17 Aralık 2010 Cuma

Dr. Yusuf Ekinci’den: Ahilik
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar, dergiler.. Yayınlandıkları günlerde veya sonraki günlerde bize ulaşanlar. Ulaştırılanlar bunlar içinden, arasından.

Hemşehrim Dr. Yusuf Ekin
ci’nin “Ahilik” adlı araştırması, genişletilmiş 10. baskısıyla bana ulaştı. 494 sayfalık kitabın ilk sayfası, Dr. Ekinci’nin biyografisiyle başlıyor.
Sonra önsöz var hocanın kendine ait olsa gerek. Bir yerinde, “Kitabı yeniden düzenlerken eleştirileri ve önerileri değerlendirdim. Ahilik ve Ahi Birliklerini günümüzle daha fazla ilişkilendirmeye çalıştım” deniliyor.

Beş bölümden oluşan “Ahilik” adlı kitabın içinde yer ala
nların ana başlıkları, şöyle karşımıza çıkıyor: Ahilik, Ahi Birliklerinin kuruluşu, Ahi Birliklerinin faaliyetleri, Ahi Birliklerinin çözülmesi, TKY-Standardizasyon.
Ana başlıklar altındaki ara başlıklara bakıyoruz. Bunlardan, dikkat çekenler:

-Değişim karşısında Ahilik, Ahilik ve insan, Ahilik ve toplum, Ahilik ve ekonomi, günümüz görgü kurallarıyla, Ahilik görgü kurallarının karşılaştırılması, Ahi Birlikleri ve loncalar, Orta Sandıkları, Ahi Birliklerinin yönetimi, Esnaf Şeyhi, yönetim kurulu, Büyük meclis, İş hayatının düzenlenmesi, Dayanışma, sosyal faaliyetler, yamaklık, çıraklık, kalfalık ve ustalık dönemleri, Çıraklık, kalfalık, ustalık merasimleri, Katılımcı liderlik, Kalite, standart ve Ahilik, Standardizasyonun önemi,.. Ahilikle ilgili verilen bilgilere bakıyoruz. Bunlar:

Ahinin üç şeyi açık, üç şeyi kapalı olmalıdır.

Açık olanlar: 1- Eli açık olmalı; Yani cömert olmalı, 2- Kapısı açık olmalı; Yani konuksever olmalı, 3-Sofrası açık olmalı; Yani aç geleni tok döndürmeli,

Kapalı olanlar: 1-Gözü kapalı olmalı, Kimseye kötü bakmamalı, kimsenin ayıbını görmemeli, 2-Dili bağlı olmalı, Yani kimseye kötü söz söylememeli, 3- Beli bağlı olmalı, Yani kimsenin ırzına, namusuna, haysiyetine
ve şerefine göz dikmemeli.
Peki “Ahilik” deyince ne anlıyoruz? Bu sorunun cevabı 15. sayfada veriliyor: Günümüzde Ahilik esnafa özgü bir kavram olarak algılanmakta, Ahilik denilince esnaf, esnaf denilince de Ahilik akla gelmektedir. Ancak, bu kavramın günümüze ve geleceğe ışık tutan daha derin ve geniş anlamı da vardır.

Ahiliğin, Türklerin İslamiyeti topluluk halinde kabul ettikleri yıllarda, Türk örf ve adetleri ile İslam inancını kaynaştırmak amacıyla geliştirilen bir düşünce sistemi ve yaşama tarzı olduğu söylenebilir.

Dr. Yusuf Ekinci: 21.03.1943 tarihinde Burdur’da doğdu. Isparta Gönen İlk Öğretmen okuluyla, Balıkesir Necati Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümünden mezun oldu. 1987 yılında doktorasını verdi. İlkokul, ortaokul, lise ve dengi okullarda öğretmen ve idareci olarak çalıştı.

Milli Eğitim Bakanlığında, Şube Müdürü, Genel Müdür Yardımcısı, Daire Baş
kanı, Müsteşar Yardımcısı, Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı olarak çalıştı.
1995 yılında Burdur Milletvekili olarak seçildi. Türk-İş Genel Başkan Danışmanı olarak görev yapan Yusuf Ekinci’nin 11 ayrı kitabı yayınlandı. ***

Mustafa Ceylan’dan:
Bir yanardağ fışkırması
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Edebiyatımızın Antalya merkezli baş temsilcisi Mustafa Ceylan.. Önderliğinde yürütülen Gülce Edebiyat akımı çalışmaları hızla yayılırken, yurdumuzdan ve dünyanın değişik ülkelerinden ses getirirken mola verip, yeni yayınlarıyla da karşımıza çıkıyor Mustafa Ceylan. Mustafa Ceylan, izlenmesi zor başarıların altına imza atar.
Yenilerde bana ulaşan bir kitabı “Bir Yanardağ Fışkırması” yıllardır ilgiyle, izlediğimiz, dinlediğimiz bir şiirin adı. Kitap yenilerde bana ulaştı, ulaştırıldı.
72 sayfayla “Gülce şiirler” çerçevesinde yayınlanan kitap da yer alanlar, yine gülce edebiyat akımındaki şiir anlayışı çerçevesindeki bir anlayışla yazılmış, sayfalara aktarılmış.
Örneğin, sayfa 29’daki “Asker oğul” başlıklı, adlı şiir, Gülce edebiyat akımının yiğitçe, tarzında ele alınmış kaleme alınmış. Bu şiirin girişinden:
Anaların ağıdını,
Dindir gayri asker oğul!,
Dağ başından paçavrayı,
İndir gayri asker oğul!..
Bir yanardağ fışkırması adlı kitapda yeralan şiirler, Gülce edebiyat akımının örnekleriyle şekillenmiş, şekillendirilmiş, sayfalara aktarılmış. Mustafa Ceylan’ın büyük emek verdiği bir edebi alan çalışması. Kutluyor, sevgi ve saygılar sunuyorum.
Yıllardır, Mustafa Ceylan okuyuşlarıyla alkışladığımız, bildiğimiz, tanıdığımız kitabın adı olan şiir “Bir yanardağ fışkırması” kitabın arka sayfasında karşımıza çıkıyor. Bu şiirden iki dörtlük alalım ve noktamızı koyalım efendim.
Bir yanardağ fışkırması,
Benim gönlüm, deli gönlüm.
Ceylanların hıçkırması,
Benim gönlüm, deli gönlüm.
***
Kanatlanıp göğe uçar,
Kendisinden kendi kaçar,
Hasret hasret çiçek açar,
Benim gönlüm, deli gönlüm. ***
Mustafa Ceylan’dan: Anadolu Efsaneleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Sanat ve edebiyatımızın yaşayan ustalarından, gülce edebiyat akımının baş mimarı, yöneticisi, yıllarla birlikte eskimeyen bir sevgi bağını yaşattığımız Mustafa Ceylan.
Antalya’dan sesleniyor. Yazdıkları, yayınladıkları beğeniliyor. Alkışlanıyor, izlenmeye devam ediliyor.
Yenilerde bana ulaşan kitaplarından birinin adı: “Anadolu Efsaneleri” Gülce yayınları arasında 130 sayfayla okurlarına ulaşmış, ulaştırılmış.
Mustafa Ceylan, Antalya’da oturuyor ya.. Kitap Antalya Efsanesiyle başlamış. (Gülce-bahçe)den sözedilerek, kaydedilerek yola çıkılmış. “Yaralı Ceylan ve Avcısı”ndan sözediliyor. Şöyle başlıyor.
Dinleyin ağalar, dinleyin beyler,
Eritir zamanı bu halkın gücü.
Özlem duyuyorsa kahramanına,
Diriltir mezardan bu halkın gücü.
***
Dilsize söyletir, gösterir köre,
Aminle, duayla dertlere çare,
İsterse indirir doruktan yere,
Çürütür tahtları bu halkın gücü.
(Gülce-Bahçe)-Balıkesir Kız Efsanesi, Burdur adının efsanesi, Ankara-Elmadağ gelin kayası efsanesi, Bayburt efsaneleri, Burdur Salda Gölü efsanesi, Edirne Kırkpınar efsanesi, İzmit-Dil iskelesi efsanesi, Kayseri ağ gelin efsanesi, Ordu Asarkaya efsanesi şeknesi, İzmit-Dil iskelesi efsanesi, Kayseri ağ gelin efsanesi, Ordu Asarkaya efsanesi şeklinde devam edip gidiyor efsaneler, efsanelerin anlatımları.
Mustafa Ceylan, edebiyatımız için en zor olanların seçiminde önde, bunların yazılıp, değerlendirilip anlatım sıralamasında önde.. Kısacası Mustafa Ceylan her yerde ve her zaman önde.
Sayfa 39’da başlayan Burdur Salda Gölü Efsanesi’nin giriş bölümü, girişi efendim:
Rengini topraktan,
Gökyüzünden ve sudan,
Alan doğa harikası,
Güzeller güzeli bir göldür,
Dünyanın ikinci temiz suyu,
Mars ile örtüşür toprak yapısı,
Türkiye’nin ikinci derin gölü Salda,
Yaşıyor dipdiri efsanede, masalda.**
GÜNÜN SÖZÜ: Mustafa Ceylan; her yerde her zaman açık farkla önde.. ***
Mustafa Ceylan’dan: Kapadokya güneşleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bir tahlil uzmanı, araştırmacı, şair-yazar Mustafa Ceylan’ın birbiri ardına yayınladığı kitaplarından biri daha: Kapadokya Güneşleri. Tahlil..
66 sayfalık kitap da; Sabit İnce, Rasim Köroğlu, Nedim Uçar ve Mümün Uluç’un şiir dünyaları ve Kapadokya sevdaları tahlil ediliyor, inceleniyor..Mustafa Ceylan sonuçları ortaya çıkarılıyor, sayfalarda sergileniyor.
Önsözün sonundaki cümleler: Rasim Köroğlu’nun o külüstür “arabası”na dolaşıp, şiir akrabalarımla nice cihanları ve nice dolunayları dolaştım.
Sabit İnce’nin “Anadolu derdi” derdimiz oldu da, en çok Nedim Uçar’ın dağ başlarına bağdaş kuran yıldızlarına ve sislerine tutundum.
Ve bir anda karşıma müthiş bir enerji santralı çıktı ki, Mümün Uluç isimli bir fırtınanın etkisinden kurtulamadım. EN çok da bu etki ile bu kitabı çıkarma gayretine giriştim…
Aşağıya imzalarıyla birlikte alacağım şiirler, Mustafa Ceylan’ın inceleme ve tahlilleri sonunda “Kapadokya Güneşleri” adlı kitabının sayfalarına aktarılanlar arasından seçilen dörtlükler olacak efendim. Buyurun:
SABİT İNCE’DEN
Kim ne derse varsın desin,
Benim derdim Anadolu.
Dost düşmanım bunu bilsin,
Benim derdim Anadolu.
RASİM KÖROĞLU’NDAN
Sanmayın ki felek hoş tuttu beni,
Ne doldurdu, ne de boş tuttubeni,
Düşmanın attığı değmeden geçti,
Hep kendi attığım taş tuttu beni.
NEDİM UÇAR’DAN
Vadilerin yeşil kuytularında,
Vişne çürüğüne çalan akşamlar.
Sahillerin mavi sığ sularında,
Pembe hülyalara dalan akşamlar..
1- Nihayet kesesini doldurmaya ve milletin sırtından para kazanmaya niyetli olmayan bir kültür elçisi, bir sanat sevdalısı, bir koca yüreke rastladım. Çok şükür! Bu kültür ve sanat sevdalısı, Kapadokya tutkunu abide bir şahsiyetin adı: Mümün Uluç. (Mustafa Ceylan, sayfa:55)
2- Ortaokul yıllarımdan 1993’lü yıllara kadar şahsen benimle ilgili bir araştırma yapacakların ağabeyim, hocam İsa Kayacan’ın anılarla yüklü dev kitaplarına başvurmalarını önermekteyim. Kayacan usta ile sanat-kültür-edebiyat yolculuğumuz hep ağabey-kardeş ilişkisi içinde geçmiştir ve son nefese kadar da devam edecektir (Mustafa Ceylan, Kapadokya Güneşleri, sayfa: 12)
***
İsa Kahraman’dan, İsa Kayacan’a
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bazen, iki isimle yan yana gelen, adaşlıklarıyla yan yana gelenler olabilir. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Kütahya’dan İsa Kahraman, Ankara’dan İsa Kayacan. İsa Kahraman’ın bu satırların yazarı İsa Kayacan’a bir mektubu ve arkasından, bendenizin “Bana Yazılan Şiirler” adlı kitabında (kitabımda) yeralamayan, baskı sonrası yazılan bir İsa Kahraman şiiri var. Buyurun birlikte okuyalım:
Muhterem hocam, Prof. Dr. Sayın İsa Kayacan; Son kitabınız olan (128.kitap) “Bana Yazılan Şiirler” adlı eserlerinizi bendenize göndermek lütfunda bulundunuz. Bin teşekkür, bin dua. İhya ettiniz. Öylesi bir kitapta benim bir çalışmamın olmaması, beni üzdü. O ha’let-i ruhiye ile kaleme aldığım şiirimi ekte sunuyorum. Kayda değer bulursanız, uygun bir yerde değerlendirirsiniz, nihai karar sizindir.
Bu vesile ile: Şiirimde de bahsettiğim gibi, garip Anadolu’mun garip şairlerine kol, kucak açarak onların elinden tutmaya devam edeceğinizden eminim. Bu sizin karakteriniz.
Bana düşen: “Allah size hayırlı, sağlıklı, uzun ömür versin. Siz de bu manada Türk kültürüne hizmet etmeye devam edebilesiniz” duasını size (Halisane) yollamaktır. Allah kabul buyursun.
Sevgili hocam, hoşça kalın, Allaha emanet olun efendim (İsa Kahraman, Kütahya, 18.07.2010)
İSA KAYACAN’A
Garip Türkiye’mde nice şairin,
Kalbine tercüman, dili Kayacan.
Tutunacak dal ararken nicesi,
Uzanıp kavrayan, eli Kayacan.
***
Ece’den Tefenni, sonra Burdur’a,
Yörük yola girmiş, mümkün mü dura,
Çarık varsa şükür, nerde kundura,
Dinler mi yağmuru, seli Kayacan.
***
Ece Dergisiyle yaktı ocağı,
Süslüyor kaç kitap, köşe bucağı,
Herkese açıktır, kolu, kucağı,
Sevdiğine bağlar, beli Kayacan.
***
Az yardım etmedin, adaşım bana,
Halis dua, hiç gider mi yabana,
Rahmet olsun, anan ile babana,
Yaptırmıştı köye, yol, Kayacan.
***
Demir attın Ankara’ya varmakla,
Mücadelen kutsal, dişle, tırnakla,
Aran da çok iyi Cenab-ı Hak’la,
Yedirmez mi sana, balı Kayacan.
***
Şair, yazar, katip, otelci, hancı,
Hem maddi, manevi, çektin çok sancı,
İkimizde olduk sonra ormancı,
Sevdik hem ağacı, gülü Kayacan.
***
Dile kolay rakam: Yüzyirmidokuz,
Kaç kişi yazmıştır, boş lafa tokuz,
Bunca kitap yazdın, “oku”da yokuz,
Yeri; desem sana, Deli, Kayacan.
***
Bir İsa’dan, bir İsa’ya selam var,
Aramızda boş laf değil, kelam var,
Hem adaşın, birde torun balam var,
Oda bir Allahın, kulu Kayacan..
İsa KAHRAMAN (18.07.2010-Kütahya)
Not: Bu şiirle, İsa Kayacan’a yazılan şiir sayısı 244’e, şiir yazan şair ve ozan sayısı 131’e yükselmiştir.
***
Hemşehrim Emine Önal’ın üç şiiri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Antalya’da yaşayan, Burdurlu hemşehrim Emine Önal’ın üç ayrı şiiri var masamda yenilerde gelen. Bunlardan ilki:
MEÇHUL KÖY (Emine Önal)
Ta orda bir ağaç gördüm uzakta,
Kurumuş dalları, dibinde üç yapraklı bir yonca.
Su görmemiş besbelli, bakılmamış, büyümemiş benim gibi.
Ta orda bir ev gördüm uzakta.
İçinde, zavallı ak sakallı bir insan,
Ağaca bakıyor durmadan.
Gücü yok ki sulasın o ağacı
Tutmuyor ki elleri, toplasın meyveleri.
Orada güneş doğar, uzaktan uzağa batar.
Yaşlı adamın tepesinden iner,
Kaybolur zaman zaman.
Tıpkı senin kayboluşun gibi,
Her zaman.
İkinci şiir “Kimsem yok” başlığının taşıyıcısı. Bu şiirdeki Emine Önal duygularına bakalım
Buyurun:
KİMSEM YOK (Emine Önal)
Arpayı erdirdim, buğdayı biçtim.
Koyunu ayırıp kuzuyu seçtim.
Yavrular derdinden gurbete düştüm.
Gurbet elin zerre kadar tadı yok.
Göç ettim gurbete yok ki hiç param.
İmrendim ellere sosyete olan,
Köyümde yediğim bir kuru soğan.
Gurbet elde baklavadan farkı yok.
Sabah olur, herkes gider işine.
Gamın sefaletin düştüm peşine.
Gurbet elde bir iş gelse başına.
Kapını açacak hiçbir kimsem yok,
Son Emine Önal şiirinin adı: “Ana”. Sekiz ayrı mısradan meydana gelen “Ana”nın mısralarına dönelim, bakalım. Nelerle karşılaşacağız:?
ANA (Emine Önal)
Ham doğurup besleyen, hem giydirip süsleyen,
Kanadında gizleyen, anadır o anadır.
Sen ağlarken ağlayan, sen gülerken o gülen,
Evlat yoluna ölen, bir melek insandır o.
Analar baş tacıdır, baba dert ilacıdır.
Meyveler ağacıdır, kırılmaya gelmez o.
Analı kuzu hey kuzu, anasız kuzu vay kuzu.
Hem oğlanı, hem kızı doğuran anadır o anadır.
***
Gölhisar Gündem Gazetesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur merkez ve ilçeleriyle ilgili her türlü haber beni yakından ilgilendirdi, ilgilendirmeye devam ediyor.
Halk ozanı, araştırmacı, yazar ve gazeteci Osman Akkoç’tan bir ‘tomar’ gazete aldım. Kendisinin de yazarları arasında bulunduğu “Gölhisar Gündem” Gazetesiydi gelenler.
Burdur ilimize bağlı, Gölhisar ilçemizde haftalık yayınlanan bu gazetenin, yani Gölhisar Gündem’in, Kurucusu: İbrahim Nanecioğlu, Sahibi: Bülent Okunakol, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: İbrahim Erbay, Hukuk sorumlusu: Av. Mustafa Demirörs, Sayfa editörü: Halil Sanlı, Muhabir: Serkan Bilgiç.
Küçük boy 12 sayfayla, haftalık olarak okurlarının karşısına çıkan, çıkarılan Gölhisar Gündem’in, 240,41,44,45,46 ve 248 nci sayılarının sayfalarına şöyle bir göz atalım:
Köşe yazılarıyla okurla merhabalaşanların, ilk sayfalardan anonslarında; Eyüp Ersoy, Bülent Okunakol, Osman Akkoç, Necdet Ergün, isim ve imzalarıyla karşılaşıyoruz. İlk sayfalar, Gölhisar yerel haberleriyle şekilleniyor. Bazı haber başlıkları:
-Gölhisar’da başarılı sera modeli, Burdur’da parlayan iki yıldız: “Kibyra ve Sagalassos”, Çavdır’da Anadolu Öğretmen Lisesi yapılıyor, Altınyayla çevre yolu inşaat çalışmaları devam ediyor, Lütfen tarlanızdaki anızları yakmayın, Dirmil’de anıt ağaçlar tescilleniyor, Yusufça çevre yolu ve Çamköy yolları hizmete girdi, Gölhisar sanayi sitesinin bitmeyen çilesi, Gölhisar şehir stadyumu modern tribüne kavuşuyor, Yüksekokul öğrenci sayımız düştü, vd.
İç sayfalarda, Osman Akkoç’un hazırladığı yöresel bulmaca, değişik haberler, araştırma yazıları, makaleler, Şimdi makalelerden, imza sahiplerinden de sözederek bazı cümleler alalım, nakledelim efendim:
-Yaklaşık 20 yıl önce yapımına başlanan peyderpey bitirilerek sanayi esnafımızın Gölhisar ve çevre halkının hizmetine giren bu sanayi sitemize halâ modern bir görüntü verilememiş, yerüstü ve yer altı alt yapı çalışmaları bitirilememiştir (Bülent Okunakol, Sayı: 246)
-Varken bir şeyin kıymetini anlamamak, yok olduğu zamanda biz niye bu işin kadrini bilemedik deyip, ahlar-vahlar çekeriz (Eyüp Ersoy, Sayı:240)
-Ev sahibi, eğlence bitti, haydi gidin artık diyemez. Ama, davul ve zurnalar yada sazlar, bunun bittiğini halkımıza anlatmayı başarmıştır. Ancak, bunlar bundan 30-40 yıl öncesine kadar yapılıyordu. Şimdi zaman zaman yapılsada değeri kalmamıştır. Çünkü hoparlör ile söyleniyor (Osman Akkoç, Sayı: 244)
-Bu dünyada kimseye güvenmeyecek miyiz?. İnsanlık öldü mü? Yazışmaya ne gerek var? sözleri ne yasal olarak, ne de dinen geçerli değildir (Necdet Ergün, Sayı: 246)
***
Güzide Gülpınar Taranoğlu’dan
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirimizin, sanat ve edebiyatımızın duayenlerinden Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun şiirleri, duygu zenginliği içinde karşımıza çıktı yıllardır. Güzide hanımın iki şiirinden, bazı dörtlükler vermek istiyorum aşağıda efendim. Bunlardan birincisi, Sen Gövermezsin başlığının taşıyıcısı. Bu şiir üç dörtlükten meydana geliyor.
Şiirin tamamı:
SEN GÖVERMEZSİN (Güzide Gülpınar Taranoğlu)
Kış geçer bahar gelir
Zaman zamanda erir
Yine dallar göverir
Niçin sen gövermezsin?
***
Kulak duyar göz görür
Rüzgar eser ses verir
Dünya hep yenilenir
Niçin sen gövermezsin?
***
Gecenin ardında gün
Acı gıda beş öğün
Aşkıyla övündüğüm
Niçin sen gövermezsin?
İkinci Güzide Gülpınar Taranoğlu şiirinin adı “Ben”. Altı dörtlükten oluşturulmuş bu şiir. Üç ayrı dörtlüğü anılan şiirin:
Kötülük bilmedim, nedir, nasıldır
İnsanda iyilik özdür, asıldır
İnsanlar çiğ sütle büyümüş kuldur
İkiyol, şeytani, rahmani yoldur.
*
Doğruyu bulmalar zormudur sanki
Allah’ı bilmekle olur inanki
Din-iman ayarlar canda ahengi
Allah’ım, adınla ömrümü soldur..
*
Kul kula etmesin asla eziyet
Meydana fışkırır o kötü niyet
Herkesin sonları aynı nihayet
Allah’ım daima huzuru buldur..
***
GÜNÜN SÖZLERİ:
Her gecenin ardında insan yeniden doğar/Sevgi cennet bağının bir ilahi yoludur/Sevgiliden uzakta haz yaşanmaz (Güzide Gülpınar Taranoğlu)
***
Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun Duygu harmanından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Edebiyatımızın bilinen, önde gelen isim ve imzalarından Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun rahmetli eşi Dr. Bilal Taranoğlu için yazdığı şiirler içinden, “Duygu Harmanım” adlı şiir kitabından seçtiklerimizden efendim. “Yarabbi” adlı şiir dört dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin iki dörtlüğü:
Bunaltma Allah’ım mümin kulları,
Işısın hayıra giden yolları,
Helalın elinden olsun malları,
Şeytana hiç fırsat verme Yarabbi.
***
Adını anmadık anım yok benim,
Sensiz gücüm yok dermanım yok benim,
Bilirim sayende karnım tok benim,
Ömrümü zamansız dürme Yarabbi.
***
Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun dörtlükleri var, duygu yüklü, anlamlı.
Bu dörtlüklerden ikisini de aşağıya alalım.
Buyurun:
Dün yanımda, bu gün sade canımda,
Kurduğumuz güzel dünya boşaldı,
Adı dilde aşkı her an kanımda,
Tutuştukça canım ona yol aldı..
***
Güzel düşler bilinmezler yolunda,
Yaşamanın tadı bitti sonunda,
Senden başka her şey bana yabancı
Ruhum kalbim acıların kolunda..
GÜNÜN SÖZLERİ:
1-Gözyaşı kulların kaderinde var / Zira insanoğlu, doğarken ağlar.
2- Pek çok insanın yüreği yıldızsız geceye benzer (Güzide Gülpınar Taranoğlu)
***
Cumhur Turan’dan: Anadolu Gemisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Cumhur Turan-Payda Yayıncılık kuruluşu, bir bütünlük içinde görünüyor, böyle değerlendiriliyor.
Merkezi Ankara’da bulunan Payda Yayıncılık kuruluşunun sahibi ve genel koordinatörü Gülendem Gültekin, bir yayın uzmanı. Dizgi ve sayfalara yerleştirme, düzenleme profesörü. Öncelikle kutluyorum, alkışlıyorum.
Cumhur Turan’un 10 rakamının üzerinde kitabı, Payda Yayıncılık kuruluşunun yayınları arasında bir arada günyüzü gördü. Bu kitapların sayfalarında gezmek kolay değil. Epeydir Cumhur Turan hocanın kitaplarının sayfalarında gezme gayreti içindeyim
Bir yeni kitap, roman “Anadolu Gemisi” adıyla Cumhur Turan imzalı. 140 sayfayla günyüzü görmüş.
Üçüncü sayfanın girişi, romanın başlangıcı:
-İki arkadaş Karşıyaka’da bir bankın üzerine oturdular. Bir süre suskun İzmir körfezini seyrettiler. Karşıyaka iskelesinden Konak iskelesine gidecek gemi kalkmak üzereydi. Geminin motorunun manevra yaparken çıkardığı görüldü, çırpındığı suyun hışırtısı ile karışarak onlara kadar geldi. Bir hafta önce karneler dağıtılmış, ikisi de sınıflarını geçmişlerdi. Yeni öğrenim yılında, ilköğretim yedinci sınıfa devam edeceklerdi. Uzun bir yaz tatili onları bekliyordu”
Bu Cumhur Turan hocanın, Anadolu Gemisi için yaptığı giriş. Sonraki sayfalarda anlatım-anlatımlar devam ediyor. Olaylar gelişiyor, zaman zaman çıkmazlara girilir gibi görünse de, bir çıkış yolu mutlaka bulunuyor.
Anadolu Gemisi adlı kitabın bir anlamda özeti şeklinde görülenler, kitabın arka kapağına konulmuş. Buradan aldıklarımız:
-Murat ile Oğulcan, martılara simit atmayı bir anda bırakarak; Burcu ise, aynı anda yerinden bir yaya gibi fırlayarak, Özge’nin parmağını uzatarak gösterdiği gemiye doğru baktılar. Bir anda hepsinin bakışları Özge’nin gösterdiği gemide toplandı.
Güvertede olan diğer yolcularda; “ne oluyor” dercesine bir merakla o noktaya bakmışlardı. Bu bakış anının sessizliğini Murat bozarak;
“Anadolu… Anadolu”…
Geminin bordasında yazılı adını üst üste iki kez sesli olarak okumuştu. Bu okuyuş diğerlerini de ateşleyince, dördü birden:
“Anadolu.. Anadolu”, diye yineleyip, ellerini çırparak zıplamaya başladılar. Birden o gemi ile aralarında bir gönül bağı kuruluvermişti…
***
Mektubun satırlarından, şiirin mısralarından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bana gelenler.. Mektuplar, şiirler. Bunların genel bir değerlendirme içinde ele alınışları, sayfalara aktarılışları. Mektubun satırlarından, şiirin-şiirlerin mısralarından seçtiklerimiz, sıraladıklarımız:
Değerli dost, Sayın İsa Kayacan; Sizin aklınıza gelen, başkalarının aklına esmiyor. Bizim insanlarımız, menfaat dünyasını seviyor galiba!. Bana öyle geliyor. Son kitabınız “Bana yazılan şiirler” in arkasına son söz yazan dostumuz Mansur Ekmekçi’nin yazısı hala kafamı kurcalıyor. O yazıyı arka sayfaya almanın tam yerine isabet etmesi beni çok memnun etti. Her okuyanın gözlerinde bir soru işareti bırakacaktır o yazı. Bilirim ki siz, benim gibi normal yaşantınızın yanında paraya yüz vermeyensiniz. Doğal bir görüş düşüncesiyle hareket etmenizin size çok şeyler kazandırdığına, ruh sağlığıyla söylüyorum.
Ben, bunca yıl Avrupa’da yaşadığım halde, yetmişli yıllardan sonra dost edinemedim. Sizi de keşke o zamanların içinde tanısaydım. Gazetelerden tanıyordum ama, demek ki irtibat kuramamışız. Şimdi sizi tanımış oldum. İyi niyet sahibi değerli bir şahsiyet heryerde, her adımda tanınan tertemiz kişiliğe sahip bir yüreksiniz. (Kemal Petricli Köln-Almanya, 15.09.2010)
ŞİİRLERİMİZ BİRDAL CAN TÜFEKÇİ’DEN
İki şiirimiz, daha doğrusu Birdal Can Tüfekçi imzalı iki şiir var masamda, elimde. Bu şiirler 5 dörtlükten oluşan “El Beni”, yine beş dörtlükten oluşan “Görmek İsterim” adlarının taşıyıcıları. Bu şiirlerden ikişer dörtlük alalım, nakledelim efendim:
EL BENİ (Birdal Can Tüfekçi)
Kaçılmıyor bu kaderin önünden,
Canan usandı, can koptu teninden,
Bir garibim, kimse bilmez halimden,
Acımadan dile koydu el beni.
**
Birdal der; bak hayaller oldu yalan,
Savruldu harmanım bağlarım talan,
Gurbet ellerinde, oldum perişan,
Öldürmeden, sala koydu el beni..
***
GÖRMEK İSTERİM (Birdal Can Tüfekçi)
Çiçek açsan yapraklanan dalımda,
Aklım kaldı al yanağın alında,
El ele çıkıp da, hayat yolunda,
Yar, yanımda seni görmek isterim.
***
Söylediğin sözler, cana, batınca,
Günü aya, ayı yıla katınca,
Hasta olup yataklara yatınca,
Yar, yanımda seni görmek isterim.
***
Birdal Can Tüfekçi Duygularından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Muğla ilimize bağlı, Dalaman ilçemizde yaşayan, buradan seslenen Birdal Can Tüfekçi’nin şiirlerindeki olgunluk, şiir yolculuğunda alınan mesafenin uzunluğu ve sağlamlığı hissediliyor, görülüyor artık. Tebriklerimi sunuyorum. Önce, dört ayrı dörtlükten meydana gelen “Divane aşık gibi” adlı, başlıklı Birdal Can Tüfekçi şiirinden iki dörtlük alalım, nakledelim:
Kağıdı kalemi, alıp da elime,
Bütün dertlerimi, yazasım geldi.
Sevda şarkılarını, salıp dilime,
Divane aşık gibi, gezesim geldi.
**
Söner mi yazmakla yürek yangını!
Koymam kimselerde, alcam ahdımı.
Beni ateşlerde, yakan zalimi.
Kör kurşunlara, dizesim geldi!.
Yazımızın son bölümünde veya ikinci-son bölümünde “Gözlerin” adlı, altı dörtlükten meydana gelen Birdal Can Tüfekçi şiirinin mısraları arasında yaptığımız gezinti sonunda, üç ayrı dörtlük nakledelim buradan:
Güneşli havada, şimşek çaktırır!
Baktığı her yeri, yakıp; yıktırır1
Beni benden alır, candan bıktırır1
Esir eder beni, senin gözlerin.
***
İçime kor düştü, sevgiden yana!
Ela gözlü o yar, bakınca bana.
Gülerdi, oynardı, şakırdı ama.
Ömrümden nice yıl, çaldı gözlerin.
***
Sanırsın bakınca, sever sayardı!
Dağları eritir, taşı oyardı.
Suskun duruşuyla, cana kıyardı!
Dermansız dertlere, saldı gözlerin.
***
Engin Çır’dan: İki şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İzmir’de yaşayan, Devlet Sanatçısı, şair – betsekâr Engin Çır’ın iki şiiri var masamda. Bunlar, “Bitti güzelim” ve “Yine bahar sensiz oldu” başlıklarının taşıyıcıları efendim. İlk şiir “Bitti güzelim” beş ayrı dörtlükten meydana geliyor. Üç ayrı dörtlüğü bu şiirin:
BİTTİ GÜZELİM (Engin Çır)
Çözüldü gönlümün sevgi bağları
Engel görür oldum küçük dağları
Aslıyı düşündüm geçen çağları
Uzayan yollarım bitti güzelim.
***
Kor oldu içimi yaktı gözlerin
Gözümden özüme aktı gözlerin
Gitme kal der gibi baktı gözlerin
Uzayan yollarım bitti güzelim
***
Derdimi içimden atmak istedim
Aşkın şerbetini tatmak istedim
Uzanıp dizinde yatmak istedim
Uzayan yollarım bitti güzelim.
Ve Engin Çır hocanın “Yine bahar sensiz oldu” dört ayrı dörlükten oluşan şiirinin tamamı ise şöyle karşımıza çıkıyor, bizimle selamlaşıyor. Buyrun birlikte okuyalım:
YİNE BAHAR SENSİZ OLDU
Yine bahar sensiz oldu nazlı yar
Yollarına otağ kurdum geçmedin,
Hasretinle gönlüm doldu nazlı yar
Pınarımdan bir yudum su içmedin.
***
Sevdim dedin uzak kaldın yıllarca
Günlerimi benden çaldın yıllarca
Her çeşmede nasip aldın yıllarca
Pınarımdan bir yudum su içmedin.
***
Gelir diye yollarına bakmıştım
Senin için ne türküler yakmıştım
Aşkın için seller gibi akmıştım
Pınarımdan bir yudum su içmedin.
***
Nicelere ne ümitler bağladın
Nice günler eller için ağladın
Kimi görsen aşık oldun çağladın
Pınarımdan bir yudum su içmedin.
Engin ÇIR - İzmir
***
Tefenni Ortaokulu mezunlarından bazıları ve Mithat Erden’den bir şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ilimize bağlı, Tefenni ilçemiz ortaokulundan 1950’li yılların sonunda mezun olanların bazıları.. Bunların isimleri, görev yaptıkları yerler..
Mithat Erden, eğitimci, araştırmacı-yazar ve şair. 1960 öncesi, Tefenni ortaokulunun Müdürü.. Tefenni sevdalısı bir usta. 23.10.2010 tarihinde, Ankara’daki evinde yaptığım ziyaretim sırasında Tefenni Ortaokulundan mezun olanların isimleri ve görev yaptıkları yerler itibariyle bir liste verdi bana. Bunlar şöyle sıralanıyor. (Görev yerleri sonradan değişmiş, bu isimler emekli de olmuş olabilirler):
1-Abdurruhman Özboyacı (Hakim Albay), 2- Hikmet Özbağcı (İst. Vali Muavini), 3- Ali İhsan Yüksel (Avukat), 4- Ramazan Erçiftci (Albay-Rusca Öğrt) 5- İsmail Çiftci (İzmir Savcısı), 6- Ali Çiftci (J. Albay), 7- İhsan Barın (Dusseldorf-Üniversitesi-Prof.), 8- Hüseyin Alper (J.Albay), 9- Mehmet Sunar (J.Albay), 10- Mehmet Yıldırım (J.Albay), 11- Veysel Yıldırım (J. Albay), 12- Yalçın Erten (Korgeneral, J. Gn. K.lığı), 13- Şali Çağlar (Prof. Hacettepe Ünv.), 14- Mehmet Kekeli (J.Albay), 15- Dr. Ali Sümer (İnegöl Hast. Baş. Tbb), Kadir Akın (Bakırköy Kaymakamı), 16- Kadir Uysal (Aydın Valisi), 17- Ömer Selimoğlu (Banka Müdürü), 18- Hulusi Selimoğlu (DYP Karamanlı ilçe Bşk).
BEN BUYUM (Mitat Erden)
Ben bir Türk’üm, ben bir Kürd’üm, ben Çerkez’im, ben Laz’ım
On beş dilden çalar, söyler ince telli bir sazım,
**
Köroğluyum, Rüstemi Zal, Dedekorkut, Kava’yım,
Ben dünyaya ışık saçan güneş, yıldız ve ayım.
**
Ben onurum, ben şefkatım, ben sevgiyim ben insan,
Ben yüzyıllar ötesinden gelip tarihler yazan.
**
Türkiye’yim, uygarlığın temellini atanım,
İnsanlığa özgürlüğü, kardeşliği katanım.
**
İster “he” de, ister “yok” de, ne dersen de ben buyum,
Ha Kabil’den, ha Habil’den gelmiş olsa da soyum.
**
Bildiğim şey, vurulmuşum tatlı şeker diline,
Zeybeğine, Lorkesine, kınalı ellerine.
***
Bildiğim şey sevdalıyım, toprağına, taşına,
Bildiğim şey adamışım canımı bu vatana.
**
Türkiyem bu anam, bacım, ilk göz ağrım kardeşim,
Türkiyem bu, has yavuklum, ışıl ışıl güneşim.
**
Kibele’yim, Afrodit’im, Ayzıt’ım ben, Gök Tanrım,
Onun için yaşıyorum, onun için bu dünyada ben varım.
**
Ben Ahmedi Yesevi’yim, Mevlana’yım, Pir Sultan’ım,
Her zerresi şefkat ile sevgi ile dolu kanım.
**
Dolamışım kollarımı güzel ince beline,
Anadolum, kurban olam yediveren gülüne.
**
İster “he” de ister “yok” de, ne dersen de, ben buyum,
Ha Kabil’den, ha Habil’den gelmiş olsa da soyum.
Mithat ERDEN (2003)

Hiç yorum yok: