Şair-Yazar İsa Kayacan’a yazılan şiirler
Nail TAN
“Edebiyatımızda önemli kişilere şiir yazma geleneği ne zaman başladı?” sorusuna cevap vermek kolay değilse de zor da görünmüyor…
Arap ve Farsların geliştirdikleri; Selçuklu, Osmanlı ve Asya Türk devletlerinin de benimsedikleri Divan Edebiyatında bu geleneğin temeli atılmıştır denilebilir. Divan şiirinde her şairin başta gelen görevi; yüce Allah’ın birliğini dile getirme, övme, yakarma (Tevhid, Münacaat,/Münacât) ile Peygamber Efendimizi övme (Nât / Naat) şiirleri yazmaktı. Divanlar, bu şiirlerle başladı. Baş görevini yerine getirip şairliği kabul gören divan şairleri padişah, sadrazam, vezir, şeyhülislam ve büyük bilginleri öven “Mehdiye” adı verilen şiirler yazarlardı. Padişahların hayatını, seferlerini anlatan “Şahname” adlı uzun manzum eserler ortaya konulmuştu. Hakkında şiir yazılan kişi, gelirine göre altın dolu keselerle şairi ödüllendirirdi. Divan şairlerinin en önemli geçim kaynakları bu bahşişlerdi. Divan şairlerinin, 4 Halife’yi, din ve tarikat ulularını öven medhiyeler de yazmalarının yanı sıra zaman zaman ayıp sayılmasına rağmen kendilerini övdükleri, “Fahriye” denilen şiirler yazdıkları da görülürdü. Divan şiirimizde baştan sona bir şairin medhedildiği bir şiir yoktur, diyebilirim. Çünkü, din uluları ve devlet görevlileri dışındaki kişileri övme ayıp sayılırdı. Divan şairleri, halk şairlerini sevmezlerdi. Halk şairleri de birbirleriyle ilgili övgü şiirleri söylememişlerdi. Sadece, “Şairname” denilen destanlarda beğendikleri, saygı duydukları şairlerle ilgili çok kısa takdir duygularını belirtmişlerdir. Oysa anonim destan şiirinde destan kahramanlarını övme, soylama eski bir gelenektir.
Divan şiirimizde şairlerin birbirlerine değer vermeleri, bir çeşit övmeleri nazîre (benzek), tanzîr, tahmis, tesdis, taştîr ve tazmîn yazmak şeklinde kendisini gösterirdi. Şair, beğendiği meslektaşının şiirlerine aynı ölçü, kafiye veya redifi kullanarak nazîre yazardı. Divan şairleriyle ilgili birçok “nazîre mecmuası” bulunmaktadır. Tanzîr (bir şiirin anlam ve şekil bakımından benzerini yazma), tahmis (beğenilen beyitin üzerine aynı ölçü ve kafiyeyle üç mısra ekleme, muhammes / beşleme şiir yazma), tesdis (beğenilen beyitin üzerine aynı ölçü ve kafiyeyle dört mısra daha ekleyip müseddes / altılama şiir yazma), taştîr (ekleme mısraları beyitin üstüne değil mısra arasına yerleştirme yoluyla şiir yazma) ve tazmîn (başka şaire ait bir mısra ve beyti tamamlama), diğer takdir yollarıydı. Şiirlerine nazîre yazılmayan, beyitleri tahmis, tesdis, taştîr ve tazmîn edilmeyen divan şairlerinin sanat yönünden zayıf oldukları görüşü yaygındı.
Cumhuriyet dönemi öncesi âşık ve tekke edebiyatımızda, bir şairin baştan sona övüldüğü bir şiire rastlamadım diyebilirim. Alevî-Bektaşî halk şiirinde ehl-i beyt, Hz. Ali, 12 İmam ve Hacı Bektaş Velî birçok şiirde övülmüştür.
Ülkemizde yaygın biçimde kişilere şiir yazma geleneği, “Batı Edebiyatı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı” döneminde ortaya çıkmıştır denilebilir. Batı edebiyatında, şahıslara şiir yazılması veya saygı duyulan kişilere şiir ithaf edilmesi geleneği vardı. Cumhuriyet döneminde demokrasinin ve laikliğin benimsenmesi sonucu, sultan, önemli devlet adamları ve din büyüklerinin övülme tekeli şairlere, yazarlara hatta sıradan devlet görevlilerine kadar indi. Balkan, I. Dünya ve Kurtuluş Savaşı’nı yaşayan yüce milletimizin şairleri, şehit ve gazilerini, kahramanlarını öven yüzlerce şiir yazdılar. Devletimizin kurucusu büyük Atatürk, hakkında en çok şiir yazılan Türk oldu. Millî Edebiyat akımına mensup şairler; tarihî şahsiyetlerimize, eski şair ve bilginlerimize dair şiirler kaleme aldılar. “Türk Yenilik Şiiri” şairleri artık birbirini takdir eden şiirler de yazmaya başladılar. Cumhuriyet dönemi Türk şiirimizde Atatürk, Hz. Ali, Hacı Bektaş Velî, Mevlânâ, Yunus Emre, Nasreddin Hoca, Mimar Sinan, Hatayî, Pir Sultan Abdal ve Âşık Veysel, hakkında en çok şiir yazılan kişilerdir denilebilir.
Cumhuriyet dönemi halk şairlerimiz, başta yüce Atatürk olmak üzere devlet büyükleri, şair ve yazarlar, bilginler hakkında bol bol övgü şiirleri söylemişlerdir. Halk kültürümüzdeki “okşama” (çocuk okşama, gelin-damat okşama / övme), güzelleme geleneği âşık edebiyatına da yansımıştır. Azerbaycan’da gelin ve damat okşamasına “tarifname” deniyor.
Şairin parası-pulu, varsıllığı-yoksulluğu, övgüsü-yergisi kısacası her şeyi şiirdir. Sevdiği, saygı duyduğu bir şahsa verebileceği yegâne hediye, bir şiirdir. Bu yüzden gerek “Türk Yenilik Şiiri” gerekse “Halk Şiiri” şairleri, bol bol şahısları öven, bazen de yeren şiirler yazmışlardır. Ülkemizin sevilen, sayılan gazeteci ve yazarlarından, şair İsa Kayacan, kendisine duyulan sevgi saygının karşılığının bir bölümünü elbette şiir olarak alacaktı. Şair dostları, başka türlü nasıl ifade edebileceklerdi duygularını, düşüncelerini?
Kayacan’ın 128. kitabı Bana Yazılan Şiirler (Ankara 2010, 288 s.)’de 130 şair / halk ozanına ait 242 şiir bulunuyor. Rekor sayılabilecek bir birikim. Kültür ve Turizm Bakanlığındaki halk kültürüyle ilgili başkanlık, genel müdürlük görevim sırasında pek çok halk şairi hakkımda bir şiir yazıp getirmişti. Ancak, bunların sayısı hiçbir zaman elliyi geçmedi. Görevimden dolayı yazıldığını bildiğimden bir dosyada bile toplamayı gereksiz görüp attım. Nitekim, emekli olduktan sonra hiçbir halk şairi bana övgü şiiri yazmadı. Yanılmamıştım. Kayacan’ın şairlerle böyle bir ilişkisi olmadığı için, hakkında yazılanlar samimi, içten gelen sevgi ifadeleridir.
Kayacan hakkında şiir yazan, şiir ithaf eden şairler içinde, şairliği edebiyat çevrelerince onaylanmış ünlü şairler çoğunlukta. Bir bölümünün adlarını sayalım:
a. Türk Yenilik Şiiri Şairleri: Sabahattin Çankaya, İ. Agâh Çubukçu, H. Rıdvan Çongur, Feyzi Halıcı, Ahmet Tufan Şentürk, Abdullah Satoğlu, Hüseyin Yurdabak, Hayati Vasfi Taşyürek, Enver Tuncalp, Ünal Şöhret Dirlik, Osman Baş, Gardaş Alişoğlu, T. Turan Atasever, Mustafa Ceylan, Abdülkadir Güler, Kemal Petricli, Vedat Fidanboy, İsmail Kara, Tayyar Tahiroğlu, Mansur Ekmekçi, Musa Elitaş, Şakir Susuz, Sevgi Balın, Nazile Demir, Rabia Gölbaşı.
b. Halk Şairleri: Ali Çatak, Kemalî Bülbül, Mustafa Bilir, Mahmut Akay, Zeki Erdali, Şemsettin Kubat, Durşen Mert, Alaaddin Oben, Ali Anbarcı, Türkmen Ozanı.
Kayacan, kitabının ikinci bölümünü 2002 yılında kaybettiği eşi Sabahat Kayacan’a ayırmış. Bu bölümde, eşiyle ilgili yazı ve şiirler bulunuyor. Şiirler içinde, kendisinin üç şiiri eşine duyduğu sevgiyi ölümsüzleştiriyor.
Üçüncü bölümü, yazar kendisine tahsis etmiş. 98. kitabından sonraki kitaplarından bazılarının kapakları, bestelenen şiirlerinin notaları, İngilizceye çevrilen şiirleri, yazarların gözü ve kalemiyle İsa Kayacan, İsa Kayacan’ın yayımlanacak sıradaki kitapları (9 kitap) alt başlıkları altında yazarın yakın yıllardaki çalışmaları sergilenmiş.
Kayacan, son sayfada (288) bize dokuz kitap daha yazmakta olduğu bilgisini vermiş. Çok sevindik. Yazdığı sürece sağlığını koruduğunun, ömrünü uzattığının bilincinde olduğunu biliyoruz. Dileriz kalemi elinden hiç düşmesin. 150. kitabı hakkında da Tanrı izin verirse birkaç satır yazmak isterim.
Nail TAN
“Edebiyatımızda önemli kişilere şiir yazma geleneği ne zaman başladı?” sorusuna cevap vermek kolay değilse de zor da görünmüyor…
Arap ve Farsların geliştirdikleri; Selçuklu, Osmanlı ve Asya Türk devletlerinin de benimsedikleri Divan Edebiyatında bu geleneğin temeli atılmıştır denilebilir. Divan şiirinde her şairin başta gelen görevi; yüce Allah’ın birliğini dile getirme, övme, yakarma (Tevhid, Münacaat,/Münacât) ile Peygamber Efendimizi övme (Nât / Naat) şiirleri yazmaktı. Divanlar, bu şiirlerle başladı. Baş görevini yerine getirip şairliği kabul gören divan şairleri padişah, sadrazam, vezir, şeyhülislam ve büyük bilginleri öven “Mehdiye” adı verilen şiirler yazarlardı. Padişahların hayatını, seferlerini anlatan “Şahname” adlı uzun manzum eserler ortaya konulmuştu. Hakkında şiir yazılan kişi, gelirine göre altın dolu keselerle şairi ödüllendirirdi. Divan şairlerinin en önemli geçim kaynakları bu bahşişlerdi. Divan şairlerinin, 4 Halife’yi, din ve tarikat ulularını öven medhiyeler de yazmalarının yanı sıra zaman zaman ayıp sayılmasına rağmen kendilerini övdükleri, “Fahriye” denilen şiirler yazdıkları da görülürdü. Divan şiirimizde baştan sona bir şairin medhedildiği bir şiir yoktur, diyebilirim. Çünkü, din uluları ve devlet görevlileri dışındaki kişileri övme ayıp sayılırdı. Divan şairleri, halk şairlerini sevmezlerdi. Halk şairleri de birbirleriyle ilgili övgü şiirleri söylememişlerdi. Sadece, “Şairname” denilen destanlarda beğendikleri, saygı duydukları şairlerle ilgili çok kısa takdir duygularını belirtmişlerdir. Oysa anonim destan şiirinde destan kahramanlarını övme, soylama eski bir gelenektir.
Divan şiirimizde şairlerin birbirlerine değer vermeleri, bir çeşit övmeleri nazîre (benzek), tanzîr, tahmis, tesdis, taştîr ve tazmîn yazmak şeklinde kendisini gösterirdi. Şair, beğendiği meslektaşının şiirlerine aynı ölçü, kafiye veya redifi kullanarak nazîre yazardı. Divan şairleriyle ilgili birçok “nazîre mecmuası” bulunmaktadır. Tanzîr (bir şiirin anlam ve şekil bakımından benzerini yazma), tahmis (beğenilen beyitin üzerine aynı ölçü ve kafiyeyle üç mısra ekleme, muhammes / beşleme şiir yazma), tesdis (beğenilen beyitin üzerine aynı ölçü ve kafiyeyle dört mısra daha ekleyip müseddes / altılama şiir yazma), taştîr (ekleme mısraları beyitin üstüne değil mısra arasına yerleştirme yoluyla şiir yazma) ve tazmîn (başka şaire ait bir mısra ve beyti tamamlama), diğer takdir yollarıydı. Şiirlerine nazîre yazılmayan, beyitleri tahmis, tesdis, taştîr ve tazmîn edilmeyen divan şairlerinin sanat yönünden zayıf oldukları görüşü yaygındı.
Cumhuriyet dönemi öncesi âşık ve tekke edebiyatımızda, bir şairin baştan sona övüldüğü bir şiire rastlamadım diyebilirim. Alevî-Bektaşî halk şiirinde ehl-i beyt, Hz. Ali, 12 İmam ve Hacı Bektaş Velî birçok şiirde övülmüştür.
Ülkemizde yaygın biçimde kişilere şiir yazma geleneği, “Batı Edebiyatı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı” döneminde ortaya çıkmıştır denilebilir. Batı edebiyatında, şahıslara şiir yazılması veya saygı duyulan kişilere şiir ithaf edilmesi geleneği vardı. Cumhuriyet döneminde demokrasinin ve laikliğin benimsenmesi sonucu, sultan, önemli devlet adamları ve din büyüklerinin övülme tekeli şairlere, yazarlara hatta sıradan devlet görevlilerine kadar indi. Balkan, I. Dünya ve Kurtuluş Savaşı’nı yaşayan yüce milletimizin şairleri, şehit ve gazilerini, kahramanlarını öven yüzlerce şiir yazdılar. Devletimizin kurucusu büyük Atatürk, hakkında en çok şiir yazılan Türk oldu. Millî Edebiyat akımına mensup şairler; tarihî şahsiyetlerimize, eski şair ve bilginlerimize dair şiirler kaleme aldılar. “Türk Yenilik Şiiri” şairleri artık birbirini takdir eden şiirler de yazmaya başladılar. Cumhuriyet dönemi Türk şiirimizde Atatürk, Hz. Ali, Hacı Bektaş Velî, Mevlânâ, Yunus Emre, Nasreddin Hoca, Mimar Sinan, Hatayî, Pir Sultan Abdal ve Âşık Veysel, hakkında en çok şiir yazılan kişilerdir denilebilir.
Cumhuriyet dönemi halk şairlerimiz, başta yüce Atatürk olmak üzere devlet büyükleri, şair ve yazarlar, bilginler hakkında bol bol övgü şiirleri söylemişlerdir. Halk kültürümüzdeki “okşama” (çocuk okşama, gelin-damat okşama / övme), güzelleme geleneği âşık edebiyatına da yansımıştır. Azerbaycan’da gelin ve damat okşamasına “tarifname” deniyor.
Şairin parası-pulu, varsıllığı-yoksulluğu, övgüsü-yergisi kısacası her şeyi şiirdir. Sevdiği, saygı duyduğu bir şahsa verebileceği yegâne hediye, bir şiirdir. Bu yüzden gerek “Türk Yenilik Şiiri” gerekse “Halk Şiiri” şairleri, bol bol şahısları öven, bazen de yeren şiirler yazmışlardır. Ülkemizin sevilen, sayılan gazeteci ve yazarlarından, şair İsa Kayacan, kendisine duyulan sevgi saygının karşılığının bir bölümünü elbette şiir olarak alacaktı. Şair dostları, başka türlü nasıl ifade edebileceklerdi duygularını, düşüncelerini?
Kayacan’ın 128. kitabı Bana Yazılan Şiirler (Ankara 2010, 288 s.)’de 130 şair / halk ozanına ait 242 şiir bulunuyor. Rekor sayılabilecek bir birikim. Kültür ve Turizm Bakanlığındaki halk kültürüyle ilgili başkanlık, genel müdürlük görevim sırasında pek çok halk şairi hakkımda bir şiir yazıp getirmişti. Ancak, bunların sayısı hiçbir zaman elliyi geçmedi. Görevimden dolayı yazıldığını bildiğimden bir dosyada bile toplamayı gereksiz görüp attım. Nitekim, emekli olduktan sonra hiçbir halk şairi bana övgü şiiri yazmadı. Yanılmamıştım. Kayacan’ın şairlerle böyle bir ilişkisi olmadığı için, hakkında yazılanlar samimi, içten gelen sevgi ifadeleridir.
Kayacan hakkında şiir yazan, şiir ithaf eden şairler içinde, şairliği edebiyat çevrelerince onaylanmış ünlü şairler çoğunlukta. Bir bölümünün adlarını sayalım:
a. Türk Yenilik Şiiri Şairleri: Sabahattin Çankaya, İ. Agâh Çubukçu, H. Rıdvan Çongur, Feyzi Halıcı, Ahmet Tufan Şentürk, Abdullah Satoğlu, Hüseyin Yurdabak, Hayati Vasfi Taşyürek, Enver Tuncalp, Ünal Şöhret Dirlik, Osman Baş, Gardaş Alişoğlu, T. Turan Atasever, Mustafa Ceylan, Abdülkadir Güler, Kemal Petricli, Vedat Fidanboy, İsmail Kara, Tayyar Tahiroğlu, Mansur Ekmekçi, Musa Elitaş, Şakir Susuz, Sevgi Balın, Nazile Demir, Rabia Gölbaşı.
b. Halk Şairleri: Ali Çatak, Kemalî Bülbül, Mustafa Bilir, Mahmut Akay, Zeki Erdali, Şemsettin Kubat, Durşen Mert, Alaaddin Oben, Ali Anbarcı, Türkmen Ozanı.
Kayacan, kitabının ikinci bölümünü 2002 yılında kaybettiği eşi Sabahat Kayacan’a ayırmış. Bu bölümde, eşiyle ilgili yazı ve şiirler bulunuyor. Şiirler içinde, kendisinin üç şiiri eşine duyduğu sevgiyi ölümsüzleştiriyor.
Üçüncü bölümü, yazar kendisine tahsis etmiş. 98. kitabından sonraki kitaplarından bazılarının kapakları, bestelenen şiirlerinin notaları, İngilizceye çevrilen şiirleri, yazarların gözü ve kalemiyle İsa Kayacan, İsa Kayacan’ın yayımlanacak sıradaki kitapları (9 kitap) alt başlıkları altında yazarın yakın yıllardaki çalışmaları sergilenmiş.
Kayacan, son sayfada (288) bize dokuz kitap daha yazmakta olduğu bilgisini vermiş. Çok sevindik. Yazdığı sürece sağlığını koruduğunun, ömrünü uzattığının bilincinde olduğunu biliyoruz. Dileriz kalemi elinden hiç düşmesin. 150. kitabı hakkında da Tanrı izin verirse birkaç satır yazmak isterim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder