28 Ekim 2009 Çarşamba

Burdur’da korumaya alınacak anıt ağaçlardan
bürokrasiye selâm var
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Allaha şükür, ülkemiz bir bürokrasi cenneti. Meramınızı mı anlatacaksınız?, Bir şikayetiniz mi var?. Talepleriniz mi ulaşacak ilgili makamlara?. Günlerce, aylarca yazarsınız, çizersiniz, götürürsünüz, getirirsiniz.. Beklersiniz, bekletilirsiniz.
TEMA Vakfı Burdur İl Temsilcisi Gülser Bülbül ile, Araştırmacı-Yazar Ahmet Ali Bilgen hocadan, zaman zaman bana gelen bilgiler olur, belgeler olur. Bunların yenileri var masamda.
Bu iki isim ve imzanın talepleri, çevrede bulunan yeşilliğin artması, anıt ağaçların koruma altına alınması ve bürokrasinin uzayıp giden ve nereye vardığı pek anlaşılamayan yolunun kısaltılması. Ama öyle olmuyor.
Tarih 06.05.2009. Ahmet Ali Bilgen hoca, İl Çevre ve Orman Müdürlüğüne başvurarak 700 yıl önce çevreye gelip yerleşen, Türklerin ilk olarak yerleştikleri Divan Köye ait Gavur Mezarlığında bulunan ağaçların korunma altına alınmasını istiyor. Bu ağaçların bir kısmının değişik kişiler tarafından kesildiğini de anlatıyor.
İkinci madde içinde de; “Yine ilimize bağlı Tefenni ilçesi Ece köyü girişindeki çadır görünümlü kabardıçın’da büyük bir tehlike altında bulunduğundan” sözediliyor.
“Yerleri belirtilen anıt ağaçların tesbit edilerek korunmaya alınması ve gelecek kuşaklara armağan olarak bırakılması” temennisinden sonra Vali Yardımcısı imzasıyla, İl Çevre ve Orman Müdürlüğü çıkışlı 31.08.2009 tarihli bir yazıyla Ahmet Ali Bilgen hocaya 4 ay sonra cevap veriliyor. Cevabın son cümleleri:
“Bahse konu ağaçlar, orman sınırları dışında yeraldığı için, Müdürlüğümüz faaliyet alanı içerisinde değildir. Konu hakkında Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğüne müracaat edilmesi gerekmektedir”..
Bürokrasinin ortaya koyduğu, ağaç, orman , tabiat varlığı, çevre koruma gibi özellikler bir yana, bizim görevimiz değil, başvuru adresiniz Antalya..
Ahmet Ali Bilgen hoca, 2002 ve 2006 yıllarında yazdığı başvuru dilekçelerinin de cevaplarını alamamış!
30 Eylül 2009 tarihinde, Gülser Bülbül ve A. Ali Bilgen tarafından ayrı ayrı yazılan dilekçeler, Antalya’ya, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Bölge Müdürlüğüne gönderiliyor. Kimbilir buradan, kaç haftada, kaç ayda cevap gelecek?.
Burada ilginç cümleler var. Bir yerinde; “Hisar köyünün sınırlarını oluşturan tarihi Selçuklu Mezarlığında bulunan anıt niteliğindeki kabardıçlar, kara meşeler, TEDAŞ görevlilerince çalışmalara engel olduğu gerekçesiyle yıkılıp odun edildiği tarafımızdan tesbit edilmiştir” deniyor.
Bu satırların yazarı İsa Kayacan olarak bendeniz, yukarıda adı geçen Tefenni ilçesine bağlı Ece köyü doğumluyum ve anılan kabardıçın-Dede Ardıç’ın görünümünü yakından biliyorum. Bu tür görünümlü, yıllara meydan okuyan ardıçlar bürokrasinin kurbanı mı olmalı?
Burdur-İl Çevre ve Orman Müdürlüğü’nün isminde, çevre ve orman kelimeleri var mı?. Görev alanına girmiyor olabilir.. Ama, ilgilenmek, bürokrasinin artırılışını değil de azaltılmasını sağlayarak, Antalya’yla görüşerek, bir biçimde ulaşarak yakınılan, korunmaya alınması gerekenler için yardımcı olmaya, kolaylaştırıcı bir tablo sergilemeye kalkışılması, böyle hareket edilmesi de oldukça zor, meşakkatli bir anlayış ve yaklaşım olsa gerek!..
***
Burdur-Tefenni Hasanpaşa’da
Yünüm Böğet Şenlikleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ilimizin Tefenni ilçesine bağlı Hasanpaşa beldesinde, yaklaşık 750 yıldır sürdürülen, böyle uzunca bir geçmişi olan “Yünüm Böğet Şenlikleri” her yıl sonbaharda gerçekleştiriliyor.
Burdur ilimiz merkezinde günlük ve ofset tekniğiyle yayınlanan Yenigün Gazetesinin 16 Eylül 2009 tarih ve 16 bin 828 nci sayısının sekizinci sayfasında, Yünüm Böğet Şenlikleriyle ilgili bir haber vardı. Haber, Hasanpaşa Belediye Başkanı Bayram Yıldız’ın açıklamalarına dayandırılmış H. Sivrikaya imzalıydı. Bu haberin satırları arasında bir gezinti yapalım, buyurun; (Ayrıca; Burdur Gazetesi, 16.09.2009, Hacer Zeren imzalı haber).
YÜNÜM BÖĞET ŞENLİKLERİ
Tefenni ilçemizin, Hasanpaşa Beldesinde, tarihsel bir değeri olan “Koyun yıkama, (Yünüm Böğet)” geleneği Selçuklular ve Osmanlılar döneminden beri sürüp geliyor. Genelde iki gün süren şenliklerin ilk gecesi eğlence yapılıyor, ertesi günün devri olan sabah 05.30’da koyun yıkama işlemi başlıyor, şenlik içinde gerçekleştiriliyor.
Burada, yaklaşık 750 yıldır devam eden, koyun yıkama-Yünüm Böğet şenlikleri bir gelenek, görenek ve adetler olarak kabul ediliyor. Gelecek nesillere aktarma olarak algılanan şenliklerin sürdürülmesiyle, Hasanpaşa’nın tanıtımı da hedeflenmiş ve gerçekleştirilmiş oluyor.
Koyun yıkama-Su böğeti şenlikleri çerçevesinde, ortalama 20 veya 25 sürünün bu şenliklere katıldığı gözleniyor. Sürüsünü en iyi şekilde geçiren çobanlar ödüllendiriliyor.
Yünüm Böğeti, araştırmacı-Yazar Şükrü Elçin’in kitabında yer verdiği bilgilere bakıldığında; Türk boylarında hayvan kültürüne yönelik geleneklerin uzantısı olduğu görülüyor.
Hasanpaşa Belediye Başkanı Bayram Yıldız; “Kasabamızda çobanlar, kendi koyunlarını otlatırlarken, para karşılığı başkalarına ait koyunları da otlatırlar. Çobanlar 6 ay boyunca hem kendi, hem de katılımcıların koyunlarını otlatırlar. Sezon bitiminde koyunları sahiplerine teslim etmeden önce yıkayıp temizlerler” diyor.
Koyunların yıkanması işi de bir tören ve yarışma şeklinde yapılıyor. Yani, çobanlar koyun yıkama (Böğet) şenliklerine kadar, koyunlarını iyi besleyerek, süsleyerek hazırlık yapıyorlar. Çobanlar, kendilerine en çok bağlı elcik koyunları seçiyorlar. Elcik koyunları lokum, şeker, arpa vb. şeylerle özel besleme yapılıyor. Elcik koyunlar aşı taşı denilen bir taştan elde edilen boya ile boyanıyor. Çan gibi, ipten püskül gibi süs araçları ile süsleniyorlar.
Sürüyü otlatan çoban veya çobanlar sürünün önünde el ele tutarak, kendilerine özgü bağırışlarıyla koyunları tepeden aşağıya koşarak indirmeye çalışıyorlar. Sürünün ardından havaya silah atılıyor. Koyunların böğete indirilmesi sağlanmak isteniyor, sağlanıyor. Böğetten bir gün önce yapılan bu törene “tos tos” deniyor. Tos tos töreninin yapıldığı akşam, halk arasında eğlence şenlikleri gerçekleştiriliyor. Bu eğlence 1997 yılına kadar halk arasında gruplar halinde olurdu. 1997 yılında Hasanpaşa Belediyesi “1. Geleneksel Hasanpaşa Yünüm Böğet Şenlikleri” adıyla toplu şenlik düzenlemeye başladı.
Gece eğlencenin yapıldığı sabah 06.00 sularında, ilk önce çevre köylerden gelen sürüler, daha sonra çekilen kur’a sırasıyla Hasanpaşa’nın sürüleri böğete indiriliyor. Tarafsız 5 kişiden oluşan jüri böğete inen sürüler arasından suya en iyi inen sürüyü seçiyor. Dereceye giren sürülerin çobanlarına Tertip Komitesince para ödülü, ilaç vb. ödüller 1,2,3.ye şilt veriliyor. Böğet’te koyunlarını yıkayan çobanlar suyun içinde maniler söyleyerek birbirleriyle atışıyorlar.
Manilerden (örnek): Ben bu koyunları ekili tarla içinde gütmedim/Sabaha kadar karı koynunda yatmadım/Hırsızlık koyun alıp satmadım/Emek çektim , dayılar emek.
***
Bir yürek insan
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Murat Duman aracılığıyla tanıdığım bir isim ve imza: Zübeyde Gökbulut Sunguroğlu. Eğitim dünyamızın ışık vericilerinden.
Merkezi Ankara’da bulunan Elvan Yayınları arasında 184 sayfayla günyüzü gören “Bir Yürek İnsan” adlı şiir kitabı.
05.07.2009 tarihinde bana ulaştı.
Zübeyde hocanımla ilgili görüşlerini ortaya koyanların, sayfalara aktaranların isimleri:
Sevinç Atan, Ekrem Şama, Dr. İrfan Yılmaz, Aynur Argun, Erhan Gül, şeklinde sıralanıyor.
Zübeyde Gökbulut imzalı önsöz dikkat çekiyor. Biyografili bir önsöz, sunuş bu. Buradan öğreniyoruz ki Zübeyde hocanım sanat ve edebiyat için yıllar önce sağlam bir temel atmış, bu temel üzerine sanat binasını kurma gayreti içinde.
Sonra görüyoruz ki, Zübeyde Gökbulut Sunguroğlu’yla ilgili yazılanlar, sayfalara aktarılanlar var, isimler itibariyle sıralananlar var. Arkasından “Biz şiirce söyleşiriz” başlığı altında verilenler, görülen imzalar, isimler.
Genelde hecevezniyle, birazda serbest tarzdaki şiirleriyle dikkat çeken Zübeyde hocanım, konu seçiminde sıkıntı çekmiyor. Ele aldığı konuların işlenişini bir usta titizliği, dikkatliliğiyle işliyor. Dostluk, sevgi, saygı, kırgınlık, kızgınlık, hasret gibi konular anlatım noktaları esas alınarak yola çıkılmış.
Şiirin duygu zenginliği içinden sıyrılıp çıkarak, belli bir ayıklama düzeniyle oluşan, oluşturulan mısralar bütünlüğü imza sahibi için görüntü zenginliği olarak karşımıza çıkarken, Zübeyde Gökbulut Sunguroğlu’nun şiir yolculuğunda aldığı mesafenin önemini ortaya koyuyor.
Sayfa 137’deki şiirinde, nasıl yaşadığını ortaya koyuyor, gözlerimiz önüne seriyor hocanım. Altı dörtlükten meydana gelen söz konusu şiirden:
Yok başka çıkar yolu,
Yüreğim Ana dolu
Bir gövdenin bin kolu,
Şaşarak yaşıyorum.
*
Yaş elliyi geçince,
Hak yolunu seçince,
Bu yol sırattan ince
Aşarak yaşıyorum.
Zübeyde Gökbulut Sunguroğlu: 1956 yılında Sivas ili, Şarkışla ilçesine bağlı Deli İlyas kasabasında doğdu. Kayseri öğretmen okulundan mezun oldu. Köylerde ve şehirlerde öğretmenlik yaptı. Emekli oldu. Sanat ve edebiyatla ilgili çalışmalarını Kırşehir’de sürdürüyor.
GÜNÜN HABERLERİ: 1- Nevşehir Emniyet Müdürü Dr. Ömer Gurulkan’ın öncülüğünde kurulan, “Emniyet Müzesi” polis teşkilatımızın geçmişine ışık tutuyor. 1800’lü yıllardan başlayarak yıllar itibariyle polislerimizin giyim- kuşamları, kullanılan malzeme görüntüleri fotoğraf ve belgeler, anılan müzenin zenginliğini ve Türkiye’de örneğinin az bulunduğunu ortaya koyuyor.
2- Plaket: Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan (Gazeteci- Yazar-Şair); 4.Uluslararası Kapadokya şiir şölenine jüri üyesi olarak vermiş olduğunuz destek ve katkılarınızdan dolayı teşekkür eder, şükranlarımı sunarım (Ayşe Paslanmaz, Kapadokya Şairleri ve Yazarlar Birliği Başkanı ve Ürgüp FM Yönetim Kurulu Başkanı -16 Ekim 2009)
***
Ortanca Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergiler, gazeteler, kitaplar. Öteki yayın organları. Yayınlanış biçimleriyle, süreleriyle hep dikkat çekerler veya silinip giderler.
Ankara’lı şair arkadaşlarımdan Ahmet Şahinoğlu, geçenlerde bir dergiyle geldi. Derginin adı: Ortanca.
Aylık, sanat ve edebiyat dergisi olarak, Ortanca 80 sayfayla günyüzü gören bu dergiyi basım yeri olan Yıldızlar Matbaacılık kuruluşunda görmüştüm.
Ortanca’nın imtiyaz sahibi ve yazı işleri müdürü: İbrahim Engin.Genel yayın Yönetmeni: Sebahat Mayda Yavuz. Sanat yönetmeni: Yurdanur Bilgin. Editör: Çelebi Öztürk. Yayın merkezi: Samsun Yolu 25 km. Kantar Mevkii No: 12 Lalahan-Ankara. Ortanca Dergisinin Temmuz 2009 ayına ait 19 ncu sayısı elimde. Şaban Karakaya’nın, gönül eğitimcisi Faik Karakılıç’la yaptığı uzunca bir söyleşi var.
Sebahat Mayda Yavuz’un “Anne” başlıklı şiiri dört mısradan oluşuyor:
Yüreğini ver anne,
Sevgisiz üşüyorum.
Ellerini ver anne;
Hayattan düşüyorum.
Dergi içinde uzunca şiirlerin yanı sıra normal görünümlü şiirler de var. İmza sahiplerinden bazıları: Özay Sağlam, Hüseyin Kekiç, Fuat Eriçok, Rober Ağdere, Gülşen Destanoğlu, vd. Yazılarıyla dikkat çeken isim ve imzalar da var. Bunlardan bazılarını da şöyle bir sıralama içinde görüyoruz:
Yurdanur Bilgin, Çelebi Öztürk, Prof. Dr. Levent Seçer, Hüseyin Yılmaz, Bilal Atış Erturan Elmas. vd.
Sayfa 43’de yeralan Arslan Bayır’ın “Yağmura ve sana” adlı, başlıklı şiirinden:
Baharın ilk müjdecisi
Kır çiçekleri, gündüzümü aydınlatıyor,
Zaman akşama doğru sarkmış,
Nevruzda açan mor sümbüller kalkmış bakıyor.
Ortanca Dergisi, şiir ve öykü alanlarında düzenlediği ve sonuçlandırdığı yarışmalarla da göz dolduran yayın organlarımızdan. Tebriklerimizi, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz efendim.
Ahmet Canbaba arkadaşımızın “Nutuk” adlı şiiri ve Ortanca’nın 64 ncü sayfasında yeralıyor. Bu şiirden bir dörtlük:
Yolumuz çamurdan geçilmez imiş,
Hükümet yaptırmaz diye kim demiş?
Söyle len Murtaza, söyle len Memiş,
Yemyeşil bir beldeniz var biliyorum..
***
Osman Tekerci’den “Sürmeli Güzel” geliyor
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimiz.. Yazdıklarıyla, yayınladıklarıyla bilinen, alkışlanan şairlerimiz. Burdur ilimize bağlı Bucak ilçemizdeki, eğitim ordumuzun önde gelen isim ve imzalarından Osman Tekerci, bir yazıyor, on düşünüyor. Sonra ortaya çıkan şiirleriyle, sanat ve edebiyat dünyamızdaki yerinden seslenmeye başlıyor.
Osman Tekerci’nin ikinci kitabı “Sürmeli Güzel” yakında gün yüzü görecek. Bu kitap da yer alacak şiirlerin bazılarını çaldım ve yayın öncesi, mısraları arasında mini bir gezinti yapayım dedim.
Tekerci, ilk kitabı “Allıca Turnam”ı 2007 yılında yayınladı. O günden bugüne yazdıklarında, yayınladıklarında gözle görülen, beyinle yorumlanan gelişmeler dikkat çekti Osman Tekerci’nin şiir dünyasında.
O, Osman Tekerci, şiirleri üzerinde günlerce duruyor, ince eleyip sık dokuduktan onbeş-yirmi kez okuduktan sonra, şiirlerini şekillendiriyor. Sürmeli Turnalardan yola çıkıyor, Sürmeli güzeller durağında mola veriyor. Hece vezni tarzıyla, türüyle kaleme aldığı şiirlerin deki akıcılığı, duru anlatımı görmemek, hissetmemek mümkün değildir.
Mustafa Ceylan, Osman Tekerci hocanın şiirleriyle ilgili yaptığı değerlendirme ve yorumda:
_”Türkçeyi çok sade bir biçimde kullanmış. Halk deyişlerini, deyimleri şiir içersinde iyice sindirmiş. Halk şiirinin temeli olan, hece, ölçü, redif ve kafiye özelliklerini çok güzel uygulamış” diyor ve doğru söylüyor.
Şimdi biz, lafı fazla uzatmadan, “Sürmeli Güzel” şiiri üzerine dönelim ve bu şiirden iki dörtlük nakledelim:
Seni sevmiş, sana gönül vermişim,
Yollarını allı güller sermişim,
Ne gün görmüş, ne de murad almışım,
Sürmedir gözlerin sürmeli güzel.
*
Bir umut ver, gözlerime bak benim,
Ateşinle şu gönlümü yak benim,
Mezarıma allı güller dik benim,
Sürmedir gözlerin, sürmeli güzel.
Her kitabın bir doğum olduğunu, yıllardır söyleye gelen birisi olarak diyorum ki; Osman Tekerci yazdıklarıyla, yayınladıklarıyla, bir öncekine göre, önemli mesafeler aldığnı her çalışmasında, her yayınında göstermektedir.
2007 yılından 2009 yılına kadar Osman Tekerci’nin şiirde aldığı mesafe büyüklüğünü hep birlikte göreceğiz, “Sürmeli Güzel” kitabının yayınıyla O’nu alkışlayacağız, tebriklerimizi, sevgi ve saygılarımızı sunacağız efendim. Osman Tekerci’nin “Bayrağına Kurbanım” dan: Alperinin şu yapıda harcı var,
Her erkeğin bu vatana borcu var,
Bin tepede kalesi var, burcu var,
Burçlarına bayrağına kurbanım.
***
Mehmet Nuri Parmaksız’dan: Kelebek Ömrü
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitapların sayfalarındaki gezintim başlamadan, kendimle pazarlık yaparım:
1-Eleştirilerin olacak mı?. -Tanıtım amaçlı bir yazımı yazacaksın?.
Genellikle eleştirilerden kaçınırım. Bazıları, eleştiri olmayan yazılardan hoşlanmaz. Ama kendilerinin yaptıkları eleştirileri de masaya yatırdığınız da, ne söylemek istediklerini pek anlayamazsınız!
Mehmet Nuri Parmaksız, edebiyat dünyamızın önde gelen isim ve imzalarından,
Ankara-Gölbaşı Anadolu Lisesinde Edebiyat öğretmeni oluşu nedeniyle, mesleği gereği pek çok bilginin taşıyıcısı olan Mehmet Nuri Parmaksız şiirleriyle de dikkat çekiyor.
120 sayfalık “Kelebek Ömrü” adlı şiir kitabı 27.06.2009 tarihinde bana ulaştı. Sayfalarında gezme fırsatımı yenilerde yakalayabildim.
Merkezi Ankara olan “Ürün Yayınları” arasında günyüzü görmüş bu kitap. Önce Mehmet Nuri Parmaksız’ın biyografisi verilmiş iki sayfada. Kitabın adı olan şiir 11 nci sayfada karşımıza çıkıyor. Sonra hicran saati var arka sayfada. Buradan bir dörtlük alalım:
Hiç kimseye aldırma seni bilmeyen yersin,
Aldığım her nefeste aşkın mutluluk versin,
Ayrılık aramızda bir son değil başlangıç!,
Hicran saati gelsin nasıl olsa gidersin!.
Mehmet Nuri Parmaksız’ın gözleri de herkes gibi aşkı arar. Bulur mu bilmem?. Duyguların yerinden oynayıp, birbiriyle karşı karşıya geldiği, çelişkili cevaplarla her şeyin karmakarışık olduğu ortamlardan sıyrılıp çıkanların başındadır Mehmet Nuri Parmaksız. Sayfa 71’deki “Aşkı arar gözleri”nden bir dörtlük efendim:
Gönlüme girmiş biri senden seni eyledi,
İstediğin neydi de dertler sana yetmedi?,
Görmediğin sevgili “gelmem” diye söyledi,
Sözlerinin aksine sevgin niye bitmedi?.
Mehmet Nuri Parmaksız: 1974 yılında İstanbul’da doğdu. Aslen Düzceli olan Mehmet Nuri Parmaksız Gazi Ünv. Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden 1995 yılında mezun oldu. Mardin ve Ağrı’da edebiyat öğretmeni olarak çalıştı. Halen Ankara-Gölbaşı Anadolu Lisesinde edebiyat öğretmeni olarak çalışan Mehmet Nuri Parmaksız, değişik gazete ve dergilerde yazdı, yazmaya devam ediyor.
“Kelebek Ömrü” adlı kitabının dörtlükler bölümünden bir Mehmet Nuri Parmaksız dörtlüğü efendim (Öğrendim):
Aradım bulamadım, aşktan daha keskini,
Kızmıyorum arkandan bıraktım artık kini,
Kaybettim yıllarımı ama öğrendim artık,
Çivi çiviyi söker yok edermiş sevgini..
***
Doğduğum gündenberi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hani, “doğduğum gündenberi, gördüklerim… dinlediklerim” diye söze başlarız ya, Gaziantep ilimiz merkezinde yaşayan Ahmet Ayaz, “Doğduğum Gündenberi” adlı şiir kitabını 230 sayfayla yayınladı.
3 ncü baskılı kitap önsözle başlıyor. Behçet Necatigil’in “Şiir Defteri” nden alınanlar önsöz olarak yerleştirilmiş, aktarılmış.
Sonra, pek çok isim ve imzanın görüşlerinden alınan örneklerle devam edilmiş, bu görüşler şiirle ilgili, şairin, şairlerin ortaya koyduklarıyla ilgili.
218 nci sayfada başlayan, Ahmet Ayaz hakkında yazılanlardan alınan örnekler, cümle örnekler, cümle örnekleri arka kapakta da devam etmiş. Buralarda da değişik imzalar var. Dergiler, gazeteler itibariyle kaynaklar gösterilmiş.
Bu alıntılar, kaynaklar içinde, “İsa Kayacan isminin de bulunması gerekmiyor muydu?” diye kendi kendime sordum. Cevap veremedim. Ancak, hatırladığım bir şey var: Bu satırların yazarı İsa Kayacan’ın da Ahmet Ayaz ve eserleriyle ilgili yazdıkları, yayınlayıp, Gaziantep adresine gönderdikleri vardı. Galiba gönderilenler, postada kaybolmuş, sayın Ayaz’ın eline geçmemiş!.. Geçseydi, bunca isim ve imza arasına, İsa Kayacan adıda konulurdu diye düşündüm..
GEÇELİM
“Doğduğum Gündenberi” adlı şiir kitabının kapağında, isminin altında; “ 2007 Ahmet Tufan Şentürk Türk Şiirine Hizmet Jüri Özel Ödülü” notu konulmuş.
Kitabın birinci bölümünde, “serbest tarzda yazılan şiirler”le söze başlanılıyor. Şiir hakkında ortaya konulmuş, şiirleştirilmiş mısralar var. 13 ncü sayfada “Sevda selinde” başlığı altında ortaya konulan mısralarla karşılaşıyoruz. Bu şiirden ilk bölüm:
Açılan çiçekler yeşeren yapraklar,
Gün gelir, sararır dökülür birbir,
Bir şair doğurur evren ve şafaklar,
Ağaran şafakları ve baharı anlatır şair
Kaleminde,
İkinci bölüm 117 nci sayfada başlıyor, “Hece vezniyle yazılmış, geleneksel Türk şiirleri” açıklaması yeralıyor burada.
Ahmet Ayaz, şiirde epey mesafe alan, isim ve imzalarımızdan biri. Toplumsal konulardaki anlatım ve işleyiş ustalığı, gelecek bakımından ümit veriyor. Her şair bir dünyadır noktasından hareket ettiğimizde, bu gerçeği kabul ettiğimizde Ahmet Ayaz’ın ayak sesleri daha bir net ve olgunluk içinde karşımıza çıkıyor, kulaklarımızda yer ediyor.
Sayfa 121 deki “Bahtiyar Vahapzade” ye başlıklı şiirden bir dörtlük nakledelim efendim. Buyurun:
Ne yazsam, ne söylesem azdır Vahapzade’ye,
Dilim lal etme yarab yazdır Vahapzade’ye,
Gidemedim izinden, O büyük asil Türk’ün,
Kirden arınmış mezar kazdır Vahapzade’ye.
Ahmet Ayaz: 1947 yılında Gaziantep ili Oğuzeli ilçesine bağlı Yakacak köyünde doğdu. Orta ve lise tahsilini Gaziantep’te tamamladı. Değişik kamu kuruluşlarında 27 yıl çalıştıktan sonra, Gaziantep Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü şefi iken 15 Şubat 1998 tarihinde emekli oldu. Şiir, derleme, araştırma, öykü türlerinde 13 ayrı kitabı yayınlandı.

Hiç yorum yok: