, Musa, Fatıma, açtık ellerimizi,
Ayrılık burukluğu, çöktü tüm omzumuza.
Ve sessizce, şiiri Fatma Uçarlar’ın. 12.11.2004 tarihinde yazılmış, kaleme alınmış ve yayınlanmış. Burada; “Dilimdedir yalnızca tek bir hece/Dualarla seslenirim her gece/Günahlardan sonra boynum eğince/Af dilerim, af dilerim sessizce” mısralarıyla söze başlanıyor.
Bu şiir dört dörtlükten meydana geliyor. Bir başka dörtlüğü anılan şiirin:
-“Gel kulum” de, yalın ayak geleyim,
Huzurunda, yüzüm yere süreyim,
Son nefeste göz kaparken güleyim,
Rahman’ına sığınırım sessizce…
Ve duaların kabul olduğu anlarla ilgili Fatma Uçarlar duyguları, anlatımı: “Huzurunda kabul olur dualar/Gönüldeki geçenleri o anlar/Hak yolunda dinmez akar hep yaşlar/Bülbüllerle seherdeyim sessizce”...
***
Karadeniz Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerimiz getirdikleriyle, genel görüntüleri ve içerikleriyle dikkat çekerler… Veya aranılır, beklenilir bir dergi veya dergiler olarak görünmezler.
Elimde bir dergi var. Adı: Karadeniz. Üç ayda bir yayınlanan uluslararası sosyal bilimler Dergisi. Elimdeki 2008’in kış dönemine ait ilk sayısı. 184 sayfayla şekillenmiş, okurlarının karşısına çıkmış, çıkarılmış.
Hakemli bir dergi olan “Karadeniz”in kimlik bölümüne bakıyorum:
Sahibi Hayrettin İvgin. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Erhan İvgin. Editör: Dr. Erdoğan Altınkaynak. Genel koordinatörde Dr. Erdoğan Altınkaynak Yayın sorumlusu: Mustafa Aça. Kültür Ajansın yazışma adresi: Konur Sk. No: 66-9 Bakanlıklar-Ankara, Dergi için yazışma adresi: Dr. Erdoğan Altınkaynak: Giresun Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tür Dili ve Edebiyatı Bölümü-Giresun.
Karadeniz dergisinin sunuşunda daha doğrusu “Çıkarken” başlığı altında editör imzasıyla yazdığı yazının bir yerinde; “Karadeniz ve çevresi ülkelerini konu edilen çalışmalar öncelikli olmak üzere tüm yazılar yılda dört kez yayınlanacak dergide yayın ilkeleri ve akademik hakem heyetlerinin değerlendirme raporlarından gelecek sonuçlara göre yayımlanacaktır” diyor, Dr. Erdoğan Altınkaynak.
İÇİNDEKİLERDEN
Karadeniz dergisinin içindekilerden, başlık ve imza sahiplerinden (bazıları) söz etmek gerekirse:
- Halk Bilgisi Haberleri ve İnan dergileri bağlamında 1929–1949 yılları arasında halk bilimi ve halk edebiyatı araştırmalarında Trabzon’un yeri (Doç.Dr. Mehmet Aça),
- Karay-Kırımçak ilişkileri ve Musevi dinli iki Türk halkının ayrışma sebepleri (Yrd. Doç.Dr. Erdoğan Altınkaynak),
- Çukurova ağıt söyleme geleneğinde ölüm dışı söylenen ağıtlar (Prof. Dr. Erman Artın),
- Birinci Dünya Savaşı sonrasında Çorum’da bazı polisiye olaylar ve eşkiyalık (1919) (Doç. Dr. Ahmet Halaçoğlu)
- Gürcistan’ın Tsalka (Parmaksız/rayonunda yaşayan Urum Türklerinin dil ürünlerinden örnekler (Ünal Kalaycı),
- Çağdaş Tatar şiirinde İstanbul konusu (Çulpan Zarif ve Raife Rahman şiirleri misalinde (Doç.Dr. Leyla Mingazova).
Prof. Dr. Erman Artun, Çukurova üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde görev yapıyor. Derginin 52 nci sayfasında başlayan “Çukurova ağıt söyleme geleneğinde ölüm dışı söylenen ağıtlar “başlıklı araştırmasının devam ettiği “Mezar yeri ağıtı” ara başlığı altında yeralanlardan:
-Mezar yeri satın aldım babamdan,
Alem bunu böyle bilsin ellemen,
Ayrı düştüm elimilen obamdan,
Gül benzim sararsın, solsun ellemen.
*
Ben ölürsem, aramayın sormayın,
Yavrulara bir yudum su vermeyin,
Musallada namazıma durmayın,
Cenazemi eller kılsın ellemen.
YAYINLAR: Prof. Dr. Hayrettin İvgin’den aldığım iki dergi: 1-Kümbet Altında, 2- Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği Kümbet.. Her iki dergide Tokat ilimiz merkezinde yayınlanıyor.
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’den gelen iki gazete: 3 ncü Haber ve Hadiseler Şehirler.
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İnsanlar, kararlı, sabırlı ve bu iki nokta arasına, sürekliliği çalışma sürekliliğini yerleştirdi mi, yerleştirebildi mi, başarıya mutlaka ulaşıyor-ulaşıyorlar, zirveye bağdaş kurup oturabiliyorlar. Tıpkı, Yrd. Dç. Dr. Bayram Durbilmez hocada olduğu gibi.
AŞIK EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI
Yrd. Doç. Dr. Bayram Durbilmez, “Aşık Edebiyatı Araştırmaları-Taşpınarlı Halk Şairleri” adlı kitabının 3. ncü baskısını yayınladı. Merkezi Ankara’da olan Ürün Yayınları arasında günyüzü gören 302 sayfalık kitap.
Bayram hocanın halk edebiyatımız alanında ciddi çalışmalarıyla, araştırma ve yayınlarıyla geniş bir kaynak bütünü içinde yeraldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Elimizdeki tek bir kitap bile, görüşlerimizin doğruluğunu gösteriyor.
Bayram hoca, hazırlanan tezlerdeki, yüksek lisans tezlerindeki, ortaya konulan projelerdeki imzalarıyla dikkat çekerken, bu konudaki makaleleriyle de göz dolduruyor. Bildirileri var uzun uzadıya hazırlanmış, detaylandırılmış. Dinlendiklerimiz var, okuduklarımız var, izlediklerimiz var.
Kitabın içindekiler bölümüne şöyle bir göz atıyoruz:
- Aşık edebiyatı Nazım biçimleri ve türleri,
- Aşıklık gelenekleri,
- Taşpınarlı halk şairleri ve şiirlerinden örnekler,
Bunlar kimler?. Kimlerden sözediliyor. Bakalım:
- Aşık İkramı (1986-1954), Aşık Gariboğlu (1929-) Aşık Halis (1937-) Aşık Erdemli (1936-1968), Aşık Muttalip (1941-1991), Aşık Türkmenoğlu (1944-1998),
- Aşık Sadettin (1944-) Aşık Nurani (1951-2001), Aşık Çemeloğlu (1955-) Aşık Gülbahçe (1958-), Ozantürk (1969-)
Önsözün girişinde; “Geleneği olanın geleceği de olur. Aşık edebiyatı da bir gelenek edebiyatıdır” deniyor. Önsöz Bayram Durbilmez hocanın efendim. Giriş bölümünde, ilk cümleler şöyle:
-“Aşık edebiyatının kökenlerini en eski halk şairleri olan Kam_Şamanlara kadar götürmek mümkündür. Kam, şaman, baskı, oyun, akın,ozan gibi adlar verilen gelenekli halk temsilcileri, halk şairliği yanında, yüzyıllar boyunca toplumun değişen sosyal ihtiyaçlarına göre farklı işlevler de yüklenmişlerdir. Azerbaycan, Anadolu ve Rumeli sahasında ozanlıktan aşıklığa geçişte de toplumun değişen ihtiyaçları etkili olmuştur”.
Esas adı: Sami Sırakaya olan ve 10 Mayıs 1951 tarihinde Yozgat’ın Sorgun ilçesine bağlı Taşpınar köyünde doğan Aşık Nurani’nin (1951-2001) “Yozgat’ım” adlı uzunca bir şiiri var 217 nci sayfada.Buradan iki dörtlük nakledelim:
-Bozok yaylasında mübarek belde,
Bellidir tarihte izi Yozgat’ın,
Hiç soranı yok ki, nedir, ne halde,
Onun için buruk özü Yozgat’ın.
*
Nurani der, her kul seni görmeli,
Senle olup, senle kavil kılmalı,
Sazlar çalar, diller söyler Sürmeli,
Çalar yanık yanık sazı Yozgat’ın.
Aşık edebiyatının kökenleri, oluşumu ve gelişimi, Yozgat ve yöresindeki aşıklık geleneklerini anlatan, dile getiren bu yayınından dolayı Bayram Durbilmez hocamızı kutluyor, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
***
Yaşlılık, Tanrının insanlara ödülü
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yaşlılıkla ilgili değerlendirmeler farklılıkla karşımıza çıkıyor. Kimisi, “yaşlılık, sağlıklı olduğu takdirde, olgunluğun, tecrübelerin bütünlüğünü oluşturur, ortaya koyar” derken, kimisi, “yaşlılık zordur. Ne yapılırsa, gençlikte yapılmalıdır” diye kestirip atıyor.
Denemeleri ve şiirleriyle dikkat çeken bir kamu görevlisi, hem de başarılı bir kamu görevlisi Aytekin Aydın’dan bir “mektup” aldım.. Yaşlılıkla ilgili görüşleri dikkat çekiciydi, farklılık netliği ve görüntüsü getiriyordu. İlginç bulduğum Aytekin Aydın’ın yaşlılık yaklaşımını aşağıya alıyorum efendim:
YAŞLILIK
Yaşlılık, bana göre, Tanrının insana verdiği bir ödüldür. Nasıl mı?:
Dünyaya gelen insan hastalıklardan, kazalardan ve yaşamın her türlü zorluklarından bedenini ve ruhunu koruyarak. 60–70 yaşına geliyor. Yüzünde derin çizgiler, kırışıklıklar oluşuyor, saçlar beyazlaşıyor. Acaba neden?. Bunların bir anlamı yok mu?.
Bir insan istesede 15 yaşında saçları beyazlayıp, yüzünde derin çizgiler oluşamaz. Farzedelim böyle bir şey oldu. Toplumdaki herkes onunla dalga geçer. Ona kimse saygı duymaz. Çünkü, o yüzündeki derin çizgileri ve beyaz saçları hak etmemiştir. Onlara sahip olması için en az bir 50 yıl beklemesi gerekecektir.
O derin çizgiler, beyaz saçlar, Tanrının o kişiye teşekkürüdür.
Yaşlı ve ünlü bir tiyatro sanatçısına bir doktor arkadaşı, estetik ameliyat öneriyor. Ve sanatçı inanılmaz bir tepki göstererek doktora şöyle diyor:
-“Siz ne diyorsunuz doktor bey. Ben o derin çizgilere, o beyaz saçlara sahip olmak için tam 70 yıl bekledim. Şimdi siz benden, hayatımın 70 yılını alıp yok etmek istiyorsunuz. Buna hakkınız yok, kesinlikle ameliyat olmuyorum”. İşte böyle..
Bana göre, Tanrı yaşlı bir insana şöyle diyordur:
-“Benim sana verdiğim emanetimi, bedenini ve ruhunu tam 70 yıldır, hayatın tüm zorluklarına, kazalara, hastalıklara, acılara rağmen korudun, bu yaşa geldin. Bende senin yüzünde her birinde binlerce anlamı olan derin çizgiler oluşturdum. Saçlarını beyaz aklarla doldurdum. Bunları gören insanlar, sana hayranlık ve saygı duyacaklardır. Çünkü o insanların bir çoğu, senin bazen hüzünlenerek baktığın o kırışmış yüze, o beyaz saçlara sahip olmadan bu dünyadan ayrılacaklar. Çünkü sen özelsin. Sen gençliğin ne olduğunu biliyorsun ama onlar yaşlılığın ne olduğunu bilmiyorlar”.. Tüm yaşlılara sesleniyorum: Siz dünyamızın renkli bahar çiçekleri gibi güzel, onlar kadar hassassınız. Tecrübelerinizle, erdemliklerinizle, çorak dünyamızın çiçekleri, tatlı bilgeler, kahramanlar iyi ki varsınız.
Hepinize çok uzun ve sağlıklı ömürler diliyorum. Sizden bir ricam var: Biraz bekleyip, beni de aranıza alır mısınız? Sevgilerimle, (Aytekin Aydın, Ocak 2009-Ankara).
İSA KAYACAN (2)
Soğukta kalmış gibi,
Titriyor yazın senin.
Yüz kitabın sahibi,
Alında yazın senin.
Sevindirir garibi,
Kışında yazın senin
Mustafa CEYLAN (Ankara, 19,5,1999)
GÜNÜN SÖZÜ: Denetim, eğitimin önemli bir ayağıdır. (Recep Yiğit)
***
Gülaye Razyeva’dan: Atatürk’ü görürem
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’den gelen şair, şaire ve yazarlarımızın sesleri, kitapları, yayınları… Bunlardan bir yenisi, Gülaye Rızayeva-Şınıklı’ya ait. “Atatürkü Görürem” adlı 99 sayfalık şiir kitabı efendim.
Kitabın redaktörü: Sirus Azadi, Operatörü: Ayşegül Abdülkerimova, Dizgi: Arda Grafik Planet, Cavidan Elbars imzalarıyla karşımıza çıkıyor.
Gülaye hanım bu kitabında değişik şiirleriyle Türkiye, Atatürk sevgisini dile getiriyor. Atatürk şahsiyetinin büyüklüğünden ve ölmezliğinden sözediyor, yola çıkıyor Türkiye/Azerbaycan kardeşliğinden, Mevlana yüceliğinden, hareket ederek kalbinde, ruhunda duyduğu sevgilerini mısralara döküyor.
“Bitip tükenmeyen sevgilerin sahibi” olarak bilinen Gülaye Rizayeva-Şınıklı’yla Ankara’da, Altındağda Şiir Akşamları programı çerçevesinde tanışma fırsatı buldum.
Atatürk ve Türkiye sevgisiyle dolu olduğunu, yayınladığı “Atatürkü Görürem” adlı kitabıyla daha açık ve net anlama, görme gerçeğiyle karşılaşmam beni sevindirdi, mutlu etti.
“Atatürkü Görürem” adlı kitabın sunuş ve önsöz mahiyetinde yazılanlar, “Redaktordan”, “Türk Türkü goşdu” ve “Hazine köprüsü” başlıklarıyla verilmiş. Bunlardan:
- “Salam Azerbaycan şiirinin hususi bir yeri var. O öteki şiirlerinde olduğu gibi, Deyir ki Salam Azerbaycan şiiriyle, hiç kimsenin demediği, diyemediği yalnız şahsına ait tarzda vatan sevgisini mukaddesleştiriyor” (Sirus Azadi),
- “Düzüm düzüm sıralanan bu satırlar, Garabağ ağrılı, Tebriz hazretli, Kerkük, Çanakkale yanlığıdır. Sarıkamış çölündeki şehid ruhunun masım bakışıdır. Bir ana laylasının ışığında sizinle söz dünyasında görüşdük” Telman Dejelli)
- “Gülaye hanım düşünür ki, Mustafa Kemal Atatürk dünyanın bir çok ülkelerine, milletlerine örnek olarak, yalnız öz milletinin değil, bütün insanlığın azaldığını arzulayan büyük bir lider idi” (İmami Şövket Ebülfezi gızı).
Azerbaycan yazıçılar ve jurnalistler birliklerinin üyesi, şaire Gülaye Şınıklı, “Taleyimin laylaları” adlı şiir albümleriyle de dikkat çekiyor. Bu albümlerde yeralan şiirleri Azerbaycan’ın tanınmış sanatçıları tarafından seslendirilmeye devam ediliyor efendim.
Kitabın adı olan “Atatürkü Görürem” adlı şiir 37, 38, 39, 40 ve 41 nci sayfalarda yeralıyor. Bu şiirden:
Aşkımızın aynasında,
Atatürkü görürem.
Azadlığ dünyasında,
Atatürkü görürem.
*
Gülayeyem, sözümle,
Hep özünü-özümle,
Hakkı gören gözümle,
Atatürkü görürem..
Gülaye hanım Atatürkü böyle görüyor.. Ya bizim Türkiye’de bazı zeka özürleri nasıl görüyor?. Anlayan var mı? Tebrikler Gülaye hanım, tebrikler.
GÜNÜN HABERİ: Mehmet Cadıl Anadolu Öğretmen Lisesi’nde simit dağıtımını gerçekleştiren işadamı Mehmet Cadıl; “Onlara desteğimi her zaman hissettirmek istiyorum. Ben onların hem annesi, hem de babasıyım” dedi.
***
Anadolu Basını’nın sorunları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Geçmişte, Anadolu Basını dedik, mahalli basın dedik, yerel basın dedik… Bugünde “Yerel basın” diye tutturuyoruz, ifade ediyor, söylüyoruz. Bence “Anadolu Basını” deyimi en doğru olanıdır.
Anadolu basını, Anadolunun dilidir. Yöreselliğiyle övünen, yöreseli ön plana koyan, makyaj yapmaktan hicap duyan, riyadan, kinden nefretten sakınan, güzellikleri arayıp bulan, güzel bir yüz özlemidir Anadolu Basını.. Anadolu Basını, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda önemli harcı olan bir basındır, Yerel basın yerine, bilerek ve ısrarla Anadolu Basını deyimini kullanmamızın temel felsefesi, Anadolu sözcüğünde somutlaşan, birleştiricilik, bütünleştiricilik, bir başka ifadeyle, ulusal birlik, ulusal bütünlük idealinin varlığıdır.
ANADOLU BASINININ SORUNLARI
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü kayıtlarına göre; Türkiye’de 2 bin 400 yerel, 23 bölgesel ve 52 yaygın gazete yayınlanıyor. Yerel televizyonların sayısı 212 bölgesel televizyon sayısı 16, ulusal televizyon sayısı 27. Bunlar Şubat 2009 verileri.
28 Ocak 2009 tarihinde, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün koordinatörlüğünde gerçekleştirilen, Basın-İlan Kurumundaki Anadolu Gazete sahipleri temsilci seçimine 328 gazeteci katılıyor.Konya Merhaba Gazetesinin sahibi Mustafa Arslan 167 oy alarak Basın İlan Kurumunda Anadolu gazete sahiplerini temsil etme hakkını elde ediyor.
Bu arada, Türkiye İstatistik Kurumunun 2008 nüfus sayımı sonuçları 71 milyon 517 bin 100 kişi olarak açıklanıyor. Yani normal ifade edişimiz: Nüfusumuz 71.5 milyon olmuş.
ANADOLU BASINI MENSUPLARI TRT’1de.
09 Şubat 2009, TRT-1’de saat 22.30’da Tayfun Talipoğlu’nun hazırlayıp sunduğu “Nasılsınız?” programı Anadolu Basınının sorunlarının tartışılması, ortaya konulmasına ayrılıyor. Ülkemizin değişik bölgelerinden gelen, gazete sahipleri, yazı işleri müdürleri, köşe yazarları, televizyoncular ve muhabirleri katılıyor. Program gece 03’e kadar sürüyor.
İki bölüm halinde canlı yayın olarak gerçekleştirilen programa katılanların görüşlerinden bazı cümleler efendim:
1- Yerel medyanın güçlenmesi demek, medyanın güçlenmesi demektir. Yerel medyada köşe yazısı yazmak, eleştirmek zordur (Cumhur Kılıççıoğlu)
2 Paralı cezalar basının özgürlüğünü kısıtlıyor. Yerel basın çok önemli bir aydınlatma sürecidir (Prof. Dr. Korkmaz Alemdar)
3- Türkiye’de demokrasinin güçlenmesini isteyenler, yerel gazetelere destek vermelidir (Prof.Dr. Suat Gezgin)
4- Basın toplantılarında televizyonlara açıklama yapılması bekleniyorsa, o toplantının sadece televizyonlara açıklama yapılması gerekir (Niyazi Manış),
5- Seçim yasağı sadece radyo ve televizyonlara uygulanıyor. Gazete ve dergiler ise serbest (Adnan Yüce),
6- Yerel medyanın kaynak, yetişmiş eleman sorunları var, İletişim fakültelerimizin elemanları donanımlı yetişmiyorlar (Naci Alan)
7- Türkiye’de yerel gazete kurmak, en kolay işlerden birisi. Bir berber dükkanı açmak, bir market açmak için evrelerden geçiyorsunuz. Türkiye’de kafası bozulan gazete çıkarabiliyor (Mevlüt Yeni),
8- Yaptığım işin bir okul olduğunu düşünüyorum (Aslı Aydın),
9- Biz ulusallar gibi, çamur at izi kalsın.. Biz ne kadar pay alırız? Gibi özgür değiliz (Meral Özdemir)
10- Biz silah zoruyla gazete çıkarmıyoruz. Benim elimden gelen tek iş buydu (Ali Şener)
11- Bitlis’ten bir arkadaşım not iletti: “Adam, kamyonunu satıyor, gazete çıkarıyor” dedi. Radyoda bir eser çaldığınızda, polis gelip “kim istedi bu eseri” diye soruyor (Necip Çapraz),
12- Gazate işletmeciliği anlamında sorun yaşanıyor. Gazete tehlikeli bir silah olmasına rağmen, herkes ehliyetsiz ve herkes gazete çıkarabiliyor (Mehmet Ali Dim)
13- Seçim zamanı herkes gazete çıkarıyor. Seçim zamanı herkes yerel medyayı hatırlıyor. Bir de Türkiye’de görünme hastalığı var (Tayfun Talipoğlu)
***
Eskimeyen şiirler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Zamanın eskitemedikleri vardır. Bunlar değişik alanlarda, farklı biçimlerde karşımıza çıkarlar. Söz etmek istediğim eskimeyenler, Fatma Uçarlar’ın, Tanrı sevgisi, ölüm, dualara yönelik duyguların şekillendirdiği şiirlerinden birkaçı efendim.
Bu şiirlerin başlıkları; Hak yolu, Ölmem mi lazım? , O’na koşmak isterim, o yer, Kerim Aydın Erdem’e, Sessizce. Bu şiirlerin mısraları arasına dönmek istiyorum. Buyurun birlikte gözden geçirelim
HAK YOLU
Her şey seninle yıkandı yağmur,
Şu katı yüreğim, nasıl olur hamur?,
Eğer ben hak yolunu bulmazsam,
Toz yap bedenimi, oradan oraya savur.
İkinci şiir “Ölmem mi lazım?” başlığıyla karşımıza çıkıyor. Burada, “Her geçen gün/Dedirtiyor aman/O konuşma anı/Bilsem ne zaman?” mısralarıyla söze başlanıyor. “Yaşamak zor ama/Dayanmam lazım/Ölümsüzlüğe ulaşmak için/Ölmem mi lazım?” diye soruluyor. (Burdur, 07.11.2003)
ONA KOŞMAK İSTERİM
Fatma Uçarlar’ın üçüncü şiiri bu. “Bir umut düştüm bilinmez yollara/Sevmeyi bilen bir yürek arıyorum/Bıktım, hesap vermekten kullara/Sevmeyi bilen bir yürek arıyorum”la biten beş dörtlükten oluşan “O’na koşmak isterim”in ilk dörtlüğü. Bu şiirden bir dörtlük daha:
-Dağlarda Ferhat’ın sesini duydum,
Çöllerde Mecnun’un izini gördüm,
Veysel Karani’nin izini yüzümü sürdüm
Sevmeyi bilen bir yürek arıyorum.. (Burdur, 14.11.2003)
Ve arkasından Fatma Uçarlar’ın “O yer” adlı, başlıklı şiiri. Burdur’da 23.11.2003 tarihinde kaleme alınmış, şekillenmiş, sonra yayınlanmış. “Gel deyip, çağırıp bekleyenim yok ama/Bilirim/Bir yer var, bekler beni/Çare yok/Geldi mi o emir/İstesem de istemesemde/uyacağım/ilk kez değer bulacak bu bedenim/ Götürüleceğim eller üstünde/Belki de annemin kucağı kadar sıcak/O yer Bekler beni son nefeste.”
KERİM AYDIN ERDEM’e
Rahmetli Kerim Aydın Erdem dostumuz için Fatma Uçarlar, Denizli’de başladığı altı dörtlükten meydana gelen şiirini 21.09.2004 tarihinde Burdur’da bitirmiş, tamamlamış. Bir dörtlüğünde şöyle diyor Fatma Uçarlar:
Kaptan’ımız kılavuz, yaptık vazifemizi, Allah’tan Kerim’ini, diledik dostumuza, İsa, Musa, Fatıma, açtık ellerimizi,
Ayrılık burukluğu, çöktü tüm omzumuza.
Ve sessizce, şiiri Fatma Uçarlar’ın. 12.11.2004 tarihinde yazılmış, kaleme alınmış ve yayınlanmış. Burada; “Dilimdedir yalnızca tek bir hece/Dualarla seslenirim her gece/Günahlardan sonra boynum eğince/Af dilerim, af dilerim sessizce” mısralarıyla söze başlanıyor.
Bu şiir dört dörtlükten meydana geliyor. Bir başka dörtlüğü anılan şiirin:
-“Gel kulum” de, yalın ayak geleyim,
Huzurunda, yüzüm yere süreyim,
Son nefeste göz kaparken güleyim,
Rahman’ına sığınırım sessizce…
Ve duaların kabul olduğu anlarla ilgili Fatma Uçarlar duyguları, anlatımı: “Huzurunda kabul olur dualar/Gönüldeki geçenleri o anlar/Hak yolunda dinmez akar hep yaşlar/Bülbüllerle seherdeyim sessizce”...
***
Karadeniz Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerimiz getirdikleriyle, genel görüntüleri ve içerikleriyle dikkat çekerler… Veya aranılır, beklenilir bir dergi veya dergiler olarak görünmezler.
Elimde bir dergi var. Adı: Karadeniz. Üç ayda bir yayınlanan uluslararası sosyal bilimler Dergisi. Elimdeki 2008’in kış dönemine ait ilk sayısı. 184 sayfayla şekillenmiş, okurlarının karşısına çıkmış, çıkarılmış.
Hakemli bir dergi olan “Karadeniz”in kimlik bölümüne bakıyorum:
Sahibi Hayrettin İvgin. Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Erhan İvgin. Editör: Dr. Erdoğan Altınkaynak. Genel koordinatörde Dr. Erdoğan Altınkaynak Yayın sorumlusu: Mustafa Aça. Kültür Ajansın yazışma adresi: Konur Sk. No: 66-9 Bakanlıklar-Ankara, Dergi için yazışma adresi: Dr. Erdoğan Altınkaynak: Giresun Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tür Dili ve Edebiyatı Bölümü-Giresun.
Karadeniz dergisinin sunuşunda daha doğrusu “Çıkarken” başlığı altında editör imzasıyla yazdığı yazının bir yerinde; “Karadeniz ve çevresi ülkelerini konu edilen çalışmalar öncelikli olmak üzere tüm yazılar yılda dört kez yayınlanacak dergide yayın ilkeleri ve akademik hakem heyetlerinin değerlendirme raporlarından gelecek sonuçlara göre yayımlanacaktır” diyor, Dr. Erdoğan Altınkaynak.
İÇİNDEKİLERDEN
Karadeniz dergisinin içindekilerden, başlık ve imza sahiplerinden (bazıları) söz etmek gerekirse:
- Halk Bilgisi Haberleri ve İnan dergileri bağlamında 1929–1949 yılları arasında halk bilimi ve halk edebiyatı araştırmalarında Trabzon’un yeri (Doç.Dr. Mehmet Aça),
- Karay-Kırımçak ilişkileri ve Musevi dinli iki Türk halkının ayrışma sebepleri (Yrd. Doç.Dr. Erdoğan Altınkaynak),
- Çukurova ağıt söyleme geleneğinde ölüm dışı söylenen ağıtlar (Prof. Dr. Erman Artın),
- Birinci Dünya Savaşı sonrasında Çorum’da bazı polisiye olaylar ve eşkiyalık (1919) (Doç. Dr. Ahmet Halaçoğlu)
- Gürcistan’ın Tsalka (Parmaksız/rayonunda yaşayan Urum Türklerinin dil ürünlerinden örnekler (Ünal Kalaycı),
- Çağdaş Tatar şiirinde İstanbul konusu (Çulpan Zarif ve Raife Rahman şiirleri misalinde (Doç.Dr. Leyla Mingazova).
Prof. Dr. Erman Artun, Çukurova üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde görev yapıyor. Derginin 52 nci sayfasında başlayan “Çukurova ağıt söyleme geleneğinde ölüm dışı söylenen ağıtlar “başlıklı araştırmasının devam ettiği “Mezar yeri ağıtı” ara başlığı altında yeralanlardan:
-Mezar yeri satın aldım babamdan,
Alem bunu böyle bilsin ellemen,
Ayrı düştüm elimilen obamdan,
Gül benzim sararsın, solsun ellemen.
*
Ben ölürsem, aramayın sormayın,
Yavrulara bir yudum su vermeyin,
Musallada namazıma durmayın,
Cenazemi eller kılsın ellemen.
YAYINLAR: Prof. Dr. Hayrettin İvgin’den aldığım iki dergi: 1-Kümbet Altında, 2- Tokat Şairler ve Yazarlar Derneği Kümbet.. Her iki dergide Tokat ilimiz merkezinde yayınlanıyor.
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’den gelen iki gazete: 3 ncü Haber ve Hadiseler Şehirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder