Ahmet Tufan Şentürk’ün
yazdıklarından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiirimizin beş yıldızlı çınarı,09
Mayıs 2005 tarihinde kaybettiğimiz, ustamız, ağabeyimiz rahmetli Ahmet Tufan
Şentürk’ün yazıp yayınladıkları arasından seçtiklerimiz var. Bunlar, Mayıs
2005’de birlikte yayınladığımız ‘Armağan-4’adlı kitap da yer alanlar. Bu
yazıların tamamı önceleri, değişik dergi ve gazetelerde Ahmet Tufan Şentürk
imzasıyla yayınlananlar.
Bunlar arasından seçtiğimiz bazı
cümleler, bölümler şöyle:
1-‘Başkent Ankara’ adıyla İsmet Üstek
tarafından bir dergi çıkartılıyordu. İsmet benden rica etti” Yakup Kadri ile
röportaj yapabilir misin ağabey?” dedi. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nu o yılların
ünlü Ankara Palasında buldum, randevu aldım. Röportaj soruları arasında: Dil
karmaşası ve Türk şiirinde Yahya Kemal’in yeri diye iki soru vardı. Üstada:”Nurullah
Ataç’ın uydurduğu kelimelerle şiir yazılabilir mi?”diye sordum.
Bana verdiği cevap ilginçti:
-“Şiddetli yağmurlardan ve doludan sonra
oluşan bulanık sel suyunu mu içersin, yoksa yağmurdan, doludan gelen temiz suyu
mu içersin? Bırak dalgalansın. Bu, dilde bir yeniliktir. Dilde bir canlılıktır,
bize kalan kelimeler yetişir” cevabını verdi (Nar Sanat Dergisi, Antalya, Mayıs
2004)
2-Evliyagil
kardeşlere ben, günümüzün ve de ülkemizin Kant’ı diyorum. Bu benim kişisel
görüş ve kanımdır. Hem, Evliyagil kardeşler benim övmemle büyümezler, yermemle
de küçülmezler. Bu sözüm yalnız şahsım için değil, başkaları için de böyledir. Bulutun
arkasında olsa da güneş, yine güneştir(Son Havadis Gazetesi, İstanbul,23 Ocak
1988)
3-Milli birlik ve kimlikleri
dirilten ve ayakta tutan politikacılar değil, şairlerdir.
Şairler, milli birlik-kimlik ve
kişiliğin bekçileridir. Yeni Milli Edebiyat Akımı’nın asıl işlevi de bir bakıma
budur.”Sonsöz: Yahya Akengin. Yeni Milli Edebiyat Akımı adını verebileceğimiz, milli
duyuş, düşünüş, hayal ediş ve davranışı dünya görüşü olarak benimseyen şairlerden biridir” diyor, Prof. Dr. Sadık
Tural. Hoca, ne söylerse doğru söyler, ne söylerse güzel söyler(Vakit Gazetesi,
Ankara,26 Ağustos 1995)
4-Bana göre her yerleşim biriminin bir
fahri kültür elçisi, bir sevdalısı, bir hayrat adamı vardır. Bunlar kendilerini
doğup büyüdükleri, ekmeğini yiyip suyunu içip havasını soludukları yerlerin
fedaisi, kültür ve sanat adamıdırlar. Bildiğim ve şahsen tanıdığım kadarıyla; Konya’da
şair Feyzi Halıcı, Afyon’da rahmetli Osman Attila, Dr. İrfan Ünver
Nasrattınoğlu, Şair Selçuk Alpaslan, Bayburt’da Şair Yahya Akengin, Ankara-Beypazarı’nda
Şair Hüseyin Yurdabak, Zonguldak’da Akın
Tahir Karaoğuz, Taşeli bölgesinde Mustafa Ertaş, Burdur’da (canlı tarih, ayaklı
kütüphane)Gazeteci İsa Kayacan, Kayseri’de de Şair Abdullah Satoğlu. İşte
bunlar doğup büyüdükleri yerleşim birimlerinin aşığı, sevdalısı, hayrat
adamlarıdırlar. (Tasvir Gazetesi, Ankara, 12 Mart 2003-Anayurt Gazetesi, Ankara,
14 Mart 2003)
*
Kerim Aydın Erdem’i özlüyorum
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Vefatla aramızdan ayrılanlar,
eşimiz, oğlumuz, kızımız, yakınımız, arkadaşımız, dostumuz olabiliyor. Bunların
özleniş oranları değişik olsa da, özlem duygularımız farklılık içinde olsa da,
aradıklarımızın, özlediklerimizin sayısı azalmıyor.
Kerim Aydın Erdem, şair, yazar,
araştırmacı ve bürokrat olarak sevdiğimiz, saydığımız isim ve imzaların başında
yer alıyordu. Onlarca etkinlikte birlikte olmanın, Türk Kooperatifçilik Kurumu
başta olmak üzere değişik kuruluşlarda birlikte çalışmanın, sonra TRT Genel
Müdürü iken, Genel Müdür Uzmanı olarak emrinde pek çok belgeselin
danışmanlığını yaparken, kendisinden aldığım destekle ortaya koyduğumuz
hizmetlerde hep Kerim Aydın Erdem imzası vardı.
Kerim Aydın Erdem: 24 Eylül 1936
tarihinde, Yeşilyuva-Acıpayam-Denizli’de doğdu. Yeşelyuva İlkokulu, Denizli
Lisesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Basın-Yayın Yüksek Okulu Halkla İlişkiler
Uzmanlık Bölümünden mezun oldu. 1964 yılında TRT’de sınav kazanarak “Metin
Yazıcı-Prodüktör” olarak göreve başladı.
TRT’de sırasıyla; Şef Prodüktör,
Ankara Radyosunda Şube Müdürü, Program Müdür Yardımcısı, Program Müdürü, Radyo
Müdürü, Personel Dairesi Başkan Yardımcısı, Radyo Dairesi Başkanı, Televizyon
Dairesi Başkanı, Genel Müdür Yardımcısı, İnceleme ve Araştırma Kurulu Üyesi ve
1989-1993 yılları arasında Genel Müdür ve Yönetim Kurulu Başkanı olarak görev
yaptı.
Kerim Aydın Erdem’in Genel
Müdürlüğü döneminde, GAP TV, TRT-İNT kanalının açılması, çok amaçlı radyoların
yayınlarının başlatılması, TRT-Avrasya (TRT-Türk) ün yayınının başlatılması,
bugünkü TRT-Oran’daki büyük binanın tamamlanıp hizmete açılması gibi onlarca hizmet
gerçekleştirildi.
11 Eylül 2004 tarihinde vefat
eden, Denizli’de toprağa verilen Kerim Aydın Erdem, şiir dışında, hikâye,
eleştiri, onbeşi aşkın radyo oyunu yazdı, röportajlar yaptı. Şiirleri: Varlık,
Türk Yurdu, Çağrı, Milli Kültür, Meltem, Türk Edebiyatı, Türk Dili, Hisar,
Yelken, Ece, Ilgaz gibi dergilerde yayımlandı.
Şiirleri: Çoban Ateşi Gözlerin
(1962), Döner Dolaplarda (1968), Kırlangıç Ormanı (1972), Sevgi Üstüne (2000),
Hikâyeleri: Gecenin Bir Saatinde (1999), Oyunu: Keloğlan ile Anası (1977),
Masalları: Keloğlan Dizisi (2000), Açıl Susam Açıl, Büyülü Değirmen, Hiç Almak,
Altın Yumurtlayan Tavuk, Baltayı Yutan Kabak, Gaffar Usta, Kırk Haremiler.
Antoloji: 27 Mayıs (A.T. Büyükutku ile, 1960)
*
Burdur’dan Ali Serdar ve Ahmet
Kavak
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hazırlayıp iki cilt halinde
yayınladığım,”Burdur’un Saz ve Söz Ustaları”adlı kitaplarımda yer alması
gereken hemşehrilerimden unutulanlar oldu. Bazen ‘mumun dibine ışık
vermediği’ni sonradan hatırladım,yayınların bitiminde gördüm.. Bu
hemşehrilerimden ikisi, Ali Serdar ve Ahmet Kavak bugün gündemimdeler. Onların
biyografilerinden, kimlik bilgilerinden söz edeceğim kısa kısa:
ALİ
SERDAR
18 Aralık 1951 tarihinde Burdur iline
bağlı Karamanlı(Beldesinde) İlçesinde doğdu.1968 yılında Denizli Lisesi,1972
yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İşletme-Maliye Bölümünden mezun
oldu. Aynı yıl giriş sınavını kazanarak, Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanları
Kurulunda çalışmaya başladı. Sırasıyla; Hesap Uzman Muavini, Hesap Uzmanı ve
Baş Hesap Uzmanı olarak görev yaptı.
1982-1983 yıllarında Almanya’da inceleme ve
araştırmalarda bulunan,1984-1985 yıllarında Hesap Uzmanları Kurulu Başkan
Yardımcılığı görevini yürüten,1987-1998 yılları arasında Milli Piyango İdaresi
Genel Müdür Yardımcılığı ve Yönetim Kurulu Üyeliği yapan Ali Serdar,1998
yılında TBMM tarafından Sayıştay üyeliğine seçildi.10 Şubat 2011 tarihinde
Daire Başkanlığına seçilen, bu kuruluşta (Kasım 2013)Birinci Daire Başkanı
olarak görevini sürdüren, evli ve bir çocuk babası olan, Almanca ve İngilizce
bilen, değişik dergi ve gazetelerde yazıp yayınladığı mesleki alandaki
yayınlarının yanı sıra, Burdur kültürüne yönelik araştırma ve makaleleriyle de
dikkat çeken Ali Serdar, Ankara’da yaşıyor.
AHMET
KAVAK
10 Nisan 1947 tarihinde Burdur ilinin
Tefenni İlçesinde doğdu. İlk ve ortaokulu Karamanlı(Beldesinde) ilçesinde, lise
öğrenimini Burdur lisesinde 1964 yılında tamamladıktan sonra, Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesinden 1970 yılında mezun oldu. Avukatlık stajının
ardından, Erzurum 9.Kolordu Komutanlığında yedek subay savcı olarak askerlik
görevini yerine getirdi.
Eşi Serpil hanımla 1972 yılında evlenen, bu
yıldan itibaren Ankara Barosuna kayıtlı serbest Avukat olarak çalışan Ahmet
Kavak, kurduğu ‘Kavak Hukuk Bürosu’nda, oğlu ve meslektaşı Özgür Ramazan
Kavak’la birlikte Avukatlık görevini (Kasım 2013) sürdürüyor.
Öğrencilik yıllarından itibaren, hemşehrileriyle
birlikte kurduğu Burdur Yüksek Öğrenim ve Öğrenci Yardımlaşma Derneği başta
olmak üzere, merkezi Ankara’da bulunan, Burdur İli ve İlçelerini Tanıtma,
Kalkındırma ve Yardımlaşma Derneğinin kurucuları arasında yer alan, bu Derneğin
başkanlık görevini de yürüten;, 2011 yılında Karamanlı ve Çevresi Kalkınma ve
Dayanışma Derneğinin kuruluşunda görev alan, eşi Serpil hanım 35 yıllık
öğretmenlikten sonra emekli olan, Buket (İş yatırım uzmanı) adlı bir kızı, Özgür
Ramazan Kavak adlı bir oğlu bulunan, sosyal amaçlı onlarca kuruluşun
çalışmalarına katkı sağlayan, laik, demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye
Cumhuriyetinin varlığının sonsuza kadar devamı çalışmalarını sürdüren Ahmet
Kavak, Ankara’da yaşıyor.
*
Mehmet Nuri Parmaksız’dan:
Aşkın Kıyametinde
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Birbiri ardına kitap yayınlayanların sayısı
azdır.
Sanat ve edebiyat dünyamızda
kültür ağırlıklı yayınlarla karşılaşmaksa farklı bir tablo ortaya koyuyor.
Değerli dostum Prof. Dr. Hayrettin İvgin
aracılığıyla bana ulaşan kitaplardan birinin adı: ‘Aşkın Kıyametinde’ adını
taşıyor. İmza sahibi Mehmet Nuri Parmaksız olarak karşımıza çıktı.132 sayfalık
kitap, denemelerden oluşuyor ve merkezi Ankara’da bulunan Ürün Yayınları
arasında gün yüzü görmüş
Metin Turan yönetimindeki Ürün Yayınları
edebiyat dünyamıza önemli eserler kazandırdı, kazandırmaya devam ediyor. Kitabın
yayınlanmasında emeği bulunan, imzası yer alanlar; Erhan İvgin, Zeynel Yeşilay,
Orhun Parmaksız, Sevimbike Polat, şeklinde sıralanıyor.
Kitap içinde, bölüm başlıklarındaki
sayfalarda yer alan desenler ayrıca dikkat çekiyor.Özlü söz mahiyetindeki
Mehmet Nuri Parmaksız görüşleri,denemelerin girişinde görülenlerle birlikte
bütünlük içinde,kitabın zenginleşmesini
sağlamış.
41 ayrı denemenin yer aldığı kitabın ilk
sayfasında Mehmet Nuri Parmaksız’ın tam sayfa biyografisi yer alıyor. Sonra
Prof. Dr. Nurullah Çetin hocamızın "Aşkın Kıyametinde Bir Ufuk Arayışı" başlığıyla yazdığı Mehmet Nuri Parmaksız değerlendirmesi var.
Bu değerlendirmenin girişinde:
-‘Mehmet Nuri Parmaksız son dönem
eserlerinde aşkı derinleştirmeye, aşkın esrarını farklı yollardan keşfetmeye ve
keşfettiklerini sembolik bir ifade sarmalı içinde gizleyerek faş etmeye, derinleştirdikçe
kazmaya, kazdıkça derinleştirme hevesi duymaya ve bu hevesle sarhoş olmuşçasına
yazmaya devam ediyor’ denilmekte.
Bu, yerinde ve doğru bir Mehmet
Nuri Parmaksız tespitidir.
Son aylarda bize ulaşan Mehmet
Nuri Parmaksız yayınlarında, aşk ön sırada yer almakta, derinlemesine işlenen
şekliyle, bütünlük içinde sayfalara aktarılmakta, ifadelerde geniş biçimde
güzelleşmekte ve anlam kazanmaya devam etmektedir.
Buradaki Mehmet Nuri Parmaksız
anlatımı, yorumu ve değerlendirmeleri önemlilik içinde karşımıza çıkmakta, zenginlikleriyle
bize ulaşmakta, ulaştırılmaktadır.
Tebriklerimi sunuyorum efendim.
-‘Aşk tezgâhında işle günlerce doku
beni/İlmik ilmik motifle sonra da oku beni’ mısralarıyla başlıyor elimizdeki
kitabın anlatım sayfaları. Sonra kitabın adının alındığı’ Aşkın kıyametini
yaşamak’ adlı deneme ve altında, anlatımın özeti olarak gördüğümüz,’Aşkın
kıyametini yaşamak bir daha ölmemek üzere’ cümlesiyle giriş izni verilmektedir.
Mehmet Nuri Parmaksız, şair, yazar, araştırmacı
olduğu için bütün özellikleriyle yazılarında, sayfalara aktardıkları üzerinde
hassasiyet göstermektedir. Elimizdeki kitabın sayfalarında yer alanların
tümünde bu özellikler, güzellikler görülmekte, okuyucu ile selamlaşırken sıcak
bir ilişki kurma başarısı kendiliğinden sağlanmış olmaktadır.
Aşkın, sevdanın, özlemin, geleceğe
bakışlardaki netliklerin bir bütünlük içinde ele alınıp işlenişindeki
başarılarıyla giderek güçlü bir kalem
sahibi haline gelen, kısa adı İLESAM olan, Türkiye İlim ve Edebiyat
Eseri Sahipleri Meslek Birliği’nin Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız’ı
kutluyor, sevgi ve saygılarımı sunuyor, yeni eserlerini sabırsızlıkla
beklediğimi belirtmek istiyorum.
*
Aytekin Aydın duygularından
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kalem sahiplerimiz var yazıyorlar, yayınlıyorlar.
Ortaya koyduklarıyla takdir
görüyor, alkışlanıyor. Yılların gerilerinde gazete ve dergi sayfalarına
aktardıkları, sararmış gazete ve dergi sayfalarından çıkarılıp, okunduğunda, bugün
yazılmışlar gibi taptaze bir anlatım zenginliğiyle çıkıyorlar karşımıza.
Aytekin Aydın PTT teşkilatımızın çalışkan,
başarılı, vatandaşla ilişki kurmada usta, çevresine yardımcı olmaktan huzur
duyan, hep veren, gözü-gönlü zengin, dünyanın artılarını, eksilerini
değerlendirmede hep önde yürüyen bir isim ve imza. Aytekin Aydın’ın geride
bıraktığımız yıllarda yazdıkları, yayınladıkları var, bugün sararmış gazete
yapraklarının sütunlarında kalan. Bu yayınlardan, Aytekin Aydın imzalı yazı ve
şiirlerden, başlıkla rı ve kaynakları
itibariyle bazı satırlar ve mısralar
nakletmek istiyorum efendim.
Bunlar:
1-1961 yılında yurdumun en kuzeydoğusunda
rüzgârları sert esen Serhat şehir Kars’ta dünyaya geldim. Babamın memuriyeti
dolayısıyla Anadolu’nun bir çok il ve ilçesinde kaldıktan sonra,şu anda
çalışmakta olduğum Ankara’ya geldim.Yaşamımdaki en büyük kazancım Anadolu’yu
gezerken yurdumu ve Tanrı’nın bahşettiği bu güzel topraklarda,yurdum kadar
güzel insanları tanımam olmuştur. (Merhaba Anadolu, Yenigün Gazetesi, Burdur,22
Mayıs 2002)
2-Ankara’ya ilk geldiğinde büyük bir
şaşkınlık ve korku yaşadı. Burası çok büyük ve kalabalıktı. Burada büyük ve çok
katlı binalar, o binalarda yaşayan asık suratlı, ürkek, soğuk insanlar vardı. Şaşırmıştı.Doğduğu
şehrini düşündü.Oradaki sıcak ve dost insanları hatırladı.Ölümüne yaşanan
dostlukları,arkadaşlıkları düşündü.Ama burası çok farklıydı.Burada kocaman
binalarda küçücük insanlar yaşıyordu.Oysa kendi şehrinde binalar bu kadar büyük
ve yüksek değildi.O binalarda yüreği büyük insanlar yaşardı(Bozkırın
Çocuğu,Tasvir Gazetesi,Ankara,21 Şubat 2004)
3-Anne; üreten, yaşatan, eşsiz ve kutsal
varlıktır. Tanrının yeryüzünde yaşayan insanları kötülüklerden koruması, iyiliklere
yönlendirmesi için bazı melekleri görevlendirdiğinden söz edilir. İşte
yeryüzüne indirilmiş olan bu iyilik melekleri Annelerdir (Tüm Annelere, Van
Gölü Ekspres Gazetesi,12 Mayıs 2004).
4-Prof. Dr. İsa Kayacan’ın hazırlayıp
sunduğu, Ankara’da günlük yayınlanan Tasvir Gazetesindeki 27 Mayıs 2008 tarihli
“Mısraların Dili” köşesinde yer alan, Aytekin Aydın imzalı “Son Tren’in son
vagonu” başlıklı şiirin girişi:
Hiçbir türküyü başından dinleyemedim,
Hep yarımdı benim türkülerim.
Bütün trenler ben yetişemeden kalkmışlardı,
Son istasyonlarından.
Ben yetişemeden tükenmişti bütün biletler,
Tükenen ömrüm gibi…
Boş telaşlarla geçmişti bir hayat,
Tıpkı son istasyondan kalkan, son tren gibi…
*
Kümbet Altında Dergisinin
getirdiklerinden
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Dergilerimizin belirli bir düzen ve süre
içerisinde yayınlanışları, okurlarıyla buluşmaları için çaba ve gayret sarf edilmesi
beklenen, gözlenen tablolar olarak karşımıza çıkar.
Uzun süre Tokat ilimiz merkezinde
yayınlanan, sonra Ankara’da yayınlanıp okurlarının karşısına çıkan, çıkarılan
‘Kümbet Altında’ Dergisinin üç ayda bir yayınlanış süresi içindeki 54.sayısı
bize ulaştı, ulaştırıldı.
Kümbet Altında Dergisi’nin sahibi: İrfan
Yıldız,
Genel Yayın Yönetmeni: Osman Baş,
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:
İsmail Polatçı
Dergi içeriğinde, yazılarıyla yer
alanlarla, şiirleriyle okurlarının karşına, çıkarılanlar ayrı ayrı başlık
altında sıralanıyor.
Yazarlar
sıralamasındakilerden bazıları; İrfan Yıldız, Osman Baş, Nail Tan, Ünal
Kar, Osman Oktay, Necati Cerrah,İsa Kayacan, Şemsettin Küzeci, Uğur Kılıç,İnci
Çiçek, Bestami Yazgan, şeklinde karşımıza çıkıyor.
Dergi
içinde şiirleri bulunan, daha doğrusu şiirleriyle sayfalarda yer alanlardan
bazılarının isimlerini de şöyle bir sıralama üzerinde görmekteyiz: Ayhan
Nasuhbeyoğlu, Osman Şahin, Mustafa Berçin, Dursun Duman, Ali Akbaş, Cemile
Düzgün, Resmiye Sabir, Ahmet Coşkun, Hayri Doğan, Elçin İskenderzade, İlhan
Koruyucu, Meryem Danacı, Bedrettin Keleştimur vd., Şimdi Ayhan Nasuhbeyoğlu’nun
altı ayrı dörtlükten meydana gelen ‘Bıraktın’adlı şiirinden bir dörtlük
nakledelim:
Özlem bir ormandır, sevgi bir çiçek,
Her aşık ki bu iksirden içecek,
Kim olsa da bu köprüden geçecek,
Bir köprünün üzerinde bıraktın.
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’den seslenen
Elçin İskenderzade hocamızın ‘Gurbet Havası’adlı, başlıklı şiiri üç ayrı dörtlükten
meydana geliyor. Kümbet Altında Dergisinin masamda bulunan sayısının
37.sayfasında yer alan bu şiirin bir dörtlüğüyle noktamızı koyalım efendim:
Kol götürüp şu havaya,
Oyna havasız, havasız,
Şairleri garip turna,
Göçer, yuvasız yuvasız.
Kümbet Altında Dergisi istikrarlı
yayınlanışı, her sayısındaki zengin içeriği, edebiyatımıza yapılan önemli
katkılarıyla, kültürümüz içindeki yerini almıştır. Derginin bugünlere
getirilişinde büyük emekleri bulunan İrfan Yıldız ile Osman Baş’ı kutluyor, tebriklerimle
sevgi ve saygılar sunuyorum.
*
Gürcüler ve İslâm Öncesi
Türkler
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Merkezi Trabzon’da bulunan Karadeniz
Teknik Üniversitesi Karadeniz Araştırmaları Enstitüsü Yayınlarının 4. Türk
Gürcü İlişkileri serisinin l. olarak 198 sayfayla yayınlanan, gün yüzü gören
bir kitap var masamda.
Değerli dostum Prof. Dr. Hayrettin İvgin
tarafından bana ulaştırılan,’ Gürcüler ve İslam öncesi Türkler’adlı kitap, Tav
Urban Georgıa LLC’nin katkılarıyla, Giuli Alasania imzasıyla yayınlanmış. Tercüme:
Nanuli Kaçarava, Türkçe yayın editörleri: Prof. Dr. Kemal Üçüncü, Doç. Dr. Erdoğan
Altınkaynak. KAREN Yayınları iletişim sorumlusu: Turgay Kabak, Kapak tasarımı: Derya
Uzun Davulcu.
Giuli Alasania imzalı üç buçuk sayfalık
bir önsöz var. Bir yerinde’20.yüzyılın başında üç yılı tamamlayan süre içinde
bağımsızlığını kazanan Gürcistan, Türkiye ile diplomatik ilişkiler kurmuştur. Türkiye;17
Aralık 1991 tarihinde Gürcistan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülkelerden
biridir’ deniyor.
Kitap, Gürcü yazılı kaynaklarında
Bun-Türkler başlığıyla başlıyor. Kartliye giren Makedonyalı Aleksandros’un
Bun-Türkleriyle karşılaştığı kaydediliyor. Eski Gürcü yazılı eserlerinde
geleneksel olarak Perslerden kovulmuş göçmenlerin Gürcistan topraklarına
yerleştiklerine ilişkin bilgilerin oldukça yaygın olduğu ifade ediliyor.
Kitap içinde yer alan araştırmalara göre;
Bilimsel literatürde İncil’de geçen ‘Gog’ve’Magog’ kavramlarının çeşitli gruplarla
beraber ilk önce Türk Ve Fars dili etnik
topluluklara bağlı kullanıldığı bir çok kere ispat edilmiştir.
Sonra ‘Gürcüler ve İslam Öncesi Türkler’ adlı
kitabın içindekiler başlığı altındaki sıralamada yer alanlardan: Gürcüler ve
Kafkasya’da Türk dilli boyların ilk birliktelikleri, Vahtang Gorgasali’nin
Hunlarla ilişkileri, onun vefat tarihi, Kartli’de Krallığın ortadan kalkışı, VI.
yüzyılda Türklerle ilişkiler, VII. yüzyıldan VIII. yüzyılın birinci yarısına
dek gürcülerin hazarlarla ilişkileri,; Gürcistan, İmparator Heraklius ve onun
taraftarı olan Türkler, Abhaz Krallığının, kuruluş yıllarında (Leon) Gürcü ve
Bizans-Hazar ilişkileri, Tiflis Birliği’nin kuruluş tarihi, Gürcistan ve
Kipçaklar vb. şeklinde karşımıza çıkıyor.
Uzun süre Krallıkla idare edilen, yönetilen
Gürcistan’la ilgili araştırmalar, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan
kaynaklarına dayandırılıyor. Bol dipnotlu ve kaynaklı bir araştırma yayını olan
elimizdeki, masamızdaki kitaptan bunu anlıyoruz.
Sayfa 144’den:İlginç soy isimlerinden
biri Gürcistan ve Ermenistan tarihinde önemli rol oynayan Orbeli’dir. Bazı
hallerde farklılık göstermesine rağmen bu soy isme dair bilgiler genel olarak
Gürcü ve Ermeni kaynaklarında yer almaktadır. Orbeliler soy isminin menşei
hakkında bilgiler sadece bu soyadın
Ermeni kolu temsilcisi XIV.asır tarihçisi Stephanos Orbeliani’nin
eserinde geçmektedir.Bu bilgiye göre, Orbeliler Gürcistanlı değildiler. Onlar
Kartli’ye çok eski zamanlarda, kralın olmadığı ve ülkeyi muhtarların yönettiği
sıralarda kendi ülkeleri Çinel’de
kargaşa çıktığı için geldiler.
Bu tür yayınların sıklıkla
gerçekleştirilmesi, beklentilerimiz arasında yer almaktadır. Masamızdaki
‘Gürcüler ve İslam Öncesi Türkler’adlı kitabın hazırlanmasında, yayınlanmasında,
tarihimize kazandırılmasında emeği geçenleri kutluyor, tebriklerimi, sevgi ve
saygılarımı sunuyorum efendim.
*
Kültür Evreni Dergisinin yeni
sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerimizin her yeni sayısı, kendi yayın
alanında atılmış yeni bir adımdır. Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans
yayınları arasında üç ayda bir gün yüzü gören, uluslararası hakemli sosyal
bilimler dergisi olarak ilgili çevrelerin karşısına çıkarılmakta olan ‘Kültür
Evreni’ Dergisinin 17.sayısı, değerli dostum Prof. Dr. Hayrettin İvgin
tarafından bana ulaştırıldı.
Kitap görünümünde 172 sayfayla yayınlanan
Kültür Evreni Dergisinin sahibi: Hayrettin İvgin, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ve
Genel Koordinatör: Erhan İvgin, Editör: Ömer Ünal, Redaktör: Doç. Dr. Nezaket
Hüseynova. Yayın kurulu ve hakem heyeti var değişik isim ve imzalardan oluşan. Yazışma
adresi: Konur Sok. No:66-7 Bakanlıklar-Ankara. Tlf:0090-312-4259353. Ayrıca, Azerbaycan,
Kazakistan, Ukrayna, Türkmenistan, Kosova, Rusya Federasyonu, Türkiye temsilcilikleri
var.
İçindekiler sayfasında, yazılarının
başlıkları itibariyle verilenlerin
sıralanışında imzaları bulunanlardan bazıları: Dr.Yaşar Kalafat-Muhsin
Erol,Doç.Dr.Lale Alizade, Prof. Dr. Cengiz Peyruzoğlu Mustafayev, Samir
Gülahmedov, Dr.Doğan Kaya, Soheila Baybordi, Yrd.Doç.Dr. Mehmet Yardımcı, Faranak
Qudsi, Yrd.Doç.Dr.Bülent Çiftpınar-Ahmet Tanır, Zahra Karganroodi, Moghaddam
Hosseingızı, Elif Nun İçelli,Akd. Prof. Dr. Ebülfez Amanoğlu, Ulviyye Veliyeva,
Dr.Yusuf Gaziyev, Savaş Ekici.
Şimdi, dergi içinde araştırmaları yer
alanlardan bazı cümleler vererek devam etmek istiyorum efendim:
l-Yunus Emre, 13.yüzyılın sonu
l4.yüzyılın ilk çeyreğinde yaşamış bir şair ve erendir. Şiirleri Anadolu
halkının dilinde ve anlaşılır bir üslupla yazılmıştır. Yunus Emre yaşadığı
yüzyıldan bugüne kadar çok sevilmiş ve şiirleri ezberlenerek, halkın belleğinde
yaşamıştır(Yrd.Doç.Dr.Mehmet Yardımcı,Sayfa:80)
2-Toplumlar,19.yüzyıl sanayi devrimi
ile birlikte ekonomik ve siyasi gelişimin yanında sosyolojik olarak gelişmeye
başlamıştır Beraberinde ulus olma benliği ve kendi kültürünü yaratma benliği
oluşmuştur. Bu uluslaşma süreci, beraberinde dilin gelişimine olan önemi
artırmıştır. Çünkü dil ve düşünce birbirinin ürünü olması açısından büyük önem
taşımaktadır (Yrd. Doç. Dr. Bülent Çiftpınar-Ahmet Tanır, Sayfa: 99)
3-Haydar Aliyev konusunda yapılan
filmler, daima önemli görülür ve herkesin ilgi alanı içindedir. Konulu
materyallerin aslında bu filmlerin musikisi büyük lider Haydar Aliyev’in
karakterine has olan vatanseverlik, gurur,mertlik,daimi
yardımseverlik,insancıllık vb.gibi
özellikler aksettirir(Ulviyye Veliyeva, Sayfa:140)
Kültür Evreni Dergisi bilimsel alanda
büyük bir boşluğun doldurucusu olarak görülmektedir. Prof.Dr.Hayrettin İvgin
başta olmak üzere çalışma arkadaşlarını kutluyor,tebriklerimle sevgi ve
saygılarımı sunuyorum efendim.
*
Avrasya Kurumundan yeni bir
sempozyum kitabı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan ve Genel
Başkanlığını Prof.Dr. ve E.Vali Bahaeddin Güney’in yaptığı, Avrasya Makedon ve
Romen Dostluk Kültür Sanat ve Turizm Kurumlarınca gerçekleştirilen
sempozyumların sayıları giderek artıyor.
Bu sempozyumlardan bir yenisi l7 Mayıs
2012 tarihinde, Karabük ilinin, Yenice ilçesinin Yortan Beldesinde
yapılmış.Seri olarak aynı adla,Azerbaycan ve Türkiye’de değişik zamanlarda
“Nizami’den Yunus Emre’ye,Kemal Atatürk’ten Haydar Aliyev’e uzanan sevgi ve
barış yolu”adlı sempozyum bu serinin 9.olarak Yortan’da gerçekleştirilmiş.
Anılan sempozyuma katılanların
bildirileri 190 sayfalık bir kitapta toplanmış. Kitabın hazırlayıcısı Prof. Dr.
Hayrettin İvgin. Sempozyuma bildirileriyle katılanların bazılarının isimlerinin
sıralanışı şöyle:
Prof.Dr.Celil Gariboğlu Nagiyev, Prof. Dr. Elçin
İskenderzade, Prof. Dr. Tuncer Gülensoy, Doç. Dr. Nezaket Hüseynkızı-Elmira
İlyaslı, Prof. Dr.Nail Tan, Doç. Dr. Yalçın Abdulla, Prof. Dr.Hayrettin İvgin, Doç.
Dr. Elman Nasırov, Doç.Dr. Receb Rahimli, Doç. Dr. Solmaz Güzelova, Gardaş
Alişoğlu, Dr. Yaşar Kalafat, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yardımcı, Arzu Bayramlı, Ahmet
Emin Güven, Mustayev Pervin Pervizoğlu, Arzu Veliyeva, Abdullah Çağrı Elgün vd.
Bahaeddin Güney ve Hayrettin İvgin imzalı
önsöz ve sunuşlar var ilk sayfalarda.
Bunlardan
ve bildirilerden imza sahipleriyle birlikte bazı cümleler verelim:
1-Sempozyumumuz, Karabük ili, Yenice
ilçesi Yortan Beldesinin değerli kültür ve sanat adamı, Belediye Başkanı Yılmaz
Tiryaki’nin yakın ilgi ve katkılarıyla gerçekleştirildi (Bahaeddin Güney,Sayfa:8)
2-Kısa adı Avrasya Kurumu olan, Avrasya
Dostluk Sanat ve Turizm Kurumu;1996 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla
kuruldu(Hayrettin İvgin, Sayfa:9)
3-Gagauzlar, büyük Türk dünyasından ayrı
düşmüş bir Türk dilli halktır ve onlar Türk dilli halkların Oğuz grubuna
aittir(Celil Garipoğlu Nagiyev, Sayfa:25)
4-Düz iki asra yakındır ki, dünyanın
harasında asılı olmayarak her bir Azerbaycan Türkü yüreğinde ‘Gülüstan’ve
‘Türkmençay’boyda her gün gübar veren sağalmaz bir yara taşıyor(Elçin İskenderzade,Sayfa:35)
5-Bişkek oldukça güzel ama, mimari
hiçbir özelliği olmayan Rus yapılarıyla dolu. Ruslar bu şehri kendilerine
yazlık olarak yapmışlar ve çok uzun bir süre şehrin içine bir tek Kırgız bile
almamışlar(Tuncer Gülensoy, Sayfa:38)
6-Malum olaylarla alakadar olarak
Azerbaycandan kenarda mühacir hayatı yaşamak mecburiyetinde kalan Ahmet
Ceferoğlu, kardeş Türkiye’yi ikinci vatan seçiyor. Türkiye Ahmet Ceferoğlu gibi
birçok insanımıza kardeş ağuşunu açmış,onların yaşaması ve çalışması için imkan
yaratılmıştır(Nezaket Hüseynkızı-Elmira İlyaslı,Sayfa:48)
7-Azerbaycan edebiyatında edebi
eleştiri/tenkit türünün de ilk örneklerini Ahundzade’nin verdiği kabul
edilmektedir. Yazdığı kitap ve makaleler,edebi tenkit dışında
tarih,coğrafya,din,felsefe,müspet bilimler alanlarındadır. (Nail Tan, Sayfa:54-55)
8-Azerbaycan halkının umumi lideri
Haydar Aliyev sağlığında iken halkı ona kahramanlık, liderlik çelengini
vermiştir. Halk onu ebedi kalbinde yaşatıyor. Azerbaycan’ın tarihi onun
faaliyeti ve emelleri, devletine gösterdiği hizmetleriyle yaranmıştır (Qardaş
Alişoğlu, Sayfa:89)
9-Hayrettin İvgin, çoğu kişiler
tarafından bilinen, tanınan, etrafınca sevilen ve takdir edilen
araştırmacı,şair ve yazar olarak karşımıza çıkmaktadır. Ünü sadece memleket
içinde değil, yurtdışına da taşmış,çok yönlü bir şahsiyettir, Halk edebiyatı ve
halk bilimi denince ilk akla gelen şahsiyetler arasındadır(Abdullah Çağrı
Elgün,Sayfa:148)
Musa Koyunsev’den: Sevda
Kervanı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Aydın ilimize bağlı, Söke
ilçemizden Musa Koyunsev’den bir şiir kitabı geldi. Adı: Sevda Kervanı. 120
sayfayla şekillenmiş. Söke ilçemiz, bir kültür merkezi, şairler, yazarlar
Derneği faaliyetleriyle göz dolduruyor.
Tülay Sarayköylü’nün görüşleri
var.
Musa Koyunsev’le ilgili.
Sonra Musa Koyunsev’in önsöz
mahiyetindeki görüşleri 5 nci sayfada karşımıza çıkıyor.
Musa Koyunsev’in şiirleri hece
vezni türünde kaleme alınmış olarak kitap sayfalarına aktarılmış. Kitabın adı
olan ‘Sevdaa Kervanı’ adlı şiir 7 nci sayfada bizimle selamlaşıyor. 5 ayrı
dörtlükten meydana gelmiş. İlk dörtlüğü şöyle bu şiirin:
Sevda kervanı, götüremez halinde,
Yıllanmış aşkım, yüklüdür
üzerinde,
Bin yıl geçsede, yine gönlüm
sendedir,
Aşkına teslim oldum, sevdam
derindir.
Sonraki sayfalarda, şairin köyü
ve çocukluğu anlatılıyor, Sökeli Cafer Efe’den söz ediliyor uzun uzun. Efelerin gece gündüz düşmanla savaştıkları
noktasından hareket edilerek, gösterdikleri yararlılıklar birbir anlatılıyor,
mısralara dökülüyor. Vatan duygularımız, günaha girmenin yanlışlığı, dost
ihanetiyle gelen üzüntüler mısra mısra Musa Koyunsev şiirlerinde görülüyor,
hissediliyor.
Aşkta engel tanımayan, seni
seviyorum’lar yola çıkıyor duygu olarak Musa Koyunsev dünyasında.
“Seni seviyorum” adlı, başlıklı şiir
54. sayfada karşımıza çıkıyor.
Bu şiirin iki dörtlüğü:
İlk gördüğüm gün, gelemedim
kendime,
Birkaç sözümü dolaştırdım dilime,
Bu aşkın gücü çok değişti
seninle,
Ben seni öyle sevdim ki, tüm
kalbimle.
Kaç kez denedim, titredi, tutuldu
dilim,
Sana söylemek istediğim tekti
dileğim,
Açtım gönül kapımı, seni
bekliyorum,
İki kelime sözüm var; seni
seviyorum!..
Musa Koyunsev, 1948 yılında
Aydın’ın Söke ilçesine bağlı, Güllübahçe köyünde doğdu. Koyunsev, Lokanta
işletmeciliği yapıyor.
*
Türkmen
Ozanı Süleyman Özçelik’ten gelen kitaplar
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hatay ilimizin, İskenderun
ilçesinde yaşayan, buradan seslenen Türkmen Ozanı Süleyman Özçelik’ten gelen
kitaplar var bir dizi. Bunların isim, yazar ve yayın yılları şöyle
sıralanmakta:
-Fezada bir insan (İ.Ethem Vural,
1975), Tüfek İcad oldu (Uğur Mumcu, 1996), Türkiye ve dünya rehberi (Hürriyet
Gazetesi Y), Adab-ı muaşeret (Şevket Gürel, 1976), İlahi Güneş (Abdullah
Aydın,1969), Ölümsüz Gerçek (Mustafa Yazgan,) Tarih Sohbetleri (Cemal Kutay), Elma
Ziraatı (Cenani Gürbüz,),İstiklal Harbimizin Müdafaası (Tahsin Demiray, 1969),
İçel İli incelemeleri (Ali Demirtaş, 1995).
-Çukurova Bölgesi (İmar ve İskan
Bak. 1970), Bostan ve Gülistan (Kilisli Muallim Rıfat Bilge), Tarih
Meteodolojisi (Prof.Dr. Ekrem Memiş, 1996),
-Cumhuriyetin 50. yılında
köylerimiz (1923–1973, Köy İşleri Bakanlığı, 1973), Temel Kurtarma Usulleri
(Genl. Nemci Koral, İçişleri Bak. No:33),
-İnsan Sağlığı ve Azyakıtla
ısınabilmek için yapılarda uygulanacak yeni buluş ve esaslar (A.Cemal Kanca,
1977)
-Umumi Hıfzıssıha Kanunu (Sıhhat
ve İçtimai Muavenet Vekaleti, 1933), Türk Kültürü Dergisi (Ankara, Haziran
1972)
Turizm (Devlet Planlama
Teşkilatı, 1963), Türkiye Mülki İdare Bölümleri (İçişleri Bakanlığı, 1976)
-Nazari ve Tatbiki Teşkilat ve
İdare (Çev: Gülgün Gönenç, Yazan:C.Seckler-Hodsan, 1960)
-Hukukta keşif (Orhan Yılmaz,
1955), Dündar Taşer’in büyük Türkiyesi (3. baskı, 1977)
-Matbaacılık ve kitapçılık
müesseseleri (İsmail Akgün), Büyük İslam Kadınları (Mehmed Emre, Çile
Yayınları)
-Tarih sohbetleri (Cemal Kutay,
7-1968), Bur Savcının dosyası (Anayasa Mahkemesi, M.Ferhat)
-Yunanistan Buhranı (Tahsin
İskeçeli, 1969), Hürriyeti vatanımızda bulanlar (Refik Korkud)
Arşiv İdaresi (Hzl. İhsan Dede,
İçişleri Bakanlığı, 1968), Sivil Savunma yönetmelik İçişleri Bakanlığı, 1973)
Bu kitaplar zamana karşı mücadele
vermişler. Bir kısmı dayanmaya, direnç göstermeye çalışırken, bir kısmı
yıpranmış, kapakları yırtılmış, hatta yok olmuş. Ama içerikleri getirdikleri
bilgiler itibariyle önem taşıyorlar. Teşekkürler, Türkmen Ozanı Süleyman
Özçelik.
NAZLI AYKUT’DAN GÜNÜN SÖZÜ:
-Önce iyi niyetinden kaybedersin, sonra iyi
niyetini kaybedersin.
MEHMET
NURİ PARMAKSIZ’DAN GÜNÜN SÖZLERİ:
1-Zamanı evcilleştirebilenler, onu yönetebilenlerdir,
2-Ecele direnilmez; ancak teslim olunur
3-Gözü ayna, kalbi derya bilenlerin pusulası
aşktır,
4-Dünya sonlu, aşk ise sonsuzdur,
5-Kalbini
sonsuzca aşka verebilenler için, her yer gülistandır.
*
Kilisli
Muallim Rifat Bilge’den:
Bostan
ve Gülistan
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitaplar, yayın tarihinin
üzerinden yıllar geçince daha bir kıymetleniyor, değer kazanıyor. Veya bana
öyle geliyor.
İskenderun’dan Türkmen Ozanı
Süleyman Özçelik’in gönderdiği, kapakları yırtılmış, üzerleri yıpranmış, hatta
bazılarının kapak ve iç sayfalarında kopukluklar olan kitaplardan bana
gelenleri arasında “Bostan ve Gülistan” adlı 520 sayfalık kapak ve iç kapağının
olmadığı, yırtıldığı, kaybolduğu 3. sayfadan başlayan bir kitap vardı.
Bu kitabın ilk sözü Kilisli
Muallim Rifat Bilge (Beyle, beyi) imzasını taşıyordu. Sırtında kitabın adı, ama
yazarının ismi yoktu. İlk sözden anladığımıza göre, kitap Kilisli Muallim Rifat
Bilge’ye aitti.
Azerbaycan’da hala kullanılan
Muallim kelimesi, Türkiye’de de yıllar önce kullanılmış, hatta imzalarının
başında yer almıştı. Bunun örneklerinden biri, beklide ilklerden biri olan
Kilisli Muallim Rifat Bilge adıydı.
Maddeler halinde sade, anlaşılır
bir dille yazılan İlk sözün birinci maddesinde: “Şeyh Sadi Bostan’ı 644
tarihinde yani Gülistan’dan bir yıl evvel telif etmiştir. Matbu nüshanın 6 ncı
sahifesinde 15 nci beyit bunu göstermektedir” deniyor. Kitabın 1950’li, 1960’lı
yıllarda basıldığı tahmin edilebilir. İstanbul Meral Yayınevi, Konya Can
Kitapevi isimleri, adresleri var dağıtım notları arasında. Bunlar arka kapakta
yer alıyor. Ama yıl kaydına rastlamak mümkün değil. Fiatı 20 lira imiş.
Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan’ın ilk
sözden sonra bir yazısı (sunuşu) var. Sadi hakkında bilgiler veriliyor, İran’ın
birinci derecede gelen büyük şairlerinden olduğu anlatılıyor. 690 ile 694
yılları arasında Şiraz’da vefat ettiği yazılıyor. Bostan’ın 655 yılında yazdığı
bu eserin manzum bir mesnevi olduğu, Gülistan’ın ise cihanşümul bir şöhrete
sahip bir şaheser olduğu kaydediliyor.
*
Mehmet
Cem Yiğit’den iki yeni şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Mehmet Cem Yiğit, Konya ilimize
bağlı, Akşehir ilçemizde yaşıyor, buradan sesleniyor. Yazdıkları ve
yayınladıklarıyla dikkat çekiyor. O’nun şiirleri güçlü, O’nun şiirleri mısra
mısra kalıcılık içinde ki görünümleriyle karşımıza çıkıyor, bize ulaşıyor.
Üç veya dört ayrı dörtlükler
şeklinde sayfalara dökülen Mehmet Cem Yiğit şiirlerinin masamda bulunanlarından
ilki: Çok seviyorum seni başlığını taşıyor. “Sen unuttun mu beni?” diye
sorulduktan sonra, aşkın boş ve geçici bir heves olmadığı hatırlatılıyor.
Kalpten silsen de beni, bu gönül aşkınla yandı, yanmaya devam ediyor
açıklamasıyla uyarılarda bulunuluyor vefasıza, vefasızlara.
Bu şiirin son mısraları:
Ayrılık sözü etme,
Sensiz bir hayat boş,
Gönül odamdan gitme,
Aşkınla yandı gönül,
Çok seviyorum seni..
Ve ikinci şiirinde Mehmet Cem
Yiğit “Kalbinde sevgiye biraz yer varsa” başlığıyla sesleniyor, duygularını
ortaya koyuyor. Aşktan usanıp, canın yanmamışsa, aşık olmanın günler boyunca sürdüğünü
hatırlatıyor. Ve bu şiirin iki dörtlüğünde şöyle sesleniyor Mehmet Cem Yiğit
hoca:
Zaten senin kalbin bende atıyor,
Unutma beni diyorsan, aşıksın.
Canımda çiçeği açmış sevgin var,
Sana tapan bir aşığın olmuşsa..
Aşk, güzel kalbini kanatmadan gel,
Gönlünü uçurtma yaparak hep gel,
Özlemleri saçına takarak gel,
Sana tapan bir aşığın olmuşsa..
*
Gülser
Çetin Doğan’dan mısralar
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şair, yazar ve araştırmacı Mansur
Ekmekçi’nin Adana’dan gönderdiği şiirler arasında, yazdıklarıyla,
yayınladıklarıyla geleceğe doğru emin adımlarla yürüyen bir şairemizin, Gülser
Çetin Doğan’ın şiirleri de vardı.
Hecevezni türüyle yazan, başarılı
ürünleriyle dikkat çeken Gülser Çetin Doğan’ın iki şiiri daha var masamda. Bu
şiirler ‘Olur mu?’ ve ‘Bahar geldi’ adlarının taşıyıcılarıydı efendim.
Dört ayrı dörtlükten meydana
gelen ‘Olur mu? Başlıklı şiir, yüreğinin firarda oluşundan, volkanlar içinde
özünün yandığından yola çıkılarak, rastlarsan görmemezlikten, tanımamazlıktan
gelinmemesi hatırlatmasında bulunuluyor. Bu şiirin iki ayrı dörtlüğündeki
duygular şöyle şekilleniyor:
Hasretin acısı, derbeder etti,
Başını alıp çöllere gitti,
Bir ömür yaralı, canına yetti,
Son darbeyi de sen vurma olur mu?
Gülce der elbette bu gece biter,
Feryat etme ne olur gönül yeter,
Yangın olan yerde duman tüter,
Eller gibi sende durma olur mu?.
Ve üç ayrı dörtlükten oluşan
‘Bahar geldi’ adlı Gülser Çetin Doğan imzalı şiir. Bu şiirde, baharın
gelmesiyle tabiatın aşka düşüşünden yola çıkılıyor. Özlerin akar sevgiyle beslenişi
hareket noktası yapılıyor. İki dörtlüğündeki duygularsa şöyle bu şiirin:
Canlı cansız, bayram eder
bugünde,
Sevenlerde kalmaz keder bugünde,
Bülbül güle name eder bugünde,
Yar diyerek bin bir telden
seslendi.
Kalemi güneşti defteri toprak,
Yeşile boyanmış açılan yaprak,
Gülce yedi renktir şu kara
toprak,
Bahar geldi, kar eridi süslendi.
*
Erciyes
Dergisinin 424. sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerimiz,
gazetelerimiz, kitaplarımız getirdikleriyle önem taşıyorlar, anlam taşıyorlar.
Kayseri ilimiz merkezinde,
düzenli, istikrarlı bir yayın görünümüyle, okurlarının karşısına aylık çıkmaya
devam eden ve 424. sayısıyla sanat ve edebiyat çevrelerimizdeki aranılırlığını
sürdüren Erciyes Dergisinin Sahibi: Nevzat Türkten,
Genel Yayın Müdürü: Alim Gerçel.
Yazışma: P.K. 218 Kayseri. Tlf:
0352 231 70 33.
Sekiz imzadan oluşan hakem heyeti
var.
Erciyes’in 424. sayısında
imzaları bulunanlar; Köksal Akçalı, Arzu Kök, Ali Kayıkçı, Prof.Dr. Cihan Dura,
Dr. Tahir Tamer Kumkale, G. İrfan Eyüpoğlu, Refik Erdem, Muhsin Bozkurt,
Bedrettin Keleştimur, Recep Çalkaner, Prof.Dr. Tuncer Gülensoy, M. Şükrü Baş,
Tolga Kayasu, Nail Tan, M. İlyas Subaşı, Dr. Yaşar Kalafat, Abdullah Satoğlu,
Halil Gürkan, Ali Akdemir, Nevzat Çağlar, Hasan Yüksel, Oğuz Çetinoğlu, M.
Halistin Kukul, Ülkü Ünal, Fevzi Durmuş, Nevzat Türkten, Yüksel Gemalmaz.
Nevzat Türkten hocanın, Kayseri
ağzında bazı tasvir deyimleri (1) başlıklı araştırmasından örnekler verelim:
Ayan-Beyan: Açık,
aşikar/Bölük-pörçük: Parça-bölük/Cart-curt: Dikkate alınamayacak şey veya
şekilde/Çelik-çomak:Önemsiz/Çitime:Çok sık/ Gedik-güdük:Şekilsiz/Hatur-hutur:
Sesli hareketin tasviri/Sapır-sapır:Dökülmek/Tak-tuk:Seslerin
tarifi/Tingir-tingir: Diri, canlı/Vıcık-vıcık: Bulaşık/Yanar-döner:Değişik
halde, değişik renk gösteren/Zangır-zangır: Şiddetli titreme hali.
Yüksel Gemalmaz imzalı “Başka
bahar” adlı şiir, dörtlük şöyle efendim Erciyes Dergisinin 33. sayfasında yer
alan:
Her yaprak bir gülüştür, bir
öpüştür her çiçek,
Aşk getirdi gönlüme bu bahar
başka bahar,
Rüzgârda bir müjde var mutlu
günler gelecek,
Aşk getirdi gönlüme bu bahar
başka bahar.
Erciyes Dergisinin başarılı yayın
çizgisinin, genişleyerek sürmesi dileklerimi yineliyorum efendim.
*
Hatay
Güney Rüzgârı Dergisinin iki yeni sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerimiz, gazetelerimiz,
yayınlandıkları yerler itibariyle, getirdikleri ve içerikleri itibariyle dikkat
çekerler, göz doldururlar.
Hatay ilimizin merkezi Antakya’da
aylık aktüel dergi olarak okurlarının karşısına çıkan, çıkarılan ”Hatay Güney Rüzgârı”
Dergisinin 158 ve 159. sayıları ayrı ayrı yayınlandı ve bize ulaştı.
Hatay Güney Rüzgârı Dergisinin
sahibi: Mehmet Ali Solak,
Yazı İşleri Müdürü: Suat Özgül.
Yazışma adresi: Kışlasaray Mhl.
Emniyet Sok. Milenyum Apt. No:4 Antakya-Hatay. GSM: 0532-4733141- 0326-2148649.
Şimdi, Hatay Güney Rüzgârı
Dergisinin her iki sayısında imzaları bulunanlardan bir sıralama yapalım:
Mehmet Ali Solak, Arif Okay, Sebahattin Yalkın, Dr. Muhsin Boz, Selman
Büyükaşık, Utkun Büyükaşık, Nebih Nafile, Hulusi Atahan, Zeki Özkaya, Erinç
Büyükaşık, Süheyl Budak, Esra Ö. Dinçer, Kamil Akdoğan, Nurhan Sağlar, Bülent
Nakib, Serdar Türkmen, H.Çiğdem Yorgancıoğlu, Mesrur Sabahoğlu, Mehmet
Hünkaroğlu, vd.
Hatay Güney Rüzgârı Dergisinin
sayfalarında, araştırmalar, söyleşiler, haberler ağırlık içinde okurlarının
karşısına çıkıyor, çıkarılıyor. Mimar, eğitimci, şair, Necmettin Ezer’le
yapılan söyleşi, vermek istediğimiz örneklerden biri olarak
değerlendirilebilir.
Mehmet Ali Solak, başyazılarıyla,
genel bir değerlendirme yapıyor, yazdıklarıyla dikkat çekiyor. 158. sayıdaki
“Babama, atama ağlıyorum” adlı yazısının girişinde Mehmet Ali Solak:
“Bakmayın siz yüzümün
güldüğüne..Bu fotoğraf, sizden gelen eleştirilerin eseri. Ancak ağlamaktan söz
edilen bir yazıda, gülümsemek sadece yaşanmış bir anın yansıması” diyor.
Hatay Güney Rüzgârı Dergisi her
sayısında getirdikleriyle alkış toplayan bir yayın görünümü içinde karşımıza
çıkıyor. Tebriklerimi sunuyorum efendim.
*
Şükrü
Öksüz’den: Kültür-sanat sayfası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Anadolu Basın içinde, sanat ve
edebiyata yer ayıranlar, sayfa ve sütunlarındaki yayınlarıyla dikkat çeken
gazeteler vardır.
Burdur ilimiz merkezinde günlük
yayınlanan Burdur Gazetesi, 3. geleneksel şiir yarışması düzenledi,
sonuçlandırdı. Genç şair adayları için bir fırsat yaratıldı. Yeni yeni isim ve
imzalar ortaya çıkarıldı.
Aydın ilimizde ‘Aydın Güzelhisar”
adıyla yayınlanan Gazetede, Aydın Yazarlar ve Şairler Derneği Başkanı Şükrü
Öksüz, Kültür ve sanat sayfası düzenliyor. Yıllardır bu alandaki yayınlarıyla,
pek çok şairin bir araya getirilişini sağlıyor, şair-imza koalisyonu kuruyor.
Aydın Güzelhisar Gazetesinin 06
Mart 2013 tarihli sayısındaki Kültür ve sanat sayfasında Şükrü Öksüz 10 ayrı
imzayı bir araya getirmiş, bu isim ve imzaların şiirlerinden örnekler vermiş.
Bu isimler: Hava Avcı Köseoğlu, Mustafa Berçin, İsmail Göktaş, Serhar Mutlu,
Şerife Çınar, Hüseyin Bayındır, Memduh Şenol, Şükrü Öksüz, İsa Kayacan,
şeklinde sıralanıyordu.
Şükrü Öksüz, Saadete kavuştum,
başlıklı şiirinden ayrı olarak, Düşünce başlıklı yazısıyla da dikkat çekiyordu.
Şiirinin ilk mısraları: Çevremdeki kızları birer birer süzerken/Tanışmıştık
onlarla bir ayın otuzunda, şeklinde devam ediyor.
Mustafa Berçin “İnsanlık ölüyor
beyim” başlıklı şiirinin girişinde bu konudaki duygularını sıralarken;
Metelik etmiyor, mertlik burada,
Aklına eserse uğrar arada,
İnkârcı gavatın aklı parada,
Günbe gün insanlık ölüyor,
beyim.., diye devam ediyor.
Bu satırların yazarı İsa Kayacan
“Der gibisin” adlı sekiz dörtlükten meydana gelen şiirinin sonunda şu duygu ve
anlatımlarıyla çıkıyor okurlarının karşısına:
-Ararsan yerim meyhane köşeleri,,
Ahbaplarım rakı, şarap şişeleri,
Dolaştığımız yerler, içki
gişeleri,
Yine bir gün döneceğim, der
gibisin.
*
Şiir
şiir Mansur Ekmekçi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiir
şiir anlatılanlar, şiirleriyle birlikte anılanlar, alkışlananlar vardır.
Adana’dan seslenen Mansur Ekmekçi bu alkışlananların başarında gelmektedir.
Sen deli, ben
deli ve Gel ne olursun adlı iki şiiri var masamda Mansur Ekmekçi’nin.
Hece vezni tekniğiyle
kaleme alınmış bu şiirlerden birincisi, Sen deli ben deli adlı olanı üç ayrı
dörtlükten meydana gelmiş. Başta esen sevda yellerinden dolayı, her iki noktada
bulunanların ‘deli’ oldukları, böyle davrandıkları noktasından hareket
ediliyor. İki dörtlüğü şöyle bu şiirin:
Gönül seni
özler, yolunu gözler,
Rüyamı süslüyor
baktığın gözler,
Gül dalında sana
açılmış gözler,
Seni sayıklıyor,
nasıl edeyim?.
Hayalimde sen,
düşlerimde sen,
Gecenin hükmü
sen, hislerimde sen,
Senin için akan
yaşlarımda sen,
Seni çağırıyor,
nasıl edeyim?.
Dört ayrı
dörtlükle şekillenmiş ‘Gel ne olursun’ başlıklı Mansur Ekmekçi şiiri.
Sevgiliyi
düşünerek derinlere dalmanın güzelliğinden, rüyalarda onunla kalmanın
hoşluğundan söz edilerek, anlatılmaya başlanılıyor.
İki dörtlüğü bu
şiirin:
İlk defa sırrımı
ben sana açtım,
Hasretin içimde,
sevgine açtım,
Gönül kapısını
bir sana açtım,
Yanımda birazcık
kal ne olursun.
Bazen hayallere
dalar kanarım,
Seni can evime
almış sanarım,
Senin yokluğunla
her gün yanarım,
Her zaman
yanımda ol ne olursun..
Yaz,
yazdıklarını bize ulaştır sevgili Mansur Ekmekçi. Biz de yayınlayalım,
okurlarınla buluşturalım.
*
Zekeriya Başgün’den şiirler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ilimize bağlı, Gölhisar
ilçemiz merkezinde haftalık yayımlanan ‘Pınar’ Gazetesindeki sütununda yeralan
şiirleriyle dikkat çeken, hemşehrim Zekeriya Başgün (Caniyisever) değişik
konulardaki mısraları içinden sesleniyor bizlere.
Pınar Gazetesinin sayılarından
birindeki köşesinde ‘Hastayım sana’ ve ‘Bir beyaz çiçek’ adlı şiirleriyle
okurlarının karşısına çıkan Zekeriya Başgün, duygu zengin, anlatım tutarlılığı
gösteriyor. Yedi dörtlükten meydana gelen ilk şiir ‘Hastayım sana’nın iki
dörtlüğü:
Sevgim ve sevdam senden yanadır,
Anladığım bulduğum sevgim
sanadır,
Nice güzel günler, seninle hep
vardır,
Aşkınla bağlanmışım sana,
hastayım.
Ellerimi uzattım sana boş bırakma
sakın,
Şimdi düşmüşüm aşkınla oldum
şaşkın,
İkliminde yanıp, tutuşup olmuşum
baskın,
Mevlâ’nın verdiği hazla sana
hastayım.
Ve ‘Bir beyaz çiçek’ adlı
şiirinde Zekeriya Başgün, yemyeşil kırlardaki beyaz çiçeklerden, beyaz güle,
beyaz bulutlara benzeyen çiçeklerin mutlu, mesut, özgür yaşayışlarından söz
ediyor ilk cümlelerde, ilk anlatımlarda. Dört dörtlükten meydana gelen bu
şiirin iki dörtlüğünde şu duygularla sesleniyor okurlarına:
Severdi hayatı, yaşamı ve
herkesi,
Lakin yoktu anlatacak söyleyen
sesi,
Yinede edalarıyla bir şeyler
anlatan,
Güneşten gelen ışıklarla
beslenen,
Ayırmıştı kırdan ona bilinçsiz
insanlar,
Vazonun içindeydi etrafında dolu
yalanlar,
Bir yandan ağlıyor, bir yandan
gülüyordu,
Kurumuş yapraklar kaldı,
yeşilliği özlenen.
*
Dr.
Kazan Dağyakalı’dan: Yabancı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dr. Kazan Dağyakalı, Ankara’da
yaşıyor. Buradan yazdıklarıyla seslenip, bizlerle selamlaşıyor.
Yenilerde bana ulaşan
şiirlerinden birinin adı: Yabancı, Dr. Kazan Dağyakalı’nın.
Uzun soluklu bir şiir bu.
Girişinde, üstüne örtülen kapkara
onsuzluk (sensizlik) örtüsünün örtülüşünden söz edilerek yola çıkılıyor.
Yüreğinin hatıralar mezarlığına döndüğü noktasından hareket ediliyor,
hatırlatmada bulunuluyor. Sonra bu şiirin bir bölümünde şu duygulara yer
veriliyor:
Karanlık perdeyi kaldırırken,
Sabahın yarı baygın hali,
Yokluğunun çıplak heykeli yer
aldı,
Ağlayan çocuk gibi naz beşiği
yüreğimde…
Ve darmadağın oluşlar, yanan
göğüslerdeki yokluk uykularının uzunluğu göze görünmeyen gizlenmiş bakışların
getirdikleri, burukluklar. Halsizlik dalgasındaki cansız heykeller, onsuzluk
haritasındaki mihent taşı.. Seslenişler, haykırışlar:
Ey sevgili, nedamet hissin gelmiş
mi dile?
Açılsın umut kapısını mahveden
düğüm,
Donmuş kaskatı kesilmiş gölgeler
arasından…
Kucakladım uyutmak için buz gibi
yalnızlığımı,
Seslerin uzun yankısı çınlar
kulaklarımda,
En uzun yaz gecesi, akşamın
yalnızlığı.
Dr. Kazan Dağyakalı, hassasiyet
içindeki duygularını mısralaştırmaya devam ediyor. Hatıraların yokluğunun,
yoklukların çevresinde halkalanışını seyrediyor kırgın, üzgün.
Sonsuzluğa kadar baş tacıyken,
Ne sormuş kalbe doğan,
Sonsuz güneşin batışı..
Diyerek yazıyor, yazıyor. Bu
duygular pınar akışıyla, pınardan akanların duruluğuyla bize ulaşıyor.
*
Bir
Dergiden ötekine
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bir dergiden ötekine doğru uzanan
yol ve yollar vardır. Bu yollarda yürürken gördüğümüz, verilen ve alınan dergi
selamları efendim:
1. ORTANCA DERGİSİ: Ankara’da üç ayda bir yayınlanıyor. 37 ve 38.
sayıları ayrı yayınlanan Ortanca Dergisi’nin sahibi: Dr. Oğuz Paköz.
2. MAKİ DERGİSİ: Mersin Şair ve Yazarlar Derneğince yayınlanıyor. 86.
sayısı bize ulaşan derginin sahibi : Abidin Güneyli.
3. ALKIŞ DERGİSİ: Kahramanmaraş’da iki ayda bir yayınlanıyor. 68.
sayısı bize ulaşan derginin sahibi: Dr. Oğuz Paköz.
4. KARADENİZ’DEN İİKİ GAZETE: Karadeniz’de Son Nokta Gazetesi: Osman
Diyadin’in sahipliğinde Trabzon’da 16 sayfayla günlük yayınlanıyor-Karadeniz’den
Bakış Gazetesi: Ali Öztürk’ün sahipliğinde, Trabzon’da 18 sayfayla günlük
yayınlanıyor. Bu iki gazete, Faik Bakoğlu dostumuz tarafından bize ulaştırıldı
efendim.
5. YENİSES DERGİSİ: Osmaniye’de Hasan Bölük’ün sahipliğinde aylık yayınlanıyor.
207. sayısı bize ulaştı bu derginin.
6. YÖNETİCİMİZ VE BİZ DERGİSİ: İstanbul’da Muharrem Ersal’ın
sahipliğinde aylık yayınlanıyor. 6. sayısı bize ulaştı bu derginin.
7. DÜNYADA KİLİS BÜLTENİ: İstanbul Kilis Vakfınca aylık yayınlanıyor.
158. sayısı bize ulaşan bu bültenin sahibi: Yaşar Aktürk.
8. KARINCA DERGİSİ: Ankara’da aylık yayınlanıyor. 914. sayısı bize
ulaşan Karınca’nın sahibi: Prof. Dr. Nevzat Aypek.
9. NEVZUHUR DERGİSİ: Antalya’da aylık yayınlanıyor. 32. sayısı bize
ulaşan derginin sahibi: Mustafa Akbaba.
10. GÜNCEL SANAT DERGİSİ: Alanya’da aylık yayınlanıyor. 23. sayısı bize
ulaşan derginin sahibi: Hasan Hüseyin Bayır.
11. YESEVİ DERGİSİ: İstanbul’da aylık yayınlanıyor. 231. sayısı bize
ulaşan derginin sahibi: Erdoğan Aslıyüce.
12. AKPINAR DERGİSİ: Niğde’de iki ayda bir yayınlanıyor. 44.sayısı bize
ulaşan derginin sahibi: İsmail Özmel.
13. ERCİYES DERGİSİ: Kayseri’de aylık yayınlanıyor. 423. sayısı bize
ulaşan derginin sahibi: Nevzat Türkten.
*
Mehmet
Sılay’dan:
Hatay’da
Sosyo-Kültürel Çevre
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Yılların
gerilerinden gelen yayınların görünümü, içeriği bir başka güzel ve anlamlı
oluyor. Veya ben böyle görüyor ve seviyorum,
Mehmet Sılay
imzalı, Antakya 1994 yılı basımlı 60 sayfalık bir araştırma, kitap elime geçti
yenilerde. Bu konuda, İskenderun’dan Türkmen Ozanı Süleyman Özçelik’e teşekkür
ediyorum.
Kitabın adı:
Hatay’da Sosyo-Kültürel Çevre.
Önsöz Mehmet
Tekin imzalı. Bir yerinde: “Bu eser, birkaç yıl önce İskenderun’da bir günlük
gazetede tefrika edilmişti. Ancak kitap olarak yayınlanması için ikinci bölümün
tamamlanması beklendi. İnceleme, samimi, iyi niyetli bir çalışmanın ürünü
olması yanında, aynı zamanda istismara açık bir konuda cesaretli bir
girişimdir” deniyor.
Mehmet Sılay
sunuş yazısında ise, genel bir değerlendirme yaptıktan sonra; “Araştırmamızın
ağırlık merkezini Hatay’da bilerek-bilmeyerek, Arapuşağı, Fellah, Alevi ve
Nusayri diye anılan kardeşlerimiz teşkil etti” diyor.
Birinci bölümde,
Hatay’da sosyo-kültürel çevreden söz edilirken, ikinci bölümde ise şivemiz, söz
hazinemiz ana başlığı altındaki ara başlıklar altında verilen bilgiler
yeralıyor.
Hatay’daki
mahalli kelimeler verilirken 31. sayfada başlayan geniş bir sıralama yapılmış:
Aş: Bulgur pilavı, Akse: Gerdan, Ablak: Alhaca, Antız: Çifte, Bayak: Demin, az
vnce, Babıç: Pabuç, Cip: Aşırı, Çarık: Şımarık kız, Elleşmek: Dokunmak, Erzi
kırık: Sinir bozan kimse vd.
Mehmet Sılay’ın
1987 yılında ilk kitabı (şiirlerinden oluşan) Kerbela Türkleri adıyla
yayınlanıyor. 6. kitabı Hatay Mücahitleri adıyla 1993 yılında Günyüzü görüyor.
O tarihte, yani 1994 yılında Mehmet Sılay’ın yayına hazır üç ayrı kitabı var.
Sonraki yıllarda Mehmet Sılay
imzalı pek çok kitap bize ulaştı ve onların sayfalarındaki gezintilerimiz ve
tespitlerimizle okuyucularımızın karşısına çıktık efendim.
*
Güzide Taranoğlu
diyor ki
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimizin, şairelerimizin,
yazarlarımızın, araştırmacılarımızın ortaya koydukları görüşler vardır. Bunlar
anlatımdır, şiirdir, denemedir, düz yazıdır vs.
Güzide Gülpınar Taranoğlu, şair,
yazar, araştırmacı, yayıncı olarak binlerce, yazı, şiir ve görüş ortaya
koymuştur, sayfalara aktarılışını sağlamıştır.
Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun
özlü sözlerinden bazılarını aşağıya alalım, görüşlerimizin doğruluğunu
anlatmak, ispatlamak için:
1- Şair, istense de, istenmese
de, yüceliğini şahsında taşıyan yüce kişidir,
2- Şiir insanları kâinatın
sırları peşinde koşturur,
3- Bir yazarın binlerce
insana uzattığı eserde kendi zevki, kendi üslubu, kendi fikirleri yaşamaktadır,
4- Kırıldığı halde, en çabuk
tamir olan Ana kalbidir,
5- Sağ iken sağlığın-Varlıklı
iken varlığın, Genç iken gençliğin kadri bilinmez,
6- Ana, baba kıymeti
bilmeyen evladın hiç kimseye hayrı olmaz
Güzide Taranoğlu’nun Can oğlum,
adlı başlıklı şiiri dört ayrı bölümden oluşmaktadır. Bu şiirin ilk bölümü,
dörtlüğü:
Can oğlum derim sana,
Saygın çoktur anana,
Hayatı yaşa derim,
Ömrünce kana kana.
Bir başka şiiri Güzide Gülpınar
Taranoğlu’nun Ayşende gözler, adının taşıyıcısı. İki bölümden oluşuyor bu şiir.
Yokluğunun yarattığı üstün hazdan, baktıkça alınamayan gözlerden söz ediliyor
ve giriş bölümünde bu şiirin şöyle sesleniliyor:
Bir çift firuzedir yüzünde onlar,
Çok derin bakanlar içinde yanar,
İsterse örülür sevgiden duvar,
Bu bakış her kula müyesser değil.
Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun
görüşleri, önemlilik kalıcılık içindedir. İleride bu görüşlerden anlatmaya,
nakletmeye devam edeceğiz inşallah!..
*
Erciyes
Dergisi’nin üç yeni sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerimizin bana ulaşmalarındaki süreklilik, istikrar
içinde yayınlanışları beni sevindiriyor, mutluluk veriyor. Türkiye’nin hangi
yerleşim biriminde olursa olsun, hangi koşullarda yayıncılık yapılırsa
yapılsın,dergi yayınlamak,gazete yayınlamak zordur.Bu zorlukların altından
başarıyla kalkabilenlere ne mutlu.Kutluyorum yayıncılarımızı.
Kayseri’de, Aylık, fikir
ve sanat dergisi olarak, edebiyatçıların, okurların karşısına çıkmakta,
çıkarılmakta olan Erciyes Dergisinin 429,430 ve 431.sayıları ayrı ayrı yayınlanarak
bana ulaştı. Erciyes’in masamda bulunan üç sayısının kapağında sırasıyla; Yunus
Emre, Ebülfeyz Elçibey (D.24 Haziran 1938-Ö.22 Ağustos 2000), Prof. Dr. Turan
Yazgan (D.1938-Ö.2012) fotoğraf ve bilgileri bulunuyor. Erciyes Dergisi
yöneticilerinin vefa anlayışları ve uygulamaları için, tebriklerimi sunuyorum.
Yayınlarla ilgili her yazımda görüldüğü gibi, hakkında yazdığım, sayfalarında
gezdiğim yayın organlarının kimliğinde yer alanlar hakkında da kısaca bilgi
veriyorum.
Erciyes Dergisinin Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Nevzat Türkten,
Genel Yayın Müdürü: Alim Gerçel.
Yazışma adresi: P.K.218 Kayseri. Tlf.0352-2317303.
Yazışma adresi: P.K.218 Kayseri. Tlf.0352-2317303.
Dokuz ayrı isim ve imzadan meydana gelen hakem heyeti dikkat
çekiyor Erciyes Dergisinin.
Masamda bulunan Erciyes Dergisinin her üç sayısında imzaları bulunanlardan
bazılarının sıralanışı şöyle bir tablo oluşturmakta:
Yaşar Kalafat, Abdurrahim Karakoç, Nevzat Türkten, Mehmet
Nacar, Hayrettin İvgin, Nedim Uçar, Arzu Kök, Abdülkadir Güler, Durak Turan
Düz, İsmail Kara, Murat Duman, Zehra Atasoy, Ali Çelik, Bedrettin Keleştimur,
Ülkü Önal, Prof. Dr. Metin Karaörs, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yardımcı, Muhsin
Bozkurt, Hasan Yüksel vd. 430. sayıdaki Murat Duman imzalı “Bayrağım” adlı beş
ayrı dörtlükten meydana gelen şiirden bir dörtlük alarak noktamızı koyalım:
Kanımla boyadım sakın ha solma,
Tarihten ibret al gaflete dalma,
Dalga dalga es de geride kalma,
Vatanın burcunda kanım bayrağım.
Erciyes Dergisi yöneticilerini, süreklilik ve
kalıcılık içindeki yayın faaliyetlerini aralıksız sürdürdükleri için kutluyor,
tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder