gelişme ve başarıları konusunda
YÖK Başkanıyla görüşbirliği içindeyiz
Prof. Dr. İSA KAYACAN
MAKÜ, Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesinin kısaltılmış adı. Bu Üniversitenin kurulmasıyla ilgili, yıllarca süren bir gayret içinde olduk, olundu. 2006 yılında faaliyete geçen MAKÜ, hızlı bir gelişme içine girdi, başarı grafiğini kısa zamanda yükseltti.
08.05.2009 tarihinde bu Üniversitemizde, Teke Yöresi Folklor Araştırmaları konusunda verdiğim konferanstan sonraki günlerde yazdığım yazının başlığı “MAKÜ sanki üç yıllık üniversite değil” şeklindeydi. Yani Mehmet Akif Ersoy Üniversitesinin aldığı başarı mesafesinin üç yıl içinde değil de 10–15 gibi rakamlarla ifade edilebilecek bir zaman içinde başarıların sahibi olduğunu söyleme gayreti içindeydim. Bu yazım ilk olarak 16.05.2009 tarihinde Ankara’da yayınlanan Belde gazetesindeki köşemde yer almıştı. Sonra ülke genelindeki gazetelerdeki köşelerimde yer almaya devam etti.
YÖK BAŞKANIYLA GÖRÜŞBİRLİĞİ
Burdur merkezde yayınlanan, Burdur ve Yenigün gazetelerinin 18 Ağustostan başlayarak 24 Ağustos 2009 tarihine kadar olan sayıları masamda. Bu iki gazetemizin anılan sayılarında yeralan pek çok haber içinde, bu haberlerin başında yeralan bir haber var: YÖK Başkanından MAKÜ’ye tam not.
- Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, Burdur’a gelerek çeşitli temas ve incelemelerde bulundu, şeklinde devam eden bir haberdi bu. YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, MAKÜ bünyesinde incelemelerde, görüşmelerde bulunuyor. MAKÜ Rektörü ve değerli hocamız Prof. Gökay Yıldız’dan bilgiler alıyor. Valiyle, Belediye Başkanıyla görüşüyor. İncelemelerinin sonunda, MAKÜ’yle ilgili görüşlerini ortaya koyarak MAKÜ Onur defterine övgü dolu sözler yazıyor. Anılan onur defterine yazdığı yazılarının bütünü önemli ve anlam yüklü. Özeti şöyle anılan deftere YÖK Başkanının yazdıklarının:
- “Üç değil, sanki 9 yıl önce kurulan bir Üniversite ile karşılaştım. “Yenigün gazetesinin 16808 nci sayısında yeralan YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın MAKÜ onur defterine yazdıklarına bir göz atalım. Buyurun:
- “Vazifeye başladığımdan bu yana vaktim elverdiği ölçüde Üniversitelerimizi ziyaret ediyorum. Bu ziyaretlerin bazıları diğerlerinden beni çok daha fazla mutlu etmiştir. 2006 yılında kurulan ve bence fevkâlade ilerleme gösteren Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi bu Üniversitelerimizden birisidir.3 yıl önce değil 9 yıl önce kurulmuş bir Üniversite izlenimi vermektedir.
Çok hızlı fiziksel gelişmenin yanında araştırma konusunda da hak ettiği yeri almıştır. Öğrenci, öğretim üyesi ve idari kadroda çalışanlar sayılarında çok tatminkâr artışlar olmuştur. Yerel yönetim ve halkla olan ilişkiler benim bugüne kadar gördüklerimin içinde en iyilerinden birisidir. Sadece bu destek bile bir Üniversitenin yeşermesi için yeterlidir.
Kısa süre içerisinde Üniversite’yi bu aşamaya getiren Sayın Rektörümüz ve ekibine teşekkür borçluyuz. İnanıyorum ki en kısa zamanda Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi en prestijli Üniversitelerimizden birisi olacaktır. Başarılarınızın devamını dilerim.”
* “Burdur’un Üniversite’den beklentisini biliyoruz. Bu sorumluluğun farkındayız. Burdur, Üniversite’den çok şey bekliyor. Bu beklentileri karşılamak için var gücümüzle çalışıyoruz, bu bilinçle hareket ediyoruz (MAKÜ Rektörü Prof. Gökay Yıldız)
Başlığımda da belirttiğim gibi, Mayıs 2009 içinde yazdığım bir yazıda MAKÜ’nün üç yıllık değil, daha fazla yıllık bir üniversite olduğu izlenimi verdiğinden söz etmiştim. Şimdi ise bu alanda yetkili kurumun YÖK’ün Başkanı aynı şeyi söylüyor: “Üç değil, sanki 9 yıl önce kurulan bir üniversite ile karşılaştım”. Görüş birliği içinde olmak ne güzel!..
GÜNÜN HABERİ: Burdur’un Tefenni ilçesinde Meslek Yüksek Okulu açılmasına ilişkin MAKÜ teklifi; YÖK Genel Kurulunca onaylandı. (Tefenni’nin Sesi Gazetesi, 02.09.2009)
***
Burdur’dan üç yeni kitap
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ilimiz merkezi ve öteki yerleşim birimlerinde meydana gelen her olay ve gelişme beni yakından ilgilendiriyor. Hatta gündemlerimde sıklıkla değişiklik yaptığımı, yapabildiğimi de kaydetmeliyim Burdur ve Burdurlu için.
Burdur merkezde yayınlanan Burdur gazetesinin 22.08.2009, Yenigün gazetesinin 23.08.2009 tarihlerindeki haberler arasında, yeni kitap yayınlarıyla ilgili olanları dikkatimi çekti. Anılan üç kitabın tanıtımlarını Burdur Valisi İbrahim Özçimen’in bizzat yapması, ayrı bir değer ve anlam kazandırmıştı. Kültürel çalışmalara verilen önem bakımındandı bu değer, kadirbilirlik. Kitaplar sırayla:
VESİLE ALYANAK’tan: ÜMİT
Vesile Alyanak isim ve imzasıyla, önce Burdur gazetelerinde, sonra Burdur Belediyesi Kültür yayınları arasında Eylül 2005’de 96 sayfayla kitaplaştırdığım “Şiirlerle Burdur” adlı kitabımın 43 ncü sayfasında yeralan “Burdur’um” adlı Vesile Alyanak şiiriyle karşılaştım.
Sonraki günlerde, yine Burdur’da yapılan kültürel etkinliklerde Vesile anamızla karşılaşma, şiirlerini dinleme fırsatı buldum. Vesile anamız, bir şehit annesi. Burdur Valiliği bir kadirbilirlik örneği olarak, vefa anlayışını da zirveye çıkararak, Vesile Alyanak annemizin şehit oğlu Ümit’e yazdığı şiirlerini”Bir Şehit Annesinin Gönül Nağmeleri” adlı bir kitapda yayınlanmasını sağlamış.
Burdur Valisi İbrahim Özçimen, Vesile anamızı da yanına alıyor, yayınladıkları Vesile Alyanak imzalı 5 bin adet basılan şiir kitabının tanıtımını yapıyor. Çok duygulandım, Valiliğimizin, valimizin bu davranışını alkışladım ellerim yoruluncaya kadar…
1994 yılında bölücü terör örgütü tarafından Pirinçeken Karakoluna yapılan baskın sonucu şehit düşen oğlu Ümit Alyanak adına yayınlanan kitabın tanıtımı Vesile annemizle Valimiz tarafından birlikte yapılıyor. Basın toplantısında Vesile Alyanak anamız; Oğlu Ümit’in şehit düşmesinden sonra, yüreğinde derin yaralar açıldığını, bu yaralara bir nebze olsun merhem olması için şiir yazmaya başladığını söylüyor.
Merkeze bağlı Suludere Köyü’nde doğan ve oğlunu bir terör kurşununa kurban veren Vesile Alyanak anamızın kitabının tanıtımı sırasında Vali İbrahim Özçimen yaptığı konuşmasının bir yerinde; “Bu eser özelliği ve hikâyesi olan şiirlerden oluşuyor. Aslında kitabın adı her şeyi ve derin hikâyesini anlatıyor. Eserdeki mısraların arasında bu toprağın çilekeş insanlarının ve özellikle anaların sesi, nefesi, bestesi var. Kimbilir kaç ana çağladı ve ağladı bu şekilde. Vesile Alyanak annemiz onlardan biri ve temsilcisi. Gururu ve şerefi acısını bastıran binlerce sabır kahramanlarından biri o” diyor. Tebrikler sayın Valim.
ÖTEKİ İKİ KİTAP
Yine Burdur Valisi İbrahim Özçimen’in basın toplantısıyla tanıtımlarını yaptığı öteki kitaplardan ikisi:
1- Süleyman Demirel Üniversitesi’nde Geleneksel Türk El Sanatları Ana Sanat Dalındaki lisans tezi olarak “Burdur Geleneksel Giysileri ve Giysi Aksesuarları” adlı Asuman Şenel imzalı kitap. Burdur Valiliği İl özel İdaresi ve İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından hazırlanmış ve 1200 adet yayınlanmış.
2- 1958 yılında Sivas’ta doğan SDÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk El Sanatları Ana Sanat Dalındaki yüksek lisans eğitimini 2009 yılında tamamlayan Vesile Kaynak imzalı, Burdur’un geleneksel giysi ve giysi aksesuarlarının tanıtıldığı kitap, Burdur Valiliği İl Özel İdaresinin katkılarıyla yayınlanmış. Bu kitabın da 1200 adet basıldığı ifade ediliyor. (Haberler: Hacer Zeren, A. Kapan)
GÜNÜN HABERİ: Burdur’un Tefenni ilçesinde Meslek Yüksek Okulu açılmasına ilişkin MAKÜ teklifi; YÖK Genel Kurulunca onaylandı. (Tefenni’nin Sesi Gazetesi, 02.09.2009)
***
Sonsuzluğa uğurladığımız Dr. Bekir Mutlu:
Bir ilkbahar sabahı güneşle uyandın mı hiç?
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bazen bir şiirle söze başlarız. Başlığımız, ünlü bir şarkının mısralarından, başlığından biri olabilir.
Önce bir şiirle söze başlamak istiyorum. Başlığı: Vasiyetim: çok .. çok..
Bu başlık altındaki mısralara dönüyorum efendim:
- Çok sevdim, çok sevildim,
Çok üzüldüm, az üzdüm,
Çok işittim, çok hissettim,
Çok duydum,
Yaptıklarımdan az pişmanım,
Ama yapamadıklarımdan daha çok.
Bu mısralar, 02.09.2009 tarihinde vefat eden, 04.09.2009 tarihinde sonsuzluğa uğurladığımız, toprağa verdiğimiz Dr. Bekir Mutlu’ya ait.
Temmuz 2008’de 464 sayfayla kitaplaştırdığım “Mezarlık Kültürümüzden Örnekler” adlı kitabımın 267 nci sayfasında başlayan, “Şair ve ozanların dili ve kalemiyle” bölümünün 329 ncu sayfasında yeralan Dr. Bekir Mutlu’nun şiiriydi yukarıya aldığım.
Anılan kitabımın yayın hazırlıkları günlerinde, kendisine duyurduğum genel talebimden sonra, “benimde bir şiirim var o kitabında yeralacak sevgili Kayacan” demiş, sonraki günlerde vermişti bana. Yukarıya aldığım, “Vasiyetim: Çok... çok” başlıklı şiiri bir kezde siz okuyunuz.
Dr. BEKİR MUTLU
1931 yılında Ankara’da doğdu. 1958 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. 1961 yılında aynı üniversitede Anesteziyoloji ve Reanimasyon konusunda ihtisasını tamamlayan Dr. Bekir Mutlu, 1970-1996 yılları arasında Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon Bölümünde Klinik Şefi olarak görev yaptıktan sonra, aynı kurumdan emekli oldu.
Ülkemiz tıbbına pek çok anestezi uzmanı ve teknisyeni yetiştiren, yaşamı boyunca edebiyat ve şiirle uğraşan Bekir Mutlu’nun çok sayıda tıbbi makalesi, kongre tebliği yanında 3 de şiir kitabı yayınlandı.
Türk Sanat Müziğinin ünlü bestekârlarınca “Bir ilkbahar sabahı güneşle uyandın mı hiç” adlı dillerde dolaşan bestenin sözleri başta olmak üzere pek çok şiiri bestelenen Dr. Bekir Mutlu TRT Repertuarına bazı şarkıların kazandırılışını sağladı.
Bestelenen pek çok eseriyle “Yılın en sevilen şarkısı” ödülüyle, yukarıda adı geçen “Bir ilkbahar sabahı güneşle uyandın mı hiç”le, 1985 yılında “Altın Kelebek Ödülü”ne layık görülen Dr. Bekir Mutlu, dört yıldır mücadele ettiği kansere yenik düşerek, 02.09.2009 tarihinde Ankara’da vefat etti. 04.09.2009 tarihinde, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde düzenlenen törenin ardından, Kocatepe Camiinde kılınan öğle namazından sonra Karşıyaka Mezarlığında toprağa verildi.
. İyiki senin eşin oldum. 35 yıldır birbirimizi sevmekten bıkmadık. Hep eleleydik. Kendine iyi bak. Yeniden kavuşuncaya kadar güle güle küçük dev adam (Eşi Tülay Mutlu)
. Bekir Mutlu, bir hekim ve anestezi hocası olarak tıp dünyasına, sanatçı kişiliğiyle de ülkemize malolmuş bir değerdir (Doç. Dr. Nurullah Zengin, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi)
. Bekir Mutlu bir hekim ve insan olarak ender rastlanan kişilerden biriydi (Dr. Yakup Arısan),
. Hocam Bekir Mutlu, bana hem mesleki hem de hayat tecrübesi aktardı (Dr. Eyüp Horasan).
. Dr. Bekir Mutlu, Tıp alanındaki başarılarını, şiir-sanat ve edebiyatda da göstermiş, kanıtlamış usta bir söz ve kalem erbabıydı. (İsa Kayacan).
GÜNÜN HABERİ: Burdur’un Tefenni ilçesinde Meslek Yüksek Okulu açılmasına ilişkin MAKÜ teklifi; YÖK Genel Kurulunca onaylandı. (Tefenni’nin Sesi Gazetesi, 02.09.2009)
***
Irak’ta Türkmenler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Komşumuz Irak devleti bünyesinde, yeralan Türkmen kardeşlerimizle ilgili bilgiler arasında bir gezinti yapsak, Dr. Şemsettin Küzeci tarafından bize ulaştırılan broşürlerin sayfaları arasında neler görürüz acaba?. Genel bilgilerin, maddeler halinde kısa kısa sıralanışı:
1- Orta Asya ve Mavera un-Nehir’de yaşayan Oğuz boyları İslamiyeti kabul etmenin ardından batıya doğru yayılarak geniş bir alana yerleşmişlerdir. Türkmen adı “İslamiyeti kabul eden Türkler” anlamına gelmektedir ve Oğuz boyları için kullanılmıştır.
2- Irak Türklerinin konuşma dili Azerbaycan şivesi ve yazılı dili ise İstanbul Türkçesidir. Türkmen lehçesi, Türkçenin batı grubuna mensup Azerbaycan, Türkmenistan, Irak, Suriye ve Doğu Anadolu’da konuşulan bir ağızdır.
3- 9–11. yüzyıllarda toplu göçlerle bu coğrafyayı kendilerine yurt edinen Türkmenlerin Irak’taki varlığı giderek artmıştır. 1957 yılında Irak’ta yapılan ve dünya tarafından kabul gören bu nüfus sayımı kayıtlarına kayıtlarına göre, Irak nüfusunun yaklaşık yüzde 13’ünü oluşturan Türkmenler ülkenin 3. ana unsurunu oluşturmaktadır.
4- Türkmenler, Irak’ın yüksek tahsil görmüş aydın kitlesini oluşturmaktadır. Irak devletinin kuruluşundan bugüne Türkmen kültürünü yansıtan 30’dan fazla dergi, mecmua ve gazete yayınlanmıştır. Bunlardan “Beşir” Gazetesi ve “Kardeşlik” dergisi en uzun süreli yayınların başında gelmektedirler.
5- Irak’ta Türkmenlerin yaşadığı topraklar, Irak’ın en verimli topraklarından sayılıyor. Hasasu, Dakuk Çayı, Aksu gibi çaylar, Dicle üzerinde Masul ve Udaym barajlarından sulanmakta olan ve tahıl ambarı olarak adlandırılan Telafer bölgesi ve Dakuk-Tuzhurmatu yaylası Irak’ın buğday üretiminin büyük bir kısmını karşılamaktadır.
6- Irak Devleti, Milliyetler Cemiyetine üye olmak için yayınladığı 1932 deklarosyonu ile Türkmenlerin idari ve kültürel haklarını güvence altına almıştır. Fakat bu deklarasyonun yayınlanmasından hemen bir yıl sonra Türkmence eğitim veren okulları kapatan Irak devleti, Türkmenlerin güvence altına alınan haklarını ihlal etmiştir.
7- 2003 yılı öncesi Türkmenlerin maruz kaldıkları asimilasyon politikalarından bir kaçını sıralayalım:
- Kerkük’te Türkmenlere ait semt ve köylerinin yıkılması, zirai toprakların müsadere edilerek, Türkmenlerin zorunlu göçe tabi tutulması,
- Kerkük şehrini Araplaştırmak amacıyla, güneyden getirilen Arap aşiretlerinin Kerkük’e yerleştirilmesi,
- Türkmen şehir, semt, mahalle ve amatör spor takımlarının isimlerinin değiştirilmesi, Türkmen illerinde Türkmenlere gayrimenkul satınalma-satma ve ticaret yasağının getirilmesi. 1920’den 2003’e kadar Türkmenlere yönelik toplu idamların, tutuklanmaların, katliamların yapılması.
- Ordu’da ve önemli devlet kuruluşlarında Türkmenlere görev alma yasağının getirilmesi. Türkçe eğitimin yasaklanması, tarihi ve kültürel konulardaki yayın ve faaliyetlerin engellenmesi. Nüfus kayıtlarında zorunlu milliyet değiştirme politikasının uygulanması. Türkmenlerin tarihi eserleriyle tanınmış Kerkük kalesinin tavsiye edilmesi.
8- 1920 yılındaki Kaçkaç katliamıyla başlayan, 1924, 1946, 1959,1979,1980,1991 (2), 1996,2003,2004,2005,(2), 2006 (3),2007 (2) ve (03 Haziran) 2009 yıllarında Irak Türklerine yapılan katliamlar tüm acılarıyla yüreğimizde hissedilmektedir.
9- Türkmenler, maruz kaldıkları çok çeşitli ve şiddetli baskılara, zulümlere karşı haklarını aramışlardır. 1960 yılında Bağdat’ta kurulan Türkmen Kardeşlik Ocağı ve İstanbul’da kurulan Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği aracılığıyla da mücadelelerini sürdürmüşlerdir.
Bu çerçevede, Irak Milli Demokratik Türkmen Örgütü, Irak Milli Türkmen Partisi, Türmeneli Partisi ve Türkmen Bağımsızlar Hareketi, Irak Türkmen Cephesi sayılabilmektedir. Irak Türkmen Cephesi tüm Türkmen kuruluşlarını toplayarak 1997 yılında I. Kurultayını düzenlemiştir. ABD’nin Irak’ı işgaliyle 2003 yılının baharı Türkmenlere kara kış olmuştur.
GÜNÜN HABERİ: Burdur’un Tefenni ilçesinde Meslek Yüksek Okulu açılmasına ilişkin MAKÜ teklifi; YÖK Genel Kurulunca onaylandı. (Tefenni’nin Sesi Gazetesi, 02.09.2009)
***
Ahmet Sevgi’den:
YÖK Başkanıyla görüşbirliği içindeyiz
Prof. Dr. İSA KAYACAN
MAKÜ, Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesinin kısaltılmış adı. Bu Üniversitenin kurulmasıyla ilgili, yıllarca süren bir gayret içinde olduk, olundu. 2006 yılında faaliyete geçen MAKÜ, hızlı bir gelişme içine girdi, başarı grafiğini kısa zamanda yükseltti.
08.05.2009 tarihinde bu Üniversitemizde, Teke Yöresi Folklor Araştırmaları konusunda verdiğim konferanstan sonraki günlerde yazdığım yazının başlığı “MAKÜ sanki üç yıllık üniversite değil” şeklindeydi. Yani Mehmet Akif Ersoy Üniversitesinin aldığı başarı mesafesinin üç yıl içinde değil de 10–15 gibi rakamlarla ifade edilebilecek bir zaman içinde başarıların sahibi olduğunu söyleme gayreti içindeydim. Bu yazım ilk olarak 16.05.2009 tarihinde Ankara’da yayınlanan Belde gazetesindeki köşemde yer almıştı. Sonra ülke genelindeki gazetelerdeki köşelerimde yer almaya devam etti.
YÖK BAŞKANIYLA GÖRÜŞBİRLİĞİ
Burdur merkezde yayınlanan, Burdur ve Yenigün gazetelerinin 18 Ağustostan başlayarak 24 Ağustos 2009 tarihine kadar olan sayıları masamda. Bu iki gazetemizin anılan sayılarında yeralan pek çok haber içinde, bu haberlerin başında yeralan bir haber var: YÖK Başkanından MAKÜ’ye tam not.
- Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, Burdur’a gelerek çeşitli temas ve incelemelerde bulundu, şeklinde devam eden bir haberdi bu. YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, MAKÜ bünyesinde incelemelerde, görüşmelerde bulunuyor. MAKÜ Rektörü ve değerli hocamız Prof. Gökay Yıldız’dan bilgiler alıyor. Valiyle, Belediye Başkanıyla görüşüyor. İncelemelerinin sonunda, MAKÜ’yle ilgili görüşlerini ortaya koyarak MAKÜ Onur defterine övgü dolu sözler yazıyor. Anılan onur defterine yazdığı yazılarının bütünü önemli ve anlam yüklü. Özeti şöyle anılan deftere YÖK Başkanının yazdıklarının:
- “Üç değil, sanki 9 yıl önce kurulan bir Üniversite ile karşılaştım. “Yenigün gazetesinin 16808 nci sayısında yeralan YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın MAKÜ onur defterine yazdıklarına bir göz atalım. Buyurun:
- “Vazifeye başladığımdan bu yana vaktim elverdiği ölçüde Üniversitelerimizi ziyaret ediyorum. Bu ziyaretlerin bazıları diğerlerinden beni çok daha fazla mutlu etmiştir. 2006 yılında kurulan ve bence fevkâlade ilerleme gösteren Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi bu Üniversitelerimizden birisidir.3 yıl önce değil 9 yıl önce kurulmuş bir Üniversite izlenimi vermektedir.
Çok hızlı fiziksel gelişmenin yanında araştırma konusunda da hak ettiği yeri almıştır. Öğrenci, öğretim üyesi ve idari kadroda çalışanlar sayılarında çok tatminkâr artışlar olmuştur. Yerel yönetim ve halkla olan ilişkiler benim bugüne kadar gördüklerimin içinde en iyilerinden birisidir. Sadece bu destek bile bir Üniversitenin yeşermesi için yeterlidir.
Kısa süre içerisinde Üniversite’yi bu aşamaya getiren Sayın Rektörümüz ve ekibine teşekkür borçluyuz. İnanıyorum ki en kısa zamanda Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi en prestijli Üniversitelerimizden birisi olacaktır. Başarılarınızın devamını dilerim.”
* “Burdur’un Üniversite’den beklentisini biliyoruz. Bu sorumluluğun farkındayız. Burdur, Üniversite’den çok şey bekliyor. Bu beklentileri karşılamak için var gücümüzle çalışıyoruz, bu bilinçle hareket ediyoruz (MAKÜ Rektörü Prof. Gökay Yıldız)
Başlığımda da belirttiğim gibi, Mayıs 2009 içinde yazdığım bir yazıda MAKÜ’nün üç yıllık değil, daha fazla yıllık bir üniversite olduğu izlenimi verdiğinden söz etmiştim. Şimdi ise bu alanda yetkili kurumun YÖK’ün Başkanı aynı şeyi söylüyor: “Üç değil, sanki 9 yıl önce kurulan bir üniversite ile karşılaştım”. Görüş birliği içinde olmak ne güzel!..
GÜNÜN HABERİ: Burdur’un Tefenni ilçesinde Meslek Yüksek Okulu açılmasına ilişkin MAKÜ teklifi; YÖK Genel Kurulunca onaylandı. (Tefenni’nin Sesi Gazetesi, 02.09.2009)
***
Burdur’dan üç yeni kitap
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur ilimiz merkezi ve öteki yerleşim birimlerinde meydana gelen her olay ve gelişme beni yakından ilgilendiriyor. Hatta gündemlerimde sıklıkla değişiklik yaptığımı, yapabildiğimi de kaydetmeliyim Burdur ve Burdurlu için.
Burdur merkezde yayınlanan Burdur gazetesinin 22.08.2009, Yenigün gazetesinin 23.08.2009 tarihlerindeki haberler arasında, yeni kitap yayınlarıyla ilgili olanları dikkatimi çekti. Anılan üç kitabın tanıtımlarını Burdur Valisi İbrahim Özçimen’in bizzat yapması, ayrı bir değer ve anlam kazandırmıştı. Kültürel çalışmalara verilen önem bakımındandı bu değer, kadirbilirlik. Kitaplar sırayla:
VESİLE ALYANAK’tan: ÜMİT
Vesile Alyanak isim ve imzasıyla, önce Burdur gazetelerinde, sonra Burdur Belediyesi Kültür yayınları arasında Eylül 2005’de 96 sayfayla kitaplaştırdığım “Şiirlerle Burdur” adlı kitabımın 43 ncü sayfasında yeralan “Burdur’um” adlı Vesile Alyanak şiiriyle karşılaştım.
Sonraki günlerde, yine Burdur’da yapılan kültürel etkinliklerde Vesile anamızla karşılaşma, şiirlerini dinleme fırsatı buldum. Vesile anamız, bir şehit annesi. Burdur Valiliği bir kadirbilirlik örneği olarak, vefa anlayışını da zirveye çıkararak, Vesile Alyanak annemizin şehit oğlu Ümit’e yazdığı şiirlerini”Bir Şehit Annesinin Gönül Nağmeleri” adlı bir kitapda yayınlanmasını sağlamış.
Burdur Valisi İbrahim Özçimen, Vesile anamızı da yanına alıyor, yayınladıkları Vesile Alyanak imzalı 5 bin adet basılan şiir kitabının tanıtımını yapıyor. Çok duygulandım, Valiliğimizin, valimizin bu davranışını alkışladım ellerim yoruluncaya kadar…
1994 yılında bölücü terör örgütü tarafından Pirinçeken Karakoluna yapılan baskın sonucu şehit düşen oğlu Ümit Alyanak adına yayınlanan kitabın tanıtımı Vesile annemizle Valimiz tarafından birlikte yapılıyor. Basın toplantısında Vesile Alyanak anamız; Oğlu Ümit’in şehit düşmesinden sonra, yüreğinde derin yaralar açıldığını, bu yaralara bir nebze olsun merhem olması için şiir yazmaya başladığını söylüyor.
Merkeze bağlı Suludere Köyü’nde doğan ve oğlunu bir terör kurşununa kurban veren Vesile Alyanak anamızın kitabının tanıtımı sırasında Vali İbrahim Özçimen yaptığı konuşmasının bir yerinde; “Bu eser özelliği ve hikâyesi olan şiirlerden oluşuyor. Aslında kitabın adı her şeyi ve derin hikâyesini anlatıyor. Eserdeki mısraların arasında bu toprağın çilekeş insanlarının ve özellikle anaların sesi, nefesi, bestesi var. Kimbilir kaç ana çağladı ve ağladı bu şekilde. Vesile Alyanak annemiz onlardan biri ve temsilcisi. Gururu ve şerefi acısını bastıran binlerce sabır kahramanlarından biri o” diyor. Tebrikler sayın Valim.
ÖTEKİ İKİ KİTAP
Yine Burdur Valisi İbrahim Özçimen’in basın toplantısıyla tanıtımlarını yaptığı öteki kitaplardan ikisi:
1- Süleyman Demirel Üniversitesi’nde Geleneksel Türk El Sanatları Ana Sanat Dalındaki lisans tezi olarak “Burdur Geleneksel Giysileri ve Giysi Aksesuarları” adlı Asuman Şenel imzalı kitap. Burdur Valiliği İl özel İdaresi ve İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından hazırlanmış ve 1200 adet yayınlanmış.
2- 1958 yılında Sivas’ta doğan SDÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk El Sanatları Ana Sanat Dalındaki yüksek lisans eğitimini 2009 yılında tamamlayan Vesile Kaynak imzalı, Burdur’un geleneksel giysi ve giysi aksesuarlarının tanıtıldığı kitap, Burdur Valiliği İl Özel İdaresinin katkılarıyla yayınlanmış. Bu kitabın da 1200 adet basıldığı ifade ediliyor. (Haberler: Hacer Zeren, A. Kapan)
GÜNÜN HABERİ: Burdur’un Tefenni ilçesinde Meslek Yüksek Okulu açılmasına ilişkin MAKÜ teklifi; YÖK Genel Kurulunca onaylandı. (Tefenni’nin Sesi Gazetesi, 02.09.2009)
***
Sonsuzluğa uğurladığımız Dr. Bekir Mutlu:
Bir ilkbahar sabahı güneşle uyandın mı hiç?
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bazen bir şiirle söze başlarız. Başlığımız, ünlü bir şarkının mısralarından, başlığından biri olabilir.
Önce bir şiirle söze başlamak istiyorum. Başlığı: Vasiyetim: çok .. çok..
Bu başlık altındaki mısralara dönüyorum efendim:
- Çok sevdim, çok sevildim,
Çok üzüldüm, az üzdüm,
Çok işittim, çok hissettim,
Çok duydum,
Yaptıklarımdan az pişmanım,
Ama yapamadıklarımdan daha çok.
Bu mısralar, 02.09.2009 tarihinde vefat eden, 04.09.2009 tarihinde sonsuzluğa uğurladığımız, toprağa verdiğimiz Dr. Bekir Mutlu’ya ait.
Temmuz 2008’de 464 sayfayla kitaplaştırdığım “Mezarlık Kültürümüzden Örnekler” adlı kitabımın 267 nci sayfasında başlayan, “Şair ve ozanların dili ve kalemiyle” bölümünün 329 ncu sayfasında yeralan Dr. Bekir Mutlu’nun şiiriydi yukarıya aldığım.
Anılan kitabımın yayın hazırlıkları günlerinde, kendisine duyurduğum genel talebimden sonra, “benimde bir şiirim var o kitabında yeralacak sevgili Kayacan” demiş, sonraki günlerde vermişti bana. Yukarıya aldığım, “Vasiyetim: Çok... çok” başlıklı şiiri bir kezde siz okuyunuz.
Dr. BEKİR MUTLU
1931 yılında Ankara’da doğdu. 1958 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. 1961 yılında aynı üniversitede Anesteziyoloji ve Reanimasyon konusunda ihtisasını tamamlayan Dr. Bekir Mutlu, 1970-1996 yılları arasında Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon Bölümünde Klinik Şefi olarak görev yaptıktan sonra, aynı kurumdan emekli oldu.
Ülkemiz tıbbına pek çok anestezi uzmanı ve teknisyeni yetiştiren, yaşamı boyunca edebiyat ve şiirle uğraşan Bekir Mutlu’nun çok sayıda tıbbi makalesi, kongre tebliği yanında 3 de şiir kitabı yayınlandı.
Türk Sanat Müziğinin ünlü bestekârlarınca “Bir ilkbahar sabahı güneşle uyandın mı hiç” adlı dillerde dolaşan bestenin sözleri başta olmak üzere pek çok şiiri bestelenen Dr. Bekir Mutlu TRT Repertuarına bazı şarkıların kazandırılışını sağladı.
Bestelenen pek çok eseriyle “Yılın en sevilen şarkısı” ödülüyle, yukarıda adı geçen “Bir ilkbahar sabahı güneşle uyandın mı hiç”le, 1985 yılında “Altın Kelebek Ödülü”ne layık görülen Dr. Bekir Mutlu, dört yıldır mücadele ettiği kansere yenik düşerek, 02.09.2009 tarihinde Ankara’da vefat etti. 04.09.2009 tarihinde, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde düzenlenen törenin ardından, Kocatepe Camiinde kılınan öğle namazından sonra Karşıyaka Mezarlığında toprağa verildi.
. İyiki senin eşin oldum. 35 yıldır birbirimizi sevmekten bıkmadık. Hep eleleydik. Kendine iyi bak. Yeniden kavuşuncaya kadar güle güle küçük dev adam (Eşi Tülay Mutlu)
. Bekir Mutlu, bir hekim ve anestezi hocası olarak tıp dünyasına, sanatçı kişiliğiyle de ülkemize malolmuş bir değerdir (Doç. Dr. Nurullah Zengin, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi)
. Bekir Mutlu bir hekim ve insan olarak ender rastlanan kişilerden biriydi (Dr. Yakup Arısan),
. Hocam Bekir Mutlu, bana hem mesleki hem de hayat tecrübesi aktardı (Dr. Eyüp Horasan).
. Dr. Bekir Mutlu, Tıp alanındaki başarılarını, şiir-sanat ve edebiyatda da göstermiş, kanıtlamış usta bir söz ve kalem erbabıydı. (İsa Kayacan).
GÜNÜN HABERİ: Burdur’un Tefenni ilçesinde Meslek Yüksek Okulu açılmasına ilişkin MAKÜ teklifi; YÖK Genel Kurulunca onaylandı. (Tefenni’nin Sesi Gazetesi, 02.09.2009)
***
Irak’ta Türkmenler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Komşumuz Irak devleti bünyesinde, yeralan Türkmen kardeşlerimizle ilgili bilgiler arasında bir gezinti yapsak, Dr. Şemsettin Küzeci tarafından bize ulaştırılan broşürlerin sayfaları arasında neler görürüz acaba?. Genel bilgilerin, maddeler halinde kısa kısa sıralanışı:
1- Orta Asya ve Mavera un-Nehir’de yaşayan Oğuz boyları İslamiyeti kabul etmenin ardından batıya doğru yayılarak geniş bir alana yerleşmişlerdir. Türkmen adı “İslamiyeti kabul eden Türkler” anlamına gelmektedir ve Oğuz boyları için kullanılmıştır.
2- Irak Türklerinin konuşma dili Azerbaycan şivesi ve yazılı dili ise İstanbul Türkçesidir. Türkmen lehçesi, Türkçenin batı grubuna mensup Azerbaycan, Türkmenistan, Irak, Suriye ve Doğu Anadolu’da konuşulan bir ağızdır.
3- 9–11. yüzyıllarda toplu göçlerle bu coğrafyayı kendilerine yurt edinen Türkmenlerin Irak’taki varlığı giderek artmıştır. 1957 yılında Irak’ta yapılan ve dünya tarafından kabul gören bu nüfus sayımı kayıtlarına kayıtlarına göre, Irak nüfusunun yaklaşık yüzde 13’ünü oluşturan Türkmenler ülkenin 3. ana unsurunu oluşturmaktadır.
4- Türkmenler, Irak’ın yüksek tahsil görmüş aydın kitlesini oluşturmaktadır. Irak devletinin kuruluşundan bugüne Türkmen kültürünü yansıtan 30’dan fazla dergi, mecmua ve gazete yayınlanmıştır. Bunlardan “Beşir” Gazetesi ve “Kardeşlik” dergisi en uzun süreli yayınların başında gelmektedirler.
5- Irak’ta Türkmenlerin yaşadığı topraklar, Irak’ın en verimli topraklarından sayılıyor. Hasasu, Dakuk Çayı, Aksu gibi çaylar, Dicle üzerinde Masul ve Udaym barajlarından sulanmakta olan ve tahıl ambarı olarak adlandırılan Telafer bölgesi ve Dakuk-Tuzhurmatu yaylası Irak’ın buğday üretiminin büyük bir kısmını karşılamaktadır.
6- Irak Devleti, Milliyetler Cemiyetine üye olmak için yayınladığı 1932 deklarosyonu ile Türkmenlerin idari ve kültürel haklarını güvence altına almıştır. Fakat bu deklarasyonun yayınlanmasından hemen bir yıl sonra Türkmence eğitim veren okulları kapatan Irak devleti, Türkmenlerin güvence altına alınan haklarını ihlal etmiştir.
7- 2003 yılı öncesi Türkmenlerin maruz kaldıkları asimilasyon politikalarından bir kaçını sıralayalım:
- Kerkük’te Türkmenlere ait semt ve köylerinin yıkılması, zirai toprakların müsadere edilerek, Türkmenlerin zorunlu göçe tabi tutulması,
- Kerkük şehrini Araplaştırmak amacıyla, güneyden getirilen Arap aşiretlerinin Kerkük’e yerleştirilmesi,
- Türkmen şehir, semt, mahalle ve amatör spor takımlarının isimlerinin değiştirilmesi, Türkmen illerinde Türkmenlere gayrimenkul satınalma-satma ve ticaret yasağının getirilmesi. 1920’den 2003’e kadar Türkmenlere yönelik toplu idamların, tutuklanmaların, katliamların yapılması.
- Ordu’da ve önemli devlet kuruluşlarında Türkmenlere görev alma yasağının getirilmesi. Türkçe eğitimin yasaklanması, tarihi ve kültürel konulardaki yayın ve faaliyetlerin engellenmesi. Nüfus kayıtlarında zorunlu milliyet değiştirme politikasının uygulanması. Türkmenlerin tarihi eserleriyle tanınmış Kerkük kalesinin tavsiye edilmesi.
8- 1920 yılındaki Kaçkaç katliamıyla başlayan, 1924, 1946, 1959,1979,1980,1991 (2), 1996,2003,2004,2005,(2), 2006 (3),2007 (2) ve (03 Haziran) 2009 yıllarında Irak Türklerine yapılan katliamlar tüm acılarıyla yüreğimizde hissedilmektedir.
9- Türkmenler, maruz kaldıkları çok çeşitli ve şiddetli baskılara, zulümlere karşı haklarını aramışlardır. 1960 yılında Bağdat’ta kurulan Türkmen Kardeşlik Ocağı ve İstanbul’da kurulan Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği aracılığıyla da mücadelelerini sürdürmüşlerdir.
Bu çerçevede, Irak Milli Demokratik Türkmen Örgütü, Irak Milli Türkmen Partisi, Türmeneli Partisi ve Türkmen Bağımsızlar Hareketi, Irak Türkmen Cephesi sayılabilmektedir. Irak Türkmen Cephesi tüm Türkmen kuruluşlarını toplayarak 1997 yılında I. Kurultayını düzenlemiştir. ABD’nin Irak’ı işgaliyle 2003 yılının baharı Türkmenlere kara kış olmuştur.
GÜNÜN HABERİ: Burdur’un Tefenni ilçesinde Meslek Yüksek Okulu açılmasına ilişkin MAKÜ teklifi; YÖK Genel Kurulunca onaylandı. (Tefenni’nin Sesi Gazetesi, 02.09.2009)
***
Ahmet Sevgi’den:
Özbekler Tekkesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Araştırma, değerlendirme ve yayınlar önem taşıyor, anlam zenginliği içinde karşımıza çıkıyor.
Ahmet Sevgi, şair-yazar, araştırmacı. Türk müziği sevdalısı. Çalışmaları, değişik yönlerde karşımıza çıkıyor.
Ahmet Sevgi Kültürevi’ndeki bir sohbetimiz sırasında, Ahmet Sevgi “Özbekler Tekkesi” adlı bir araştırmasından sözetti, baştan sona okudu, dinledim. Etkilendim. Şimdi bu araştırmadan, yayın çalışmasından kısaca sözetmek istiyorum efendim:
Özbekler Tekkesi: Klasik Türk Müziğimizin büyülü mekânı olarak değerlendiriliyor. Özbekler Tekkesi, Tasavvuf müziği ile klasik Türk müziğinin yıllarca yüksek seviyelerde “meşk” edildiği bir büyülü mekan, değerlendirmesi de yeralıyor.
Özbekler Tekkesi, Türkiye’nin gündemine ilk defa Kurtuluş Savaşı yıllarında giriyor. Mustafa Kemal’in başlattığı Kurtuluş Savaşı sırasında, dönemin Özbekler Tekkesi Şeyhi Ata Efendi’nin (1886–1936) tehlikeleri göze alarak, Anadolu’ya geçmek isteyenleri bu tekkede saklaması, Milli Mücadeleye önemli ölçüde katkı sağlıyor.
Özbekler Tekkesi, İstanbul’dan Anadolu’ya silah kaçırılmasında, gizli posta merkezi ve gizli hastane olarak da kullanılıyor. İsmet İnönü, Fevzi Paşa, Dr. Adnan ve Halide Edip yine bu tekkede konaklayarak, Anadolu’daki Milli Mücadele hareketine katılıyorlar. İstanbul Üsküdar’da, Bülbülderesi’nden sola doğru gidildiğinde Sultantepe’ye varılıyor. Burası manzaralı bir yer olarak biliniyor, görülüyor. Buradaki apartmanların sayısı son yıllarda giderek artmış. Sultantepe’nin ünlü yerlerinden biri de “Özbekler Tekkesi” olarak karşımıza çıkıyor. Önceki yıllarda bu tekkeye “Hacı Hoca Tekkesi” denildiği de kayıtlarda karşımıza çıkıyor. Burası bir Nakşibendi tekkesi olarak bilinmiş, anılmıştır yıllarca. Bir kısmı mezarlık haline getirilmiş13 dönümlük geniş bir bahçenin içinde görünmektedir.
Özbekler Teknesi Anıtlar Yüksek Kurulunca, tarihi eser statüsüne alınmış olup, Vakıflar Genel Müdürlüğü sorumluluğunda bulunuyor. Özbekler Tekkesi’nin iki katlı “selamlık”, üç katlı “haremlik” kısımları vardır. Zemin katları kargir, üstleri ahşap yapılıdır. Sarnıcı ve iç bahçesinde küçük bir havuzu vardır. İçindeki mescidin son cemaat yerindeki ibarede, tekkenin 3. Mustafa döneminde yapıldığı kaydı vardır.
Özbekler Teknesinde, Özbek şeyhlerinin torunlarından olan üç kişi kalmaktadır. Bunlar; İbrahim Ethem Özbekkangay, eşi Nezahat Özbekkangay ve evin tek oğlu Muhammed Necmettin Özbekkangay’dır.
Merhum Şeyh Necmettin Özbekkangay tasavvuf müziği ve klasik Türk müziği aşığı olarak biliniyor. Kendisinin ve kendisi gibi bir Mevlevi dedesi olan Neyzen Süleyman Erguner’in önderliğinde; her Pazar günü Özbekler Tekkesi’nin selamlığında 15–20 kişilik grupla “meşk” yapılıyor. Meşklerin her hafta değişen konukları bulunuyor. Meşklerin sonunda konuklar, sazendelere ve hanendelere Özbek pilavı ile “piyale” denilen küçük Özbek kulpsuz seramik fincanlarıyla çay ikram ediliyor.
Esasen Özbek pilavı ve çay ikramı sadece meşklerde değil, kandillerde, kadir gecelerinde ve dini bayramlarda Tekkenin vazgeçilmez gelenekleri arasında yer alıyor. Özbekler Tekkeleri’nin en önemlisi ve en büyüğü yazımıza konu olan İstanbul-Üsküdar’dakidir. Kaynaklar, İstanbul Eminönü’nde, Tarsus’ta, Kahire’de, Mekke’de ve daha birçok yerde Özbekler Tekkesi’nin bulunduğunu göstermektedir.
GÜNÜN HABERİ: Burdur’un Tefenni ilçesinde Meslek Yüksek Okulu açılmasına ilişkin MAKÜ teklifi; YÖK Genel Kurulunca onaylandı. (Tefenni’nin Sesi Gazetesi, 02.09.2009)
***
İzmir’den iki şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bana yazılan şiirlerin sayısındaki artış sürerken, bu şiirlerin “Bana Yazılan şiirler” adıyla kitaplaştırılması çalışmalarımı da hızla sürdürüyorum. Kitabın sayfaları şekillenmek üzere, giderek de şekilleniyor.
İzmir ilimiz merkezinde yaşayan şairlerimizden ikisinin, Şerife Çınar ve Ömer Erhalim’in bana ithafen yazdıkları şiirleri var aşağıda. İlk şiir Şerife Çınar’ın Efendim:
İSA KAYACAN HOCAMA (Akrostiş-Şerife Çınar)
İsa Kayacan Hocam edebiyat cevheri
Sanatın bu dalında pek çok onun hüneri
Alnında birikince bunca emeğin teri
Küçük mutlulukları büyüktür yüreğinde.
*
Altındır onun sözü, sözünde vardır özü
Yılların tecrübesi satırda dizi dizi
Ardından sürükleyip alıp götürür bizi
Can deyip cananını uyutur yüreğinde
*
Anılar mısralarda belki taze tutulur
Nasırlaşır acılar belki de unutulur
Hayat budanmış ağaç yapraklar kurutulur
Onca ızdırapları soğutur yüreğinde.
*
Cevabı sorudadır bilmemek mümkün değil
Azap çekerse gönül, bahçesindedir o gül
Muhabbet bağlarında öter de garip bülbül
Ah edip de efkârı dağıtır yüreğinde.
*
İkinci şiir, Ömer Erhalim’e ait. Ömer beyin şiiri de akrostiş. Ama farklı bir akrostiş. Mısralar içindeki bazı kelimelerin ilk harflerinin yan yana, altalta gelmesiyle ortaya çıkan bir akrostiş bu. Önce şiir efendim:
İSA KAYACAN’a ÖMER’DEN
(Ömer Erhalim)
1- İlahi bir emirdir Sevmelisin insanı
2- Aşkla yaratmış tanrım Kainatta her canı
3- Amacına ulaşmak Yaşamın bir oyunu
4- Anla artık sen bunu Cihana değer sonu
5- Anılırsın yaşarsan Nadide bir hayatı
6- Ağlamalı ardından Övüp sen gibi zatı
7- Mutluluk duymalı En yakın dostların
8- Ruhlara hitabındır Dünden bıraktıkların
9- Emelimiz olmalı Nimetlere şükretmek
10- Her nefesi son nefes bilip hakkı zikretmek
AÇIKLAMA: Birinci mısradaki, İlahi ve Sevmelisin, kelimelerinin ilk harfleri, ikinci mısradaki Aşkla ve Kâinatta kelimelerinin ilk harfleri, Üçüncü mısradaki Amacına ve Yaşamın kelimelerinin ilk harfleri, Dördüncü mısradaki Anla ve Cihana kelimelerinin ilk harfleri, Beşinci mısradaki, Anılırsın ve Nadide kelimelerinin ilk harfleri, Altıncı mısradaki Ağlamalı ve Övüp kelimelerinin ilk harfleri, Yedinci mısradaki Mutluluk ve En kelimelerinin ilk harfleri, Sekizinci mısradaki Ruhlara ve Dünden kelimelerinin ilk harfleri, Dokuzuncu mısradaki Emelimiz ve Nimetlere kelimelerinin ilk harfleri, “İsa Kayacan’a Ömer’den” başlığını akrostiş olarak ortaya koyuyor. Bu tür akrostiş denemesinin, edebiyatımızda fazla kullanılmadığını ifade etmeliyiz. Ömer Erhalim’i tebrik edip kutlamalıyız efendim. Ben buradan sevgi ve tebriklerimi sunuyorum..
GÜNÜN HABERİ: Burdur’un Tefenni ilçesinde Meslek Yüksek Okulu açılmasına ilişkin MAKÜ teklifi; YÖK Genel Kurulunca onaylandı. (Tefenni’nin Sesi Gazetesi, 02.09.2009)
***
Aşık Ali Anbarcı’nın şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimiz, ozanlarımız. Sözleriyle, sazlarıyla bizimle selamlaşan, gerçek manada çalıp-çığıranların öncüleri.
Ayırım yapma, seçme zorluğumuz vardır. Ama, biraz dikkat, biraz sabır ve gerçeklerle, gerçek kalem erbaplarıyla karşılaşma şanslılığımız hep varolagelmiştir.
Aşık Ali Anbarcı. Çukurovalı, Adanalı halk ozanlarımızdan biri. Önde geleni. Bu satırların yazarıyla karşılaşmadan yazdığı, bana ithaf ettiği şiirleri var mısra mısra güzelliklerle dolu olan. Teşekkürlerimi, sevgilerimi yinelemek istiyorum.
Adana’nın kültür ışığı, Türkiye’nin tüm bölgelerinin aydınlatıcısı, gönlü temiz, gözü aydınlıklara bakan Mansur Ekmekçi aracılığıyla, vasıtasıyla tanıdığım Aşık Ali Anbarcı, bugün konuğum. Şiirlerinin mısraları arasında gezeceğim, çalışmalarından yayınlarından sözedeceğim kısa kısa.
Şiirleri var sayfalar dolusu. Cd.leri var, Yörük ellerinden yola çıkan mısralarla dolu. O, Avşarlardan sözeder mısra mısra. “Tarhana çorbası ilaçtır derde/Bütün nimetleri sever Avşarlar” diye devam eder, Aşık Ali Anbarcı.
Yörükler için ayrı bir duyarlılığı vardır Aşık Ali Anbarcı’nın. “İlkbahar ayları geldi geçiyor/Serin yaylalara göçün Yörükler/Sıcaklar basıyor Çukurovayı/Serin yaylalara göçün yörükler” mısralarıyla, Yörük yaşantısının görüntüsünden içeri girip, anlatım zenginliğini ortaya koyar, gözlerimiz önüne serer. Yörük davasından bahseder yine mısra mısra. Anlatımlarındaki derinlik, samimiyet sevgiyle dolup taşar. Dayanamaz, koyun seslerine bayılır, mest olur duygu duygu. “Yörük davası” adlı, başlıklı şiirlerinin bir dörtlüğünde şöyle seslenir Ali Anbarcı. Elinde sazı, dilinde sözü vardır saatlerce dinlenen, gürlerce dillenen, . Okuyalım:
Çayırlarda koyunları yayılır,
Kaval sesi dört bir yana dağılır,
Akşam vakti koyun-keçi sağılır,
Kıyamete sürer Yörük davası.
Sıra yörük güzellerine gelmiştir. Onlardan bahseder bu kez. “Yörükler güzeli allı Medinem” diye bağlar mısralarını. Maraş otundan bahseder. Sende yürü başlığıyla ilahiler seslendirir, döner dolaşır yine yörüklerin çadırlarında mola verir. Ali dede ve yörükler duygularının önüne geçer yeniden.”Kara çadırları açalım dedem” diyerek, arzu ve beklentilerini dillendirir, anlatır açıktan açığa.
Muhsin Yazıcıoğlu için duygularını sayfalara döker, ağıtlar yazar. Ünlü halk ozanımız Çobanoğlu’nun ardından duygularını mısralaştırır. Yüce Türk Milletine söyleyecekleri vardır. Aşık Veysel, Kalem, Ana-baba, öğretmen üçlüsü, Ceyhan ile Seyhan, konuları arasında, gündemlerinin başındadır Aşık Ali Anbarcı’nın. Ve geri dönüşlerin izleri, arkasından “şaştım ağladım” başlığı altındaki duyguları. Sürüp gider, uzayıp gider.
Çukurovalı Halk Ozanı Aşık Ali Anbarcı’nın cd.leri vardır sıralanan. Bunların kapak tasarımları Mansur Ekmekçi imzasının taşıyıcısıdır. Bu cd’lerin kapaklarında, Aşık Ali Anbarcı, Halk Şairi Mansur Ekmekçi, Aşık Cemil Şençalar imza ve fotoğraflarıyla karşılaşılır. Onların amaçları, dünü bugüne, bugünü yarına taşımaktır, kültürümüze sahip çıkmaktır. Ağıt, bozlak ve türkülerle yola çıkar onlar. Ozan Murat sazıyla katılır aralarına. Enver Meşe vardır Çukurova türkülerinin seslendirilişi sırasında yine aralarında
Sazla, sözle güzelleşen, anlam kazanan mısralar türkü türkü Çukurovalı Halk Ozanı Aşık Ali Anbarcı seslendirmeleridir. Bunların başlıklarından: Yörük elleri, Yaktın babam, Yörük derler bize, Güler oynarım, Enişte, Merak etme, Şam eli hurması, Sabah olmaz, Yörükler, Vasiyet, Güller açtı, Emine, Avşarlar, Hak yolu, Gurbet, Kara kız, Akşam oldu, Hasret, Kara Ömerli, İstemem seni, Gelsene vd.
GÜNÜN HABERİ: Burdur’un Tefenni ilçesinde Meslek Yüksek Okulu açılmasına ilişkin MAKÜ teklifi; YÖK Genel Kurulunca onaylandı. (Tefenni’nin Sesi Gazetesi, 02.09.2009)
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Araştırma, değerlendirme ve yayınlar önem taşıyor, anlam zenginliği içinde karşımıza çıkıyor.
Ahmet Sevgi, şair-yazar, araştırmacı. Türk müziği sevdalısı. Çalışmaları, değişik yönlerde karşımıza çıkıyor.
Ahmet Sevgi Kültürevi’ndeki bir sohbetimiz sırasında, Ahmet Sevgi “Özbekler Tekkesi” adlı bir araştırmasından sözetti, baştan sona okudu, dinledim. Etkilendim. Şimdi bu araştırmadan, yayın çalışmasından kısaca sözetmek istiyorum efendim:
Özbekler Tekkesi: Klasik Türk Müziğimizin büyülü mekânı olarak değerlendiriliyor. Özbekler Tekkesi, Tasavvuf müziği ile klasik Türk müziğinin yıllarca yüksek seviyelerde “meşk” edildiği bir büyülü mekan, değerlendirmesi de yeralıyor.
Özbekler Tekkesi, Türkiye’nin gündemine ilk defa Kurtuluş Savaşı yıllarında giriyor. Mustafa Kemal’in başlattığı Kurtuluş Savaşı sırasında, dönemin Özbekler Tekkesi Şeyhi Ata Efendi’nin (1886–1936) tehlikeleri göze alarak, Anadolu’ya geçmek isteyenleri bu tekkede saklaması, Milli Mücadeleye önemli ölçüde katkı sağlıyor.
Özbekler Tekkesi, İstanbul’dan Anadolu’ya silah kaçırılmasında, gizli posta merkezi ve gizli hastane olarak da kullanılıyor. İsmet İnönü, Fevzi Paşa, Dr. Adnan ve Halide Edip yine bu tekkede konaklayarak, Anadolu’daki Milli Mücadele hareketine katılıyorlar. İstanbul Üsküdar’da, Bülbülderesi’nden sola doğru gidildiğinde Sultantepe’ye varılıyor. Burası manzaralı bir yer olarak biliniyor, görülüyor. Buradaki apartmanların sayısı son yıllarda giderek artmış. Sultantepe’nin ünlü yerlerinden biri de “Özbekler Tekkesi” olarak karşımıza çıkıyor. Önceki yıllarda bu tekkeye “Hacı Hoca Tekkesi” denildiği de kayıtlarda karşımıza çıkıyor. Burası bir Nakşibendi tekkesi olarak bilinmiş, anılmıştır yıllarca. Bir kısmı mezarlık haline getirilmiş13 dönümlük geniş bir bahçenin içinde görünmektedir.
Özbekler Teknesi Anıtlar Yüksek Kurulunca, tarihi eser statüsüne alınmış olup, Vakıflar Genel Müdürlüğü sorumluluğunda bulunuyor. Özbekler Tekkesi’nin iki katlı “selamlık”, üç katlı “haremlik” kısımları vardır. Zemin katları kargir, üstleri ahşap yapılıdır. Sarnıcı ve iç bahçesinde küçük bir havuzu vardır. İçindeki mescidin son cemaat yerindeki ibarede, tekkenin 3. Mustafa döneminde yapıldığı kaydı vardır.
Özbekler Teknesinde, Özbek şeyhlerinin torunlarından olan üç kişi kalmaktadır. Bunlar; İbrahim Ethem Özbekkangay, eşi Nezahat Özbekkangay ve evin tek oğlu Muhammed Necmettin Özbekkangay’dır.
Merhum Şeyh Necmettin Özbekkangay tasavvuf müziği ve klasik Türk müziği aşığı olarak biliniyor. Kendisinin ve kendisi gibi bir Mevlevi dedesi olan Neyzen Süleyman Erguner’in önderliğinde; her Pazar günü Özbekler Tekkesi’nin selamlığında 15–20 kişilik grupla “meşk” yapılıyor. Meşklerin her hafta değişen konukları bulunuyor. Meşklerin sonunda konuklar, sazendelere ve hanendelere Özbek pilavı ile “piyale” denilen küçük Özbek kulpsuz seramik fincanlarıyla çay ikram ediliyor.
Esasen Özbek pilavı ve çay ikramı sadece meşklerde değil, kandillerde, kadir gecelerinde ve dini bayramlarda Tekkenin vazgeçilmez gelenekleri arasında yer alıyor. Özbekler Tekkeleri’nin en önemlisi ve en büyüğü yazımıza konu olan İstanbul-Üsküdar’dakidir. Kaynaklar, İstanbul Eminönü’nde, Tarsus’ta, Kahire’de, Mekke’de ve daha birçok yerde Özbekler Tekkesi’nin bulunduğunu göstermektedir.
GÜNÜN HABERİ: Burdur’un Tefenni ilçesinde Meslek Yüksek Okulu açılmasına ilişkin MAKÜ teklifi; YÖK Genel Kurulunca onaylandı. (Tefenni’nin Sesi Gazetesi, 02.09.2009)
***
İzmir’den iki şiir
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bana yazılan şiirlerin sayısındaki artış sürerken, bu şiirlerin “Bana Yazılan şiirler” adıyla kitaplaştırılması çalışmalarımı da hızla sürdürüyorum. Kitabın sayfaları şekillenmek üzere, giderek de şekilleniyor.
İzmir ilimiz merkezinde yaşayan şairlerimizden ikisinin, Şerife Çınar ve Ömer Erhalim’in bana ithafen yazdıkları şiirleri var aşağıda. İlk şiir Şerife Çınar’ın Efendim:
İSA KAYACAN HOCAMA (Akrostiş-Şerife Çınar)
İsa Kayacan Hocam edebiyat cevheri
Sanatın bu dalında pek çok onun hüneri
Alnında birikince bunca emeğin teri
Küçük mutlulukları büyüktür yüreğinde.
*
Altındır onun sözü, sözünde vardır özü
Yılların tecrübesi satırda dizi dizi
Ardından sürükleyip alıp götürür bizi
Can deyip cananını uyutur yüreğinde
*
Anılar mısralarda belki taze tutulur
Nasırlaşır acılar belki de unutulur
Hayat budanmış ağaç yapraklar kurutulur
Onca ızdırapları soğutur yüreğinde.
*
Cevabı sorudadır bilmemek mümkün değil
Azap çekerse gönül, bahçesindedir o gül
Muhabbet bağlarında öter de garip bülbül
Ah edip de efkârı dağıtır yüreğinde.
*
İkinci şiir, Ömer Erhalim’e ait. Ömer beyin şiiri de akrostiş. Ama farklı bir akrostiş. Mısralar içindeki bazı kelimelerin ilk harflerinin yan yana, altalta gelmesiyle ortaya çıkan bir akrostiş bu. Önce şiir efendim:
İSA KAYACAN’a ÖMER’DEN
(Ömer Erhalim)
1- İlahi bir emirdir Sevmelisin insanı
2- Aşkla yaratmış tanrım Kainatta her canı
3- Amacına ulaşmak Yaşamın bir oyunu
4- Anla artık sen bunu Cihana değer sonu
5- Anılırsın yaşarsan Nadide bir hayatı
6- Ağlamalı ardından Övüp sen gibi zatı
7- Mutluluk duymalı En yakın dostların
8- Ruhlara hitabındır Dünden bıraktıkların
9- Emelimiz olmalı Nimetlere şükretmek
10- Her nefesi son nefes bilip hakkı zikretmek
AÇIKLAMA: Birinci mısradaki, İlahi ve Sevmelisin, kelimelerinin ilk harfleri, ikinci mısradaki Aşkla ve Kâinatta kelimelerinin ilk harfleri, Üçüncü mısradaki Amacına ve Yaşamın kelimelerinin ilk harfleri, Dördüncü mısradaki Anla ve Cihana kelimelerinin ilk harfleri, Beşinci mısradaki, Anılırsın ve Nadide kelimelerinin ilk harfleri, Altıncı mısradaki Ağlamalı ve Övüp kelimelerinin ilk harfleri, Yedinci mısradaki Mutluluk ve En kelimelerinin ilk harfleri, Sekizinci mısradaki Ruhlara ve Dünden kelimelerinin ilk harfleri, Dokuzuncu mısradaki Emelimiz ve Nimetlere kelimelerinin ilk harfleri, “İsa Kayacan’a Ömer’den” başlığını akrostiş olarak ortaya koyuyor. Bu tür akrostiş denemesinin, edebiyatımızda fazla kullanılmadığını ifade etmeliyiz. Ömer Erhalim’i tebrik edip kutlamalıyız efendim. Ben buradan sevgi ve tebriklerimi sunuyorum..
GÜNÜN HABERİ: Burdur’un Tefenni ilçesinde Meslek Yüksek Okulu açılmasına ilişkin MAKÜ teklifi; YÖK Genel Kurulunca onaylandı. (Tefenni’nin Sesi Gazetesi, 02.09.2009)
***
Aşık Ali Anbarcı’nın şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimiz, ozanlarımız. Sözleriyle, sazlarıyla bizimle selamlaşan, gerçek manada çalıp-çığıranların öncüleri.
Ayırım yapma, seçme zorluğumuz vardır. Ama, biraz dikkat, biraz sabır ve gerçeklerle, gerçek kalem erbaplarıyla karşılaşma şanslılığımız hep varolagelmiştir.
Aşık Ali Anbarcı. Çukurovalı, Adanalı halk ozanlarımızdan biri. Önde geleni. Bu satırların yazarıyla karşılaşmadan yazdığı, bana ithaf ettiği şiirleri var mısra mısra güzelliklerle dolu olan. Teşekkürlerimi, sevgilerimi yinelemek istiyorum.
Adana’nın kültür ışığı, Türkiye’nin tüm bölgelerinin aydınlatıcısı, gönlü temiz, gözü aydınlıklara bakan Mansur Ekmekçi aracılığıyla, vasıtasıyla tanıdığım Aşık Ali Anbarcı, bugün konuğum. Şiirlerinin mısraları arasında gezeceğim, çalışmalarından yayınlarından sözedeceğim kısa kısa.
Şiirleri var sayfalar dolusu. Cd.leri var, Yörük ellerinden yola çıkan mısralarla dolu. O, Avşarlardan sözeder mısra mısra. “Tarhana çorbası ilaçtır derde/Bütün nimetleri sever Avşarlar” diye devam eder, Aşık Ali Anbarcı.
Yörükler için ayrı bir duyarlılığı vardır Aşık Ali Anbarcı’nın. “İlkbahar ayları geldi geçiyor/Serin yaylalara göçün Yörükler/Sıcaklar basıyor Çukurovayı/Serin yaylalara göçün yörükler” mısralarıyla, Yörük yaşantısının görüntüsünden içeri girip, anlatım zenginliğini ortaya koyar, gözlerimiz önüne serer. Yörük davasından bahseder yine mısra mısra. Anlatımlarındaki derinlik, samimiyet sevgiyle dolup taşar. Dayanamaz, koyun seslerine bayılır, mest olur duygu duygu. “Yörük davası” adlı, başlıklı şiirlerinin bir dörtlüğünde şöyle seslenir Ali Anbarcı. Elinde sazı, dilinde sözü vardır saatlerce dinlenen, gürlerce dillenen, . Okuyalım:
Çayırlarda koyunları yayılır,
Kaval sesi dört bir yana dağılır,
Akşam vakti koyun-keçi sağılır,
Kıyamete sürer Yörük davası.
Sıra yörük güzellerine gelmiştir. Onlardan bahseder bu kez. “Yörükler güzeli allı Medinem” diye bağlar mısralarını. Maraş otundan bahseder. Sende yürü başlığıyla ilahiler seslendirir, döner dolaşır yine yörüklerin çadırlarında mola verir. Ali dede ve yörükler duygularının önüne geçer yeniden.”Kara çadırları açalım dedem” diyerek, arzu ve beklentilerini dillendirir, anlatır açıktan açığa.
Muhsin Yazıcıoğlu için duygularını sayfalara döker, ağıtlar yazar. Ünlü halk ozanımız Çobanoğlu’nun ardından duygularını mısralaştırır. Yüce Türk Milletine söyleyecekleri vardır. Aşık Veysel, Kalem, Ana-baba, öğretmen üçlüsü, Ceyhan ile Seyhan, konuları arasında, gündemlerinin başındadır Aşık Ali Anbarcı’nın. Ve geri dönüşlerin izleri, arkasından “şaştım ağladım” başlığı altındaki duyguları. Sürüp gider, uzayıp gider.
Çukurovalı Halk Ozanı Aşık Ali Anbarcı’nın cd.leri vardır sıralanan. Bunların kapak tasarımları Mansur Ekmekçi imzasının taşıyıcısıdır. Bu cd’lerin kapaklarında, Aşık Ali Anbarcı, Halk Şairi Mansur Ekmekçi, Aşık Cemil Şençalar imza ve fotoğraflarıyla karşılaşılır. Onların amaçları, dünü bugüne, bugünü yarına taşımaktır, kültürümüze sahip çıkmaktır. Ağıt, bozlak ve türkülerle yola çıkar onlar. Ozan Murat sazıyla katılır aralarına. Enver Meşe vardır Çukurova türkülerinin seslendirilişi sırasında yine aralarında
Sazla, sözle güzelleşen, anlam kazanan mısralar türkü türkü Çukurovalı Halk Ozanı Aşık Ali Anbarcı seslendirmeleridir. Bunların başlıklarından: Yörük elleri, Yaktın babam, Yörük derler bize, Güler oynarım, Enişte, Merak etme, Şam eli hurması, Sabah olmaz, Yörükler, Vasiyet, Güller açtı, Emine, Avşarlar, Hak yolu, Gurbet, Kara kız, Akşam oldu, Hasret, Kara Ömerli, İstemem seni, Gelsene vd.
GÜNÜN HABERİ: Burdur’un Tefenni ilçesinde Meslek Yüksek Okulu açılmasına ilişkin MAKÜ teklifi; YÖK Genel Kurulunca onaylandı. (Tefenni’nin Sesi Gazetesi, 02.09.2009)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder