İlkan
San’ı arıyor ve özlüyorum
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İlkan
San’la 1960’lı yılların ortalarında tanıştım.
Atatürk Lisesinin akşam bölümünde
okuyorduk. Şiir denemelerimiz üzerinde konuşuyor, değerlendirmelerde
bulunuyorduk. İlkan San’ın Cahit Sıtkı Tarancı’nın 35 yaş adlı şiiri üzerine
yazdığı ve cevap olarak görülen” O senin zamanındaydı Tarancı” diye başlayan
şiiriyle dikkat çekmeye başladı.
Sonra, “Çam sakızı çoban
armağanı” adlı şiir kitabı yayınlandı.
Sanat ve edebiyat çevrelerinde
adından söz edilmeye başlandı. İlk kitabının yayın yılı 1965.Sonraki yıllarda
1969 yılında “S.O.S”, 1978 yılında “Sizden biri”, 1999 yılında da “Dua’dan
Dua’ya” adlı şiir kitapları yayınlandı.
1966 yılında “Desenli şiir” adıyla
bir sergi açtığını hatırlıyorum.
İlkan San Başkent Gazetecilik ve
Halkla İlişkiler Yüksekokulu’ndan mezun olduktan sonra, gazetecilik alanında
fazla mesai harcamadı. Şiirleri üzerindeki çalışmaları, değişik bestekârlarca
şiirlerinin bestelenmeye başlanışı, TSM alanında çalışmalara başlayışı İlkan
San için bir dönüm noktası oldu.
Artık İlkan San, özellikle TRT
repertuarında yer alan şarkılarıyla milyonların tanıdığı bir isim ve imza
olmaya, giderek bu konudaki çalışmalarıyla efsaneleşmeye başladı.
Gitmesin gözlerinden pırıl pırıl
arzular / Dua / Alınyazımsın, gönül sazımsın / Dilerim Tanrıdan gülmesin yüzün
– Beddua / Kimler unutmadı ki / Sevgimizin aşkımızın, üstünden / Söyleme
bilmesinler bu aşkın bittiğini / Sizden biri, gibi onlarca ünlü şarkının söz
yazarı olma gururunu taşıdı İlkan San…
Bu şarkıları okuyalar altın plak
aldılar.
Ama İlkan San’ın dünyasını pek
ışıtmadı seslendiren, okuyan sanatçıların “Altın Plâk” almaları!.
İlkan San:11 Kasım 1941 tarihinde Malatya’da doğdu. Başkent
Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Yüksekokulu’ndan mezun olduktan sonra, bazı
gazete ve dergilerin idari yönetmenliğiyle, yazarlığını yaptı. Şarkı sözü
yazarı olarak yüzlerce şarkının altına imza attı.
Sevilen şarkılar dalında 10 ödül
aldı.
Toplam 245 şiiri bestelenen,
bunlardan 115’nin TRT arşivlerinde yerini aldığını görme mutluluğunu yaşayan
“Güftelerden Bestelere” adıyla yeni bir kitap hazırlığı içinde olan; Bir
süredir A.Ü. Tıp Fakültesi Hastanesinde tedavi gören İlkan San, amansız
hastalığın pençesinden kurtulamayarak, 20 Ekim 2008 tarihinde vefat etti. 21
Ekim 2008 tarihinde Ankara Kocatepe camiinde ikindi namazının ardından kılınan
cenaze namazından sonra, Cebeci Asri Mezarlığında toprağa verildi.
20 Ekim 2008 tarihinde saat 23.00
sularında, “İlkan San abimizi kaybetik” mesajıyla üzüntü haberini duyuran Galip
Kurdoğlu’nun vefası için teşekkür ediyor, seçkin arkadaşlarımdan olan, dostlarım
arasında yer alan İlkan San’ı arıyor ve özlüyorum.
İlkan San aşağıdaki şiiriyle veda
edip aramızdan ayrıldı:
Şiirde, şarkıda adım kalacak,
Sevdiğim insanlar beni anacak,
Batmayan güneşim orda doğacak,
Bir başka âleme yolcuyum dostlar.
***
Dr.Yusuf Ekinci’den: Hoca Ahmed Yesevi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitapların yayınlandıktan sonra gördükleri
ilgiyle, kalıcılığı ortaya çıkar.
Bu genel değerlendirme her yayın
ve her kitap için geçerlidir.
Merkezi Ankara’da bulunan Akçağ
Yayınevi, yayınladığı kitaplarla dikkat çeker bir noktada görünüyor.
Bu yayınevinin yayınları arasında
yer alan kitaplardan biri, hemşerim, eğitimci, araştırmacı, yazar ve eski parlamenter
Dr.Yusuf Ekinci’ye ait. Kitabın adı: Hoca Ahmed Yesevi. 230 sayfalık kitabın 2.
baskısı masamda. Dr.Yusuf Ekinci’nin kısa bir biyografisi ve yayınlanmış
eserlerinin isimleri, sıralamasından sonra, birinci ve ikinci baskıların
önsözleri Dr. Yusuf Ekinci imzasını taşıyorlar. İkinci baskının önsözünün bir
yerinde; “Hoca Ahmed Yesevi konusunda
üzerinde durulması gereken önemli bir durum da; gerek ülkemizdeki dini akım
farklılıklarının, gerekse Türk alemindeki ülkelerin hocamızın kişiliğinde
birleşmeleridir. Bu konu çok önemlidir ve üzerinde durulmalıdır” denilişi
dikkat çekiyor.
İçindekiler sayfasına bakıyoruz. Gördüklerimizden
bazı satırlar: Ahmed Yesevi’nin hayatı, Ahmet Yesevi’ye kadar Türk edebiyatı, Şahsiyeti
ve fikirleri, Eserleri, Ahmed Yesevi’nin Anadolu’nun Türkleşmesi ve Müslümanlaşmasındaki
rolü, Tesirleri, Türbesi, Netice, Divan-ı Hikmet’ten seçmeler vd…
Ahmed Yesevi’nin hayatıyla ilgili
verilen bilgiler bölümüne baktığımızda gözümüze ilişen pek çok önemli anlatımların olduğunu görüyoruz. Buradan
aldıklarımızdan: Ahmet Yesevi, Batı Türkistan’da bulunan Sayram kasabasında
doğdu. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber, 11. yüzyılın ikinci
yarısında dünyaya geldiği kabul edilmektedir. Babası Sayram’ın tanınmış
şahsiyetlerinden olan İbrahim Ata (Şeyh İbrahim)’dir. Annesi ise Şeyh
İbrahim’in halifelerinden Şeyh Musa’nın kızı Ayşe Hatun’dur. Ahmed, Şeyh
İbrahim’in Gevher Şehnaz adlı kızından sonra dünyaya gelen ikinci çocuğudur.
Ahmed Yesevi 1166 yılında vefat
etmiştir.
91. sayfada, Divan-ı Hikmet’ten
seçmeler bölümü başlıyor. Burada, Hikmet 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7 şeklinde bir
düzenlemeyle şiirsel anlatımlar veriliyor. Sayfa 92’de başlayan Hikmet-1
başlığı altından iki dörtlük alalım:
Nerde görsen gönlü kırık, merhem
ol,
Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaşı
ol,
Mahşer günü dergâhına yakın ol,
Ben, benlik güden kişilerden
kaçtım ben işte.
Gönlüm katı, dilim acı, özüm
zalim,
Kur-an okuyup amel kılmıyor sahte
âlim,
Garip canımı harcayayım, yoktur
malım;
Haktan korkup ateşe düşmeden
piştim ben işte.
Kitabın arka kapağında anlamlı, hatırlatıcı
cümleler görüyoruz.
Bunlardan: Yahya Kemal’in “Bizim
milliyetimizi asıl ondan bulacaksınız” dediği ulu kişi Hoca Ahmed Yesevi’dir. Ahmet
Hamdi Tanpınar’ın” Mazisiz bir hal olabilir; fakat gelecek imkânsızdır” sözü bu
konuda düsturumuz olmalıdır.
Dr. Yusuf Ekinci, kalıcılığı
kabul edilen önemli yayınlarından birini daha gerçekleştirmiştir.
Tebriklerimizi sunuyor, yeni
yayınlarını beklediğimizi belirterek, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz efendim.
***
Uğur Kılıç’dan: Yüreğimde sen
varsın
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankara’nın sanat edebiyat
çevrelerinde; Güzel konuşması, etkileyici sunumu, Türkçe sevdası gibi
özellikleriyle tanınan, bilinen genç, dinamik ve gelecek açısından ümit veren,
kısa adı “DİLSEV” olan Türkçe Sevdalıları adlı akademik derneğin Yönetim Kurulu
Başkanlığını yapan, Uğur Kılıç’ın, başarılı ve kalıcı çalışmaları devam ediyor.
Uğur Kılıç’ın, merkezi Ankara’da
bulunan Akçağ Yayınevi yayınlarının 1205.yayını olarak Günyüzü gören 96
sayfalık “Yüreğimde Sen Varsın” adlı şiir kitabı yenilerde bana ulaştırıldı.
Kitapla, Vuslata hasret sevdalara atılan adımların güçlü sesleri yankılanıyor
kulaklarda, gönüllerde... Kitap, Uğur Kılıç’ın kısa bir biyografisinin
verilişiyle başlanılmış.
Doç. Dr. Mahir Kalfa imzalı bir sayfalık sunuş dikkat çekiyor.
Burada Uğur Kılıç’ın sanat ve edebiyat dünyamızdaki yeri, şiirlerindeki anlatım
bütünlüğünün ortaya koyduğu gerçek ve doğruluklar, bir bir sıralanıyor. Mahir
Kalfa hoca sunuşunun bir yerinde;
-“Uğur Kılıç’ın şiirlerine bütün
olarak baktığımızda, özgün bir şiir kimliğini görürüz. Şiirlerin kendi içinde
anlamlı bir yapıya sahip olduğuna, her bir bölümün sonraki dizeleri,
dörtlükleri tamamladığına ve böyle şiirde bir iç tutarlılığın sağlandığına
hemen vakıf oluruz” diyerek, doğru bir tespitte bulunuyor.
Uğur Kılıç şiirlerinde, duru,
tertemiz bir anlatımla karşımıza çıkıyor. Mısralarındaki kısalık, anlaşılırlık
sayfalardaki şiirlerle el ele tutuşup, dost olmamızı sağlıyor. Elimizdeki
“Yüreğimde Sen Varsın” adlı kitabın ilk şiiri, kitabın adı olan şiir. Dört ayrı
dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin iki dörtlüğü şöyle efendim:
Hiç durmadan kanayan,
Yüreğimde sen varsın.
Aşkı bile sınayan,
Yüreğimde sen varsın.
Acıya buladığım,
Aşkınla suladığım,
Her gün hırpaladığım,
Yüreğimde
sen varsın.
Uğur Kılıç duygularını
şiirleştirip sayfalara aktarırken, mola vermekten hoşlanmıyor. Anlatımları
birbiri ardına geliveriyor, sıralanıveriyor. Bu özellik ve güzellik pek çok
şairimizde görünmeyenlerdir, bilinmeyenlerdir. Dünyasında yer alan, şiirlerinin
mısralarının oluşumunda etkili olan, sevdalara sürükleyenin kimliği onun için
bilinmektedir. Her mısraında, her kelimesinde nezaket kuralları içerisinde
hareket ediyor Uğur Kılıç. Sevdalarının adının kaldığını mısra, mısra anlatırken,
dayanamayıp, Seni ömür boyu arayacağım itirafını da sayfalara aktarıveriyor. Bu
samimiyet, iyi niyet, beklentilerden uzak cümleler bütünüdür, anlatım
zenginlikleridir. Bunların tümü Uğur Kılıç dünyasının içinde vardır, taptaze
bir bekleyişle, özlemle yola çıkanların sabrını görürüz bu mısralarda. Zaman,
zaman isyanlara doğru koşan şairimiz, buralarda fazla durmaz, mola vermeden
gelip geçer. Aşkın kutsal bir direniş olduğunu anlatır. 24. sayfadaki şiir
vermek istediğimiz örneklerdendir “Kutsal bir direniştir aşk” adlı üç ayrı
dörtlükten meydana gelen şiirin bir dörtlüğü şöyle karşımıza çıkıyor:
Gönlüm aşılmaz bir surla çevrili,
Diyar, diyar toplar döktüreceğim,
Aşılmaz sandığın o kaleleri,
Kadim köklerinden söktüreceğim.
***
Burdur’dan Mehmet Bedel,
Abdil Acar ve 150 yıllık kaval
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Fırsat buldukça, Burdur’un Saz ve Söz
Ustaları’ndan söz ettiğimiz, hatta bu konuda iki ayrı kitap yayınladığımız
biliniyor. Bu isimlerden ikisiyle ilgili bilgiler şöyle karşımıza çıkıyor
efendim:
MEHMET BEDEL
İlk, orta ve liseyi Burdur’da
tamamladı. Daha sonra Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesini bitirdi. Küçük
yaşlardan itibaren babası Ali Bedel’in bağlama sesleriyle büyüdü.1980 yılında
Kabak Kemane ve Sipsi çalmaya, aynı yıllarda halk oyunları da oynamaya başladı.
Ankara Anadolu Folklor Vakfı ile Dernekler arası yarışmalara katıldı.
1985
yılında Konya İl Kültür Müdürlüğünün açmış olduğu sınavı kazandı ve memur
olarak göreve başladı. Kültür Müdürü Güner Özkan önderliğinde kurulan, Halk
Müziği Halk Oyunları ve Asya Türk Müziği korolarında görev aldı.1986’da Konya
Beyşehir Doğanbey Halk Kütüphanesine, kütüphane memuru olarak atandı. Burada
bir yıl çalıştıktan sonra, Burdur Müze Müdürlüğüne geçerek, Müze Memuru olarak
göreve başladı.
Halen Burdur Müze Müdürlüğünde görev yapmakta
olan Mehmet Bedel, Burdur’da halk müziğinden hiç kopmadan çalışmalarını
sürdürürken, birçok mahalli sanatçıyla çalıştı, kasetlerine eşlik etti. Daha
sona birkaç arkadaşıyla birlikte Grup Yarenler’i oluşturdular. Çeşitli konser, festival
ve şenlik gibi müzik organizasyonlarının yanı sıra değişik televizyon
kanallarında, Burdur yöresi kültürü ve müziğini tanıtıcı programlara katıldı. Halk
müziği nefesli sazlar üzerinde araştırmaları bulunan Mehmet Bedel, birçok
araştırmacıya da çalışmalarında yardımcı oldu.1990 yılında evindeki küçük
atölyesinde çoban kavalı ve sipsi yapımına başladı. Halen kaval ve sipsi
yapımına devam eden Bedel evli ve iki çocuk babası(H.İbrahim Kara,Çağdaş Burdur
Gazetesi,11 Haziran 2014)
ABDİL
ACAR
Burdur’un Saz ve Söz Ustaları
arasında yer alan, emekli öğretmen Abdil Acar, cura, bağlama, kabak kemane ve
sipsi yaptı. Burdur kültürüne önemli katkılar sağladı. Halen amatör olarak çalgılar
yapan Acar, 1945 yılında Çavdır ilçesine bağlı Karaköy’de dünyaya geldi. İlkokul
3.sınıfa kadar köyde, 4 ve 5. sınıfı babasının vefatı üzerine Burdur merkez
Askeriye Köyü Yetiştirme Yurdu’nda tamamladı. Isparta-Gönen yatılı okulunu
bitirdikten sonra öğretmen olarak göreve başladı. Ülkemizin değişik yerlerinde
görev yapan, kendi isteğiyle emekli olan Acar, evli ve iki çocuk babası (H.İbrahim
Kara,Çağdaş Burdur Gazetesi,10 Haziran 2014)
BURDUR’DA
150 YILLIK KAVAL
NESİLDEN NESİLE GEÇİYOR
Burdur ilimiz merkezinde günlük ve ofset
tekniğiyle yayınlanan Çağdaş Burdur Gazetesinin 14 Nisan 2014 tarih ve
2857.sayısında yer alan Kadir Çelik imzalı ve “150 yıllık kaval nesilden nesil’e
geçiyor” başlıklı haber: Ardıç ağacından yapılan asırlık kaval, yapıldığı
dönemin izlerini taşıyor. Sipsi ustası Hüseyin Demir dedesinden kalan kavalın
bakımını yaparak nesiller için muhafaza ediyor.
Aile yapısının müzisyenlerden
oluştuğunu söyleyen Hüseyin Demir; “Elimde gördüğünüz bu eski çoban kavalı en
az 150 yıllık bir kavaldır. Annemin dedesinden kalma, Hüseyin Kaptan, yani
benim ismimden gelen bir kaval. Bizim kuzenler çalmaya uğraştılar, biraz
deforme olmuş. Ama bizde elimize aldığımızdan bu yana koruma altına aldık. Bazı
yerleri ufak-tefek çatlamış, oraları yapıştırdık. Ala eğiri sipsilerde
kullandığımız o otantik ağaç kabuğunu buna da geçireceğim, hazırlıyorum” dedi.
Kavalın hasar görmeden nesilden nesil’e
aktarılabilmesi için özel kılıf yapıldığını anlatan Hüseyin Demir;”Benim
bildiğim bu kaval annemler sakladığında keçeden bir kılıfı vardı. O keçe kılıfı
çocuklar yırtmışlar. Ben ona uysun diye bu kılıfı bir arkadaşımıza ördürdüm. Kilim
motifleri yaptı, biz ona seki kilimi diyoruz. Müzikle uğraştığım için bu
kavalın tarihçesi benim için çok önemli.
Yaşadığım sürece bunu en değerli
varlığımız olarak saklamaya devam edeceğim. O zamanlar, çok iyi bir sanatkâr
yapmış bunu, çok güzel motifler işlemiş üzerine. Eski sanatkârlar, el emeği göz
nuru dediğimiz tek tek nakış işler gibi işlemiş. Gerçekten çok güzel bir işleme
yapmış üzerine. Çocuklarımız inşallah bunu devam ettirecektir” şeklinde
konuştu.
***
Nezaket Salah kızı
Memmedova’dan: Ömrün Gatarı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan çıkışlı yayınların sayfalarında
gezerken, Türk Dünyasının genişliğini, kültürel zenginliğini bir kez daha
görüyor, anlıyor ve gururlanıyorum.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi
öğretim üyelerinden, Azerbaycan’lı Prof. Dr. Tamilla Abbashanlı Aliyeva
aracılığıyla bana ulaşan kitaplardan birinin adı: Ömrün Gatarı.
Nezaket Salah kızı Memmedova’nın
imzasını taşıyor.
120 sayfalık pırıl, pırıl baskılı
ve ciltli bir şiir kitabı masamda bulunan yayın.
Merkezi, Azerbaycan’ın başkenti Bakü
şehrinde bulunan Araz Neşriyat yayınları arasında gün yüzü gören, Redaktörlüğünü
Zülfükar Şahsevenli’nin yaptığı kitabın ilk sayfalarında, Redaktörden başlığı
altında dört sayfalık bir sunuş, takdim yazısı var. Buranın bir yerinde; “Nezaket
hanımın bütün şiirlerinde, hatta sevgi şiirlerinde bile ağlayan bir kadın, ana
gözleri var. Ben bu şiirlerin birçoğunda,’Ana yitirmişem, ana yaşında’ diyen
büyük şairimiz Memmed Araz’ın nefsini duydum” deniyor.
Musa Yakub imzalı ikinci bir anlatım,
takdim 8, 9, 10. sayfalarda yer alıyor.
Duygular kervanının yola çıkan
genel görüntüsü üzerinde duruluyor burada. Nezaket hanımın ikinci kitabı olan
“Ömrün Gatarı”nın bir özeti veriliyor, değerlendirmeler yapılıyor.
Kitap,”Saralmış yaprağa benziyor ömrüm” ve
“Haçansa, sevgi şiirleri de yazardım” adlı bölümlerden oluşuyor. Kitabın ilk
şiiri, “Vatan bizi bağışlama” başlıklı, 11 ayrı bölümden oluşan şiir olarak
görülüyor. Bu şiirin bir dörtlüğü şöyle:
Karabağın yağıların tap dağı,
Meşelerin yalguzaglar oylağı,
Yaman oldug,yad dillerin gınağı,
Vatan,bizi bağışlama!.
Şiirler, Azeri Türkçesiyle kaleme
alındığı için, Türkiye Türkçesi gözüyle baktığımızda, küçük anlayış
farklılıkları olduğunu görüyoruz. Kitabın adı olan “Ömrün Gatarı” adlı şiir,31
ve 32. sayfalarda yer alıyor. Bu şiirin girişinde;”Ömre ömür gatar / Nice
kışın, baharın / Gönlünden geçen gatar / Senin ömür gatarın” deniliyor..
Gözün yaddaşı, sen var iken, Ata, Ömrüm, Bacıma,
Dünya, Bağımız, 50 yaşım, Arzular, ölüm, Sevda, Sen getsen, Amandı, İstedim, Silmedi,
Ay güzel, Sevgiden danış, adlı şiirlerde anlatım ustalığı, mana zenginliği
görülüyor. Uslup ve dilin güzelliği, kulağa hoş gelişi, anlatım zenginliğinin
ortaya konuluşu, yer yer mecazların kullanılışı dikkat çekiyor. Vatan, Karabağ,
anne babanın kaybından doğan acılar, evlat sevgisi ve diğer konular inceden
inceye işlenmiş, sayfalara aktarılmış, okurlarıyla karşı karşıya getirilmiş.
Tebriklerimi sunuyorum efendim.
Nezaket Salah kızı Memmedova:1962
yılında Bakü’de doğdu. Bakü Devlet Üniversitesini Psikologiya Fakültesinden
mezun oldu. Respublika Hatıra kitabının redaksiyasının emekdaşı,” Yada Düşdü” Dergisinin
Başyazarı, Azerbaycan Yazıcılar Birliği üyesi olan Nezaket Salah kızı
Memmedova,” Ömrüm” adlı ilk kitabını 2008 yılında yayınladı.
Evli ve üç
çocuk annesi olan yazar, Bakü’de yaşıyor.
GÜNÜN
SÖZÜ:
Prof. Dr. İsa Kayacan; Ömür
boyu,Türk Dünyasının kaynaşıp karışması, dostluğu, kardeşliği yolunda
gece-gündüz demeden yazılar yazan,özellikle Karabağ derdini dünyaya ileten, Türk
Dünyası sevdalısı, bir araştırmacı-yazardır. Türk Dünyası onunla gurur
duymaktadır. (Prof. Dr. Tamilla Abbashanlı Aliyeva, Çıngı Dergisi, Kayseri, Sayı:25-2014)
***
Özcan Yüksek’den: Çayın öyküsü
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitapların bölgelere yönelik yayınlar olarak
hazırlanmaları, ciddi bir araştırma ve inceleme gerektiriyor. Rize Valiliği
Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğünden gelen bir kitap. Adı: Çayın öyküsü. Araştırmacısı,
yayın imzası Özcan Yüksek. Kaçkar Turizm Birliği tarafından 2014 yılının
başlarında renkli, pırıl pırıl bir baskıyla, resim defteri görünümünde
İstanbul’da basılmış, yayınlanmış
Yazı ve fotoğraflar Özcan Yüksek’e ait.
Tasarım Duygu Aksoy, Editör Hüseyin Keçe, Yardımcı editör Selcen Küçüküstel, Katkıda
bulunan isimlerin sayısı 9, Bolca yerleştirilen çay üretimi görüntülü
fotoğraflardan sonra, (o günün) Rize Valisi Nurullah Çakır imzalı önsöz dikkat
çekiyor. Bu önsözün bir yerinde;”Rize’de çayın üretilmesine ve ekonomik bir güç
haline gelmesine katkı sunan birçok değerli devlet yöneticisi ile araştırmacı
mevcut olup; özellikle Zihni Derin’in ismini zikretmek hepsi adına bir vefa
borcudur. Rize, elinizdeki butik kitapla birlikte, çayın markalaşması sürecinde
bir adım daha atmış oluyor. Kentimizin yetiştirdiği değerli sanatçılardan biri
olan Özcan Yüksek’in engin bilgi birikimi ve anlatımıyla zenginleşen çay
kitabını sunmaktan gurur duyuyoruz” deniliyor.
Sonra, Özcan Yüksek imzalı “Teşekkürler” sıralanıyor,
vefa borcunun ödenmesi gerçekleştirilmiş oluyor. Çay yolu “bilgenin öyküleri” geliyor
sırayla. Çay evi, Çay Seromonisi, anlatımların ara başlıkları olarak görülüyor.
Rize’nin yağmurları ve gözyaşları Şehir efsanesi olarak sayfalara aktarılıyor.
Çayın doğası, insanın doğasıyla
karılaştırılıyor, Dereler ve nehir, hırçın ruh tarım başlıkları altında
verilenlerin tümünün çıktığı yol Çay’a, Çay üretimine yönelik olanlar olarak
ele alınıyor. Çayın toparlanmasının, yaşamak, yaşatmak anlamına geldiği
noktasından hareket ediliyor.
Sayfa 40 da verilen bir kitap kapağı.
Osmanlı döneminde basılan bir kitap bu...
Altında:”Osmanlı döneminde
yayınlanan üç çay risalesinden en kapsamlısı 1878 yılında Seyyid Mehmet Efendi
tarafından yazıldı. Türkçede bilinen basılı ilk çay kitabı unvanını taşıyan bu
eser aynı zamanda ilk çay sözlüğünü de içerir (Recep Koyuncu Arşivi)” açıklaması
yer alıyor. İlerleyen sayfalarda, çayla ilgili bilgilendirme amaçlı çok geniş
bir anlatım serisiyle karşılaşıyoruz. Çay konusunda bilmediğim ne kadar gerçek
varmış, bilgi varmış, şaşırıp kaldım.
Bu bilgilerin sahibi olanlara, olabilenlere
ne mutlu…
Gelişi
güzel çevirdiğimiz sayfalardan biri 89.sayfa. Buradaki anlatımlardan bir
paragraf içinde verilenlere kulak verelim: “Minik çay ağacının, baharda çiçek
açmış halini, tüm çay ağaççıklarını, yamaçları süsleyen yeşil yaprakları, dev
bir elin yardımıyla ters çevirip tepemize çıkartıyorum; gökyüzünde onlar
parlıyor artık. Belki de gökyüzü, tek bir ağacın dev gövdeli, ak çiçekler açmış
dallarıdır. Belki dev bir çınar, dev bir çay ağacı olan bu göksel ağacın açılıp
solan çiçekleridir, gök çiçekleri. Sayısız yıldız, diğer adıyla sayısız güneş, ak,
parlak, sayısız çay çiçeği ile. Sonsuzluğun görkemli gösterisi”.
Bu ve benzer bir üslupla akıcı
bir şekilde yapılan anlatımların satır aralarında mola verip, yeniden yeniden
okumak istemez misiniz?
Bu yayınla, Çayın öyküsü geniş biçimde
anlatılmış, gelecek kuşaklara aktarılacağı kesinliği içinde çok önemli bir
yayın ortaya konulmuştur.
Tebriklerimi, sevgi ve
saygılarımı sunuyorum efendim.
Özcan Yüksek: Kaçkar’ın eteklerinde 1963
yılında doğdu. İstanbul sokaklarında büyüdü. Hukuk Fakültesini bitirdi. Atlas
dergisinin yayın yönetmeni, yazarı, fotoğraf sanatçısı, Son on beş yılını
dünyanın enlem ve boylamlarını arşınlamakla geçirdi. Her zaman çok yere gitmek
yerine, bir yere çok defa gitmeyi tercih etti..
***
Yekta
Güngör Özden’den Ahmet Tufan Şentürk’e
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Şiirle, düz yazıyla
anlattıklarımız, ifade edip sayfalara aktardıklarımız. Ülkemizin seçkin
hukukçularından, şair, yazar ve araştırmacı Yekta Güngör Özden hocanın
şiirimizin beş yıldızlı çınarı rahmetli Ahmet Tufan Şentürk ağabeyimizin ithaf
ettiği bir şiiri var
Uzunca olan bu şiir, rahmetli
Ahmet Tufan Şentürk ağabeyimizle birlikte hazırladığımız “Armağan–4” adlı
kitabın 233 ve 234. sayfalarında yer aldı “Ahmet Tufan Şentürk ağabeyimize”
başlığıyla. Şöyle başlıyor bu şiir:
Konya’mızın gözdesi Ermenek
İlçesi’nden,
Ahmet Tufan Şentürk’ün şiir akar
sesinden.
Güzel deyişlerini dinleriz
beğeniyle,
Duygulanır insanlar ruhuyla,
bedeniyle,
Üstün niteliklerle dokunmuş
kişiliği,
Sevgi, saygı, güvenle anılır
iyiliği.
Sohbetine doyulmaz, gülüşleri
sımsıcak,
Sanatçı dostlarına eviyle açar
kucak.
Kendisinden daha çok başkalarına
yarar.
Kitaplıklar doldurur Ermenek
köylerinde,
Doğduğu toprakların ateşi
yüreğinde…
Yekta Güngör Özden ustanın,
hocanın Ahmet Tufan Şentürk anlatımları sürüp gidiyor. O’nun dostlarına karşı
açtığı sıcak kucakları, alçak gönüllülüğü, yardımseverliği, babacanlığı, her
yönüyle örnek alınan özellikleri, güzellikleri mısra mısra dile getiriliyor.
Bir bölümünde de şöyle sesleniliyor bu şiirin:
Dostluğun kıvanç verir, her
söyleşin mutluluk,
Şiirlerle açılır her an yeni bir
ufuk.
Hiç kötülük bilmezsin, kırsalar
da kırmazsın,
Edebiyat tarihi seni övgüyle
yazsın.
İnsan gider, insanlık yaşar
sonsuza değin,
Ne düşmanlık dargınlık, ne de
sertlik bilirsin.
***
İlter
Yeşilay anlatımlarıyla
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Şiirimizin usta kalemleri
arasında yer alan, Ankara’dan seslenen İlter Yeşilay’ın iki şiirinin mısraları
arasında gezmek istiyorum bugün efendim:
“Hırçın kırmızı” adlı İlter
Yeşilay şiiri beş ayrı dörtlükten meydana gelmiş. Bu şiirin üç ayrı dörtlüğü
şöyle karşımıza çıkmakta:
İmkânsız düşlerde yaşayan sevdam,
Hüzünlü gecemin çoban yıldızı,
Değdiği yerlerde ateşler yakan,
Asi dudakların hırçın kırmızı…
Hangi yana dönsem beni buluyor,
Bir tebessüm ile hesap soruyor,
Bu sessiz ihtilal beni yoruyor,
Asi dudakların hırçın kırmızı…
Sen, gönül kavgamın yıktığı
düzen,
Ben, sende hükümlü isyanın kızı,
Damarlarımdan akan, alev misali,
Asi dudakların, hırçın kırmızı…
İlter Yeşilay anlatımları
tutarlılıklarla doludur. Önce konuların tespiti, arkasından bir anlatım
zenginliği.. “Emin değilim” başlıklı şiirde olduğu gibi.
Bu şiir de beş ayrı dörtlükten
meydana geliyor.
İki dörtlüğünden örnek verelim
anılan şiirin:
Ne akıl sor bana, ne de yol
göster,
Aklımdan ben de hiç memnun
değilim,
“gel işte, adresin doğrusu”
dersen
Gelemem, kendimden emin değilim.
Bu telaş, bu dalaş, bu vaveylâyı,
Ne Mecnun isterim, ne de Leylâ’yı,
Dudağından gizli kalmış alayı,
Silemem kendimden emin değilim.
***
Prof.
Dr. Ali Aliyev-80
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Azerbaycan çıkışlı, Türkiye
Türkçesiyle yayınlanan kitaplar bana ulaştıkça, sayfalarında gezme fırsatı
buluyorum.
Azerbaycan’dan Prof. Dr. Elçin
İskenderzade hocam, Türkiye’den, Prof. Dr. Hayrettin İvgin dostum aracılığıyla
bana ulaşan kitaplar çoğunlukta.
Bunlardan bir yenisi, Türk
Dünyası Araştırmaları Uluslar arası İlimler Akademisi yayınları arasında
ciltli, 425 sayfalık, biyografi-bibliyografya çalışması olarak “Prof. Dr. Ali Aliyev–80”
adlı kitap dikkat çeken bir görünüm ortaya koydu, sergiledi.
Merkezi Ankara’da bulunan Kültür
Ajans tarafından dizgi ve iç tasarım çalışmaları gerçekleştirilmiş.
Hazırlayanlar: Prof. Dr. Hayrettin İvgin, Prof. Dr. Hasan Ahmet, Prof. Dr.
Elçin İskenderzade, şeklinde sıralanıyor.
Üç sayfalık sunuş yazısı, prof.
Dr. Hayrettin İvgin imzasının taşıyıcısı. Bir yerinde sunuşun, “Bu elimizdeki
kitabı, Prof . Dr. Ali Aliyev’in yaşı sebebiyle bir anı kitabı olarak
akademimiz tarafından üç dilde (Türkçe, İngilizce, Rusça ve Azerbaycan
Türkçesi) yayımlamaktan onur duyuyoruz deniliyor.
Ali Musa oğlu Aliyev’in 20 Mayıs
1933 tarihinde, Batı Azerbaycan’ın Vedi Bölgesinin büyük Dehnez köyünde doğduğu
kaydediliyor. 1937 yılında ailesiyle birlikte Kazakistan’ın Cumbul bölgesine
sürgün olarak gönderildikleri kaydı veriliyor.
Sonra, Prof. Dr. A.M. Aliyev’in
sürgün hayatı uzun uzadıya veriliyor, naklediliyor.
Rahmetli Prof. Dr. İhsan
Doğramacı’nın “Azerbaycanlı meslektaşıma sevgilerle “Başlıklı yazısı yer alıyor
ilerleyen sayfalarda.
Prof. Dr. Vali
Bahaeddin Güney, Çelebi Öztürk, Ali Kayıkçı, Aysel Çoban İmer, Arzu Kök, Settar
Seferov, Eldar İsmayıl, Şair Hasanov, Manered Martin, Telman Aliyev, Geybulla
Geybullayev, İsa Kayacan imzalı, Ali Aliyev yazıları, söyleşiler elimizdeki
kitabın zenginleştirilmesini sağlamışlar.
İngilizce ve
öteki dillerde sayfalara aktarılanlar, gelecek için kalıcılık görüntüleri
ortaya koymakta.
***
Ortanca Dergisinin yeni sayısı
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Ankara ilimizin
merkezinde üç aylık, kültür, sanat ve edebiyat dergisi olarak yayımlanmakta
olan ‘Ortanca’ Dergisinin yeni bir sayısı geldi. Masamda bulunan bu yeni
‘Ortanca’ 40. sayı olarak görülüyor.
Pırıl pırıl bir
baskı, zengin içerikli olarak okurlarının karşısına çıkan, çıkarılan
Ortanca’nın İmtiyaz sahibi, Yazı İşleri Müdürü ve Genel Yayın Yönetmeni:
İbrahim Engin.
Koordinatör:
Birol Engin. Yayın kurulunda değişik isim ve imzaların kayıtları var.
Fotoğraflar:
Orhan Çınar ve Kemal Arslan.
Ortanca
Dergisinin yayın merkezi: Gökçeyurt Mhl. Samsun Devlet Yolu No: 364,
Mamak-Ankara. Tlf: 0312-598 01 98.
Elimizde,
masamızda bulunan Ortanca Dergisinde, yazı ve şiirleri bulunan isim ve
imzalardan bazılarının sıralanışı şöyle:
İbrahim Engin,
Nurullah Çetin, M. Nuri Parmaksız Oğuz Tansel, İ.Bora Binatlı, Vedat Fidanboy,
Can Akengin, İlter Yeşilay, Yurdanur Bilgin, Ali Bozdağ, Ahmet Sevgi, Ali
Adanır, İsa Kayacan, Gülten Sultan, Hasan Ahmet, M. Ali Kalkan, Tamilla
Abbashanlı, Esat Anık, D. Turan Düz, Engin Fordugil, Elif Kılıç, Sevil
Mısırlıoğlu, Abidin Güney, S. Unur Özdemir vd…
Beşinci sayfada
yeralan Sibel Unur Özdemir imzalı “Sevdalıyım sana Türkiye’m” adlı şiirden bazı
mısralar nakledelim:
Destandır
güzelliğin, yok cihanda sana eş,
Kıyın denize
komşu, yedi bölgen de kardeş,
Dillerde,
dualarda dolaşır şanlı adın,
Damağımdan
kalbime akar o eşsiz tadın.
İlter Yeşilay
imzalı “Gece ve ihtimaller” adlı şiir 37. sayfada karşımıza çıkıyor. Bu şiirden
bir bölüm:
Uzanıp
düşlerimin yorgun sessizliğine,
Sinsice
uğuldayan geceyi dinliyorum,
Bir yerlerde,
bir aşık ağlıyor kaderine,
İncecik
sızılarda onunla inliyorum,
Ben, benimle
arkadaş geceyi dinliyorum.
***
İnsanca Dergisinin iki yeni sayısı
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Yunanistan’da
Türkçe olarak yayınlanan ve Dr. Hasan Ahmet tarafından bize ulaştırılan İnsanca
Dergisinin 3 ve 4. sayıları ayrı ayrı yayınlanarak elimize geldi.
Derginin sahibi
ve sorumlusu: Kültür-Sanat Şirketi.
Yazı İşleri
Müdürü: Hakan Mümin.
Yayın kurulunda;
Ahmet M. Ahmet, Faik Hakkı Ali, Hasan Ahmet, Mustafa Çolak şeklinde sıralanıyor.
Haberleşme
adresi: Adrrianoupoleas No: 91 69100 Komotini-Greece.
Dağtımdan
sorumlu: Osman Ahmet.
Ortalama 16
sayfayla, tertemiz bir baskı ve güzel görünümüyle okurlarına ulaştırılan
İnsanca Dergisi getirdikleriyle takdir topluyor. Şiir, araştırma, öykü
türlerindekilerle sayfalara zenginleştiriliyor.
İnsanca
Dergisinin masamızda bulunan iki sayısında imzaları bulunanların isimleri
üzerine bir göz atalım: Nihan Ayan, Hakan Mümin, Sibel Gülistan, Hakan Ahmet,
Sevda M. Dikelalı, Faik Hakkı Ali, Mücahit Mümin, Şule Hüseyin, Mustafa Çolak,
Hasan Ahmet, Orhan Çolak, Feyzi Ali, Rahmi Ali, Tuğrul Çavuş Mestan, Şule
Hüseyin, Emre Ahmet, Mehmet Dükkancı, Vildan Serdar, Sema salihoğlu vd.
Her ayın,
kültür-sanat değerlendirmesi yapılıyor kısaca, sunuş mahiyetinde. Mart ayında
Gümülcine’ne bir kez daha şiirle kucaklaştırıldığı anlatılırken, Nisan ayındaki
tiyatro oyunundan, kitap tanıtım etkinliklerinden örnekler veriliyor.
Sanat, düşün,
kültür dergisi olarak okurlarının karşısına çıkarılan İnsanca Dergisi
içerisinde yer alanların geleceğe taşınması bakımından da önem ve anlam
taşıdıkları görülüyor. Derginin 4. sayısında yer alan şiirlerden biri de
‘Yücelen sevgimiz” adıyla yayınlanan Şefaat Ahmet imzalı şiir. Bu şiirden
birkaç mısra:
Dudaklarımdan
dökülen,
Birkaç mutlu
sözdü sevgin,
Rüzgârların
dansıydı izlediğin,
Bazen doyasıya
coşkuydu gelişin,
Oysa martıların
ağlayışıydı
Göçündeki
hasretin.
***
Aytekin Aydın’dan bana
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Aytekin Aydın, PTT Teşkilatının
önemli elemanlarından.
Halkla ilişkiler konusunda uzman.
Yazdıkları, yayınladıkları var
takdir edilen, alkışlanan.
Bu satırların yazarı İsa Kayacan
olarak bendenize ithaf ettiği bir şiiri var Haziran 2010’da yayınladığım “Bana
Yazılan Şiirler” adlı kitabımın 49 ve 50. sayfalarında yer alan.
Üç bölümden oluşan “İsa
Kayacan’a” adlı, başlıklı şiirin ilk bölümü şöyle:
Sen dağlarda açan, bir kır
çiçeği,
Yanımda ağabeyimsin Kayacan.
Öpülesi ellerin, sarılası boynun
önünde,
Ellerim tutsak, boynum büküktür
Kayacan.
Sana, seni anlatmaya, gücüm
yetmez.
Bir elinde şiirlerin, diğerinde
sevgin,
Bakamam saçlarının kar beyaz
örtüsüne,
Bilirim yaz sıcağıdır, yüreğin
senin.
Aytekin Aydın, bir fotoğraf
makinesi gibi tespitlerini netleştiriyor. Ortaya koyduğu düşünceleriyle
karşısındakilerle selamlaşırken, usta, kimliğinin getirdikleriyle sohbet
etmenin mutluluğunu, huzurunu gururunu yaşıyor. İsa Kayacan’dan söz ederken
duygu zenginliğini sayfalara aktarmaya devam ederken, “Bazen dağlarda, kar
oldun, yağmur oldun. Rüzgarlarla yarıştın, ama bizi hep sevgiyle alıştırdın”
diyerek anlatımlarını sürdürüyor.
İsa Kayacan’ın saçlarının
değirmende ağarmadığını da söylüyor açıktan açığa.
Şöyle devam ediyor görüşlerini
sıralamaya Aytekin Aydın:
Eğiri zamanda,
Doğru insansın Kayacan.
Unutma sevgili İsa Kayacan,
Devler bile küçüktür,
Doğduğunda.
“Gül ağacı budana budana”
Sözümüz var insan olana,
Sevgilerimle,
Nice yıllara İsa Kayacan…
(Ankara: 27 Ocak 2009)
***
Ülkü Önal’dan:
Artvin Yöresi Yemekleri
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Ülkü Önal, folklorumuzla ilgili
araştırma ve yayınlarıyla biliniyor, tanınıyor ve alkışlanıyor.
Payda Yayıncılık’ın sahibi,
yöneticisi, editörü Gülendem Gültekin aracılığıyla bana ulaşan 238 sayfalık
büyük boy bir kitap.
Adı: Artvin Yöresi Yemekleri
adının taşıyıcısı…
Her yörenin, her ilin, ilçenin ve
öteki yerleşim birimlerinin birer ‘delisi’ vardır.
Ülkü Ünal’da Artvin’in ve o
bölgenin delilerinden!
Ülkü Önal uzunca bir “Başlarken” le
söze başlamış.
Takdim ve sunuş yazılarından da
kısa cümleler alarak devam edelim:
1-Artvin’de yemekler, “peşhun”
denilen ahşap yer sofrasında yenir. Pişen yemek bir kaba konur, ev halkı oradan
alıp yer (Ülkü Önal)
2-Artvin’de ekilebilir arazinin
az olması ve kadınların sürekli çalışmak zorunda kalması nedeniyle ucuz, kolay
ve çabuk yapılan yemekler tercih edilmiş buda yemek çeşidinin diğer bölgelere
göre daha zayıf kalmasına sebep olmuştur. (Prof. Dr. Esma Şimşek)
3-Artvin’in unutulmakta olan
mutfak kültürü ve yemekleri ilk kez ayrıntılı olarak incelenmiş ve sözlü olarak
aktarılan bilgilerle yer almıştır (Doç. Dr. R. Eser Gültekin)
Ülkü Önal, başarılı araştırmalarıyla,
değerlendirmeleriyle önemli ve kalıcı bir eserin ortaya çıkışını sağlamış.
Artvin yöresi yemeklerinde,
çorbalar, et ve et ürünleri, Yusufeli’nde kemik kurutma kültürü, tavuk
yemekleri, Balık yemekleri, yumurtalı yemekler, kuru baklagiller ve tahıl
yemekleri, dolmalar ve sarmalar, sebze yemekleri, çeşitli bitkilerden yapılan
yemekler, pilavlar, unlu hamur işleri, süt ve süt ürünleri, sütle yapılan
yemekler..
Aşureler, av yemekleri, tatlılar,
kurutulmuş kabak tatlısı, turşular, içecekler, salatalar, sirkeler, Ahıska
yemekleri, vd. şeklinde bir başlık sıralaması yapılmış.
Tebriklerimi sunuyorum efendim.
***
Neriman
Mıhladız mısralarından
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Neriman Mıhladız, Burdur ilimiz
merkezinde yaşayan, buradan seslenen, eğitimci, şair, yazar ve araştırmacı.
Burdur ilimiz merkezinde günlük
yayınlanan “Yenigün” Gazetesindeki “Hayat Dedikleri” köşesinden sesleniyor
zaman zaman.
Yenigün Gazetesinin geçmişteki
sayılarından birindeki köşesinde, “Ilık ve güzel olur kalan yaşam” başlıklı
yazısıyla dikkat çekti Neriman Mıhladız hocanım.
Anılan yazısının ortalarındaki
cümleleri şöyle devam ediyordu Neriman hanımın:”
-“İnsan hergün gördüğü insanların
yaşlandığını hissetmiyor. Hep aynılar sanıyor, birisi uyarınca dikkatlice
bakıyor. İşte o zaman fark ediyor. Gerçekten annem ve babam çok yaşlanmışlar.
İçimi bir hüzün kapladı, gözlerimde yaş, boğazım da oluşan düğümlerle gençlik
döneminde yazdığım karalama şiir denemelerimden sonra ılık ve güzel olur kalan
yaşamı yazdım”
Bu bölüm içi girişten sonra,
şiirleşen duygular, mısralar Neriman Mıhladız anlatımları ortaya konuluyordu,
sütununda yer veriliyordu. Bu şiirin girişinden:
Ilık ve güzel olur kalan yaşam,
Akşam oldu çoktan, yatsıya
yaklaşıyor zaman,
İnşallah ılık ve hüzünsüz olur
kalan yaşam.
Fırtınalarla kasırgalarla
geçmişti hayat,
Şan, şöhret, para, pul, herkes
etrafında kul,
Şimdilerde süt liman, sessiz,
sakin bir bekleyiş,
Neyi, neden bu bekleyiş,
Neler getirecek zaman?.
Bilmeden umut etmeden
bekleyişlerin, buruklukların sonu belli olmayan yürüyüşlerin getirdikleri,
ortaya koydukları, hep mısralara dökülen duygular. Neriman Mıhladız
anlatımlarının devamı:
Ne kadar garip, ne kadar çaresiz
insan,
Ömür kışa geldi, beklemekle
geçiyor zaman,
Ne bir ümit, ne hayal, ne istek,
Her şey boş, her şey yalan.
Akşam oldu, yatsıya yaklaşıyor
zaman,
İnşallah ılık ve huzurlu olur
kalan yaşam.
***
Gülağ
Öz’den:
On
İki İmam ve Kerbelâ
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Kitaplar, dergiler ve öteki
yayınlar Günyüzü gördükçe, okurlarıyla buluştuklarında, buluşturuldukça önem
kazanıyor, anlam kazanıyor.
Merkezi Ankara’da bulunan Kültür
Ajansın kurucusu, sahibi ve yöneticisi, değerli dostum Prof. Dr. Hayrettin
İvgin’den gelen kitapların bir başkası, bir yenisi Gülağ Öz imzalı, 294
sayfalık “On İki İmam ve Kerbela” adlı kitap.
Üç sayfalık bir önsöz, sunuş var
‘kitap hakkında’ başlığının taşıyıcısı. 2. baskılı masamdaki kitap hakkında
Gülağ Öz, “Bu anlamda ülkemizde çok eser yayımlanmadı. Yayımlanan eserler bölük
pörçük bilgilerden öteye gitmedi. İmamlar konusunda, onlarında insan olarak
nasıl yaşadıklarını, neler yaptıklarını, nasıl ve niçin öldürüldüklerinin pek
bilindiği söylenemez” diyor.
İmamların anası fatimat-ı Zehra
bölümü, anlatımıyla başlanılmış.
Sonra sırasıyla, imamlar; Ali,
Hasan, Hüseyin, Zeynel Abidin, Muhammed Bakır, Cafer Sadık, Musa Kazım, Ali
Rıza, Muhammed Taki, Ali’yel Naki, Hasan Askeri, Muhammed Mehdi isimlerinden
söz ediliyor.
Haz. Fatıma hakkında; “İmam
Ali’nin hanımı. Hz. Peygamber’in kızı, Hz. Fatıma, Peygamber efendimizin Hz.
Hatice validemizden olan en küçük ve en sevdiği kızıdır” deniliyor.
25. sayfada “İmam Ali” den söz ediliyor.
İmamlarla ilgili fotoğraflarda yer alıyor çizme sanatıyla şekillendirilmiş.
İmam Ali hakkındaki bölümün girişindeki cümleler:
“İmam Ali ismi dünyanın her
bucağında hürmet, saygı yürekten gelen bir sesle anılır. Onun isminin
anılmadığı saniye düşünülemez. Belki de yeryüzünde isminin anılmadığı bir an
bulunmayan ikinci bir kişilik yoktur”.
İmam Ali’nin, dünya Alevilerinin
kutbu olduğu, Alevinin insana bakınca Ali’yi gördüğü, doğaya bakınca da Ali’yi
gördüğü anlatılıyor.
247. sayfadaki “Kerbelâ”
bölümündeki ilk satırlardan: Tarihe Kerbelâ diye geçen kanlı olay; yine
tarihsel süreçte Ümeyye oğulları ile Haşim Oğulları arasında tarihsel
hesaplaşmanın sonuçlarından başka bir şeyle izah edilemez.
***
Ahmet
Tufan Şentürk Şiirlerinden
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Şiirimizin beş
yıldızlı çınarı, rahmetli Ahmet Tufan Şentürk ağabeyimizin şiirlerinin
mısraları arasında bir gezinti yapmak istiyorum.
1948 yılında
kaleme alınmış 8 ayrı dörtlükten meydana gelen “Sen git, elini öp yaşlı ananın”
adlı, şair M. Zeki Akdağ’a ithaf edilen Ahmet Tufan Şentürk şiirinin iki
dörtlüğü:
Sıla bana gurbet
olmuş kardeşim,
Gitmesem de
bekleyenim yok benim,
Ne olur, çağırma
beni bir daha,
Sen git elini öp
yaşlı ananın.
Artık unutulur,
anılmaz adı,
Kalmadı huzuru,
kalmadı tadı,
Tufan bu gerçeği
çok geç anladı,
Sen git elini öp
yaşlı ananın.
Ahmet Tufan
Şentürk bir çile adamıydı, bir sabır abidesiydi, bir sevgi zenginiydi.
Şiirlerinde sevgiyi ilmik ilmik işler, duygu zenginliğiyle bütünleştirirdi
şiirlerini. “Sevebilir misiniz?” adlı, başlıklı şiirindeki mısralar vermek
istediğimiz örnekler arasında yer almıştır. Bu şiirden iki bölüm:
Ağzınız var mı,
diliniz,
Konuşabilir
misiniz?,
Dudaklarınız var
mı, dudaklarınız,
El etek öpebilir
misiniz?.
Elleriniz var
mı, elleriniz,
Dostça
uzatabilir misiniz?
Başınız var mı,
başınız,
O başın içinde
beyin,
Düşünebilir
misiniz?.
Ahmet Tufan Şentürk,
Türk şiirinin beş yıldızlı çınarıydı. Dostluğu sağlam, katıksız...
Sevgisi
tertemiz, berraklık içinde... O’nu özlüyorum. Allah mekânını cennet etsin.
***
Tuğrul Sarıtaş’dan:
Bedava Pirzola
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Tuğrul Sarıtaş,
Türk Basınının önde gelen gazetecilerinden, isim ve imzalarından. Yıllarca, zor
şartlar altında objektifiyle oradan oraya koştu.
Tespitleri hep
manşet oldu, haberleri günlerce, aylarca konuşuldu
Merkezi
Ankara’da bulunan Kültür Ajansın kurucusu, sahibi ve yöneticisi Değerli dostum
Prof. Dr. Hayrettin İvgin aracılığıyla bana gelen, ulaşan kitapların bir
yenisi, Tuğrul Sarıtaş imzasının taşıyıcısı, 208 sayfayla Kültür Ajans
yayınlarının 195. olarak günyüzü gören “Bedava Pirzola” adının taşıyıcısı
kitap.
Kültür Ajansın
teknik koordinatörü Erhan İvgin’in yayın hizmetleri de hemen dikkat çekiyor
kitabın ilk sayfalarında.
Önsöz Emin
Çölaşan’a ait.
Çölaşan bir
yerinde önsözünün; “Gazeteci arkadaşım Tuğrul Sarıtaş çok akıllı bir iş yapmış.
Yaşadığı olayları not almış.
Ya da belleği
çok kuvvetli olduğu için unutmamış.
Tuğrul’u gerçek
bir basın emekçisi olarak tanıyorum.
Oradan oraya
koşturan gerçek bir gazeteci” diyor.
Bölümlerden
önce, o bölümün konusuyla ilgili çizme resimler var. Örneğin 9 ncu sayfadaki
“Darbe vekilleri kurtardı”nın hemen solundaki sayfada bir asker resmi
karikatürize edilmiş.
Sayfa 23’deki
“Akbulut ne yapsa fıkra” başlığı altında verilenlerin girişi:
Hakkında yazılan
fıkralarla Türk siyasi tarihinde özel bir yer edinen TBMM eski Başkanı Yıldırım
Akbulut, özürlüler haftasında bizleri güldürdü.
Kitap içinde
yeralanların bazılarının başlıkları: Çiller’in uçan otomobilleri, Er’in Kenan
Evren’e cevabı, Erbakan ‘Rötür’ yapınca, Turgut Özal’a neden kızdım?,
Atatürk ve Tito,
Gazetecinin fendi, Çiller’in gafı, TRT’nin o yılları, Gazeteci-Polis dostluğu,
Demirel’in pidesini afiyetle yedik, Ağrı Dağındaki kravatlı gazeteci, Evren’in
güldüren foto muhabiri, Milletvekili olduğunu unutunca Alkolün tesiri, Muhabir
‘Köşe’ yazmak isteyince, Çapkınlık yapmaya kalkınca.
***
Kültür Evreni’nin içinden
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Kültür Evreni,
bir derginin adı.
Ankara’da üç
ayda bir yayınlanıyor. 18. sayısı masamda bu derginin.
Sahibi:
Hayrettin İvgin,
Sorumlu Yazı
İşleri Müdürü: Erhan İvgin.
Editör: Ömer Ünal.
Yayın kurulu var değişik isim ve imzalardan oluşan.
Ayrıca Dil
danışmanları dikkat çekiyor.
Redaktör: Doç.
Dr. Nezaket Hüseynova.
Yazışma adresi:
Kültür Ajans, Konur Sk. No: 66–7 Bakanlıklar-Ankara.
Tlf:
0090–0312–4259353.
Türkçe,
İngilizce, Rusça dillerindeki metinlerle karşılaşıyoruz Kültür Evreni
Dergisinin sayfalarında. Dünyanın bu arada Türkiye’nin değişik
Üniversitelerinde görev yapan pek çok bilim adamı isminin Hakem kurulunda
bulunduklarını da kaydedelim. Yine dünyanın değişik ülkelerindeki temsilcileri
var iletişim açısından gerekli olan.
Prof. Dr.
Eunkyung Oh, Doç. Dr. Bakytgul R, Ulduz Paspayeva, Nail Tan, Doç. Dr. Maharram
Pahsa Zulfugarli, Hanım Aliyeva, Hayrettin İvgin, Yegane Z.Bayramlı, Rövşene
Emrahov, Dr. Yaşar Kalafat,Yrd. Doç. Dr. Mehmet yardımcı, imzalarıyla dergi
sayfalarında yer alanlar karşımıza çıkıyorlar.
Bunlardan iki
imzadan aldığımız bazı cümleler:
1-Aşık
Sümmani’ye mal edilip haksız yere onu töhmet altında bırakan bazı şiirler
başlıklı araştırmasında Nail Tan (Sayfa: 35): Türk halk edebiyatı, onun alt
dallarından aşık ve tekke edebiyatında bazı şiirlerin çıraklar, müridler, aile
fertleri, yakın akrabaları, hemşehrileri, derlemeci ve araştırmacılar
tarafından birden fazla halk şairine mal edildiği görülmüştür. Bu durum sözlü
edebiyatın bir özelliğidir.
Narmanlı Aşık
Sümmani (1861-1915) nin şiirleri de bazı âşıklara mal edildiği gibi, başka
aşıkların bazı şiirleri de Sümmani’nin olarak gösterilmiştir.
2-Ahilik Kalite
ve kalite kontrolü, başlıklı araştırmasında (sayfa: 57-58) Hayrettin İvgin:
Kooperatifçilik ilkeleri ile Ahilik arasında büyük benzerliklerin ve hatta
birçok noktalarda tıpkılık olduğu kuşku götürmez bir gerçektir.
Ahilik, köylere
kadar yayılan örgütleriyle ulusal birliği ve bütünlüğü sosyal dayanışma ve yardımı
temel ilke olarak benimseyen 13. yüzyılda kurulup gelişen ulusal bir örgüt
biçimidir.
***
Sabit Bayram’dan 2. baskılı:
Güzide Gülpınar Taranoğlu
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Araştırma, inceleme ve
değerlendirme çalışmalarının zorluğu bilinir.
Hele, araştırma konusu olanların
çalışma alanlarındaki genişlik, başarı grafiğindeki zirvelik söz konusu olunca,
bu alandaki detaylandırmaların ucu bucağı görünmez.
Sabit Bayram, Cumhuriyet dönemi
Türk edebiyatının önemli kadın temsilcilerinden Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun
hayatı, sanatı ve eserleriyle ilgili ortaya koyduğu araştırmasının
genişletilmiş 2. baskısıyla bizimle yeniden selamlaştı.
Merkezi İstanbul’da bulunan Zinde
Yayınevi yayınları arasında 214 sayfayla yeniden Günyüzü gören, Güzide Gülpınar
Taranoğlu, hayatı, sanatı ve eserleriyle ilgili araştırma daha bir
detaylandırılmış, daha bir geniş kapsamlı içeriğiyle edebiyatımız içerisindeki
yerini almış.
Bu kitap, aynı zamanda Sabit
Bayram’ın yüksek lisans eğitiminin tamamlanışını da sağlamış.
Güzide Gülpınar Taranoğlu, her
yönüyle incelenmiş hayatından kesitler, eserleri hakkındaki bilgiler, sanat ve
edebiyatla ilgili görüşleri, şiirlerindeki içerik, işlediği temalar, dil,
üslup, şekil yönünden detaylı incelemeler ortaya konulmuş.
Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun
hayatında önemli yeri, kızlık soyadının taşıyıcısı olan “Gülpınar” sanat ve
edebiyat dergisi oluşturuyor.
Bu dergi Mayıs 1976 da, Enver
Tuncalp ağabeyimizin teşvikiyle yayınlanmaya başlıyor.
Gülpınar dergisiyle ilgili
bölümde Sabit Bayram şöyle bir değerlendirmede bulunuyor:
Derginin edebi muhitinde dikkati
çeken en önemli isim, kuşkusuz derginin kurucusu Güzide Taranoğlu’dur.
Enver Tuncalp, Rüştü Burlu, H.
Fethi Gözler, Burhan Sadık Yalçın, Ahmet Ayberkin, Abdülkadir Güler, Abdullah Satoğlu,
İbrahim Agah Çubukçu, İsa Kayacan, Mualla Anıl, Hüsnü Yurdusev, Yılmaz Aybar,
ve Muhsin Durucan dergiye en çok yazı kazandıran isimlerdir (Sayfa: 46)
***
Şükrü
Öksüz’den:
Bendeki
Sevgi
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Şükrü
Öksüz bürokrat, şair, yazar, araştırmacı, yayıncı. Aydın ilimiz merkezinden
sesleniyor. Düzenli, istikrarlı yayın çalışmalarıyla dikkat çeken isim ve
imzalarımızın başında yeralıyor.
Bendeki Sevgi adlı, 144 sayfalık
şiir kitabının gelişinin üzerinden epey zaman geçti. Değişik nedenlerle,
sayfalarındaki gezintim gecikti.
Şükrü Öksüz bugüne kadar 5 ayrı
şiir kitabı, 1 düz yazı, 3 antoloji yanıyla dikkat çekti. Abdülkadir Güler
hocanın üç sayfalık bir sunuşu var Şükrü Öksüz’le ilgili, Bendeki Sevgi’yle
ilgili görüşlerin sergilendiği. Bir yerinde bu sunuşun Abdülkadir Güler hoca:
“Şair Şükrü Öksüz, Türk şiirine hayrandır. Sanatımıza, kültürümüze aşıktır.
Aydın’ın adını, sesini Anadolu’ya
onurla taşıyor” diyerek, görüşlerinin altını çiziyor.
Türkiye’de her şeyin satıldığını,
satılmaya devam ettiğini, Atatürk’ün hiçbir zaman ölmediğini, ölmeyeceğini
anlatan şiirlerden sonra Aydın güzellemesi adlı uzunca anlatımlı şiir, Aydın
Destanı çıkıyor karşımıza.
Hece vezniyle kaleme alınan Şükrü
Öksüz şiirlerindeki anlam zenginliği, tutarlılığı, kalıcılığı hemen dikkat
çekiyor.
Sonra, tavsiyeler, temenniler,
beklentiler konu olarak seçilmiş, anlatımlar bu yönde geliştirilmiş, sayfalara
aktarılmış.
Selam olsun başlıklı şiir
elimizdeki kitabın 48 ve 49. sayfalarında yer alıyor.
İki dörtlüğü bu şiirin:
Yaşadığım şirin şehir,
Parklarına ağaç dolsun.
Denizlere akan nehir,
Benden size selam olsun.
Vatan için akan kana,
Kıbrıs, Kerkük, Ardahan’a
Fatih Sultan Mehmet Han’a,
Benden size selam olsun.
Şükrü Öksüz: 1951 yılında Aydın ili, Bozdoğan ilçesinin Amasya
köyünde doğdu.
Ege Ünv. Basın-Yayın Yüksek
Okulundan mezun oldu. Değişik dergi, gazete ve antolojilerde şiirleri
yayınlandı. Yerel gazetelerin kültür ve sanat sayfalarını hazırlayıp, yönetti.
Aydın Yazarlar ve Şairler Derneğinin kurucuları arasında yer aldı. Aydın Efesi
Dergisinin sahipliğiyle, genel yayın yönetmenliğini yürütüyor.
***
Salihli’den:
Üç Mayıs Dergisi
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Ülkemizdeki, Türk Ocakları
Şubelerinin yayınladıkları, dergi ve gazeteler dikkat çeker, göz doldurur
boyutlarda.
Genel Merkezi Ankara’da bulunan,
Türk Ocakları Genel Başkanlığı, Salihli Şubesince yıllık yayınlanan “Üç Mayıs”
Dergisinin 3. sayısı masamda.
Büyük boy, 104 sayfa pırıl pırıl
baskılı bir dergi Üç Mayıs. Şair, yazar, araştırmacı ve yayıncı, değerli dostum
Gündüz Aydın aracılığıyla bana ulaştırılan Derginin masamda bulunan sayısındaki
ilkyazı Türk Ocakları Genel Başkanı Prof. Dr. Mehmet Öz imzalı ve “Milli Devlet
ve Milliyetçilik üzerine” başlığının taşıyıcısı.
Mehmet Öz hoca yazısının bir
yerinde:
“Türk milleti tarihte, büyük
sentezleri başarmış bir millettir. Türk kültürünü ve Osmanlı Türk Medeniyetini
geçmiş kültürleriyle ilişkide bulundukları coğrafya ve kültürlerin tesirlerini
sentezleyerek oluşturdular” diyor.
Salihli Belediye Başkanı Mustafa
Uğur Okay, birlikte yaşamının önemi üzerinde duruyor.
Türk Ocakları Genel Merkezi
Yönetim Kurulu Üyesi Nuri Gürgür’ün psikolojik harekât-tehlikeli bir
belirsizlik örneği başlıklı yazısı bir uyarı niteliği taşıyor.
Demirci Belediye Başkanı İhsan
Temel, “Neden Türk Milleti, neden üniter devlet?” başlıklı araştırmasıyla
tarihe not düşüyor.
Türk Ocakları Salihli Şube
Başkanı Ersin Aybar, Barış ne pahasına olursa olsun mu?
Sorusunu ortaya atıyor, el
yordamıyla yapılan çalışmalardan sonuç alınamayacağını dile getiriyor.
Üç Mayıs dergisinin öteki
sayfalarındaki yazıların tamamıda, getirdikleri bakımından zenginlik içinde
tarihe düşülen notlarla dolu olanlar.
Gündüz Aydın hoca, Salihli
ilçesiyle ilgili bir anlatım ortaya koymuş, duygularını mısralara dökmüş 7 ayrı
dörtlükte. Bunlardan biri:
Bozdağlardan, Dibek Dağa uzanan,
Yeşillikle ne güzeldir Salihli
Bir görseniz, şu sart şehri
kocaman,
Tarihiyle ne güzeldir Salihli.
***
Gülçınar’ın
can gülleri
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Anakara’dan seslenen, aşık Ayten
Gülçınar’ın 192 sayfalık “Gülçınar’ın can gülleri” adlı şiir kitabı, merkezi
Ankara’da bulunan, değerli dostum Prof. Dr. Hayrettin İvgin’in kurucu ve
yöneticisi olduğu Kültür Ajans yayınlarının 229. olarak Günyüzü gördü ve Sayın
İvgin tarafından bize ulaştırıldı.
Ayten Gülçınar, yakından
tanıdığım ve takdir ettiğim halk ozanlarımızdan, aşıklarımızdan biri.
Yazıp yayınladığı,
kitaplaştırdığı şiirleri yanında, söz ve müziği kendisine ait olan bestelenmiş
eserleri de var.
O, sazıyla, sözüyle bir halk
temsilcisi. Halkın sorunlarını yakından biliyor, hissettiklerini mısralara,
sazının tellerine döküyor.
Prof. Dr. Şeref Boyraz imzalı
altı sayfalık bir sunuş var. Burada, Aşık Ayten Gülçınar değişik yönleriyle
anlatılıyor, edebiyatımız içindeki yerinden sözedilerek bir yerinde; “Onun
şiirlerinde sadece kendi bireysel dertleri, acıları, hüzünleri, aşkı, hasreti,
intizarı, sevinci, umudu, mutluluğu dile getirilmemiş, başkalarının duygu ve
düşüncelerine de tercüman olunmuş; Çanakkale, Dede Korkut gibi milli manevi
değerlere, toplumsal konulara da değinilmiştir” deniliyor. Bu görüşler, bizim
tespitlerimizle paralellik taşıyor, yan yanalık gösteriyor.
Aşık Ayten Gülçanır elimizdeki,
masamızdaki şiir kitabını annesi Nuriye Çınar’a ithaf etmiş. Şiirlerinin tamamı
hece vezni tarzıyla kaleme alındığı görülüyor.
108. sayfadaki “Oy güzel annem”
adlı, başlıklı şiir beş ayrı dörtlükten meydana geliyor. Bu şiirin iki
dörtlüğünden örnek verelim, bakalım annesine nasıl hitap ediyor Aşık Ayten Gülçınar:
Can evinde duyar ağrım sızımı,
Yollarım gözleyen oy güzel annem,
Çeker her kahrımı, türlü nazımı,
Çok derdim azlayan o güzel
annem.
Annemin tarifi sığmaz kaleme,
Aciz naçar kalır cümle kelime,
Gülçınar’ım diken batsa elime,
Ciğeri sızlayan oy güzel annem.
Aşık Ayten Gülçınar şiirlerinde
ele aldığı her konu üzerinde şekillendirdiği mısralarıyla, olgunluk dönemi
içinde olduğunu göstermektedir. Tebriklerimi sunuyorum efendim.
***
Irak’tan
‘Kerkük’ Gazetesi
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Irak çıkışlı,
Kerkük çıkışlı yayınların bize ulaşması karşısındaki sevincimizi sıklıkla
belirtiyor, duygularımızı, sayfa ve sütunlara aktarırken mutluluklarımızın
artışını yineliyoruz fırsat buldukça.
Irak Türklerinin
bağımsız siyasi gazetesi “Kerkük”ün iki sayısı var masamda. 2013 yılına ait 3-4
ve 5-6 ıncı sayıları bunlar.
Normal boyutla,
8 sayfayla okurlarının karşısına çıkan, çıkarılan “Kerkük” Gazetesinin imtiyaz
sahibi: Fevzi Ekrem Terzi.
Yazı İşleri
Müdürü ve Genel Yayın Yönetmeni: Dr. Şemsettin Küzeci.
İdare Müdürü: Ahmet
Bayraktar.
Danışma
kurulunda: Dr. Nefi Demirci, Dr. Mustafa Ziya, Dr. Ömer Kazancı, Abbas A.
Bayatlı, Aydın Kerkük isimleri sıralanıyor, yer alıyor.
Yayın kurulunda
ise 9 ayrı isim ve imza var.
Hukuk Müşaviri:
T. Abdülaziz Bayatlı,
Türkiye
temsilcisi: Dr. Şemsettin Küzeci.
İstanbul
temsilcisi: Elif Derinbay.
Irak ve
Türkiye’de iletişim telefonları kaydedilmiş.
Irak:
0096407706501728, Türkiye 0905332552660.
‘Kerkük’
Gazetesinin masamda bulunan her iki sayısının manşetinde yer alanlar:
Genişletilmiş
Türkmen Meclisi ilan edildi ve Irak Türkmen Basın Konseyinde kan değişimi,
haber başlıkları dikkat çekiyordu.
Dr. Şemsettin
Küzeci, başyazılarında o ayın, o günlerin önemli konuları üzerinde duruyor, 3
Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü gününden söz ederken, bir başka başyazısında Irak
basınının 144 yaşında oluşunu dile getiriyor, araştırmalarını ortaya koyuyordu.
Kerkük
Gazetesinin sayfalarında imzaları bulunanlardan bazıları, ilk sayfada anonsla
duyurulanlar şöyle sıralanıyordu: Fevzi Türker, Özdemir Hürmüzlü, Dr. Kürşat
Çavuşoğlu, Elif Derinbay, Dr. Ömer Türkmenoğlu, İsan A. Terzibaşı vd.
Bu arada Kerkük
gazetesinde dikkat çeken imzalardan birinin, gelecek için ümitli olduğum,
çocukluğundan itibaren dikkatli çalışmalarıyla göz dolduran Aybeniz Küzeci’nin
“Hoyrat Geçidi” başlıklı araştırmasının önemliliğinden söz etmek doğru olacaktır.
Hoyrat
kitaplarıyla ilgili yaptığı araştırma Kerkük Gazetesinin 5-6 ncı sayısının 9.
sayfasında bizimle selamlaşıyordu.
Tebriklerimi
sunuyorum efendim.
***
Pervane Namıkgızı’ndan:
Bir sevda seslenir
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Azerbaycan
çıkışlı yayınların, gazete-dergi ve kitapların bana ulaşmasıyla, sevinç ve
mutluluğumun arttığını yinelemek istiyorum.
Pervane
Namıkgızı, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’den sesleniyor.
Öğrencilik
yıllarının son günlerini-yıllarını yaşıyor Pervane.
İlköğretim
yıllarından itibaren, yazdıkları ve yayınladıklarıyla hep dikkat çekerek,
bizimle yayın selamlaşmalarını sürdürdü Pervane Namıkgızı.
“Bir Sevda
Seslenir” adlı yeni kitabı, 136 sayfayla, merkezi Bakü’de bulunan “VEKTOR”
Neşirlerevi tarafından Günyüzü gördü.
Kitabın
redaktörü: Prof.Dr. Elçin İskenderzade.
VEKTOR
Beynelhalg Elm Merkezinin Başkanı, Avrasya Medeniyet Sefiri Prof. Dr. Elçin
İskenderzade’nin iki sayfalık “Karabağ hasreti, Türkçülük sevdası” başlıklı bir
sunuşu var.
Prof.Dr. Elçin İskenderzade hoca, sunuşunun bir
yerinde; “Pervane Namıkgızı, bu kitabıyla sekizinci kez okuyucularının
karşısına çıkıyor. Pervanenin yıllar önce ilk kitabını yayınladığımızda, ona
karşı beslediğim ümitlerin artarak devam ettiğini gördüm” diyor.
Kitap içinde,
Pervanenin değişik konularda kaleme aldığı şiirler karşımıza çıkıyor. Pervane
Namıkgızı, şiirlerindeki duygu yumuşaklığı, hasret bütünlüğüyle çıkıyor
okurlarının karşısına. İlk şiir “İstanbulum” adıyla 8 nci sayfada başlıyor. İlk
mısraları bu şiirin :
Sana misafir
gibi geldim,
Ve ilk bakışdan
sevdim.
Neden acaba?,
Annem üzülerek
fısıldar:
Tıpkı benziyor
Karabağa,
Affedersin
İstanbul’um.
Yanlış yaptım.
Öz yavruna
misafir dedim..
Pervane
Namıkgızı, “Bir Sevda Seslenir” adlı kitabının iç sayfalarında, yer yer kısa
denemeleriyle, anlatımlarıyla da çıkıyor okurlarının karşısına.
***
Erol Güvenç mısralarından
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Adana ilimiz merkezinden,
eğitimci, şair, yazar ve araştırmacı Mansur Ekmekçi hoca aracılığıyla bana
ulaşan şiirlerden, Erol Güvenç (Ozan Kul Daim) imzalı iki şiir var masamda. Bu
şiirlerin adları, Köylünün ve Gönül ışığını yak adlı olanları efendim. Beş ayrı
dörtlükten meydana gelen ilk şiir Köylünün adlı olanı, köylünün güneş gibi
parlak, su gibi aziz yüreğinin temizliğinden hareket edilerek yola çıkılıyor.
Üç dörtlüğü bu şiirin:
Bir ekmeği olsa ikiye böler,
Bir gün karnı doysa bin şükür
eder,
Fakir olsalar da zenginiz derler,
O gün şükürleri kardır köylünün.
Şeker, şerbet gibi tatlı dilleri,
Burcu burcu koku saçar gülleri,
Bir de sahip çıksa idi illeri,
Maalesef halleri zordur köylünün.
Kul Daim’im ben de köyde büyüdüm,
Ben böyle yaşadım, ben böyle
gördüm,
Şehir de olsam da köyümü sevdim,
Güler yüzü, ışık aydır köylünün.
Bir başka Erol Güvenç şiiri,
Gönül ışığını yak başlığıyla karşımıza çıkıyor. Dört ayrı dörtlükten meydana
gelen bu şiirde…
Ellerimizi açıp dua etmemiz
halinde, bize en güzel yar’ın insanoğlu olduğunu göreceğimizin hatırlatmaları
yapılıyor. Öteki dörtlüklerden ikisinde de şu anlatımlar çıkıyor karşımıza:
Şükür eyle, iyi kötü haline,
Tercümandır Kur’an bütün yönüne,
Zikretmeyi dolak eyle diline,
Böyle emrediyor hak, insanoğlu.
Kul daim imanla açma arayı,
Benim olsa neyleyim yalan
dünyayı,
Sevgi, sevgi insanlığın kalayı,
İnsanlık tacını tak insanoğlu.
Ozan Kul Daim, Erol Güvenç’in
ileride daha güçlü şairleriyle karşılaşacağımızı ümit ediyorum. Tebrikler.
***
Gözde
Yaşam Dergisi
Prof. Dr. İSA
KAYACAN
Muğla ilimize bağlı, Fethiye
ilçemiz merkezinden bize ulaşan, magazin ağırlıklı bir dergi Gözde Yaşam. Ünal
Şahret Dirlik hocanın göndermesiyle sayfalarında gezme fırsatı bulduğumuz Gözde
Yaşam’ın 53. sayısı masamızda.
Gözde Yaşam’ın imtiyaz sahibi ve
yazı işleri müdürü: Leyla Metin.
Haber Müdürü: Gökhan Ayyıldız.
Yazarları var 9 ayrı isimden oluşan.
Sayfa editörü: Serap Sezgin.
İletişim adresi: Atatürk Cad. 501
Sk. No: 28 Fethiye-Muğla.
GSM: 0532 437 78 20.
Leyla Metin imzalı bir sunuş,
başyazı var ilk sayfalardan birinde.
Sanatçı Adem Kazan’la Gökhan
Ayyıldız’ın yaptığı bir röportaj dikkat çekiyor 6 ve 9. sayfalarda.
İlk albümünüz Sürmeli’nin
öyküsünü dinlemek isteriz? Sorusunun karşılığı olarak Adem Kazan’ın cevabı:
Sürmelim bir Muğla türküsü, Hüseyin Özcan’ın bir derlemesi. Muğla merkez
türküsü olan Sürmelim tıpkı Ormancı, Kerimoğlu ve Bodrum Hakimi gibi Muğla’nın
bir türküsü. Yöre kültürünü ifade eden çok güzel bir türkü... Albümümün ismini
bu yüzden Sürmelim verdim.
Adem Göngör’ün Bozca Dugguk
türküsünün öyküsünü anlatan araştırması, Hüseyin Çirkin’in Antalya’dan
Fethiye’ye bir kahramanlığın hikayesi başlıklı yazısı da dergi içindeki önemli
yazılar, araştırmalar olarak dikkat çekiyor.
Bu arada, değişik haberler,
farklı verilişleriyle sayfalardaki yerinden bizimle selamlaşıyorlar.
Ünal Şöhret Dirlik’in hazırladığı
kültür Sanat sayfası 34. sayfa olarak karşımıza çıktı. Bu sayfada Fazıl
Bayraktar öne çıkarılmış.
Onunla ilgili bilgiler,
yazılanlar ve dörtlüklerinden örnekler verilmiş.
İdam sehpası ve Satıyorum,
satıyorum, sattım başlıklı dörtlükleri Fazıl Bayraktar’ın:
Kötü dost, hatırını iyi günlerde
sorar,
Sana muhtaçsa şayet, her gün, her
saat arar,
Gün gelir, devran döner, dost
sandığın o hain,
İhanet meydanında idam sehpanı
kurar.
Zamane dostluklar, mühürsüz senet
gibi,
Buruş buruş edilip bir çöplüğe
atılır,
Güvenilir dostluklar menfaat
karşılığı
İhanet pazarında haraç mezat
satılır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder