19 Ağustos 2009 Çarşamba

Nazlı’dan:
Farklı düşünceler ve bir şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Nazlı’nın kim olduğunu biliyorsunuz. Torunum. 2009–2010 öğretim döneminde ilköğretim 5 nci sınıfta okuyacak. Ankara’da, Arı Okullarında öğretimini sürdürüyor.
Nazlı, zaman zaman değişik konulardaki görüşlerini ortaya koyuyor Yazdıklarını ileride bir kitapta toplama düşüncelerini bile ifade etmeye başladı. Maşallah!
NAZLI’DAN FARKLI DÜŞÜNCELER
Nazlı’nın farklı düşünceleri var yenilerde yazdığı. Noktası, virgülüne dokunmadan aşağıda sunuyorum efendim:
-Kimi zaman insanlar, aynı durumun karşısında üzülüyor veya seviniyorlar. İşte bu durumlardan bazılarını gözlemledim. Bir hafta süren bu gözlemleme sonucunda bazı bilgilere ulaştım;
Bir arkadaşımızın bacağı veya kolu kırıldığında verilen tepkiler:
1- Bacağı veya kolu kırılan kişinin düşmanıysa veya kıskanıldığı birisiyse sevinir.
2- Yakın arkadaşı, kardeşi, babası vb.. ise üzülür ve kimi zaman ağlar.
Bir oyun oynarken arkadaşlarımızdan biri yansa (hakları bitse) kişilere göre verilen tepkiler:
1- Oyunda yanan kişinin tarafındalarsa ve aynı görevi yapıyorlarsa üzülür.
2- Oyunda yanan kişinin karşı tarafında oynuyorsa sevinir.
Bazı gözlemlerimden sadece ikisi. Daha birçok gözlemlediğim sonuçlar var. Burada göstermek istediğim ve çıkardığım sonuç bence şu:
Hiçbir insanın duyguları aynı değildir. İnsanlar farklı durumlar karşısında farklı tepkiler gösterebiliyor. Burada kısa kesmek istiyorum. Beni dinlediğiniz, yazdıklarımı okuduğunuz için hepinize çok teşekkür ederim. Sağlık ve mutluluk dileklerimle (Nazlı Aykut, 5-A, 247- 09.08.2009-Ankara)
Okuyucularım için not: Okumaya devam edin; Çünkü yazmaya devam edeceğim.
NAZLI’DAN BİR ŞİİR
Nazlı Aykut (Arı İlköğretim Okulu, sınıf 3-A, No:247 Ankara) imza ve notuyla, “Bir anne şarkısı” başlığıyla bir şiir yazdı. Bu şiir 01.08.2008 tarihinde başlamak üzere toplam 7 ayrı gazetede yayınlandı. Nazlı’nın “Bir anne şarkısı” başlıklı şiirini aşağıya alıyorum. Buyurun birlikte okuyalım:

BİR ANNE ŞARKISI (Nazlı Aykut)
***
Gözlerin bana; duygu verir,
Saçların bana, pırıltı verir,
Ellerin bana; sıcaklık verir,
Sesin bana; huzur verir,
Senin adın; anne..
Annemsin, canım annemsin,
Güzel annemsin,
En önemlisi; benim annemsin,
Ve bir meleksin..

***
Nazlı’nın ilköğretim 3 ncü sınıftayken şiiriyle ortaya koydukları. Yazımızın ilk bölümündeki duyguları ise 2009 yılının ortalarındaki duyguları... Tebriklerimi sunuyorum, sevgiyle Nazlı’nın yanaklarından öpüyorum.

***
Tefennili Ahmet Yamacı’nın
heykeli, ne zaman dikilecek?
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bu sorum, Burdur merkez Belediye Başkanımıza, Burdur valiliğimize ve Tefenni Belediye Başkanlığınadır. Bu üç makamda oturan değerli yöneticilerimizedir.
TRT repertuarına 650’den fazla türkü ve oyun havası kazandıran, İstanbul Radyosu Yurttan Sesler Korosu’nun şefi, Tefennili, Burdurlu olmasından dolayı gurur duyduğumuz, iftihar ettiğimiz Ahmet Yamacı’nın, Burdur merkez ve Tefenni ye heykelinin dikilmesi sürpriz, yani bir yenilik olmayacaktır.
Yozgat’ta Nida Tüfekçi’nin, Kırşehir’de, baba Muharrem Ertaş ve oğul Neşet Ertaş’ın, Denizli’de Özay Gönlüm’ün heykelleri vardır ve örnektir. Gerçi Burdurlular, daha doğrusu Burdur yöneticileri her nedense heykelleri pek sevmiyorlar ama, kadirbilirlik örneklerle zenginleşen bir anlayış, yaklaşımıdır.
AHMET YAMACI
1926 yılında Burdur ilimizin, Tefenni ilçesinde doğdu. Bölgenin en iyi müzisyenlerinden biri olarak bilinen çocuk yaşta kaybettiği babası, yörede Çil Mehmed adıyla bilinirdi. Anası ise Kasap Halil’in kızı Fatma‘dır.
Ahmet Yamacı, müzikle adeta bütünleşmiş bir ailenin 5 çocuğundan en küçüğü olarak biliniyor. Babasının ölümünden sonra ondan hatıra olarak kalan bir bağlama ile ölümünden 5-6 yaşlarında halk müziği çalışmalarına başlayan Ahmet Yamacı, iyi bağlama çalan amcasının yardımıyla bağlama çalmayı ilerletti.
İlkokulu Tefenni’de bitirdikten sonra 1939 yılında Ankara-Kırıkkale Gedikli Sanat Okuluna girdi. Ailevi nedenlerden dolayı buradan ayrıldı. 1940 yılında sınavla Gönen Köy Enstitüsü’ne (ilköğretmen okuluna) öğrenci olarak girdi. Burada öğrencilik yıllarında, Mandolin, Keman, Akordeon, ağız mızıkası çalmasını öğrendi. Ahmet Yamacı bu yıllarda, halk oyunlarımızı oynamaya, başkalarına öğretmekten zevk almaya, duymaya başladı.
1944 yılında Ankara Radyosunda açılan bir sınavı kazanarak, halk müziği dalında ilk memur saz sanatçısı olarak göreve başlayan Ahmet Yamacı, Ankara Devlet Konservatuarı öğretmenlerinden Saadet İlkesus ve Nurullah Taşkıran’dan dersler aldı. 1946 yılında asker oldu. Askerde saksafon çalmasını öğrendi ve notasını dahada ilerletti. Askerlik dönüşü Radyodaki görevine döndü. Ankara merkez ve ilçelerindeki halk evleriyle Ankara Atatürk lisesinde bağlama sanatçısı olarak öğretmenlik yaptı. Pek çok halk müziği sanatçısının yetişmesinde emeği bulunan Ahmet Yamacı, Muzaffer Sarısözen’den yararlandı.
1954 yılında İstanbul Radyosunda kurulan “Yurttan Sesler Korosu”na şef olarak atanan Ahmet Yamacı nın 1955 yılında Behçet Kemal Çağlar’la birlikte hazırladıkları “Güzel Vatanımızdan” adlı program ilgiyle karşılandı.
Aksaray Musiki Cemiyetince Cağaloğlu’nda açılan özel Konservatuar, Beşiktaş Barbaros İlkokulu ve Hakevinde Halk Müziği sevenlere solfej, Nota, Saz ve ses dersleri veren Ahmet Yamacı’nın yetiştirdiği binlerce öğrenciden bazıları radyo ve sahnelerde sanatlarını icra etmektedirler. Ankara Radyosunda iken bir eğlence programında şelpe tabir edilen (tezenesiz) bağlama ve cura çaldığı zaman, izleyiciler tarafından dakikalarca alkışlandığı, kayıtlarda yer almaktadır.
Berlin’de yapılan Dünya Film Festivalinde birincilik kazanan Türk filmi “Susuz Yaz”ın müziğini yapan Ahmet Yamacı, yurdumuzun 60 ilini ve ilçelerini gezerek buralardan 500’den fazla türkü 150 kadarda oyun havası derleyerek, TRT Müzik Dairesi Türk Halk Müziği ve Oyunları Repertuar Kurulunca kabul edilmeleri sonucu yayınlanmalarını sağladı. TRT Müzik Dairesi Halk Müziği Repertuar ve Denetleme Kurulu üyeliği, TRT’de yetiştirilmek ve yetişmiş olarak alınan halk müziği sanatçılarının sınavlarında jüri üyeliği, TRT İstanbul Radyosu THM ve oyunları şube müdürlüğü de yapan Ahmet Yamacı 21.03. 1987 tarihinde İstanbul’da vefat etti. Zincirlikuyu mezarlığında toprağa verildi.
***
Yaşar Gürlek’in şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Sanat ve edebiyatımız alanındaki imza ve çalışma sahiplerinin, zaman içinde bir noktadan diğer noktaya, yani olumluluk ve gelişme çizgileri üzerindeki görüntüleriyle karışımıza çıkmaları, bizleri sevindirir.
En çok üzerinde durulan, çalışılan, mesai harcanan edebiyatımızın ilk ve önemli dallarından şiir dünyasında gezenlerin, gezme çaba-gayreti içinde olanların sayısının fazlalığı, üzüntüyle ifade edelim ki, bizi sevindirmiyor, sevindiremiyor.
Hele internet şairliğinin ortaya çıkmasıyla, şiirimiz adına sevinmek, gerilerde kalıyor, bu üzüntü sürüp gidiyor.
Yaşar Gürlek (Yaşari), yurtdışında yaşayan şairlerimizden biri. Ama, O’nun mısralarındaki sevgi sağlamlığı, vatan hasreti bitmiyor bitecek gibi de görünmüyor. Hatta ilk kitabının adı: “Bitsin Bu Hasret”. Hangi anlamda, manada alırsanız alın, hasret var, sürüp gitmemesi için “bitsin bu hasret” dilek ve temennisinde, beklentisinde bulunuluyor.
Yaşar Gürlek’in ikinci şiir kitabının adı: “Korkma Tut Ellerimden” olarak karşımıza çıkıyor.
Aysel Al’ın editörlüğünü yaptığı, Yaşar Gürlek kitaplarındaki şiirler üzerine şöyle bir göz attığımızda; sevginin, beklentinin, burukluğun, şair yaşantısındaki nezaket ve hoşgörülü olmanın özellik ve güzellikleriyle karşılaşırız. Yaşar Gürlek şiirlerinin temelinde, çekirdeğinde var olanlar, yaşama arzusu, sevgi sıcaklığını kaybetmeme, “korkma tut ellerimden” seslenişindeki iyi niyet, gelecek garantisi bizi hep sevindirmiştir.
Hollanda’da yaşayan Yaşar Gürlek’in şiirlerinin altında, yazılış tarihi ve yeri (şehir adı) hep kaydedile gelmiştir. Yalnızlığı sevmez, temenni ve dualarda bulunur sıklıkla, vakitli vakitsiz.
-“Bu garip neylesin sensiz baharı/Bağların gülleri açsın neyleyim” diyerek, göz göze bakışmak, yaklaşmak arzusunun netliğini ortaya koyar Yaşar Gürlek. Yalnızlığın bir gün gelip giderileceğini, giderilebileceğini düşler sürekli.
-“Ağlama boş yere ey deli gönül/Seninde halinden bilenler olur:” mısralarında başlayan gerçekler içindeki beklentiler bir rüzgâr hızıyla hemde ses vererek sergilenir şair gönlünde, Yaşar Gürlek dünyasında.
Ayrılıkların önü kesilsin, uzun sürmesinler isteği, beklentisi her şairde olduğu gibi, Yaşar Gürlek’te de vardır. Bazen karar verip yola çıkmak, aradığını bulmak ister. Sıkıntılarla karşılaşınca, “düşman mısın?” diye sormaktan kendini alamaz.
Bir teslimiyet değildir ama sevdiğinin “eseri” olabileceğini, olduğunu kabul eder, doğru veya yanlış. Yeniden yaratmak veya baştan yaratmak sadece Allaha mahsus olduğu gerçeği biline biline; “Kalbim ağlıyor, yaşını göremezsin/Ben senin yarattığın eserinim bak” mısraları kendiliğinden ortaya çıkıverir, anlatım biçimleniverir. Bunlar, seven gönüllerde, duygu sıcaklığı yaşayanlarda sıklıkla görülür. Tıpkı Yaşar Gürlek’te olduğu gibi.
Gurbeti yaşamak, yaşarken duygu yüklülüğü içine girip, günlerce, aylarca hatta yıllarca bu burukluğun etkisi altında kalmak, herkesin hissettirebildiği, hissettirebileceği genel görüntüler değildir. “Gel ağlama kara gözlerim/Seyreyle semayı uzaklara bak” beklentilerin çağrılışı olarak bizlere ulaşmakta, ulaştırılmaktadır.
Yaşar Gürlek arkadaşımızı kutluyor. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
***
İki gazete iki şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Masamda iki gazete, iki şiir var. Yazımın konusu bunlar efendim. Önce gazetelerden sözetmek istiyorum kısa kısa:
1- Vitrin: Cep gazetesi. 13.5x9.5 cm boyutunda minik mi minik bir gazete. Adı üstünde cep gazetesi. İmtiyaz sahibi: Yılmaz Çamdalı, Yazı işleri Müdürü: Mefaret Güngör. Mayıs 2009’da 4 ncü sayısı yayınlandı. Masamızdaki sayısı da 4 ncü sayısı bu minik gazetenin efendim. Vitrin, Ankara’da yayınlanıyor.
2- Eğitim Dünyası Gazetesi: Ayda iki kez yayınlanıyor. Normal boyutlu 16 sayfa olan gazetenin 15 Temmuz 2009 tarihli 5 nci sayısı masamda. Gazetenin sahibi: Nermin Pehlivan. Yazı işleri Müdürü: Ercan Özdemir. Dizgi-grafik sorumlusu: Elif Yüksel. Eğitim Dünyası, Ankara’da yayınlanıyor.
Prof.Dr. İSA KAYACAN (Fuat Gürsoy-2005)
Üstadım doktorluk az gelir sana,
Halkın gözünde profesörsün sen,
İşin ustası bakın Kayacan’a
Profesör doktor İsa Kayacan.
*
Türkiyemin dört yanında elleri,
Edebiyat yazar, söyler dilleri.
Ötüyor, cennet gibi bülbülleri,
Profesör doktor İsa Kayacan.
İSA KAYACAN
(ÜSTADIMIZA-Cemile Düzgün-2009)
Burdur Tefenni’den yıldız parlamış,
Kültür deryasında yıkanır şimdi,
Anadolu fırınını harlamış,
Cehalet yırtığı tıkanır şimdi…
*
Arıları örnek etmiş kendine,
Gocunmamış, yorulmamış derdi ne?
Engin çınar çiçekle dolar yine,
Meziyet dağına saklanır şimdi..
*
Basının prensi, kitap kurdu ya,
Fabrika misali yazdı durdu ya,
Edep sevenlere otağ kurdu ya,
Çamur atsalar da, paklanır şimdi…
*
Suya yazılanlar elbet silinir,
Destanlaşan adam kimdir bilinir,
Yaptıkları, hanesine ilinir,
İki alem birden aklanır şimdi…
*
Büyüdükçe başın eğmesi şıktır
Cemocan kelebek, Üstad ışıktır
Bir çok kanat bu ışığa aşıktır
Dimağlarda sevgi yoklanır şimdi.
Cemile Düzgün –(09.07.2009 ORDU)
***
Dr. Hasan Ahmet:
Ömür Boyu Muhalefet
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Çanakkale şairler ve şiir şöleni sırasında tanıma fırsatı bulduğum, Hasan Ahmet, Yunanistan’dan seslenen şair ve yazarlardan biri. Önde geleni.
160 sayfayla şekillenmiş “Ömür Boyu Muhalefet” adlı şiir kitabı masamda. Dr. Hasan Ahmet’in.
-“Şiirsel dil, araç/Asıl amaç/Duygu ve düşüncelerimi/İnsanlarla paylaşmak/Bu da su gibi ihtiyaç” mısralarıyla söze başlıyor.
Abdurrahim Subaşılar imzalı bir sunuş var ilk sayfalarda.
Dr. Hasan Ahmet’in şiirlerinin başlıklarından, başlık altındaki mısraların içinde nelerin bulunduğu, bulunabileceği hemen anlaşılıyor. Sayfa 9 daki ilk şiir, “Azınlık” başlığıyla verileni, ortaya konulanı:
Tütününü tepe vurdu,
Pamuğunu böcek yedi,
Kimliği inkar edildi,
Dernekleri kapatıldı,
Eğitimi baltalandı,
Vakıfları parçalandı,
Müftüleri söndürüldü,
Ve en acısı da,
Tüm umutları gömüldü.
Dr. Hasan Ahmet, Onur arıyor, insanlar, insancıklar arasında “insan” arıyor. Bulmada zorlanıyor. Ve tarih veriyor, tarihe düşülen notlardan kesitler sergiliyor. Bir şiiri var 14 ncü sayfada: “29 Ocak 1988/Belki inanmayacaksınız ama/Uysal Batı Trakya Türkü ayaklandı/Neden mi? Baskılar ayyuka çıktı/Kimliği de inkar edildi” diye devam ediyor.
Dr. Hasan Ahmet’in şiir başlıklarından bazılarını sıralayalım: Yazıklar olsun, insan mısınız?, Utanmaz mısınız?, Hey insan!/Ah azınlığım, Pusulayı şaşırdık/Uyan, herkes görev başına vd.
Duyan, yaşayan, burukluk, kırgınlık içinde seslenen, sesinin duyulmayışını da üzüntülerle karşılayan Dr. Hasan Ahmet, duygu küpü, beklentilerle dolu bir kalem erbabı. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Dr.Hasan Ahmet: 1958 yılında, Batı Trakya’da, Rodop İli’nin Gençoğullar (Megali Ada) köyünde doğdu. İstanbul Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesinden mezun oldu. 15.06.1995 tarihinden bu yana, İç Hastalıkları Uzmanı olarak Gümülcine’de serbest hekimlik yapıyor.
DİĞER KİTAPLAR
1- Sevda Rüzgârı (şiirler, Şaban M. Kalkan, İzmir, 64 sayfa)
2- KİBATEK Uluslararası Şiir Antolojisi (Dr. Şaban M. Kalkan-Atila Er, İzmir, 166 sayfa)
3- Eylülgül (Feyyaz Sağlam, şiirler, İzmir, 56 sayfa)
4- Türk Dünyası Edebiyatı’nda KIBATEK (2001-2008, Cilt: II, Feyyaz Sağlam, İzmir, 198 sayfa)
***
Burdur tutkunu:
Ordulu Sait Demirbaş’dan mektup var
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Mensubu olmaktan gurur duyduğum, Anayurt gazetesi adresine Ordu’dan bir mektup geldi. Sait Demirbaş imzalı bir okuyucumuz, arkadaşımızdan. İki ayrı bölümde mektup, Ordu ilimiz merkeziyle ilgili kartpostal, arkasında, “Gözleriniz böyle güzel memleket gördü mü?” sorusuyla biten cümlenin yazılışıyla selamlaşmamızdan sonra mektubun sayfalarına, satırlarına dönmek istiyorum: (Sait Demirbaş, mektupda geçen duygularının bir kısmını, Burdur gazetesi ilgililerine ulaştırmış ve bunlar okuyucu mektubu köşesinde, 03 Mayıs 2007 tarihli Burdur gazetesinde yayınlanmış:
Prof. Dr. Sayın İsa Kayacan; Tüm içtenliğimle söyleyeyim ki, aylardır size yazmak arzusuyla dopdoluyum. 21 Temmuz 2009 tarihli “Teke yöresi 3. yaren gecesinde tünküdüm” başlıklı yazınızı da okuyunca artık dayanamadım ve arzumu kaleme, kağıda dökmeye karar verdim.
Bu satırların yazarı Orduludur. Adım Sait Demirbaş. Eminim hem şaşıracak, hem de duygulanıp gurur duyacaksınız. Çünkü ben tam bir “Teke yöresi” daha doğrusu “Burdur türküleri” tutkunuyum. İllada Yeşilova ve “Dirmil” türkülerinin… Bugüne dek teke yöresi ve türküleriyle ilgili tüm yazılarınızı adeta su içercesine okudum.
Zorla değilya, Burdur türküleri deyince ben, benlikten çıkıyorum. Hele de sesini ölesiye sevdiğim Hale Gür’den, yayla zamanlarında dilimden düşürmediğim, “Dirmilcikten geçer yaylanın yolu” türküsünü dinlerken-nakaratına ise tek kelimeyle “bitiyorum”… “Gitme gelin yaylalara yaz değil/Gelin iken ağlatanlar az değil” Ya, “Denizin dibinde Hatçem demirden evler” türküsü.. Hele şu nakaratına “Uyan Hatçem uyan, guşluk çağıdır. Salıver saçlarını Hatçem, gençlik çağıdır”.. Bu türkünün kısa hikayesini ve bilinen 3 kıtasından başka kıtalarının olup-olmadığını çok merak ediyorum?.. Yine şimdi dillerde olan “Hadi gari sende gel” adlı türkünün sadece-nakarat hariç-dört satırının dışında da sözleri varmıdır?.
Haa, bakın ben sırf folkloruna değil her şeyine ilgi duyuyorum Burdur’un. Hatta bu ilgimi dile getirdiğim bir mektubum 03 Mayıs 2007 tarihli “Burdur” Gazetesinde de yayınlanmıştı. O sırada İstanbul-Bakırköy’de çalışıyordum. Artık memleketim Ordu’dayım. Ricalarıma gelince;
1- Burdur’u ve folklorunu anlatan bir kitap var mı?. Özellikle Hamit Çine’nin?
2- Mahalli sanatçıların cd’leri veya kasetlerinden yollayabilir misiniz?
3- Yeşilova ve “Dirmil”in kartpostalından
4- 1957’de Burdur’da Fethi Çelikbaş’ın dışında-onunla-seçilen Hürriyet Partisinden diğer milletvekillerinin adlarını yazabilir misiniz?.
5- Tekeli Hasan’ın “Burdur Türküleri” kitabı varsa.
Ha bakın, kendim de türkü söylerim.. Selam olsun “Yayla yollarında yürüyen gelinlere”. Kalbi hürmetlerimle. (Sait Demirbaş, Ordu, 22.07.2009)
İsa Kayacan’ın notu: Sayın Demirbaş’a, İsa Kayacan’ın Burdur Hatırlamaları kitabının “Burdur Milletvekilleri” sayfalarının fotokopilerinden bir takım. Yine İsa Kayacan’ın “Burdur’un Saz ve Söz Ustaları” kitabıyla, Hamit Çine hocanın “Sazlı Sözlü Anılarım” adlı kitabından birer adet gönderildi. Teşekkürlerimi, tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim. Fahri hemşerimiz Sait Demirbaş’a selam olsun...(İK).

Hiç yorum yok: