Torunum Nazlı Aykut’un
“Anneler Günü”nde, Annesine mektubu
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankara, Arı Okulları 5/A sınıfında 247 numaralı öğrenci olan, okulun 23 Nisan etkinliklerindeki Azerbaycan Halk Oyunları ekibinde yeralan, torunum Nazlı Aykut, 09 Mayıs 2010 tarihinde kutlanan “Anneler Günü”yle ilgili, annesine bir mektup yazdı.
Bu mektubun zarf ve içindeki PTT’nin düzenlediği biçimiyle, kendisine ulaştırdığım PTT etiketli (zarf ve) sayfaydı yazdığı mektup. Burada bir gerçeği gördüm, tespit ettim: Ben 1976 yılında müsvette hazırlamadan yazı yazmaya başladım. Ama maşallah Nazlı bu yaşında, gözümün önünde, oturduğumuz bir pastane masasında annesine yazdığı mektubu müsvetde hazırlamadan, doğrudan doğruya yazdı ve tamamladı.. Cümlelerin birbiriyle uyumlu olması, fazla veya eksik bir anlatım bulunmaması beni gururlandırdı, sevindirdi. Nazlı’yla, torunumla bir kez daha gurur duydum. Şimdi Nazlı’nın annesine, Anneler günü vesilesiyle yazdığı mektupdan bazı alıntılar yapalım efendim:
-Canım Anneciğim; Biliyorsun ki seni çok seviyorum. Sevmeye de devam edeceğim. Sen benim her zaman bir tanecik annem olacaksın. Anneler Günü yaklaşınca her yıl bir coşku içinde olurum. Sen; “gerek yok kızım, sen bana en güzel hediyesin” demene rağmen, sırf Anneler Günün iyi geçsin diye bir şeyler planlamaya çalışırım. Sana mutlaka hediye vermek isterim.
Biliyorum, bazen seninle tartışıyoruz. Ama bil ki seni seviyor, çok seviyorum. Sana sevgim şimdi de aynı, gelecekte de aynı olacak. Seninle bir sırdaş, hatta iki dost gibiyiz. Yani, sadece anne-kız ilişkisi içinde değiliz.
Doğumdan büyümeme kadar, beni sen besledin, büyüttün. Köfteyi mıncıklamadan, BİM’e (alışveriş için) gidip-gelmeme kadar, senin üzerimde çok emeğin geçti. Ben şu anda ne kadar temiz, düzenli, akıllı, tertipli ve güzelsem, hepsi senin sayende. Senin yerinde başka bir annem olsaydı, belki de böyle olmazdım, olamazdım. Bir insan, senin gibi bir annesi varsa şükretmelidir. Ve bana ne mutlu ki ben o şanslı kişilerden biriyim!.. Kim, senin gibi bir annesi olunca sevinmez ki?. Senin gibi bir anneye sahip olunca o kişi daha ne istesin?.
Ben evlendikten sonra veya sen öldükten sonra artık seninle yaşayamayacağım. İleride benim güzel hedeflerim var. Umarım senin de ileriki yaşamın için bazı hedeflerin vardır!.. İleride sen öldüğünde belki ben bu mektubu okurken, ağlayacağım. Biliyor musun, senin ölmeni hiç istemiyorum. Fakat herkesin belirli bir ömrü var. Herkes eninde-sonunda ölecektir. Bu doğanın bir dengesidir. Anneannem de keşke burada, hayatta olsaydı. En azından onu da öpüp, Anneler Günün kutlu olsun derdim.
Seni çok seviyorum. Her zaman mutlu ve sağlıklı ol. Yüzün hiç solmasın. Her zaman huzurlu, sevinçli ol, uzun ömürlü ol. Bütün Anneler Günün böyle geçer inşallah. Olduğum gibi seviyorsun. Seni hep seveceğim anneeee! Nice mutlu Anneler Gününe… Anneler Günün kutlu olsun, seni hep sevecek olan kızın Nazlı. Herkes anne olabilir, fakat hiç kimse senin gibi olamaz (kalp işareti)..(Nazlı Aykut- 09.05.2010-Ankara) ***
Ordu’dan Sait Demirbaş’ın
Türkü ve Hale Gür sevgisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ordu ilimiz merkezinden, mektuplarıyla bize ulaşan, THM ve Teke yöresi folkloruna karşı tutkulu olan, sevdalı olan Sait Demirbaş’dan bir mektup daha aldım. Lafı uzatmadan, hemen mektubun satırlarına dönelim istiyorum. Buyurun:
Saygı değer İsa Kayacan; Bugün aldım yolladığınız gazeteleri. Bir kez daha beni çocuklar gibi sevindirip, mutlu ettiniz. Size en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Hele hep merak ettiğim “Oğuzeli 18.12.2009” tarihli Oğuzeli Gazetesinde mektubun; çok çok sevdiğim, saydığım Hale Gür’ün resmiyle birlikte yayınlanması daha bir mutlu etti beni. Eminim sizi de derinden etkilerdir Hale Gür’ün sesi.
Sesinde tabiatın tüm renklerini, tatlarını, hazlarını, hüzünlerini dinleyenlerin duygu dünyasına akan bin çiçekten alınmış bal tadını veriyor.
Düşünün, dünya kurulalı beri, nice kavimler, imparatorluklar, krallıklar, 7 dağdan daha gücü yeten nice beyler, ağalar gelmiş, geçmiş. Nice hükümler, kanunlar değişmiş, hükmünü, gücünü yitirmiş, unutulmuş ama, Türküler, o türküler hiç kaybolmamış, gücünü, güzelliğini yitirmemiştir.
Size 19 Ocak’da yolladığım mektupda da yazdığım gibi; dünyaya bir içli türkü olarak gelmeyi gerçekten çok isterdim. İçimdeki gerçek korku ve hüzün ölüm değildir. Gerçek hüznüm, türküleri söyleyememek ve dinleyememektir.
Bazen sorarım kendime, “Ben öldükten sonra, taa hücrelerimden duygu dünyamın derinliklerinden kaynaklanan kâh hazlarla, kâh hüzünlerle ben gibi kim söyler bu türküleri?
Yeri gelmişken, sesinden dinleyeceğim Türkülerin, mezarımda bile bana can getireceğine inandığım Hale Gür’e en içten kalbi saygılarımı iletiyorum.
Bu mektubumu da yayınlarsanız, bir adet de Hale hanıma gönderirseniz çok sevinirim.
Bunca kötülükler, acılar ve kahırlar içinde tek sığınağımızdır, yegâne tesirli kaynağımızdır türküler:
Bir gülün çevresi dikendir, har’dır,
Bülbül gül elinden ahh ile zar’dır,
Nede olsa kışın sonu bahardır.
Buda gelir, buda geçer ağlama..
Kalbi saygılarımla, (Sait Demirbaş, Ordu, 03 Mart 2010)
BİZ DEĞİL MİYDİK? (Hava Köseoğlu)
İzmir’de yaşayan şairelerimizden Hava Köseoğlu’nun dört dörtlükten meydana gelen “Biz Değil miydik?” adlı, başlıklı şiirinden bir dörtlük efendim
Her gece bir kadehi şerefine kırarken,
Aşkın öksüzlüğünü binbir parçaya böldüm.
Yıldızlar arasında hayalini ararken,
Belki de çaresizce her gün bin kere öldüm!.. ***
Kemal Abdulla’nın eserleri Türkiye Türkçesinde
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Prof. Dr. Mehman Musaoğlu’nun 208 sayfalık kitabı. Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans yayınlarının 64 ncüsü olarak günyüzü görmüş, yayınlanmış.
Aynı zamanda, Prof. Dr. Kemal Abdulla’nın doğumunun 60. yılı anısına yayınlanan kitap üç bölümden oluşuyor.
İlk bölümünde; Çeviri ve aktarma bilimi kavramları, Kemal Abdulla Fenomeni, ikinci bölümde, kaynak ve hedef metin, üçüncü bölümde de, Türkçe aktarmalı-açıklamalı sözcükler yeralıyor, bulunuyor.
(Ankara) Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Mehman Musaoğlu’nun 4 sayfalık girişi var kitabın ilk sayfalarında.
Girişin bir yerinde; “Çağdaş Azerbaycan ve Türkiye Türkçelerinin de içerisinde yeraldığı Türk yazı dilleri ve lehçeleri; Türklük biliminde şimdiye kadar çoğunlukla coğrafi, tarihi, fonetik, morfolojik, tiolojik ve ideolojik ölçütlerle, Türk dilleri veya tarihi Türk lehçeleri olabilme mantığıyla sınıflandırılmıştır” deniyor.
Değişik sayfalara doğru yürürken dikkatimizi çekenlerden:
- Azerbaycan sözlü edebiyatı örnekleri, çeşitli metinleri ve ünlü yazarlarının çağdaş Türkiye Türkçesine aktarılması, 1950’li yıllara kadar uzar. Sözkonusu aktarma süreci ve sonucunun ivme kazanmasına hem Azerbaycanlı hem de Türkiyeli bilim adamları ve araştırmacı-yazarlar çaba göstermiştir (S.26)
- Azerbaycan yazarlarından Kemal Abdulla’nın “Gizli Dede Korkut, Eksik El Yazması ve Büyücüler Deresi” adlı eserlerinin Azerbaycan Türkçesinden, Türkiye Türkçesine aktarılarak İstanbul Yayın Evlerinde yayınlanması da dikkatleri çekmektedir (S.42)
Kemal Abdulla’nın tarihsiz günlüklerinden:
- Eylül’ün ilk günü. Okul bahçesi. Birinci dersten önce: Sanki bir rüya görüyorum. Ama bu rüya yavaş yavaş gerçekliğin ölçülerini alıyor. Yüzler,gözler hemen hemen aynı. Ama bakışlar o bakışlar değil. Bu insanlar gerçekten bundan iki ay öncekiler mi? (S.77)
Üçüncü dersin sonunda. Not: Geçen yıl ki sınıf rehberimiz Nebat öğretmen, yine her zamanki gibi dudaklarından çok kaşlarıyla konuşuyor. Onun çatık kaşları kaç delikanlının (yani bizimkilerin) kanını kara renge bürümüştü ne daha nasıl denir, başka bir deyişle onun çatık kaşları kanımıza az acı soğan doğramamıştı. (S.79)
Aynı akşam. Evde saat 09.00 onun telefonunu beklerken. Okulumuz hakkında yazdığım şiir şuydu (Beş ayrı dörtlükten meydana gelen) şiirden bir dörtlük verelim (S.90)
Yaratmak istedik, duymak istedik,
Her bir işimizde gösterdin saygı,
Elmin gucağına birlikte atıldık,
Bu hayat sevmiyor avaralığı. ***
Dr. M. Mazhar Alphan’dan iki kitap
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitapların yayınlanışı, bize ulaşmaları. Arkasından sayfalarında gezme süremizin uzaması, yazılarımızın yayınlanması ve ilgililere ulaşması. Epey zaman gerektiriyor.
M. Mazhar Alphan’ın iki kitabı daha masamda. Bunlar sırasıyla:
AŞK, KÜL VE KÖZ
Şiirler.. Bir kutsal aşk olarak yola çıkılan, yürünülen mısralar bütünlüğü M. Mazhar Alphan’ın görüntüye giren başarılarının yansıtılışı. Kabullenişimiz. Bir bölümün adı: Bir kutsal aşk.. Bu şiirin sonu:
Fırlatıldım bir toprak tasa,
Ölüme kul,
Onu gördüm bende,
Beni onda,
Soludum ölümsüzlüğü.
Mısralardaki anlatım samimi, sıcak, içten. Kalıcılığın ayak sesleri duyuluyor, uzun soluklu. M. Mazhar Alphan’ın şiir dünyasındaki fotoğraf kareleri.
Kitabın arka sayfalarında M. Mazhar Alphan ve kitaplarıyla ilgili görüşlerini ortaya koyan isim ve imzalar dikkat çekiyor efendim.
ŞİMDİ SANA
İkinci M. Mazhar Alphan kitabı. 48 sayfayla şekillendirilmiş, yayınlanmış. Okurlarıyla buluşturulmuş kitabın ilk şiirindeki mısralar:
Sabah balkona benzer
Duvarı toprak deniz,
Herkes bunun içinde,
Ufku ekip biçecek.
Kısa ve uzun şiirler. Sayfa 30’daki “Sana dokunduğum anlar” dan:
Kedi bıyıklı çalılara takılır,
Ayın bozkırlarında epriyen zaman
Kanar yanık yanık yalnızlığım.
*
Kedi bıyıklı çalılara takılır,
Ayın o yabanıl istasyonlarında,
Sabahlara balkıyan yolculuklar.
Bu iki bölümdeki, “Kanar yanık yanık yalnızlığım” mısra dikkatinizden kaçmamıştır sanırım. İlginçliği ve az söylenmişliği (belkide hiç) bakımından. Tebrikler M. Mazhar Alphan, tebrikler.
Dr. M. Mazhar Alphan: 22 Mayıs 1941 tarihinde Artvin’de doğdu. Avusturya Karl Franzens Üniversitesinden mezun oldu. Doktora tezi: AT ile Türkiye Arasında ki Antlaşmanın İktisadi ve Hukuksal Yönden Analizi.
Dr. M. Mazhar Alphan İTÜ Makine Fakültesi Araştırma görevlisi olarak çalıştı. Türkiye İş Bankası Eğitim Müdürlüğü ve Teftiş Kurulunda görev yaptı. 1994 yılında emekli oldu. ***
İsmet ve Rızâ Akdemir kardeşlerden birer şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirler vardır, yazıldığı, yayınlandığı andan itibaren edebiyatımız içindeki yerlerinden bize seslenmeye başlarlar. Şiirler vardır, yayınlansalarda, ortaya konulsalarda ses getirmezler, unutulup giderler.
Şiirleriyle araştırmalarıyla, yayınlarıyla, toplumsal hitabetindeki ustalığıyla bizlere örnek olan, eskimeyen valilerimizden sayın Rızâ Akdemir’in kardeşi, sayın İsmet Akdemir, kutsal topraklara yaptığı ziyarette duygularını sayfalara dökmüş. Rızâ Akdemir’in, şiirimizin beş yıldızlı çınarı rahmetli Ahmet Tufan Şentürk ağabeyimize hitaben yazdığı ve “Armağan-4” adlı kitabımızın 145 nci sayfasında yeralan “Ahmet Tufan Şentürk için” adlı, başlıklı şiiri, sütunumuzda yeralan şiirlerden biri efendim.
Buyurun sırayla okuyalım, anılan şiirlerde neler söyleniyor, neler ortaya konuluyor:
KABE DUYGULARI (İsmet Akdemir, Samsun, 02.11.2009)
Canbaş kurban olsun senin yoluna,
Savurdum kalbimi aşkın yeline,
Kâbe örtüsünün ipek teline
Yüzümü bir daha, sürmek isterim.
*
Soldurmasın firkat yeli gülümü,
Kesmesin ırmaklar, çöller yolumu,
Hasretinle yanan garip gönlümü,
Ayağın altına, sermek isterim.
*
O güzel adını ansın bu gönül,
Sevginle tutuşup yansın bu gönül,
Rahmet pınarına kansın bu gönül,
Vuslatın zevkine, ermek isterim.
*
Adın tesbihimdi, niyaz yoldaşım,
Huzurunda göğe yükseldi başım,
Aktı gözlerimden sevinç gözyaşım,
Kâbeyi bir daha, görmek isterim.
AHMET TUFAN ŞENTÜRK İÇİN (Rızâ Akdemir, 2005)
Onda insanlığı bir kardeş sayan
Mevlânaca seven, Yunusca duyan
Sevgi mabedine gönlünü koyan
Güneşi aşk olan bir iman vardır.
*
Çiçek hastalığı yüzündeki çil
Kimsenin önünde eğilmiş değil
İçinde sevgiyle yanan bir kandil
Kalbinde köpüren bir umman vardır.
*
Ondan en güzeli yalın sözlerin
Onda gariplerin ve öksüzlerin
Boynu büküklerin, soluk yüzlerin
Üstüne titreyen bir vicdan vardır.
*
Onun şiirinde şafaklarıyla
Gökleri, ayları, bayraklarıyla
Dağları, taşları, ırmaklarıyla
Baştanbaşa bütün bir vatan vardır. ***
Diyarbakırlı bir saz şairi: Aşık Mah Turna
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bülent Akın imzalı bir kitap: Diyarbakırlı bir saz şairi: Aşık Mah Turna.
382 sayfayla, Ankara’da Yol Bilim Kültür Araştırma yayınlarının inceleme, araştırma, tarih dizisinin 6 ncısı olarak gün yüzü görmüş, yayınlanmış.
Bülent Akın imzalı bir önsöz. Bir yerinde;
-“Görme engelli olan Aşık Mah Turna’nın etrafındaki okuma-yazma bilen kişilere yazdırmış olduğu şiirlerini, yazım hatalarının çokluğundan dolayı, bizzat kendi ağzından tekrar dinleyerek ve kayda alarak yeniden yazmayı uygun gördük” denilen.
Beş ayrı bölümle okurlarının, araştırmacıların karşısına çıkan, çıkarılan, kitaplaştırılan şiirler için epey emek sarfedildiği, zaman harcandığı görülüyor. Bülent Akın’ı kutluyor, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz efendim.
Giriş başlığı altındaki sayfaların birinde; “Aşık Mah Turna, Diyarbakır yöresinde Alevi-Bektaşi inancına mensup günümüzde göçlerle sayıları giderek azalan Türkmen köylerinden biri olan Türkmenhacılı olması itibariyle, Türkmen-Alevi geleneğinin içerisinden yetişmiş ve şiirlerinde inancıyla ilgili unsurlara, özel ad ve kavramlara geniş yer vermiş bir saz şairidir” şeklindeki görüşlerle, Aşık Mah Turna hakkında verilen bilgiler artırılıyor, netleşiyor efendim.
Araştırma, Türk halk şiiri ve âşıklık geleneği hakkındaki bilgilerle başlanmış. Örnekler verilerek zenginleştirme sağlanmış.
Yedi heceliler olarak verilenlerin 173 ncü sayfada başladığını görüyoruz. Hemen arkasında, 174 ncü sayfasında kitabın “Benim güzel efendim” başlığı altında yeralanlar beş ayrı dörtlükle sayfaya aktarılmış. Bunlardan iki dörtlük
Muhabettin balasın,
Benim güzel efendim.
Meyve veren dalısın,
Benim güzel efendim.
*
Ululardan ulusun,
Sevgi ile dolusun,
Aşıkların yolusun,
Benim güzel efendim.
Diyarbakırlı saz şairi Aşık Mah Turna’nın şiirlerinde, samimiyet, duygu zenginliği detaylandırma özellikleriyle karşılaşıldığını ifade edelim ve kutlayalım. Sitemli duygularından bir başkası “Felek” başlığı altında 338 nci sayfada karşımıza çıkıyor. Buradan bir dörtlük:
Genç yaşımda çaresiz derde düştüm,
Dostlarım halimi sormadı felek.
Bu tatlı canımdan ben vazgeçtim,
Bana da yüreğin yanmadı felek. ***
Paşa Pınarı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Fazıl Bayraktar’ın şiirlerinin bir araya getirildiği, kitaplaştırıldığı “Paşa Pınarı” adlı kitap, merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans yayınlarının 55 ncisi olarak günyüzü gördü.
192 sayfalık şiir kitabının önsözü Nail Tan imzalı. Nail Tan hoca girişinin bir yerinde, daha doğrusu önsözünün girişinin bir yerinde;
-“Milletimizin gözbebeği Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta kademesinde görev yapmış, Kâzım Nami Duru, Oğuz Kâzım Atok, Fethi Devetoğlu, H. Vasfi Uçkan, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Bekir Sıtkı Erdoğan, Gültekin Sâmanoğlu, Mustafa Necati Karaer, Enver Tuncalp, Mehmet Zeki Akdağ, Fuat Azgur ve İ. Hakkı Yılanlıoğlu gibi güçlü, yetenekli şairlerimizden biri de Kastamonu-Araçlı Fazıl Bayraktar’dır” diyor. Bu hatırlatma, önemli ve beyinlerde bulunması gereken bir hatırlatmadır. Tebriklerimi sunuyorum.
Fazıl Bayraktar hocanın şiirleri; Dostluk-arkadaşlık, Para-pul, Mal-mülk, varsıllık-yokluk, susmak, konuşmak, hak-hukuk, haram-helâl, hayır-hasenat, benlik, büyüklük, küçüklük, tavazu, cehalet, cesaret-asalet, aile-evlilik-kadın-çocuk, övgü-saygı-sevgi-sabır-iyilik, aşk-sevgi, değişik temalı fanteziler, mistik fanteziler, taşlamalar - haşlamalar, şeklinde ara bölümler olarak tasnif edilmiş, sayfalara aktarılmış.
Dostluk ve arkadaşlık bölümünün ön kapağının üzerinde, rahmetli Halil Soyuer ağabeyimizin iki mısrası var:
-“Dost, Fizan’da olsa gider bulurum/Dost, taş olsa altın sayar alırım” şeklinde sıralanan.
Fazıl Bayraktar’ın şiirleri, genellikle dörtlükler şeklinde sıralanmış, karşımıza çıkmış, çıkarılmış. Kitabın iç kapağındaki dörtlükle alıntılarımızın ilkini verelim: -Ozan göçüp gitse de duvarda sazı kalır,
Kelâm ehli yitse de mecliste sözü kalır,
Sahibin ne dediyse yaz sevgili kalemim,
Bir gün, her şey bitse de söz uçar, yazı kalır.
Fazıl Bayraktar’ın 1996 yılında yayınladığı “Çeşitlemeler” adlı şiir kitabının devamı niteliğinde olan, böyle ele alınan, böyle takdim edilen “Paşa Pınarı” adlı şiir kitabının 179 ncu sayfasında başlayan “Taşlamalar-haşlamalar”dan da bir örnek verelim (sayfa 187’den: Bıçak parası);
Şu garip milletimin iflah olmaz yarası,
Rüşvet denen bir illet ülkemin yüz karası,
Her yerde bir adı var bu menhus hastalığın,
Hastanede rüşvetin adı; “bıçak parası”..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder