Torunum Nazlı Aykut’dan: Ben ve Dedem
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bugünün çocukları, yarının yetişmişleri, olgunları. Duyuyorlar, yaşıyorlar, yazıyorlar. Torunum Nazlı Aykut’la arkadaş gibiyiz. O’nunla geziyor, eğleniyor, konuşuyoruz, tartışıyoruz. Nazlı, Ankara, Arı Okulları 5-A sınıfının 247 numaralı öğrencisi. Önümüzdeki dönem 6 ncı sınıfta okuyacak inşallah. Nazlı’nın yazıları var yayınladığım, gazete sütunlarına, internet ortamına aktardığım. 26.08.2010 tarihinde bana bir yazı daha ulaştırdı Nazlı. Bu yazıyı, nokta ve virgülüne dokunmadan aşağıya alıyorum. Birlikte okuyalım:
BEN
Benim adım: Nazlı, soyadım: Aykut. Biliyorum ki, Türkiye’de benden başka binlerce Nazlı ismi var. Soyadı Aykut olan insanlar da çok fazla. Ben Ankara’da oturuyorum. Özel Arı İlköğretim Okulu’nda okuyorum. Boş zamanlarımda kitap okuyorum, bilgisayarda bir işim oluyor. Eğer hiçbir şey yapmak istemiyorsam, ya ders çalışıyorum, ya da televizyon izliyorum. Televizyonda genelde gençlik programları izliyorum.
DEDEM
Benim bir dedem var. Pamuk gibi bir dedem. O’nu çok seviyorum. O’nunla zaman zaman bir yetişkin gibi sohbet ediyorum. Ama öyle zamanlarda oluyor ki, dedemle ben, gerçek bir dede-torun ilişkisi kuruyoruz. O’nunla her zaman olmasa da, arada bir dışarıya çıkıp bir şeyler yapıyoruz, bir lokantada oturup, yemeğimizi yerken dertleşiyoruz.
Ben dedemi çok seviyorum. O’nun da beni sevdiğini biliyorum. Dedem bazen bizim eve gelir, ki o zamanlar çoğunlukla annemin iş yerinde nöbetçi olduğu zamanlar olur. Biz de kalacağını duyduğumda ise ayrı bir mutluluk yayılır yüzüme, içime. Aynı zamanda dedemden gurur duyuyorum. O’nun yaptığı her şeyi çok doğru buluyorum. Ve de en önemlisi, dedemi, sadece dedem olduğu için değil, aynı zamanda yazar, şair, gazeteci İsa Kayacan olduğu için seviyorum. Yanımda dedem olduğu zaman, daima huzurlu oluyorum, hiçbir şeyden endişe etmiyorum, Dedem ara sıra yaptığı esprilerle beni güldürüyor. İşte bunlar, dedemin en çok sevdiğim özelliklerinden bir kaçı.
“Dedem İsa Kayacan’a” adlı akrostiş şiirimde dediğim gibi; “Sen olmasan ne yapardık?”. Bu cümleyi çok doğru yazmışım. Ve de küçük bir lafım daha var: Dedeciğim seni çok seviyorum. (Nazlı Aykut Ankara: 26 Ağustos 2010)
İsa Kayacan’ın Haziran 2010’da yayınladığı “Bana Yazılan Şiirler” adlı kitabının 50 nci sayfasında yeralan Nazlı Aykut’un dedesine yazdığı şiiri:
Akrostiş:
DEDEM İSA KAYACAN’a
İliğimize işledin sen,
Sana çok teşekkür etsem, az şimdiden,
Artık oldun bir gazeteci.
*
Kapılarımız her zaman açık sana,
Aralıktan bakarız sana,
Yazar – gazeteci olmak kolay mı?
Aşık destan yazarsın dağlarda,
Ceyhan’dan, Everest’e,
Aldın götürdün bizi,
Ne yapardık sen olmasan?
Nazlı AYKUT
(Arı Okulları, 5/A No: 247, Ankara 19.01.2010) ***
Irak’taki Türk öğretmenlerine Ankara’da Türkçe öğrenim kursu...
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Irak’taki olaylar.. Bize “Irak” olmayan, oradaki soydaşlarımızın sıkıntıları, üzüntüleri. Onlarla yaşadığımız, onlarla nefes aldığımız günler.. Duygularımızın yoğunluğu.
Benim için, Irak’tan Türkmen kardeşlerimizden haber getirme, haber verme konusunda “Başmuhabir” olarak gördüğüm Dr. Şemsettin Küzeci’nin haber vermesiyle, Irak’tan, Türkçe eğitim veren okullardan gelen 5 müfettiş, toplam 140 öğretmenin 40 gün süreyle, Ankara’ya “Türkçe öğrenim kursu”na gelişleri vesilesiyle bu öğretmenlerimizle, toplu bir öğle yemeği yetikten sonra, bazı öğretmen soydaşlarımızla görüşme fırsatı buldum.
Proje Gazi Üniversitesi TÖMER Başkanlığınca yürütülüyor. Ekip başı; Abdülgani Efendioğlu. Türkçe öğrenim kursu 40 günde tamamlandı. Telafer ve Musul’da toplam 147 Türkçe öğretim gören okul var. Bunların içinde, anaokulları da bulunuyor.
İlköğretim 6 yıl. Orta öğretim ise 3 yıl olarak ifade ediliyor. Lise de 3 yıl.
Öğretmenler tayinle ve sözleşmeli olarak iki bölümde tayin ediliyorlar, görevlendiriliyorlar. Telafer’de 104, Musul’da 43 olmak üzere toplam 147 Türkçe eğitim gören, veren okul var. 2003 yılına kadar, yani Saddam döneminde Türkçe eğitim yasakmış.
2003 yılında Türkçe eğitim veren okullar açılmış. Zorluklarla karşılaşılmış. Başta öğretmen yetersizliği karşılarına çıkmış. Orada değişik kurslar açmışlar. Türkiye’den gidenler, bu kurslarda hocalık yapmışlar. Türkçenin ilerletilmesi hedef alınmış. Ama bu kurslar yetersiz kalmış. Türkiye’de bu kursun açılabilmesi için, Musul Milli eğitim Müdürlüğü ile Türkiye Başkonsolosluğu’nun girişimi sonunda, Gazi Üniversitesinden Prof. Dr. Metin Aktaş Rektör Yardımcısı başkanlığında bir heyetle görüşülmüş. 05 Temmuz 08 Ağustos 2010 tarihleri arasında kursun gerçekleştirilmesi kararlaştırılmış. TC yetkilileriyle, özellikle Türkmeneli Vakfı yöneticilerine, Gazi Üniversitesi TÖMER ve Dışişleri Bakanlığı yetkililerine teşekkür ediyorlar. Görüşmelerimizden:
1-Haydar Şeyh İbrahim: Bayrak Dergisi başyazarı. 32 sayfalık dergi Telafer’de aylık yayınlanıyor. Sahibi, Türkmen Kardaşlık Ocağı Musul Şubesi. “Yurtdışındaki Türkmenlere fırsat buldukça yer veriyoruz” diyor Haydar Şeyh İbrahim.
Saddam döneminde gazete ve dergiler üzerinde baskıların olduğu, şimdi biraz rahat olunduğu anlatılıyor. “Ama kırmızı çizgiler mutlaka vardır” deniyor.
2-Cemil Şiho: Şair, yazar. Telaferde yaşıyor. Hukuk Fakültesi mezunu. Ama öğretmenlik yapıyor. Beş yıllık ortaokul öğretmeni. Yayınlanmış şiir kitapları var. Öğrenciler Telafer şivesiyle Türkmence konuşuyorlarmış. “Ne zaman dost yüzü, o zaman bayram” mısralarıyla sesleniyor.
Bayan öğretmenler de var Bunlardan:
1. İmen Muhammet Cevcis: İki yıllık Ana okulu öğretmeni. Telefarde çalışıyor. Sınıflar 30 öğrencili. 12’si kız, 18’i erkek. Erkeklerin yaramaz olduğunu söylüyor. Musul enstitüsünden mezun .
2. Reva M. Salih: Üç yıllık öğretmen. Ortaokul öğretmeni. Sınıflarda 50 öğrencinin bulunduğunu, bunların tamamının kız olduğunu söylüyor. Başarılı olan öğrencilerden ancak 4-5’i sanat ve edebiyatla uğraşıyormuş. ***
*Burdur’daki mucit Hüseyin Kayacan’dan YENİ HABER:
İlimiz esnaflarından, bilgisayarcı Hüseyin Kayacan, herhangi bir görevli olmadan, köylerde içme suyu depolarını otomatik olarak çalıştıran bir sistem geliştirdi. Sistemin hazırlanmasında kullanılan lazer ışını sayesinde, içme suyu depolarındaki su, belirli bir seviyeye geldiği zaman, sizi uyarıyor ve algılayıcı sayesinde motor çalışarak, su pompalamaya başlıyor. (Hacer Zeren, Burdur Gazetesi, 26.08.2010) ***
Çağın Polisi Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yıllar geçiyor. Pek çok şeyin de alıp götürücüsü olan yıllar sonra, bir arkadaşınızla bir dostunuzla karşılaşınca neler hissedersiniz? şeklinde bir soru sormak niyetinde değilim. Ama, buradaki gerçeklerden de uzaklaşamayız, yok sayamayız.
Bir Ahmet Nihat Dündar, beni 1970’li yıllara götüren bir isim ve imza. O yıllarda, Emniyet teşkilatında görevi, bunun yanında T. Polis Radyosundaki şiir programları.. Sevdiğim, takdir ettiğim bir dostum olarak yılların gerilerindeki sayfa-sayfalar üzerinde yeralmıştır.
2010 yılının ortalarında bir telefon görüşmemiz oldu. Arkasından emeklilik sonrası görev yaptığı, Türkiye Emekli Emniyet Müdürleri Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinin yayın bürosu, anılan Derneğin Genel Merkezi olarak faaliyet gösteren, GMK Bulvarı No: 99–7 Kat 4 Maltepe - Ankara adresine gidip hasret giderdim, giderdik. Tlf:0312–2300592.
Çağın Polisi Dergisi 48 sayfayla aylık yayınlanıyor. Aylık fikir ve araştırma Dergisi. Dernek adına sahibi: Hasan Yücesan, Genel Yayın Yönetmeni: Dr. Ahmet Nihat Dündar, Yazı İşleri Müdürü: Muzaffer Işık. Yayın kurulunda üç isim ve imza görev yapıyor. Yayıma hazırlayan iki isim ve imza daha var.
Elimde, Çağın Polisi Dergisinin 102,103 ve 104 ncü sayıları var. Bu üç sayının sayfalarında şöyle bir gezinti yapalım buyurun: (Önce imzası görünenlerden bir sıralama):
-Dr. Ahmet Nihat Dündar, Prof. Dr. Feridun Yenisev, Sinan Oğan, Selahattin Babüroğlu, Eyüp Şahin, Hakan Özdöl, İlhan Sapmaz, Dr. Hasan Yağar, Kemalettin Ertan, Meliha Ünlü K. Yücel Tutkun, Mustafa Kır, Erol Özdemir, Necip Işık, Nazip Kurucu, Nusret Demiral Prof. Dr. Nurullah Aydın, Osman Karakuş, Talat Saral, Mustafa Yiğit, Feyzullah Aslan, Dr. Ali Yılmaz, Yusuf Vehbi Dalda, İlhan Sapmaz, Ali Yaver Uğurlu, Muhittin Yegül, Ahmet Güzel, Hakan İnankul, Gürhan Kayıhan, Cengiz Akalan, Sedat Özcan, Ramazan Danacı, Fatma Vazgeç vd.
E.Emniyet Müdürü, Hukukçu, şair-yazar, editör Dr. Ahmet Nihat Dündar’dan:
-“İlk insanlar yıllarca özgürce yaşamış kendi güç, ilkel silah ve diğer sahip olduğu olanaklarıyla kendisini vahşi hayvanlar ve doğaya karşı korumaya çalışmış, hava, su gibi güvenlik ihtiyacını da hep hissetmiş, çözüm yolları aramış, özgür olduğu için, özgürlüğünün pek farkına varamamış, anlamını yeterince kavrayamamış, temel ihtiyacı olan güvenlik ihtiyacını da yeterince karşılayamadığı için, diğer ihtiyaçları da ortaya çıkmamıştır. (Sayı:103. Sayfa:2) ***
Sevil Mısırlıoğlu’ndan: Dillerin Dansı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
-“Kendimle küsmedim ki / Barış nedir bileyim / Barış olmayan yerde / Bırakın da öleyim” ... Bu mısralar, sanat ve edebiyat dünyamızdaki yürüyüşünde, epey mesafe alan yürüyüş ayak sesleriyle dikkatleri üzerinde toplayan, Hatay-Antakya’dan seslenen Sevil Mısırlıoğlu’nun efendim.
Sevil Mısırlıoğlu’nun şiirleri İngilizce, Almanca, Hollandaca, İspanyolca, İrlandaca, Rusça, Makedonca, Arapça, Farsça, Macarca dillerine çevrilmiş. Bu dillere çevrilen şiirlerin çeviri işlemleri, çalışmaları ayrı ayrı isim ve imzalar tarafından gerçekleştirilmiş. Kitabın adı: Dillerin Dansı. İmza Sahibi: Sevil Mısırlıoğlu.
Kitabın Editörü:Emine Sevinç Öksüzoğlu. Sevil hanımın birde teşekkürü var 4 ncü sayfada, Dostoyevski Dil Bilim Merkezi çevirmenlerine.Ayrıca bu teşekkürlerin Mehmet Can ve Emine Sevinç Öksüzoğlu’na da gönderildiği metin içinde yer verildiği görülüyor.
Şiirin adı, şiirin mısraları, şiirin imza sahibi ( Sevil Mısırlıoğlu) Çevrilen dille verilişi, şeklinde sürüp gidiyor. Örneğin, 5 nci sayfadaki “Sevmek İbadetim” adlı,başlıklı şiir. Türkçesi ve ingilizcesi. İngilizceye çeviren: Feride Dona Rossetti. Anılan şiir
-Söylediğim her söz fikrimdir benim,
Yoksula gülen yüz şükrümdür benim,
Vicdanın tutsağı dürüst kalp ile,
Sevmek ibadetim,zikrimdir benim.
Bunca şiir bunca dil’e çevrilirken, harcanan mesai, toparlama zorluğunun aşılması gibi noktalardan hareketle gerçekleştirenler kolay olmamıştır mutlaka. Ama alınan sonuç önemlidir, “Dillerin Dansı”nın görüntüye gelebilmesi, getirilebilmesi önemlidir. Sevil Mısırlıoğlu’nun arka kapaktaki dörtlüğü efendim:
-Tanrı bir diller ayrı,
Güneş bir göller ayrı,
Aşka gelmişse yürek,
Yolu aynıdır gayrı.
Bugüne kadar 7 şiir, bir deneme-öykü ve şiir kitabı yayınlayan Sevil Mısırlıoğlu’nu kutluyor, başarılarının devamını diliyoruz efendim. ***
Yazılanların içinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yazılanların içinden yapılan seçmeler..Ortaya çıkarılanlar..Kalıcılığından bahsedilenler.Bunlardan:
DURMUŞ ÖCAL’ dan
Burdur ilimiz merkezinde; “Burdur yöremizin kültür,sanat,edebiyat Bülteni” ni yayınlıyor Durmuş Öcal. Sözkonusu bültenin Nisan 2010 ayına ait 72 inci sayısının ilk yazısında “Günün onur konuğu:Prof. Dr. İsa Kayacan” başlığı altında yazılanlardan, Durmuş Öcal imzalı olanlardan bazı cümleler:
Prof. Dr. İsa Kayacan; İlimiz Burdur’un güven kaynağı Türkiye’nin Başkenti Ankara’da yaşamını sürdüren Prof. Dr. İsa Kayacan her ne kadar Ankara’da yaşasa da kalbi Burdur’da atıyor. Ben o’na “ilimizin rehberi” diyorum. Ve herkesinde böyle demesini istiyorum, bekliyorum. Böyle bir rehberi bugüne kadar görmediğim gibi, duymadığım gibi, bundan sonrada göreceğimi, duyacağımı zannetmiyorum.
İsa Kayacan, çevresindeki insanların yetişmeleri için çaba, gayret sarfediyor. Şahsen ben, ondan sayılamayacak kadar çok bilgi öğrendim. Kıskanmayın ki sizlerde öğrenin.
Burdur’un yazı üstadı İsa Kayacan’la 1999 yılında tanıştım. Beni takibeden İsa Kayacan, beni değişik gazetelerde tanıttı, tanıtmaya devam ediyor.(Durmuş Öcal, Burdur Yöremizin kültür, sanat,edebiyat Bülteni,27.04.2010-S.72).
DUALI BİR NEFES İSA KAYACAN HOCAMA(Şadi Teltikli)
Kırkbirbin makalenle,
Yirmidokuz bin kitap-dergi bağışınla,
3 bin 500 gazete ve dergide yazışınla,
İki bin 750 şairin
11 bin 420 şirine,
Gazetelerdeki köşelerinde yer verilişinle,
Sen bir duayen,
Sen bir lider,
Sen bir efsanesin,
Sen her zaman zirvelerdesin,
Guinness Rekorlar kitabına,
Başköşeye girmelisin.
*
Herkes seni kıskanıyor,
Görüyorum,duyuyorum.
Kaleminle benide yazdığın,
Şiirlerime yer verdiğin için,
Gurur duyuyorum,mutluluk duyuyorum.
Sevenlerin daha çok bilesin,
Sen üzerimizde koruyucu,
Dualı bir nefessin...
(16 Nisan 2010 Ankara) ***
Ahmet Şahinoğlu’ndan: Şeker Dikeni
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ahmet Şahinoğlu, ikinci ismi-mahlasıyla Yanık Ahmet, yazdıkları yayınladıklarıyla dikkat çekiyor.
Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans Yayınlarının 67 ncisi olarak günyüzü gören “Şeker Dikeni” adlı şiir kitabı 128 sayfayla okurlarının karşısına çıktı, çıkarıldı.
Üçüncü sayfada bir fotoğrafı, fotoğraf üstünde ve altında açıklamalar var. Buradaki cümlelerden: -“Cumhuriyet’in kuruluşunda Mucur’a gelen Atatürk, büyük bir coşkuyla karşılanmıştır. Karşılama ekibinde başta Dalakçılı Ahmet Çavuş’ta vardır. Torunu olarak kaleme aldığım Şeker Dikeni adlı bu kitabımı Mayıs 1965’te hayata gözlerini yuman Dalakçılı Ahmet Çavuş (Dedem)’a ithaf ediyorum” deniyor. Bu sözler, bu ithaf Ahmet Şahinoğlu’nun efendim.
Önsöz Hayrettin İvgin, Sunuş Nail Tan imzalarını taşıyor. Kitabın 11 nci sayfasında bir ağıt var “Yavruma hitap” başlığıyla. Bu ağıt yedi dörtlükten meydana geliyor. İlk dörtlüğü efendim:
-Yoruldum da yol üstüne oturdum,
Derdim atkın idi yüze yetirdim,
Ben yavrumu Kırşehir’de yitirdim,
Kınaman komşular ben oldum deli.
Ahmet Şahinoğlu (Yanık Ahmet) şiirlerini yazarken olayların içinde iyice pişiyor, dinliyor, dinlendiriyor, sonra duygularını mısralara döküyor, mısralaştırıyor. Kalıcı şiirlerin, kalıcı eserlerin oluşumu böyle olunca, taşlar yerli yerine oturuyor. Bu nedenle Şahinoğlun’nu kutlamak, alkışlamak gerekiyor efendim. Biz de öle yapıyoruz.
Ahmet Şahinoğlu sırasında, dayısına sitem ediyor, sırasında gurbette ekmek uğruna yaşadıklarının duygusallaştırılışını mısralara döküyor. Bazen de dostlarına elveda deyip, çekip gidiyor. 81 nci sayfadaki “Elveda dostlar”dan:
-Zaman zaman ben kendimi aradım,
Buldum gidiyorum, elveda dostlar.
Hep gözettim kısım kısım taradım,
Bildim gidiyorum, elveda dostlar.
Ahmet Şahinoğlu: 1959 yılında Kırşehir’in Mucur ilçesine bağlı Dalakçılı köyünde doğdu. İlk şiirini ilkokul yıllarında yazdı.1982 yılında Ankara’ya taşındı. Bir kamu kuruluşunda çalışan Ahmet Şahinoğlu ,2007 yılında “İçim Cız Etti” adlı kitabını yayınladı.
***
Ciddiyetin güler yüzü: Nail Tan
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hem ciddi olmak, hem de güler yüzlü olmak…Bunun örneği örnekleri var mıdır?. Vardır elbette. Örneğimiz Nail Tan. Önce TDK’nin Türkçe sözlüğünde “ciddi” kelimesinin karşılığında neler var, bakalım efendim:
Ciddi: Şaka olmayan gerçek, ağırbaşlı, gülmeyen, güvenilir, sağlam, önemli, güvenilir biçimde, şeklinde açıklamalarla karşımıza çıkıyor.
Ankara’ya geldiğim 1961 yılından sonra, 1960’lı yılların ikinci yarısında ismini duymaya, özellikle folklorumuzla ilgili çalışmaların altına attığı imzalarıyla tanımaya başladığım Nail Tan ismi, fikir ve yayın dünyamda yeretmeye başladı.
Yıllar sonra, Kültür Bakanlığının değişik kademelerindeki hizmetleri sırasında, karşılaşma, yüzyüze gelme fırsatı buldukça, Nail Tan’ın araştırmacılığı, yayıncılığı ve bürokrasi içindeki ciddi tavrı ve görünümünden etkilenmeye başladım.
O, bürokrasinin, hangi kademesinde çalışırsa çalışsın, ciddi, tutarlı, taviz vermeyen, inandıklarından dışarı çıkmayan, zorlamalar karşısında boyun eğmeyen, Kastamonu’nun yürekli delikanlısı olarak hep takdirle izlediğim, araştırmacı, yazar, folklor uzmanlarımızın başında yeralanı olarak üzerimde izlenimler bıraktı.
Yıllarca değişik kuruluşların, kurullarında, çalışma alanlarında aynı masada görev yaptık. Kamu Yararına bir dernek olan, Türk Kooperatifcilik Kurumu bu kuruluşların başında yeralıyor. Yüce Atatürk’ün direktifleriyle 20 Mayıs 1931 tarihinde kurulan, Türk Kooperatifçilik kurumunun, “Türkiye Cumhuriyeti’nin 75. Yıldönümünde Türk Kooperatifçilik Kurumu” adlı kitabın hazırlanma görevi, Nail Tan, İsa Kayacan ve Dr. İrfan Ünver Nasrattınoğlu üçlüsü olarak bize verilmişti. Ocak 1999’da 196 sayfayla Türk Kooperatifçilik Kurumu yayınları arasında günyüzü gören bu kitabın yayın hazırlıkları sırasında Nail Tan’ın çalışmalardaki titizliğini, ciddiyetini, taviz vermeyen kararlılığını yakından görme ve yaşama fırsatı buldum, yer yer yararlandım.
Herkes, her kalem sahibi doğum yerine karşı sevgi doludur, hasret doludur. Ama Nail Tan’ın doğum yeri Kastamonu’ya karşı tutkunluğu, bağlılığı tariflerin, anlatımların dışına çıkan bir görünüm arzeder.
Seri olarak yayınladığı “Gurur Kaynağımız Kastamonulular” adlı araştırmaları Kastamonuluların kocaman aynası, görüntüleri olarak yayın dünyamızdaki, Kastamonu yayın dünyasındaki yerinden bizlerle selamlaşmaktadırlar. Bu satırların yazarı olarak bendeniz bazen “kıskandım doğrusu” demekten kendimi alamamışımdır.
Yanlış hatırlamıyorsam, “Gurur Kaynağımız Kastamonulular”ın VII.si günyüzü gördü. Kastamonuları, Ankara’da, yurdun değişik yerlerinde bürokratından, siyasetçisine, sanat adamından, bilim adamına titizlikle araştırıp, kitaplaştıran Nail Tan’ın, Kastamonulular tarafından (özellikle, Kastamonu merkezde) kadirbilirlik örneği gösterilmesini yıllardır bekledim. Nihayet, Nail Tan adının bir caddeye verilmesini, geçiken bir hatırlama olarak gördüğümü burada kaydetmek istiyorum.
Nail Tan ağabeyimizin özellikle Kültür ve Turizm Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürü olarak emekli olmasından sonra, birikimlerini hızla değişik adlarla kitaplaştırması, “Derleme Makaleler” adlı 8 ciltlik çalışmalarını konular itibariyle kitaplaştırması, Nail Tan’ın kültürümüze verdiği önemin değerini gözlerimiz önüne sermesi bakımından anlam taşımaktadır.
Nail Tan ustamızın, Azerbaycan Üniversitelerinden aldığı Fahri Doktora ve Profesörlük payeleri, Türkiye’deki Üniversitelerce görülmek istenmeyişinin bir cevabı niteliğindedir.
Türkiye’de ‘Ciddiyetin güler yüzü” benzetmesinin içinde yeralan kendisine bu ifade biçimi çok yakışan Nail Tan ağabeyime, sağlıklı uzun ömürler diliyor, sevgi ve saygılarımı yineliyorum efendim. ***
Bugünlük
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bugünlük yazmak istediklerim, yazdıklarım. Bir gün postadan çıkanların genel değerlendirmesi olarak kabul edip, sayfaya aktardıklarım. Sırasıyla:
MAKİ DERGİSİ
Kısa adı MEŞYAD olan Mersin Şairler ve Yazarlar Derneğinin, kültür, sanat, edebiyat dergisi: Maki. 75 nci sayısı masamda. Dernek adına sahibi ve sorumlusu: Abidin Güneyli. Derginin sayfalarındakiler şiir ağırlıklı. Abidin Güneyli’nin “Aşk” adlı şiirinden:
Yabancıydın dünyaya,
Şaşırdın düzenbazlıklara,
Olmadı..
Olmadı..
Uyum sağlayamadın.
Maki dergisi kendi alanındaki getirdikleriyle, takdir topluyor. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
M.FARUK DALGIÇ’DAN
Pek muhterem İsa Kayacan beyefendi; Yıllardan beri “Kent” Gazetesinde yazılarınızı okuyordum. Ama geçen yıl, Söke Gazetesindeki bir yazınızla unutamadığım iki yakın dostuma ulaşmamı sağladınız. Kırklareli’nde oturan Yaşar Faruk İnal, 1961-1964 yılları arasında Bursa Eğitimde okuduğum zamanlar Elif Dergisini çıkarırken, bu dergide birlikte uğraş verdiğimiz bir arkadaşımdır. Sizi tanıdıktan sonra, yine sizin vasıtanızla, 1971 Tuzla Piyade Okulunda altı ay birlikte yedek subay adaylığı günlerinde tanıdığım, şimdi Konya’da oturan, emekli ama, hiç durmadan sizler gibi üreten Prof. Saim Sakaoğlu’na ulaştım.
1960-1970 yıllarında, Anadolu’da bir yazın hayatı vardı. Şairler, yazarlar dönemiydi. Konya’da Çağrı, Fethiye’de Beşkaza dergileri çıkardı.
“Mezarlık Kültürümüzden Örnekler” adlı eserinizi çok ilginç buldum. Bu eserde, tanıdığım Kilisli olanlarda var. Kilis aile mezarlığımızda 6 kişilik yerimiz olmasına rağmen çocuklar, Buca Aile Mezarlığından yer aldırttılar. “Bizim Kilis’te ne işimiz var, artık buradayız” diye. Fotoğraf: Kilisli hacı M. Faruk Dalgıç aile Kabristanı.
Yaşarken yatırım yapıp,
Ev üstüne ev alıyorsun.
Ölmeden, öleceğim diye,
Bir karış mezar alıyorsun.
Bugünler elbette kalmayacak,
Ölünce oraya gidiyorsun.
(M.Faruk DALGIÇ-İzmir, 18.08.2010)
GALİP KURDOĞLU’NDAN
Saygı değer büyüğüm, sevgili İsa amca; Allah sizi başımızdan eksik etmesin. “Bana Yazılan Şiirler” adlı kitabınızı okudum ve üç beş dakika içinde kalemimden süzülen satırlarımı size sunmak istiyorum. Sonsuz saygılarımla (Galip Kurdoğlu –Arhavi- 17 Ağustos 2010, Saat: 14. 37 Balgat-Ankara)
CANSIN İSA KAYACAN
İçimizde cansın İsa Kayacan,
Adını mahşere kadar anarım.
Kalemsiz, kağıtsız kalır üşürsen,
Senin için alev alev yanarım.
Galip KURTOĞLU (Ankara, 17 Ağustos 2010)
Not: Bu şiirle İsa Kayacan’a yazılan şiir sayısı 246’ya , Şiir yazan şair ve ozan sayısı 132’ye yükselmiştir. ***
Nevin Konuk’tan: Bin güvercin
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İzmir ilimiz merkezinden seslenen şairlerimizin, şairelerimizin sayısı bir hayli fazla maşallah. Sıklıkla bir araya geldikleri toplulukları var. “Sevgi Şairleri Grubu” bunlardan biri.
Nevin Konuk, yenilerde tanıdığım, merhaba demekten şeref duyduğum, isim ve imzalardan biri.
Merkezi İzmir’de bulunan “K-Yayınları” arasında gün yüzü gören, Nevin Konuk’un, 144 sayfayla, genişletilmiş 2. basım olarak bize ulaşan “Bin Güvercin” adlı şiir kitabının sayfalarında, şiirlerinin mısraları arasında mini bir gezinti yapalım buyurun:
Kitap üç bölümden oluşuyor. İlk bölüm: Sevgi sonsuzluğun adı, olarak şekillenmiş, şekillendirilmiş. İkinci bölüm: Mor ötesi akşamlar, üçüncü bölüm: İsyan, başlıklarıyla okurlarıyla selamlaşmakta, selamlaştırılmakta.
İlk sayfalarda Nevin Konuk (Çelikkayalar)la ilgili bilgiler, kendisinin ortaya koyduğu bir önsöz dikkat çekiyor. Bekleyiş adlı, başlıklı şiiriyle söze başlanmış. Bu şiirin girişi:
Seni zamanın ötesinden beklemiştim,
Hiç görmediğim güzel insanlar ülkesinden,
Bulsaydım o gizemli masallarda,
Tanırdım sıcacık nefesinden,
Okşayamadım güzelim saçlarını,
Kırıktı aynalarda mekanlar
Buluşamadık.
En yakın kıyılarında okyanusların
Kayıptı o görkemli zamanlar.
Görülüyor ki Nevin Konuk duygu zenginliği içinde toparlanıp gelenlerin mısralara dökülüşünde ustalığını sergiliyor. Vermek, anlatmak istediklerini zorlanmadan varoldukları yerden çıkarıp mısralaştırıyor, sayfalara aktarıyor.
Anılardan yola çıkıyor, içinde bulunduğu şehirlere (şehre) veda ederken, içindeki savaşlarda başarılı olmak için gayret gösteriyor, başarılı oluyor. Bazen “gitme” diye kestirip atarken, bazen tükenişlere teslim oluyor. Kitabın 118 nci sayfasındaki “Anadolu” adlı şiirinin girişinde şöyle sesleniyor:
Aslan dağı, duman duman,
Yücelerde yazar ferman,
Nerde yürek, nerde derman,
Sende vardı Anadolum..
“Bir resim çizsem diyorum/Duvarlardan büyük/Bir güneş koysam içine/Pembenin en güzeli/Beyaz güvercinler olsa/Dallarında ağaçların” la anlatım yüksekliği ve tutarlılığının sahibi olduğunu gösteren Nevin Konuk, geçmişe özlem duyarken, savaşların son bulmasını ister, tüten yüreklerden, bıçak sırtından bahseder uzun uzun.
Nevin Konuk: Değişik yarışmalarda aldığı dereceleri var. Farklı kuruluşlardan aldığı ödülleriyle dikkat çeken Nevin Konuk, önceleri, “Bir Avuç Mantık” ve “Yağmur Bulutuydu Suskunluğum” adlı şiir kitaplarını yayınladı. Yağlı boya ağırlıklı resim çalışmaları da bulunan Nevin Konuk, İzmir’de yaşıyor. ***
Bulgaristan’dan Tunaboyu Dergisinin yeni sayıları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
“Goren Dunav” Bulgaristan’da Türk ve Bulgar Kültürünü Araştırma Vakfı tarafından iki ayda bir (Türkçe) yayınlanan sevimli boyutuyla ortalama 32 sayfalık bir dergi.
Tuna Boyu Dergisinin anılan vakıf adına sahibi ve yazı işleri müdürü: İsmail I.Kelov. Başka isim ve imzaların katkıları var derginin yayınlanışında. Tunaboyu Dergisinin elimdeki sayıları ve önceki sayılarının bana gönderilişini sağlayan Bulgaristan’la Türkiye arasında bir “Kültür elçisi” olarak gördüğüm İsmail Tunalı’ya teşekkürlerimi, sevgilerimi sunuyorum efendim.
Tunaboyu Dergisinin 59, 60,61 ve 62 nci sayıları masamda. Kapaklarında değişik fotoğraflar, toplu görüntüler var. Bunlardan 60 ncı sayının kapağındaki fotoğraf altı cümlesi:
-“Ahmet Şerif Şerefli’yi, aramızdan ayrılışının 10.yıldönümünde saygıyla anıyoruz”.
Tuna Boyu Dergisinin 4 ayrı sayısında imzaları bulunanlardan bazılarının sıralanışında gördüğümüz isim ve imzalardan:
-Niyazi Hüseyin, Prof. Dr. İbrahim Tatarlı, Muharrem Tahsin, Osman Kılıç, Şaban M. Kalkan, Ahmet Şerif, İsmail Tunalı, Sabri Ata, Ali Bayram, İsa Cebeci, Salih Baklacı, Servet Tunalı, Bayram Kuşku, Kenan Oflaz, Recep Küpçü, Yusuf Kerim, Latif Karagöz vd.
Dergi sayılarının iç sayfalarındaki isim ve imzalarının yazı başlıklarından birkaç alıntıyla devam edelim:
-Bulgaristan-Türkiye iyi komşuluk, dostluk ve işbirliği ilişkilerinin gelişmesinde yeni bir aşama (Prof.Dr. İbrahim Tatarlı, S. 59)
-Ahmet Şerif Şerefli’nin yaşam felsefesi (İsmail Tunalı, sayısı:50)
-Yirminci yüzyılın ortalarında Şumnu’da Hıdrellez kutlamaları (Fikriye Hüseyin-Emine Halil, Sayı:61)
-Bulgaristan Türkleri arasında yetişmiş ilk Türk tiyatro rejisörü Recep Sadıkov’un ölümüyle ilgili monolog (II-İsmail Bekir Ağlagül, sayı:62).
61 nci sayının ilk sayfasında İsa Cebeci imzalı bir şiir. Başlığı: Selâm sana Demir Baba’m. Altı dörtlükten meydana gelen bu şiirden bir dörtlükle noktamızı koyalım efendim. Buyurun:
Yirmi yıl Kırkpınar başpehlivanı,
Andırıp durmuşsun Deliorman’ı,
Gönlüne yerleşmiş İslâm imanı,
Selâm sana Demir Baba’m, merhaba!.. ***
Gülaye Şınıklı Könül’den:
Görün hasretimin nice yaşı var
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’den ve Azerbaycan genelinden tanıdığım onlarca şair ve yazar var. Bunların şiirleri, yazıları-araştırmaları gelecek için ümit veriyor, Türk dünyası edebiyatı adına bizleri sevindiriyor.
Gülaye Könül Şınıklı, yazdıkları, yayınladıklarıyla dikkat çekiyor.
Gülaye hanımın 2009’un sonlarında yayınladığı, gün yüzü görmesini sağladığı 264 sayfalık bir şiir kitabı var. Adı: Görün Hasretimin Neça Yaşı Var”. Burada, Gülaye hocanım, hasretinin süresinden sözediyor, “şiirlerimi okuyun, hasretimin kaç yaşında olduğunu göreceksiniz” demeye getiriyor. Hatta böyle diyor.
Kitabın redaktörü: Prof. Dr. Muharrem Gasımlı. Neşriyat direktörü: Prof. Nadir Memmedli. Yayınevi olarak “Nurlan” Neşriyatın adı geçiyor. Kaydediliyor.
Prof. Dr. Muharrem Gasımlı, “Nur içinde nur” adlı, başlıklı sunuşunun bir yerinde;
-“Gülaye Şınıxlı’nın duyguları, yaprak yaprak, çiçek çiçek dalgalanan duygulardır. Sesinin, danışığının titrek, hazin axarından tutmuş, şiirlerinin söz, mısra düzümüne kadar, her megamında ruhunun, varlığının yürek yürek, titrek titrek dalgalandığını görürsünüz” diyor.
Gülaye Könül Şınıxlı “Görün hasretmin nice yaşı var “adlı kitabındaki şiirlerinde; Vatana, millete, Allaha, Ata-Ana’ya, evlada, ana tabiata, dünyanın eşrefi olan insanlara sevgisini, muhabbetini anlatıyor.
Bölümler arasına, daha doğrusu bölüm sayfalarına, değişik çizme- resimler konulmuş. Gülaye hanımın birkaç kez dinleme fırsatı bulduğum “Selamelüyküm” adlı uzunca şiiri kitabın 7 ve 8 nci sayfalarında yeralıyor. Bu şiirden bir bölüm:
Bülbülün dilini gülden öğrenip,
Ocağın dilini külden öğrenip,
Ele bağlılığı elden öğrenip,
Kalbimde dil açdı her perde, her sim,
Selameleyküm!..
Gülaye hanımın onlarca şiiri var “Görün hasretimin nice yaşı var” adlı kitabın sayfalarında. 117 nci sayfada “Bağışla beni” adlı, dört dörtlükten oluşan şiirinin bir dörtlüğü şöyle karşımıza çıkıyor:
Büyük olanlardır bağışlayanlar,
Kalbime deymişem, bağışla beni.
İlahi sevdanı, aşkı duyan var,
Kalbine deymişem, bağışla beni..
Sayfaların hızla çevrilişi sırasında karşımıza çıkan pek çok Gülaye Şınıxlı şiiri var. Bunlardan,169-170 nci sayfalarda yeralan “Bilirem, gelmeyeceksin, Hayrettin İvgin” başlıklı şiirden bir dörtlük alarak noktamızı koyalım:
Çökdü gafil duman bizi ayırdı,
Ağlar goydu zaman bizi ayırdı,
Yandı bağrım yaman bizi ayırdı,
Bilirem, gelmeyeceksin..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder