4 Aralık 2010 Cumartesi

Atatürk ve Ağaçlar
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Devletimizin kurucusu yüce Atatürk’ün ağaçlarla ilgili sevgi ve kararlarıyla ilgili onlarca anlatım vardır, yazılıp sayfalara aktarılanlar, tarihe düşülen notlar vardır.
Bunlardan üçünü, Salim Savcı hoca’nın 2010 yılında yayınladığı “Atatürk’e Göre” adlı kitabının 19, 21, ve 22 nci sayfalarında yeralan anlatımlardan örnekler verelim. Bunların, Emekli öğretmen Birsel Oğuz’un “Güneşi Görebilmek” adlı kitabından alındıklarını da kaydederek, buyurun birlikte okuyalım:
ATATÜRK VE İĞDE AĞACI
Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş. Ankara, başkent olarak seçilmiş.
O günün Ankara’sı
- Kurak,
-Çorak bir yerleşim yeridir.
Atatürk, Çankaya’dan T.B.M.Meclisine gelirken yol üzerinde sadece bir tek iğde ağacı görür. Arabasını durdurtur, arabadan iner, o iğde ağacını selamlar. Çevresindekiler atılırlar:
-Aman Paşam böyle ne yapıyorsunuz? derler. Şu karşılığı alırlar:
-O ağaç, yediğim meyvenin,
-Sığındığım gölgenin,
-Soluduğum havanın bir neferidir (Askeridir). Onun da en az diğer neferler kadar selama hakkı var. Yani neden şaşırıyorsunuz onu anlayamadım der.
Günlerden bir gün buradan geçerken yanında bulunan arkadaşına;
-İşte bu benim.. der. Birkaç gün sonra iğde ağacının bulunduğu yerden geçerken, arabayı durdurtup arabadan iner:
-Ne yaptınız bu ağaca? der. Şu cevabı alır:
-Paşam, yolu genişletmek için mecburen o ağacı kestik, derler. Atatürk söz alır:
-Bir kez de bana sormuş olsaydınız, bu ağacı kurtaracak bir yol bulurdum diye ekler. Atatürk daha fazla dayanamaz. Arabasına biner. Şoförün ve yanındaki arkadaşının gözü önünde hüngür hüngür ağlamaya başlar.
Bu olay o günden beri kuşaklardan kuşaklara anlatılır, durur.
KÖŞK VE ÇINAR AĞACI
Yıl 1930. Atatürk Yalova-Termal’dedir. Köşke doğru çıkmaktadır. Birde bakar ki, bahçıvan koca bir çınar ağacını kesmek üzeredir.
-Yahu, sen hayatında hiç böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki? Neden kendini bu ağacı kesmeye muktedir görüyorsun? der.
-Paşam, çınar ağacının kökleri köşkün temelini kaldırdı. Ayrıca yaprakları da pencerelere müdahale ediyor. Ya köşkü kaybedeceğiz, ya da ağacı keseceğiz. Kusura bakmayın ama onun için çınarı keseceğiz cevabını verir.
Atatürk bir an düşünür:
-Hayır gerekirse köşkü ağaçtan uzaklaştırırız emrini verir.
Bu emir üzerine ilgililer İstanbul’da ki köprü altındaki rayları Termal’e taşırlar. Köşkü hiç yıkmadan raylar üzerinde çınardan 4.80 cm. kenara çekerler. Atatürk yok ama bu köşk Cumhuriyetimiz gibi dim dik ayakta yaşıyor.
Bu da bu satırların yazarından:
Ah bir de ağaçlar konuşabilseydi!
SÖĞÜTÖZÜ VE ATATÜRK
Atatürk, Ankara’da dinlenmek istediği zaman 80 kadar söğüt ağacının hayat bulduğu Söğütözü’ne gider.
-Ah, keşke burada bir kulübem olsaydı, der. Çevresini selamlar:
-Paşam, istediğiniz kulübe olsun. Hemen şuraya bir kulübe yaparız derler.
Atatürk duramaz:
-Peki buradaki söğüt ağaçları ne olacak? der.
Oradakiler:
-Paşam buradakiler söğüt ağacı. Bunlar gönülsüz ağaçtır. Sökeriz, başka yere dikeriz. Birde su verdik mi onlar kesinlikle, tutarlar derler.
Atatürk bir an duraklar:
-Bu önerinizi tek bir şartla kabul ederim. Yeteri kadar söğüt ağacı var. Bunları kendi ellerimle sökeceğim. Yeni yerlerine kendi ellerimle dikeceğim. Önce onların tuttuklarını göreceğim. Sonra kulübenin yapılmasına izin vereceğim, der.
Sonra da kulübe yapılır.
İşte bu olay; bugün betonu yeşile tercih edenlere örnek gösterilecektir.
***
2008 yılında okuyucuyla buluşma sayım; 4 bin 132’ye ulaştı (1)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Zaman geçiyor, günler, aylar, haftalar aylar derken yıllar gerilerde kalıyor. Geride kalan bu yıllar içinde yaptıklarımız nelerdir?, kalıcılıklarıyla ilgili neler söyleyebiliyoruz?.
Bu satırların yazarı İsa Kayacan’ın yazıp yayınladığı yazılarının genel sayılarıyla ilgili yapılan değerlendirmeler nasıl bir tablo ortaya çıkarıyor?. Bu sorunun cevabı çerçevesinde, 2008 yılında İsa Kayacan’ın yazdıkları yayınladıklarıyla ilgili rakamlara bakalım:
2008 yılında yazdığım gazete ve dergi sayısı, bu yayın organlarındaki yazı-yayın sayımda tuttuğum günlük notlarımın genel değerlendirilişiyle ortaya çıkmış oldu. 2008 yılı kayıtlarımla ortaya çıkan genel yayın görüntüm şöyle bir tablo ortaya koydu:
2008 yılında 968 ayrı yazı yazıp, 51 gazete, 12 dergide toplam 63 ayrı yayın organında 4 bin 132 kez okuyucu karşısına çıkmışım (bu rakam ulaşılan okuyucu sayısının artışıyla farklı bir sonuca ulaşabilir), okuyucuyla buluşmuşum. Bir başka ifade şekliyle 2008 yılında da ‘rekora’ giden yolda yürümüşüm, ayak izleri bırakmışım.
Kayıt altına aldığım günlük, haftalık, aylık ve yıllık notlarımı 01 Ocak – 31 Aralık 2008 arası, yani 12 aylık sürede, gazete ve dergi isimleri itibariyle değerlendirme, altalta koyup, sıralama, toparlama sonuçlarınma göre;
1-Belde Gazetesinde (Ankara, 365 ayrı yazı-yıl içinde ara verilmeden tam gün)
2-Olay Gazetesinde (Ankara, 303 ayrı yaz›)
3-Tasvir Gazetesinde (Ankara, 278 ayrı yazı)
4-Yarın Gazetesinde (Ankara, 22 ayrı yazı),
Olmak üzere, toplam 968 (gün-yazı) ayrı yazımın, günlük olarak yayınlandığı ortaya çıktı. Bu 968 ayrı yazımın, değişik yerleşim birimlerinde yayın yapan, gazete ve dergilerde “gün-sayı” olarak 4 bin 132 kez yayınlandığı, okuyucu karşısına çıktığı, çıktığım, yıllık kayıtlarımın teker teker-satır satır değerlendirilişiyle anlaşıldı, görüldü.
Şimdi, yukarıda isimleri kaydedilen 4 ayrı gazeteye ilave olarak İsa Kayacan’ın yazılarının yayınlandığı gazete ve dergilere, yayın-gün sayısı itibariyle şöyle bir göz atalım:
5- Anayurt Gazetesi (Ankara, 159 yazı)
6- Sonsöz Gazetesi (Ankara, 301 yazı)
7- Gündem Gazetesi (Ankara, 261 yazı)
8- 24 Saat Gazetesi (Ankara, 282 yazı)
9- Burdur Gazetesi (175 yazı)
10- Zümrüt Rize Gazetesi (155 yazı)
11-Hürfikir Gazetesi (Lüleburgaz, 113 yazı)
12-Burdurlu’nun Sesi Gazetesi (196 yazı)
13-Van Postası Gazetesi (222 yazı)
14-Gaziantep’te Zafer Gazetesi (212 yazı)
15-Kent Gazetesi (Kilis, 171 yazı)
16-Çoruh’un Doğduğu Yer Gazetesi (Bayburt, 88 yazı)
17-Yeni Söke Gazetesi (54 yazı)
18-Fethiye Gazetesi (139 yazı)
19-Sorgun Pastası Gazetesi (42 yazı)
20-Önder Gazetesi (Keşan, 58 yazı)
21-Yenigün Gazetesi (Burdur, 30 yazı)
**
2008 yılında okuyucuyla buluşma sayım;
4’bin 132’ye ulaştı
(2)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
22- Oğuzeli, Gazetesi (Bucak-Burdur, 76 yazı)
23- Tefenni’nin Sesi Gazetesi (Tefenni-Burdur, 44 yazı)
24- Pınar Gazetesi (Gölhisar-Burdur, 41 yazı)
25- Şafak Gazetesi (Aydın, 35 yazı)
26- Babaeski Söz Gazetesi (42 yazı)
27- 7 Mart Gazetesi (Borçka-Artvin 37 yazı)
28 -Kuşakkaya Gazetesi (Gümüşhane, 46 yazı)
29 -Söke Ekspres Gazetesi (28 yazı),
30 -Samandağ Gazetesi (Hatay, 10 yazı)
31-Özden Gazetesi (İstanbul, 11 yazı)
32- İleri Gazetesi (Ceyhan-Adana, 10 Şiir),
33-Anadolu Gazetesi (Simav-Kütahya, 10 şiir)
34-Günlük Gazete (Fethiye-Muğla, 10 yazı)
35- Bakış Gazetesi (Aydın, 13 şiir)
36- Aydın Güzelhisar Gazetesi (14 şiir)
37- Ses-15 Gazetesi (Bucak-Burdur), Beşkaza Postası Gazetesi (Fethiye), Gündem Gazetesi (Bucak-Burdur), Devrek Postası Gazetesi, Ege Gazetesi (Fethiye), Bodrum Ekspres Gazetesi, Demokrat Eğirdir Gazetesi, Yozgat Gazetesi, Gazete Evrim (Adana), Türkay Haber Gazetesi (Adana), Zirve Gazetesi (Adana), Hürışık Gazetesi (Manisa), Yeni Soluk Gazetesi (Bursa), Gazete Hürsöz (Aydın), Mühakime Gazetesi (Bakü-Azerbaycan), Gerbil Azerbaycan Gazetesi (Bakü), adlı gazetelerde toplam 38 yazımın yayınlandığı görüldü.
Yayın (gün) sıralamasında “İlk on” da yeralan gazeteler: Belde, Olay, Sonsöz, 24 Saat, Gündem, Van Postası, Burdurlu’nun Sesi, Kent, Burdur, Fethiye.
DERGİLER:
1-Çağrı Dergisi (Ankara, 5 yazı),
2-Tuna Boyu Dergisi (Bulgaristan, 3 yazı),
3-Sarızeybek Dergisi (Söke, 3 yazı),
4-Sevgi Yolu Dergisi (Salihli-3 yazı),
5-Pamukkale Güneşi Dergisi (Söke, 2 yazı),
6-Kümbet Altında Dergisi (Tokat, 2 yazı),
7-Dikili Ekin Dergisi (1 yazı),
8-Maki Dergisi Manisa, 1 yazı),
9-Akpınar Dergisi (Niğde, 1 yazı),
10-Burdur, Yöremizin Kültür, sanat ve edebiyat bülteni (1 yazı),
11-Taşoyad Kümbet Dergisi (Tokat, 1 yazı)
12-Yeni Size Dergisi (İstanbul, 1 yazı).
YAZILARIMIN YAYINLANDIĞI GAZETELERDEKİ TESPİT EKSİKLİĞİ
Yazılarımın yıllar itibariyle, süreklilik içinde yayınlandığı pek çok gazetenin gün, ay ve yıl tespitinde eksiklikler olduğunu gördüm. Burada, ya örnek yayın-yazı seçimi yapmışım ya da (o gün için önemsememişim).. Yazılarımın yayın tespitlerinin yapılmadığı (yapılamadığı) gazetelerden bazıları:
Doğu Ekspres Gazetesi (Erzurum), Bandırma Gürses Gazetesi, Gündem Gazetesi (Ankara, Basın-İş Sendikasının Gazetesi), 4 Eylül Gazetesi (Sivas), Ferman Gazetesi (Düzce), Haberci Gazetesi (Yalova), Demokrat Gazetesi (Isparta), İki Nisan Gazetesi (Van), Bugün Gazetesi (Ankara), Anadolu Gazetesi (Sivas), Hakimiyet Gazetesi (Kayseri) Hakimiyet Gazetesi (Mersin), Hürsöz Gazetesi (İzmit-Kocaeli), Hamle Gazetesi (Muğla), Yeni Alanya Gazetesi, Milletin Sesi Gazetesi (Erzurum), Niğde’nin Sesi Gazetesi, Savaş Gazetesi (Ankara), Tasvir Gazetesi (Ankara), Ticaret ve Ekonomi Gazetesi (Denizli), Ankara Ticaret gazetesi, Serhat Gazetesi (Van).
***
Yazılarımın gazete sütunlarına aktarılışı
ve gazetelerin adreslere gönderilişi
(1)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İsa Kayacan olarak benim, 1960’lı yılların başından itibaren Anadolu Basınıyla ilgilenmem, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünde Anadolu Basını Şubesinde sorumlu olarak görev yapmam nedeniyle, Anadolu’da yayınlanan gazete sahipleriyle, gazetelerle ilişkilerimin başlangıcı uzun yıllara dayanıyor.
Buralarda yayınlanan gazetelerde yıllarca günlük veya belirli zaman diliminde yazılarım yayınlandı. Bu gazetelerin Başyazarı, yazarı (yazar kadrosunda) olarak yazdığım için makalelerimin yayınlandığı gazeteler bana sürekli olarak gönderildi (gönderilmeye devam ediliyor).
Önce, yazılarımı nasıl ulaştırdım, ulaştırıyorum?. Bu sorunun cevabını vererek devam edelim: 1976 yılında, Ankara’da günlük yayınlanan Tasvir Gazetesinde günlük yazmaya başlıyorum.
O günden sonra, eskiden müsvette hazırlayarak kaleme aldığım yazılarımı, müsvette hazırlamadan daktilomun başına geçtiğimi, küçük tashihlerle yazılarımı şekillendirdiğimi hatırlıyorum.
Ankara’daki gazetelere (Tasvir’e) önceleri elle yazılmış, sonraları daktilo edilmiş yazımın bir örneğini veriyorum, orada diziliyor. O günlerde gazeteler kurşun dizgiyle dizilip, hazırlanıyor. Bu yazılarımın birer örneğini, kaç gazeteye göndereceksem, o kadar fotokopi çıkartıyor, zarf içinde postayla gazete adreslerine gönderiyorum. Bu yazılarımdan bazıları, fazla nüsha çoğaltılmak istenilenler, mumlu kâğıda yazılıp teksir tekniğiyle teksir kağıtları üzerine çoğaltılıyor.
Anadolu’ya gönderilen yazılarım, orada dizilip, basıldığı için, sıklıkla dizgi hatalarıyla karşılaşıyoruz.
Sonraki yıllarda bilgisayar teknolojisi içine girilince, yine Ankara’daki gazetelerde dizilen yazılarımın ferahlamışlığı görünüyor gibiyse de, dizgi sıkıntım devam ediyor. Çünkü ben istenilen düzeyde bilgisayar kullanamıyorum. Belde Gazetesindeki arkadaşlarım imdadıma yetişiyorlar. Yazılarım orada diziliyor, öncelikle orada yayınlanıyor. Sonra, öteki gazetelere aktarma yolu görünüyor, işletiliyor.
Önceki yıllarda, Belde Gazetesi yanında, Tasvir (Yarın) ve Olay gazetelerindeki yazılarım da bu gazetelerde dizildi. Burada, usta gazeteci Ahmet Tekeş arkadaşımıza teşekkür etmek isterim. Yine önceki yıllarda, yazılarımın Anayurt ve 24 Saat Gazetelerinde de dizildiğini kaydetmeli ve teşekkürlerimi iletmeliyim.
Anadolu’ya e.Mail adresleri aracılığıyla gönderilen toplu yazılarım, gazetelerde yayınlanıyor. Bana posta yoluyla gönderiliyorlar. Gazeteler teker teker bakılıyor, yazılarımın yayınlandığı sayılar ayrılıyor, hangi gazetenin hangi tarihinde-tarihlerinde yazılarım yayınlanmışsa, aylık-yıllık olarak gazete isimleri itibariyle tarihler kaydediliyor. Her yazıdan bir örnek A4 kağıdı üzerine yapıştırılıyor. Bir yazı, kaç gazetede yayınlanmışsa, gazeteler geldikçe, örnek (son yıllarda) olarak kesilen kupür üzerindeki boş yere, sıra numarası verilerek gazetenin adı, yayın yeri ve tarihi kaydediliyor.
***
Yazılarımın gazete sütunlarına aktarılışı
ve gazetelere gönderilişi
(2)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bu kupürler, yıl sonunda yani 12 aylık dönem sonunda, tasnif edilip, gruplara ayrılarak ciltlettiriliyor. Yani yayınlanmış yazılarım, gruplar halinde cilt olarak muhafaza ediliyor.
Örnek olarak kesilen kupürdeki makale, birden fazla gazetede yayınlanmaya başlayıp, bana geldikçe, örnek kupür üzerindeki kayıtdan sonra, o yazıda adı geçen, ilgilisi kimse, O’na posta yoluyla gönderiliyor. Gazete, belirli bir düzen içinde kıvrılıyor, üzerine kuşak geçiriliyor, kuşak yapıştırılıyor, ilgilinin adres defterimdeki adresi elle yazılıp, üst tarafına İsa Kayacan kaşesi basılarak, posta yoluyla gönderiliyor.
Gönderilerimdeki titizliği ve hassasiyeti nedeniyle, PTT A. Ayrancı şubesinde görevli Aytekin Aydın’a da teşekkürlerimi iletmeliyim. Bana gelen gönderilerin zaman zaman, geliş-dağıtım kazalarıyla karşılaştıklarını da burada not olarak kaydetmeliyim.
Bu arada, adreslerine gazete (kitap vb) postaladığım şair ve yazarların adresleri değişiyor. Üst tarafda PK adres kaşem olduğu için, gönderilenler dönüp geliyorlar. Bu konuda, adı geçenlerle irtibata geçmek için araştırmaya giriyorum, telefonla arıyor, bulmaya çalışıyorum. Bulabildiklerimin yeni adreslerini alıp, dönüp gelenleri ikinci kez kuşak geçirerek veya zarflayarak gönderiyorum. Burada zaman harcanıyor, gönderi ücreti tekrarlanıyor.
Bu postayla gönderme, hem zaman alıyor, hem de ekonomik gider gerektiriyor. PTT kayıtlarına göre, yılda ortalama 5 bin dolayında gönderimin, PTT aracılığıyla gönderildiği bilgi ve belgeleri beni hem yoruyor, hem de sevindiriyor.
Postayla gönderdiğim, gazeteler dışında, Ankara’daki arkadaşlarımla Ankara dışındaki etkinliklere gittiğimde ilgililerin gazetelerini elden götürdüklerimi de bu hizmetlerim arasına dahil etmeliyiz.
Prof. Dr. İsa Kayacan, sitesinin 2007 yılının başında faaliyete geçmesiyle okuyucu sayımın gazetelere ilave olarak arttığını ifade etmeliyim. Bu sitemin faaliyete geçmesi, işletilmesi ve yazılarımın Anadolu’ya gönderilmesinde araştırmacı- yazar Mustafa Nevruz Sınacı’nın gayretlerinin büyük olduğunu kaydetmeliyim. Ayrıca, bir başka sitemin kuruluş ve işletilmesindeki gayretleri nedeniyle Mustafa Ceylan’a da teşekkür borçlu olduğumu belirtmek istiyorum.
***
Bir bülten, bir şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan Server Basın-Yayın İlim ve Sosyal Dayanışma Vakfı’nın “Server” adlı bülteninin (iki ayda bir yayınlanıyor) 14 ncü ve 15 nci sayılarını içine alanları var elimde efendim.
Bültenin, Server Vakfı adına sahibi: Mehmet Ali Bulut (Yazışma adresi: GMK Blv. No: 24-8 Kızılay–Ankara).
Faaliyetleri, Çarşamba sohbetleri olarak gerçekleşenlerin, bülten sayfalarına aktarıldığını görüyoruz. Bir kitapçık düzenlemesi içinde, kamuoyuna yansıtılan bülten içeriğinde yeralanlardan:
1- Özal’lı yılların bakanlarından ve ANAP kurucularından Vehbi Dinçerler, Server Vakfı’nın düzenlediği Çarşamba sohbetlerinde Turgut Özal’ı anlattı.
2- Üstat Necip Fazıl Kısakürek, ölümünün 27. yılında Server Vakfı’nın düzenlediği Panelle anıldı.
Ankara’dan Salim Taşçı’dan bir şiirle devam edelim. Buyurun:
ERENLER (Salim Taşçı)
“Aşık Veysel’de saz olurum,
Yunus Emre’de söz olurum,
Hac-ı Bektaş Dergahı’nda gül olurum,
Gülüme dal olur musunuz erenler?
*
Pir Sultan önünde yol olurum,
Mevlâna dilinde bal olurum,
Erenler gönlünde su olurum,
Suyuma pınar olur musunuz erenler?
*
Şemsi Tebrizi’de şiir olurum, Hasan-Hüseyin’in yoldaşı olurum,
Bekri’nin kadehinde Kevser olurum,
Kevserime zemzem olur musunuz erenler?
*
Şehzade Ahmed’in hemşerisi olurum,
Koyun Baba’da koç olurum,
Eyüp Sultan’da sancak olurum,
Sancağıma gönder olur musunuz erenler?
*
Tapduk evinde odun olurum,
Hacı-Bayram ocağında köz olurum,
Ahmet Yesevi’de kül olurum,
Külüme rüzgâr olur musunuz erenler?
*
Bahar olurum yaz olurum,
Mevsimleri gezen ay olurum,
Karıncanın ayağına toz olurum,
Toz olduğuma şahit olur musunuz erenler?
GÜNÜN HABERİ:
31 Ekim 1975 tarihinde rahmetli Yunus Serttaş tarafından yayını başlatılan “Tefenni’nin Sesi” Gazetesi 35.yayın yılına merhaba dedi.
***
Cumhur Turan’dan: Emef
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Birbiri ardına yayınladığı kitaplarla, bizimle selamlaşan, merhabalaşan Cumhur Turan hocanın bir yeni kitabı…
Adı: Emef
Merkezi Ankara’da bulunan Payda Yayıncılık kuruluşunun yayınları arasında günyüzü gören “Emef” 56 sayfalık masal kitabı. Ama, masal anlatımının şiirsel bir anlatımla yapıldığını görmekteyiz.
Cumhur Turan, 3 ncü sayfadaki kısa sunuşunda şöyle diyor:
-Anneannem, her gece; parmaklarını kh saçlarının arasında, kâh sırtımda gezdirerek masallar anlatırdı.
Göz kapaklarım yavaşça kapanır, tatlı bir uykunun içine dalardım.
O masallar ki düş gücümü sürekli besledi. Eğer bu gün masal yazabiliyorsam bunda, onun anlattığı masalların katkısı büyüktür.
Şimdi o yok, ama ben ne onu ne de masallarını unuttum. Ve bu masalı Anneannem Rahime Uygur’a adıyorum.
Bir etkilenme anlatımı, kabulü.. Eskilerde yaşlılarımızın sevdiğimiz ve saydığımız büyüklerimizin kültürel bakımdan zenginlikleri gibi özellik ve güzellikleri gözlerimiz önüne geliyor, dünyamızı yeniden aydınlatıyor değil mi?.
Kitap onüç bölümlük bir anlatımla şekillenmiş, sayfalara aktarılmış.
Sayfa 24’de başlayan “Bölüm altı” dan, girişinden.
Mağarada yolunu gözleyen dedesi,
Her gelişinde sorardı Emf’e,,
Ne var, ne yok torunum?.
O da anlatırdı,
Olup bitenleri.
Ama ne yavuklusunu,
Ne de bu gizi onunda bildiğini,
Hiç anlatmadı.
Çocukların sihirli dünyalarından yola çıkarak anlatımlarını bütünleştiren Cumhur Turan’ı kutluyorum efendim.
Sayfa 43’den:
-Emef,
Dedesinin sözleri belleğinde,
Çevreyi dolanıp,
Uygun yamacı bulmuş.
Azığını yamaçta yerken,
Diğer altı kişi dağa tırmanıyormuş.
***
Bulgaristan’daki “Goren Dunav” Vakfından:
Tuna Boyu Dergisi

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Bulgaristan’da bulunan “Goren Dunav” Vakfı, Türk ve Bulgar Kültürünü araştırma faaliyetlerinde bulunuyor.
İki ayda bir yayınladığı (Türkçe olarak) fikir, sanat ve kültür dergisi var. Bu derginin 63 ve 64 ncü sayıları bana, İsmail Tunalı dostum tarafından ulaştırıldı. Anılan iki sayının sayfalarına dönüyor, önce derginin kimliğinden birkaç noktayla bilgi vermek istiyorum:
Tuna Boyu Dergisinin anılan Vakıf adına sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: İsmail İ. Kelov. Yayın koordinatörü: Sarper Selhep.
63 ncü sayının kapağında (1925-2010) Sabri Tata, fotoğrafıyla yeralıyor. Rahmetli Sabri Tata, Bulgaristan-Türk kültürüne 31 yıl aralıksız hizmette bulunmuş..
Tuna Boyu Dergisinin 63 ve 64 ncü sayılarında imzalarıyla yeralanlardan bazı isim sıralaması yapmak istiyorum. Bunlar:
-İ. Bekir Ağlagül, Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, İsmail Tunalı, İsmail A. Çavuş, Latif Karagöz, Dr. Şaban M. Kalkan, Hüseyin Manav, Aydın Oy, Seyit Yusuf, Prof. Dr. Ahmet Merdivenci, İbrahim Zekeriya, Mehmet Arslan-Cumalı, Kemal Pınarcı, Hakkı Tezel.
63 ncü sayının 17 nci sayfasında başlayan “Bulgaristan Türk Şairleri” serisinin devamı olarak, Sabri İbrahim Alagöz’ün hayatı ve eserlerini araştırmış, sayfalara aktarmış İsmail Tunalı.
Sabri İbrahim Alagöz 1937 yılında Kırcali Eyaleti’nin Koşukavak ilçesine bağlı Hisar köyünde doğmuş. Yüksek öğrenimini Sofya Üniversitesinin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde tamamlamış.
Tuna Boyu Dergisinin 64 ncü sayısının 17 nci sayfasında yeralan, İbrahim Zekeriye’nin “Anadilim Türkçem” adlı, başlıklı şiirinden:
Ormanda akan nehirsin,
Şırıl şırıl akarsın deryalara,
Türkü gibi akar gidersin,
Sevgi taşıyarak dünyalara.
*
Anadilim, Türkçem benim,
Neşe verirsin bana,
Seninle mutluluk doğar,
Aşığım ebedi sana.
*
Türk’üm, Anadilim Türkçem,
Okur-yazar ve coşarım,
Seninledir gündüz gecem,
Geleceğe seninle koşarım.
***
Ahmet Can’dan:
Burdur’un Folklorik Eğlence Kültürü

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur Ticaret ve Sanayi Odası, mesleki alandaki, görev alanındaki faaliyetleri yanında, yayınlarıyla da dikkat çekiyor.
Gelişen Burdur, Burdur Destanı, Faaliyetlerimiz ve Burdur ili Kalkınma Düzeyi Araştırması adlı kitaplardan sonra, Şükrü Hekimoğlu’nun derlediği, Ahmet Can’ın yazıp yayına hazırladığı “Burdur’un Folklorik Eğlence Kültürü” adlı kitap 168 sayfayla, Burdur’da Dilek Ofset Matbaa’da basıldı, okurlarıyla, ilgililerle buluştu, buluşturuldu.
Burada, Burdur TSO Meclis Başkanı Feyzi Oktay’la, Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Keyik’in de tebrik edilmesi, kutlanması gerekiyor. Çünkü kültürel faaliyetlerin destekçisi bu iki isim ve imza.
Kitabın dizgi ve düzenlemesini gerçekleştiren Hulusi İlhan’ın da kutlanması gerekiyor bu çerçevede. Ahmet Can (bana ithaf ettiği bir dörtlükle) ve Hulusi İlhan ortaklaşa imzalayıp bana göndermişler. Teşekkürlerimi, tebrik ve sevgilerimi sunuyorum efendim.
İçindekiler bölümlerine bakıyoruz, gördüklerimizden bazıları başlık olarak:
-Geçmişten geleceğe yaren ziyafetleri, ziyafet oyunları, yenilenin okşanması, Burdur’un eski geleneksel hayatı, Ot yolma ve bağ beli, Burdur’da Pazar pikniği, Okşama müziği ve güfteler, Ziyafet başlangıcında çalınanlar, Yenilenlerin Okşanması, Hennasi oyununun okşama müziği ve güftesi, Ziyafeti yapan için okşama, Ziyafeti alan için okşama, Ramazan okşaması, Mani ve manili oyun, Zeybek oyunları, Burdur türküleri, Burdur’da folklor, Burdur’da kıyafet, Gelenekler, Burdur’un folklorik musiki tarihçesi, Ahilik, Burdur’da ahilik, Burdur’un geleneksel eğlence kültürü ve yaren albümü.
İlk sayfalardan birindeki haber: Cümbüşün sesini beğenmeyen Burdurlu sanatçı, Türk müziğine yeni bir saz kazandırdı. Cümbüş’ten daha doğal bir ses çıkmasını isteyen Burdurlu Hekimoğlu, kabak gövdeli bir cümbüş yaptı. Yeni saz, ud’la cümbüşün karışımı ses veriyor. Şükrü Hekimoğlu hemşehrimizi kutlayalım.
-Şehir kültür ve gelenekleri bizleri birbirimize bağlar, hemşehrilik duygularımızın oluşum ve gelişimini sağlar (Yusuf Keyik, Önsöz’den)
-Yerel folklorik kültür öğelerimizden birinin korunarak gelecek nesillere yazılı bir kaynak olarak aktarılmasına katkı sağlaması sebebiyle Şükrü Hekimoğlu’nu tebrik ediyorum (Ahmet Can, Giriş’ten)
Burdur Türküleri arasında yeralanların derleyici ve imza sahipleriyle verilenleri var iç sayfalarda. Bunlardan; Burdur’un Dermeni (R. Uğur), Top şeker (Hamit Çine), Yağmur yağar (Tefçi Patahmet), Ispanakta er çıkar gerdeme (Tepeli Hasan Çavuş),
Burdur’da folklor: Burdur’un folklorik yapısı, F. Fazıl Tülbentçi’nin dediği gibi, Ege bölgesi özelliğini taşır. Küçümsenemeyecek bir zenginlikte olduğuna inandığımız Burdur folkloru, oyundan müziğe kadar araştırılmalı, toplanmalı, tasnif ve tespit edilmeli, geleceğin sanatkârlarına bir sanat kaynağı olarak elde tutulmalıdır (s.81).
GÜNÜN ŞİİRİ:
BİZİM İSA KAYACAN (Ahmet Can)
Kendi Ankara’da kalan,
Gönlü Burdur için yanan,
Şehir, şehir yurdu yazan,
O bizim İsa Kayacan.
(Burdur, 12.11.2010)
**
Özkaynak Dergisinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara olan “Özkaynak Dergisi”nin bir ek yayını. Kitaplaştırılmış. Ama kitap olarak isminin ne olduğu, adının ne olduğu bilinmiyor.
Konulmamış!
Kapakta Mevlâna fotoğrafı..
Bir derginin ek yayını olabilir.. Ama bir adı olur, bir ismi olur. Demek ki gerek duyulmamış görülmemiş!
Ciltli bir kitap.. Kitap görünümünde. 80 sayfayla şekillendirilmiş.
İç kapaklardan birinde, kimlik bölümünde, bilgilerin yeraldığı bölümde:
-Özkaynak Dergisinin ek yayınıdır, yazılıyor. İçindekiler bölümünde; Fatiha suresi, Divan-ı Kebir’den-Hz. Mevlâna, Muhammed Suresi, Fetih Suresi, Şems Suresi, İnşirah Suresi, Dua, İhlâs Suresi gibi başlıkların bulunduğunu görüyoruz.
Açıklamalar var iç sayfalarda, belirli düzenlemeyle, özel düzenlemeyle, kareler halinde verilmiş. Bunlardan:
Allah: Bütün kemal sıfatlarını, kendinde toplamış olan Yüce Yaradan’ın özel ismidir,
- Er Rahman: Bütün kullarına ve mahlukata merhamet eden, acıyan ve onları koruyan
- Er Rahim: Ahiret de müminlere merhamet eden ve acıyan,
- El Melik: Mülkü ve saltanatı mutlak ve devamlı olan padişah,
- El Kudüs: Her türlü ayıptan ve noksanlıktan pak ve uzak olan,
- Es selâm: Ey her türlü afetlerden ve noksanlıklardan uzak olan, kullarına selâmet veren,
- El Aziz: Her şey üzerine galip ve güçlü olan,
- El Alim: Her şeyi çok iyi bilen.
Bu tür açıklamalar sürüyor:
Özkaynak dergisinin yayınlarının ana çıkış noktası. Hz. Mevlana.
Özkaynak Dergisinin ek yayını, kitap.
Hz. Mevlana imzalı bölümler çoğunlukta.
31. sayfadan:
Ey yokluğun yegâne manası,
Ey manaların eşsiz ve tek olan manası,
Yüce Allah’ım,
Yoklukta sükun bulmayı nasip et..
Dualar, dualar.. Allaha karşı görevlerimiz, yerine getirmemiz gerekenler. Bunların bir bir sıralanışı...
Sayfa 60’dan: Ey yüceler yücesi Allah’ım; Biz aciz ve muhtaç kullarına, yeryüzüne, gökyüzüne sunduğun o rahmet elini görmeyi ve O’na sımsıkı yapışmayı nasip et.
***
Abdulhadi Bay’dan:
Farkında mısın?

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gaziantep ilimiz merkezinde, tarih, kültür, sanat ve edebiyat dergisi olarak üç ayda bir yayınlanmaya başlayan “Kumru” Dergisinin ikinci sayısı bizlerle selamlaştı. 32 sayfalık “Kumru” Dergisinin sahibi Abdulhadi Bay. Yazı İşleri Müdürü: Mehmet Nacar, Genel Yayın Yönetmeni: Gülhun Ertilav. Tebriklerimizi sunuyoruz efendim.
FARKINDA MISIN?.
Abdulhadi Bay’ın 72 sayfalık, Kumru kitapları arasında gün yüzü gören şiir kitabı. Önkapakta bir dörtlük var. şöyle:
Bir kez gözlerime bakarak geçtin,
Yaktığın ateşin farkında mısın?,
Gönlüme kelepçe takarak geçtin,
Sen bu çilekeşin farkında mısın?.
Laf aramızda, Abdulhadi Bay’ın, durumu pek iyi değil. Her şey karmakarışık olmuş.
Mehmet Nacar arkadaşımızın bir sunuşu var. Buranın bir yerinde sayın Nacar; “Şiirlerinin çoğunluğu sevda ve sevgi şiirleridir. Taşlamaları ise bir başka güzellikte, muhatabına acıyacağınız türden şiirler” diyor.
Abdulhadi Bay’ın dünyası rengârenk çiçeklerle dolu. Bu çiçeklerin solmadan masalara konulması gerektiğini, koklanması gerektiğini anlatıyor sevgi şiirlerinde. Hece vezni türüyle yazdığı, mısraların oluşumunda zorlanmayan bir genel görünümün hissedildiği şiirleri zaman zaman orta boy-görünümle de karşımıza çıkıyor. Kitabın adı olan ve ön kapaktan aldığımız dörtlüğün bulunduğu şiirin adı “Farkında mısın?”..
Sen daha goncasın, kanma ha kanma, boşuna, bunca ızdırabı, esmer güzeli, yakarsa kötü, aşığın gönlüne, baktığın mı var?, gül dikmiştim, gibi başlıklarla verilen, sayfalara aktarılan şiirlerde sevgi var, beklenti var, zaman zaman hüzün yolculuğunun ayak izleri var.
Sayfa 45’de karşımıza çıkan “Güller bıraktım” dan bir dörtlükle devam edelim:
Hayallerim harman oldu yığıldı,
Hasretinden aklım fikrim dağıldı,
Damarımda kan kalmadı sağıldı,
Ömür bitti, ben yarışı bıraktım.
Abdulhadi Bay: 13 Ekim 1959 tarihinde Gaziantep’te doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde okudu. Memuriyet hayatına Burdur-Bucak Endüstri Meslek Lisesi Matematik öğretmeni olarak başladı. Bir süre Matematik öğretmenliğiyle serbest Avukatlığı birlikte yürüttü. Küçük yağlarda şiir yazmaya başlayan Abdulhadi Bay, Gaziantep’te serbest Avukat olarak çalışmalarını sürdürüyor.
***
Mehmet Kıyat’dan:
Karanlığın gölgesinde

Prof. Dr. İSA KAYACAN
Karanlığın gölgesi olur mu?. Oluyor demek ki, var demek ki!..
Ünlü ve usta şairlerimizden Mehmet Kıyat’ın bana gelen son kitaplarından birinin adı: Karanlığın Gölgesinde.
Merkezi Ankara’da bulunan “Mutluson Yayınları” arasında 96 sayfayla günyüzü gören, gösterilen bir şiir kitabı efendim.
İki kısa, ikişer mısralık şiirle söze başlanıyor. Bunlar;
1-Şirin belleğini atlama çocuk,
Unutma başlangıcın öyküsünü.
2-Ar damarı çatlak bu adamlarla,
Aydınlığa çıkamayız güzelim.
Kitabın adı olan “Karanlığın gölgesinde” Şiiri 7 nci sayfada karşımıza çıkıyor. Mısraları uzunca bir anlatımın ürünleri… Bu şiirden de kısa bir alıntı yaparak devam edelim. Buyurun:
Karanlığın gölgesinde bekleyerek, tüketmedik yaşamı,
Ayrıcalık kapılarını zorlayarak, yüzler sürüp,
Sırıtık bir bencillikle, borçlanmadık kötülük çobanlarına,
Ağdalanmış duyarlıklar peşine takılarak,
Ses ve sözden uzak, yasak yasak gezerek ortalıkta,
Yazının dilinden kaçan aymazlıkla ısınıp,
Suya tirit sözlerle çıkmadık alanlara.
Mehmet Kıyat’ın anlatım biçimi, yumuşak-taze. Duyguların içinden seslenip gelme ustalığı gözleniyor hemen. Bu anlayışla oluşturulan mısralar, şekillendirilen şiirler çoğunlukta. Dönek tutkulardan, köküne kibrit suyu dökülenlerden, evde kalmış kimsesizliklerden sözediliyor uzun uzun. Ve buz dağları sıcaklığı çıkıyor karşımıza “Karanlığın gölgesinde”nin 84 ncü sayfasında. Buradan:
Uydulaşa uydulaşa tükettiğimiz yaşam,
Kısa devre yaptırılmış umutla filizlenen
Belirsizlik açmazları, gösterge çıkmazlarında,
Gerçeklikten uzak, hep düşselde kalarak,
Yineleme korkularına yenik düşen emekle,
İçerikten yoksun, yarım yamalak çabalar.
***
Biz 39 Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bir dergi adı: Biz 39. Kırklareli Şair, Yazar ve Sanatçılar Derneği tarafından Eğitim ve Kültür - Sanat Dergisi olarak yayınlanıyor. 8 nci sayısı bana ulaştı bu derginin.
İki ayda bir yayınlanan “Biz 39”un kimliğine bakıyoruz:
Dernek adına sahibi: Mustafa Ermiş.
Yazı işleri müdürü: Ümeyra Aras.
Genel yayın yönetmeni: Ahmet Umut Kızılarslan.
Yazışma: Mustafa Kemal Bulvarı, Kültür pasajı No: 33 Kırklareli.
Mustafa Ermiş imzalı “dostlarım” başlıklı bir başyazı, sunuş-takdim. Bir yerinde, “Kültür, sanat ve tarih önemlidir. Hele de halk edebiyatı çok önemlidir. İnsanımızın edebiyatı ve geçmişi bu halk edebiyatının içinde yazılı tecrübeler, deneyler sayesinde aydın ve onurlu yaşamak yolu açılabilir” deniyor.
Öteki sayfalarda, yazılar, şiirler dikkat çekmekte. Umut Kızılarslan’ın “Köprü” adlı şiiri:
Cümleler kurdum,
İsimler arasına,
Kelimeleri can yerlerinden ilikledim,
Sen tuttun,
Birbir çözdün harflerimi,
Şimdi,
İsmime gelemiyorsun!..
Dergi içinde yeralan isim ve imzalardan bazıları: Mustafa Ermiş, Uluğ Turanlıoğlu, Hümeyra Aras, Yrd. Doç.Dr.Aysun Eyüboğlu, Erşen, Zekeriya Kurtulmuş, Buket Gövce, Asu Kayat, Nalan Güven, Vahit Lütfi Salcı, Özdemir Admeş, Tulay Sarayköylü, Cemal Şimşek, Adnan Uzal, Cahit Sıtkı Tarancı.
Kırklareli Belediyesiyle-Dernek ortaklaşa şiir yarışması düzenlemişler. Sonuçları açıklanmış bu yarışmanın. Arka kapakta Mustafa Ermiş’in “Elma gülü” adlı, başlıklı beş ayrı bölümden oluşan şiiri dikkat çekiyor.
Bu şiirden:
Acı köy türkülerine,
Küçücük ellerine,
Elma gülü.
*
Şimdi var hasretinle
Kanayan gönlüm düzelsin,
Eyy özelim,
Elma gülüm,
Sen gülerken de
Sen ağlatırken de güzelsin.

Hiç yorum yok: