KIBRIS TÜRKLERİNİN EFSANEVİ LİDERİ, RAUF RAİF DENKTAŞ’I UNUTMAYACAĞIZ
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yaşadıkları süre içinde, toplumların lideri, önderi, efsane ismi olanlar, olabilenler, vefatla aramızdan ayrılmalarıyla unutulmazlar, özlemle hatırlanmaya, anılmaya devam edilirler.
Rauf Raif Denktaş; Kıbrıs Türklerini teşkilatlandırarak, ayakta kalmalarını sağlayan, hayatını Kıbrıs Türklerinin mücadelesini adayan, gerçek bir lider, mücadeleci bir kişilik, yaşarken efsaneleşen, Atatürkçü bir babanın oğlu..”20 Temmuz 1974 en mutlu günüm” diyen, kadirbilir, yayınlanmış 50 kitabı, bir film senaryosu bulunan fotoğraf çekmeyi seven, fahri doktora ve profesörlük payeleri bulunan, fedâkâr büyük bir kahraman.
Rauf Raif Denktaş: 27 Ocak 1924 tarihinde, Kıbrıs’ın Baf bölgesinde doğdu. 1,5 yaşındayken annesini kaybetti. Babası hâkim Raif Bey’di. Anneannesi ve Babaannesi tarafından büyütülen Denktaş, 1930 yılında Eğitim için İstanbul’a gönderildi. Arnavutköy’de, ilkokuldan liseye kadar eğitim veren Fevzi Ati Lisesinde yatılı okudu. Ortaokuldan sonra Kıbrıs’a döndü. Liseyi Kıbrıs’ta bitirdi. II. Dünya Savaşından sonra eğitimi için İngiltere’ye gitti. Mezun olduktan sonra Avukatlık ve Savcılık yaptı.1949 yılında Aydın hanımla evlendi.
27 Kasım 1948’de Kıbrıs Türklerinin ilk mitinginde Dr. Fazıl Küçük’le beraber hatiplik yaptı. Türk Cemaati’nin iki önemli ismi Faiz Kaymak ve Dr. Fazıl Küçük arasında arabulucu oldu. EOKA karşısında Kıbrıs Türklerinin direnişine yön veren Denktaş, 1964 Londra konferansından sonra, Makarios tarafından “İstenmeyen adam” ilan edildi. Adaya girmesi yasaklandı. Gizlice Erenköy’e çıkarak savaşa katıldı. 1967’de Adaya girerken tutuklandı. Yoğun girişimler sonucu Türkiye’ye geri verildi. 1968’de Adaya giriş yasağı kaldırılınca Kıbrıs’a geri döndü. Türk Cemaat Başkanlığı, Kıbrıs Cumhurbaşkanı Muavini ve Kıbrıs Türk Yönetimi Başkanlığı yaptı.
13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devletinin ilandan sonra, Devlet ve Meclis Başkanı görevlerini yürüttü. 1976’da Devlet Başkanı seçilen Denktaş, 1981 yılında ikinci kez Devlet Başkanı oldu. 15 Kasım 1983’te ilan edilen KKTC’nin kurucu Cumhurbaşkanı oldu. 1990 ve 1995 yıllarında yapılan seçimlerde 2 ve 3 ncü kez Cumhurbaşkanı seçildi. 17 Nisan 2005’te yapılan Cumhurbaşkanı seçimlerinde aday olmayan Denktaş, 24 Nisan’da görevi Mehmet Ali Talat’a devretti. Annan Planına boyun eğmediği ve bağımsızlığı savunduğu için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın; “Yaşına- başına yakıştı mı?” şeklindeki ağır eleştirileri karşısında, (rahmetli Denktaş’ın) çok üzüldüğü haberleri geldi.
24 Mayıs 2011’de geçirdiği beyin kanaması sonucu Türkiye’de tedavi altına alındı. Sonra, KKTC’ye döndü. Sürdürdüğü inişli, çıkışlı yaşam mücadelesini 13 Ocak 2012 Cuma günü saat 22.00’de kaybetti. Kıbrıs Türkünü ve sevenlerini yalnız bıraktı.
Türklerin arasından çıkan, bir çılgın Türk olan Rauf Raif Denktaş’ın ölümü KKTC’de, Türkiye’de üzüntüyle karşılandı. KKTC’den, Türkiye’den ve Dünyadan pek çok lider, üzüntü ve başsağlığı mesajları yayınladı. Kıbrıs Rum kesimi lideri Hristofyas, KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’na telefonla arayarak, başsağlığı dileklerini iletirken, Rum Basını göbek attı, kin kustu. Türkiye’de 3, KKTC’de 6 gün yas ilan edildi, bayraklar yarıya indirildi. Vefat haberi, KKTC, Türkiye, Azerbaycan ve dünya basınında flaş haber olarak verildi. KKTC medyası “simsiyah” logo başlıklarıyla yayınlandı.
Türkiye’den Cumhurbaşkanı Abdullah Gül başta olmak üzere, TBMM Başkanı, Başbakan, hükümet üyeleri, askeri yetkililer ile pek çok siyasi lider ve kuruluş temsilcileri, KKTC’de cenaze törenine katıldı. Rauf Denktaş’ın cenazesi 17 Ocak 2012 Salı günü devlet töreniyle, Lefkoşa’da Selimiye Camiinde kılınan öğle namazının ardından, Türk Mukavemet Teşkilatı Anıtının bulunduğu Cumhuriyet Parkında toprağa verildi.
Bu satırların yazarı İsa Kayacan’ın, Mayıs 2004’de yayınlandığı “İşte Hayatım” adlı kitabının, anılar bölümünün 569 ncu sayfasında yer alan “Rauf Denktaş’ın İsa Kayacan’a teşekkürü”:
Kıbrıs işlerinden sorumlu Devlet Bakanı Bakı Ataç’ın Basın Danışmanlığını yaptığım 1994 yılında pek çok kez KKTC’ye girip geliyoruz.
Ankara’da Sayın Bakana, 1961’li yıllarda yayınladığım “Makarios’a Açık Mektuplar” ve 1966 yılında yayınladığım “Kıbrıs Semalarında Cengiz Topel’imin Yumruğu” adlı şiir ve röportaj kitaplarım hakkında bilgi veriyor ve;
- Sayın Bakanım, izin verirseniz, bu kitaplarımın ilk ve genişletilmiş 2 nci baskılarını da, KKTC’de Sayın Denktaş’a sunsak, diyorum.
- İyi olur, birer tane yanına al, diyor. KKTC’de Sayın Denktaş’ın Cumhurbaşkanlığı (mini) köşkünde verilen 30- 40 kişinin bulunduğu yemek öncesi, kitapları sunmadan önce, Devlet Bakanı Sayın Ataç;
- Sayın Cumhurbaşkanım! Basın Danışmanım İsa Kayacan, 1961 ve 1966 yıllarında yayınladığı 2 kitabını size sunacak, diyor.
Sayın Denktaş’a kitaplar hakkında kısa bir bilgi veriyor ve sunuyorum. Sayın Denktaş kitapları alıyor, sayfalarındaki göz ucu gezintisinden sonra;
Sayın Kayacan’ın bu, hacmi az ama, mesajı fazla “Makarios’a Açık Mektuplar” adlı kitabının ilkini 1963 yılında Kıbrıs’ta görmüş, okumuş, uzun süre yanımda taşımıştım. Duygularımı yeniden yaşıyorum. Şair ve Yazar Sayın Kayacan’ı sayın Bakanın şahsında kutluyorum. Tesadüfe bakın, sayın Kayacan şimdi misafirimiz. Hoş geldin sevgili kardeşim, tebrik ederim, dedi ve yanaklarımdan öptü.
Gururlanmıştım…Salonda bulunanların alkışları karşısında mutluluğumun sınırlarının nerelere kadar uzandığını hatırlamıyorum!.. ***
VATAN BANA OĞUL DESE…
“Burdur’dan Kültür Yağmuru” kitabının yazarı; İsa Kayacan Hoca’ma Mektup
Doç. Dr. Tamilla ABBASHANLI
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü, Öğretim Üyesi
Hayli zamandır Size mektup yazmak, Sizin “Burdur’dan Kültür Yağmuru” kitabınız hakkında konuşmak istiyordum. Her gün düşünür, taşınır, yazmak için kendimi hazır bilmiyordum. Bir yazıyı yazmak için düşünende mutlaka elime bir kitap alıp okuyorum. Bu defa da öyle oldu. Azerbaycan’ın dünyaca ünlü filozof şairi, vatan, millet fedaisi Mehmet Araz’ın “Kayalara Yazılan Ses” kitabını elime aldım. İlk gözüme değen şiir “Vatan Bana Oğul Dese” şiiri oldu. Bu şiiri her zaman sevmişim, benim için ebedi yaşayan, her dönemin nabzını tutan, her dönemde insanlara ciddi mesajlar gönderen bir şiirdir. Yani derler ya, XV. asır İngiliz edebiyatının dehası Şekspir’in “66’ı sone”si her dönem için aktüel olan şiirdir, M. Araz’ın bu eseri de öyledir. Ve birden bir hazine bulan insan gibi sevindim. İsa Hocam “Vatan Bana Oğul Dese” diyen millet oğludur. Evet, aynen böyledir. Şiirdeki lirik kahraman İsa Bey’dir. İsa Bey sadece Burdur’un evladı değil, sadece Anadolu’nun evladı değil, bütün Türk dünyasının evladıdır. O da Mehmet Araz’ın lirik kahramanı gibi:
Vatan bana oğul dese ne derdim,
Mamur olup kayasında biterdim,
Bu topraksız nerde, ne zaman, ne derdin,
Hazanımdır, hazanımdır, hazanım..
Mamur olup kayasında biterdim,
Bu topraksız nerde, ne zaman, ne derdin,
Hazanımdır, hazanımdır, hazanım..
diyor.
M. Araz’ın bu şiirinde sadece Azerbaycan derdin değil, dünyanın derdinden konuşulur. Tabii ki, şair önce canı kadar sevdiği, onu büyütüp erseye getiren, onu ilim, irfan sahibi eden ana vatanına-Azerbaycan’a minnettardır. Şairin bu mısrasına sayfalarca imi makale yazıla bilir, bu bir tane mısradaki felsefenin derinliğine bakın: “Kimi senin çiyninde (omzunda), sen kiminin”. Evet, bu gün İsa Bey gibi vatanı omuzda gezdiren azdır, ama vatanın omzunda oturanlar, vatan için can yandırmayanlar daha üstün mevkilerde yer bulmuşlar. M.Araz’ı da hayattan alıp götüren bu dertler oldu. O da çok istiyordu ki, vatanı omuzlarında gezdirenlerin değeri, kıymeti bilinsin.
Değerli İsa Hocam, Sizin 2011 yılında yayımlanmış “Burdur’dan Kültür Yağmuru” kitabını okuyorken bir elimde de M.Araz’ın şiir kitabı idi ve bu kitap bana Sizin kitabınızı incelerken çok yardım etti. Türk Dünyasının büyük şairi Mehmet Araz’ın ruhu şad olsun.
Her şeyden önce bu değerli eser için İsa Hocama yürekten teşekkür ederim. Elleriniz var olsun, vatan, millet için çarpan yüreğiniz yorulmasın. Burdur’un suyu, ekmeği helâlınız olsun. Sonra ise bu önemli işte size maddi, manevi desteğini esirgemeyen Burdur Belediye Başkanı Sebahattin Akkaya Beyefendiye teşekkür ederim. O da Sizin gibi vatan, millet fedaisi olmasaydı, bu değerli eser ortaya çıkmazdı. Ona da yürekten minnettar olduğumu iletmek isterim.
Kitabı dikkatle okudum, büyük zevk aldım, düşündüm:-Keşke ben de doğduğum yerler hakkında böyle bir kitap yazsaydım. Ama onu da anladım ki, bu kitap yazarlar için örnek olacak, buna bakıp herkes kendi şehri hakkında eser yazacaktır. Birinci bölümde “Şiirlerle Burdur” kitabında yer almayan Burdur Şiirlerini vermişsiniz. Burada İ.Z.Burdurlu, M.Rasih Özbek, M. Susuzlu, M. Ceylan, Dr. İ. Akay, İ. Kayacan, H. M. Atasever, H. Türkel, O.Kara, S. Gümüş, D.Ersan vs. şiirlerine yer verilmişti. Aynı zamanda sizin “Ece Köyünde Akşam” şiirinin öyküsü hakkında yazınızı çok beğendim. İkinci Bölümde O.Akkoç’un şiirleri yer almıştır. Osman Bey gerçekten vatan vurgunu olan bir şairdir. O gerçekten Burdur’un, onun dağlarının, düzlerinin, göllerinin hayranıdır. Şairin “Gölhisar’ın Dağları”, “Gölhisar”ın Köyleri”, Tefenni’nin Ecesi” “Altınyayla’m, Dirmil’im”, “Bir Başka Çavdır’ım”
vs. şiirlerini severek okudum. Gerçekten Osman Bey bir ressam gibi Burdur’u seyir ediyor, sözün gücüyle Burdur tablosu yaratır:
Deliyaraz aynadır, yaylaya bakar durur,
Kedi kayası ise canını sıkar durur.
Macar pınarı suskun, kafayı takar durur,
Küçük küçük dereler, çay olur çeker gider…
Kedi kayası ise canını sıkar durur.
Macar pınarı suskun, kafayı takar durur,
Küçük küçük dereler, çay olur çeker gider…
İ.Kayacan eserin üçüncü bölümünde Burdur’un tarihin içinden adlanır. Burada tarihçi Osman Koçibay’ın Burdur Halk Kütüphanesi arşivinden bulduğu ve Osmanlıcadan çevirdiği “Sarı Zeybek” ve “Çoban” şiirleri verilmiştir. Folklorik özellikler taşıyan bu şiirler 1935 yılında yazılmış, ama yazarı belli değil.
Dördüncü bölümde Burdur, Akdeniz ve Ege bölgeleri şairlerinin İsa Kayacan hakkında şiirlerine yer verilmiştir. Aynı zamanda İsa Bey hakkında Türkiye’nin tanınmış şair ve yazarlarının fikri verilmiştir. Örneğin, M.Ceylan ve Nazmi Öner’in sözleri dikkatimizi çekti. M.Ceylan İsa Bey’in Burdur sevdasını Burdur gölünden büyük biliyor. N.Öner ise İ.Kayacan’ın beyaz saçlarının nedenini insanlık sevgisi ve hizmet aşkında görüyor.
Bu değerli eserde 1850-1953 yıllarında Burdur’u idare edenler ve Burdur’un ünlü insanları, Burdur’un sevinç kaynağı Üniversite hakkında yazılar da vardır. Aynı zamanda Burdur için önemli olan Teke yöresi folkloru, Burdur efsane ve fıkraları, Burdur türküleri, Burdur haberleri, yazarların gözü ve kalemiyle İsa Kayacan vs. bölümler de vardır. En son bölüm olan on altıncı bölüm çok zengindir. Bu bölümde İsa Hoca’nın Burdur, Türkiye ve Türk Dünyası için ne kadar önemli olduğunu bilen ve yazılarında bunu söyleyen insanların İsa Bey hakkındaki değerli makalelerini okuduk. O makalelerden İsa Beyi çok güzel anlatan fikirlere dikkat edelim: “İ.Kayacan bize azmin gücünü, zirvenin ötesini, ulaşılmazlığın tılsımını göstermiştir (M. Ekmekçi) “Nesli tükenmeye başlayan edeb ve edebiyat erenidir İ.Kayacan” (M. Nacar) ; “Hiçbir şey beklemeden kendisini memleketine, Burdur’a ve Azerbaycan’a, Azerbaycan’ın tanıtılmasına adamış bir insandır İ.Kayacan. (Sebahettin Akkaya); “İ.Kayacan’ın adını duymayan var mı bilmiyorum” (O.Oktay); “ne mutlu Burdur’a ki, bağrından İ.Kayacan’ı yetiştirmiş” (A.T.Şentürk); “Burudur Belediye Başkanı olsaydım, şehrin en güzel yerinde Dr.İ. Kayacan’ın heykelini dikerdim (A.Güler); “ne zaman “Burdur” denilse aklıma oranın yetiştirdiği mümtaz insan İ.Kayacan gelmiştir. (İ.Kara); “İ.Kayacan benim için bir idoldür” (H.Kayacan) vs. Bu yazıların her biri çok güzeldir ve bunları okuyan her bir okuyucu İsa bey’e imrenmeye bilmez. Kitapta bu satırların yazarının makalesine de rastladım: Türk kültürünün korkmaz ve yiğit askeri İsa Kayacan. Çok sevindim, gururlandım ki, İ.Kayacan hakkında ben de yazı yazmışım. Gerçekten Nizami Gencevi “Çalış, öz halkının işine yara” ifadesini sanki İsa Bey için demiştir. Burudur hakkında İsa Kayacan’ın yazdığı bu kitap bir daha kanıtlıyor ki, gerçekten İsa Bey Nizami’nin dediği “halkının işine yarayan insandır”.
İ.Kayacan’ın “Burdur’dan Kültür Yağmuru” kitabında Burdur’un tarihi, tarihinde rol alan ünlü insanlar ve bu günü hakkında resimler de dikkatimizi çekti. Onları birer birer toplamak, en değerli inci gibi aziz tutarak kitaba yerleştirmek ancak İsa bey gibi vatanperver şairin işidir.
Son olarak: Ben İsa Beyin yayımlanan kitapları demek olar ki, hepsini okumuştum, bu kitabı da okudum ve hem Burdur’u bir daha sevdim, hem de İsa Hoca’m gözlerimde daha da yüceldi. Allah’tan arzum budur ki, İsa Hocam her zaman böyle yücelerde olsun, bu, onun hakkıdır. Çünkü vatan, millet için canını feda eden bir insan yücelerde olmağa layıktır. İsa bey yücelerde durmağa hakk ediyor. Makalemizi Mehmet Araz’la başladık, onunla da bitireyim, diyorum. M.Araz’ın “Vatan Bana Oğul Dese” şirinin sonuncu bendi de İsa Beyin talihine çok uygundur:
Gülüm, bir de görüşüne geciksem
Adımı tut, nerde dağlar dumansa,
Gözünü sık (ağla anlamında),
Hangi taşta su yansa,
O taş altta Mehmet Araz yaşıyor…
Adımı tut, nerde dağlar dumansa,
Gözünü sık (ağla anlamında),
Hangi taşta su yansa,
O taş altta Mehmet Araz yaşıyor…
Evet, Burdur’un her taşının altında bir İsa Kayacan yaşıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder