3 Kasım 2009 Salı

Yarası sarıldıktan sonra, sedye üzerinde ateşe devam eden, “Vatana parayla hizmet edilmez” diyerek, ikramiye ve şeref aylığını almayan, Çanakkale ve İstiklâl Savaşı kahramanlarımızdan;
Burdurlu Gazi, Ağır Topçu
Kademlioğlu İsmail Başçavuş (1)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur’un Yenice Mahallesinden Kademlioğullarından Hasan oğlu 1303 doğumlu ağır Topçu Başçavuşu İsmail Doğaner, Çanakkale ve İstiklal Savaşlarında yararlılıklar, kahramanlıklar göstererek “gazilik” mertebesine yükseldi. Dört madalya aldı, adına destanlar yazıldı.
Duygularını zaman zaman şiirle anlatan İsmail Doğaner 90 yaşında 04.04.1972 tarihinde Burdur’da vefat etti. 05.04.1972 tarihinde askeri törenle, Burdur mezarlığındaki 248 parseldeki aile mezarlığında toprağa verildi.
Bazı makale ve destanlarda “Kademloğlu İsmail Başçavuş” olarak kaydedilmekte olup “Kademlioğlu” doğrusudur. Esas adı ve soyadı ise: İsmail Doğaner’dir.
Aynı adı taşıyan ve Isparta Gençlik ve Spor İl Müdürlüğünde şube müdürü olarak görev yapmakta olan torun İsmail Doğaner vardır.
Seddülbahir mıntıkasına topları yerleştirenlerden biri olan, yarası sarıldıktan sonra sedye üzerinde ateşe devam eden, düşman gemilerinin üzerine top yağmuru yağdıran, Çanakkale Savaşlarının bilinmeyen yönlerine ışık tutan kahramanlarımızdan biridir Kademlioğlu İsmail Başçavuş.
Bu satırların yazarı İsa Kayacan’ın Ocak 1991’de genişletilmiş 2 nci baskısını yayınladığı “Burdur Hatırlamaları” adlı kitabın 173-188 nci sayfalarında yeralan Kademlioğlu İsmail Başçavuş’un, tespit edebildiğimiz aşağıdaki görüşleri, önemlilik ve ilginçlikle karşımıza çıkmaktadır:
- Çanakkale Boğazı’ndan geçip, Haydarpaşa’da şekerli kahvelerini içeceğini hükümetine rapor edenler, denizin dibinde tuzlu kahvelerini içmişlerdir.
- Türk vatanına göz dikenlerin gözleri kılıcımızın ucu ile oyulmuştur.
- Nâra Burnu’na askeriye tarafından bir sefer noktası tertip edilseydi Dumlupınar Denizaltı Gemimizden 70-80 arkadaşımızı kaybetmezdik. Bunlar masum katarında şehitlerdir.
- Çanakkale’de aldığım yarada kalan bir mermi parçası, İstiklal Harbinde Köşk Cephesinde geceleri düşman üzerine keşif kolu giderken iltihap edip, geriye sevkedildim. 36 senesinde mermi parçası hak tarafından dışarı atıldı.
- Alman Batarya Kumandanına “ateş altında kaldık, siz ateş edin” diye haber verdik ise de ateş açmadılar. Ateş açmadıklarını Alman Grup Kumandanına şikayet ettim.
- Yaşım yetmiş, vücudumda er kuvveti mevcuttur. Elan askerliğe devam etmekteyim. Ordumuz harbe lüzum gösterdiğinde, yüz yaşıma girsem harbe iştirak ederim.
ORDUMUZA AŞK OLA: Kademlioğlu İsmail Doğaner’in yakınlarından elde edebildiğimiz ve başlığını koyduğumuz “Ordumuza Aşk Ola” adlı “Burdur’un Yenice Mahallesinde, No: 29’da” kaydı bulunan şiiri aşağıda sunuyoruz:
ORDUMUZA AŞK OLA…
Subh-u mesahlarda top başında olanlar
Hatt-ı âlisinden düşmanları bulanlar
Ve (Ulül emri minküm) ayetini tutanlar
Medet Allah, Türk ordumuza aşk ola.
*
Hakkın divanında olur mu hatır
Nice marifetler kalblerde yatır
Var ise eksiği Hüdam sen yetir
Medet Allah, Türk ordumuza aşk ola.
*
Bin dokuz yüz ellialtıyı görenler
Hak ile bâtılı tefrik edenler
Doğan erin hakikatini bilenler
Medet Allah, Türk ordumuza aşk ola.
***
Yarası sarıldıktan sonra, sedye üzerinde ateşe devam eden, “Vatana parayla hizmet edilmez” diyerek, ikramiye ve şeref aylığını almayan, Çanakkale ve İstiklâl Savaşı kahramanlarımızdan;
Burdurlu Gazi, Ağır Topçu
Kademlioğlu İsmail Başçavuş (2)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kademlioğlu İsmail Başçavuş’la ilgili, rahmetliler; Ahmet Kabaklı’nın Tercüman Gazetesinde 25.03.1972 tarihinde, Tahir Kutsi Makal’ın Son Havadis Gazetesinde 21.04.1972 tarihinde yazdıkları makaleler:
KAHRAMAN
Hep hikaye düzecek değiliz ya, size bir de destan söyleyeyim. Bilhassa Çanakkale Zaferimizin 57. yılına bastığımız şu günlerde bir yiğiti anlatayım ki, büyük milletimizin bu kadar katır çiftesine, aydın(!) çilesine, ecnebi sillesine ve hatta İsmet Paşa cilvesine rağmen nasıl olup da ayakta durabildiğinin sırrını az çok kavrayıp, kimlerin yüzü suyu hürmetine ayaktayız, bilelim:
Dostum İ. Hakkı Yılanlıoğlu, sayın Mustafa Hacıömeroğlu ile gitmiş, ziyaret etmişler: Burdur’da Mumcu Sokağında iki göz bir evde oturur, Çanakkale ve İstiklal Savaşları’nda büyük yararlık göstermiş 90 yaşında Topçu Başçavuş Kademloğlu İsmail adında bir kahramandır. Yılanlıoğlu:
- “Birbuçuk yıldır felçli olmasına rağmen, dinç ve şendi. Zelzelede başlarına yıkılan evlerini de Vali Naci Bozkurt ile Eğitim Tugay Komutanı yaptırmışlardı. Hanımı ile kendisine, şoför olan oğulları bakıyormuş” diyor, sohbetlerini anlatıyor.
- “İsmail Başçavuş, dedim. Sen Meclis’te kabul edilen bir kanun gereğince 140 bin lira ikramiyeye ve ‘şeref aylığı’na hak kazandın müsadenle muameleni ben yaptırayım.
- Olmaz oğul, dedi. Ben malul değil, gaziyim, Vatana para ile hizmet edilmez. Miri malda süt emen yetimlerin dulların, öksüzlerin hakkı vardır. Bu para haramdır, bana gelmez.
- Ne diyorsun Çavuş, bu parayı İsmet Paşa bile alıyor. Sen ne diye hakkını almayacaksın?... Senin için haram değil bu.
- İsmet Paşa demek fakir, ihtiyacı var ki alıyor. Benim çok şükür ihtiyacım yok.”
Ertesi gün yetmişbeşlik hanımına emminin nüfus kağıdını getirmesini, maaş bağlatacağımı söyledim. İsmail Çavuş razı değilmiş. Hanım, şoför oğlu ile konuşmuş, o da;
-“O nasıl söz ana, demiş. Para için babamın gönlü kırılır mı?. Allah’a şükür ben size bakıyorum işte. Kefenin cebi mi var?.. Madem ki ‘haram’ diyor, ben gazi babama haram yedirtmem..”
Ziyaretçiler, bu asalet karşısında kendilerini tutamayıp ağlamışlar. Yılanlıoğlu bir de destan döşenmiş ki, kısmet olursa Türk Edebiyatı Dergisinin 4. sayısında yayınlayacağız. (Ahmet Kabaklı, Tercüman Gazetesi, 25.03.1972)
BURDUR’DA
Türk Milleti büyük millet. Nerede ne cevherler olduğu pek bilinmese de büyük. Sevinçli gününde büyük, acılarından çıkmış olsa da.. Türkiye’de hemen her evden bir şehit çıkmıştır, her ailede bir “gazi” vardır. Yurdumuzun hemen her köyü, bağrında İstiklal Madalyası taşıyan şeref abideleriyle dolu.
Bu şeref abidelerinden birine eski Kastamonu Milletvekili İsmail Hakkı Yılanlıoğlu Burdur’da rastlamış, şöyle anlatıyor:
-Burdur’da Mumcu Sokağında iki odalı bir eve girdik. Odanın birinde çıplak zemine serili bir şilte üstünde beyaz sakallı, sol yanı mefluç bir ihtiyar yatıyor. Duvarda dört madalya asılı. Yatağın başında 75’lik nurani yüzlü bir Türk kadını. Bu ihtiyar, Çanakkale ve İstiklal Savaşları’nda büyük yararlıklar gösteren Topçu Başçavuş Kademloğlu İsmail. Halen 90 yaşında olan bu kahraman savaşçı hatıralarını bütün teferruatı ile bize anlattı. Birbuçuk yıldır felçli olmasına rağmen, şen ve dinç. Fakrü zaruret içinde bulundukları gözden kaçmıyor. Bu kahramanı şoför olan oğlu bakıyormuş. Zelzelede başına yıkılan evini de Vali Naci Bozkurt, ile oradaki Eğitim Tugay Komutanı yaptırıvermiş.
İşin hayret edilecek tarafı şu: Benim ve bazı mebus arkadaşların teklif ettikleri ve Meclisce kabul edilen kanun gereğince İsmail Başçavuş (Şeref aylığı) almaya hak kazandılar. Hal böyle iken, İsmail Başçavuş bütün ısrarlarıma rağmen bu maaşı almamakta direniyor. Ben de maaşı alması için kendisine çok ısrar ettim. Verdiği cevap şu:
-“Ben malul değilim, gaziyim. Cephede yaralandığım halde savaşa devam ettim. Vatana para ile hizmet edilmez. Miri malda süt emen yetimlerin, dulların, fakirlerin hakkı vardır. Ben böyle bir parayı kabul edemem” dedi.
Ben de:
-“Bu maaşı İsmet Paşa bile alıyor sen ne diye almıyorsun?.Bu senin hakkın” deyince,
-“İsmet Paşa fakir ve ihtiyacı var ki alıyor. Ben zenginim, ihtiyacım yok” dedi.
Ertesi günü eşine nüfus tezkeresini getirmesini ve maaş için muamele yaptıracağımı, söyledim. Eşi oğlu ile konuşmuş. Oğlu da razı olmamış, İsmail emmi de nüfus tezkeresini vermemiş. Oğlu demiş ki:
-“Ana para için babam kırılır mı? Ben size bakıyorum. Kefenin cebi yoktur. Babama haram yedirmem ben.”
O muhterem kadın öyle saf ve temiz bir şekilde anlattı ki, hepimiz ağladık. Orada hemen bir destan yazdım ve İsmail emmiye hediye ettim. Memnun oldu. “Madalyaların altına bunu, asacağım” dedi.
Yılanlıoğlu’nun ibret verici mülakatını anlatan mektubu burada son buluyor. Ve destan başlıyor. (Tahir Kutsi Makal, Son Havadis Gazetesi 21.04.1972)
***
Yarası sarıldıktan sonra, sedye üzerinde ateşe devam eden, “Vatana parayla hizmet edilmez” diyerek, ikramiye ve şeref aylığını almayan, Çanakkale ve İstiklâl Savaşı kahramanlarımızdan;
Burdurlu Gazi, Ağır Topçu Kademlioğlu İsmail Başçavuş (3)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kademlioğlu İsmail Başçavuş (İsmail Doğaner’le) ilgili, yine rahmetli İsmail Hakkı Yılanlıoğlu hocanın 21.02.1972 tarihinde Burdur’da yazdığı bir destan var. Ahmet Kabaklı hocanın bahsettiği bu olsa gerek:
BÜYÜK GAZİ BAŞÇAVUŞ
Atmadım ben mermileri boşuna,
Nişan aldım hep düşüne düşüne,
Düşmedim hiç menfaatin peşinde.
*
Ben Kademloğlu İsmail,
Etmedim kötüye meyil.
*
Yaralandım, Gazi oldum savaştım,
Çanakkale, Seddülbahir dolaştım,
Vatan için çelik kaleler aştım.
*
Ben Kademloğlu İsmail,
Cesaretim çok, az değil.
*
Düştüm, kalktım, yaralandım dönmedim,
Parlamadım ışıldadım sönmedim,
Çile çektim, acı duydum yanmadım.
*
Ben Kademloğlu İsmail,
Canım pek, azıcık değil.
*
Vatanı kurtardım, çekildim yana
Maaş bile teklif ettiler bana
Ben reddettim, kalsın dedim vatana.
*
Ben Kademloğlu İsmail,
Gözümüz toktur, aç değil
*
Kılıç çaldım, kelleleri uçurdum,
Bir mermiyle zırhlıları aşırdım,
Hücum ettim, düşmanları kaçırdım.
*
Ben Kademloğlu İsmail,
Gazi oldum, Malul değil.
*
Savaş bitti, ben çekildim işime
Haram lokma değdirmedim dişime,
Şeref ile şan getirdim eşime.
*
Ben Kademloğlu İsmail,
Şerefim var, servet değil.
*
Yetmişbeşlik eşim, bekler başımı,
Taşırmadan pişiriyor aşımı,
Elbet diker oğlum, mezar taşımı.
*
Ben Kademloğlu İsmail,
Yaş doksan, onsekiz değil
*
Altımda yatağım, üstte yorganım,
İki göz odam var, bir kuru canım,
Nüzül indi, hiç tutmuyor sol yanım.
*
Ben Kademloğlu İsmail,
Zenginim, fakir de değil
*
Ceddimi sorarsan, Selçuk soyundan,
Cihana nam salan, Oğuz boyundan,
Atam köle değil, Türk’ün beyinden.
*
Ben Kademloğlu İsmail,
Kasılma, karşımda eğil.
*
Miri mala el sürmedim el gibi
Hep kükredim ilerledim sel gibi
Ilık estim, seherdeki yel gibi
*
Ben Kademloğlu İsmail,
Değilim harama mail.
*
Durağım Burdur’da Mumcu sokağı,
Sönmedi, parlıyor alnımın akı,
Daim zikrederim Cenabı Hak’kı.
*
Ben Kademloğlu İsmail,
Olmadı imanım zail.
*
YALINOĞLU sundu sana destanı,
Sen kurtardın, bu milleti, vatanı,
Sensin milletimin şerefü şanı.
*
Sen Kademloğlu İsmail,
Çok yücesin, cüce değil.
*
İsmail Hakkı YILANLIOĞLU
(21.02.1972- Burdur)
***
Özbekistan’dan,
Prof. Dr. Ahmad Hacı Horazmiy
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dünyanın değişik ülkelerinde, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri bünyesindeki bilim adamlarımızın, şair, yazar ve araştırmacılarımızın sayısı giderek artıyor. Seviniyor, mutluluk duyuyoruz.
Türkmenistan’ın ünlü işadamı, diplomat, roman yazarı Annaguli Nurmemmet’den iki mektup aldım. Mektuplardan birinin ekinde uzunca, Özbekistan’lı bilim adamı Prof. Dr. Ahmad Hacı Horazmiy’le ilgili bilgiler yeralıyordu. Önce mektup:
Sayın Üstad Prof. Dr. İsa Kayacan;
Hakkımızda yazdığınız makale için tekrar teşekkür ederim. Bu makale bir vesile oldu. Ben eskiden beri iyi bir okurunuzum. Sizin eserlerinizi, özellikle Burdur’un atalar sözleri, deyimleri hakkındaki kitabınızı ve başka da Türk Dünyasının mercanları hakkında yazan bir çok makalenizi okudum.
Ayrıca sizin, çalışkan ve üretken bir yaratıcı olmanız bizleri hep sevindirmektedir. Bazen arkadaşlarıma sizin yazdığınız kitapların ve makalelerin sayısını söylediğimde onlar inanmazlar, hep şaşırırlardı. Özbekistan’dan ünlü bir bilge Prof. Dr. Ahmad Hacı Horazmiy’e sizden söz açtığımda o da hayretler içinde kaldı, size çok büyük bir sevgi duydu. (Annaguli Nurmemmet-Türkmenistan, Ekim 2009)
Prof. Dr. AHMAD HACI HORAZMİY
60 yaşını geçen, birçok doktora ve master öğrencisini yetiştiren, çeşitli dallarda 20’den fazla kitap yayınlayan bilim adamı Ahmad Hacı Horazmiy, Özbekistan’da yaşıyor. Horazmiy’in biyografisiyle ilgili bilgilere bakıyoruz:
1948 yılında Horezmde dünyaya geldi. Ahmet Hacı Hasanoviç Horazmiy’in baba tarafının 18. yüzyıl büyük Türkmen klasik şairi ve düşünürü Mahtumkulu’dan geldiği, ana tarafının ise büyük bilge, ansiklopedi yaratıcısı Muhammed Al-Horazmiy tarafından olduğu biliniyor.
Prof. Dr. Ahmad Hacı Horazmiy meşhur din adamı Abdulla Kara’ni himayesinde Kur’an öğrendi. Al-Horezmiy Ödülü ve Özbekistan İlimler Akademisi ödülleri sahibi oldu. 1994 yılında “Horezm’siz ne yapardı bu dünya” adlı şiirini yazdı. Bestelenen bu şiirin melodisi Özbek sanatçılar tarafından seslendirilmekte, beğeniyle izlenmektedir. Horazmiy’in şiirinden bir dörtlük efendim:
İlim için ömürboyu çeksen müşakkat,
Yaradan ozi kollayıp kılar mürevvet,
Peygamberler varisi olmuş alimler,
Halkı için ömür boyu çeker sitemler..
Dünyanın değişik ülkelerindeki konferanslara katılan, buralarda sunduğu bildirileriyle dikkat çeken Prof. Dr. Ahmad Hacı Horazmiy’in şiirleri, Özbek, Türk, İngiliz ve Rus dillerinde yayınlanmakta, okuyucularıyla merhabalaşmaktadır.
1999 yılında yayınladığı “Vekil” adlı kitabından sonra O’nun için” Özbekistan’ın Sol -jenistsin’i benzetmesi yapılmış, 2001’de yayınladığı “İlime Adanmış Ömür” kitabıyla da ünü dalga dalga yayılmaya, ülkeler arasında dağılmaya-yankılanmaya başladığı gözlenmiştir. Ayrıca; Kısmet (2002), Kur’anı Kerim’den Kısa Dersler, Hadis Öğrenimi (2007), Horazm Hicivi (2009) adlı kitapları, yayınlanan-günyüzü gören kitaplarından bazılarıdır.
Prof. Dr. Ahmad Hacı Horazmiy, kendisi için yaptığı değerlendirmede; “Benim hayatım, tarlada toprakla geçti. Ben bir edebiyatçı değil, öyle olmak da istemiyorum. Bu yüzden benim edebi yazılarım, kazma kürekle yazılan işlere benziyor. Benim yaratıcılığıma herhangi (olumsuz olsa dahi) notlar veya teklifler olsa da ben onları saygı ve şükranla karşılıyor, gerekeni yapıyorum” diyor. Burada bir mütevazilik var Ama, Horazmiy için bize ulaşan bilgiler, yayınların sayfa sütunlarında, yazılanlar, yeralanlar böyle söylemiyor. O, önemli mesafeler almıştır, sanat ve edebiyat dünyasının önemli bir köşesine bağdaş kurup oturmuştur. Tebriklerimi sunuyorum efendim.
***
Artvin’in insanları mert
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Artvin il merkezi, ilçeleri ve öteki yerleşim birimleriyle görme fırsatı bulduğum illerimizin başında geliyor. Artvin Milletvekili ve Orman Bakanı Sayın Hasan Ekinci’nin Basın Danışmanlığını yaptığım yıllarda, sonra Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünde görev yaptığım yıllarda, Artvin’in Atasından yadigâr “Ata Barı” olduğunu, Artvin’in yaylalarında, Kafkas eteklerinde yaşamının mutluluk, huzur getirdiğini, Çoruh’un dalgaları arasındaki çok sesliliğin değişik görüntüler ortaya koyduğunu, Arhavi yapısı kemençe sesiyle coşkularla dolup taşıldığını gördüm.
Bu arada isimleri ve kuruluş yılları itibariyle, merkezdeki gazetelerden; Demokrat Çoruh (1950), Hür Çoruh (1952) Serhad Artvin (1962), Artvin’in Sesi (1962) gazeteleri yanında Borçka’daki 7 Mart (1956), Arhavi Postası (1964) Şavşat’ın Sesi (1963) gibi gazetelerin bazılarında yıllarca yazılarımla Artvinlilerin karşısına çıkma fırsatı buldum.
Ayrıca, Artvin’in şair ve halk ozanlarından “Artvinli Fuat Altun’un Sessiz Köyü” “Artvinli Aşık Gülhani ve Şiirleri” adlı kitapları, Sayın Hasan Ekinci’nin sponsorluğunda, Ece Yayınları arasında yayınlama fırsatı bulduğum için Artvin’i ve Artvinliyi yakından tanıma onurunu yaşamaya devam ediyorum.
Artvin’in coğrafi yapısı sert, insanları mert, sıcak kanlı ve sevgi doludur.
ÇORUHUN KOYNUNDA ARTVİN
Kâzım Ertürk’ün “Zaman Dönemeci” adlı şiir kitabı 234 sayfadan oluşuyor. 1927 yılında Artvin’in Ardanuç ilçesi Aşağı ırmaklar köyünde doğan Kâzım Ertürk’ün, sözü edilen kitabın 204 ve 205 nci sayfalarında 13 dörtlükten meydana gelen “Çoruh’un koynunda Artvin” başlıklı bir şiiri var. Bu şiirden
Çoruh’un koynunda Artvin,
Saçı gökte duman dağlar,
Yollar uzun, çık in, çık in,
Tarihtir dizinde ağlar.
*
Gençliğim gül dikeninde,
Umutlarımı sel aldı.
Gönlüm coşkun, gönlüm zinde,
Yaşlılık kimlikte kaldı.
BURDUR’DAN MESUT MADAN: SORU-YORUM;
Hiç dolambaçlı yollara sapmıyorum ve direkt olarak Cemiyet Başkanımız Ercan Taraşlı’ya sesleniyorum;
Başkanım; Alın bizim Matbuat aleminin insanlarını karşınıza; ve fotoğraf çekmeyi değil, haber yazmayı değil ama lütfen soru sorma tekniklerini anlatın. (Fotoğraf çekme, haber yazma tekniklerini öğretme bir dahaki sefere) Bir yetkiliye soru sorarken nasıl sorulacağını öğretin, kendi fikirlerini muhatabına onaylatmaya çalışmanın soru sormak olmadığını anlatın, ben bilirim bu işleri havasından çıkıp soru soruyorum diye dakikalarca yorum yapmamaları gerektiğini, birkaç şapkaları varsa, sorularını gazeteci şapkası altında sormaları gerektiğini, sorularını muhatabına makul, mantıklı şekilde sorması gerektiğini anlatın.
Soru sorarken yemin billah etmelerine gerek olmadığını, gülünç duruma düşmemeleri gerektiğini anlatın. Bu şekildeki davranışlarla Burdur’daki gazeteciliğin saygınlığının kalmadığını anlatın lütfen…(Mesut Madan- Yenigün Gazetesi Burdur 20.10.2009)
***
Yozgatlı Şair: Salim Gülbahçe
Prof. Dr. İSA KAYACAN
2009 yılındaki, Yozgat 10. Sürmeli Festivali Şiir Şöleni’nin gerçekleştirildiği günlerden birinde, “Yozgatlı Şair Salim Gülbahçe” adıyla minik şekilde kitaplaştırılmış bir yayın bize ulaştırıldı.
Yozgat merkezinde yaşayan Salim Gülbahçe, şiirlerindeki heyecanını, seslendirmelerinde de gösteriyor, hissettiriyor. Daha doğrusu, kendi heyecanı şiirlerine yansımış, yansıtılmış.
O’nun bir “Yozgat Gazellemesi” var birincilikler almış. Bu güzellemede Yozgat değişik yerleşim birimleriyle anlatılıyor, dile getiriliyor. Bu güzellemenin girişinden:
Yadellerde hasretine çektim,
Bozok sevdasıyla Yozgat’a selam.
Andıkça da şiirlere döktüğüm,
Bozok sevdasıyla Yozgat’a selam.
Sonra, Dayımın gelini, Emmimin gelini başlıklı şiirlerinden sonra, Azerbaycan’a başlıklı şiiriyle karşımıza çıkıyor Salim Gülbahçe. Bu şiirden, “Azerbaycan’a” adlı şiirden iki dörtlük nakledelim:
Yıllar boyu süren savaş eyledi,
Mücahit ruhunda taviz vermedi,
Ermeni zulmüne boyun eğmedi,
Methiyeler selam Azerbaycan’a.
*
Erivan’ın Karabağ’ın çilesi,
Bitmesede Ermeni’nin hilesi,
Olmadılar zalimlerin kölesi,
Bende hayran olam Azerbaycan’a...
Salim Gülbahçe, ele aldığı, işlediği konular üzerindeki seçiminde zorluk çekmiyor. Hecevezniyle yazdığı, yayınladığı şiirleri gelecek için ümit verir bir görüntü ortaya koymakta.
Yozgat ve Yozgatlıdan sözederken Salim Gülbahçe, daha bir heyecanlı, daha bir anlaşılır mısralarla okurlarıyla selamlaşıyor. Bunun önemi vardır, üzerinde durulması gerken çizgi kalınlığı, anlam bütünlüğü vardır. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim. Salim Gülbahçe’nin “Televizyon” adlı şiirinden:
Televizyon baş köşeye kuruldu,
Ailede tatlı sohbet kalmadı,
Baka baka gözlerimiz yoruldu,
Tebessümlü bir muhabbet kalmadı.
GÜNÜN DUYURUSU: Merkezi Ankara’da bulunan, kısa adı SAKÜDER olan, Sanat ve Sanatkârlar Topluluğu Kültür Derneği, geçen yıllarda olduğu gibi, 2009 yılında da “Atatürk ve Cumhuriyet” konulu ödüllü şiir yarışması açtı.Yarışmanın koşullarıyla ilgili bilgi almak için: 0312–4671697 – 0535 8511785 (Ali Eser)
***
Şükrü Öksüz: Sevgi Yolunda
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Herkes “Sevgi yolunda” gibi görünüyor. Ama gerçek sevgi yolunda olanların sayılarının fazla olduğunu söylemek mümkün görünmüyor.
Şükrü Öksüz, şair ve yazar. Araştırmaları da var. 2001 yılından başlayarak, yayınladığı kitaplarının sayısı elimizdekiyle birlikte 6’ya ulaştı. Tebriklerimizi sunalım öncelikle.
128 sayfalık “Sevgi Yolunda” adlı şiir kitabının sayfalarına doğru attığımız adımlarla ilerliyoruz:
Teşekkürleri var Şükrü Öksüz’ün. Bazı isim ve imzalara karşı bu teşekkürleri. Bu isim ve imzalar arasında bu satırların yazarı İsa Kayacan’ın da adı geçiyor.
Abdülkadir Güler arkadaşımızın uzunca bir sunuşu var Şükrü Öksüz’le ilgili, çalışmalarıyla ilgili. Abdülkadir Güler hocanın sunuşundan:
“Şükrü Öksüz rastgele şiir yazmıyor. İnce eleyip sık dokuyor. Ağdalı yabancı sözcüklere asla iltifat etmiyor. Yaşayan Türkçeyi tercih ediyor”..
Şükrü Öksüz’ün şiirleri (bu kitapda) hece vezniyle yazılmış, şekillendirilmiş sayfalara aktarılmış. Kitabının, elimizdeki “Sevgi Yolunda” kitabının ilk şiirinin başlığı “Türkiye’mi satmayın” olarak karşımıza çıkıyor. Beş ayrı dörtlükten meydana gelen şiirin ilk dörtlüğü şöyle:
Düşün arkadaş düşün, yeraltında yatanı,
Ülke elden gidiyor, tembel tembel yatmayın,
Milyonlarca şehitle, yurt edindik vatanı,
Satmayın arkadaşlar, Türkiye’mi satmayın..
Bu uyarı ve ikazların kulak verilmesi gerekiyor, altı çizilenlerin dikkat edilmesi gerekiyor.
Şükrü Öksüz aydın ilimiz merkezinde yaşıyor ya.. Kitabının 10 ncu sayfasında “Tek başına bir aydın” başlığıyla karşımıza çıkıyor. Aydın ilimizin özelliklerinden, güzelliklerinden sözediyor, diğer illerimiz ve yerleşim birimlerimizle karşılaştırılması yapılıyor bu şiirde.
Geçmiş yıllarda (2004 yılından başlayarak) Şükrü Öksüz ve çalışmalarıyla ilgili görüşlerini-yorumlarını gazetelerde yazanların bir düzenleme içinde verilişi 118 nci sayfada başlıyor. Buradaki isimlerden: Dr. İsa Kayacan, Abdülkadir Güler, Ünal Şöhret Dirlik, Engin Çır, Şükrü Kacar, Ahmet Sargın, Ayşegül A. Karagöz, Ülker Aygün,
Şükrü Öksüz, şiirimizin meşakkatli yolculuğunda yıllardır yürüyor. Aldığı mesafe benzerleri yanında önemli bir yol uzunluğu olarak görülüyor. Ayrıca, Aydın merkezindeki gazetelerde düzenlediği sanat sayfa veya sütunlarıyla, şiirimizin önde gelen hizmetkârları arasında sayılması bakımından da kutlanması ve alkışlanması gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Şükrü Öksüz: 1951 yılında Aydın ilinin Bozdoğan ilçesinin Amasya köyünde doğdu. Ege Üniversitesi Basın-Yayın Yüksek Okulundan mezun olan Şükrü Öksüz, halen aydın İl Sağlık Müdürlüğünde Şube Müdürü olarak çalışıyor.
GÜNÜN DUYURU VE HABERİ:
1- 68 öğrenci ile 19 Ekim 2009 tarihinde eğitim ve öğretime başlayan MAKÜ- Tefenni Meslek Yüksek Okulu Kütüphanesi adresine (Tefenni- Burdur) şair, yazar arkadaşlarımla, okurlarımın kitap, dergi ve gazetelerinden göndermelerini rica ediyorum. (İ.K.)
2- Burdur Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Yusuf Keyik, uzun yıllar sonra Burdur’un meşhur ceviz ezmesinin coğrafi işareti Patent belgesinin, TC. Patent Enstitüsü tarafından onaylanarak gönderildiğini açıkladı. Oda Başkanı Keyik, Patent Belgesinin gönderilmesinin ardından basın mensuplarına ceviz ezmesi ikram etti. (Yenigün Gazetesi- Burdur 23.10.2009)
***
Gündüz Aydın’dan: Güldeste 2009
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gündüz Aydın, Manisa ilimize bağlı, Salihli ilçemizden sesleniyor. Bu ilçemizde kurduğu sanat ve edebiyat çalışmaları merkeziyle, dikkat çeken isim ve imzalardan biri.
Sevgi Yolu Dergisini yayınlıyor. Her yıl yayınını gerçekleştirdiği güldestelerle, şairlerimizin, şiirleri, fotoğraf ve biyografileriyle biraraya getirilmeleri konusunda gayretli çalışmalar yapıyor.
Gündüz Aydın’ın hazırladığı: Güldeste 2009, ciltli olarak 192 sayfayla şairlerin karşısına çıkmış, çıkarılmış. 59 şairin şiirleriyle yeraldığı Güldeste, Fuat Gürsoy tarafından, Aydın’dan gönderildi bana. Sayın Gürsoy’un bu nezaketli gönderisinden dolayı teşekkür ediyorum.
Bazı isimler nakledeyim öncelikle Güldeste’nin içinde yeralanlar arasından: Ahmet canbaba, Salih Armağan, Baki Yıldırım, Birdal Can Tüfekçi, Cahit Yargıcı, Deniz Şahinoğlu, Fuat Gürsoy, Gündüz Aydın, Kazım Poyraz, Latif Karagöz, Melahat Ecevit, Müjgan Yıldızan, Nurettin Göktepe, Nurten Emre, Nusret Turan, Şakir Susuz, Şerife Çınar, Şükrü Öksüz, Ünal Şöhret Dirlik, Zeki Çelik, vd. Şimdi, Güldeste içinde şiirleri yeralanlardan bazı örnekler verelim kısa kısa.Buyrun:
Önce, vefatla aramızdan ayrılan Latif Karagöz’ün bir dörtlüğü:
BİRGÜN BİTER (Latif Karagöz)
Koltuk değnekleri yakın arkadaşım,
Onlarla kalkar, onlarla gezerim.
Önüme gelsede ekmeğim, aşım,
Böyle paşalık bana yakışmaz, derim.
GİDİNCE (Ahmet Canbaba)
-Sensiz yaşam bilmem nasıl sürecek?
Hayatına bensiz kimler girecek,
İçimdeki güzelliği görecek,
Göz eksilir sen gidince sevdiğim.
SEVGİ VAR (Baki Yıldırım)
Her canlıdan birer nesil türedi,
Her biri bir başka yere ıradı.
Seven, sevdiğinden aldı muradı,
Yanan gönüllerde, külde sevgi var.
ANLATAMIYORUM(Birdal Can Tüfekçi)
-Anlatamıyorum, sana aşkımı,
Kelime yetersiz, cümle yetersiz,
Cezama razıyım, senden gelince,
Müebbet yetersiz, ölüm yetersiz.
YAŞ GELMEZ(Fuat Gürsoy)
-Gözümden yaş gelmez, kanlar dökülür,
Vurgun yedi yürek canlar sökülür,
Aşığım her an boynum bükülür,
Gözümden yaş gelmez, kanlar dökülür.
SEVDANIN ÖZÜ KALIR (Gündüz Aydın)
-Artık bahar son olur, kar düşünce saçlara,
Gözyaşın söndüremez, alev düştü içlere,
Vakit bitti bitecek, erişmek zor uçlara,
Nazların biriktiği, yürekte sızı kalır.
AZARBAYCAN SEVDASI (Melahat Ecevit)
-Yaktı beni Azarbaycan sevdası,
Buram buram ateş düştü içime,
Bayrağı göklerde, özgür edası,
Duygularım sığmaz oldu sözüme.

Hiç yorum yok: