Türk Kültürünün bir bileni: Prof. Dr. Hayrettin İvgin
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kişiler hakkındaki yazıların imza sahiplerinin dikkat etmesi gereken önemli özelliklerden biri; kendisiyle ilgili yazıp, bilgilendirme, yorum yapmak istedikleri hakkında detaylı bilgi sahibi olmalarıdır.
1970’li yıllara bakıyorum. Samsun, Vezirköprü doğumlu bir isim ve imza, eğitimci Hayrettin İvgin’le karşılaşıyorum. O yıllarda, liselerde edebiyat öğretmeni, yönetici olarak karşımıza çıkıyor.
Sonraki yıllarda, Milli Eğitim Bakanlığının değişik birimlerinde görev yapan, sempozyum, panel vb. toplantılarda karşılaştığımız yakışıklı, genç bir yazar, araştırmacı, (şiirlerinin bulunduğunu yıllar sonra, bir şiir kitabının yayınlanmasından sonra öğreniyorum) şair olarak selamlaşıyoruz.
TRT’nin değişik kanalları, radyolarındaki folklor ağırlıklı araştırma programlarında, Hayrettin İvgin imzasıyla karşılaşmalarımızı kültürümüzün bir bileni olarak kabul ettiğim Hayrettin İvgin’in farklı özellikleri olarak gururlanmamız yönünde gelişmeler, güzellikler olarak kabul ediyoruz.
Normal yayın periyodlu ve içerikli dergiler yanında, Hakemli (bilimsel)ağırlıklı dergilerin, sahip ve genel yayın yönetmeni olarak hizmet ve imzalarıyla karşılaştığımız Hayrettin İvgin’in kurucusu olduğu ve hizmetlerini başarıyla sürdürdüğü “Kültür Ajans”ın yayın çalışmalarını, “mükemmel ve taviz vermeyen bir anlayış” olarak görüyoruz.
Hayrettin İvgin’in yayınladığı, folklor araştırma ağırlıklı 49 ayrı kitabı yanında 2 bin dolayında makalenin altına imza attığını görünce, sevincimiz, gururumuz artıyor.
Hayrettin İvgin’in Akademik üyelikleri yanında, Fahri Doktora ve Profesörlük payeleri alarak, bilim adamlarımız arasına katılışını, alkışlama oranımızı artırarak karşılıyor, çalışmalarından feyz almaya devam edilişimizle, kültürel alandaki birlikteliğimiz, yolculuğumuzu sürdürüyoruz.
Prof. Dr. Hayrettin İvgin’in, yurt içinde ve yurtdışından aldığı onlarca ödülle, kültürel faaliyetlerinin hızının artışını yakinen tanık olan bir arkadaşı olarak “Yurtdışında ilk Türk yazar, Türkiye’nin Samsun ve Vezirköprü’nün gururu “olma mutluluğunu paylaşma sevincini yaşayanlar arasında yeralıyoruz.
Hakkında, değişik Üniversitelerimizce hazırlanan “tezler”in sayısının arttığını görünce sevincimizdeki oranın yükseldiğini tanık oluyoruz.
Prof. Dr. Hayrettin İvgin hakkında yazılan onlarca makale, yapılan röportajların gazete ve dergilerin sayfa ve sütunlarında yer almasıyla, hakkında söylenen ve yazılanlardan aldığımız örnekleri dosyalarımızda muhafaza yarışına giriyoruz.
Prof.Dr. Hayrettin İvgin’in kültür ve sanat dünyamızın uzun soluklu, bir araştırmacı, yazar ve editörü oluşu nedeniyle, O’nun Türk kültürünün bir bileni olduğunu rahatlıkla söylüyor, yazıyor ve kamuoyuna seslenme-duyurma şerefiyle kendimden emin olarak, güven içinde geziyor, gezebiliyorum.
Burada, bir gerçekten de söz etmek istiyorum. Bilinir ve sık sık söylenir ki, Türkiye’de “mum dibine ışık vermez”. Bizler bu gerçeğin hatırlatıcısı olmalıyız. Bu noktadan hareket ederek, Samsun Büyükşehir Belediye Başkanlığıyla, Vezirköprü Belediye Başkanlığına ayrı ayrı birer yazı yazarak, Hayrettin İvgin arkadaşımızın özelliklerini de hatırlatarak; “Prof. Dr. Hayrettin İvgin adının hayattayken abideleştirilmesi için adının ilinizde-ilçenizde, bir cadde, sokak veya parka verilmesinin doğru olacağı kanaatiyle, Belediye Meclisinizin takdirlerine saygıyla sunuyorum” dedim.
Değerlendirmelerin en kısa zamanda sonuçlanacağını ümit ediyorum.
**
2007 yılında 4 bin 17 kez okuyucu karşısına çıkmışım (1)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yıllarla birlikte ortaya konulan, gazete ve dergilerdeki yayın sayılarımın değerlendirilişi sürerken, 2007 yılında yazdığım gazete ve dergi sayısı, bu yayın organlarındaki yazı-yayın sayımda tuttuğum günlük notların genel değerlendirilişiyle ortaya çıktı. 2007 yılı kayıtlarımla ortaya çıkan genel yayın görüntüm şöyle bir tablo ortaya koydu:
2007 yılında 1.264 ayrı yazı yazıp, 55 gazete, 13 dergide toplam 68 ayrı yayınorganında 4 bin 17 kez okuyucu karşısına çıkmışım, okuyucuyla buluşmuşum. Bir başka ifade şekliyle, 2007 yılında da ‘rekora’ giden yolda yürümüş, koşmuşum.
Kayıt altına aldığım günlük, aylık ve yıllık notlarımı 01 Ocak-31 Aralık 2007 arası, yani 12 aylık sürede, gazete ve dergi isimleri itibariyle değerlendirme, alt alta koyup, sıralama, toparlama sonuçlarıma göre;
1- Belde Gazetesinde (Ankara,363 ayrı yazı),
2- Tasvir Gazetesinde (Ankara, 302 ayrı yazı),
3- Olay Gazetesinde (Ankara, 303 ayrı yazı),
4- 24 Saat Gazetesinde (Ankara, 296 ayrı yazı),
Olmak üzere, toplam 1.264 (gün-yazı)ayrı yazımın, günlük olarak yayınlandığı ortaya çıktı. Bu 1.264 ayrı yazımın, değişik yerleşim birimlerinde yayın yapan, gazete ve dergilerde “gün-sayı” olarak 4 bin 17 kez yayınlandığı, okuyucu karşısına çıktığı, çaktığım, yıllık kayıtlarımın teker teker-satır satır değerlendirilişiyle anlaşıldı, görüldü.
Şimdi yukarıda isimleri kaydedilen 4 ayrı gazeteye ilave olarak İsa Kayacan’ın yazılarının yayınlandığı gazete ve dergilere, yayın-gün sayısı itibariyle şöyle bir göz atalım:
5- Sonsöz Gazetesi (Ankara, 278 yazı),
6- Anayurt Gazetesi (Ankara,174 yazı),
7- Gündem Gazetesi (Ankara, 15 yazı),
8- Kent Gazetesi (Kilis, 175 yazı)
9- Gaziantep’te Zafer Gazetesi (265 yazı),
10- Ses-15 Gazetesi (Bucak-Burdur, 72 yazı),
11- Burdur Gazetesi (169 yazı),
12- Yenigün Gazetesi (Burdur, 30 yazı),
13- Van Postası Gazetesi (188 yazı),
14- Şafak Gazetesi (Aydın, 118 yazı),
15- Zümrüt Rize Gazetesi (208 yazı),
16- Önder Gazetesi (Keşan, 126 yazı),
17- Hürfikir Gazetesi (Lüleburgaz, 124 yazı),
18- Yeni Söke Gazetesi (91 yazı),
19- Burdurlu’nun Sesi Gazetesi(98 yazı),
20- Kuşakkaya Gazetesi (Gümüşhane 94 yazı),
21- Meydan Gazetesi(Denizli, 51 yazı),
22- Sorgun Postası Gazetesi (45 yazı),
23- Pınar Gazetesi (Gölhisar-Burdur, 44 yazı),
24- Oğuzeli Gazetesi (Bucak-Burdur, 43 yazı),
25- 7 Mart Gazetesi (Borçka-Artvin, 40 yazı),
26- Samandağ Gazetesi(Antakya-Hatay, 33 yazı),
27- Ege Gazetesi (Fethiye-Muğla, 25 yazı)
**
2007 yılında 4 bin 17 kez okuyucu karşısına çıkmışım (2)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
28- Mersin Tercüman Gazetesi (22 yazı),
29- Anadolu Gazetesi (Simav-Kütahya, 21 yazı-şiir)
30- Devrek Postası Gazetesi (18 yazı),
31- Özden Gazetesi (İstanbul, 15 yazı),
32- Tekirdağ Yeni İnan Gazetesi (14 yazı)
33- Babaeski Söz, Fethiye, Demokrat Eğirdir, Saygın Malkara, Öz Yalvaç, Hür Işık (Manisa), Bakış (Aydın, Güzelhisar (Aydın), İleri (Ceyhan), Bodrum Ekspres, Tefenni’nin Sesi, Ulus (Ankara), Hürsöz (Aydın, Gönül Ekspresi (İstanbul), Günlük Fethiye, Bayburt Postası, Bartın, Sentez (Salihli) adlı gazetelerde toplam 97 yazımın yayınlandığı görüldü.
Yayın (gün) sıralamasında “ilk on” da yeralan gazeteler: Belde, Tasvir, Olay, 24 Saat, Sonsöz, Gaziantep’te Zafer, Zümrüt Rize, Kent, Anayurt, Burdur.
DERGİLER:
1- Çağrı Dergisi (Ankara, 7 yazı),
2- Mavi-Yeşil Dergisi (Rize, 1 yazı),
3- Kümbet Altında Dergisi (Tokat, 3 yazı),
4- Yeni Size Dergisi (İstanbul, 2 yazı),
5- Konya Çalı Dergisi (2 yazı),
6- Kuvai Milliye Dergisi (Ankara, 3 yazı),
7- Tuna Boyu Dergisi (Bulgaristan, 1 yazı),
8- Kardeş Kalemler Dergisi (Ankara, 1 yazı)
9- Sürmelim Dergisi (Ankara, 2 yazı)
10- Sevgi Yolu Dergisi (Salihli, 2 yazı)
11- Maki Dergisi (Mersin, 3 yazı)
12- Sarızeybek Dergisi (Söke, 3 yazı),
13- Meskat Bülteni (Mersin, iki yazı), olmak üzere toplam 32 yazımın yayınlandığı ortaya çıktı.
YAZILARIN GAZETELERDEN KONROLÜ
Verilen bilgilerin, tutulan kayıtların doğruluğunun araştırılması, tespiti için, gazetelerin idarehanelerinde bulunan, yıllık olarak veya belirli zaman diliminde (3 aylık, altı aylık veya yıllık) ki gazetelerin yeraldığı ciltlere bakılabilir, buradan teyid işlemi gerçekleştirilebilinir. Ayrıca Milli Kütüphane koleksiyonlarına da başvurulabilir.
AYNI GÜN DEĞİŞİK GAZETELRDEKİ YAZILAR
İsa Kayacan’ın ayın, ayların benzer günlerinde, Türkiye’nin onlarca gazetesinde yazıları yayınlanmaktadır. Örneğin bir veya birkaç zaman dilimi-gün seçelim ve 2007 yılı içindeki gazetelere bakalım. Günlerimiz, Ocak 15-16-17 olsun:
Belde Gazetesi: 15-16-17 Ocak 2007
Tasvir Gazetesi: 15,16,17 Ocak 2007
24 Saat Gazetesi:15,16,17 Ocak 2007
Sonsöz Gazetesi: 15,16,17, Ocak 2007
Anayurt Gazetesi: 15,16,17,Ocak 2007
Van Postası Gazetesi: 15,16,17 Ocak 2007
Önder Gazetesi 15, 16, 17 Ocak 2007
YILLARDIR GÜNLÜK YAZMAK-OKUYUCU KARŞISINA ÇIKMAK
Uzun soluklu, 50 yılı aşkın bir süredir yazmak, günlük olarak okuyucuların karşısına çıkmak gibi bir özelliği bulunan İsa Kayacan benzeri , birden fazla ve ülke genelindeki gazetelerde, günlük yazma özelliğini süreklilik haline getiren kişi sayısının olup-olmadığı, varsa hangi rakamda bulunduğu düşünülmeli, bu konunun üzerinde durulmalıdır.
**
2010 yılında, (10) dan fazla gazetede yayınlanan yazılarımdan seçme başlıklar
Prof. Dr. İSA KAYACAN
2010 yılı içinde yayınlanan makalelerimden bazıları, (10) rakamının üzerinde gazete ve dergide yayınlandı. Bu makalelerimin başlıkları, ilk ve son yayınlandığı gazete adları şöyle:
1- Usta Gazeteci Ahmet Tekeş (İlk gazete: Belde, 16.01 2010-son 11 nci gazete: Babaeski Söz Gazetesi, 11.03.2010)
2- Gülce edebiyat akımı (İlk Gazete: Van Postası Gazetesi, 16.01.2010-son 13. Gazete: Burdur Gazetesi, 23.02.2010)
3-Gaziantep’in “Kemal abisi” aramızdan ayrıldı (İlk gazete: Belde, Ankara, 12.01.2010-son 12 nci Gazete: Zümrüt Rize Gazetesi, 11.02.2010)
4- Kilis çıkışlı yayınların içinden (İlk gazete. Belde, Ankara, 05.02.2010-son 11 nci Gazete: Gaziantep’te Zafer Gazetesi, 13.07.2010)
5- Orhan Yorgancı’dan: Mustafa Kemal Atatürk (İlk Gazete: Belde, Ankara, 16.02.2010 - Son 13 ncü Gazete: Zümrüt Rize Gazetesi, 02.04.2010)
6- Atatürk’le yaşamak (İlk Gazete: Belde, Ankara, 24.02.2010-Son 13 ncü Gazete Burdur Gazetesi; 30.09.2010)
Türk Dilinin Başşehri: Kırşehir (İlk Gazete: Belde, Ankara, 05.03.2010-Son 12 nci Gazete: Zümrüt Rize Gazetesi-22.07.2010)
8- Nasrattınoğlu Seyahatnamesinde: Arnavutluk ve Kosova (İlk Gazete: Belde, Ankara, 07.03.2010-Son 16 ncı Gazete: Burdur Gazetesi- 22.09.2010)
9- Naci Alan: Gazeteler, iktidarların kontrol edebildiği medya kuruluşları haline geldi (İlk Gazete: Belde, Ankara, 09.03.2010 - Son 15 nci Gazete: Burdur Gazetesi- 5.10.2010)
10- Yükseklerden Gelen Ses: Tunaboyu (İlk Gazete: Belde, Ankara, 25.03.2010 –Son 13. Gazete: Burdur Gazetesi,10.08.2010)
11- Gazeteci Şakir Nazlım aramızda yaşıyor (İlk Gazete: Anayurt, Ankara 01.07.2010- Son 12. Gazete: Kent Gazetesi, Kilis 29.07.2010)
12. Dr. Ayfer Yılmaz’dan: Selçuk Baran ve eserleri (İlk Gazete: Belde, Ankara, 06.06.2010 - Son 12 nci Gazete: Zümrüt Rize Gazetesi, 07.07.2010)
13- Medine Gürkaynak’ın şiir dünyası (İlk Gazete: Belde, Ankara, 29.07.2010- Son 11.Gazete Burdur Yenigün Gazetesi: 30.09.2010
14- Burdur merkez ve Tefenni’den birer haber (İlk Gazete: Belde, Ankara, 20.08.2010-Son 12. Gazete: 24 Saat Gazetesi, Ankara, 29.10.2010)
15- Ümit Fehmi Sorgunlu’da sonsuzluğa uğurlandı (İlk Gazete: Belde, Ankara, 21.08.2010-Son 16 ncı Gazete: Ses-15 Gazetesi-Burdur-Bucak, 16.10.2010)
***
Tekirdağ’dan gelenler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Tekirdağ ilimiz, kültür ve sanat yönündeki faaliyetlerin merkezi. Tekirdağ Valiliği Kültür yayınlarıyla dikkat çekiyor. Önceleri sözettiğim, “Fotoğraflarla Tekirdağ Şiirleri Antolojisi” Cahide Ulaş ve Ali İhsan Şeniz ikilisince derlenmiş, yayına hazırlanmış ve Tekirdağ Valiliği Kültür Yayınları arasında geçtiğimiz yıl günyüzü görmüş.
128 sayfalık antolojiyle, Tekirdağ için yazılan şiirler biraraya getirilmiş. Bendenizin, Burdur için yazılan şiirleri 2005 yılında “ Şiirlerle Burdur” adlı kitapta toplanmak üzere, Burdur Belediye Başkanlığına takdim edip, sonra kitap olarak yayınlandığı gibi. “Şiirlerle Burdur-2’nin de başka bölüm ilaveleriyle, “Burdur’dan Kültür Yağmuru” adıyla yayınlanma, yine Burdur Belediyesi Kültür Yayınları arasında günyüzü görmesi için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Cahide Ulaş hocanım, gözü zengin bir eğitimci, şair ve yazar. “Fotoğraflarla Tekirdağ Şiirleri Antolojisi”ni bendeniz adına şu uzunca bir cümleyle imzaladı: “Sayın Prof. Dr. İsa Kayacan’a; dostluğu, bilgi birikim ve tecrübeleri, sanatı, dilimize sahip çıkması, dik duruşundan, feyz almaktan ve dostluğu için onurlandığımı belirtmekten büyük mutluluk duyuyorum. Saygılarımla. (Cahide Ulaş. Tekirdağ, 10.06.2010)
TEKİRDAĞ KİRAZ FESTİVALİ
10-13 Haziran 2010 tarihlerinde 46 ncısı kutlanan, gerçekleştirilen Tekirdağ Kiraz Festivaliyle ilgili verilen bilgiler var. Bunlar şöyle sıralanmakta:
- Tekirdağ denilince akla kuşkusuz, yaklaşık yarım asra damgasını vuran, görünümü, lezzeti ve adına düzenlenen festivali ile baş tacı ettiğimiz “kiraz” gelir.
- 1961 yılında Kiraz Cümbüşü adıyla gazeteci Fahir TANER, Türk Ocağı Başkanı Mehmet SEREZ, Tiyatrocu Yılmaz İÇÖZ, Halk Eğitim Müdürü Ali SAYDAM ve Teknik Ziraat Müdürü Cemal Bey’den oluşan ekibin öncülüğünde ve Tekirdağ halkının katkılarıyla Naip Köyü’nde başlamıştır.
- Kiraz Cümbüşü, 1963 yılında Festivale dönüştürülmüş ve bir yıl ara verilerek 46 yıldır günümüze kadar devam etmiştir. Tekirdağ halkının ev sahipliğini yaptığı ve Uluslararası boyut kazanmış olan bu kültürel ve toplumsal nitelikli paylaşım, Belediyemiz öncülüğünde, hazırlanan büyük bir organizasyondur.
- Tekirdağ halkı bu festival ile toplumsal kaynaşmanın ve ortak değerleri birlikte paylaşmanın en güzel örneği ülkemize ve komşu ülkelere göstermektedir. Ayrıca yurtiçi ve yurtdışından gelen ekiplerin halkoyunları gösterileri, kiraz yarışması, sergiler, paneller, açılışlar, spor yarışmaları, fotoğraf sergileri, akrobasi gösterileri, santraç turnuvaları, yağlı güreşler, gece konserleri, ses ve ışık gösterileri gibi sosyal, kültürel ve görsel etkinliklerle süslenmektedir.
***
Murat Duman’dan bir şiir Cahit Çelebi’den iki yorum
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bana ulaşan, ulaştırılan, kitap, dergi, şiir, hakkımda yazılmışlar gibi pek çok yayının sayfalarında, sütunlarında gezme alışkanlığımı fırsat buldukça sürdürüyorum.
Ankara’dan (kendisi Yozgatlı) Murat Duman’ın (Böyle yazılmış-boşaymış meğer” adlı şiiri var öncelikle masamda. Aşağıda, gazeteci, Tekirdağ Yeni İnan Gazetesi sahibi dostum Cahit Çelebi’nin iki yorumunu sunacağım.
Öncelikle Murat Duman şiiri:
BÖYLE YAZILMIŞ (BOŞAYMIŞ MEĞER-Murat Duman, Ahmet Tufan Şentürk hocama saygıyla)
1-Topladım çıkardım, ne kaldı elde?,
Yıllarca koştuğum, boşaymış meğer.
Kalmadı bahçemde bülbül de gülde,
İki gözüm birden, şaşaymış meğer.
2-Görmeden baharı, hazana girdim
Şu fani dünyaya çok emek verdim
Belki de bilmeden gönüller kırdım
Ömrün akış yönü, kışaymış meğer.
3-Zehir sundu zaman, bal diye içtim,
Seneler yıprattı ben benden geçtim
Kalbim isyanlarda riyadan kaçtım
Vefasız nefsim, maşaymış meğer.
4-Sönerken ateşim, küllerim kaldı,
Hüzünlü gözlerim, yaşları saldı
Yöneldim maziye, aklımı aldı
Pehlivan oluşum, tuşaymış meğer,
5-Seven dostlar gelip, selâm verdiler,
Hoş muhabbet edip, hatır sordular,
Kaybolan yıllardan, güller derdiler,
Hayatım bir anlık, neşeymiş meğer.
6-Çarşıdan aldılar bir beyaz astar,
Kalbim yangın yeri yârini ister
Dünyada kalanı gel bana göster
Adresim mezarda köşeymiş meğer.
7-Çalıştım, didindim boşa koydular,
Soydular bedeni yaşa koydular,
Toprağı kazarak taşa koydular,
Yıllarca koştuğum, taşaymış meğer.
8-Dumanoğlu der ki; dumanım tütmez
İçimde yangın var, kederim bitmez
Güneş ufku aştı, sözüm kâr etmez
Toprağın arzusu boşaymış meğer
(Murat Duman, Ankara,29.01.2010)
TEKİRDAĞ YENİ İNAN GAZETESİNİN SAHİBİ CAHİT ÇELEBİ
Tekirdağ ilimizde, 02 Ekim 1952 tarihinde kurulan, bugün 59 ncu yayın yılı içerisinde olan, “Tekirdağ Yeni İnan Gazetesi”nin sahibi Cahit Çelebi dostumuz gazetesinde, ilk sayfada “Kıssadan hisse” köşesinde mini yorumlar yapıyor. Ama taş gibi anlatımlar, yorumlar bunlar.
Tekirdağ Yeni İnan gazetesi günlük olarak ve sürekli bana gönderiliyor. Ama, Cahit Çelebi hocanın (kıssadan hisse) köşesinde, “İsa Kayacan ve Muhsin Durucan” başlıklı yorumunun bulunduğu 18 Ekim 2010 tarihli gazete bana gelmedi, ulaşmadı. PTT’nin dağıtım hizmetlerinin kulakları çınlasın!.. Emekli Valilerimizden, araştırmacı-yazar Fethi Aytaç hoca bana haber verdi Cahit Çelebi’nin yazısının bulunduğu gazeteden. Sonra, bana ulaştırma lütfunda bulundu. Cahit Çelebi dostumuzun (kıssadan hisse) köşesindeki yazısını aşağıya alıyor, teşekkürlerimle, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim:
İSA KAYACAN VE MUHSİN DURUCAN
Bu iki fedakâr insan.
Kendilerini, kimsenin desteği olmadan yetiştirmişlerdir. Durucan öğretmenlik ve ilköğretim müfettişliği görevi süresince okumuş, okumuş ve de yazmıştır.
Yerel gazetelerde yayınlanan edebi yazıları ve şiirlerinin bir kısmını kitap haline getirmiş, halen bıkmadan usanmadan yazıyor, yazıyor..
Ya İsa KAYACAN?
Onu yazmak, tasvir etmek o kadar zor ki. Çokça kitap yayınlamıştır.
Ankara’da çalıştığı resmi Bakanlıklarda bıraktığı izleri kimse silemez. O bir edip, o bir şair, o bir gazeteci yazar, o bir Anadolu basını dostu, yılmaz, uzanmaz bir yazarımız.
Türkiye bu değerleri ne kadar sahiplenmiştir, bilinmez amma Azerbaycan ona Dr. Prof.’luk unvanı vermiştir.
Bu fedakâr insanları, küçük bir köşede anlatmak kolay değil. Her iki yazarımıza da minnet borcumuz vardır.
Çok yaşa DURUCAN, çok yaşa KAYACAN.
Bize ve halkımıza lazımsınız (Cahit Çelebi, Kıssadan-Hisse, Tekirdağ Yeni İnan Gazetesi 18 Ekim 2010)
***
Yaşar Ünsal’dan: Aydın olmak
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Aydın olmak, olabilmek kolay bir iş, kolay bir başarı noktası değil. Yani, herkes okur-yazar olabiliyor, zirvede eğitim de alabiliyor.. Ama ‘Aydın’ olamıyor.
Şair-yazar ve araştırmacı Yaşar Ünsal, özellikle her konuda yazdığı, kaleme alıp sayfalara, sütunlara aktardığı şiirleriyle dikkat çekiyor. “Aydın! Olmak” adlı, başlıklı bir şiiri var Yaşar Ünsal’ın 8 ayrı dörtlükten meydana gelen.
-“Ecdadımı inkâr edip/Ben de aydın olacağım/Ermeni’ye arka çıkıp/Ben de aydın olacağım” dörtlüğüyle söze başlıyor ve devam ediyor
Yaşar Ünsal:
*
Şehitlerin emekleri,
Sır sır sızlar kemikleri
Sözde aydın dedikleri,
Ben de aydın olacağım.
*
Bosna, Kıbrıs, Karabağ’da,
Kim katliam yaptı orda,
İhanet edeceğim ben de,
Ben de aydın olacağım.
*
Kars, Ardahan, Erzurum’da,
Toplu mezarlar var orda,
Gezmeden cennet yurdumda,
Ben de aydın olacağım.
-Kahramanlara çatacam/Ödüle şeref çatacam/Sonra yurdumdan kaçacam/Ben de aydın olacağım, dedikten sonra şöyle devam ediyor
Yaşar Ünsal:
*
Aha sen beni görecen,
Soykırım deyip övecen,
Bana ne darıl dedem can,
Ben de aydın olacağım.
*
Onca büyük elçi öldü,
Karabağ zulümü gördü,
Aydının gözü kör oldu,
Bende aydın olacağım.
*
Şair Yaşar çıksın gözün,
Düşmanı kayırmak sözün,
Tükürük tutmazsa yüzün,
Ben de aydın olacağım.
***
Barış Doğan’dan: Can kırığı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Anlatım biçimini şiir olarak seçenlerin ortaya koydukları, zamanla olgunlaşıyor.
Barış Doğan Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun olduktan sonra Gerede de Aile hekimi olarak çalışmalarını sürdürüyor.
2005 yılında yayınlandığı “Gözlerin” adlı şiir kitabının da sayfaları arasında gezme fırsatım olmuştu.
Barış Doğan’ın 160 sayfalık “Can Kırığı” adlı şiir kitabı masamda. Allah-aşk, kimlik gibi konular üzerinde yapılan çalışmalar, mısralara dökülen duygular olarak karşımıza çıkıyor “Can Kırığı” içindeki şiirler.
Barış Doğan gelecek için ümit veren isim ve imzalarımızdandır. Ele aldığı konularla ilgili çalışmaları, tahlilleri ve hekim ustalığı, titizliğiyle mısralara dökülür, şiirleşir.
Şiir üzerine ortaya konulan duyguların aktarımıyla 11. nci sayfa şekillenmiş. “Dua ve tespit” adlı şiir 19 ncu sayfada başlıyor. Buradan:
Sen celâli bizden uzak,
Keremi yakın Allah’ım!..,
Her yanımız, türlü tuzak,
Bizleri sakın Allah’ım!..
**
Varlık kalesinin suru,
Semâda güneşin nuru,
Sana hasret dağda sürü,
Tarlada ekin Allah’ım!..
Ve bir kesinlik, nokta koyuş. Kitabın 123 ncü sayfasındaki “Ben gönül koyarsam”dan aldıklarımız:
Ben gönül koyarsam, susar dereler,
Bulutlar rahmete bürünmez olur.
Balıklar anırır, çakallar meler,
Yılanlar kahrından sürünmez olur.
**
Ben gönül koyarsam inan, ay gönlüm,
Ölümlü halinden utanır ölüm!..
Bozulur kaderim, tutulur dilim,
Gözüme gül yüzün görünmez olur.
***
Abdurrahim Karakoç’la
Deniz Şahinoğlu’nun röportajından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Biliniyor ki, dikkatimi çeken röportajların, yayın satırları arasındaki gezintilerim sonucu, gerek duyduğumda yeniden yansıtma görevimi yerine getirmek için yola çıkıyorum.
Salihli’de Gündüz Aydın yönetiminde iki ayda bir yayımlanan, Mart – Nisan 2010 aylarına ait olanıyla 82 nci sayısına ulaşan, kültür, sanat ve edebiyat dergisi “Sevgi Yolu’nun” anılan sayısında, bu derginin Genel Yayın Yönetmeni Deniz Şahinoğlu’nun, ünlü şairlerimizden Abdurrahim Karakoç hocayla yaptığı bir röportaj vardı.
Abdurrahim Karakoç hocanın, ünlü türkülerimizden “Mihriban’ın babası” olduğunu da bildiğimizi, bilmemiz gerektiğini hatırlatalım.
Hani; “Sarı saçlarını deli gönlüme / Bağlamışım, çözülmüyor Mihriban / Ayrılıktan zor belleme ölümü / Görmeyince sezilmiyor Mihriban” mısralarıyla başlayan ünlü türkümüz, bu türkümüzün sözleri... Bu sözlerin kaleme alıcısı şairimiz Abdurrahim Karakoç. Hemen, sorular ve cevaplardan (bazı) aldıklarımızın sayfaya nakli işlemine geçelim efendim:
Deniz: Nasıl bir zamanda yaşadınız?. Sizce erken mi, yoksa geç mi?
Karakoç: En uygun zamanda yaşadığıma inanıyorum.
Deniz: Mesleğiniz nedir?
Karakoç: Şairlik bir meslek değildir. Marangozluk yaptım, sanat okuluna gittim. 1958 yılında bulunduğum kasabada 23 yıl Belediye Muhasibi olarak memuriyet yaptım. 1981 yılı Mart ayında emekli oldum. Gazetecilik yapıyorum işte.
Deniz: Abdurrahim abi, aslen nerelisiniz?
Karakoç: Kahramanmaraş – Elbistanlıyız…
Deniz: İlk şiirinizi ne zaman ve kime yazdınız?
Karakoç: İlk şiirimi unuttum. İlkokulda yazmaya başladım. Arkadaşlarımı hicvederdim.
Deniz: Hangi okulu bitirdiniz?
Karakoç: Şimdi Isparta’da bir adam var, işadamı. Yanında çalışanları oldu. Mühendisler falan diyorlar, sen ne mezunusun?, Diyor; Yüksek ilkokul.. İnanmıyorlarmış. Nasıl olur, yayında bunca kişi çalışıyor, bu kadar iş yapıyorsun, oluyor işte. Bende ilkokulu dördüncü sınıftan bıraktım. Ama çok okurum. Tefekkür ederim. Düşünürüm. Beynimin içinde selektör var gibi.
Deniz: Kendinizi aşık mı, yoksa şair olarak mı nitelendiriyorsunuz?. Neden?
Karakoç: Şair, âşık, ozan... Aşık: Aşıklık bir gelenektir. Erzurum, Kars taraflarında şiir okur – yazar, çalarlar. Ozanlıkta vardır. Saz çalar şiir okurlar. Şair doğrudan doğruya şiir yazandır. Ben şairim, yani şiir yazıyorum.
Yayınlanmış 11 şiir kitabı, 2 nesir yayını bulunan Abdurrahim Karakoç hocanın, bağlama çalmayı denediğini, ama başarılı olamadığı için bıraktığını da verilen cevaplardan son bölüm olarak nakledelim.
***
Mehmet Kıyat’dan: Küstüm otu günleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirleriyle bilinenler, ünlü olanlar. Mehmet Kıyat, şiirimizin zirvesine çıkıp, bağdaş kurup oturan arkadaşlarımızdan, dostlarımızdan.
Son gelen şiir kitaplarından biri, merkezi Ankara’da olan “Mutluson yayınları” arasında 96 sayfayla günyüzü gören “Küstüm Otu Günleri” adının taşıyıcısı efendim.
Genel düzenleme, Mehmet Kıyat sayfa düzenlemesi klasiğinde, ilk sayfalardan birinde ikişer mısralık şiirler, anlatımlar, sunuşlar var. Bunlar:
1-Yanlış yerlerde beklettiğin sabah,
Güle oynaya gelemez artık.
2-Kapana kıstırılmış yalnızlıkla,
Bağıra bağıra çıkamazsın alanlara
Arkasından, 7 nci sayfada kitabın adı olan şiir: Küstüm Otu Günleri. Buradan aldığımız bazı mısralar:
- Kısa devre yaptırılmış bir gerçekle,
Fırıldak kurgularda toplanarak,
Gizlemeler, görünmezlik, caydırma tuzakları.
Damıtılmış kötülükle alan alan dolaşıp,
Kirliden kirli ve gürültülü bir sessizlikle,
Deli varsayımlar çıkmazı, yolsuzluklarda...
Kendi özlemiyle, kanını kaynatanlar, belirsizlik çıkmazları içinde, iki yüzlü adamların verdiği dilekçeler, karabasan gecelerinde, ardına bakmadan gidenler, bir bir Mehmet Kıyat’ın kaleminin gündeminde, duygularının gündeminde.
Sayfa 58’de “Boşluğun sesi”nden bize yansıyanlar var. Duygu duygu, mısra mısra bütünleşerek hem de. Buradan:
- Yapay dürtülere boyun eğen aymazlıkla,
Kendinden kaçan günleri sıraya dizip,
Ödün vermeler, yanlış tanık tutkuları,
Boşluğun sesine kafayı takarak,
Karşı koyma oyunlarında pişti olan yanlışlıkla,
Ölüme bağlanan bir yaşamla fitleşerek,
Çirkeflik çukuruna atılan geleceği kurtarmadan,
Belirsizlik tuzağına düşürülmüş gerçekle,
Havası alınmış derinlikten yoksun biçimlere sarılarak.
***
Mithat Erden’in Azerice’den aktardığı:
Kıpçak Bozkırının Yavşanı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitabın imza sahibi: Prof. Dr. Murad Adji. Azerice ‘den aktaran: Mithat Erden. Büyük boy 266 sayfalık kitabın kapağının altında: “Hiçbir medeniyet gökten zembille inmedi!.. Avrupa medeniyetinin kökeni Orta Asya Türk medeniyetine dayanır” cümlesi, hatırlatması yeralıyor.
Kitabın ilk sayfalarından birinde, Mithat Erden hocanın kısa bir sunuşu, değerlendirmesi var: “Kitabı Rusça’dan Azeri Türkçesi’ne çeviren ve lütfedip eseri imzalı olarak bana gönderen sayın Prof. Tevfik Hacıyev’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Türk tarihine ışık tutan bir muhteşem eseri okur okumaz çarpıldım” deniliyor.
İçindekiler bölümünde yeralanlardan:
1- Kıpçak Bozkırı hakkında ilmi (Ballad) öykü,
2- Moskovalı tarihçiler,
3- Şekiller salname (yıllık) sayfalarında,
4- Vahşi Bozkır’ın dünyası,
5- Tanrıhan ve oğlu Hristos,
6- Parçalanma ve parçalayanlar,
7- Kıpçak Bozkırı tanınmaz ülke midir?.
İki isim ve imzadan da, kitabın ilk sayfalarında yeralan sunuşlarından, görüşlerinden bazı cümleler verelim efendim:
- Yavşan kokusu ile mest olmayan, bu kokudan kanı çoşmayan bir kimse bırak bu kitabı okumasın(Prof. Dr. Murad Adji),
- Ben “Kıpçak Bozkırı’nın Yavşanı” kitabında kendi düşüncemi, mesleğimi görerek, onu Türkçemize tercüme ettim. Azerbeycan okuyucuları kitabı okuyup çok şeyleri yeniden değerlendirecektir.(Prof. Tevfik Hacıyev)
Kıpçak Bozkırının Yavşanı kitabında; Bu konuda şüpeleri olanlar, Avrupa tarihindeki bir çok şeyi Asya ile açıklamaya hor bakanlar; her Avrupalının kökünde Asyalı görmek istemeyenlerin kitap içinde yeralan sorulara cevap vermeleri gerektiği hatırlatıyor. Örneğin bu sorulardan biri;
1- Avrupa halkları “Hint Avrupalı” olarak adlandırılmıyor mu?. Dilleri Hint Avrupa dil ailesine dahil değil midir?. Hint Asyalıdır, ya Avrupa?. Yani Avrupalının kökü dolayısıyla Asya’dan başlamıyor mu?.
***
Bilim ve Araştırma Dergisi:
Altay’dan Tuna’ya
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Çanakkale’de 28, 29 ve 30 Mayıs 2010 tarihlerinde gerçekleştirilen, “Çanakkale Uluslararası 2. Şiir Akşamları” etkinlikleri sırasında bana ulaştırılan bir dergi. Adı: Altay’dan Tuna’ya. Bilim, kültür ve sanat araştırmaları merkezince yayınlanıyor.
Sahibi ve genel koordinatörü: Emrullah Tören, yazı işleri sorumluları: Murat Çıtak – Faruk İncioğlu. Yayın danışmanları var 8 isim ve imzadan oluşan.
Yazışma adresi: İsmetpaşa Mhl. İnönü Cad. Yüksel Apt. No: 203-3 Merkez-Çanakkale.
Emrullah Tören, başyazısında, sunuşunda; hedeflerinin, Türk kültürünün sanatından sporuna, yemek kültüründen zaferine, mimari özelliklerden destanlarına, Türk liderlerinden Türk örf âdetine kadar tüm zenginliklerinin tanıtılması olduğunu anlatıyor.
Gazi Üniversitesinden Elnur Paşa imzasıyla 4, 5, 6 ve 7 nci sayfalarında verilen “Hocalı Katliamı” dikkat çekiyor. 1992 yılı 25 Şubat akşamı saat 23’te Ermenistan ordusunun “Artsah Halk Kuruluş Ordusu” adını verdiği, Dağlık Karabağ’ın silahlı Ermeni çeteleri ve SSCB’den kalma 366. Alay’a bağlı Rus komutan ve askerleri, çaresiz, kaderine terk edilmiş, savunmasız Hocalı halkına saldırdı, hatırlatmasından sonra, sonuç hakkında bilgi veriliyor:
Sivil halktan 613 kişi öldürülmüş. Ölenlerden 63’ü çocuk, 106’sı kadın ve 70’i ihtiyardı. Toplam 239 kişi işkence yöntemleri, 487 kişiye ise ağır beden hasarı verilerek katledilmişlerdi. Çocuklar, kadınlar ve ihtiyarlardan oluşan toplam 1275 kişi rehin alınarak akıl ermeyen işkencelere, hakaretlere maruz kalmışlardı. Bu rehinlerden 1165’i sonradan Ermenilerin elinden kurtarılmıştı.
Altay’dan Tuna’ya Dergisinin öteki sayfalarına bakıyoruz:
- İstiklâl Marşının muhtevası (Yaşar Çağbayır)- Sporda tarih yazanlar ( Cemal Tuzcuoğulları) – Çanakkale’nin gizli kahramanları: Sıhhıye ordusu (Hüseyin Arslan), Türk Dünyasında su ve ürünleri (Yrd. Doç. Dr. Nejdet Gültepe), Türklüğün en eski bayramı Nevruz ve tarihi alt yapısı (Prof. Dr. Necati Demir), Türk dünyasından haberler.
Katılım Belgesi: Sayın İsa Kayacan; 28-29-30 Mayıs 2010 tarihlerinde düzenlemiş olduğumuz 2. Uluslararası Çanakkale Şiir Akşamları Şölenine katılımınızdan dolayı şükranlarımızı sunarız (Düzenleme Kurulu – Akademi Erkek Öğrenci Yurtları Çanakkale, Şairler ve Yazarlar Derneği).
***
Salim Savcı hocadan:
Atatürk’e göre
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Eğitimci-yazar bir ağabeyimiz Salim Savcı. Yıllarca Ankara’dan seslendi. Şimdilerde, Çorum-Osmancık, Çampınar köyünden sesleniyor.
O sevdiğimiz, sohbetiyle insanlara güç veren, dostluğu zirvelerde bayrak gibi dalgalanan bir büyüğümüz.
Yenilerde bir kitabı daha geldi. Adı: Atatürk’e göre. İltifat dolu bir ifadeyle: “Yerel basının gözdesi, sayın Prof. Dr. İsa Kayacan’a, yerel basının şükranla anacağı bir yazar olarak anılacaksınız. Sizi candan kutluyorum. Sevgilerle kucaklarım” (Salim Savcı, Çampınar köyü – Osmancık, Çorum, 25.07.2010)
Atatürk’e göre: Anadilimiz Türkçe, Bilim-Teknik-Uygarlık, bağımsızlık, egemenlik, özgürlük/Eğitim, öğretim, öğretmenlik / Gençlik, yeni kuşak / Hayat görüşü / Ulus – ulusalcılık / Cumhuriyet – demokrasi.
Kitabın sayfalarında konuların, anlatımların başında veya belirli yerlerinde, Devletimizin kurucusu yüce Atatürk’ün fotoğrafları var. Atatürk’ün görüşleri hareket noktası yapılmış kitabın oluşumunda, şekillenmesinde, gün yüzü görmesinde.
Atatürk görüşlerinden hareketle sayfalara aktarılanlardan:
- Türk demek, dil demektir,
- Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil bilinçle işlensin,
- Askerlik zaferlerimizle büyüklenmeyelim. Yeni bilim ve ekonomi zaferine hazırlanalım (1923)
- Türkiye Cumhuriyetini kuran Türk halkı uygardır. Tarihte de uygardır. Gerçekte de uygardır.
- Cumhuriyetin dayanağı Türk toplumudur,
- Cumhuriyet düşünce özgürlüğünden yanadır.
- Bizim ulusumuz kökten demokrattır,
- Türkiye Büyük Millet Meclisinin tüm programlarının ilkesinde şu iki temel vardır: 1- Tam bağımsızlık,
2- Kesinlikle ulusal egemenlik.
Sayfa: 19’dan: Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş, Ankara başkent olarak seçilmiş. Atatürk Çankaya’dan TBM. Meclisine gelirken yol üzerinde bir iğde ağacı görür. Arabasını durdurtur, arabadan iner, o iğde ağacını selamlar. Çevresindekiler atılırlar:
- Aman paşam, böyle ne yapıyorsunuz? Derler. Şu karşılığı alırlar: O ağaç yediğim meyvenin, sığındığım gölgenin, soluduğum havanın bir neferidir (Askeridir). Onun da en az diğer neferler kadar selama hakkı var. Neden şaşırıyorsunuz, onu anlayamadım, der.
Bir kaç gün sonra iğde ağacının bulunduğu yerden geçerken, arabayı durdurtup, arabadan iner: Ne yaptınız bu ağaca? der.
Şu cevabı alır:
- Paşam yolu genişletmek için mecburen kestik, derler. Atatürk:
- Bir kez de bana sormuş olsaydınız, bu ağacı kurtaracak bir yol bulurdum, diye ekler. Atatürk daha fazla dayanamaz, arabasına biner. Şoförün ve yanındaki arkadaşlarının gözü önünde hüngür hüngür ağlamaya başlar.
***
Yusuf Erkan’dan:
Gölhisar (Kibyra)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ilimiz ve ilçeleriyle ilgili haberlerle yayınlarla sevindiğimi hep söyledim. Yineliyorum.
Yusuf Erkan İstanbul’dan sesleniyor. Burdur’u, Burdurlu’yu seven bir hemşehrim.
Son gönderdiği kitabının adı: Tarihsel, Kültürel değerleri ve insanlarıyla: Gölhisar (Kibyra).
- “İsa hocamıza... Dalaman çayı coşkunluğu/Gölhisar Gölü dinginliği/ ve Kibyra görkemiyle 28.09.2010” cümlesiyle imzalamış. Kitap, fotoğraf bölümü (önceki sayfalarda bolca fotoğraf var) hariç 666 sayfa.
Gülhisar ilçemizin bütünlüğüyle fotoğrafının yansıtılışı, çok kareli bir fotoğrafı olarak karşımıza çıkan, çıkarılan bu araştırma, Gölhisar Belediyesinin katkılarıyla yayınlanmış.
İlk sayfalardan birinde, Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Millete efendilik yoktur, millete hizmet vardır” sözü ve fotoğrafı dikkat çekiyor. Sonra Gölhisar Belediye Başkanı Veli Cantilav’ın bir sunuşu var. Buranın bir yerinde:
- “İlçenin turizmden gelir elde edebilmesi tanıtımı yanında Kibyra’nın turizme açılmasına bağlı” deniyor.
Önsöz ise Yusuf Erkan’a ait. İki sayfalık önsözün bir yerindeki cümlelerden: “Kitapta Gölhisar’ın turizm atıl kapasitesi tarihsel ve kültürel değerleri bağlamında aktarılmaya çalışıldı”...
Yusuf Erkan imzalı “Gölhisar (Kibyra)” adlı kitabın içindekiler sayfalarına bakıyoruz. Gördüklerimizden:
Gölhisar hakkında genel bilgiler, konumu, iklim, bitki örtüsü, akarsular, göller, dağlar, ovalar, Gölhisar (Kibyra) kuruluş söylencesi, Tarihçe, gezginlerin anlatımıyla Gölhisar, Kaynaklardaki Gölhisar, Arkeolojik kazılar, Yakın dönemdeki yüzey araştırmaları, Gölhisar’da yaşam döngüsü, Antik yerleşimler, Gölhisar’ın höyükleri vb.
640, 41 ve 642 nci sayfalarda, “Gölhisar’daki basın hayatı”ndan sözediliyor.
Gazetelerin ilk sayfalarının, logolarının genel görüntüleri var.
Tebriklerimi sunuyorum efendim.
Yusuf Erkan: 1970 yılında Gölhisar Evciler köyünde doğdu. 1998 yılında, Gazi Üniversitesi, Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi “Konaklama işletmeciliği” bölümünden mezun oldu.
***
Bereketlihilâlde (Hatay – Adana – Mersin) Aleviler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Mehmet Sılay Tıp doktoru. Başhekim. 20. dönem Hatay Milletvekili. Sosyal amaçlı derneklerin vazgeçilmez üyesi, temsilcisi. 23 ayrı kitabın yazarı, yayıncısı.
Yenilerde bir kitabı daha bana ulaştı Mehmet Sılay hocanın.
Adı: Bereketlihilalde (Hatay – Adana – Mersin) Aleviler. Etnik köken – kültürel çevre.
Fotoğraflar bölümü hariç 168 sayfayla okurların karşısına çıkarılmış bir kitap.. Araştırma – inceleme.
Birinci baskının önsözü Mehmet Tekin’in (1993), İkinci baskının önsözü Mehmet Kocabaş imzalarını taşıyor. Sunuş var arkasında . İki soruyla başlıyor kitap:
- Niçin Bereketlihilal ve niçin Hatay?. ...Burada, insanların, aydın geçinenlerin bile, Hatay – Antakya ikilisinin ne anlama geldiğini ayırdedemedikleri gerçeği ortaya konuluyor. Sakarya – Adapazarı, (önceleri, İçel – Mersin) gibi.
Kitap üç bölümde şekillendirilmiş, yayınlanmış. Sayfa 119 ve 120’de “Hatay’da bazı azınlıklar” başlığı altında verilenlere bakalım öncelikle:
- “Hatay’da binlerce yıldan beri İslâmi hoşgörü içinde, birlikte yaşayıp hem inanç, hemde sıhri akrabalıklarla bütünleşen. Alevi – Sünni, Türk – Kürt, Arap, Çerkez, Laz Ahıskalı, Gürcü – Zaza ve Abaz: İslam üst kimliği ve ortak paydasıyla tek bir millettir”.
Bu açıklamanın, ifadenin, ortaya koyuş biçimi karşısına geçip, başka bir görüş belirtmeye gerek var mı? Bence yok!
Başa dönelim, 38 nci sayfada yeralanlardan bazı alıntılar, nakletmeler yapalım kitap içinden:
1- Üniversite bitirmiş diplomalı cahillerle, beyni ve yüreği emperyalist kültürün işgali altında olan sorumsuz aydınların bol olduğu kısır bir döneme girdik.
2- Türkiye: Ülke ve dünyadaki gelişmelere karşı duyarsız ve sorumsuz, okumayan, kendini yenilemeyen, güne ve istikbale karşı dayatılan sistemi sorgulamayan aydınların ihanetine uğradı.
Sayfa 155’de Hatay’dan deyimler – vurgular başlığı altında verilenlerden:
1- Batman çağıla karıştı (İşler çok karıştı),
2- Ali Fakı’nın tay kovaladığı yer (Çok uzak yer),
3- Ayının bakır sıçtığı yer (Çok uzak yer),
4- Ölünün ağıtçısı, düğünün zılgıtçısı,
5- Yırtık eleğin kel yamalığı.
***
Kenan Çarboğa’dan:
Süt rengi düşler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Sivas, Gemerek Seydıhali Köyünden Kenan Çarboğa, “Süt Rengi Düşler” adlı kitabıyla bizimle selamlaşıyor.
104 sayfayla basılan, şekillenen, okurlarının karşısına çıkan, çıkarılan kitap, genelde hecevezni tarzıyla yazılan, ortaya konulan, sayfalara aktarılan şiirlerle okurlarının karşısına çıkıyor efendim.
Kitabın 15 nci sayfasında “Gönülden nasihat” başlığıyla karşımıza çıkan şiirin iki dörtlüğü:
Bir güzelle muhabbete dalınca,
Sevgiyi demeye söz gerek dedi.
Sevdayı anlattı kendi dilince,
Aşağın kalbinde, köz gerek dedi.
**
Giderken kaynadı gönül kazanım,
Bozuldu böylece bütün düzenim,
Söyledim aşkından garip ozanım,
Ozansan elinde saz gerek dedi.
Duyguların anlatımı sırasında karşılaşılan zorlukların, Kenan Çarboğa dünyasında fazla geçerli olmadığını görüyoruz. Zaman içinde olgunlaşan duyguların mısra halinde şiirleşip, gazete, dergi ve kitap sayfalarına aktarılması sonunda ortaya çıkan, bizimle yüzleşen gerçekler Kenan Çarboğa imzasıyla bir başka anlam kazanıyor.
Süt Rengi Düşler’in “Cinnet” bölümündeki şiirlere bakıyoruz:
Sayfa 87’deki “Çelişki” adlı, başlıklı şiirdeki dörtlüklerden ikisiyle noktamızı koymak istiyorum:
Gölgeler gizledi güneşi bazen
Kuşlukta karanlık yaktı mumları
Yıllarca boşluğun üstünde gezen
Bir boşluk tüketti bütün demleri
***
Sonunda boynuma astım sebebi,
Sorular usandı sonu ararken,
Sarıldım koynuma bastım sebebi,
Gerçeğin saçını gönlüm tararken.
1 yorum:
Sayın KAYACAN, Araştırma Merkezimiz ve Dergimizden yazınızda bahsetmeniz bizleri ziyadesiyle mutlu etti ve onurlandırdı.
Teşekkür eder,saygılar sunarım.
Emrullah TÖREN
Yorum Gönder