Prof. Dr. İSA KAYACAN
Elazığ ilimizle ilgili değerlendirmelerde, ilk sıraya gelip oturan, Elazığ ilimizle bütünleşen, “Uluslararası Hazar Şiir Akşamları”nın 19 ncusu 22-25 Eylül 2011 tarihleri arasında, 4 günlük sürede gerçekleştirildi.
Elazığ yöneticileri, bu ilimizin aydınları, Valiliğin himayelerinde, Valilik, Belediye Başkanlığı, Fırat Üniversitesi Rektörlüğü, Sanayi ve Ticaret Odası Başkanlığı gibi onlarca kuruluş, pek çok yazar, şair ve araştırmacı, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü koordinatörlüğünde yürütülen, Türkiye’de birinci sırada olma başarısını sürdüren bir organizasyon, ismini Atatürk’ün verdiği Hazar Gölü’nden alan, Uluslararası Hazar Şiir Akşamları. Elazığ Valisi Muammer Erol, Belediye Başkanı Süleyman Selmanoğlu, Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Feyzi Bingöl başta olmak üzere Tertip Komitesinde görev yapanlardan bazıları; Tahsin Öztürk, Özcan Yalçın, Seyfettin Bahçeci, Bedrettin Keleştimur, Şener Bulut, Günerkan Aydoğmuş, Şükrü Kacar, Rıdvan Dağlar, Hadi Önal, M.Şükrü Baş, Selahattin Yazar, Yahya Teksarı (vd.) olarak sıralanıyor.
Elazığ, Uluslararası Hazar Şiir Akşamları programları çerçevesinde, Türk Dünyasına Hizmet Ödülleri de veriliyor. 2011 yılında, Mustafa Cemiloğlu’na verildi bu Türk Dünyasına Hizmet Ödülü. Mehmet Akif’i şiirle en iyi anlatan öğrencilerde ödüllendirildiler.
Milli şairimiz, İstiklâl Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy anısına düzenlenen 2011 Hazar Şiir Akşamları programları içinde, Mehmet Akif Ersoy’un bilinen ve bilinmeyen yönlerinin anlatıldığı pek çok konferans ve panel gerçekleştirildi. Konuşmacılar; Vehbi Vakkasoğlu, Prof. Dr. İsmail Çetişli, (Yönetici: Prof. Dr. Esma Şimşek), Prof. Dr. Nazım H.Polat, Doç. Dr. Ersin Özarslan, Prof. Dr. Nurullah Çetin, Mehmet C.Çiftçi güzeli, Mustafa Karakaya olarak görüldü. 19.Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarına, Azerbaycan’dan Zalimkhan Yaguplu, Kosova’dan Zeynal Bekşaç, Kırgızistan’dan Omar Sultanova, Kazakistan’dan Duken Massımkhanuly, Çuvaşistan’dan, Ilia Ivanov, Özbekistan’dan Bobokhon Sharıpov, Suriye’den Momammad Mauloud Fakı, Tataristan’dan Rofat Salakov vd. katılımlarıyla renk kattılar. Bedirhan Gökçe programı ilgiyle izlendi.
Türkiye’den; Nahide Gökbudak, Nurullah Genç, A. Vahap Yazgan, F. Ahmet Bahadır, Abdulvahap Dağkılıç, Kalender Yıldız, Nurettin Durhan, Mehmet Özdemir, T. Erdoğan Şahin, Celâl Oymak, Bestami Yazgan, Hasan Akçay, İsa Kayacan, Yusuf Dursun, Hadi Önal, Şükrü Kacar, Süleyman Karacabey, Köksal Akçalı, M. Ferit Yıldız, Nevzat Türkten, Yakup Deliömeroğlu, V. Mithat Yılmaz, Süreyya Kaya vd..
19.Uluslararası Hazar Şiir Akşamları (2011) programları içinde, Bizim Külliye, Çıngı, Değirmen, Edebdağ, Erciyes Dergilerinin temsilcilerinin katıldığı değerlendirme toplantısında, dergiciliğimiz enine boyuna tartışıldı. Karakoçan, Kovancılar, Baskil, Palu, Sivrice, Keban ilçelerine (yedişer kişilik) şairlerin oluşturduğu gruplar giderek bu ilçelerimizdeki öğrenci, halk ve yöneticilerle sanat- şiir sohbeti yapıldı.
Hazar Şiir Akşamları programı, Vali Muammer Erol, Belediye Başkanı Süleyman Selmanoğlu, Fırat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Feyzi Bingöl, Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Ali Şekerdağ ve Milletvekili Şuay Alpay tarafından kademe kademe, bütün programları itibariyle izlendi. Elazığ’da, sanat ve edebiyata ve Hazar Şiir Akşamlarına verilen önemin ortaya konulması bakımından, Türkiye’de hiçbir ilde ve etkinlikte görülmeyen örnek bir ilgi tablosu ortaya konuldu. İl Kültür ve Turizm Müdürü Tahsin Öztürk ve arkadaşlarının çalışma performansları her türlü takdirin üzerindeydi. FÜ- Devlet Konservatuarı THM Topluluğunun Konseriyle Çanakkale yeniden yaşandı.
Burada bir tespitimi kaydetmeliyim, nakletmeliyim: 19.Uluslararası Şiir Akşamları programları içerisinde okunan, seslendirilen şiirlerin pek çoğunda, şiirle nesir, nesirle konuşma, anlatım karışıklığı yaşandı. Yani, mısralardan satırlara, satırlardan mısralara koşulmada, zaman zaman acele edildiği görüldü.
Katılım Belgesi: Mehmet Akif Ersoy anısına; 19.Uluslararası Hazar Şiir Akşamları (22-25 Eylül 2011- Elazığ- Türkiye) Sayın, Prof. Dr. İsa Kayacan; Türk Dünyasının gönül ve kültür birlikteliğinin sesi, Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarına katılımınız ve katkılarınızdan dolayı teşekkür eder saygılarımı sunarım (Muammer Erol, Elazığ Valisi)
***
Prof. Dr. Mustafa CEMİLOĞLU |
Kırım Tatarları’nın Efsanevi lideri:
Prof. Dr. Mustafa Cemiloğlu
Prof. Dr. İSA KAYACAN
O bir lider, o bir toparlayıcı, o bir kahraman, o bir örnek şahsiyet, o bir sabır timsali, o bir Mustafa Cemiloğlu: 13 Kasım 1943 tarihinde Kırım’da doğdu. Mayıs 1944’de vatan haini damgasıyla halkla beraber Orta Asya’ya sürgün edildiler. Ailesi Özbekistan’da Andican Bölgesindeki köye sürüldü. Çocukluğu orada geçti.
1955 yılında oradan göç ettiler, Taşkent şehrine yakın bir kasabaya geldiler. Mustafa Cemiloğlu 1956 yılında Rus dilinde ortaokulu bitirdi. Taşkent Üniversitesi Arap Dili ve Edebiyatı Fakültesine girmek istedi. Orada kendisine açıkça; “Bu Fakülteye Kırım Tatarları, yani Sovyetlere sadık olmayan milletin mensuplarını almıyoruz” denilince yıkıldı, kahroldu. Fabrikaya işçi olarak girdi.
1961 yılında arkadaşlarıyla birlikte Taşkent’te “Kırım Tatar Gençleri Milli Teşkilatı”nın kuruluşuna öncülük etti. Bir hafta sonra teşkilatın önderini tevkif ettiler. Mustafa Cemiloğlu da işten çıkarıldı. 1962 yılında Taşkent Sulama ve Ziraat Mekanizasyon Enstitüsüne kaydoldu. Üç yıl sonra KGB’nin talebiyle buradan çıkarıldı. “Kırım’da XII-XVIII. Yüzyıllarda Türk Medeniyeti” adlı makalesini dağıttığı, öğrencilerin fikirlerini bozduğu gerekçe gösterildi. Rus ordusuna asker alınmak istendi. Reddetti, gitmedi. 1969 yılında yeniden tutuklandı.
Yazdığı makalelerle, Sovyetlerin milli siyasetlerini lekelediği gerekçe gösterilerek, sürekli izlendi, İlya Gabay’la birlikte Taşkent mahkemesi kararıyla 3 yıllık ağır çalışma kampına gönderildi.
1974 yılında üçünçü kez tutuklandı, bir yıl süreyle Sibirya’daki ağır çalışma kampına gönderildi. Serbest bırakılmasına üç gün kala, hakkında yeniden dava açıldı. Kampdaki süresi uzatıldı. Gerekçesi, Sovyetlere karşı propaganda yapması, kamptan yazdığı mektuplarla Sovyet siyasetini lekelemesi. Açlık greviyle proteste etti. Açlık grevi 303 gün sürdü. Andrey Saharov, Petro Grigorenko gibi isimler, Mustafa Cemiloğlu’nun serbest bırakılması yönünde Birleşmiş Milletler Teşkilatına başvuruda bulundular. Türkiye’de de Mustafa Cemiloğlu lehine yürüyüşler düzenlendi. Bu yürüyüşlere Türkiye’deki Kırım Türkleri aktif olarak katıldı. Tüm bunlara rağmen, Omsk şehrinde yeniden yargılandı. Yeniden mahkum edildi. Mahkumiyetini geçirmek için Çin sınırına yakın olan Primorski kampına gönderildi. Sonra Taşkent’e getirildi, açık gözetim altında tutuldu. 1979 yılında açık gözetim şartlarını bozduğu gerekçesiyle yine hapsedildi. 4 yıl süreyle Yakutistan’a sürgüne gönderildi.
Sonra Kırım’a getirildi, üç gün sonra Kırım’dan Özbekistan’a sürgün edildi. 1983 yılı Kasım ayında yeniden tutuklandı. Üç yıl süreyle Magadan şehrine 45 kilometre uzaklıktaki ağır çalışma kampına gönderildi.
Magadan kampındaki tutukluluk süresinin sona ereceği günlerde hakkında yeniden dava açıldı. 1986 yılının Aralık ayında Magadan şehir mahkemesinde yargılandı. 3 yıllık meşrut hüküm aldı. Sonra serbest bırakıldı. Mustafa Cemiloğlu toplam 15 yılını sürgünlerde geçirdi. Özbekistan’da Kırım Tatar Milli Hareketi İnisiyatif gruplarının ittifak toplantıları gerçekleştirilmeye başlayınca, bu toplantılarda Kırım Tatar Milli Hareketi Teşkilatı kuruldu, Bu teşkilatın tüzüğü, programı kabul edildi. Mustafa Cemiloğlu bu teşkilatın Başkanlığına getirildi. 1991 yılının Haziran ayında Akmescit şehrinde Kırım Tatar Milli Kurultayı gerçekleştirildi. Bu 1917 yılında Kırım’da geçirilen Kurultay’dan sonra ilk Milli Kurultay olması bakımından önem taşıyordu. Kurultayda Kırım Tatarlarına temsil etmeye ve kararlar almaya yetkili 33 kişiden meydana gelen Milli Meclis kuruldu. Mustafa Cemiloğlu’da bu Milli Meclisin Başkanlığına getirildi. Üç evladı bulunan Cemiloğlu, ailesiyle birlikte Bahçesaray şehrinde yaşıyor. (2011)
***
Abdülvahit KÜZECİ |
Irak Türklerinin Milli Sanatçısı:
Abdülvahit Küzeci
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Irak Türklerinin, Kerküklülerin milli ses sanatçısı, ilk sıralarda yer alan sanatçısı Abdülvahit Küzeci’nin hayatı, kişiliği ve sanatıyla ilgili araştırmalarını değerlendirip, kitaplaştırma çalışmaları içinde bulunan, Abdülvahit Küzeci’nin yeğeni Dr. Şemsettin Küzeci’nin yayın çalışmaları sürerken, bu çalışma içeriğinden bazı karşılaştırmalar yapma fırsatı buldum.
Kerküklü Abdülvahit Küzecioğlu (1925-2007) anısına, TRT Ankara Radyosunca ”Kerkük Türküleri Konseri” düzenlendi. 22 Temmuz 2011 tarihinde saat 19.15’de başlayan müzik yönetmenliğini Ömer Hayri Uzun’un yaptığı, Zeynep Geçer’in hazırlayıp sunduğu “Abdülvahit Küzecioğlu- Kerkük Türküleri Konseri” nde; Adile Kurt Karatepe, Ahmet Tuzlu, Aysun Gültekin, Azize Gürses, Gürsoy Babaoğlu, Hakan Ünal, İhsan Ekber, Mehmet Küzeci, Münevver Özdemir, Salih Turhan, Mehmet Neccar, Ziyat Kalayı, Abdülvahit Küzecioğlu’na ait Kerkük türkülerini seslendirdiler.
Hazırlanmasında, Abdülvahit Küsecioğlu’nun yeğeni Dr. Şemsettin Küzeci’nin de araştırma ve katkılarının bulunduğu konser beğeniyle izlendi.
Biz Abdülvahit Küzecioğlu olarak bilirken, yeğen Dr. Şemsettin Küzeci’den bir düzeltme geldi: Abdülvahit Küzeci.. Yani, Dr. Şemsettin Küzeci’nin hazırladığı kitap-yayın çalışmasında(oğlu) eki kaldırılıyor, Abdülvahit Küzeci olarak değerlendiriliyor.
Kerkük hoyratı ve türkülerini ilk kez Abdülvahit Küzeci’nin sesinden Türkiye’ye duyuran TRT kurumunun, Kerkük türküleri yoluyla Türk varlığını, Türk kamuoyuna tanıtılmasında önemli ve büyük rol oynadığını biliyoruz.
Abdülvahit Küzeci 1925 yılında Kerkük Musalla-Çay mahallesinde doğdu. Küzeci soyadını baba mesleğinden aldı. Küzeci kelimesine (oğlu) eki 1956 yılında Türkiye’ye geldiğinde kendisine verildi. Aslında soyadı Küzeçi’dir. Küzeçi, testici anlamına gelmektedir. Kerkük televizyonunda ve Bağdat Türkmence radyosunda Küzeçi soyadı kullanılmıştır. TRT, THM repertuarında kaynak kişi gösterilen, bazı Türkülerde bile Küzeci olarak kullanıldığı görünmektedir.
Abdülvahit Küzeci, eğitimine İmam Ahmet mahallesinde, Molla Hamdi camisinde, Molla Hamdi Efendi Sakallı yanında Kuran’ı Kerim okuyarak başladı. Yedi yaşındayken Kuran’ı Kerim’i hatmetti ve tecvit öğrendi.
Abdülvahit Küzeci, 1932 yılında ilkokul birinci sınıftayken hocalarının dikkatini çekti, hemen 2. sınıfa konuldu. Müzik öğretmeni Namık Efendi Küzeci’nin sesini beğendiği için kemençesiyle ona eşlik ederek Türkçe marş öğretip, okuttu. 1944 yılında Ortaokuldan mezun olan Abdülvahit Küzeci, Kerkük petrol şirketinde teknisyen olarak çakışmaya başladı. Abdülvahit Küzeci, bu şirkette çalışırken, Dayı Kadir, Mehmet Kalayı ve İlham Merdan ile birlikte bir müzik ekibi kurdu.
Abdülvahit Küzeci, Londra ‘da BBC Radyosunda seslendirdiği türkülerle dikkat çekti. Irak makam yarışmasında birinci, Bağdat radyosunda Türkmenlerin sesi oldu. Taş plakları bulunan Küzeci, 1956 yılında ilk kez Türkiye’ye geldi. Yurttan Sesler programına katıldı. İkinci kez 1958 yılında Türkiye’ye gelen Abdülvahit Küzeci, Nida Tüfekçi ile tanıştı. Türkiye’de pek çok ünlü THM sanatçısı Kerkük Türkülerini seslendirdi.
Abdülvahit Küzeci, 82 yaşında 29 Haziran 2007 tarihinde Kerkük’te hayata gözlerini yumdu. Kerkük Musalla mezarlığında Toprağa verildi.
Dr. Şemsettin Küzeci; “Türkiye’de okunan Kerkük Türküleri özellikle de Abdülvahit Küzeci’nin kaynak kişi olarak gösterildiği TRT-THM repertuarındaki bazı türkülerde nerdeyse Kerkük ağzı bilerek veya bilmeyerek yok edilmekte çalışılmıştır. Müzik bakımından da bazı türküler de ritim hatası bulunmaktadır” diyor.
Burada aklımıza şunlar geliyor: Hadi, Türkiye’deki sanatçılar bu şive farkını anlayamadılar veya anlamakta zorluk çektiler! Ya, Kerkük- Irak çıkışlı olup ta Türkiye’de sanatçılık yapanlar bu farklılıkları neden göremediler, görmediler acaba?
***
Mehmet Savaş YAVUZ |
Burdur’dan:
Mehmet Savaş Yavuz
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur’un Saz ve Söz Ustaları (2) adlı yayınım, kitabım için yapılan araştırmalar ve bu araştırmalara katkılar belirli bir düzen içinde giderken, kitap yayın çalışmalarımın sonuna gelindi.
Bu çercevede teşekkür borçlu olduğum pek çok Burdurlu hemşehrim var. Bugün, biyografisinden sözedeceğim Mehmet Savaş Yavuz’la ilgili bilgilerin bana ulaştırılmasındaki dikkat ve titizliği için, Burdur Ticaret ve Sanayi Odası Basın Danışmanı Gazeteci Ahmet Can’a teşekkür etmek istiyorum öncelikle.
Mehmet Savaş Yavuz: Ankara- 28.09.1966 doğumlu ve anne tarafından Burdurlu olan Mehmet Savaş Yavuz, halen Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı Kurumsal İletişim görevlisi olarak çalışmaktadır (2010-…).
M.Savaş Yavuz, Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu Mezuniyeti (1983- 1987)’nin ardından, kısa dönem askerliğini tamamladı. (1988-1989) Hürriyet Vakfı Erol Simavi Özel İletişim Merkezi Teorik ve Pratik Gazetecilik Eğitimi (1989- 1990) de alan Yavuz, gazetecilik mesleğinin bir çok dalında başarılı çalışmalar yaptı. Askerlik dönüşü, Hürriyet Gazetesi Ekonomi Servisi Hürriyet Vakfı Erol Simavi Özel İletişim Merkezi’ndeki 1 yıl süren eğitimin ardından stajyer muhabir olarak çalıştıktan (1990- 1991) sonra, sırasıyla:
Hürriyet Haber Ajansı Gece Sorumluluğu (1991- 1994). Akdeniz Atılım Gazetesi Yazı İşleri sayfa editörlüğü (1994- 1995). Gazete Ege Yazı İşleri Haber, fotoğraf, redaksiyon (1995-1997).
Hürriyet Haber Ajansı Antalya Bürosunda, Hürriyet Haber Ajansı Bölge Muhabirleri Sorumlusu ve ardından Doğan Haber Ajansı’nın Akdeniz Bölgesi’ndeki 56 Muhabirinin sorumlusu olarak görev yaptı (1997- 2001). Türkiye Gazetesi Antalya baskı tesislerinde yazı işlerinde editör olarak bölge sayfalarının sorumluğunu üstlendi. İhlas Haber Ajansı’nın İstanbul’daki merkezinde yazılı haberler, görüntülü haberler, spor, dış haberler ve istihbarat birimlerinin gece sorumlusu ve yayın editörü olarak çalıştı (2001- 2004). Sabah Gazetesi Antalya Bürosunda Bölge İstihbarat Şefi ve Akdeniz İlavesinde Yazı İşleri Müdürü olarak görev yaptı (2004- 2006).
Burdur Ticaret Borsası’nda basın danışmanı olarak da çalışan (2006-2010) M.Savaş Yavuz, IRFO projesi kapsamında ‘eğiticiler eğitimi’ ve ‘proje hazırlama ve yöntemleri’ konularında eğitim aldı. 2 yıl Akşam Gazetesi’nin Burdur muhabirliğini de yürüten Yavuz, halen Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı Kurumsal İletişim Görevlisi olarak çalışmaktadır (2010-…).
Yeterli düzeyde İngilizce bilen ve sarı basın kartı sahibi (1992) olan M. Savaş Yavuz, evli ve üç çocuk sahibidir.
BİZİM İSA KAYACAN (Ahmet Can)
Kendi Ankara’da kalan,
Gönlü Burdur için yanan,
Şehir, şehir yurdu yazan,
O bizim İsa Kayacan.
Not: İsa Kayacan’a yazılan; 249.şiir, yazan; 134.şair.
***
Zeki EROĞLU |
Burdurlu TSM Sanatçısı: Zeki Eroğlu
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Burdur’un Saz ve Söz Ustaları (I) adlı kitabımdan sonra, 2 ncisinin yayınlanması gereği ortaya çıktı.
İkinci yayın için, değişik kaynaklardan gelen ve sağlanan bilgilerle, “Burdur’un Saz ve Söz Ustaları-2”nin şekillenmesi çalışmalarımın sonuna geldim.
Bu ikinci araştırmamda, Burdur’un değerleri mutlaka yer almalıydı. Bu isim ve imzalardan biri Zeki Eroğlu adlı, değerli hemşerimizdir. Burdur’un önceki dönemlerde Belediye Başkanlığını yapan, şair Çetin Bozcu’nun hatırlatmasıyla, Zeki Eroğlu hocamıza ulaştım. Kendisinden gelen biyografiyi aşağıda sunuyorum:
Zeki Eroğlu: 1944 yılında Burdur’da doğdu. Müziğe olan merakı çocukluk yıllarında başlayan, Cumhuriyet İlkokulunda okurken, öğretmeni İlyas Turgut’tan müzik dersleri almaya başlayan Zeki Eroğlu, toplantı ve gecelerde şarkı söyleyince beğenilmeye başlandı.
Ağabeyisinin memuriyeti nedeniyle ziyarete gittiği Ankara’da birkaç kez sahneye çıktı. O yıllarda, yaşının küçük olması nedeniyle Ankara Radyosunun açtığı sınavlara katılamadı. Burdur’da, kayınpederinin “Celiloğlu Lokantası”da çalışan, Zeki Eroğlu’nun içindeki müzik tutkusu bir türlü dinmek bilmiyordu. Bir yıl sonra, İstanbul’daki akrabalarının yanına misafir olarak gidince, burada müzik dünyasına ilk adımını atarak, özel Konservatuara sınav sonucu katılmaya hak kazandı. Prof. Dr. Alâaddin Yavaşça ve diğer hocalarla çalışma fırsatı buldu. İki yıl kadar devam ederek, askerlik görevini yerine getirmek için, önce Sivas’a, sonra Kayseri’ye gitti. Kayseri’de Doğu Menzil Komutanlığı bandosunda, başarılı çalışmalar yaptı.
Ankara Polis Armoni Muzikasına 1966 yılında girdiği sınavda başarılı oldu, burada çalışmaya başladı. Bir yıl sonra tayini çıkan Zeki Eroğlu, ilk memuriyet hayatına Ankara’da başlamış oldu.
1986 yılına kadar ve Başkomiser rütbesine terfi edene kadar, müzisyen, Polis ve son 6 yılında da topluluğun şefi olarak çalışmalarını tamamladı. Emniyet teşkilatındaki bu görevinin yanı sıra 1982-1986 yıllarında Hacettepe Üniversitesi, Türk Sanat Müziği korosunu çalıştırdı. Öğretim üyesi olarak 4 yıl bu görevini başarıyla yürüten Zeki Eroğlu, 1986 yılında TRT’nin açmış olduğu Yetişmiş Ses Sanatçısı sınavını kazanınca, Ankara’daki her iki görevinden ayrılmak zorunda kaldı.
1986 yılında TRT Erzurum Radyosunda sanatçı olarak çalışmaya başlayan Zeki Eroğlu, burada 5 yıl çalıştıktan sonra, TRT İzmir Radyosuna tayin edildi. Burada, canlı yayın, solo, fasıl Radyo ve TV Programlarını gerçekleştirdikten sonra 2009 yılında emekli oldu. Yaşamını Kuşadası’nda sürdüren, burada da müzik çalışmaları çerçevesinde, TSM Korolarını çalıştıran, konserler veren, özel öğrencilerine ud, kanun ve nota, usul, repertuar dersleri veren Zeki Eroğlu’nun hayatı, geçmişte olduğu gibi, bugün de müzikle geçmeye devam ediyor. (2011).
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Samimi olmayı vaat edebilirim; tarafsız olmayı asla (Goethe)
2. Yaşamımda edindiğim en büyük bilgi şudur: Kendi kendine yardım etmeyi bilmeyene, hiç kimse yardım etmez (Pestalozzi)
3. Akılsızlar, hırsızların en zararlılarıdır: Zamanınızı ve neşenizi çalarlar (Goethe)
4. Mert olmayan bir insanla işe başlamak, sonu gelmeyecek, ya da kötü bitecek bir yola çıkmak demektir (Montesouıeu)
***
Serhad Artvin Gazetesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Anadolu Basını içinde gördüğümüz Gazeteler içerisinde, yarım asrı geride bırakanların sayısı az değil.
Bunlardan biri, önde geleni, Artvin ilimiz merkezinde 16 Nisan 1962 tarihinde kurulup yayına başlayarak bugünlere gelen, 50.kuruluş, yayın yılı içerisinde olan “Serhad Artvin” Gazetesi.
Küçük boy 12 sayfayla günlük olarak okurlarının karşısına çıkan “Serhat Artvin” Gazetesi, Ankara’da hemşehrileri arasında elden ele dolaştırılıyor, yayınlarıyla, haberleriyle konuşuluyor, kulaktan kulağa ulaşılıyor.
1960’lı yılların ikinci yarısından başlayarak, değişik zamanlarda sütunlarında yazılarımla Artvinli okurların karşısına çıkan bendeniz, Serhad Artvin Gazetesini sürekli izleme fırsatı bulan şanslı okurlardan, kalem sahiplerinden biriyim.
Serhad Artvin Gazetesinin kimliğine bakıyorum: İmtiyaz Sahibi: Rıdvan Şengün, Sorumlu Müdür: Orhan Şengün, Sayfa Editörü: Demet Şengün, Muhabirler: Ayten Öztürk, Gülten Koçak, Göksel Taşkan. Gazete 50 nci yayın yılı içinde. Masamda bulunan Serhad Artvin Gazetesinin yayın tarihleri, 22 Ağustos, 06 Eylül 2011 tarihleri arasındakiler olarak görülüyor.
Serhad Artvin Gazetesinin ilk sayfasından, son sayfasına kadar haber ağırlıklı bir görünüm ortaya konuluyor. Sanat ve edebiyatla ilgili, Artvin kültürüyle ilgili, araştırma, inceleme, şiir gibi çalışma ve yayınlarla karşılaşmamız mümkün.
Şimdi, yukarıda verilen tarihler arasındaki Serhad Artvin Gazetesi sayfalarında yer alanlardan, haber başlıklarından bazı örnekler verelim efendim:
-Bakan Yıldız ve ailesi Deriner Barajı gövdesini gezdi,
-Ünlü fotoğraf sanatçısı Faruk Akbaş’ın Macahel değerlendirmeleri,
-Osman Demir, Ömer Yerlikaya, Şahver Karasüleymanoğlu imzalı araştırmalar, yazılar, söyleşiler, Oktay Şenol ve Özer Bilir imzalı kısa yazı ve şiirler,
-Borçka’da 42 kilo ağırlığında yayın balığı yakalandı,
-Artvin ormanları ballanıyor,
-Vatandaş yol çalışmalarında uyarı levhaları istiyor,
-Dev yatırım Kentpark’ın tanıtımı yapıldı,
-Arhavi Festivali güzellikleriyle sona erdi,
-Sümbüllü köyü halkı, ağaç kesimine karşı çıkıyor,
-Türkiye’nin en yaşanabilir altıncı ili Artvin oldu,
-Dereiçi Köyü bilgilendirme ilanına alındı. vd.
Serhad Artvin Gazetesinin yayın çizgisindeki netlik, anlaşılırlık özellikleriyle gelecekte de yayın başarılarına imza atacağı yönündeki inancımı belirtiyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
***
Güzide Gülpınar Taranoğlu’ndan:
Akşamlar Yaklaştıkça
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Güzide Gülpınar Taranoğlu, sanat ve edebiyat dünyamızın duayenlerinden. Gülpınar adlı sanat ve edebiyat dergisinin 330 küsur sayı yayınlayarak, edebiyat dünyamızdakilere, edebiyat dünyamıza önemli ve kalıcı hizmetlerde bulundu.
Son yayınladığı şiir kitabının adı: Akşamlar Yaklaştıkça.21’ nci kitabıyla bizlerle selamlaşmayı Güzide Gülpınar Taranoğlu (Toprak Ana), rahmetli eşi Dr. Bilal Taranoğlu için duyduklarını, hissettiklerini yaşadıklarını duygular itibariyle, yazmaya, yayınlamaya devam ediyor.
Masamdaki Akşamlar Yaklaştıkça adlı şiir kitabı da bunlardan biri, Mayıs 2011 itibariyle sonuncusu (çünkü bu kitapların, bu serinin devam edeceğini ümit etmekteyim).
Güzide hanım, “Aziz dostlarım” diye başladığı kitabın 1 ve 2 nci sayfalarındaki sunuşunun bir yerinde; “İşte sizlere bir kitabımı daha sunmanın huzurunu taşıyorum. Daha evvelleri de tekrar tekrar söylediğim gibi, kenarda biriken şiirlerim sevgilimin de vasiyeti gereği daima kitaplaşacak denmişti” diyor, bir hatırlatmada bulunuyor.
Akşamları Yaklaştıkça, adlı şiir kitabının değişik sayfalarındaki fotoğraflar, Güzide ve Bilal Taranoğlu çiftinin fotoğrafları, bazı şiir toplantılarıyla ilgili fotoğraflar, kitabın zenginleşmesini sağlamış..
Güzide Gülpınar Taranoğlu vefalı bir şairdir, yazardır, fikir zenginliğiyle bilinen gönül sahibidir. O’nun dünyası tertemiz, geniş ve örnek alınacak bir görünüm içindedir. Güzide Gülpınar Taranoğlu (kendi yazdıklarıyla);
Gittiği nurlu yoldur,
Tanrı selamı boldur,
Her zaman çevresine,
Mutluluk veren eldir.
Akşamlar Yaklaştıkça (II) başlıklı şiir 8 nci sayfada karşımıza çıkıyor. Üç ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiir, elimizdeki kitabın adı, duyguların toparlanıp mısralara dönüştüğü anlatım. Buradan bir dörtlükle noktamızı koyalım:
Neden kasavet artar akşamlarda acaba?.
Mutlaka gündüzlerde enerji var, sevinç var,
Ayların onbeşinde kavuşunca merhaba,
Işıktan süzülecek aydınlık işe yarar..
Güzide Gülpınar Taranoğlu’nun özlü sözleri de var. Bunlardan bazıları şöyle sıralanıyor: Yürek kan ağlıyorsa, gözyaşı neye yarar/Saygıların en yücesi, aşka saygıdır/ Çiçekleri su, ruhları sevgi yüceltir/Bir yüreğe girebilmek değil, orada kalabilmek önemlidir.
***
Azerbaycan’dan:
Yusif Hesenbey’in şiirlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycanlı şair, yazar ve araştırmacı gardaşlarımızdan gelen şiirlerin, kitap ve gazetelerin sayfalarında, sütunlarında yaptığım gezi kilometrelerce uzadı, uzamaya devam ediyor.
Yusif Hesenbey, Azerbaycanlı şairlerimizden, Bakü’den seslenen kalem erbabı arkadaşlarımızdan, yazıcı dostlarımızdan.
Yıllar önce, şiirlerinin mısraları arasındaki gezintim uzun sürmüş, bu uzayış içinde Tasvir Gazetesinde yayınladığım şiirleriyle ilgili bazı genel değerlendirmeler yapılmış, yazışmalar gerçekleştirilmişti.
Yusif Hesenbey gardaşımızın yeni şiirleri Prof. Dr. Hayrettin İvgin dostum aracılığıyla bana ulaştı. Bu şiirler arasında normal boyutlu ve uzun soluklu olanlar var. Örneğin normal boyutlu “Ömür” başlıklı şiiri Yusif Hesenbey’in “Niye gerek yüz yıl ömür?” sorusuyla, mısralarıyla başlıyor. “Yüz yılda çürüyor demir” hatırlatması ve gerçek ifadesiyle devam ediyor. Altı dörtlükten medya gelen bu şiirden bir dörtlük alalım:
- Garanlık bir küncde yerin,
Yüzler soyug, gözler serin,
Yerde galmır lepirlerin,
Ömrü yüz il istemezdim!..
“Getme”, gitme başlıklı şiir uzun soluklu bir anlatım, mısralar bütünü. Bu şiirde, hüzün var, sitem var. Kırgınlıklar peşi sıra ortaya konuluyor.
Bir başka Yusif Hesenbey şiiri “Senden hec ne istemerem”- senden hiçbir şey istemiyorum. Beş ayrı dörtlükten meydana gelmiş bu şiir. Bir dörtlüğü şöyle bu şiirin:
- Yusif deryadır sebrimiz,
Her möhnetin candan eziz!
Nolar bir olsa gebrimiz,
Senden heç ne istemerem!
Çay bizimdir, Doya bilmirem, Böyük sabir, başlıklı şiirlerin mısraları arasındaki gezintimizle, Yusif Hesenbey duygularını yeniden görüyor, ayrı biçimdeki ifade edilişleriyle karşılaşıyoruz. Doya bilmirem, başlıklı beş ayrı dörtlükten meydana gelen şiirden aldığımız bir dörtlükle noktamızı koyalım:
- Bu nece şerbetdi, meydi,
İcirem, doya bilmirem!,
Yar goynunda kül oluram,
Amma soyuya bilmirem..
***
Yılmaz Tunç’dan:
Burdur yöresi erkek halk oyunları kıyafetleri
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gölhisar (Burdur)’da Halk Eğitim Müdür Yardımcısı olarak görev yapan Yılmaz Tunç’un, ricam üzerine hazırlayıp gönderdiği, “Burdur Yöresi Erkek Halk Oyunları Kıyafetleri”yle ilgili tespit ve değerlendirmeleri:
1- Fes: Keçeden yapılmıştır, başa giyilir, bordo renklidir
2- Poşu-(poçu): İplikten yapılmış olup, çeşitli desen ve renklerdedir. Fesin üzerine bağlanır. Siyah tercih edilir.
3- Mintan (iç gömlek): Denizli - Buldan bezinden, hâkim yakalı, önden açık gömlek giyilir. Boğazı üç düğmeli, yakasız, düz beyaz veya çizgili kumaştan yapılmıştır.
4- Şal – Yün Kuşak: Özel şal kuşak desenlerinden yapılır. Yün ipekten dokunur 1m2 büyüklüğündedir. İki kenarı saçaklıdır. Çeyrek olarak düşülür. Bir köşesinden özel büzülmüş veya yapılmış siyah ip bağlanır. Bu çeyrek olarak katlandıktan sonra, püsküllerin bir kısmı önden ve sol taraftan sarkıtılır. Bele dolanır 25 – 30 cm genişliğindedir.
5- Cepken (kepe): Mavi veya siyah çuhadan yapılmış kısa bir ceket.
6- Çağşır (menevrek) şalvar: Kara koyun yününden özel olarak dokunur. Ağ kısmı geniştir. Uçkurluğu vardır. Özel bir maharetle kesilip dikilir. Keçi kılından da dokunanı vardır. Siyah koyun yününden bükülmüş, ipten dokunan veya siyah kıldan yapılmış şalvar da giyilir.
7- Çorap: Tek şişle örülmüş, beyaz yünden yapılır. Dize kadar uzanır ve iple bağlanır. Bayanların giydiklerinin aksine sadedir.
8- Yörük kolanı: Özel olarak elle dokunur. Şal kuşağın üzerine sarılır.
9- Çarık: Manda ve öküz derisinden şaplanmış olarak yapılır. Kenarları kıl iple özel olarak bağlanır. Bu ipler ayak bileklerine bağlanır.
Genel olarak Burdur ve ilçelerinde erkekler bu kıyafetleri giyerek oynarlar. 40-50 yıl önceleri bu kıyafetleri giyenler daha çoktu. Düğünlerde ve yâranlık gecelerinde sıkça giyilirdi. Ama günümüzde halk oyunları yarışmalarında, bayram kutlamalarında, özel gösterilerde, festivallerde ve Teke Yöresi yâren gecelerinde giyiliyor. (Gölhisar-Burdur- 25 Eylül 2011)
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Yanılmak insanca, bağışlamak kutsalca bir iştir (Alexander Pope)
2. Başlamadan önce iyi düşün; ama bir kere başlayınca hemen bitirmeye bak! (Sallust)
3. En büyük yanlışlık, yanlışlık diye bir şey tanımamaktır (Carlyle)
4. Yapılacak şeyler, yapılanların yanında ne kadar da çok! (Cecil Rhodes)
***
Şavşat Dergisinin yeni sayısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Derneklerimizin yayınları, bu derneklerimizin yöneticileriyle yakından ilgili bir görüntü sergiler.
Merkezi Ankara’da bulunan Şavşat Derneği, etkinlikleri ve yayınlarıyla dikkat çekmeye devam ediyor.
Üç ayda bir yayınlanan “Şavşat” Dergisi, bu derneğin önemli faaliyetleri arasında yeralıyor. 33 ve 34 ncü sayıları bir arada, pırıl pırıl bir baskıyla, payda yayıncılık tasarımıyla 80 sayfa olarak yayınlandı.
Önce Şavşat Dergisinin kimliğinden söz etmek istiyorum: Dernek adına sahibi: Necmettin Ermişoğlu, Yazı İşleri Müdürü: Vedat C. Demiral, Genel Yayın Yönetmeni: Mazlum Çelik.
Yöresel, kültür tanıtım ve sanat dergisi olan “Şavşat”ın yazı kurulu ve dergi temsilcilikleri var. Yazışma adresi: P.K. 302 Yenişehir/Ankara.
Necmettin Ermişoğlu’nun başyazısı dikkat çekici. Bir cümle buradan: “Ankara’da, Artvin Kalkınma ve Eğitim Vakfı’nın öncülüğünde Çankaya Belediye Başkanlığının ve iş adamlarımızın katkılarıyla yapılmakta olan Artvin Evi inşaatının son aşamasına gelinmiş bulunmaktadır”.(Artvin evi hizmete açıldı.) Bundan daha iyi haber var mıdır acaba?.
Vedat C. Demiral “Son balık öldüğünde” başlıklı yazısında sulardan, balıklardan sözediyor. Şavşat dergisindeki, sevda, özlem ve çözüm yazılarının yararından hareket ediyor.. Derginin sayfalarında bolca etkinlik haberleri ve bu etkinliklerin fotoğraf görüntüleri yer alıyor. Sayfalardan.:
Söyleşi: Hukuk ve hukukun sorunları/ Artvin’in sorunları (panel), AB Paneli,
Bursa Şavşatlılar Derneği (haberleri) İçimizden biri: Doç.Dr. Erdoğan Köse, Artvin ve ilçelerinde kullanılan müzik aletleri. Bunlardan:
İl merkezi: Akordeon, tulum, zurna,
Şavşat: Tulum, Garmon, zurna-davul dudu ki (mey),
Ardanuç: Zurna, Akordeon,
Yusufeli: Tulum, Akordeon, zurna,
Borçka: Tulum, Germon, Akordeon,
Mrgul: Tulum, Garmon, Akordeon,
Hopa: Tulum,
Arhavi: Kemençe
Derginin bu sayısında, Tulum ve Garmon tanıtılıyordu.
***
Irak’ta Türkmeneli
Kültürü ve 2003 öncesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Irak, Türkmenler hakkındaki bilgilerin aktarımındaki zenginliğiyle bildiğimiz, tanıdığımız Dr.Şemsettin Küzeci’nin bana ulaştırdığı 2011 yılı Türkmenli bilgi takviminin sayfalarından aktarmaya devam ettiklerimiz var. Bunlar:
TÜRKMENELİ KÜLTÜRÜ
Türkmenler, Irak’ta yüksek tahsil görmüş olan nüfusun önemli bir bölümünü oluşturmaktadırlar. Tarih boyunca medeniyete büyük katkılarda bulunmuşlardır. Edebiyat’ta Nesimi, Fuzuli,Şakır,Sabır Zabıt, Hicri Dede, Ata Terzibaşı, sanatta Osman Musullu, Abdülvahit Küzeci, dilde Mustafa Cevat, bilimde Prof.Dr. İhsan Doğramacı, Devlet yönetiminde Muzafferettin Gökbörü, İmadettin Zengin, iletişimde Dr. Sinan Sait, Prof. Dr. İbrahim Dakuklu vb. Türkmen büyüklerine sadece birer örnektir.
Irak Devleti tarihinde, bugüne kadar Türkmen kültürünü yansıtan 100’den fazla dergi, mecmua ve gazete gibi neşriyat yayınlanmıştır. Bunların başında; Zevra, Havadis, Beşir ,Kerkük,Yurt,Türkmeneli Gazeteleri yer almaktadır. Dergiler arasında;1960’dan bugüne kadar yayımı sürdürülen Bağdat Türkmen Kardaşlık Ocağı’nın Kardeşlik Dergisi önde gelmektedir.Türkmen kültür ve mimari eserlerinden Gökbörü Minaresi, Musul’da Hadbaa Camii, Karasaray, Baştabya, Kerkü’te Gök Kümbet,Taşköprü ve Kışla gibi mimari eserler tarihe mal olmuştur.
IRAK’TA TÜRKMENELİ VE İNSAN HAKLARI-2003 ÖNCESİ
2003 öncesi Türkmenlerin maruz kaldıkları asimilasyon politikalarının içinde yer alanlardan bazıları:
1- Kerkük’te Türkmen semtleri ve köylerinin yıkımı, müsadere edilmesi ve sakinlerinin göçe zorlanması,
2- Türkmen şehir, semt, mahalle, amatör spor takımlarının isimlerinin değiştirilmesi,
3- Türkmen illerinde, Türkmenlere gayrimenkul satın alma ve ticaret yasağı,
4- Orduda ve önemli devlet kuruluşlarında görev alma yasağı,
5- 1920’den 2003’e kadar toplu idamlar, tutuklamalar ve katliamlar,
6-Anadil Türkmence eğitim, kültürel milli faaliyet yapma ve yayın yasağı,
7- Kerkük şehrinin Araplaştırma amacıyla, güneyden getirilen Arap aşiretlerini Kerkük’e yerleştirme Türkmenlerin zirai topraklarını müsadere etme ve Türkmenleri zorunlu göçe tabi tutmak,
8-Okul kitaplarında Türkmen tarihi ile ilgili bölümler çıkartılmış ve Irak’ta Türkmen varlığını anlatan her türlü kitap yasaklanmıştır.
9-Nüfus kayıtlarında zorunlu milliyet değiştirme politikası uygulanmıştır,
10- Kerkük’te tarihi eserleriyle tanınmış Kerkük Kale’si tavsiye edilmiştir.
***
Tamer Abuşoğlu’ndan: Çığlıklar
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Tamer Abuşoğlu, Gaziantep ilimiz merkezinde yaşayan, şair, yazar, araştırmacı arkadaşlarımızdan biri. Yeni yeni kitapları geliyor Tamer Abuşoğlu’nun. Son gelen şiir kitabının adı: Çığlıklar.
Zenge Yayınları Şiir Kitapları dizisinin 32 ncisi olarak günyüzü görmüş. 68 sayfalık şiir kitabıyla Tamer Abuşoğlu yeni bir başarıya daha imza atarak, şiir dünyamızdaki gerçek yerinden bizlere selamlamıştır.
Tamer Abuşoğlu, sadece şiirde değil, yazdıklarıyla, ortaya koyduğu farklı düşünceleriyle kendi alanında bir ayrıcalık tablosu ortaya koyabilme başarısının altına imza atan, seçkin isim ve imzalarımızdan biri, önde gelenidir. Tebriklerimi sunmak istiyorum buradan.
Tamer Abuşoğlu’nun elimizdeki “Çığlıklar” adlı şiir kitabıyla şiir kitabı sayısının dokuza, inceleme kitabının sayısı üçe ulaşmış, toplam 12 ayrı kitabın kapak üstüne imza atmıştır şairimiz, yazarımız Tamer Abuşoğlu.
Tamer Abuşoğlu, kısa kısa anlatımlarla, duygularla geniş-uzun anlamlı şiirler ortaya koyuyor. Abuşoğlu’nun başarılarının burada saklı olduğunu görmeli ve kabul etmeliyiz. Çığlıklar’ın ilk şiiri, 9 ncu sayfada “Kaside-i Aşkı” adıyla karşımıza çıkıyor. Bu şiirin ilk bölümü:
-Meşrebim aşktır benim,
Bana nar(dır) gözlerin senin,
Mecal bırakmaz bende,
Melül-mahzun o resmin
Tamer Abuşoğlu şiirlerinde sevgi var, aşk var, hüzün var, kızgınlık-kırgınlık var.
Bu bütünlük içinde ele alarak yola çıktığımız şiirleriyle Abuşoğlu, ayırım yapıyor, süzgeçten geçiriyor, sonra mısralarını oluşturuyor.
Sayfa 16 yer alan ve kitabın adı olan “Çığlıklar” adlı şiirde neler var bakalım, birlikte gözden geçirelim, buyurun:
-Verilmiş sözüm var,
Ayrılığın ağıdını yakan rüzgâra,
Gülün sevgisini veren gül-i zar’a ,
Ve beni dinleyen ıssızlığa...
**
Verilmiş sözüm var,
Acının haracını ödeyen kara gözlü anaya,
Her molada, yeni bir yolculuğun emrini veren,
Beni ben yapan o manâya….
***
Gaziantep’ten: Kumru Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gaziantep ilimiz merkezinden gelen bir dergimiz. Adı: Kumru. Üç ayda bir yayınlanıyor. Elimizdeki 5 nci sayısının sayfalarındaki gezintimizden önce, Kumru Dergisinin kimliğine şöyle bir göz atalım:
Sahibi: Abdulhadi Bay, Yazı İşleri Müdürü: Mehmet Nacar, Genel Yayın Yönetmeni: Gülhun Ertilav, Editör: Barbaros Hayrettin Ertilav, Haber Koordinatörü: Tamer Abuşoğlu, Halkla İlişkiler: İsmail Mercan, Hukuk Danışmanı: Av. Abdulhadi Bay. 10 ayrı isim ve imzadan meydana gelen Yayın Kurulu var.
Kumru Dergisinin yönetim yeri: Düğmeci Mhl. Suburcu Cad. Ali Veli İşhanı, Kat.4-502 Şahinbey-Gaziantep.
Abdulhadi Bay imzalı “Nefes” başlıklı, bir sunuş-başyazı. Buranın bir yerinde: “Adım adım arzuladığımız muhtevada dergi hazırlamaya gayret ediyoruz. Kültür, edebiyat ve sanatın her türüne yer vermeye çalışıyoruz” deniyor.
Ön iç kapakta, Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye meşhur nasihati yeralmış. Okunmalı, hatırlanmalı. Sayfalarda imzaları bulunanlardan bazılarının sıralanışı şöyle:
-Kerim Özbekler, Mehmet Nacar, Abdulhadi Bay, Gülhun Ertilav, Mustafa Ceylan, Ekrem Yalbuz, İsa Kayacan, Rasim Köroğlu, Fikret Oğuztürk, Barbaros H. Ertilav, Afet Kırat, Secaettin Öztürk, M. Emin Türkyılmaz, Niyazi Tuncer, Hüsnü Özdilek, Cemal Gören, Erol Konur, Dursun Elmas, Banu Kaya, İhsan Turhan, Tamilla Abbashanlı, Hızır İrfan Önder, Mustafa Sade, Mehtap Altan, Ayhan Sarıkaya, Feride Leman, Asuman Soydan Atasayar, Oraz Yağmur, Atakan Kartaltepe, Gülnare Esgerzade, Tamer Abuşoğlu.
Abdurrahim Karakoç hocayla yapılan bir röportaj, Barbaros Hayrettin Ertilav imzalı sayfalar, 12 nci sayfada başlıyor. Abdurrahim Karakoç hocanın “Tohdur Beğ” adlı, başlıklı şiirinden (bu şiir 9 ayrı dörtlükten oluşuyor):
Avrat yeğin sayrı, benim karnım aç,
Keyf için gelmedik bura tohdur beğ.
Fukara harcından yaz da bir ilaç,
Olsun derdimize çare tohdur beğ.
Tek kaşıkla çorba içer dördümüz
Kul başından ırak ola derdimiz,
Senden, benden asker ister ordumuz,
Candan mı yeğdir, para tohdur beğ.
***
Emin Salihi’den:
Irak Siyaseti ve etnik kimlikler
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Irak ve Kerkük’ün, Türkiye’deki temsilcisi, değerli dostum Dr. Şemsettin Küzeci’nin masasından çaldığım kitaplardan biri: Emin Salihi imzalı “Irak Siyaseti ve Etnik Kimlikler” adının taşıyıcısı efendim.
96 sayfalık kitap İstanbul’daki Kerkük Vakfı yayınları arasında günyüzü görmüş. Sunuş yazısı Cengiz Çağla imzasını taşıyor. Önsöz ise Emin Salihi’nin.
Kitabın içindekiler bölümüne bakıyoruz. Gördüklerimizden;
Birinci bölüm; Kurumsal çerçeve, İkinci bölüm, Irak ve ve Irak siyaseti, Üçüncü bölüm; Irak’ın yönetim yapısı, ana başlıklarıyla karşımıza çıkıyor, çıkarılıyor.
Irak siyaseti ve etnik Kimlikler, adlı kitabın giriş bölümüne bakıyoruz. Buradaki cümlelerden;
1-Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından 20. yüzyıllın başından itibaren, Ortadoğu’da yeni ulus devletler kuruldu.
2-Etnik yapı bakımından Ortadoğu’nun özeti şeklinde olan, birçok etnik grubu içinde bulunduran Irak Devleti de Ortadoğu devletleri gibi benzer bir süre yaşamıştır.
Sayfa 42’den aldığımız cümleler: “Irak’ın nüfus yapısı etnik ve dinsel bakımından çeşitlilik gösterir.Irak’ta Araplar çoğunluğu oluşturmakla birlikte, bunlar Sünni ve Şii olmak üzere de ikiye ayrılmışlardır.Bunların dışında en kalabalık topluluk ülkenin kuzeyinde yaşayan Türkmenler ve Kürtler ile küçük bir azınlığı oluşturan Hıristiyan,Asuri ve Yahudiler”..
1-Şiiler, Irak’ın yüzde 60 veya 65’ini oluşturmaktadır.
2-Sünniler, Irak nüfusun yüzde 20 ve 25 ‘ini oluşturmaktadır.
3-Türkmenler, Şii veya Sünni iki milyon Türkmen’in varlığını görmezden gelemeyiz.
4- Kürtler, Irak nüfusunun yaklaşık yüzde 15 ile 20’sini oluşturmaktadır;
Irak’ta ikinci körfez savaşından sonra, 30 yıl süren baskı ve diktatörlük rejimi sona ermiştir. Bu aşamadan sonra Irak’ta yeni bir demokrasi oluşturulmak istenmiş, ancak sonuç alınmamıştır.
İşgalci güçlere göre Irak’taki demokrasi, bölge ülkeleri için bir model oluşturacaktı. Ancak işgalden sonra geçen süreçte sanılanın aksine yeni rejim Irak’ta özlenen ve beklenen refahı getirememiştir.
Bu başarısızlığın temelinde var olanlar için, işgalden sonraki siyasi sürecin iyi incelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Hiç yanlışlık yapmayan biri, hiçbir iş yapmamış demektir (Edward J.Phels)
2. Söylemek, yapmaktan daha kolaydır! (Plautus)
3. Küçük şeylere gereğinden çok önem verenler, elinden büyük iş gelmeyenlerdir (Eflatun)
4. Açılmayacak kapı, çalınmaz (Yekta Güngör Özden)
***
Aysel Al’dan: Sevgi Yağmurları...
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Aysel Al Ankaralı şairelerimizden. Yazıyor, yayınlıyor, yayınların dizilip düzenlenmesinde önemli çalışmalarıyla dikkat çekiyor. Bir yayıncı, bilgi ve tecrübelerini dışarıya kişilere aktaranlardan.
Sevgi Yağmurları adlı 64 sayfalık şiir kitabı, gülce edebiyat akımının şiir türlerinden oluşturularak kitaplaştırılmış, sanat ve edebiyat dünyasının hizmetine sunulmuş.
Merkezi Ankara’da bulunan Yıldızlar Yayıncılık, yayınları arasında günyüzü gören Aysel Al imzalı Sevgi Yağmurları adlı şiir kitabının önsözü Mustafa Ceylan imzasının taşıyıcısı. Önsözün bir yerinde Mustafa Ceylan;
“Aysel Al, kolay şiir yazan; serbestte oldukça başarılı bir kalem. Gülce’nin önerilerini kendine mühim bir vasıta olarak sayan şair, Sevgi Yağmurları adındaki bu eserinde arı, duru, güzel Türkçe ile gülceleşen mısralarını sunmuş” diyor.
Kitabın ilk şiiri “Ay Seldeyken” başlığıyla karşımıza çıkıyor. Sonraki sayfalarda gülce edebiyat akımının değişik şiir türleriyle oluşturulmuş, sayfalara aktarılmış şiirlerle karşılaşmaktayız.
Gülce edebiyat akımının, gülce türüyle yazılan, kaleme alınan “Çankırı yollarında” adlı, başlıklı şiir, kitabın 25 nci sayfasında yeralıyor. Bu şiirin ilk bölümü:
Git bahar git, git!,
Başımız duman bugün,
Dönme geriye,
Telâşımız var bugün,
Bizim bu yollar,
Kağnıları yok şimdi,
Geceyi bölen,
Gıcırtılı o sesler,
Bizleri sesler.
Gülce edebiyat akımının-buluşma türünde yazılan ve kitabın adı olan Sevgi Yağmurları şiiri arka kapakta yeralıyor. Bu şiirin ilk bölümüyle noktamızı koyalım:
Mavi mavi bulutlara dökeceğim anıları,
Dolacak gökyüzü umutla,
Yeşerecek toprak,
Can verecek küçücük bir fidan.
Korkmayacağım.
***
Cahit Yargıcı’dan:
Sarıkamış dağlarında üşürüm
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Olaylar, geçmiş zamanda yaşananlar, şairin, yazarın beynine yerleştimi, kaleminin ucuna yerleştimi, buradan sayfalara dökülmeye başladımı, gerçek anlamları, gerçek zenginlikleriyle karşımıza çıkarlar, çıkarılırlar.
Cahit Yargıcı, bir eğitimci, şair, yazar ve araştırmacı. Fethiye’de yaşıyor. “Sarıkamış dağlarında üşürüm” adıyla bir düz yazı ve arkasından uzunca bir şiir ortaya koydu. Bunlar bana ulaştı, ulaştırıldı. Şimdi bu anlatım ve şiirin mısraları arasındaki mini gezimi başlamak istiyorum efendim:
-“ İstiklâl Savaşı Gazisi Velikadıoğlu Eyüp Yargıcı ( Çavuş ) , rahmetli dedem; beş erkek olduklarını, büyük kardeşleri Şuayip, Kahraman ve Mehmet’in 1914 yılında Osmanlı – Rus savaşı için silah altına alındıklarını, bir daha onlardan hiçbir haber alamadıklarını ve onların Sarıkamış dağlarında, Allahüekber dağlarında donarak öldüklerini bu yüzden savaştan geri dönmeyen ağabeylerinin adlarını çocuklarına verdiklerini ağlayarak anlatırdı” dedikten sonra, yazının, şiirin başlığı olan “ Sarıkamış dağlarında üşürüm”den sonra, mısralarla seslenmeye başlıyor Cahit Yargıcı:
Ah Sarıkamış dağları ahh,
Ah Allahüekber dağları ahh,
Acılar vardır içimde yığın yığın.
Adlarınızı durduğumda,
Üşür üşür, donarım..
Dedikten sonra, yüreğindeki ateşle yıllardır yandığında, atalarının acı çığlıklarını soğukta duyduğunu, ağladığını, karlı dağların eksilmeyen dondurucu ayazlarının, sıcak çorba görmeyen midelerin, korumasız yağız bedenlerin, donmuş çarıksız ayakların sefaletin en ağırını çekenlerin, Şuayiplerin, Kahramanların, Mehmetlerin acılarını çekip sürekli ağladığını hatırlatıyor, anlatıyor Cahit Yargıcı.
1914 yılında başlayan Osmanlı, Rus savaşında nice yiğitlerin çarpıştığını, yavukluyu, güzeli hiç tanımadıkları, dondurucu soğuklarla, düşmanla savaştıklarını, dondurucu soğuğa karşı savaşı kaybettiklerini, gencecik bedenlerin karların içinde donduklarını, yeni yaşanıyor gibi anlatıyor Cahit Yargıcı.
Karlı dağlarda karlar eriyince,
Yüreğim erim erim erir.
Acılarla kavrulur yüreğim.
Mısraları birbir anlatır o günleri. Ulu Önder Mustafa Kemal liderliğinde başlayan Kurtuluş savaşında tek yürek olan Anadolu halkı sayesinde, Türk Ulusunun düşmanı yurdundan kovduğuyla noktalanıyor Cahit Yargıcı hocanın şiiri, Sarıkamış destanı..
***
Elazığ’da Medya ve Etik Sempozyumu
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Elazığ’da, Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesince 07-09 Ekim 2009 tarihlerinde “Medya ve Etik Sempozyumu” düzenlenmiş. Bu sempozyuma sunulan bildiriler Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün basın işlemlerini üstlenmesiyle kitaplaştırılmış. Öncelikle, Fırat Üniversitesi Rektörlüğünün desteği var tabi.
O günün Basın-Yayın ve enformasyon Genel Müdür V. Salih Melek’in katkılarının büyük olduğu ifade ediliyor. 684 büyük sayfayla kitaplaştırılan kitabın sunuşu, o günün, Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan V.Doç. Dr. Mustafa Yağbasan’a ait.
Oturum başkanları; Yrd. Doç. Dr. Vesile Çakır, Yrd. Doç. Dr. Tamer Kavuran, Doç. Dr. Neriman Saygılı, Prof. Dr. Fahrettin Korkmaz, Prof. Dr. H.Tahsin Fendoğlu, Prof, Dr. Nurettin Güz, Prof. Dr. Peyami Çelikcan, Prof. Dr. Filiz Tiryakioğlu, Prof. Dr. Hülya Yengin, Prof. Dr. Dursun Gökdağ, Yrd. Doç. Dr. Vedat Çakır, Prof. Dr. Suat Gezgin, Doç. Dr. Mustafa Yağbasan, Yrd. Doç. Dr. Tamer Kavuran, Prof. Dr. Ali Murat Vural, Yrd. Doç. Dr. Özkan Ertürk.
Bildiri sunanlardan bazı isimlerin sıralanışı şöyle: Ebru Gülbuğ Erol, Tutku Aktar, Dursun Gökdağ, Kerim Karagöz, Atakan Yıldız, Yiğit Yavuz, İlhan Dinçer, Neriman Saygılı, Hale Yaylalı, Aydın Usta, Derya Nacaroğlu, Hatice Oral, Işıl Horzum vd.
Kitabın sayfaları içinden aldığımız isim ve imzalarıyla cümleler:
-Medyanın insan ve toplum hayatındaki etkisi önemli boyutlara ulaşmıştır (Salih Melek),
-İnsanlık, tüm tarihi boyunca hiç olmadığı kadar yoğun bir bilgi ve haber akışına maruz kalmaktadır (Vedat Şafa Yamı)
-Medya zaman zaman bilgilendirme, eğlendirme, haber verme gibi işlevlerinin yanı sıra, bir örgüt olarak mevcut toplumsal yapıdan etkilenir ve onu etkiler (Kazım Özkan Ertürk),
-Toplumsal değişmenin gerektirdiği “zihniyet dönüşümü”nün sağlanmasında medyanın etkin rolü olduğu bilinen bir gerçektir (Nazmiye Sümer)
-Faaliyetleri itibariyle, medya sektörü kadar yaptıklarıyla kamu oyunun gözü önünde ve gündeminde olan bir başka uğraş alanı daha yoktur (Doç. Dr. Abdülrezak Altun)
-Televizyonun iletişim literatürüne kazandırdığı “gösteri haber” kavramı, habercilikte yeni sorunlara işaret etmektedir (Hale Yaylalı)
-Günümüzde medyanın etkisi ile kişiler farkına varmadan kendilerini hazır kalıplar içinde algılamaya başlamaktadırlar (Aydın Usta)
-1990’lı yılların başlarında vücut bulan yerel medya kavramı, Türkiye’nin batısından başlayarak Anadolu’ya doğru yaygınlık göstermeye başladı (Mustafa Ufuk Çelik).
***
BYE’nin Eğitim Seminerlerinden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Başbakanlık, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, zaman zaman eğitim seminerleri düzenliyor. Anadolu Basını mensuplarına yönelik bu seminerlerin bitiminde, sunulan bildiriler bir araya getiriliyor, kitaplaştırılıyor. Kalıcılığı sağlanıyor bu seminerlerin.
15–16 Ekim 2009 tarihlerinde Manisa’da düzenlenen bir seminer “18. Yerel Medya eğitim Semineri” adıyla kitaplaştırılmış. Seminer de açılış, protokol konuşmaları yapılmış yetkililerce.
Manisa, Afyonkarahisar, Aydın, Burdur, Denizli, Muğla illerinden katılan basın mensupları bilgilenmişler, görüşlerini ortaya koymuşlar.
Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünce uzunca bir sunuş yapılmış. Genel Müdürlük hakkında bilgi verilmiş. Bir yerinde; “Genel Müdürlük Kütüphanesinde, 1920’den bu yana yayınlanmış olan yayınlarla, ilk yayınlanış tarihinden itibaren Resmi Gazete ve nadide eserlerin de yer aldığı yaklaşık 25 bin kaynak niteliğinde eser bulunmaktadır” deniliyor.
Açılış konuşmalarında, Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdür Vekili Salih Melek’in konuşması yer alıyor ilk olarak. Sonra, Manisa Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ertuğrul Aytaç, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, RTÜK Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun, Manisa Belediye Başkanı Cengiz Ergün, Manisa Valisi Cemalettin Güvenç, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç şeklinde devam etmiş açılış konuşmaları efendim.
18. Yerel Medya Eğitim Seminerine sunulan bildirilerden, imza sahipleri itibariyle aldıklarımızdan:
1- Bir yeri tanıtmanın veya herhangi bir şeyi tanıtmanın en başarılı yöntemi, bunun bir tanıtım olmadığını göstermektir (Daniel Abdulfattah)
2- İnsan olarak nasıl insanlığın ortak değerleri konusunda tarafsız olamazsak, gazeteci olarak da mesleğin gerektirdiği standartlar, değerler konusunda taraf olmamamız gerekiyor (Eyüp Can),
3- Türkiye İstatistik Enstitüsünün verilerine göre, Türkiye’de 28 bin gazeteci var (Orhan Erinç)
4- Haber Ajansları, basın-yayın sektörünü haber ve türevlerini iletmek üzere faaliyet gösteren tüzel kuruluşlardır (Dr. Hilmi Bengi)
5- Gazete sahipliği veya gazetecilik mesleğinin diğer ticari faaliyetlerden farklı bir misyonu olmakla birlikte, gazeteler birer ticari işletmedir (Ertan Cillov)
***
Niğde’den Akpınar Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Dergilerimizin, gazetelerimizin getirdikleri.. Getirilenler üzerinde yapılan değerlendirmeler.
Niğde ilimiz merkezinde yayınlanan ‘Akpınar’ Dergisinin 31 nci sayısı bana ulaştırıldı. Derginin Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni: İsmail Özmel. Derginin yönetim adresi: Yeni Çarşı İş Merkezi B-Blok No:1-5 Niğde
44 sayfalık, sevimli yüzlü, kültür, sanat ve edebiyat dergisi Akpınar’ın elimdeki 31 nci sayısının kapağında, bayrak şairimiz Arif Nihat Asya’nın fotoğrafı ve (07.02.1904-05.01.1975) tarihlerinin yazılı olduğunu görmekteyiz. İç kapakta Arif Nihat Asya hocanın bilinen, ezberlerde olan Bayrak şiiri.
İsmail Özmel’in Akpınar okuyucularına hitaben yazdığı yazısının alt kısmındaki 31. sayı için birkaç cümle, ara başlığının altındakilerden:
-“Bir çok defa sohbetinde bulunduğumuz, şiirin, sanatın, nesrin ustası Arif Nihat Asya, Çatalca’nın İnceğiz köyünde 07.02.1904 tarihlerinde doğdu. 05.01.1975 tarihinde Ankara’da vefat etti. Doğumunun 107. yılında onu saygıyla anıyoruz”..
Akpınar’ın bu sayısında imzası bulunanlardan: İsmail Özmel, Nedim Bakırcı, Muzaffer Çandır, Ali İhsan Kolcu, Erdal Noyan, Esma Dumanlı Kadızade, Ahmet Vehbi Ecer, Emrah Kurul, Hikmet Onaç, Vedat Ali Tok, İsa Kayacan, Mehmet Ertem, Osman Gökçe, Köksal Akçalı, Adil İzci, Abdülkadir Güler, Derviş Şahiner.
İsmail Özmel’in 3 ncü sayfada yeralan “Bayrak Şairi Arif Nihat Asya’ya” başlıklı şiirinden, bu şiirin ilk bölümü olan mısralardan:
Gönülden selam sana, saygı sana,
Bayrak şairi Arif Nihat Asya.
Sanki bir sema ayininde doğdun,
Yaşadın, semazenler gibi vecd içinde.
Akpınar Dergisinin ilimdeki sayısının sayfalarındaki gezintim sırasında aldıklarımdan bazı cümleler:
1-Ahmet Yesevi hazretleri daha çok Yesevi kimliğiyle tanınır. Onun gerçekte adı, Ahmet olup Yesili olduğu için de ona Ahmet-i Yesevi denilmiştir (Nedim Bakırcı, Syf.6)
2-İnsan yaratılışı itibariyle geçmiş, hal ve geleceği aynı anda yaşar. İnsanın geçmişini hatıralar, geleceğini ümitler oluşturur (Muzaffer Çandır, Syf.10)
3-Zaman denilen tezgâhtan geçmemiş sanat mı var?. Bu tezgâhta dokunmamış kumaş, dikilmemiş elbise mi var? (İsmail Özmel, Syf:30)
4-Kuvvetli gerekçe ve gerçeklere dayalı anlatım veya anlatımların altında mutlaka İbrahim Agâh Çubukçu hoca vardır, O’nun imzası vardır (İsa Kayacan, Syf:37)
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Beni daha az övseydin, seni daha çok överdim (Louis Xiv)
2. Uzman dar bir alanda yapılabilecek tüm hataları yapmış kişiye denir (Niels Bohr)
3. Mumlar pastadan pahalı olunca, yaşlandığını anlarsın (Bob Hope)
4. Çağdaş Siyasi toplum, “İnsanları umutsuzluğa düşürme makinesi”dir (Albert Camus)
***
Mustafa Arslan’dan: Ne haber?
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Merkezi Ankara’da bulunan Gazeteciler Cemiyeti yayınları arasında, 270 sayfayla günyüzü gören “Ne Haber” adlı kitap Ağustos 2010’da okurlarıyla buluşmuş, buluşturulmuş.
Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin imzalı bir sunuş var. Bir yerinde Nazmi Bilgin: “Bir gazetecinin her an masasında bulunması gereken tam bir başucu kitabı diğer bir yönden pilotların bir uçağı kullanırken ellerinden düşürmedikleri cheklist’e benzetiyorum. Genç gazeteciler güne başlarken teknik donanımlarını ve güne hazırlıklarını bu kitap da yer alan listelere bakarak yapabilirler” diyor.
Önsöz Mustafa Arslan’ın kendisinin. Bir yerinde: “Elinizdeki çalışma mesleğe yeni başlayanlar, iletişim öğrencileri ve meslek mensupları için bir paylaşım gayretinin ürünü. Rehber olmak, yol göstermek fazla iddialı olabilir ama yardımcı ve destek olma amacımızdır” şeklinde devam ediyor.
Birinci bölüm: Ne yapalım? Öneriler,
İkinci bölüm: Ne haber, haber önerileri,
Üçüncü bölüm: Nasıl haber yapalım? Öneriler,
Dördüncü bölüm: Raporlar, şeklinde bir sıralama ile karşımıza çıkıyor, çıkarılıyor.
İlk bölümün ara başlıkları altındakilerden: Teknik donanımla ilgili önerilerin sıralanışında yer alanlardan: Elinizin altında; en az iki adet kalem, masanızda en az bir adet ajanda, üzerinizde en az bir tane bloknot bulunsun.
Masanızın üzerinde sözlük, imlâ kılavuzu, basın yasası ve anayasa bulunsun. Fotoğraf makineniz mutlaka yanınızda bulunsun. Kayıt cihazınızın pilinin dolu olduğunu kontrol edin. Basın toplantıları ve toplumsal olayları takibiniz sırasında fotoğraf makinenizi çekim mod’unda bulundurun. Fotoğraflı haberlerinizde mutlaka fotoğraf altı yazın. Siyasetçi, bürokrat ve toplum önünde yer alan belli kişiler ile belli başlı yerlerin fotoğrafları arşivenizde yer alsın.
Mustafa Arslan’ın önerileri doğru ve mutlaka uyulması gerekenler olarak görülüyor. Haberle ilgili olanlar da var. Bunlardan:
Varsa sarı basın kartınızı, yoksa kurum tanıtma kartınızı mutlaka yanınızda taşıyın. Kıyafetlerinizin temizliği ve niteliğinin mesleğinizin gereği ile örtüşür olmasına özen gösterin. Büronuzda, traş takımı, ayakkabı boyası gibi acil durumlar için malzemeler bulunsun, bulundurun.
Spor bir kıyafet giydiğiniz zamanda, temsil gerektiren, resmi görüşmelere uygun kıyafetler gerekebilir. Günlük görevlerinizde ayakkabılarınız ve kıyafetleriniz hareket kabiliyetinizi kolaylaştırıcı olsun.
Haber önerileri başlığı altında; Yaşam/güncel, Polis-Adliye, Kültür sanat-Eğitim, Sağlık, spor, siyaset gibi başlıklar verilmiş.
***
Eğitimci, şair, yazar
Cahide Ulaş Aytar’ın şiir dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Edebiyatımızın önde gelen isim ve imzalarından, Tekirdağ’ın Türkiye’deki, yurtdışındaki sesi Cahide Ulaş Aytar hanım, Tekirdağ Yeni İnan Gazetesindeki “Pempe Panjurlu Pencere”sinden bakmaya seslenmeye devam ediyor.
Tekirdağ ilimiz merkezinde 59 yıldır yayınlanan, gazeteci dostum Cahit Çelebi’nin koordinatörlüğünde (sahipliğinde) okurlarıyla buluşturulan “Tekirdağ Yeni İnan” adlı Gazetenin kuruluş tarihi: 02 Ekim 1952. Bu gazetenin 17 bin 061 nci sayısındaki köşesinde. Cahide Ulaş Aytar hocanımın köşesinde, Cahide hanımın şiirlerinden örnekler verildiğini gördük. Bu şiirlerden bazı seçmeler, daha doğrusu şiirlerin mısraları arasında yapacağım mini gezintiyle, Cahide Ulaş Aytar hocanımın şiir dünyasına göz atacağız birlikte.
Tekirdağ Yeni İnan Gazetesinin anılan sayfasında, Cahide hanımın 6 şiir yer almış. Bu şiirlerin adları; Kelebek, Yüreğimin duvarları, Penceredeki kadın, Yağmur duası, Tutku rüzgârları, Bugün canım çok sıkılıyor, adlarının taşıyıcıları olarak görülüyor efendim. İlk şiir;
Bir kelebek dolaştı yine,
Heyecanlı, ürkek çevremde,
“Her zaman seninleyim”
Der gibiydi.
Mısralarıyla başlıyor. Sonra “Yaşam denizinde/Ardı arkası kesilmeyen/Bir fırtına,” mısraları, bir anlatım zenginliği getiriyor. Sonra, Penceredeki kadın’la karşılaşıyoruz; “Bir kadın var yine dalgın pencerede/Ümitsizce bakıyor gelen geçene” diye söze başlanıyor, devam ediyor. Sonra yağmur duası, “Durdurabilseydim zamanı/Ölümsüz kılardım/Seninle olduğum her anı” mısraları bir başka anlatımın, bir başka dünyanın getirdikleri olarak karşımıza çıkıyor.
Bugün canım çok sıkılıyor; Ne yapsam, nereye gitsem de? bütünleşen sorular gündeme getiriliyor. Bu şiirin sonunda şöyle sesleniliyor;
Bugün canım çok sıkılıyor,
Bir de özlemişim ki seni,
Sorma gitsin,
Haydi gel artık,
Bu özlem bitsin..
Tutku rüzgârları başlıklı şiirde de; Sevdaların karalı, sevdalıların yaralı olduğu anlatılıyor. Diz boyu ihanetlerden, abartılı bakışlardan söz ediliyor.
Cahide Ulaş Aytar hocanımın başarılı yayın çalışmalarının devamını diliyor, saygılarımızı sunuyoruz efendim.
***
Birdal Can Tüfekçi şiirleriyle merhaba
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Muğla ilimize bağlı Dalaman ilçemizden, bizlerle merhabalaşan Birdal Can Tüfekçi, olgunlaşan şiir dünyasındaki duygularıyla bizimle selamlaşıyor. Bizde bu selamı alıp, gazetemiz sütunlarına aktarıyoruz efendim. Birdal Can Tüfekçi’nin iki şiiri var aşağıda. Bunlar:
YANAR AĞLARIM (Birdal Can Tüfekçi)
Nice yürekler yandı, nice canlar verildi,
Ateş düştü evlere, gençlerimiz serildi,
Küllenmiyor düşmanlık, tekrar tekrar dirildi,
Yok mu bir çare diye, yanar yanar ağlarım.
Yıllardır hiç bitmedi, terör denen bu illet,
Kardeş kardeşe düşman, kan ağlıyor bu millet,
Yokmudur bir yetkili, hani nerde adalet?
Yok mu bir çare diye, yanar yanar ağlarım.
Böylesi bir düzenden, kendi çıkar umanlar,
Aşikar edilirken, bunca yalan dolanlar,
Türk vatanı üstünde, yaşayan bunca canlar,
Yok mu bir çare diye, yanar yanar ağlarım.
Nasıl konur toprağa, gencecik bedenleri,
Araştırın ne olur, niçini, nedenleri,
Geri getirmiyor ki, ah - vahlar gidenleri,
Yok mu bir çare diye, yanar yanar ağlarım.
Yazıyor mu zulüm etmek, dört kitapta ve dinde?
Son bulsun düşmanlıklar, mübarek ay ve günde,
Bunca şehit verildi, hani merhamet nerde?
Yok mu bir çare diye, yanar yanar ağlarım.
Yeter artık son bulsun, kanlar kalmasın yerde,
Lafta çözüm bulanlar, derman arayın derde,
Çözüm üretin beyler otururken o yerde,
Giden şehitlerime, yanar yanar ağlarım.
VURUP DA GİDERKEN (Birdal Can Tüfekçi)
Artık bitti deyip de, nereye bu gidişin?
Neydi böyle acelen, bana veda edişin,
Belki çok mutluydun, bu söz benim bitişim,
Düşündün mü kapımı, vurup da giderken?
Şimdi saçını başını, yolman fayda etmiyor,
Pişmanlığın boşuna, yüreğime titremiyor,
Timsah gözyaşların affetmeme yetmiyor,
Düşündün mü kapımı, vurup da giderken?
***
Birdal Can Tüfekçi’nin iki yeni şiirinin mısraları
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Birdal Can Tüfekçi, Muğla ilimizin Dalaman ilçesinden sesleniyor. Yazdığı, bana gönderdiği şiirleri var yenilerde. Bu şiirlerden ikisi ve bu iki şiirin mısralarında ortaya konulan Birdal Can Tüfekçi duyguları.. Birdal Can Tüfekçi, şiirimizin usta kalemleri arasında, içerisinde yer alıyor. İşte şiirler efendim:
ÖZLÜYORUM (Bidal Can Tüfekçi)
Bilmiyorum saat kaç, gecenin bir yarısı!
Gelirim; dedin yoksun, kalpte hicran yarası,
Her yer zindana döndü, çöktü ölüm karası,
Çıkıp geliverdin ya, aydınlandı tüm dünyam.
Sarardı soldu güller, karanlıktı dört yanım,
Sel gelince nurlandı, ışıdı gönül hanım,
Ölene dek sürecek, bu aşk inan ki canım,
Çıkıp geliverdin ya, aydınlandı tüm dünyam.
Özlüyorum ben seni, düş görürüm uyanık,
Bu kutsal aşkımıza, dost düşman herkes tanık,
Aşkına hükümlüyüm, yüreğim ise sanık,
Çıkıp geliverdin ya, aydınlandı tüm dünyam
Kalbim coşmuş çağlıyor, yıkar geçer bendini,
Aşkı ben sende buldum, unuttum her derdimi,
Öksüz bir çocuk gibi, kaybetmişken kendimi,
Çıkıp geliverdin ya, aydınlandı tüm dünyam.
Bitti artık deyip de, ne olur üzme sakın,
Uzak kalma sevdiğim, kalbim sana hep yakın,
Sitem etme bir tanem, ayrılıkta ben yokum,
Yaşam seninle güzel, aydınlandı tüm dünyam.
HAYDİ GELİVER (Birdal Can Tüfekçi)
Bir ışık ol,
Karanlığı deliver.
Bir umut ol,
Baharımı geri ver.
Savur,
Saçlarını esen rüzgâra,
Gülümse!
Aydınlansın şu dünya,
Kır gönül zincirini,
Haydi geliver…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder