18 Eylül 2009 Cuma

Türkmeneli Vakfı
Kültür Merkezi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bana göre; Irak Türkmenlerinin önde gelen temsilcilerinden Dr. Şemsettin Küzeci, Türk Dünyasına bakışıyla dikkat çeken, ilk sıralarda yeralan isim ve imzalardan biridir.
Dr. Şemsettin Küzeci’den aldığım broşürlerden, bilgilerden bir demet yapıp aşağıya almak istiyorum:
Merkezi Ankara’da bulunan, Türkmeneli Vakfı Kültür Merkezi Başkanlığı bünyesinde görev yapan Dr. Şemsettin Küzeci, yazdıkları, yayınladıklarıyla hep öne çıkıyor. Bana ulaşan broşürde, Türkmeneli Vakfı Kültür Merkezi Başkanlığının genel bir fotoğrafı ve bilgi bütünlüğü var. Mustafa Ziya anılan Kültür Merkezinin Başkanı. Olumlu, kalıcı çalışmaların altına imza atan bir dava adamı
TÜRKMENELİ VAKFI KÜLTÜR MERKEZİ
Türkmeneli Vakfı’nın yan kuruluşlarından biri olan Türkmeneli Kültür Merkezi 2001 yılının Kasım ayında Ankara’da kuruldu. Merkez, başta eğitim ve öğretim olmak üzere değişik kültürel projelerle Irak Türkmenlerine destek veriyor.
Irak’ta yaşayan Türk gençlerini yetiştirmek için maddi ve manevi yardımda bulunan Türkmeneli Kültür Merkezi, başta Türkiye olmak üzere, Kıbrıs, Azerbaycan ve Kazakistan Üniversitelerinde lisans, yüksek lisans ve doktora eğitim programlarını organize ediyor. Ayrıca merkez, düzenlediği konferans, bilgilendirme toplantıları ve gezilerle öğrencilerin daha iyi yetişmelerini sağlama çalışmalarını sürdürüyor.
Merkezin faaliyetleri bunlarla sınırlı değil.
Merkezi Ankara’da olan, Türkmeneli Vakfı Kültür Merkezinin Irak’ta Türkçe eğitim veren okullarda okutulan ders kitapları ve materyallerin hazırlanması, eğitim konusunda Iraklı Türklere verdiği destekler olarak sıralanıyor.
Irak’taki Türkmen kuruluşlarında çalışan personelin gelişimine, bilgi ve deneyimlerinin artırılmasına yönelik değişik eğitim programlarının düzenlenmesinde de önemli hizmetlerin verildiği görülüyor.
Iraktaki Türkmenlerin bugünkü durumlarını, tarihlerini ve kültürlerini daha iyi tanıtmak amacıyla faaliyetler gerçekleştirmeye devam eden Türkmeneli Vakfı Kültür Merkezi bu kapsamda çeşitli sergi ve kültürel tanıtım organizasyonlarına da imza atıyor.
FAALİYETLERİNDEN
Merkezi Ankara’da bulunan Türkmeneli Vakfı Kültür Merkezinin faaliyetlerinden bazıları şöyle sıralanıyor:
1- Irak’ta yaşayan Türk gençlerine, başta üniversite eğitimi olmak üzere, çeşitli konularda eğitim programı düzenlemek ve organize etmek,
2- Türkmeneli Kültür Merkezi bünyesinde faaliyet gösteren Türkmeneli Öğrenci Birliği’nin, Türk dünyası ve uluslararası gençlik faaliyetlerinde aktif olarak yeralmasını sağlamak.
3- Türkmeneli Bölgesinde Türkçe eğitim veren okullarda okutulan ders kitapları ve materyallerin hazırlanmasını gerçekleştirmek,
4- Türkiye ve Türk Dünyasında düzenlenen kurultay, kongre, panel, festival, seminer ve çeşitli organizasyonlara Irak-Türkmeneli bölgesinden Türkmenlerin katılımını sağlamak ve organize etmek,
5- Irak’ta faaliyet gösteren Türkmen kurum ve kuruluşlarında çalışan personele yönelik “Kişisel gelişim” adı altında sürekli eğitim programları düzenlemek.
GÜNÜN SÖZÜ: Burdur Cumhuriyet Başsavcısı Ali Nevzat Açıkgöz: “İddia ediyorum ki, iki yıl ülkemizde yolsuzluk ve hırsızlık yapılmasın, ülkemiz ekonomik açıdan şahlanma dönemine girecektir.” (Oğuzeli Gazetesi, Bucak- Burdur 10 Eylül 2009)
***
Osman Köseoğlu: Hiçbirimiz,
hepimiz kadar güçlü değiliz
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Osman Köseoğlu hemşehrim. 1930 yılında, Burdur iline bağlı, Tefenni ilçesinin Başpınar köyünde doğdu. Uzman Veteriner olan Dr. Osman Köseoğlu, Bursa merkezinde yaşıyor. Hayırseverliği, yardımseverliğiyle gönüllere kurduğu tahtından sesleniyor, dostça, Atatürk ilkelerinin savunuculuğunu yaparak
Yenilerde bir zarf dolusu, bilgi, belge ve cd’lerin getirdiği gerçeklerle, görüntülerle yeniden merhabalaşma fırsatı buldum.
Osman Köseoğlu hemşehrimin çok değerli görüşleri var sayfalara aktarılan. Bu bilgiler arasından aldığımız ilk örnek: “Köseoğlu ailesi Atatürkçüdür. O’nun devrimlerine gönülden bağlı olarak yol alan bir ailedir. Aile, paraya esir olmayan, onu istediği gibi yönlendirmek için esir alan bir ailedir. Aile, millet ananın ve devlet babanın öğretim ve eğitimlerine katkılarıyla yetiştiklerinden şükran ve vefa borcu taşımaktadır”..
Osman Köseoğlu, Bursa merkezdeki yardımları Vakıf çalışmaları yanında, doğum yeri olan Burdur’un Başpınar köyünün güzelleşmesi, çağdaş bir görünüme bürünmesi için yaptığı yatırımlar, açılışlarla bölgenin “kültür babası” olarak tanınıyor, biliniyor.
Osman hocanın bize gönderdiği cd.lerin içindekiler: As. TV’de Necati Akgün’le söyleşi-Bursaya hizmet edenler, Atatürk, Devrimler, evlilik, Menemen, Suikast, Dersim vb. Güler-Osman Köseoğlu Yurdunun açılış töreni, Başpınar’da beş açılış töreni, Atatürk’ün renklendirilmiş siyah-beyaz fotoğrafları, Başpınar’da Cumhuriyet Bayramı.
Osman Köseoğlu’nun 1963 yılında “Köyden köye mektup” başlığıyla yazdığı, 2000 adet bastırarak, Burdur’un ve civar illerin valilerine kaymakamlarına, nahiye müdürlerine, yöneticilerine ve köylerine, o günün (Türkiye’deki) gazetelerine gönderdiği yazısı dikkat çeker boyutta.
Ayrıca, veteriner hekim olarak “Sağlıklı-dengeli beslenmede hayvansal kökenli proteinlerin önemi ve bazı örnekler” başlıklı araştırması, değerlendirmesi de aynı ölçüde değerli ve önemli.
Osman Köseoğlu hocanın gönderdikleri arasında, Neyzen Tevfik’in “Ne ararsın Tanrı ile aramda” başlığıyla başlayan ibret belgesi şiiri yanında, Devletimizin kurucusu Yüce Atatürk’ün değişik ve anlam yüklü sözlerinin yeraldığı cümleler bizi yeniden duygulandırdı ve düşündürdü.
Osman Köseoğlu, halkla ilişkiler alanında da uzman. Seçtikleri, değerlendirdikleri ve kamuoyunun bilgilerine sundukları hep önemlilik taşıyor.
ATATÜRK’ÜN GÖRÜŞLERİNDEN
1- Yurtseverlik, ona yapılan hizmetle ölçülür,
2- En iyi kişiler, mensup oldukları toplumu kendilerinden çok düşünen ve hizmet eden insanlardır,
3- Çocukluğumda elime geçen iki kuruştan birini kitaplara vermeseydim, şu anda yaptığım işlerden hiçbirini yapamazdım.
OSMAN KÖSEOĞLU GÖRÜŞLERİNDEN
1- Bizim maddiyat anlaşıyımıza göre, hazinelere sahip olmak hüner değildir. Hüner olan, onu yerinde ve zamanında değerlendirerek toplum ve insanlık hizmetine sunabilmek hünerdir.
2- Teker teker çok çalışarak refaha kovuşmamız bir dereceye kadar mümkündür. Fakat köylerimizi yaşanır hale getirmek tek insanın hüneri değildir. O halde köylerimizin kalkınması için birliğe dayanan dernekleşmeye ihtiyaç vardır.
3- Vatandaşlarımızdaki genel kanıya göre, hepsi değilse bile, Kayserililerin arasından daha zeki, daha başarılı insanlar yetişmektedir. Bunun sebebi, Kayseri ilimizin, sucuk, pastırma, salam ve benzeri et ürünlerini en çok üreten olmasıdır.
4- Hiçbirimiz, hepimiz kadar güçlü değiliz. Biz halkımızla, yöneticilerimizle güçlüyüz.
GÜNÜN SÖZÜ: Burdur Cumhuriyet Başsavcısı Ali Nevzat Açıkgöz: “İddia ediyorum ki, iki yıl ülkemizde yolsuzluk ve hırsızlık yapılmasın, ülkemiz ekonomik açıdan şahlanma dönemine girecektir.” (Oğuzeli Gazetesi, Bucak- Burdur 10 Eylül 2009)
***
Burdur’daki kemancı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur’la, Burdurluyla ilgili haberler, değişik bilgiler, yayın organlarında yer alınca, arkadaşlarım tarafından bana ulaştırılanlar oluyor bunların içinden.
Hürriyet Gazetesinin 17 Ağustos 2008 tarihli Pazar ekinde, 14 ncü sayfada Burdur Organize Sanayi Bölgesi’ndeki bir atölyeden söz ediliyor ve “Burdur’daki kemancı” başlığı altında bir de fotoğrafın yeraldığı tam sayfada özetle şunlar yeralıyordu efendim:
BURDUR ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ’NDE
Burdur Organize Sanayi Bölgesi’nde bir atölye. Erkan ve Hakan Küçükkaya kardeşler çalıştırıyorlar. Atölyede dünya kalitesinde keman viyolonsel, kontrbas imal ediliyor ve tamamı yurtdışına satılıyor.
“Küçükkaya kemanları”nın öyküsü var Erkan (Küçükkaya) usta anlatıyor;
-“Annem babam Almanya’da işçiydi. Biz üç erkek kardeşiz. Babam ilkokulu burada okuyalım Türkçe öğrenelim istedi. 12 yaşını bitirince Almanya’ya gittim. Ortaokulu orada başladım. Sonra bir arkadaşın Alman arkadaşı vasıtasıyla, Bavyera bölgesinde dededen kalma bir keman imalathanesinde işe başladım. Burada üç hafta çalışıyor, bir hafta okula gidiyordum. Okulda da atölye var. Bölümün adı: Keman Yapımı Bölümüydü. Üçbuçuk yıl çıraklık eğitimi aldım. Okul bitti. Sonra aynı atölyede 6 yıl kalfa olarak çalıştım. Ama aslında orada kalmak niyetinde değildim”.
Türkiye’ye dönme kararı veren Erkan Küçükkaya, Almanya’daki iş yeri sahibinden; “Madem Türkiye’ye gidiyorsun, orada imalat yap, bana sat” şeklinde bir teklif alıyor. “Evet” diyor. Antalya’da babasının işyerinde çalışıyorlar belirli bir süre. Ağabeyi Hakan Küçükkaya’yla uyum içinde çalışıyorlar. Hakan usta cila işlerini iyi yapıyor.
Küçükkaya kardeşler, Alman firmasıyla bir taşeronluk anlaşması yapıyorlar. Almanlar üretimi tamamen Erkan ustaya devrediyorlar. İmalat için gerekli ağaç ve her türlü malzemeyi temin ediyorlar, üretimin hepsini satın alıyorlar.
Erkan usta neden böyle bir anlaşma yaptıklarından sözederken, şunları söylüyor:
“Türkiye’de ladin varda, akçaağaç yok. Çok büyük tomruklar lazım. Daha çok Bosna Hersek’te bulunuyor. Ve Almanya’nın bazı bölgelerinde. Bir de hemen kesip kullanamıyorsun. 6-7 sene dinlendirmen gerekiyor. Alman işletmecinin de dedesi başlamış ağaç stokuna, dev depoları var”.
Hakan ve Erkan Küçükkaya kardeşlerin imalatlarının tamamını alan Alman işletmesi, dünyanın dört bir yanındaki 60-70 kadar küçük işletmeye satıyor. Yani Burdur’da yapılan keman üretimi çeşitli markalar altında satılıyor. Meşhur keman yapımcıları Alman firmaya sipariş veriyor. Beyaz (cilasız) olarak alıyorlar. Cilasını yapıyor, yayını filan takıyor ve kendi markasıyla satıyor. Burdur’da, Keman, viyola, viyolonsel, kontrbas ve barok saz (çello) imal ediyor Hakan ve Erkan Küçükkaya kardeşler. Yıllık üretimleri 800 ile bin adet arasında değişiyor. Küçükkayalar, Almanya’dan aldıkları malzemeye para ödemiyorlar. Atölyede 7 kişi çalışıyor. Kendileriyle bu sayı 9’a ulaşıyor.
İÇ PAZARDAKİ SIKINTI
Erkan usta (Küçükkaya), Türkiye’deki okullara, üniversitelere demirbaş estrüman alımlarında ihaleye giren firmalar kendilerinden teklif aldıklarını, ama ihale yönetiminde bulunanların sadece fiyatla ilgilendiklerini, hangisi ucuzsa O’nun alımı için karar verdiklerini, kalite üzerinde durmadıklarını anlatıyor. Görmeden aldıklarının da hiçbir işe yaramadığını söylüyor. Erkan usta, birde orkestraların olduğunu, bunların da yurtdışından alım yapma hastalığında olduklarını anlatıyor. “Bizimle konuşacakları yerde, yurtdışına gidiyorlar. Benim sattıklarımı alıp, tekrar Türkiye’ye getiriyorlar” diyerek ortadaki komediyi dile getiriyor. Burdur’da açılan Mehmet Akif Ersoy Üniversitesinin “çalgı bölümü” açmasının doğru olacağını da hatırlatmaları arasında yer veriyor Erkan usta. Kardeşi içini çekiyor “Tuhaf memleket!” diye söyleniyor.
GÜNÜN SÖZÜ: Burdur Cumhuriyet Başsavcısı Ali Nevzat Açıkgöz: “İddia ediyorum ki, iki yıl ülkemizde yolsuzluk ve hırsızlık yapılmasın, ülkemiz ekonomik açıdan şahlanma dönemine girecektir.” (Oğuzeli Gazetesi, Bucak- Burdur 10 Eylül 2009)
***
T. Turan Atasever’den:
Dilimde Kıbrıs
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bazen yılların gerilerine gidip, mola verip bakarız, düşünürüz. Gördüklerimiz duyduklarımız üzerine eğilip, kısa veya uzun değerlendirmelerde bulunuruz.
T. Turan Atasever, milli duyguları zirvede olan dostlarımdan biri. Ziraat mühendisi olarak, devletimizin değişik kademelerinde çalıştı ve önemli, anlamlı imzalar attı, hizmetler üretti.
Ağustos 2009’un ortalarında bir İzmir seyahatim sırasında, 1974 yılı basımlı “Dilimde Kıbrıs” adlı 48 sayfalık şiir kitabını bana ulaştırdı.
1961 ve 1966 yıllarında yayınladığım genişletilmiş 2 nci baskısı günyüzü gören “Makarios’a Açık Mektuplar” adlı şiir kitabımla, Kıbrıs mücahitlerinden Salih Yüksel’le Ankara, Yüksek İhtisas Hastanesinde tedavi gördüğü günlerde yaptığım uzunca bir röportajımı önce Son Havadis Gazetesinde seri olarak yayınlayıp, sonra “Kıbrıs Semalarında Cengiz Topel’imin Yumruğu” adıyla kitaplaştırdığımı hatırladım sayın Atasever’in bu kitabıyla karşılaştığımda.
Resimli olarak 1974 yılı basımlı “Dilimde Kıbrıs” kitabı o gün için T. Turan Atasever’in 4 üncü kitabı olarak kayıtlara geçmiş. 2009 yılın gelindiğinde, T. Turan Atasever’in kitap sayısında önemli artışlar gözlendi efendim.
Hedef Kıbrıs, deniyor jetlerimizin, gemilerimizin genel görüntüsü ve altında bir dörtlük T. Turan Atasever’den. Şöyle:
-Birgün böyle başladı beklenen seferimiz,
Bomba yağdı Kıbrıs’a yerden, gökten, denizden,
Bir Mustafa Kemal’di sanki her neferimiz
Böyle sunuldu sevgi, yavru vatan’a bizden!...
O gün için, Yüksek Ahlak Dernekleri Genel Başkanı olan Faik Türkmen’in önsözü var 4 ve 5 nci sayfalarda. Faik Türkmen hocanın Harp Okulları ve Yüksek İslam Enstitüleri öğretim üyelerinden olduğu da kaydediliyor imza altında.
T. Turan Atasever, milli duygularıyla önü alınamayan bir heyecan, anlatımlarda bir destandır. Bu noktadan hareketle sayın Atasever’in şu haykırışı da dikkatlerimizden kaçmaz:
Turan der Kıbrıs’a dolup,
Benliğimi orda bulup,
Rum beynine bomba olup,
Yağıvermek istiyorum.
48 sayfalık “Dilimde Kıbrıs”ın sayfalarına doğru adım attınız mı, kitabın adı olan şiirle 6 ve 7 nci sayfalarda karşılaşırsınız. Beş ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiirin dörtlüklerinden birinde de şu duygularla karşılaşırız:
Kıbrıs sevgisine kul olmuş Turan,
İçli bir dilektir kalbimde vuran,
Bazen kış gibidir kasıp, kavuran,
Bazen de bahardır dilimde Kıbrıs…
1970’lerden günümüze akıp gelen Kıbrıs duyguları, T. Turan Atasever duyguları. Eksilmeyen, değişmeyen biçimiyle milli duygular. Selam sana T. Turan Atasever. Seni seviyor ve alkışlarımızı artarak sürdürüyoruz. Tebrikler, sevgi ve saygılar efendim.
GÜNÜN SÖZÜ: Burdur Cumhuriyet Başsavcısı Ali Nevzat Açıkgöz: “İddia ediyorum ki, iki yıl ülkemizde yolsuzluk ve hırsızlık yapılmasın, ülkemiz ekonomik açıdan şahlanma dönemine girecektir.” (Oğuzeli Gazetesi, Bucak- Burdur 10 Eylül 2009)
***
Osman Karaarslan’dan:
İki kar tanesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bir kitap ismi başlığımızdaki “İki Kar Tanesi” efendim.
O, Ayhan İnal’dan sonra, “şiirimizin gür sesi-Anadolu’nun duygu temsilcisi” olarak kabul ettiğim, ettiğimiz Osman Karaarslan.
Kütahya-Simav, O’nun adıyla bütünleşti. Yıllardır şiirimiz için koşuyor, geleneksel hale gitirdiği “Semav Şiir Şöleni”ni, tek başına alıp götürüyor. Başarılı sanat ve edebiyat toplantılarındaki imzaların tümü Osman Karaarslan’ındır.
144 sayfalık şiir kitabı “İki Kar Tanesi”nin sayfalarına dönüyorum:
Kitap, merkezi Salihli’de bulunan Ay Yayınlarının hazırlık aşamasından sonra, İzmir’de Kanyılmaz Matbaasında basılmış, günyüzü görmüş. Osman Karaarslan’ın kısa biyoğrafisi, arkasından yine kısa bir sunuşu var. Sunuşun bir yerinde sevgili Karaarslan:
-“Bu kitapta toplanan şiirler yıllar içinde biriktirebildiklerimdir. Şiir tekniği açısından bir çoğunda eksiklikler olduğunu biliyorum. Ancak onları kitaba almamazlık edemezdim” diyor.
Bu cümleler bilgilendirme ve açık yüreklilik görüntüleridir. Burada tebriklerimi sunuyorum efendim.
Kitap içindeki şiirlerin, Osman Karaarslan’ın hüzünleri, heyecanları, sevinçleri, acıları, isyanları ve öfkelerinin toparlanarak sayfalara aktarıldığı hazırlatmasıyla da karşılaştığımızı kaydedelim efendim. Şimdi 5 nci sayfadaki kitabın adı olan “İki kar tanesi”nin dörtlükleri arasına dönelim:
-Gökyüzünü yırtan şimşeğe inat,
Boşlukları diker ak güvercin,
Kuş yüreğine sığar da kainat,
Kainata sığmaz kömür gözlerin.
Osman Karaarslan anlatımında gerçekler vardır. Şuradan, buradan hareket ederek, ifade karmaşıklığı yaparak ortaya çıkmaz, karşımıza çakmaz o. Şiir başlıklarından bazıları:
-Haydi gül, hep yek zarı seçtim, ilk seni sevdim, Kalbimin duası sensin, Kır kırdığın kadar, Saatleri huzura kurdum, Seni bekliyorum, Sevsen de bir sevmesende, Yalnızlığı yaşamak, Yıldız gözlüm, Aşktan kaçılmıyor, Gönlüm gülmüyor vd.
İki Kar Tanesi’ndeki şiirlerin çoğunluğu hece vezniyle şekillendirilmiş, sayfalara aktarılmış. Bunlardan biri “Çivisi çıkmış dünyanın” başlığıyla 44 ncü sayfada karşımıza çıkıyor. Bu şiirin ilk dörtlüğü:
İnanın çivisi çıkmış dünyanın,
Kime çalış desem, “çalda gel” diyor.
Sadakat, kadın, aşk, sevgi diyorum,
İçinden şehveti, al da gel diyor.
Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Osman Karaarslan: Simav’da doğdu. Balıkesir Ticaret Lisesini 1974 yılında, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisini 1980 yılında bitirdi. Simav’da Serbest Muhasebeci Mali Müşavir olarak çalışan Karaarslan 1994 yılında başlattığı “Simav Şairler Şöleni” ni düzenlemeye devam ediyor. Simav Anadolu Sanat ve Kültür Dergisini de yayınlayan Osman Karaarslan, şiirin riyasız dostluk üreten mucizesine hayran.
GÜNÜN SÖZÜ: Burdur Cumhuriyet Başsavcısı Ali Nevzat Açıkgöz: “İddia ediyorum ki, iki yıl ülkemizde yolsuzluk ve hırsızlık yapılmasın, ülkemiz ekonomik açıdan şahlanma dönemine girecektir.” (Oğuzeli Gazetesi, Bucak- Burdur 10 Eylül 2009)
***
Şerife Çınar’ın şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiir dünyalarında gezinti yaptığım, şair ve şairelerimizin sayısının 3 bin rakamının üzerine çıktığını hatırlayınca, şöyle etrafıma bakıyorum. Bunlardan ne kadarı çevremde yakınımda veya beni hatırlıyorlar?.
Bugün, şiir dünyasında gezinti yapacağım şairemiz İzmir ilimiz merkezinde yaşayan, “Körfezde Gün Batımı” adlı şiir kitabıyla dikkat çeken Şerife Çınar efendim:
Hece vezni türüyle yoluna devam eden Şerife Çınar, konu seçiminde zorluk çekmeyen şairelerimizden biri, önde geleni.
Yazdıkları, yayınladıkları böyle bir değerlendirme ve sonuç ifadeleriyle ortaya çıkmamızı kolaylaştıran ipuçlarıyla dolu.
Şerife hanım, kırgınlıkların ardından yine merhabalaşmak isteyen bir görüntü ortaya koyuyor. “Affetmem” şiirindeki mısralardan anlıyoruz ki, giderken bile kırk kere düşünülmesi gerektiğinin altını çiziyor. Ve şu mısralarıyla söylemek istediklerimizle karşımıza çıkıyor:
Kal demem artık sana, istiyorsan git ama,
Kimse bana benzemez, hiç boşuna arama,
Bu gidişle hayatın dönecek drama,
Böylesi yaşamaktan, elbette bıkacaksın.
Ve şükretmesini bilenlerden olduğunu gösterir sıklıkla Şerife Çınar. “Ekmeği şiire bandım” başlıklı şiiriyle karşımıza çıkarken, bilgilerinin bütünlüğüyle değerlendirmelerde bulunur. İncili kaftanlara kadar uzanan özlemlerinin içindedir çoğu zaman. Buradaki seslenişi, içten ve samimidir:
Görünmez çatısı, tütmez bacası,
Gezilmez içinde, yoktur odası,
Gelmiyor gidenin sesi, sedası,
İncili kaftanlar çul oldu dostum.
Ey felek ve keşke başlıklı şiirlerinde de hissedilir, özgürce bağırmak isteyen yüreklerle, yetim bakışlarla soluklanır bu kez Şerife Çınar. “Yetimde bakışlarım/Aynalar savunmasız/Kırılan yarınlarda/ Her parçada başka yüz” mısraları söylemek istediklerimizin belgeleridir.
Umutlar ektim şimdi parlayan gözlerime,
Aklın hiç ermiyorsa takılma gözlerime,
Yaz gelecek diyorum, yakında güzlerime,
Hala mı kara günler yazıyorsun ey felek,
Bana mı bilmem kastın, üzüyorsun ey felek…
Bir dünya. Bir Şerife Çınar dünyası. İçinde olup-bitenlerin tespiti, sonucu ortaya çıkanlardan birkaç satır efendim.
YANAR GÜZELİM
Şükrü Öksüz Aydın ilimiz merkezinde yaşayan şairlerimizden “Yanar güzelim” başlıklı, beş dörtlükten meydana gelen şiirinde, gönül dünyasında bir gezinti yapıyor, duyduklarını, hissettiklerini mısralara döküyor.
Anılan şiirinin bir dörtlüğü:
Müslüman olmadan namaz kılınmaz,
Kalp yoksa kişide aşık olunmaz,
Aşkına kavuşan aşık bulunmaz,
Gönülden sevenler, yanar güzelim..
Sağlıklı ve başarılı bir yaşam diliyorum efendim.
GÜNÜN SÖZÜ: Burdur Cumhuriyet Başsavcısı Ali Nevzat Açıkgöz: “İddia ediyorum ki, iki yıl ülkemizde yolsuzluk ve hırsızlık yapılmasın, ülkemiz ekonomik açıdan şahlanma dönemine girecektir.” (Oğuzeli Gazetesi, Bucak- Burdur 10 Eylül 2009)
***
Dr. Osman Köseoğlu’dan

dört Burdur fıkrası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur fıkralarını gündeme taşıyan, Burdur merkezde yaşayan yeğenim gazeteci-teknoloji uzmanı Hüseyin Kayacan. Bendenizin de birkaç fıkralık ilavem oldu. Bursa’da yaşayan, hemşehrim uzman Veteriner Dr. Osman Köseoğlu bana kendisinin derlediği, ürettiği dört yeni Burdur fıkrası gönderdi. Bunlar sırasıyla efendim:
18- GAYNA CAVIRIN BAZARI GAYNA..
ÇUVALDIZI BULAN BULDU
Burdur’un çevre köylerinden birinde yaşayan bir delikanlı, Çavdır pazarına gider. Vakit erken olduğundan, Pazar yerine satıcılardan, alışverişçilerden henüz-gelen giden yoktur.
Geçen haftaki satıcılardan birisinin düşürdüğü, kaybettiği bir çuvaldız bulur ve kuşağına iliştirir delikanlı. Pazarcılar gelinceye kadar, o tarihlerde aynı gün 600–700 metre yukarıda, yüksekçe bir yerde kurulan, hayvan pazarına giden, hayvan pazarını geçerken aşağıdaki pazar yeri kalabalıklaşmaya başlar.
Bizim delikanlı herkesin, bulduğu o çuvaldızı aradığını zannederek; “Gayna cavırın bazarı gayna, çuvaldızı bulan buldu” diye söylenir.
19. HIRLI KERHANECİ OLMASAN G. TÜNE BU ÇAPIT DOLANMIŞ KAZIĞI SOKMAZLARDI
Her pazartesi, Burdur’a bağlı Çavdır’da pazar kurulur. Çavdırlıların su gereksinimlerini mahalle çeşmelerinden karşıladığı yıllardır. Pazara gelenler ise ya testi ile su satarlar, kar şerbeti satanlarla veya pazara yakın su sarnıcıyla ihtiyaçlarını giderirlerdi.
Sarnıç, Çavdır’ın birkaç km. yukarısındaki Karaköy’den gelen ve gecenin ayazını yemiş derenin ayazını yemiş, derenin suyu ile sabah olmadan hayırseverlerce doldurulurdu. Musluğun henüz yaygınlaşmadığı dönemlerdir. Tas yerine de ağaçtan oyulmuş, saplı ‘susak’ denilen bir kap kullanılmakta, sarnıçda musluk görevini kazık biçiminde bez dolanmış bir tıkaç görmektedir.
Bir elinde susağı alıp hafifçe çömelerek tıkacı diğer eliyle çekince dopdolu olan sarnıçtan fışkıran suyla üstü başı fena halde ıslanan köylünün, öfkeyle: “Hırlı kerhaneci olmasan, G.tüne bu kazığı sokmazlardı” şeklindeki seslenişi, dikkat çekicidir.
20.KUMANDANIM BENİ DÖĞECEKSENİZ DÖĞÜN DE..
Geçmiş yıllarda, Burdur’un Tefenni ilçesine bağlı köylerden birinden, saf biri şahitlik için karakola çağırılır. Köylülerden birisi ona;
-“Karakola geleni, niçin çağırırlırsa çağrılsın, kesinlikle döğmeden bırakmazlar” diye hatırlatmada bulunur.
Şahitlik için karakola giden bizim köylü, çağıracaklar diye ikindiye kadar bekler. Ne çağıran var, ne döğen. Sonunda onbaşının karşısına hazırolda dikilir:
- “Başefendi, beni döğcekseniz döğünde, köyüme döneyim. İşim, kaydım var benim” diyerek bekleme süresini sonlandırmak ister.
21.YUMURTA İÇİN KARIMI DÖĞÜLÜR-BEN HEM AKINI YERİM HEM SARISINI
Burdur’un, Tefenni ilçesine bağlı Başpınar köyünden tarla komşusu iki çiftci, ilkbaharda öküzlerini karasabana koşmuşlar, tarlalarını sürmektedirler. İkisinin de kuşluk azıklarını, birinin çocuğu getirmiştir. Öküzlerini dinlendirmek için otlağa salıyorlar.
Eşleri ikisine de ikişer yumurta ile birer demetcik soğan göndermişler. İkisi de sonradan rahmetli olanlardan uyanık Ali dayı;
-“Eve varınca ben bu karının kemiklerini kırmazsam, banada Ali demesinler. Benim, yumurtanın akını hiç sevmediğimi bildiği halde gine yumurta yollamış” diyerek kükremiş.
Safça olan Mehmet amca, “Oğlum Ali, ben yumurtanın hem sarısını yerim, hem akını. Zararı yok, sen sarılarını, ben de aklarını.. İnsan yumurta akı için karısının kemiklerini kırmaya mı kalkar” diye cevap verir. (Haziran 2009)
GÜNÜN SÖZÜ: Burdur Cumhuriyet Başsavcısı Ali Nevzat Açıkgöz: “İddia ediyorum ki, iki yıl ülkemizde yolsuzluk ve hırsızlık yapılmasın, ülkemiz ekonomik açıdan şahlanma dönemine girecektir.” (Oğuzeli Gazetesi, Bucak- Burdur 10 Eylül 2009)
***
Ömer Erhalim’in şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimizin şiir dünyalarındaki gezintimin yıllardır devam edişi, beni alıp yılların gerilerine götürüyor zaman zaman.
Bugün şiirlerinin mısraları arasında gezeceğim, şiir dünyası hakkında tespitlerde bulunmaya çalışacağım şairimiz, İzmir ilimiz merkezinde yaşayan Ömer Erhalim. O, şiirimizin farklı türleriyle, farklı denemeleriyle dikkat çeken isim ve imzalarılarımızdan biri. Zamanla önde gelenleri arasında yeralacak.
Akrostiş denemeleri klasikleşmiş, mısraların ilk harflerinden altalta getirilmiş kelimelerden oluşmuyor. Mısraların ortalarındaki, belirli kelimelerin ilk harflerinin yanyana, altalta getirilmesiyle ortaya çıkan akrostişler oluyor bunlar.
Ayrıca Ömer Erhalim, “Dilin marifeti” başlıklı şiirinde, tek kelimeyle başlıyor, ilk mısra tek kelimeyle başlayarak, ikinci mısra iki kelimeyle, böyle mısra sayısı arttıkça kelime sayısıda artarak gidiyor. Ortada bir yerde kelime sayısı doruğa ulaşıyor, yani kesiliyor.. Başlangıçta olduğu gibi, birer kelime eksilmesiyle devam eden mısralar, en sonda tek kelimeye iniyor. Yani tek kelimeyle başlıyan şiir kelime artışıyla yükselmesini donduruyor, durduruyor, azalma başlıyor sonuçta tek kelimeye düşülüyor, iniliyor.
Bu özelliklerle, bu güzelliklerle okurların karşısına çıkıyor Ömer Erhalim.
Sevgiyi, aşkı, tasavvufi duyguları, kırgınlıkları, kızgınlıkları, sistemleri teker teker masa üstüne yatırıyor, bunların içinde yaşıyor, evet ve hayırlarıyla cevaplandırıyor Ömer Erhalim. “Alemler Sultanı” başlıklı, adlı şiirinin ilk dörtlüğünde şöyle seslenmekte şairimiz:
- Gönül gözü ile bak açık görünür alem,
- Gördüğün her ne varsa, onu yazmış hep kalem,
- Eksik yok, yaratılan eksiklidir bak gören,
- İmtihan dünyasıdır sevinçten varsa elem.
Bazen güller derer, bazen “attım seni” diye kararlılığını belirtir. Müsibetlerden kurtulup, mutluluklara doğru koşar. İlk adının “aşk” olduğunun altını çizer. Vatan, bayrak aşkı büyüktür yüreğinde. Annesini özler içten, derinden. Dostlarıyla birarada olur bazen. “Sen şair olamazsın” diye değerlendirme ve kesin kararlılığını ortaya koyar Ömer Erhalim. Ve yazımın başında belirttiğim mısralar arasındaki bazı kelimelerin ilk harflerinden şekillendirdiği akrostiş örneğini “İsa Kayacan’a Ömer’den” başlıklı şiirinde verir.
İSA KAYACAN’a ÖMER’den
İlahi bir emirdir Sevmelisin insanı
Aşkla yaratmış tanrım Kainatta her canı
Amacına ulaşmak Yaşamın bir oyunu
Anla artık sen bunu Cihana değer sonu
Anılırsın yaşarsan Nadide bir hayatı
Ağlamalı ardından Övüp sen gibi zatı
Mutluluk duymalı En yakın dostların
Ruhlara hitabıdır Dünden bıraktıkların
Emelimiz olmalı Nimetlere şükretmek
Her nefesi son nefes bilip hakkı zikretmek
GÜNÜN SÖZÜ: Burdur Cumhuriyet Başsavcısı Ali Nevzat Açıkgöz: “İddia ediyorum ki, iki yıl ülkemizde yolsuzluk ve hırsızlık yapılmasın, ülkemiz ekonomik açıdan şahlanma dönemine girecektir.” (Oğuzeli Gazetesi, Bucak- Burdur 10 Eylül 2009)

Hiç yorum yok: