90 yıllık Çınar ‘Antalya’ Gazetesi
maddi sıkıntılar nedeniyle ‘Satılık’
maddi sıkıntılar nedeniyle ‘Satılık’
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kuruluş yıllarının 1918, 1922, 1924 gibi yıllara dayanması nedeniyle Anadolu Basını içerisinde “Çınar” olarak kabul ettiğimiz gazetelerimizin sayısı bir elin parmaklarından azdır. 1996 yılında yayınladığım “Basınımızın Anadolu Cephesi” adlı kitabımın 54, 55 ve 56 ncı sayfalarında “Anadolu Basını’nın Çınarları” olarak kabul ettiğimiz gazetelerle ilgili bilgiler var. Burada: Yeni Adana (1918), Antalya (1922), Bartın (1924), Ayvalık (1924) Trakya’da Yeşilyurt Gazetesi (Kırklareli, 1925), Yeşil Giresun Gazetesi (1925), Ülker Gazetesi (Kayseri, 1927), Turan Gazetesi (Elazığ, 1930), Siirt Gazetesi (1937), Atayolu Gazetesi (Antakya, 1938) adlı gazetelerden sözediliyor, değişik bilgiler veriliyor onlarla ilgili. Bu gazetelerin bazıları kapanmış olabilir!
Burdur ilimiz merkezinde günlük yayınlanan “Burdurlu’nun Sesi” Gazetesinin 29 Haziran 2012 tarihli sayısının 3.sayfasında, “90 yıllık gazete, maddi sıkıntılar sebebiyle satılığa çıkarıldı” başlıklı bir haber vardı. Haberin yanında, Antalya Gazetesinin şimdiki sahibi Ekrem Şen’in bir elinde Antalya Gazetesinin eski sayılarından biri, bir elinde de, “9 Eylül 1922’de kurulan ve günlük olarak yayınlanan bu gazete satılık” manşetinin bulunduğu Antalya Gazetesinin sayısı yeralıyordu.
Yıllarca günlük yazılar yazdığım, “Basınımızın Anadolu Cephesi” adlı kitabımın 136.sayfasında Antalya Gazetelerinin başında sözettiğim, aynı kitabımın 235.sayfasında başlayan “Anadolu” Basınında Bayan Gazeteciler” başlığıyla devam eden 237.sayfasında Antalya Gazetesi ana başlığıyla Nigâr Sevgi Taner’den: “Raşit ve Duriye’nin çocukları olarak 1935 yılında Antalya’da doğdu. 27 Mart 1968 tarihinde Antalya Gazetesinde muhabir olarak çalışmaya başladı. Ortaokul mezunu olan Taner, aynı gazetenin Genel Yayın Müdürü olarak görev yaptı. Sarı Basın kartı taşıdı” şeklinde bahsetmişim. Yanına da kendileriyle yaptığım röportaj fotoğrafına yer vermişim.
Nigâr Sevgi Taner’in sahipliğini de yaptığı Antalya Gazetesinin yaşam öyküsü 1919 yılında başlıyor. Anadolu’da Türk ordusu düşman birliklerini İzmir’de doğru kaçmaya mecbur ederken, Antalya’da yayınlanmakta olan Anadolu Gazetesinin sahipleri İzmir’e döndüler ve gazete Antalya’daki yayınına 7 Eylül 1922 tarihinde son verdi. Antalya gazetesinin ilk sayısı 09 Eylül 1922 tarihinde M.Emin Mazlum ve Havva Adıson’un sahiplikleriyle yayınlanmaya başladı.
ANTALYA GAZETESİ: İsa Kayacan'ın N. Sevgi Taner'le Röportajı, (1985) |
Antalya Gazetesinde 35 yıldır çalışan ve son 12 yıldırda Gazetesinin sahibi olarak gazeteciliğini sürdüren, “Çocuğu gibi büyüttüğünü, muhafaza etmeye çalıştığını” söyleyen Ekrem Şen sıkıntılara 12 yıl dayanabildi. Şen, 1700 tiraja sahip Antalya Gazetesinin gözü gibi sakladığı, o yıllarda haftada bir kez yayınlanan 1940 yılına ait orijinal baskılı gazete sayısını göstererek üzüntülerini belirtiyor.
Ekrem Şen, Antalya Gazetesinde 11 çalışanın bulunduğunu, gazetenin çalışanlara yuva olduğunu kaydederek, üzüntüler içinde; “maddi manevi, yıllardır cebimizden desteklendiğimiz gazetenin artık masraflarını karşılayamaz durumdayız. Bu günkü sayımızın ardından iyi kötü tepkiler aldık. Ancak yerel gazetelere verilen destekle bu iş ancak buraya kadar” derken, boğazı düğümleniyor.
Burada, Basın İlan Kurumu Genel Müdürlüğünün devreye girmesi gerekiyor. Bugün Türkiye’de, 1918, 1920, 1924 yılları kayıtlı kaç gazete var, belli. Bu gazetelerin yaşaması için, genel kurulda alınacak bir kararla, varlıklarından göğsümüzün kabardığı bu “Anadolu Basınının Çınarları” olan gazetelerin ekonomik açıdan desteklenerek ayakta kalmaları mutlaka sağlanmalı, mevzuat karmaşıklığı gibi yanlışlıklardan sıyrılıp çıkılarak, yaşanan, yaşanacak üzüntülerin önüne mutlaka geçilmelidir!.
***
Ankara’dan ‘Belde’ Gazetesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gazetelerimizin sayfa ve sütunlarındaki gezintiyle, oralarda yeralanların genel bir değerlendirilişi olarak gördüğümüz, araştırmalarımızı sürdürüyoruz.
Bugün gündemimizde yeralan Gazete, Ankara çıkışlı, ulusal “Belde”Gazetesi. Türkiyenin Gazetesi olarak 16 büyük sayfayla okurlarının karşısına günlük olarak çıkan Belde’nin 14 bin 127,29,30,31 ve 41 bin 132’nci sayılarının sayfalarındaki gezintimizle kimliğinde gördüklerimiz:
Sahibi: Alaeddin Kaya, Genel Yayın Müdürü: Emin Erener, Genel Yayın Yönetmeni: Cüneyt Kaya, Genel Yayın Koordinatörü: Zübeyir Kaya, Yazı İşleri Müdürü: Abdülmecit Koyunsağan, Sorumlu Müdür: Ahmet Tekeş, Haber Müdürü: Dursun Erkılıç, İstihbarat Şefi: Yasemin Aydoğdu, Sayfa Editörleri: Feride Akdoğan, Şenol Günüç, Spor Muhabirleri: İbrahim Arklan, Yücel Tanol. Ayrıca polis,magazin,ekonomi ve diğer alanlarda görev yapan, sorumluluk taşıyan onlarca muhabir var. Tlf:0312-3979140
Genelde sayfalarda isimler, sorumlular var. İkinci sayfada başlayarak, sayfa sorumluları olarak gördüklerimiz şöyle sıralanıyor: Meltem Ekiz, Gözde Temel, Feride Akdoğan, Yiğit Yiğit, Hakkı Murat Söbütay, Aylin Demirhan, Selim Yüksel, Sevgi Acar, Mustafa Elden, Ersoy Güner, Yücel Tanol.
Belde Gazetesi, pırıl pırıl baskısıyla, sayfalarının düzenleniş biçimiyle gazetecilik alanında bir örnek olarak karşımıza çıkıyor.
Fehmi Koru, Mustafa Şevki Kavurmacı, Taha Kıvanç, Haşmet Babaoğlu, Kadir Dikbaş, İsa Kayacan gibi isimler yanında, günlük olarak yaygın basındaki makalelerden yazarları itibariyle seçilen, tam bir sayfa göz dolduruyor.Ayrıca, Fatma Betül Kaya’nın hazırladığı “Damla damla” köşesi, ilginç konuların sütuna aktarılışı itibariyle dikkat çekiyor.
Şimdi makalelerden bazı cümleler alarak devam edelim efendim:
1.Partisini sürekli başarıdan başarıya koşturmuş bir siyaset adamı, bir başbakan, halkın seçeceği bir hedefe gözünü dikmiş ise, kendisini her daim desteklemiş çevrelerle ters düşecek icraatlar mı yapar, yoksa amacına ulaşmak için destek tabanını mümkün olduğu kadar genişletmeye mi çabalar?(Fehmi Koru)
2.Gazetede çıkan haber ve değerlendirmeler ile, televizyon yorumlarına bakıyorum, birilerinin ısrarla ‘Cemaat’ten siyasi bir parti çıkarma’ projesi geliştirdiklerini görüyorum (Taha Kıvanç)
3.İyi çay içebilmemiz için üretimde kullanılan çayın kaliteli olması yanında, bekletilmeden üretim sürecine alınması gerekiyor (Kadir Dikbaş)
4.Yıllardır gözlediğim bir gerçek Dursun Erkılıç’la ilgili: O, pek çok haberinin içine şiirsel anlatımlar da yerleştirir. Haberler, şiirli bir güzellikle daha iyi anlaşılır, daha bir ‘haber tadında’ çıkar okurlarının karşısına.(İsa Kayacan)
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Yaşamı yönetirken, duygusal ve aceleci hareketler erken başarısızlıkla sonuçlanır (Lao Tsu)
2. Başarıya yaklaşmış öyle işler gördüm ki, o başarının fesat’a uğramasının nedeni, acelecilik olmuştur (Nizamül Mülk)
3. Vaktinden önce dertlenmek, gereğinden fazla dertlenmektir (Seneca)
4. Acele; gecikmedir (Quintus)
***
‘Burdur’ Gazetesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur İlimiz merkezinde 8 sayfayla günlük yayınlanan 59.yayın yılıyla dikkat çeken ‘Burdur’ Gazetesinin masamızda, 19 bin 319, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29 ve 19 bin 330 .sayıları var. Bu sayıların sayfalarında yapacağımız gezintide ilk önce ‘Burdur’ Gazetesinin kimliğine bakıyoruz. Gördüklerimiz:
Kuruluş Tarihi: 04 Nisan 1954, Kurucusu: Mustafa Kemal Taraşlı, İmtiyaz Sahibi: Adnan Taraşlı, Yazı İşleri ve Genel Yayın Müdürü: Kemal Taraşlı, Burdur Temsilcisi: Mehmet Ercan Taraşlı, Ankara Temsilcisi: Prof. Dr. İsa Kayacan, Muhabirler: Hasan Türkel, Hacer Zeren, Mehmet Taraşlı, İnternet Editörü: Süleyman S.Taraşlı, Sayfa Editörü: Nevin M.Taraşlı.
Burdur Gazetesinde, değişik imzaların yazılarıyla karşılaşılıyor. Hasan Türkel’in röportaj- sohbet ustalığıyla gerçekleştirilen ve ilk sayfadan, logo üstünden “Şehir ve Ülke’de Gündem” ana başlığıyla verilenler dikkat çekiyor. Röportajla ortaya konulanlar, gündemi oluşturanlar olarak görülüyor. Bol fotoğraflı olarak zenginliğin sağlandığı gerçeğiyle karşılaşılıyor.
Metin yazarlığını Hasan Türkel’in, sayfa tasarımını Nevin Taraşlı’nın yaptığı 2 nci sayfadan verilen Kültür Sanat sayfası, bilgi zenginliği, görüntülerle bütünleşen bir düzenleme içinde veriliyor.
Tarihte Bugün sayfası ise, günün geçmişte kalan tarihinde olup-bitenlerden kesitler getiriyor, fotoğraflarla hatırlamaların sağlanışını ortaya koyuyor.
Burdur Gazetesinin, elimde, masamda bulunan sayılarında makaleleriyle okurlarının karşısına çıkanlar, çıkarılanlar: Hasan Türkel, Prof. Dr. İsa Kayacan, Ramazan Biçer. Bu isim ve imzaların yazılarından bazı cümleler:
1.Sokaklara, parklara, kaldırımlara yeterince sahip çıkıyor muyuz? (Hasan Türkel)
2.Burdur ilimiz “Rekor” kelimesine yabancı değil. 26 Eylül 2005 tarihinde 20 bin 328 kişinin aynı anda 6 dakika Burdur’un Teke Zortlatması oyununu oynayarak Guinnes Rekorlar kitabına girme çalışması “Evrensel olmadığı” gerekçesiyle sonuçsuz kaldı (İsa Kayacan)
3.Kalkınmanın ve mutlu olmanın esasını iyi bir planlama teşkil eder. Kalkınma ve mutlu yaşam bir başarıdır (Ramazan Biçer)
Şimdi, ‘Burdur’ Gazetesinin elimizdeki sayılarından, siyasi olmayan, sosyal içerikli haberlerden bazı başlıklar verelim:
-Burdur İtfaiye Müdürlüğü Bucak’ta eğitim verdi/ Yer altı Otopark’dan Uzay Çatıya alt geçit/ Fidan Pazarına anfi tiyatro,
-Afet anında ilk müdahale için afete müdahale konteyneri/ Santranç hakemlerine gelişim semineri/ 7’den 77’ye herkes Gazi Atatürk Stadı’nda,
-Kapalı Yüzme Havuzu için etüt çalışması / Burdur İlik Nakli Birimi, gönüllü desteği bekliyor/ Burdur’da merkezi ezan sisteminden vazgeçiliyor/ 1 saatte 6 kamyon malzemeyle 720 m2 sıcak asfalt vd.
***
Bu Vatan Kimin? Şairi, Yazar
Orhan Şaik Gökyay anısına 8. kitap
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Orhan Şaik Gökyay adının, “Bu Vatan Kimin?” şiiriyle özdeşleştiğini biliyoruz. Çocukluk yıllarımızdaki ders kitaplarında yeralışı, ezberleyip, bağıra bağıra söylediğimiz, gururlandığımız ünlü ve milli şiirle göğsümüzün kabardığını, gözlerimizin yaşardığını hatırlamayanımız var mıdır?. Bence yoktur.
Orhan Şaik Gökyay adına verilen şiir ödüllerinin 8 ncisi gerçekleştirilmiş. Ayrıca Samsun 19 Mayıs Üniversitesinde düzenlenen Orhan Şaik Gökyay konulu Panelde ortaya konulanlar da 120 sayfalık kitap içerisinde yeralmış. Nail Tan-Kudret Ünal imzalı kitabın, merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajnas yayınlarının 161 ncisi olarak günyüzü gördüğünü hatırlatarak devam edelim efendim:
İçindekiler bölümüne, sayfalarına bakıyoruz: Önsöz Nail Tan imzasının taşıyıcısı.
Birinci Bölümde, 2010 Yılı Orhan Şaik Gökyay ödülünden sözediliyor. Bu ödülün Fazıl Bayraktar’a verildiği anlatılıyor. Araç’ta düzenlenen tören sırasında konuşmacılardan, konuşmalarından bölümler naklediliyor ilgili sayfalarda.
2011 yılında Orhan Şaik Gökyay şiir ödülünün Aşık Nuri Çırağı ile, Halk Ozanı İsmail İpek’e verildiği hatırlatılıyor. AKM’deki törende yapılan konuşmalar, konuşmacıları itibariyle naklediyor.
Üçüncü bölümde ise, Samsun 19 Mayıs Üniversitesinde Orhan Şaik Gökyay konulu panel hakkında, konuşmacıları itibariyle verilenler dikkat çekiyor.
Sekiz yıldır, Orhan Şaik Gökyay Şiir ödüllerinin kesiksiz düzenlenmesi, sonuçlarının törenlerle sahiplerine ulaştırılması ve paneller düzenlenmesi konusundaki, sabır ve gayretlerden dolayı Nail Tan ve Kudret Ünal hocalarımızı kutluyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Vefa, kadirbilirlik bu olsa gerek!..
Kudret Ünal hocanın, 19 Mayıs Üniversitesindeki toplantıdaki açış konuşması, kitabın 32 nci sayfasında başlıyor. 35 nci sayfaya geldiğimizde, Kudret Ünal hoca şöyle devam ediyor:
“Orhan Şaik Gökyay Halk Edebiyatımızın dilini ve sözünü, özünü çok iyi bilirdi. İşte bu özellikleri çok iyi belirten il şiirini sunuyorum” (Gurbet, adlı şiir altı dörtlükten, Karmakarışık adlı şiir 7 ayrı dörtlükten meydana geliyor) Biz ilk şiirin iki dörtlüğünü alıyoruz aşağıya:
Beni koyup giden cefacı dilber,
Koyduğun yerlerde duramıyorum;
Beni de alsaydın n’olur beraber,
Derdimi kimseye veremiyorum.
Çıksam şu dağların yücelerine,
Eş olsam gurbetin gecelerine,
İmrenir dururum nicelerine,
Bir ben mi murada eremiyorum?.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Üç kişiye acı: Cahiller arasındaki âlime, zenginden fakir düşene, hatırlıyken itibarını kaybedene (Ertuğrul Gazi)
2. Acı çekmek kaçınılmazdır; acılardan yakınmak ise kişinin kendi seçimidir (Art Clanin)
3. Hayatını, ileride sana acı çektirebilecek hiçbir şeyi katma! (Emile Zola)
4. Istırap çekerek çok şey öğreniyorum (Goethe)
***
Ankara’dan ‘Olay’ Gazetesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gazetelerimizin sayfalarında başlattığımız gezilerimiz sürüyor. Bugün, sayfalarında gezeceğimiz gazetenin adı: Olay. Ankara’da 16 sayfayla günlük yayınlanıyor. Olay Gazetesinin 13 bin 372,74,75,76 ve 13 bin 377. sayıları var masamızda.
Olay Gazetesinin kimliğine bakıyoruz. Gördüklerimiz: İmtiyaz sahibi: Mehmet Fatih Karaca, Genel Yayın Müdürü: Mehmet Atilla Irkıçatal, Yayın kurulu Başkanı: Nilüfer Gülek, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Ayşegül Baldemir, İstihbarat şefi: Kenan Ergen, Sayfa Editörü: Ali Özdemiroğlu, Polis, ekonomi, spor gibi alanlarda isimleri bulunan pek çok muhabir var. Tlf:0312-3971197.
Mehmet Arif Duman, Adem Yavuz Irgatoğlu gibi imzaların makaleleriyle karşılaşılan Olay Gazetesi sayfalarında, değişik konulardaki makalelerin ‘Basından’başlığıyla kaynakları itibariyle alındığı görülüyor.
Şayeste Altunbaş’ın, Soru ve cevaplarla çocuklarda din eğitimi, konulu yazı dizisi dikkat çekiyor. İmzalarıyla, makalelerden seçtiklerimiz:
1.Yavrucuğum şurası muhakkak elem, ızdırap usta, insanlar çıraktır. Elem, ızdırap onu acı tecrübeleriyle olgunlaştırır, sözü Peygamberimizin hayatında görülür(Şayeste Altunbaş)
2.Ahlâklı bir fert yetiştirme işi günümüzün belki de en zor görevlerinden biri haline geldi(Adem Yavuz Irgatoğlu)
3.Geceleyin sizi öldüren, yani ölü gibi uyutan, gündüzün ne elde ettiğinizi bilen, sonra sizi diriltircesine uyandıran odur(Mehmet Akif Duman),
4.İslâmiyetin iç ve dış temizliğe verdiği ehemmiyeti hiçbir medeniyet verememiş, bu seviyeye yükseltememiştir(M.Kemal Pilavoğlu)
Şimdi Olay Gazetesinin masamızdaki sayılarında yeralan sosyal içerikli haberlerden bazı başlıklar alalım, nakledelim efendim:
HOYTUR’dan 42. yıl özel gösterisi / Yenimahalle’de açık hava sinema keyfi / Ankara itfaiyesinden yangın ve boğulma uyarısı,
-Türkiye’de her yıl bir köy nüfusu kadar insan boğuluyor / Türk icadı mobil laboratuvarlara, Harvard ilgisi,
-Mobil oyunları daha çok yetişkinler indiriyor / Anadolu Raylı Ulaşım Sistemleri Kümesi kuruldu,
-‘66 ressam, 666 resim’ sergisi sanatseverlerle buluştu / Hamamönü İbrahim Sadri’yi ağırladı,
-Babasından zurna çalmayı öğrendi, güzel sanatları kazandı / Ekmek tüketiminde dünyada ilk sıradayız,
-Almanya’da işçiydi; şimdi hem Türkiye’de, hem Çin’de fabrikası var / Türkiye’de tıbbi atık duyarlılığı arttı.
***
Abdülkadir Güler’den: M.Kemal Yılmaz
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Eğitimci, araştırmacı, yazar Abdülkadir Güler’den yeni bir kitap daha aldım.
Ünlü eğitimci, parlamenter, şair, yazar ve araştırmacı, Aydın’ın, Ege Bölgesinin, Türkiye’nin gururu M.Kemal Yılmaz hocanın, hayatı ve eserleriyle Umurlu’dan yola çıkan bir araştırma ve değerlendirme bütünü olarak 2. baskılı 400 sayfalık bir kitap masamdaki.
Abdülkadir Güler, titiz, hassas ve zamanı iyi kullanan bir kalem. 50 yıllık dostluğumun ortaya koyduğu sonuç, gerçek tablosunun üzerindeki Abdülkadir Güler bu.
“Hayatı ve Eserleriyle Umurlu’dan M.Kemal Yılmaz” adlı kitapdaki, M.Kemal Yılmaz gerçekleri, Abdülkadir Güler’in araştırmaları ve değerlendirmeleriyle öyle bir netleşmiş ki, gözü az gören, kulakları hafif işitenler için bile, bu netlik görülüyor, duyuluyor.
Önsöz Mehmet Aydın, Sunuş Abdülkadir Güler imzalarıyla sayfalardaki yerlerinden bizimle selamlaşıyorlar. Mehmet Aydın hoca önsözünün bir yerinde M.Kemal Yılmaz için; “Atatürk’e, Cumhuriyet’e, laikliğe yürekten bağlıdır”diyor.
Abdülkadir Güler’in uzunca yer tutan sunuşundaki anlatımları da M.Kemal Yılmaz bütünlüğünün gerçekleri olarak karşımıza çıkıyor.Güler, sunuşunun bir yerinde; “Sayın M.Kemal Yılmaz’la 1970’lerden bu yana sanat,kültür dergilerinde, çeşitli seçkilerde zaman zaman şiir ve yazılarımızla aynı coğrafyada, aynı kulvarlarda at koşturduk” diyor.
Sonra, M.Kemal Yılmaz hocanın biyografisi, gurur tablosu sayfalara aktarılmış. Hocanın, 1921 yılında Koçarlı’nın Cincin köyünde doğduğunu öğreniyor, biyografi satırlarındaki gezimiz sonunda duyduğumuz gururun büyüklüğünü görüyoruz.
Ve 10’ncu sayfada, Mustafa Kemal Yılmaz imzalı, “İncirler”başlıklı, yakışıklı bir fotoğrafın altında bir dörtlük okuyoruz. Bu dörtlük:
-Yapraklarda gerinen uykulu bir sabah var ,
Gecenin gözyaşında yıkanmış hep incirler .
Konuşarak kumlarda buğday yüzlü çocuklar ,
Güneşi topladılar dullardan birer birer .
Bölümlerde, M.Kemal Yılmaz hocanın şiirlerindeki konu ayrımından, niçin yazdığından, hocaya göre şiirin ne anlama geldiğinden,hocanın dilindeki özelliklerden, mektuplardan sözedildikten sonra, M.Kemal Yılmaz’ın eserleri üzerine toplu bir bakış yapılıyor, değerlendirmeler ortaya konuluyor.
Sonraki sayfalarda da , M.Kemal Yılmaz ve eserleriyle ilgili yazılanlardan, imzalarıyla örnekler verilmiş. Bu satırların yazarı İsa Kayacan’ın iki ayrı M.Kemal Yılmaz ve eserleriyle ilgili ortaya konulan yazı, kaynaklarıyla sayfalardaki yerlerinden bizimle merhabalaşıyor.
Abdülkadir Güler’in vefa dolu görüntüsünü, M.Kemal Yılmaz hocanın hayatı ve eserleriyle ilgili olarak yaptığı, yayınladığı ve 2.baskısı yapılan bu kitapla bir kez daha görüyor, her iki dostum M.Kemal Yılmaz ve Abdülkadir Güler’e sağlıklı daha nice yıllar diliyor, tebriklerimle, sevgi ve saygılar sunuyorum.
***
Ankara’dan ‘Yarın’ Gazetesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankara’ da yayınlanan gazetelerden birinin adı:Yarın.Günlük normal boyutlu, 32 sayfayla yayınlanan ‘Yarın’ Gazetesinin 14 bin 444,46,47,48 ve 14 bin 449. sayılarının sayfalarındaki gezintimizden önce, kimliğine bir göz atmak istiyorum:
İmtiyaz sahibi: Selâhattin Altunbaş, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Gazi Bozkurt, Sayfa Editörleri: Temel Vural, Taki Şenyurt, İstihbarat şefleri: Şerife Bircan, Murat Sevim. Adliye, kültür-sanat, ekonomi gibi alanlarda değişik isimler muhabir olarak görev yapıyor.
Şimdi ‘Yarın’ Gazetesinin elimizdeki, masamızdaki sayılarında yeralan sosyal içerikli haberlerden bazı başlıklar almak istiyorum. Haber başlıklarımız:
- Bu huzurevine yaşlılar mülakatla alınıyor/Yaylalar turistleri bekliyor / Karabük’teki Cinci han ilgi görüyor,
- Elvan’ın olimpiyat barajı mücadelesi, /Avea geleceğin Messilerini Van’da arıyor/Aydın’ın ürünleri ‘TIR’la tanıtılacak,
- Eksik ve yetersiz yapı malzemesi üretenler cezalandırıldı / Hobi olarak başladıkları kurslarda şimdi siparişlere yetişemiyorlar,
- Burs alamadı, çalıştı, üniversite birincisi oldu / Elektrikte kayıp-kaçak oranı yüzde 15 düzeyinde
- Sesleriyle engelleri aştılar / Denizli’de ‘kara elmas’ trüf mantarı ormanı kuruluyor / Nisan’da 87 bin 542 yeni taşıt trafiğe çıktı,
- Fransa’daki Türk sinema festivali büyük ilgi gördü / Türkiye’nin bitki genleri İzmir’deki merkezde korunuyor,
- Nallıhan Kuş Cenneti’nde “ Foto Safari” / Madalya avcısı “Şampiyon Kangallar” / Ispanak ve maydanoz kullanarak ısıtan boya geliştirdiler,
- ABD için Türkçe ‘kritik dil’/ Başkent’in en yoksul yaşlıları Altındağ’da / Kazakistanlı öğrenciler Manavgat Irmağı’nda bot turu yaptı,
- Çocukları Türkçe, kendileri ise Türk yemekleri öğreniyor / İlk plaj tiyatro oyunu Alanya’da oynandı,
- Mehmet Akif’in yayınlanmamış şiirleri külliyat olacak / Türk Kızılayı, yoksul annelerin yüzünü güldürüyor,
- Türkmenistan’ın ilk teknoparkını Türk şirketi kuracak / Turuncu bayrak, kayısı bahçelerini uluslar arası standlara kavuşturacak,
- Oyuncak kütüphanesinden 1.333 çocuk yararlandı / 7. Uluslararası Kars Aşıklar Bayramı’na 130 aşık katıldı ,
- Ormanların ücretsiz işçileri: Kırmızı karıncalar / Kriterlere uymayan asansörlere mühür yolda,
- İngiliz turistler Marmaris’i tercih ediyor / Erzurum’da 52 kişi kendi işinin patronu oldu / Kayısı, Malatya ekonomisinin can damarı / Orman yangınlarında ekipleri taş suyu koruyacak.,
***
Orhan Can’dan: Son nefes
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Rize Gazeteciler Cemiyeti Başkanı, Zümrüt Rize Gazetesinin sahibi, değerli dostum, zarflar dolusu gazete, dergi ve kitap göndermeye devam ediyor. Son gönderdiği koli zarfın içinden çıkan bir kitap: Son Nefes, adının taşıyıcısı... Yazarı: Orhan Can…
Sunuş ve önsöz var ilk sayfalarda. Bir araştırma çalışması bu kitap. Değişik kaynaklardan yararlanılmış.
Kitabın giriş bölümünde; “Âlemleri yaratan Cenab-ı Allah’ın insanlara verdiği en büyük nimet, İman nimetidir/Mal, mülk, makam, mevki, hava, su ve bunun gibi birçok nimetten istifade etmekteyiz. Ama bu nimetlerin hiçbiri, iman nimeti kadar gerekli olamaz” deniyor.
Orhan Can, kitabının bütünlüğünde, inanç, iman ve doğru yoldan ayrılmama gereklilikleri üzerinde durmuş. Bunların vazgeçilmezliğini örnekleriyle anlatmış. Bölümler itibariyle anlatımları var Orhan Can’ın. Bunlardan;
1.İman: Lügatte bir şeye inanmak, bir şeyi veya bir kimseyi tasdik etmek, onun doğru ve hakikatte muvafık olduğunu itiraf etmektir.
Şeriatta İman; Peygamber efendimiz hazretlerinin Allah tarafından getirip tebliğ buyurduğu emirlerin cümlesini tasdik etmek demektir ki, bunlara zarurât-ı diniye denilir.
2.Niyet: Her işin başı niyet… İyi niyetle kazanılan para insanı kurtuluşa erdirir, kötü niyetle kazanılan para insanı felakete götürür.
İnsanın hamurunda var açlık. Bir vadi dolusu altını olsa, diğer bir vadi dolusu daha altını olmasını ister.
3.İslâm: Kelime-i Şahadet getirerek imanın esaslarını içine sindiren bir kimse İslam dinini kabul etmiş demektir ki, mü’min olabilmesi için İslamın beş şartını da uygulamak zorunda olduğunu bilmelidir. Yunus diyor ki: Müslümanım diyen kişi, şartı nedir bilse gerek/Beş vakit namazın kılıp orucunu tutsa gerek.
4.Temizlik ve Namaz: Her Müslüman temiz olmak zorundadır. Yani, içinde temiz olacak, dışında temiz olacak demektir.
İç temizliği kalp ile olur. Kendini Allah sevgisinden başka hiçbir sevgi ile doldurmayacaksın ki kalbin gerçekten temiz olsun.
5.Oruç: Oruç Farsçadır. Arapçası Savm veya Kıyam’dır. Bir işten kendini tutmak, nefsi engellemek manasındadır.
İstilahta: Niyet ederek imsak vaktinden iftar vaktine kadar yemekten, içmekten, nefsi arzulardan kendini alıkoymak, nefsi terbiyeye tabi tutmaktır.
6.Hac: Lügaten; Saygı duyulan bir kişi veya yeri ziyaret kastında bulunmak. Istılahen: Belirli bir vakitte Arafat’ta vakfede bulunmak kâbe-i Muazzamayı usulüne uygun olarak (ihramlı) tavaf etmekten ibaret olan bir ibadettir.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Fazla kazanmak isteyen kaybeder (La Fontaine)
2. Kanaatten hiç kimse ölmedi, hırsla da hiç kimse padişah olmadı (Hz. Mevlâna)
3. Rüzgârın sillesine, en çok yüksek ağaçlar açıktır, feleğin sillesine ise hırslı insanlar (William Penn)
4. Hırsların sonuna erişmek, gökkuşağının ucuna erişmeye benzer. Biz ulaşırken onlar kaçıp gider (E.Burke)
***
İsim isim dergiler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İsim isim dergiler.. Bunların sayfalarındaki mini gezintimiz sonucu ortaya çıkan sıralamalar:
1. KIBATEK BÜLTENİ: Merkezi İzmir’de bulunan, Kıbrıs-Balkanlar-Avrasya Türk Edebiyatları Kurumu’nun “Türk Dünyası” Bülteni. 53 ncü sayısı bize ulaştı. Bültenin sahibi: Leyla Işık.
2. ANADOLU’NUN SESİ GAZETESİ: Başbakanlık, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünce yayınlanıyor. 306 ncı sayısı bize ulaşan Gazetenin sahibi: Genel Müdür, Murat Karakaya.
3. BÜTÜN DÜNYA DERGİSİ: Ankara’da aylık yayınlanıyor. 2012/5 inci sayısı yayınlanan Bütün Dünya Dergisinin sahibi: Prof. Dr. Mehmet Haberal.
4. DİPLOATLAS DERGİSİ: Ankara’da yayınlanıyor. 16 ncı sayısı günyüzü gören Diploatlas’ın sahibi: Kaya Dorsan.
5. DÜNYA’DA KİLİS BÜLTENİ: İstanbul’da Kilis Vakfı’nın yayınorganı olarak iki ayda bir yayınlanıyor. Sahibi: Yaşar Aktürk.
6. ALKIŞ DERGİSİ: Kahramanmaraş’da iki ayda bir yayınlanıyor. 63 ncü sayısı gelen Alkış’ın sahibi: Dr. Oğuz Paköz.
7. NEVZUHUR DERGİSİ: Antalya’da aylık yayınlanıyor. 27 nci sayısı bize ulaşan Nevzuhur’un sahibi: Mustafa Akbaba.
8. FEYZ DERGİSİ: Ankara’da aylık yayınlanan Feyz Dergisinin sahibi Şenol İlhan. 251 nci sayısı bize ulaştı bu derginin.
9. YESEVİ DERGİSİ: İstanbul’da ayda bir yayınlanan, 221 nci sayısı bize ulaşan Yesevi’nin sahibi: Erdoğan Aslıyüce.
10. İDA KÖRFEZ FANZİN DERGİSİ: Balıkesir-Akçay’da iki ayda bir yayınlanan, 22. sayısı günyüzü gören İda Körfez Fanzin Dergisinin sahibi Ahmet Yılmaz Tuncer.
11. ENİSES DERGİSİ: Osmaniye ilimiz merkezinde ayda bir yayınlanan ve 197. sayısı bize ulaşan Yenises Dergisinin sahibi: Hasan Bölük.
12. KARINCA DERGİSİ: Ankara’da Türk Kooperatifçilik Kurumu tarafından aylık yayınlanan ve 904 ncü sayısı bize ulaşan Karınca’nın sahibi: Prof.Dr. Nevzat Aypek.
13. KÜLTÜR ÇAĞLAYANI DERGİSİ: Ankara’da iki ayda bir yayınlanan ve 11 nci sayısı bize ulaşan Kültür Çağlayan’ı Dergisinin sahibi Hayrettin İvgin.
14. GÖNÜL DERGİSİ: Ankara’da aylık yayınlanan ve 9 ncu sayısı bize ulaşan “Gönül” Dergisinin sahibi: Şenol İlhan.
***
Uluslararası, Türkiye – Polonya İlişkileri
Sempozyumu bildirileri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Geçtiğimiz yıllarda, 16-21 Haziran 2010 tarihlerinde Varşova’da gerçekleştirilen Uluslar arası Türkiye-Polonya İlişkileri Sempozyumu bildirilerinin bir araya getirilerek, İrfan Ünver Nasrattınoğlu tarafından 248 sayfayla kitaplaştırılan yayın çalışması bana yenilerde ulaştırıldı.
Merkezi Ankara’da bulunan, Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu yayınları arasında günyüzü gören, bildiriler kitabı, bildirilerin bir araya getirilişi, ciddi bir çalışmanın sonunda kitaplaştırılmış.
Sunuş yazısı, İrfan Ünver Nasrattınoğlu imzasını taşıyor. Hoca, sunuşunun bir yerinde: “Polonya’da ilk kez böylesine geniş kapsamlı bir düzenlemenin yapıldığını, Leh dostlarımız defalarca dile getirdiler. Bu etkinlikler için Polonya’ya giden zevat; bu dost ülkenin başkenti ile birlikte Krakov kentini de görme olanağını buldular” diyor.
Bildiri sunanların sayısı bir hayli fazla. Bunlardan bazılarının isimleri şöyle sıralanmakta; Yrd. Doç. Dr. Berrin Uyar Akalın, Hülya Kalyoncu, Melek Şahan, Prof.Dr. Necati Demir, Dr.Özlem Uslu, Dr. Seyit Yöre, Dr. Sibel Kılıç, Yrd. Doç.Dr. Şebnem Eremsoy, Yrd. Doç.Dr.Şeyda Erarslan vd.
Bildiriler arasına, sonuna yer yer konuyla ilgili görüntüler de konulmuş. Kitabın sonunda sempozyuma katılanların incelemeleri veya oturumlar sırasındaki fotoğrafları yerleştirilerek, kitap zenginleştirilmiş.
Bildirilerden, sunucuları itibariyle bazı cümleler verelim, sunalım efendim.
1.Nazım Hikmet, hem dünya çapında en çok tanınan, hem de en çok tanışılan şairlerimizden biridir. Tartışmaların çoğu şiirleri üzerinden değil, hayatı üzerinden yapıldığı için, bu tür yazılarda genellikle suçlama, ya da savunma niyeti öne çıkar. Bu niyet yoksa, ideolojisinden ayırıp ayırmama kaygıları vardır (Murat Devrim Dirlik Yapan, Sayfa: 95)
2.Son yıllarda küreselleşmenin etkisiyle grafik tasarımının yerel ve kültürel özelliklerini yitirmeye başladığı tasarımda bir ‘kimlik’ sorununun ön plana çıktığı görülür. Bu yüzden, dünyanın pek çok ülkesinde, tasarımı farklı ve ayırt edilir kılma adına ulusal kültürel birikimler yeniden gözden geçirilmeye başlanmıştır (Sevim Selamet, Sayfa: 165)
3.Kadının sosyal hayattaki yerinin değişim süreci incelendiğinde, dünyanın neresinde olursa olsun birbirine benzerlik gösterdiği görülmektedir. John Berger’e göre, ‘kadın olarak doğmak, erkeklerin mülkiyetinde olan özel, çevrelenmiş bir yerde doğmak demektir’. Bu zihniyet, antik Yunan’dan Roma’ya ve Avrupa ortaçağına uzanır. Sosyal yaşam içerisinde erkeklerle aynı haklara sahip olmaları oldukça zaman almıştır. (Yrd. Doç. Dr. Seyda Erarslan, Sayfa: 215)
***
Hemşehrim Zekeriya Başgün’den iki şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur’un Gölhisar ilçesinde haftalık yayınlanan Pınar Gazetesinde şiirleri yayınlanan Zekeriya Başgün hemşehrimin, Pınar Gazetesinin bir sayısında yeralan iki şiiri var. Bu şiirler uzun olduğu için, kısaltarak aşağıya alıyorum efendim. Buyurun birlikte okuyalım:
BELLİDİR
Elbet sona erecek elbet bu dünya
Yaşananların önceden bellidir belli.
Hayat kısa, yaşanıyor sanki bir rüya,
Görünen rüyanın yorumu belli.
Alem yaratılmış belirli bir düzen ile,
Ahretteki yerimiz bir imtihan ile,
Her şeyi anlamak akıl ve izan ile,
Yaşamda görülenlerin hepsi bellidir belli.
Hayatta tesadüfle bilmez ki nerede,
Yaşanacak olanların yazılı kaderde,
İnsanlık gelecek toplanacak mahşerde,
Orada yaşanacaklar bellidir belli.
Görülecek şeylerin vardır bir vakti,
Hayat sonunda ahret var bu kesin kati,
Boşuna geçirmemeliyiz az olan vakti,
Yaratan yanında hepsi bellidir belli.
İLHAM GELDİ
Duygu yüklü sonsuzluklar bir ilham geldi,
Seni görür gibi oldum ötelerin ötesinde.
Hükümleşmiş bütün gerçekleri bir yana itip,
Sadece seni düşündüm tüm alemin içinde..
Bütün melodiler seni anlatıyor bana,
Seni sevmenin hissine kapıldım notada,
Yedi renge büründü bütün görünen tabiat,
Renkler arasında vadileri aşıp geçtim..
Yarın güzel olacak diyorum neden olmasın,
Her şeyi ile yaşamda hayatı sevmek güzel,
En doğrusu sen varsın bu asıl olan gerçek,
Güzel olan ömür bundan sonra seninle geçecek.
***
Aşık Fevzi Dönmez’den: Fermansız gönül
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Aşık Fevzi Dönmez, Hatay ilimizin merkezi Antakya’dan sesleniyor. Yazdıkları, yayınladıkları var, şiir ve kitap olarak.
Son şiir kitabının adı: Fermansız Gönül. Kitap, toprak şiiriyle başlıyor, Şükür adlı şiiriyle devam ediyor.
Aşık Fevzi Dönmez, şiirlerindeki yumuşaklık, doğru yoldan ayrılmama, sitem ve kırgınlık gibi duygularından oluşan şiirleriyle, geleceğe doğru yürürken, kalıcılık oranı yüksek şiirleriyle dikkat çekiyor. Fermansız Gönül, kitabının 15 nci sayfasında yeralan “Selam getirdim” adlı şiir altı ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin iki dörtlüğü şöyle efendim:
Güneyin şirini Hatay ilinden,
Amanos Kel dağı Amik gölünden,
Hızır’ın diktiği çınar dalından,
Çınarın dalından selam getirdim.
Hassa çeltik-pirinç üzüm bağıyla,
Çevlik İskenderun balık ağıyla,
İnsanı sevecen gönül bağıyla,
Gönül dostlarına selam getirdim.
Aşık Fevzi Dönmez, doğanın, tabiatın değişik özelliklerinden, güzelliklerinden sözettikten sonra, “Şerefli Kadınım” adlı, başlıklı şiiriyle, kadının şerefini yok etmek için, gayret gösterenlere sitemiyle, kızgınlıklarını, kırgınlıklarını anlatır. Dokuz dörtlükten meydana gelen “Şerefli Kadınım” adlı, başlıklı şiirdeki duygulara bakalım:
Sana süslük değil, onurlu anam.
Onları görünce kanıyor yaram.
Üryan göstermeye yok mudur hayân?
Şerefini çaldın, şerefi nerde?.
Ne olduğun meçhul şerefsiz herif,
Sızlıyor kemiği isten mi tarif,
Yazıyor mu böyle baksana marif,
Şerefini kopardın, şerefi nerde?.
Fevzi Dönmez: 1944 yılında, Hatay’ın Yayladağı’na bağlı Sürütme köyünde doğdu. 1986 yılında şiire heves sarıp yazmaya başladı. Değişik dergi ve gazetelerde şiirleri yayınladı, yayınlanmaya devam ediyor.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. En yüksek mahkeme, en yoksul kişinin girişimi ile harekete geçemiyorsa, adalet bir komediye dönüşür ancak (Bernard Shaw)
2. Adaletin, kuvvetli; kuvvetlilerinde adaletli olmaları gerekir (Blaise Pascal)
3. Asil ve haysiyetli insan, hak ve adaleti her şeyin üstünde tutar (Konfüçyüs)
4. Dost ve düşmanınıza adaletle muamale edin (Hz.Ali)
***
Güzide Gülpınar Taranoğlu şiirlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Güzide Gülpınar Taranoğlu şiirlerinden seçtiklerimizle ilgili nakillerimiz sürüyor. Bugün iki şiiri daha var sütunumuzda Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun. Bu şiirler.
YÜREĞE SESLENİŞ (II)
Vurma yürek, vurma,
Borçlu kapısı gibi bağrıma,
Öyle durmadan güm güm,
Anlıyorum,
Sayende yaşadığımı,
Başıma kakıyorsun,
Fakat bunu,
Yavaş yavaş da yapabilirsin..
Nedir bu sendeki telaş,
Çok koşan tez yorulur,
Vurma böyle insafsızca,
Dermanın tükenir de sonra,
Duruverirsin bir gün,
Habersizce, zamansızca..
TELGRAF TELLERİ
Binbir haber – bin türlü ses,
Geçer tellerden tellerden,
Bir ilk nefes-bir son nefes,
Geçer tellerden tellerden.
Acele gel dedi biri,
Dert yolladı iri iri,
Sundu en acı zehiri,
Gurbet ellerden ellerden.
Bir başkası sevinç sundu,
Zevkle neşeyle okundu,
Işık ışık göze kondu,
Yumuk ellerden ellerden.
Derken bir ölüm haberi,
Aldı garip kulun biri,
Öldü o da diri diri,
Akan sellerden sellerden,
Kışladan bir arslan asker,
Tezkeremi verdiler der,
Köye ulaşır bu haber,
Esen yellerden yellerden.
Ne kolu var ne kanadı,
İnsanoğlunun icadı,
TELGRAF’tır düşmez adı,
Bütün dillerden dillerden.
***
Eyüp Şahan’dan: Bir dilek tuttum
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimizin, ozanlarımızın şiirleri, yayınladıkları kitaplar birbiri ardına gelirken masamda bir yığılma meydana geliyor.
Ankara’lı şairlerimizden Eyüp Şahan’ın “Bir dilek tuttum” adlı kitabı bana geleli epey oldu. Sayfalarında gezme fırsatını yenilerde bulabildim.
272 sayfalık kitap, Sadık Demir imzalı bir önsözle başlıyor. Buranın bir yerinde: “Şairliğini ve ilham kaynağını en yakınlarının bile son zamanlarda öğrenebildiği şairimiz Eyüp Şahan, içe dönük ve sanatını tanıtmakta pek iştahlı görünmeyen, ancak zamana da fazla direnemediği için bu kitabıyla tarihe kayıt düşmeyi bir vazife bildiği için hodri meydan demektedir” deniyor.
Eyüp Şahan, bir taşlamayla söze başlıyor “Açılmak moda” adlı şiiriyle. Bu şiir 7 ayrı dörtlükten meydana geliyor. İlk ve son dörtlükleri şöyle “Açılmak moda” nın:
Ne desem bilmem ki dünya değişti,
Örtünmek ayıp da, açılmak moda,
Bir ile yetinmez hisler tepişti,
Geceye değişik düşürmek moda.
Eyüp kanma buna, özünü koru,
Özünü bozmaktır, bunların zoru,
Hilesiz çobanla, korunur sürü,
Çocuğa temiz süt içirmek moda.
Eyüp Şahan, duyarlı bir kalem, duyarlı bir şair. Toplumda olup-bitenlerden uzak kalmıyor. Kulak veriyor, değerlendiriyor, kendine göre çıkardığı, ortaya koyduğu sonuçlarla toplumun karşısına çıkıyor. Bu noktadaki duygular, berraklık, açıklık içinde, gelecekten emin, karamsarlıkla pek işi yok. Yani kendisiyle barışık öncelikle. İnsanoğlunun konuşurken, ağzından çıkan laflarıyla, konuşmalarıyla değerlendirildiğini hatırlatıyor ve kitabının 217 nci sayfasındaki Söze Dikkat Et, başlıklı 5 ayrı dörtlükten meydana gelen şiirde, daha doğrusu bu şiirin iki dörtlüğünde şöyle sesleniyor:
Bazen bal damlatır, bazen de zehir,
Ağzından çıkarken söze dikkat et.
Bazen gülümsetir, bazen de kahır,
Söylerken baktığın yüze dikkat et.
Çok sözler, yalansız olmaz denilir,
Söylenen sözlerin azı bilinir,
Eyüp doğru yola özle gelinir,
Sözün bıraktığı ize dikkat et.
***
Dr. Kazan Dağyakalı duygularıyla iki şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bize ulaşan şiirlerin fazlalığı sürerken, bunlar arasından seçtiklerimiz var. Ankara’dan seslenen Dr. Kazan Dağyakalı şiirleri sözünü ettiğimiz mısralar topluluğundan.
Dr. Kazan Dağyakalı şiirlerinin isimleri: Masal ve Hıdrellez, olarak karşımıza çıktı. Bu şiirler efendim:
MASAL
Bir varmış bir yokmuş diye başlar büyükler,
Masallarına..
Anlatırlar hikayesini baştan sona..
Onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine,
Diye bitirirler sonunda…
Sararan gönül bohçamda kaldı,
Sevginle şekillendirdiğim gergefler.
Su değirmeni çarkı gibi döner dururum,
Kendi kendime…
Yıllardır biriktiririm özünü yüreğimde.
Geçip gitti seneler, sayılı günden ne kaldı.
Ne serçeye ekmek kırıntısı,
Ne kediye süt verdik…
Masal kadar olamadık velhasıl,
Ne biz erdik murada,
Ne de onlar çıkabildi kerevetine…
HIDIRELLEZ
Gönül telinden çıkan melodi,
Seni anlatır her seferinde.
Eski mahallelerdeki lambalar gibi,
Yürek karanlığımı aydınlatır gözlerin,
İmkânsız olsan da özlemsin yürekte…
Hıdrellez gibisin baharı getiren.
Sayende çiçek açtı şu yapraksız dal.
Varlığınla yetinmek bile güzel,
Bedensel değil arzularım yüreğim dolu,
Birlikte aşacağız bu zorlu yolu.
Gözlerindeki ışık, yanaklarındaki sıcaklık,
Sensiz zamanların tek tesellisi…
Küçük dokunuşlar bile yetiyor,
Bir huzur kaplıyor tüm bedenimi.
Ateşi görünmeyen mumla ışık gibiyiz,
Bilinmez kim yanar, kim yakar,
Sönmüyor yüreklerdeki kandil.
Konuşmalardı uzattığımız telefonlarda,
Çünkü dudaklarından dökülen her kelime,
Seni yeniden çiviliyor yüreğime…
***
Uluslararası, Türkiye-Ukrayna İlişkileri
Sempozyumu bildirileri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bir sempozyum, bir bildiriler kitabı daha. İrfan Ünver Nasrattınoğlu’nun yayına hazırladığı 150 sayfalık bildiriler kitabı. Geçtiğimiz yıllardan birinde KİEV’de gerçekleştirilen bir sempozyum bu bildirilerinden sözedeceğimiz kitap.
Sunuş, önceki kitaplarda, bildirilerin bir araya getirildiği kitaplarda olduğu gibi, İrfan Ünver Nasrattınoğlu’na ait. Nasrattınoğlu, sunuşunun bir yerinde:
- “Burada bir saptamamızı da belirtmekte yarar görüyoruz: Türkiye ile Ukrayna kültür bakımından birbirine son derece benzeyen iki ülkedir. Kanaatimiz odur ki; Tarihin derinliklerinde kalan büyük Altınordu devletinin devamı, Ukrayna’da yaşamaktadır” deniliyor.
Bildiri sahiplerinin bazılarının isimleri itibariyle sıralanışı: Ayşe Fıçıcıoğlu, Mustafa Arlı, A.Aydın Yanar, Birnaz Er, Prof.Dr. Nuran Kayabaşı, Hülya Kalyoncu, Lütfi Uğur, M.Ali Eroğlu, Serdar Yörük, S.Akar Şahingöz, Prof.Dr. Ayşe Özfer Özçelik vd.
Bildirilerden, imza sahipleriyle bazı cümleler nakledelim bu bölümde:
1.Yazma yapım teknikleri: a-kalem işi yazma, b-Kalıp-Kalem yazma, c-Kalıpla yazma.(Ayşe Fıçıcıoğlu, sayfa:8)
2.Beypazarı, Ankara iline bağlı halk mimarisinin güzel örnekleriyle, el sanatlarıyla, yerel mutfağıyla ve geleneksel giyim-kuşamıyla özellikler arzeden şirin ve güzel bir ilçedir( Prof. Dr. Mustafa Arlı, Ayşem Aydın Yanar, sayfa:18)
3.Ukrayna bağımsızlık hareketlerinin en önemli ismi ise Ukrayna’lı tarihçi ve siyaset adamı olan Mihail Sergeyeviç Geruşevskiy’dir. 1905 yılında Çarlık içinde Ukrayna’nın özerkliği için savaşmaya başlamıştır(Dr. Dilek Yiğit Yüksel, Sayfa:42)
4.Mevlevilik kültürünün önemli unsuru olan sema icra edilirken tennure denilen giysi giyilir ve sikke denilen keçe başlık takılır. Tennure nefsin kefenini, keçe sikke ise nefsin mezar taşını temsil etmektedir. Sikke, somut olmayan kültürel miras Mevleviliğin sembolik değerlerindendir ve somut olmayan miras el sanatlarından keçe sanatı ile üretilmektedir(R.Gülenay Yalçınkaya, Sayfa:54)
5.Genel anlamda bir milletin dil,din,örf,adet ve geleneklerinin bütünü kültür olarak tanımlanır. Bununla birlikte arkeolojik, folklorik ve etnografik araştırmalar geçmişe ait maddi ve manevi kültür hakkında bilgiye ulaşılmasına imkân sağlar(Yrd.Doç.Dr.Zeynep Tezel, Sayfa:139)
6.İç Anadolu Bölgesinde evliliğin temelini kız beğenme ve kız isteme girişimleri oluşturur. Dünür gezme evresini nişan takma izler. Nişan takma çağrısını okuyucu adı verilen kadınlar ev ev dolaşarak yaparlar(Semra Akar Şahingöz, Sayfa:105)
***
Oğuz Paköz’den: Bombalar öldürmez sevgiyi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Oğuz Paköz Kahramanmaraş’tan sesleniyor, bize ulaşıyor. Dr. Oğuz Paköz, Hayat Hastanesinde sağlık dağıtmaya devam ediyor.
Bombalar Öldürmez Sevgiyi, adlı kitabı öykülerden oluşuyor. 12 öykü var kitabın içinde. Bunların başlıklarından bazıları:
- Körün gördüğü, İlk adım, Helva ekmek, Tüm somun, Minareyi çalan kuyusunu hazırlar, Kırma kadayıf, Döne’nin çığlığı vd.
Helva Ekmek 13 ncü sayfada başlıyor. Bu öykünün girişi: “Ercan on iki, onüç yaşlarına geldiğinde kim olduğunu, ne olduğunu, çevresinde nelerin döndüğünü sorgulamaya başlamıştı. İlkokulu yeni bitirmişti. Parasız yatılı sınavına girip daha büyük okullarda okumak, büyük adam olmak istiyordu. Öğretmeni onu çalışkan bulmuş, kentte okuması gerektiğini söylemiş, ona hep özel ilgi göstermişti”..Anlatım böyle sürüp gidiyor.
Oğuz Paköz, anlatım yumuşaklığı, konu seçimindeki titizliği ve işleyiş ustalığıyla fark edilen bir kalem sahibi. Dolambaçlı yollardan geçmiyor, çıkış noktasından sonra nereye varacağını bilmeyen, tesadüflerle yürüyen bir kalem erbabı değil Oğuz Paköz.
Öykülerden bazı bölümler alarak devam edelim efendim:
1- Demiroğlu, nasıl olsa ekmeğim kazmamın ucunda, belki kentte daha iyi iş bulurum, diyerek kente göçmüştü. Köyde tapusu bile bulunmayan evi ile iki evlek gelir tarlasını da komşusuna ederinin üstünde satmıştı(Tüm Somun, Sayfa:19)
2- 1955-1957 anımsayabildiğim ilk çocukluk yıllarım. O yıllarda kimi evlere kapalı demir borularla su gelirdi. Su kentin çoğunluğuna, çok önceleri yapılmış olan boru biçiminde kiremit kanallarla, kapalı sistemle gelirdi(Minareyi çalan kuyusunu hazırlar, Sayfa:25),
3- Yaşar yatağa uzanalı on dakika olmamıştı ama belki onuncu kez uykusundan uyanıyordu. Eşi Döne’yi toprağa vereli onbeş gün olmuştu. Yorgundu,bitkindi. Gündüzleri otururken bile arasıra dalıp uyukluyordu. Gerçek anlamda onbeş günde toplam onbeş dakika bile uyumamıştı(Döne’nin çığlığı, Sayfa:33)
4- Almıla, Hasköy’den Havsa’ya giden aracın kalkış saatinin gelmesini önemsemeden özenle yıkandı,tarandı. Dahası anasının önünde oturdu bir de ona tarattı sarı saçlarını. Yörede neredeyse bütün kızların saçı da sarıydı ama Almıla’nın saçları bir başka sarıydı(Pomak kızı Almıla, Sayfa:45) 46 ncı sayfanın ortasında bir türkünün sözleri şöyle karşımıza çıkıyor:
- Bahçenin kapısını açamıyorum yarim,
Anneme duyurmuşlar kaçamıyorum yarim,
Öf aman aman benim halim çok yaman,
Acep çare var mıdır aşk ateşine yanan.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Yanılmak, insanca; bağışlamak, kutsalca bir iştir (Alexander Pope)
2. Affetmenin ne olduğunu yalnız cesurlar bilir, korkakların tabiatında af diye bir şey yoktur (Laurence Sterne)
3. Affetmek ve unutmak, iyi insanların intikamıdır (Schiller)
4. Affetmek, intikam almaktan daha iyi dir (Pittacus)
***
Yeni Size Dergisinin sayıları artıyor
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İstanbul’da aylık yayınlanmaya devam eden Yeni Size Dergisinin sayıları hızla artıyor. 101,102,103 ve 104 ncü sayıları ayrı ayrı yayınlanan Yeni Size Dergisinin Sahibi ve Sorunlu Yazı İşleri Müdürü: M. Zafer Tural. Genel Koordinatör: Yavuz Bülent Bakiler, Genel Sanat Yönetmeni: Sadettin Kaplan ve katkıda bulunan diğer isim ve imzalar dikkat çekiyor.
Yine Size Dergisinin her dört sayısında, yazı ve şiirleriyle Derginin sayfalarından okurlarıyla selamlaşanlardan bazı isimler şöyle sıralanmakta:
Gülşen Gırcıoğlu, Ahmet Özdemir, Musa Serin, Sadettin Kaplan, Musa Tektaş, Sebahattin Gül, Prof.. Dr. Hayrettin İvgin Vali Prof. Dr. Bahaeddin Güney, Cemal Nar, Salih İstanbuli, Şenol Tombaş, Elif Sönmezışık, Prof.Dr.İsa Kayacan, A.Rahim Balcıoğlu, M.Zafer Balıkesir, İsmet Bora Binatlı, Osman Yılmaz, Mehmet Nuri Yardım, A.Tuba Bakiler, Ahmet Yılmaz Tuncer, Yaprak Tursem Tural, Ebru Olur, Ayşe Akay, Fırat Kızıltuğ, Vedat Fidanboy, Meryem Aybike Sinan, Sadi Pelenk. 102 nci sayının 5 nci sayfasında yeralan Vedat Fidanboy’un beş ayrı dörtlükten meydana gelen “Düşmeyince” adlı, başlıklı şiirinden iki dörtlük alalım efendim:
Gönül suskun durur her an,
Dertlerini deşmeyinci..
Aşk bahçesi olur viran,
Sevda dile düşmeyince..
Gönül gözü kör olanlar,
Hatasını çok geç anlar,
Kıymetini bilmez canlar,
Cânân ele düşmeyince..
Şiirimizin usta kalemlerinden Vedat Fidanboy, yazdığı, yayınladığı her şiiriyle ses getiriyor, dikkat çekiyor ve geleceğe kalacak eserleriyle takdir görüp alkışlanıyor.
Ankara’lı şairler den İsmet Bora Binatlı’da öyle. Araştırmalarıyla, şiirleriyle sanat ve edebiyat dünyamızın usta kalemleri arasından seslenme çalışmalarını, gayretlerini sürdürüyor. Yeni Size Dergisinin 104 ncü sayısının 23 ncü sayfasındaki “Sonun ne olacak?” şiiri yedi ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin ilk dörtlüğü:
Mavi boncuk verdiğin, eminim bini aştı,
Sanırım en sonunda sende de hesap şaştı,
Anlaşıldı nihayet hepsinin sabrı taştı,
Bilmem nereye varır kız senin akıbetin?..
***
KONUK YAZAR:
Işık Saçan Deha: İsa Kayacan
Ahmet ÇELİK
Hepimiz biliriz ki, dehalar öyle kolay çıkmıyor. Dehaları, deha yapan ise onların özverileridir. Prof. Dr. Sayın İsa Kayacan kadar büyük özveride bulunmuş bir şair ve yazar görmedim.
Sayın Kayacanla, ikibinli yılların başında tanıştım. O tarihten bu yana, zaman zaman bizler gibi yeni yazıp çizen şair ve yazarları, yurdumuza ve dünyaya tanıtmada adeta bir ayna gibi olduğumu gördüm. İsa Bey, Anadolu kültürünün dünyaya yansıyan en büyük ışık kaynağı ve aynası olmuştur.
Ayna deyip geçmeyelim: Aynada kendimizi görürüz. Ayna olmadan traş olamayız. Ayna, bir aracın en geniş yeridir. Hatta bir işaret kaynağıdır. Ayna, eğri yolları düzlüğe ulaştırandır. Yoksa uzaklar, yakına nasıl yaklaşılır ve netleşirdi. Aynanın faydaları saymakla bitmez. Sayın İsa Kayacan bizim vazgeçilmez bir aynamızdır.
Birazcık olsun düşüncemizi yorarsak; Bu kadar sayısız denebilecek kitap, makale, dergi, gazete sütunlarıyla uzun yıllar fedakârca yılmadan, bıkmadan özverilerde bulunduğu hizmetin maddi ve manevi yükünün altından acaba hangi babayiğit çıkabilirdi?. Doğrusu pek göremiyorum!
Bırakınız onun “Guinnes Rekorlar Kitabı”na aday olmasını; O, kitabın baş tahtına oturtulmalıdır. Çünkü övülecek, övünülecek bir şahsiyet ve bir gazeteci, şair ve yazardır.
Kendisini basın hizmetine adamış olanların Sayın Kayacan konusunda duyarsız kalacaklarını düşünmek bile istemiyorum.
Bendeniz çok kısa dizelerle “İsa Kayacan var” demiştim. Kendilerini birkaç dörtlükle dile getirmiştim. “Şanlı Bayrağım” adlı şiir kitabımda da yer ver verdim.
Kısaca diyorum ki; Anadolu’muzun ışık saçan dehası hak ettiği yere oturtulacaktır. Onun bizler üzerinde çok hakkı var. O sundu, biz okuduk. Okudukça, dokuduk. Bizlerin o hakkı ödeme gücümüz yok. Helâl ederse kendimizi mutlu hissedeceğiz. Bizlere hakkını helal et ey büyük deha Sayın İsa Kayacan!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder