Burdur “Yenigün” Gazetesine
58.yayın yılı sevinç ve gururla geldi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Her ilimizin merkezinde, ilçelerinde yayınlanan gazeteler kuruluş yıldönümleri itibariyle, geçmişin aynası niteliğindeki, bilgilerle, hatırlamalarla karşımıza çıkarlar.
Burdur ilimiz merkezinde günlük ve ofset tekniğiyle yayınlanan Yenigün Gazetesi, 01 Eylül 1954 tarihinde kuruluyor. 02 Eylül 2011 tarihinde 58 nci kuruluş yıldönümü kutlandı Yenigün Gazetesinin.
Yenigün Gazetesinin geçmişine şöyle bir baktığımızda, gördüklerimizden birkaç cümle: Yenigün Gazetesi 01 Eylül 1954 tarihinde Osman Şan tarafından “Yeni Turan” adıyla yayınlanmaya başlanıyor. Sonra, Hasan Balbay, Vedat Nurettin Şan, Mehmet F.Özboyacı, Süleyman Sırrı Taraşlı, Muharrem Tuncel, M.Lütfi Taraşlı gibi gazeteciler tarafından yönetiliyor, yayınlanıyor. Yenigün Gazetesi bugün, Muharrem Tuncel ve Kürşat Tuncel baba- oğul tarafından ofset tekniğiyle yayımını sürdürüyor.
8 Normal sayfalık Yenigün Gazetesinin 2,3,4 Eylül 2011 tarihli sayılarının ilk sayfalarında yer alanlarla, kuruluş yıldönümüyle ilgili bilgiler veriliyordu. Bunlardan; 58 nci yaşımızı kutluyoruz (02 Eylül 2011), 58 nci yaş sevinci- Gazetemizi bugünlere taşıyan ruh (Kürşat Tuncel- 03 Eylül 2011), 58 nci yayın döneminde; 2 hedef üzerine yoğunlaşacağız (Kürşat Tuncel -04 Eylül 2011)
01 Eylül 1954 tarihinde yayın hayatına merhaba diyen Yenigün Gazetesinin (Yeni Turan Gazetesinin) kurucusu Osman Şan; “Aylardan Eylül, 01 Eylül 1954. Bu gazetenin Burdur’da ilk defa günlük olarak yayın hayatına katıldığı tarih. Yenigün ilk sayısında ilan ettiği prensiplerden en ufak bir sapma yapmadan, yani tarafsız ve bağımsız yayın ve Atatürk ilkelerinden sapmadan yoluna devam etmiş ve etmektedir” şeklindeki hatırlatması karşısında şapka çıkarmalıyız. Ömrün uzun olsun Osman Şan hocam.
58 nci yaşımızı kutluyoruz başlığı altındaki uzunca, gazete imzalı hatırlatmalarda genel bir değerlendirme yapılıyor ve girişin bir yerinde;, “Bugünkü sayısıyla 58 nci yayın yılı hayatına adım atan Gazeteniz Yenigün, köklü geçmişi ve birikimiyle Anadolu’daki sayılı Gazeteler arasına adını yazdırmanın haklı gururunu, Burdur kamuoyu ve siz okurlarımızla paylaşıyor” denilişi dikkat çekici ve doğru bir değerlendirme olarak görülüyor…
Burdur ilimiz merkezinde günlük yayınlanan ve bugün 58 nci yayın yılına merhaba diyen Yenigün Gazetesinin bugünkü kimliğine bakıyoruz: Kurucular: Osman Şan, Muharrem Tuncel, Sahibi: Muharrem Tuncel, Yazı İşleri ve Genel Yayın Yönetmeni: Kürşat Tuncel, Sayfa Editörü: Şadiye Ünal, Muhabirler: E.Selcan Tuncel, Harun Sivrikaya, Ali Kapan. Gazete kimliğinde ismi geçenlerin hepsini yakından tanıyorum. Muharrem Tuncel, kurşun dizgi ve kalıp baskı döneminin deneyimli, usta ve duayenlerinden. Sakin tavrıyla, çevresine bir başöğretmen görünümüyle bilgi aktarımında sınır tanımayan usta bir gazeteci… Kürşat Tuncel, Burdur dışındaki gazeteciliğindeki birikimleriyle, genç ve dinamik yapısıyla, getirdiği yorum ve değerlendirmelerle ufku açık, usta bir gazeteci. Gazete kimliğinde yer alan öteki isim ve imzalar, çalışkanlıkları, azim ve kararlılıklarıyla mesleğe bağlılıklarıyla, Muharrem Tuncel hocadan aldıkları feyzle gazeteciliklerini başarıyla sürdürüyorlar.
Muharrem Tuncel hocanın şahsında, Yenigün Gazetesi çalışanlarını kutluyor, sevgi ve saygılarımla nice 58 nci yıllar dileklerimi sunuyorum efendim.
***
Burdur (Burdur’un Sesi) Gazetesi arşivinde yer alan sararmış sayfalardaki haberlerden
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Gazetelerimiz kuruluş yılları itibariyle değerlendirmeye tabi tutulurlar. Kuruluş yıldönümlerinde sevinç ve gururla anma günleri düzenlenip, kendilerini basın aynasında bakarlar.
Burdur merkezde “Burdur’un Sesi” Gazetesi, 04 Nisan 1954 tarihinde yayınlanmaya başlıyor. Bu gazetenin ismi 13 Ocak 1978 tarihinde “Burdur” olarak değiştiriliyor. Burdur Gazetesi bugün, ofset tekniğiyle 8 normal boyutlu sayfasıyla yayınını sürdürüyor.
Burdur Gazetesi, kendi tesislerinde ilk ofset sayısını 11 Haziran 1992 tarihinde deneme olarak yayınladı. Ayda bir verilen ofset sayısı kısa aralıklarla tekrarlanarak, Burdur’da ofset baskılı gazetecilik başlatılmış oldu.
58.yayın yılı içinde olan, Burdur Gazetesinin kimliğine bakıyoruz: Kurucusu Mustafa Kemal Taraşlı, İmtiyaz Sahibi Adnan Taraşlı, Burdur Temsilcisi Mehmet Ercan Taraşlı, Yazı işleri Müdürü ve Genel Yayın Yönetmeni Kemal Taraşlı, Muhabirler: Hacer Zeren, Haluk Sağlam, Mehmet Taraşlı, Sayfa Editörü: Nevin M. Taraşlı, Ankara Temsilcisi: Prof. Dr. İsa Kayacan.
Şimdi, geçmiş yıllarda “Burdur’un Sesi” adıyla yayınlandığı günlerde, bugün sararmış gazete sayfaları, ciltleri olarak görülen “Dünden bugüne Arşivimizden: Burdur’un Sesi” ana başlık altında verilenlere bakalım. Burdur’un Sesi Gazetesi, Günlük Demokrat Siyasi, Memleket gazetesi olarak yayın yapıyor. Tarihler var, gazetenin sayıları var ana logo altında. Geçmiş zaman oluyor ki, her şey bir nostalji görüntüsüyle karşımıza çıkıyor. Gazetede, örneğin 23 Ağustos 1960 tarihli haberler, bugün Burdur Gazetesinde 23 Ağustos 2011 tarihli sayıda veriliyor. Yani İlk tarihle, bugünkü tarih örtüşüyor- tutuyor. Buradan, tarihler itibariyle bazı haber başlıkları, özetleri verelim, buyurun:
- Açık kasa kamyoncu yolcu taşınmasına mani olunmalı. Bazı defalar rastlıyoruz, açık kasa kamyonda boş veya yüklü iken üzerine pek çok yolcu aldığı görülmektedir. (Burdur’un Sesi, 23 Ağustos 1960)
- Devlet ve Hükümet Başkanı Cemal Gürsel dün İstanbul Üniversitesini ziyaret etti (24 Ağustos 1960)
- Burdur halkının bazı mübrem ihtiyaçları başka mıntıkalara sevk edilmemeli (25 Ağustos 1960)
- Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios’un Gürsele cevap mesajı (26 Ağustos 1960, Sayı: 1608)
- Bankalar amme hizmetlerinde istisnai muameleden içtinap etmelidir (27 Ağustos 1961, Sayı: 1609)
- Dün bildirildiğine göre, Ankara 5 nci Asliye Hukuk Mahkemesinin aldığı, 31.8.1960 tarih ve 131 sayılı kararı ile Demokrat Parti her türlü siyasi faaliyetten men edilmiştir (02 Eylül 1960, Sayı: 1614)
- Fikir hürriyeti olmayan yerde demokrasi olmaz (M. Çağlar, 05 Eylül 1960, Sayı: 1616)
Yukarıdaki cümlelerden de anlıyor ve görüyoruz ki, o günün haber dili, gazete başlıklarında kullanılan dil, bugünkünden farklı ve zor anlaşılır bir ifade biçimi olarak görülüyor. Geçmişin önemi ve anlamı burada saklı olsa gerek! Karşılaştırma, mukayese etme fırsatı buluyoruz. Burdur Gazetesi, geçmişle bugün arasındaki dil köprüsünü kurmakta, sağlamlaştırmaktadır.
İşte gazetecilik ve habercilik budur..
***
Sabir Beşirov’dan:
Haneli Kerimli Bir ömrün Nağılı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Azerbaycan’lı dostlarımızın, kardaşlarımızın kitapları sıklıkla bana ulaşıyor.
Bunlardan bir yenisi, Nahçıvan çıkışlı, Sabir Beşirov’un hazırladığı, Haneli Kerimli: Bir Ömrün Nağılı.. Yani, 60 yılda ortaya konulan, bir ömür içerisinde ortaya konulanların, sanat ve edebiyat çalışmalarının, anlatımı, sayfalara aktarılışı.
Haneli Kerimli’nin bir ömür ortaya koyduklarının değerlendirilişini, Sabir Beşirov yapmış.
Kitap bana, Kars ilimiz merkezinde günlük yayınlanan ve yarım yüzyılı aşarak, 56.yayın yılı içinde bulunan Hüryurt Gazetesinin Yazı İşleri Müdürü A.Erbil Hüryurt tarafından gönderildi.
Edebi araştırma, inceleme türünde yayınlanan kitabın konusu olan Haneli Kerimli kardaşım, bana; “Dostum ve galemdaş gardaşım, aziz İsa Kayacan’a hoş arzularla Nahçıvan, 03.09.2011” notuyla imzalamış. Teşekkürlerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Kitabın Reyçisi; Arif Ağalarova, Redaktoru: Neriman Abdülrehmanlı, 10 sayfalık bir önsöz var, Nahçıvan Devlet Üniversitesinin Rektörü İsa Habibbeyli imzasıyla. Adaşım değerli Rektör İsa Habibbeyli hoca, Haneli Kerimli ve eserleriyle ilgili görüşlerini bilimsel bir bakışla, anlayışla dile getirmiş, sayfalara dökmüş. Bir yerinde; “Haneli Kerimli, çağdaş Azerbaycan edebiyatının tanınmış ve öz nefesi, öz desti-ketti olan ön sıradaki neferlerindendir” diyor.
Haneli Kerimli, Bir Ömrün Nağılı adlı kitap altı ayrı bölümden meydana gelmiş, okurlarının karşısına çıkmış, çıkarılmış. Bu bölümlerde sırayla; Şair olmak hakkı, Dünyanın yalanına aldanmak korkusu, Gelbim dilim, dilimdi, İnsan psigologiyasını, dünya görüşünü değişmek çetinliği, bu dünya baştan başa özü boyda kederdi, Bana öyle geliyor ki..
Haneli Kerimli fotoğrafları, arkadaşlarıyla, dostlarıyla, birlikte çalıştığı bilim adamlarıyla yan yana gelmiş, sayfalara aktarılmış fotoğraflarla dolu dolu. Bunlardan en önemlisi, en anlamlısı, “1973 ncü yıl APU’nun Azerbaycan Dili ve Edebiyatı İhtisası mezunları arasında. Soldan birincisi Haneli Kerimli” fotoğraf altlı olanı.
Bir Kalem erbabı, yazar, şair, araştırmacı hakkında bibliyografik eser hazırlamak, yayınlamak zordur. Sabir Beşirov bu zorlu işin altından başarıyla kalkmıştır, Haneli Kerimli’yi enine boyuna inclemiş, kitaplaştırmıştır. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Haneli Kerimli: Azerbaycan İlim dünyasının görkemli nümayendelerinden biri. Tanınmış edebiyatçı, alim, başarılı pedagog, Nahçıvan Devlet Üniversitesinin, Harici Talebelerle İş Fakültesinin Dekanı.
Sabir Beşirov: 1956 yılında Azeraycan’ın Yardımlı Rayonunun Peştesar kendinde doğdu. 1978 yılında, BDU’nun Filogiya Fakültesinden mezun oldu. Azerbaycan’ın çağdaş edebiyatının nümayendeleri hakkında pek çok makalesi yayınlandı.
GÜNÜN HABERLERİ:
1. Kilis ilimiz merkezinde, Ahmet Barutçu’nun sahipliği, Sevinç Barutçu’nun Yazı İşleri Müdürlüğü’nde, günlük 8 büyük sayfayla yayınlanan; “Sabah güneşi ile kıpırdamaya başlayan, doğa gibi canlı” Kent Gazetesi, 03 Eylül 2011 tarihinde 50. yayın yılına merhaba dedi.
2. Yeni Batı Trakya Dergisi; 1983 yılından bu yana Süleyman Sefer Cihan’ın sahipliğinde, İstanbul da aylık yayınlanmaya devam ediyor.
***
Yarım asrı geride bırakan
Kars ilimizdeki Hüryurt Gazetesi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Anadolu Basını içinde gazetelerimiz var, yıllardır okurlarının karşısına çıkıyor, çıkarılıyor.
Anadolu Basını içinde, özellikle seçim dönemlerinde mantar gibi bitip, seçim bitimlerinde yok olup gidenler, tarihin çöplüğünde yer alanların sayıları az değil.
Kars ilimiz merkezinde yayınlanan gazetelerden biri” Hüryurt” adıyla karşımıza çıkıyor. Günlük 4 normal sayfayla okurlarının karşısına çıkan, çıkarılan “Hüryurt”un sevimli bir görünümü var. Logonun solundaki ay yıldızlı bayrağımız, Bayrağın altındaki, “Başka Türkiye yok” sözü, hatırlatması, dikkat çekilmesi.. Logo isim altındaki; “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır/ Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır” mısraları.
Hüryurt Gazetesinin bana ulaşan 56 ncı yıl içindeki 16 bin 802 nci ve bu sayıdan önceki 7 ayrı sayısı. Hüryurt düz ofset tertemiz baskısıyla dikkat çekiyor, göz dolduruyor.
Hüryurt Gazetesinin kimliğine bakıyoruz. Kurucusu: Seyfi Hüryurt. İmtiyaz Sahibi: Erol Hüryurt. Yazı İşleri Müdürü: A.Erbil Hüryurt. İdare yeri: Yusuf Paşa Mhl. Küçük Kâzım Bey cad. No:13 Kars. GSM: 0533 512 89 59.
Hüryurt Gazetesinin 1,2,4 ncü sayfalarında ağırlıklı haberler yer alıyor. 3 ncü sayfada kültürel ağırlıklı araştırmalar, bilgi ağırlıklı aktarımlar var. Eğitim, araştırma, yorum, sanat ve edebiyat ağırlıklı denilmesi, böyle anlaşılması daha doğru olacak efendim. Bu sayfa yönetmeni: A.Erbil Hüryurt.
Şimdi elimdeki, masamdaki Hüryurt Gazetesi sayfalarından seçtiğim haber başlıklılarından söz edelim buyurun;
-Düz dolan, düz otur ay kişi: Takvim Gazetesi yazarı Savaş Ay, köşe yazısında İsmail Aytemiz’e yer verdi ve bakın neler yazdı.
- Kars CERAGEM her derde deva oluyor,
- Dağ çiçekleri toplanmaya başladı,
- İnternette olmak tek başına yetmez,
- Mezarlığı bir ayda dördüncü defa yaktılar,
- Sarıkamış’ta yaban hayatı envanter çalışması başladı,
- Kağızman’a 500 kişilik kapalı spor salonu,
- Köy çocuklarının park isteği,
- Kars’ta 12 İranlı’nın mülkü var,
- Mamak’taki Karslılar Azer Bülbül ile coştu,
- Kars Kalesinde Sema-i Şerif töreni düzenlendi,
- Kaymakam’dan Başhekim Sevinç’e başarı belgesi,
- Kars Belediyesi çalışmaları ile takdir topluyor. Ön yargısız bakan hizmetleri görüyor. Nevzat Bozkuş şov değil, hizmet adamı.
- Türkiye’de en çok Tabya Kars’ta bulunuyor.
- Kuyucuk Gölü’nde her hektara bir kuş türü düşüyor.
- Digor’a bağlı Kocaköy İlköğretim Okulu’nun yapımı devam ediyor.
- Hüryurt Gazetesi, genellik taşıyan haberleriyle dikkat çeken, gazetelerimizden biri, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
***
Nilüfer Dursun’un
Mevlâna Dünyası
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Kitapların önsöz ve sunuşlarıyla ilgili değerlendirmelerin önem taşıdığı kanaatimi yıllardır muhafaza etmişimdir. Önsöz veya sunuşların, bir anlamda şairinin, yazarının kişilikleriyle ilgili olduğunu, kitapların içerikleri hakkında bilgi verdiklerini düşünmüşümdür.
Nilüfer Dursun arkadaşımızın, iki koltuğunda en az on karpuz taşıdığını sıklıkla görüyorum. O, öncelikle bir eğitimci, araştırmacı, şair, çevirmen… İnsanları seviyor Yaradan’dan ötürü. Pek çok kitabın altına imza atan, çevirileriyle, yayınlarıyla kendi dünyasından dışa yansıyıp taşan Nilüfer Dursun, bilgi yumaklarının bir araya gelişi olan ’Sevgi Evliyası Mevlâna Çağırıyor’ adlı yeni kitabıyla karşımıza çıkıyor. O’nun şiirleri, yazı ve araştırmaları hep geleceğe yönelik pırıltılarla, ışıklarla doludur. Yürüdüğü yol, aydınlık, ışık yoludur.
Nilüfer Dursun’un Mevlâna’ya bakışı, Mevlâna’ca bir anlayış ve yaşayış birlikteliğinden geçiyor. Şiirlerinde, İnsanlıktan örnekler veriyor, bir anlamda insanlık türküleri söylüyor uzun uzun. Çalınmamış kapıların bir gün çalınıp açılacağı hatırlatmasında bulunarak;
-‘Özüyle birleşmeyen, mahkûm yalnız kalmaya / Gerçek insan örneği Yunus ile Mevlâna’ mısralarıyla örnek aldığı Yunus ve Mevlâna özellik ve güzelliklerini ortaya koyuyor, hareket noktası yaparak dikkat çekiyor. Türkçeden İngilizceye aktardığı çeviri şiirleriyle vermek istediği mesajları anlaşılır bir dille anlatıp, sergileyerek başarı merdivenlerinin basamaklarını emin adımlarla birer birer çıkıyor.
Nilüfer Dursun’un duygu dünyasını şiir diliyle sayfalara aktardığı ‘Allah’ın mesajları, insanlıkla gelişir / Tevrat, Zebur ve İncil, dinde birer geçiştir’ mısraları içimizi ısıtır ve düşünürüz. İlmin Mevlâna dostlarına, ruhlara dost olduğunu, dünya insanlarının sevilmeleri gerektiğini anlatarak, en vefalı yâr olan Yaratıcısına el açar, diliyle, dualarıyla yola çıkar Nilüfer Dursun. ’Yoğrulmuş bir kere, Allah aşkıyla özüm / Her güzel eserini görüyor gönül gözüm’ dizeleriyle pekiştirir ruh zenginliğini, gönül gözünün ileri görüşlülüğünü.
Duygularının bir araya getirildiği sayfalardaki gezintimiz sürerken; Namerde karşı dimdik durduğunu, konfora, lükse uyumluluk göstermediğini, ruhların kemale erişiyle yüceldiğini, ömrünün aldanmışlık içindeki yerinin genel görüntüsünü anlatmadaki kararlılığını görürüz Nilüfer Dursun’un.
Ruhlarda parıldayan ışıklar altında, dökülmemiş sırların gönül aynalarına doğru yürür, kendinden emin, kararlı. Sufi Mevlâna’dan inciler sıralar birbiri ardına. Şeytanın dışarıda değil, insanın kendi içinde olduğu gerçeğini hatırlatır. Mevlâna’dan aldığı mesajlarını, erdemlerin en hasıyla ele alır, canların cana muhtaçlığını söyler, anlaşılırlık içinde. ‘İmanlı kulların Allah’ının bir olduğu’nu, Mevlâna’nın izinde yürüdüğünü dinleriz.
Ve en içten, samimi duygularla, Nilüfer Dursun’a selâm verir, tebriklerimizle saygı ve sevgilerimizi sunarız efendim.
***
Doğumunun 800. yılında
Hacı Bektaş Veli
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Masamda, Gülağ Öz dostum tarafından bana ulaştırılan bir kitap var. Hacı Bektaş Veli Kültür Derneği yayınlarının ilki. Kitabın adı: Doğumunun 800. Yılında Hacı Bektaş Veli, olarak karşımıza çıkıyor, çıkarılıyor.
I. İnanç Önderleri buluşması ve Hacı Bektaş Semah Günleri, açıklaması da kitabın ilk sayfasında yer alıyor. 240 sayfalık kitap Haziran 2011’de basılıp, gün yüzü görmüş. 14-15 Kasım 2009 tarihlerinde gerçekleştirilen, Doğumunun 800. yılında Hacıbektaş Veli etkinliklerinin derlenip, toparlanması, kitap halinde yayınlanması, tarihe not düşülmesi olarak gördüğümüz bir yayın çalışması elimizdeki, masamızdaki yayın. Emeği geçenleri kutluyorum.
Hacı Bektaş Veli Kültür Derneği Başkanı Nafiz Ünlüyurt ‘un üç sayfalık bir önsözü dikkat çekiyor. Sonra, açılış konuşmaları var uzunca verilen. Ali Özcivan’ın 7 ayrı dörtlükten meydana gelen bir şiiri 12 nci sayfada yer alıyor. Buradan iki dörtlük aktaralım bilgi için, değerlendirme için:
Her ne için uğramışsam bu yere,
Hoş sefa gelmişsin Hacı Bektaş’a,
Temenna eylersin gerçek bu yere,
Hoş sefa gelmişsin Hacı Bektaş’a.
Ali Turab kültürümün merkezi,
Âlemi cihanda duymuşsun sesi,
Gelir de dinlersen bir dost nefesi,
Hoş sefa gelmişsin Hacı Bektaş’a..
Sonra oturumlar gerçekleştirilmiş. Birinci oturumun başlığı: Doğumunun 800. yılında Hacı Bektaş Veli ve Düşüncesi Hacı Bektaş’tan günümüze Alevilik-Bektaşilik. Sonra, I. İnanç Önderleri buluşması ve Uluslar arası Hacı Bektaş Semah günleri paneli, sunumlar. 215 nci sayfada başlayan, etkinliklere ilişkin fotoğraflar.
Arka kapakta, Hacı Bektaş Veli Kültür Derneği Başkanı Nafız Ünlüyurt’un bazı cümleleri var. Buradan: Hacı Bektaş Veli Kültür Derneği’nin bir ürünü olan bu kitap, iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Hacı Bektaş Veli’nin 800. doğum yıldönümü nedeniyle 14-15 Kasım 2009 günlerinde Hacı Bektaş’ta yapılan “800. Doğum Yılında Hacıbektaş Veli’yi Serçeşmede Anıyoruz” adı altında yapılan etkinlik içerisinde yapılan konuşmalar ile panellerde sunulan bildirilerin bir derlemesidir.
İkinci bölümde “I. İnanç Önderleri ile Hacı Bektaş Bulunması ve Uluslararası Hacı Bektaş Semah Günleri” adlı ile 30-31 Ekim 2010 günlerinde Hacıbektaş’ta yapılan etkinlik içinde yapılan konuşmalar ile panellerde sunulan bildiriler yer almaktadır.
***
Dr. Kazan Dağyakalı’dan iki yeni şiir daha
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şairlerimiz, yazdıkları, yayınladıkları şiirleriyle dikkat çekiyorlar, iz bırakıp alkışlanıyorlar. Dr. Kazan Dağyakalı, yenilerde bize ulaşan, gazete ve dergilerin sayfa ve sütunlarındaki şiirleriyle dikkat çeken isim ve imzalardan biri. İki yeni şiiri daha var şairimiz Dr. Kazan Dağyakalı’nın bize ulaşan, masamdaki yerinden benimle selamlaşan.
Bu şiirler, “Ay ışığım” ve “Bundan sonrası” adlarının taşıyıcıları efendim. Bu iki şiirin sayfalarında, mısraları arasında mini birer gezinti yapalım buyurun:
AY IŞIĞIM
Sevgiyi bir yumak gibi, sımsıkı elleriyle toparlayış, kuçaklayış gibi önemli, önde gelen duygular var şiirin bütünlüğünde. İçiçe olmanın, birlikte düşünmenin, düşünülmenin belirtileri bunlar. İlk dört mısra “Ay Işığım’dan;
Her nefesimde ciğerlerime seni çekerken,
Doktor “Kalp atışların yüksek” diyordu.
O haklı ölçümünde, dediklerinde,
Bilmiyor ki sen varsın hücrelerimde..
Şeytan tüyü denilen görünmez büyüden, gözlerden yayılan gönül ışığından, gözlerle gerçekleştirilen gizli sevişmelerden, yüreğinin gelişlerinde sevdiğini getirişinden, gönül evinde ay ışığı gibi duran sevgilisinden, içlerinde yarım kalanlarla yaşanan günlerden söz ettikten sonra;, “Bilmek bile huzur veriyor bazen insana/ Kelebeğin kanat çırpışı gibi ahenkli/ Alından- moruna renk cümbüşü yüreğim”le tamamlanan mısralar, bu mısraların bitiminde sonlarına konulan noktalar... Ve daha sonraki mısralar:
Ezanlar okunuyor bunu yazarken,
Gönül gözü ile sende gezerken,
Sevdanla sırlanmış dolu yüreğim,
İstesem de sızmıyor sen olmayınca.
Ve uzunca bir başka Dr. Kazan Dağyakalı şiiri. İsmi: “Bundan sonrası” Bir soruyla, soruya dayalı bir mısrayla başlıyor: “Neyin savaşıydı yıllarca verdiğim” ve Hemen altında: “Bu kadar direndim boşu boşuna”
BUNDAN SONRASI
Yukarıdaki iki mısradan sonra devam “Bundan sonrası”nın mısraları... Yorgunluk belirtileri, ifadeleri… Korkulardan, endişelerden, umutlardan söz eden, söz edilen mısra bütünlüğü... Kırgınlık, kızgınlık, anlaşılamama, anlatılamama feryatları. “sen sana emanetsin bundan sonrası” teslimiyeti, kesin kararlığı birbiri ardına sıralanıp gidiyor Dr. Kazan Dağyakalı’nın mısralarında. Ve devam duygularıyla mısralaştırılanlar;
- Kendin çalıp, kendin söylüyorsun,
Gönül sazından.
Hemen de nem kapıyorsun, bir tek sözümden,
Yine ne oldu durup dururken,
Dolunay mı çarptı, yoksa katren mi?,
Bu aralar med-cezir halin var senin.
Bir zamanlar rengârenk olan sevda gülünü,
Hatırla, yüreğime sen ektin, yıllar öncesi,
Özlemler, eldeki güzel güllerin etrafına dikenlerin sarışını ortadan kaldıramıyor. Hırs ve kin birikintilerinin, bir kaşık suda boğmalara kadar uzanışını görmenin üzüntüleri yaşanıyor. “Hadi gidiyoruz yüreğim artık, VEDA zamanı”yla her şey noktalanıyor. Günün birinde karşılaşılma ihtimali de açık bırakılıyor.
***
İbrahim İmer’den: Eflatun Sancısı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ankaralı şairlerimizden İbrahim İmer’in, Eflatun Sancısı adlı şiir kitabı, Prof. Dr. Hayrettin İvgin dostum tarafından bana ulaştırıldı.
128 sayfalık şiir kitabının önsözü Hayrettin İvgin imzasını taşıyor. Önsözün bir yerinde Hayrettin İvgin hoca;”Şiir yalnız biçim, yalnız ahenk değildir. Şair sözcüklerle saraylar kurar. Bu saray çoğu zaman camdandır. Cam çabuk kırılır ve bütün olumsuzlukları da gösterir” diyor.
Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans yayınlarının 113 ncüsü olarak günyüzü gören Eflatun Sancısı, adlı şiir kitabı, Aslı. Zeynep, Aysel’e armağan edilmiş, ithaf edilmiş.
İbrahim İmer’den ilk şiir “Lüzumsuz cümleler” 7 nci sayfada başlıyor. Beş ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiirin bir dörtlüğü efendim:
Ve hoyrat çektiğin kapının sesi,
Akabinde son sözündü “elveda”,
Ben yıllarca seni dinledim oysa,
Hep lüzumsuz cümleler eşliğinde.
İbrahim İmer’in bu kitaptaki şiirleri, hece vezni ve serbest türleriyle kaleme alınmış, sayfalara yerleştirilmiş.
İbrahim İmer, bir yerde yaşadıklarından öğrendiklerini sıralıyor, bir yerde yaşarken hep örselendiğini anlatıyor, zaman zaman neden diye soruyor, arkasından sana gülmek yakışır diyerek, kesin kararlığını, sonuçtaki değerlendirmesini ortaya koyuyor.
İbrahim İmer’in şiirleri, yumuşak duygularla şekilleniyor. Kırgınlığı, kızgınlığı var elbette. Ama bunların ifade edilişleri bile, sevgi ve iyi niyet sınırlarını aşmıyor.
Sayfa 70 ve 71’de karşımıza çıkan, serbest anlatımlı “Sen mi geldin doğudan?” başlıklı şiirdeki anlatım zenginliğini birlikte görelim okuyarak.
Neden bu kadar tatlısın?,
Bana mı öyle geliyor
Bunca ayrılıktan sonra..
Yalan mı yoksa,
Yüzünde saklı kalan tebessüm?..
İbrahim İmer: 1974 yılında Aydın’da doğdu. Ortaokul ve Lise öğrenimini Aydın’da tamamladı. İlk yazıları 1993 yılında, Aydın’da yayınlanan “Ses” Gazetesinde yer almaya başladı. “Benim Adım Hiç Kimse” adlı şiir kitabını 2008 yılında yayımladı.
***
Nesrin Özcan’dan: Kâinat Aşkın İzinde
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Nesrin Özcan, Ankara’lı şairelerimizden. Yazdıkları, yayınladıkları var.
“Kainat Aşkın İzinde” adlı 144 sayfalık şiir kitabı bana yenilerde ulaştı, anlaştırıldı.
Kitap, Nesrin Özcan’ın önsözüyle başlıyor. Buranın bir yerinde; “Kişiliğim ve karakterimle sözlendim, yüreğimi sözcüklere döküp; dilimden elime, elimden kalemime, kalemimden damlayanları sanatseverlere sunuyorum” deniliyor.
Nesrin Özcan’la ilgili, sanat ve edebiyat alanındaki yeriyle ilgili bazı isim ve imzalar görüşlerini ortaya koymuşlar. Bunlara teşekkür ediliyor.
Hece ölçülü şiirlerle yola çıkılmış, söze başlanmış. Sonra serbest şiirler, Akrostiş şiirler, Türkçe-İngilizce şiirler gibi bölümlerle kitap şekillendirilmiş. Ölçülü şiirlerin ilki, Aşka Şahit, adıyla 8 nci sayfada karşımıza çıkıyor. Üç ayrı dörtlükten oluşan bu şiirin ilk dörtlüğü:
Sevgidir aslımız, ruh ise başka,
Doğan gün gece, ay, çağırır meşke,
Yar ile gök kubbe şahittir aşka,
Bulutlar da ağlar, aşka aşığa.
Sonraki sayfalarda aşka dair duygular şekillenerek, şiirleşerek, şiirleştirilerek, sayfalardaki yerlerinden bizimle selamlaşıyorlar.
Nesrin Özcan, yazdıklarının, yayınladıklarının bütünlüğü içinde baktığımızda, şiirimizin meşakkatli yolculuğunda uzun bir çıkışa hazırlanıyor. Bu yürüyüş epey uzun sürecek. Ama bugün yazdıklarıyla, yarın yazacaklarını da bir araya getirerek bir toparlama, değerlendirme yaptığında, eksi ve artıların yan yana gelişini görecek, başarılı şiirleriyle karşımıza çıkacaktır.
Nesrin hanım, hece vezniyle yazdıkları yanında, serbest türdeki şiirleriyle de dikkat çekiyor. Bu şiirler kitabının 56 ncı sayfasında karşımıza çıkmaya başlıyor. Buradan “Alabora” adlı şiirin girişi:
Kalp atışlarım,
Dakikalarla yarışırken,
Gecenin sessizliğinde,
Sensizlik vardı.
Nezrin Özcan, bu kitabıyla şiir dünyamızın yolcuları arasına girmiştir. Zaman zaman verilecek molalarla dinlenecek, gelecekte daha güçlü ve kalıcı şiirlerin altına imza atacaktır. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
***
Sevil Mısırlıoğlu’ndan: Sır Evinden Sarkıtlar
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Sevil Mısırlıoğlu, yazdıkları ve yayınladıklarıyla, şiir, deneme, öykü ve öteki türlerdeki yayınlarıyla, takdir edilen, alkışlanan bir isim ve imzamız. Antakya’da yaşıyor, buradan sesleniyor, bizimle bizlerle selamlaşıyor.
Sır Evinden Sarkıtlar, adlı hikâyelerin yer aldığı kitabı geleli, bana ulaşalı epey oldu, zaman geçti aradan. Sayfalarında gezme fırsatını yakalamam bugüneymiş.
108 sayfalık kitabın sayfasında Sevil Mısırlıoğlu’nın sanat yaşamıyla ilgili bir sayfalık bilgi veriliyor. Sonra, Prof. Dr. Nurullah Çetin hocamızın, Sevil Mısırlıoğlu’nun hikâye dünyasından hayata yansıyan görüntüler başlıklı değerlendirmesi var. Hoca bu değerlendirmesinin bir yerinde; “Yazar, olaylara, kişilere, durumlara insancıl bir yaklaşımla eğiliyor. Toplumsal arızaları elbette eleştiren bir üslupla sergiliyor ama daha çok insani değerleri öne çıkarıyor” diyor. Buradan kitabın içindeki hikâyelerin içeriğiyle ilgili biraz ipucu yakalıyoruz.
Hikâyeler bölümüne geçerek ilk “Anılar” dan söz eden iki sayfaya bakıyoruz. Çocukluk yıllarından söz ediliyor, gençlik yıllarına geliniyor, yaşadığı, gördüğü etkilendiği olaylardan oluşturuyor bu anlatımını Sevil Mısırlıoğlu. “Her biri başka tarihi tazeleyen anılarımın ne kadar gerilerine gidersem, o kadar dingin ve güçlü oluyorum” diyor ve söylemek istediklerinin özetini ortaya koymadaki ustalığını gösteriyor.
Hikâyelerin başlıklarına bakıyoruz, hazırlarının getirdikleri, ortaya koydukları isimler: Bedel ödeyen köy, Çocukluğumda, Bir atın gözyaşları, Bizim Mustafa, Kara kaplı defter, Seven kazanır, Deli mi, Veli mi?, Mektupla gelen huzur, aşk gururu yener.
Denemelerin başlıklarından: Güne başlarken, Barışı yakalamak, Hayallerimin, Şair gözüyle şiir, şair olabilme sanatı…
Sevil Mısırlıoğlu, hikâyeleriyle dikkat çekerken, anlatımlarındaki arı, duru anlaşılır, kısalık gibi özellikleriyle başarının yakalanışını gerçekleştirmiş, avuçlarında sımsıkı tutabilme mutluluğunu yakalayabilmiş yazarlarımız arasına girebilmiştir.
Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim. Sayfa 99 da başlayan “Barışı yakalayabilmek” adlı, başlıklı denemesinin arasına (şairliğinden hareket ederek) bazı mısralar yerleştirmiş eriyen yürek mumlarımıza yeni fitiller yerleştirerek yaşama sunabileceklerimizin bulunduğunu hatırlatarak şöyle diyor mısralarında:
Kendimle küsmedim ki,
Barış nedir bileyim!..
Barış olmayan yerde,
Bırakın da öleyim..
***
Üç ayrı noktadan bakarak
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Değişik noktalardan, değişik açılardan bakarak, yazdıklarımız, yayınladıklarımız vardır. Bugün baktığımız üç ayrı noktanın açıklanmışları, açıklanmış tablonun görünüşü efendim. Bunlar;
KUMRU DERGİSİ:
Gaziantep ilimiz merkezinde, üç ayda bir yayınlanan, tarih, kültür, sanat ve edebiyat dergisi Kumru’nun Sahibi: Abdülhadi Bay, Yazı İşleri Müdürü: Mehmet Nacar. Kimlik bölümünde ismi kaydedilen daha pek çok imza var.
Kumru Dergisinin 6 ncı sayısı masamda. 40 sayfayla yayınlanan, okurlarıyla buluşturulan Derginin içeriği zengin. Abdulhadi Bay, başyazısının bir yerinde; “Kültür değerlerimizi tanımak, tanıtmak kaybolmak, unutulmak üzere olanları gündeme getirmek; yazılı hale getirmek, belki gelecekte tasavvur edilemeyecek kadar fazla önem arz edecektir” diyor. İç kapakta, Gülhun Ertilav’ın altı dörtlükten meydana gelen “Hani nerde?” başlıklı şiir dikkat çekiyor. Bu şiirin ilk dörtlüğü efendim:
Hani ben ömrünün tek aşığıydım?,
Yoksam yıldızları sayamıyordun,
Hani gecendeki ay ışığıydım?
Beni seyretmeye doyamıyordun.
Kumru Dergisinin yazışma adresi: Düğmeci Mhl. Subuncu Cad. Ali – Veli İşh. Kat.4-502 Şahinbey-Gaziantep.
DÜNYADA KİLİS BÜLTENİ
Kilisliler birbirleri için önem taşıyorlar, bir araya gelmekten sevinç ve gurur duyuyorlar. Nejat Taşkın dostumun göndermeye devam ettiği bir bülten var masamda. Adı: Dünyada Kilis. İstanbul Kilis Vakfı’nın yayın organı olarak 2 ayda bir yayınlanıyor. 142 nci sayısı buna ulaştı bu bültenin. Bu yıl mezun olan Kilisli öğrencilerden söze diliyor. Kilis liselerinden mezun olan öğrencilerin Türkiye birincisi olduklarına ilişkin haberler gururla veriliyor. Faruk Elhan’ın “Kilis Ağzı ve şiirleriyle Karacaoğlan’ın Kilisliliği” adlı kitabın, Kilis Vakfı’na armağan edildiği duyuruluyor.
Kilis’e ve Kilis Vakfı’na gönül veren 6 hayırsever insan, “Nadir Keloğlu, Selim Tekdirlik, Hüseyin Okatan, Mehmet Kesoğlu, Mahli Mercimek ve Hafize Gencer” olarak sıralanıyor.
Nejat Taşkın hocanın “Kilis İli birinci sırada” başlıklı değerlendirmesi dikkat çekiyor. Kilislilerin Kıbrıs’ta bir araya geldikleri haberini okuyoruz. İsa Kayacan olarak bendenizin, yıllar önce yazdığım, Mehmet Zelzele’yle ilgili “Kabına sığmayan Kilisli” başlıklı yazımın aynen yayınlandığını görüyoruz. Fevzi Gönenç’in bir yazısının sayfalara aktarılması vefası da gösterilmiş. Dünya’da Kilis Bülteninin, Kilis Vakfı adına Sahibi, Kilis Vakfı Başkanı Yaşar Aktürk. Yazı İşleri Müdürü: Nejat Taşkın. Yazışma: Topkapı Mhl. Kürkçü Bostanı Sk. No:1 Şehremini-Fatih-İstanbul.
BİR MEKTUP
Değerli dost, sayın İsa Kayacan; Sizinle gurur ve iftihar duymakta olduğumu bilin, o yeter bana. Kendimizi yormayalım. Benim gibilerden çok çıkar ama, sizin gibi sevgisini her alanda insanlarla ve vatanıyla paylaşıp adayan birinin çıkacağına bütün gücümle inanmıyorum. Koskocaman bir ülkede sadece siz yüreğinizi insanlığın karşısına bir ilah gibi sunup, iyi niyetinizin hazinesini insan ayırmadan yararlandırmayı, duyulmayan sesleri duyurmaya, kalben yegâne isim ve insanlığın değerini bilen tek bir şahsiyetsiniz.. Ben bunu bilir, bunu söylerim.
Sevgiler (Kemal Petricli, 14 Ağustos 2011, Köln-Almanya)
***
Burdurlu Durmuş Öcal’dan sitem
ve Almanya’dan bir mektup
Prof. Dr. İSA KAYACAN
İnsanların sitem etmesi, beklediklerini alamayınca, göremeyince duygularını aktarmaları tabii haklarıdır.
Burdur ilimiz merkezinde yaşayan, “Burdur yöremizin kültür, sanat, edebiyat Bülteni”ni yayınlayan Durmuş Öcal, Bülteninin Ağustos 2011 ayına ait sayısında, değişik haberler, şiirler yanında, ilk sayfa sağ sütunda; İsa Kayacan, Sebahattin Akaya, Kemal Taraşlı, Kemal Arslan, Ali Yücel, Nihat Altun, A.Ali Bilgen fotoğraflarına yer vermiş.
Bülten içinde, Durmuş Öcal imzalı “Benden sizlere hatıramdır” ve “Ben sigarayı bıraktım” başlıklı şiirler var. Bu şiirlerden birincisinden iki dörtlük alalım:
Her nedense gazeteler, yazıların bana gelmez oldu,
Biliyorum başınıza devlet kuşu kondu,
İsa Kayacan bizleri, kürsülerde hiç tanıtmaz oldu,
Şu gönderdiğim resimler ebediyen hatıra olsun.
Birisi İsa, birisi Muammer yanında Durmuş duruyor,
Birisi sağda, birisi solda ellerini masaya koyuyor,
Dr.İsa Kayacan dikelmiş, ortada manen duruyor,
Benden sizlere telefonum, fotoğrafım hatıra kalsın
MEKTUP
Almanya’dan (Köln’den), şair, yazar, araştırmacı, gönül dostu Kemal Petricli’den gelen mektupların sonuncusunda şunlar yazıyor;
Değerli dost, Prof. Dr. Sayın İsa Kayacan; Siz yazı hayatınızı taa başta ciddi bir şekilde ele almışsınız. İçinizde belirttiğiniz adımlarınız durmamak üzere hep ileri istikamete yön vermiş. Ne kadar güzel… İnsanı bir şeye atılmak isterse yarıda bıraktıktan sonra hiç başlamasın daha iyi. Oysa verdiğiniz karara siz hep saygılı kalmış, hiçbir virgül, hiçbir nokta tanımamış başvurduğunuz yola devam etmiş ve halâ etmektesiniz.
Ele alınan bir iş zevki tattırıyorsa o tat hiç ekşimez. Aksine daha da tatlanır. Tatlandıkça da zevki renklendirir.. Siz de o renklerden basın yoluna seçmişsiniz ölümsüz yaratmayı başarmışsınız. Bu mutluluktan büyük hangi mutluluk vardır?.
Sizi sevmeyen ve takdir etmeyen tek kişi gösteremezler. Bir kere insanlar sizi dünyalarının göğünde adınızı ateşten harflerle yazdırıp parlatmış.
Ne mutlu size, ne mutlu insanlarımıza…
Sevilen insan, sevilenlerin mutlaka bir tarafında yer olur ve o yer, yerli yerinde durur. Sakın unutmayın değerli dostum, siz insanların kalbinde sağlam bir kasada sayılıyorsunuz. (Kemal Petricli, Köln-Almanya, 18 Ağustos 2011)
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. Küçük avantajların peşinde koşarken, büyük başarılardan olabilirsiniz. (Konfüçyüs)
2. Mutluluk bilgi ile kazanılır. (Eflâtun)
3. Düşmanlarınızı affedin, bu bir büyüklüktür. Ama onları unutmak büyük bir aptallıktır. (John F. Kennedy)
4. Karşılıksız sevmek; Boşa kürek çekmektir / Karşılıksız sevmek; Kadere boyun eğmektir. (İsa Kayacan)
***
Bolu’dan: Sanat Sokağı Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Bolu ilimiz merkezinden gelen, büyük boy, 120 sayfalık pırıl pırıl baskılı bir dergi: Sanat Sokağı. Kültürümüzün bir bileni, Prof. Dr. Hayrettin İvgin tarafından bana ulaştırıldı Sanat Sokağı Dergisinin 40 ncı sayısı.
Sanat Sokağı Dergisinin kimliğine bakıyorum: Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Semra Kocabaş, Genel Yayın Yönetmeni: Mehmet Demirci. Yazışma ve iletişim adresi: Tabaklar Mhl. İzzet Baysal Cad. Börekçiler Sk. No:2-2 Bolu. Tlf: 0374–2181000.
Önsöz Mehmet Demirci’nin… Sayın Demirci önsözün bir yerinde: “Edebiyat dürüstlük ve samimiyet ister, siyasette ise samimiyet ve dürüstlük intihardır. Edebiyat bağımsız bir ruh gerektirir. Siyaset ise bağımlılıktır. Edebiyat iyiye, güzele ve sevgiye giden yoldur. Maalesef ki günümüzde siyaset kötüyle, çirkinle ve nefretle bütünleştirildi” diyor, doğru söylüyor.
Semra Kocabaş, seçim zamanı sanatsız vaatlerden söz ediyor. “Sanat bedenlerimizin ruhu, duygu ve düşüncelerimizin yansımasıdır” diye ilavede bulunuyor.
Fahrettin Taşkesenlioğlu (Erzurum’dan), Adnan Menderes ve 27 Mayıs üzerine başlıklı yazısının, araştırmasının bir yerinde; “İdam edilen (şehit edilen) Adnan Menderesler, Hasan Polatkanlar, Fatin Rüştü Zorlular gönüllerde taht kurup halâ konuşulurken, idam ettirenler ve idam fermanını imzalayanlar sahi kimlerdi…? diye soruyor. Sahi idam kararlarını onaylayanlar bugün nerede? Vatandaş tarafından biliniyorlar mı?, hatırlanıyorlar mı?. Ama el birliğiyle idam için gayret gösteren, iktidar sarhoşluğu içinde oradan oraya koşanlar bugün ne iş yapıyorlar?. Cevaplar belirsiz.. yok..yok..
Müjdat Gezen’le yapılan bir söyleşi var 31 nci sayfada başlayan.
Restore edilerek müze haline getirilen (Ankara) Ulucanlar Cezaeviyle ilgili değişik bilgilerin dergi sayfalarına aktarılışı, geçmişten önemli hatırlamaların aktarılması, dikkat çekiyor Sanat Sokağı Dergisinin sayfalarında.
Ahmet Say, Müzik nedir, nasıl bir sanattır? sorusunun cevabıyla okurların karşısına çıkıyor 26 ncı sayfada başlayan araştırmasıyla. Sonraki sayfalarda, isim ve imzalarıyla okurlarının karşısına çıkanlar şöyle sıralanıyor Sanat Sokağı Dergisinin sayfalarında: Fehimdar Çiftci, Zeki Ergül, Çetin Canbazoğlu, Hayrettin İvgin, Nail Tan, Caner Yüce, Prof.Dr. Ramazan Demir, Ayşegül Varlık, M.Behiç İstanbulluoğlu, İbrahim Berber, Ali Kayıkçı, Mehmet Başarangil, Seyfettin Kiniş, Çağatay Şahin, Zeki Gürel, Muazzez İlmiye Çığ, Ömer Eru, Binali Seferoğlu, Nermin Kaçar, İrem Çelik, Özgür Tamşen Yücedal, İslâm Beytullar Erdi, Barış Eskicioğlu, Erhan Bayram.
Hayrettin İvgin’in “Türkiye Cumhuriyetini laikleştiren üç kanun” başlıklı yazısından: Bir devletin genel eğitim ve kültür politikasında milletin duygu ve düşünce bakımından birliğini sağlamak için, öğretim birliği en doğru, en bilimsel, en çağdaş ve her yerde yararları ve güzellikleri görülmüş bir ilkedir.
***
Ali Kemal Parıldar’dan:
Duyguların Dili
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Ali Kemal Parıldar, eğitim camiamızın parlayan yıldızlarından. “Duyguların Dili” adlı şiir kitabı, Türk kültürünün bir bileni, değerli dostum Hayrettin İvgin tarafından bana ulaştırıldı.
288 sayfalık Duyguların Dili, adlı şiir kitabı, Ali Kemal hocanın uzunca bir sunumuyla başlıyor. Yaşamından kesitler sunuyor, çalışmalarından bazı satırbaşları aktarıyor hoca burada.
Ali Naili Erdem, Dr. Agah Oktay Güner, Nurettin Özdemir, Hayrettin İvgin, Nail Tan, Abdullah Satoğlu, İsmet Bora Binatlı, Yahya Akengin, Mehmet Nuri Parmaksız, Ali Kemal Parıldar hocayla ilgili görüşlerini dile getirmişler sayfalarda, yazılarında efendim…
Ben “Ağabey” kelimesini çok seviyor, çok anlamlı buluyor, sevdiğim, saydığım bazı büyüklerim için kullanıyorum. Hayrettin İvgin’de “Âli Kemal Parıldar ağabeyim” demiş.
Ali Kemal Parıldar hoca, vefa duygularıyla dolu olduğu için yaşantısının her kesiminde, her anında vefanın varlığı görülüyor, hissediliyor. Kitap içinde yer alan, bazı isimlere ithaf ettiği, yazdığı şiirlerinin bazılarının yanına adı geçenlerin fotoğraflarını da yerleştirmiş. Ne kadar güzel yapmış, güzel olmuş. Tebriklerimi, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efendim.
Kitabın 253 ncü sayfasında başlayan Ali Kemal Parıldar albümünden seçilen fotoğraflar geçmişin birer belgesi, anılar yüklü görüntüleri olarak karşımıza çıkıyor. Arka kapaktaki “Ozanlar” başlıklı şiirinden iki bölümle noktamızı koyalım:
Ali Çatak, Seyrani’nin delisi,
Ondan gayri hiç geliyor gerisi,
Bir aşık da bir aşıkın varisi,
Hakk’tan almış halka saçmış ozanlar.
Kemali Bülbül’ün güzel sözleri,
Mısralarda görülüyor izleri,
Hakikat Bahrı’nı görmüş gözleri,
Çağdan çağa kapı açmış ozanlar.
***
Ali Gözütok’tan:
Sen misin?.
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şiir kitapları. Şairleriyle birlikte bütünleşen, daha doğrusu şairleriyle şiir kitaplarının bütünleştiği genel tablolar, görünümler.
Hemşehrim, şair, araştırmacı yazar Ali Gözütok’un yeni bir şiir kitabı var masamda efendim. Adı: Sen misin?. Bir soruyla kapaktan sesleniş var. Bekleyiş, cevap bekleniş var.
160 sayfalık Sen misin? Adlı şiir kitabının ilk sözü, Ali Gözütok’a ait. Önsöz Mustafa Ceylan’a, sunuş ise bu satırların yazarı İsa Kayacan’a ait. Ali Gözütok değişik yönleriyle anlatılıyor burada, bu sayfalarda.
Kitabın adı olan Sen misin? Gülce edebiyat akımının buluşma türüyle kaleme alınmış. Bu şiirin sonunda anlatılanlar ve sorulanlar şöyle karşımıza çıkıyor efendim:
Bir değil bin can feda, masum Allah kuluna,
Asla rağbet etmez o, fani dünya malına,
Göz kırpmadan can verir, sevdiğinin yoluna,
El bağlayıp huzurda, divan duran sen misin?.
Kitabın adındaki, bu şiirin başında ve sonundaki “Sen misin? sorusunun, soruları gerçek cevapları şimdi anlaşılıyor mu?. Hece vezniyle yazılan, kaleme alınan, yazı Ali Gözütok şiirlerindeki mısra yumuşaklığı, anlatım tazeliği ve sunuş biçimi pek çok şairemizde olmayan Ali Gözütok özellik ve güzellikleridir. Tebriklerimi sunuyorum sevgili hemşehrim.. Sağlığın yerinde, ömrün uzun, kalemin keskin olsun inşallah.
Gönül kapısı, Acep farkında mısın?, Affeder misin?, Anacığım gibi başlıklarla karşımıza çıkan, çıkarılan Ali Gözütok şiirlerinde, yine sorular, verilmesi gereken cevaplar vardır.
Gülce edebiyat akımının, Buluşma, Akrostik, Üçgen, Üç Gül, Yunusca, Triyolemsi, gibi türleriyle yazılan şiirler, kendi özellikleri içinde, sayfalardan bizimle selamlaşıyor.
Üç dörtlükten meydana gelen “Gördük” adlı, başlıklı şiir 68 nci sayfadan bizimle merhabalaşıyor. Bu şiirden:
En şerefli varlık, insanı tanı,
İnsanı insan yapan onda vicdanı,
Yüreğinde sevgi, asildi kanı,
Bir lokma ekmeği, bölüşen gördük.
***
Salihli’den: Üç Mayıs Dergisi
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Genel Merkezi Ankara’da bulunan, tarihi Türk Ocaklarının ülke genelindeki şubelerince yayınlanan dergiler var çokça. Bunların bir kısmı dostlarım tarafından bana gönderiliyor, ulaştırılıyor. Bu dergilerin sayfalarındaki gezintilerimi, öteki yayın organlarının sayfalarındaki gezintilerim gibi sürdürüyorum.
Üç Mayıs Türkçüler günü nedeniyle, yılda bir kez Salihli’de Türk Ocağı Şubesi tarafından yayınlanan “Üç Mayıs” Dergisinin (İlk sayısı) sayfalarındaki gezintimiz başlıyor efendim. Önce kimliğine bakalım:
Sahibi: Türk Ocakları Salihli Şube Başkanı Ersin Aybar, Genel Yayın Yönetmeni, Türk Ocakları Salihli Şube Sekreteri (dostum) Gündüz Aydın, Altı isim ve imzadan oluşan yayın kurulu var. İdare merkezi olarak: Mithatpaşa Cad. Kızılay İş Hanı Salihli-Manisa olarak kaydediliyor.
Editörden, başlıklı sunuşun bir yerinde;” Türk Ocaklarının Salihli Şubesi kültür hayatımıza önemli katkılar sağlıyor. 1925 yılında rahmetli Nuri Ulaş’ın başkanlığında ilk kuruluşunu yapan Salihli Şubesi yeni dönemde Doç. Dr. Mehmet Demir Başkanlığında yeniden hizmet vermeye başladı” deniyor.
Manisa Valisi Celalettin Güvenç, Salihli Belediye Başkanı Mustafa Uğur Okay, Türk Ocakları Genel Başkanı Nuri Gürgür, Türk Ocakları Salihli Şube Başkanı Ersin Ayber, Enver Konukçu, Teoman Ergül, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Demir, Önder Özgür, Yaşar Koç, Gündüz Aydın, Cengiz Tunç, Prof.Dr. Mustafa Ökmen, Mehmet Bilgi, imzalı yazılar yanında, Hüseyin Nihal Atsız, Necip Fazıl Kısakürek, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu imzalı şiirler de dikkat çekiyor.
Gündüz Aydın imzalı “Kar tanesi” adlı, başlıklı şiir, derginin 20 nci sayfasında yeralıyor. Beş ayrı dörtlükten meydana gelen bu şiirden iki dörtlükle noktamızı koyalım efendim:
Gecenin bir vaktinde, dağların yamacında,
Üşür müsün tez söyle, beklerim kar tanesi.
Uykusuz sabahlarda gözyaşımızın ucunda
Gelecek haberini, saklarım kar tanesi.
Ben ağlarım, yol ağlar, ağaçtaki dal ağlar,
Gelmez haberin gelmez, telefonda tel ağlar,
Hilal’i ayırdılar, içindeki gül ağlar,
Bu saatte kapını yoklarım kar tanesi..
GÜNÜN SÖZLERİ:
1. İyilik, insanları birbirine bağlayan altın zincirdir. (Johann Wolfgang von Goethe)
2. Bilen birine öğüt vermek gereksizdir. Bilmeyen birine ise, yetersizdir. (Lucius Annaeus Seneca)
3. Evlilik bir kale gibidir. Dışarıdakiler oraya girmek için, içeridekiler de çıkmak için uğraşır dururlar. (Çin Atasözü)
4. Sevgi, bağlılık, hoşgörü; Nefret, kırgınlık, ayrılık iki düşmandırlar / Birbirlerini bitirmek, yok etmek için çırpınırlar / Ama ne ayrılırlar, ne de barışırlar. (İsa Kayacan)
***
Osmaniye “Yenises
Dergisi”nden, yeni bir ses daha
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Osmaniye ilimiz merkezinde, aylık yayınlanan bir dergi var. Adı: Yenises. “Yeni bir dünyaya doğru” yürüyüş söz konusu. Bu yürüyüşün ayak sesleri duyuluyor, Yenisesler içinde, arasında.
Yenises Dergisi 16 ncı yayın yılı içinde. Sayısı 186’ların üzerine çoktan çıktı. İmtiyaz sahibi: Hasan Bölük, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ve Genel Koordinatör: Mehmet Aksoy, Haber Müdürü: Bahattin Kurnaz, Teknik Yönetmen: Şenol Öztürk. İdare yeri: Atatürk Cad. No: 201, Kat.3 Osmaniye. Tlf: 0328 8123787
Elimdeki 186 ncı sayı (Yazımın yayınlandığı günlerde bu sayının daha yüksek rakamlara ulaştığını düşünmeliyiz) içinde yer alanlardan:
- Nazarbayev yeniden Kazakistan Cumhurbaşkanı,
- Savrulan bir dünyada aile kurumu çöküyor,
- Geleceği belirleyecek hayallerimizdir,
- Benim adım dertli dolap,
- Şanlı tarihimizi genç nesillere anlatalım,
- Şamanlık, asla Türklerin dini olmamıştır,
- Türkiye nereye gidiyor?,
- Irak Türmen Basın Konseyi Kurultayı,
- Başkan Tuna: Daha çok yapacak işimiz var,
- İnsanlığı etkileyen ve dünyaya yönveren uygarlıklar,
- Prof.Dr.Mustafa Kara ile röportaj, vd.
Türkiye’den haberler dikkat çekiyor ilk sayfalarda. Dergi içindeki sayfalarda imzaları görünenlerden bazılarının isimlerinin sıralanışı şöyle efendim:
Sinan Atçeken, Ali Temiz, Mustafa Karagöz, Ali Keskin, Doç.Dr.Sait Başer, Ercan Doğan, Hamdi Gökçen, Şenol Öztürk, Şemsettin Küzeci, Cumali Temiz, İrfan Kaycı, Muharrem Kılıç, Bedrettin Keleştimur, Mehmet Aksoy, Mesut Tamer Genç, Ahmet Metin, Prof. Dr. Saim Boztepe, Bayram Şimşek, Halil Kaya... Halil Kaya’nın “Vatan olmazsa olmaz” başlıklı beş ayrı dörtlükten meydana gelen şiirinden:
Akıl ve fikirdir insanı hayvandan ayıran,
Halkları millet yapar, milli şuur ve vatan,
Milli kültürdür ferdi ayırıp insan yapan,
Bülbülü söyletir; İlle de vatan, ille de vatan.
***
Aydın Karasüleymanoğlu’ndan: Sihirli çakı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Aydın Karasüleymanoğlu, şair, yazar, araştırmacı. Artvin’li, “Artvin Delisi”. Artvinle ilgili yapılan her çalışmanın içinde, başında mutlaka Aydın Karasüleymanoğlu vardır.
Birbiri ardına yayınladığı kitaplarıyla dikkat çekmeye devam eden Aydın Karasüleymanoğlu’nun bana gelen yeni kitaplarından birinin adı: Sihirli Çakı. Öykülerden, çocuk öykülerinden meydana gelmiş.
Merkezi Ankara’da bulunan Özlem Yayınevi yayınları arasında 88 sayfayla şekillenmiş, yayınlanmış. Çocuk öyküleri olarak karşımıza çıkan, çıkarılan bu yayın-bu kitap bana geleli epey oldu. Sayfalarında gezme fırsatını yenilerde bulabildim.
Öykülerin konuları itibariyle resimlendirildiği sayfalar, çocuklar için daha bir anlam kazanıyor, dikkat çekiyor. Sporcu Ali, kitabın ilk öyküsü… “Ballıca Köyü, öğretmenlerden yana çok şanslıydı” diye söze başlanılıyor. Ballıca köyü halkının ağaçlandırma çalışmalarına büyük önem verdiklerini de öğreniyoruz bu öykü içindekilerden.
Kitabın öteki sayfalarında yer alan öykü başlıklarıyla değerlendirmemizi sürdürelim:
- Bir orman köyü olan Çıralı’da kışlar çok ağır geçerdi. Kar yağdığında yol, iz kaybolur, bir evden ötekine gidilemezdi (Tuzak, Syf.14)
- Eskici Baba’nın derme çatma kulübesi, kasabanın biraz dışındaydı. Kasabanın ortasından geçen ırmağın kıyısındaki taşlık yerdeydi (Eskici Baba, Syf.22)
- Hayvanlara yaptığı eziyetten dolayı Taner’in adı deliye çıkmıştı. Kasabada onu tanımayan yoktu (Karabaş, Syf.29)
- Babasının Almanya’dan gönderdiği parayı almak için ilçeye giden Hikmet, çok bunaldı. Çıplak kayalara vuran güneş, her yana alevler saçıyordu (İki yolcu, Syf.36)
- Kasabada Ortaokul açılması için kurulan derneğe, herkes gücü oranında katkı yapmaktaydı. En çok destek de gurbetçilerden geliyordu (Sihirli çakı, Syf:41)
- Mahallenin bakkalı, manavı, kasabı, emeklisi, memuru bir araya gelerek bir spor kulübü kurdular. (Boksör ile atlet, Syf:53)
- Öğdem, çevresi ormanlarla kaplı bir dağ köyüydü. Köyün yukarısında mor menekşelerle kaplı çayırlar vardı. (Zehirli kaymak, Syf:57)
- Yunus Pehlivan, oğlu Sadi ile birlikte komşu çocuğu Hasan’ı da ilçeye getirdi. Okuma olanağı bulamayan köy çocukları gibi Sadi de, Hasan da çırak verilecekti. (Sandıkdaki mektup, Syf:69)
***
Derviş’in Sultan Divanı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Şemsettin Ağar (Dervişoğlu), sanat ve edebiyat alanımızdaki yürüyüşle dikkat çeken isim ve imzalardan biri. Zamanla, önemli noktalara ulaşacak, şiirimizin önde gelen isim ve imzalarından biri olacaktır.
142 sayfalık “Derviş’in Sultan Divanı” adlı şiir kitabı, ön kapaktaki bir “sultan” görünümüyle yayınlanmış. Merkezi Ankara’da bulunan Kültür Ajans’ın 111 nci yayını olarak okurlarıyla buluşmuş, buluşturulmuş.
İLESAM Genel Başkanı Mehmet Nuri Parmaksız’ın uzunca bir önsözü var. Parmaksız bu önsözünün bir yerinde; “Şemsettin Ağar, aşk elbisesinin her rengini giymeye çalışmış, aşka çok farklı açılardan yaklaşmış ve gönlüyle hissedebildiğini mısralara dökmekte mahir bir sanatkâr edasıyla şiirlerini yazmış, bunda da başarılı olmuştur” deniyor.
Seher Düşüm bölümü, bu şiir ismiyle başlıyor. Sekiz ayrı dörtlükten meydana gelen anılan şiirden iki dörtlükle devam edelim efendim:
Bulut ile yağıp, şimşekle çaktım,
Vurup kor ateşe sinemi yaktım,
Melül melül durup eline baktım,
Hediyem zülfümden tel dedi bir can.
Kırklar meclisinde duruldu safa,
Esrime çoğaldı tükendi cefa,
Derviş dergâhında sürüldü sefa,
Bundan öte hayat zül dedi bir can.
Şemşettin Ağar, gerçekten “aşk şairi”. Derviş’in Sultan Divanı adlı şiir kitabının ilerleyen sayfalarında bu gerçeği görüyor, uzun bir alkışla karşılık veriyoruz. Elimizdeki, masamızdaki şiir kitabının “özden söze” ve “Gülce” bölüm başlıkları altında verilenlerin de okunması, incelenmesi ve sonuçlarıyla değerlendirilmesi gerekiyor.
Şemsettin Ağar (Dervişoğlu): 1958 yılında Adıyaman’ın Kâhta ilçesinin Dağbaşı köyünde doğdu. Tokat Öğretmen Okuluyla, Anadolu Üniversitesinden mezun oldu. Değişik okullarda öğretmenlik ve yöneticilik yaptı. Türk Eğitim Sendikası Adıyaman Şube Başkanlığı görevini yürüttü. Şemsettin Ağar, sevgi ve toplumsal ağırlıklı şiirleriyle dikkat çekiyor.
***
Hasan Rüzgâr’ın, Kitap rüzgârı
Prof. Dr. İSA KAYACAN
Hasan Rüzgâr, yayınladığı kitaplarla, açtığı sergilerle dikkat çeken, şair yazar, araştırmacı ve ressam unvanlarının gerçek sahiplerinden biri. Yılların gerilerine baktığımızda... Hasan Rüzgâr’ın ismi ilk sıralarda yer alıyor,
Hasan Rüzgâr’ın sporcu kimliği de önde gelen kimliklerindendir. Geçenlerde bir toplantıda iki kitap daha verdi. Bu kitaplar masamdaki yerlerinden benimle selamlaşıyorlar. Bu kitaplar:
1- Babam Rüzgar70 yaşında (Oya Esirger)
2- Kızıldeniz’de Köpekbalığı Avı (Hasan Rüzgâr-Öyküler)
İkinci kitapla ilgili, önceki yıllarda yazdığım, yazımın bazı gazetelerde yayınlandığını hatırlıyorum.
Vefalı bir evlat Oya Esirger. Babasıyla ilgili bir yayın hazırladığına girişiyor, bitiriyor ve “Babam Rüzgâr 70 Yaşında” adıyla 124 sayfayla yayınlanıyor.
Hasan Rüzgâr, Azerilerin deyimiyle tam bir “ince senet adamı”dır. Şiirde vardır, düz yazıda vardır, resimde vardır, sporda vardır. Bu bölümlerde, bu kesimlerde yürürken dikkatli, azimli ve ileriye bakan bir performansın sahibi olarak adımlarını atar, yürüyüşünü sıklaştırır ve hedefine vardıktan sonra, derin bir nefes alır ve belirli bir süre dinlenir.
Kitap içinde, Hasan Rüzgâr fotoğraflarını, gençlik günleri başlangıcıyla, aile ve yakın dostları çevresi şeklinde, önemli görüntülerin verilişi olarak bilinenler, sayfalara nakledilen, anlam zenginliği içinde, hatıraların sayfalara yansıyışı görünümüyle karşımıza çıkıyor, çıkartılıyor.
Doğumu ve köyde geçen zamanın-zamanların anlatımıyla söze başlanmış. Sonra, eğitim günleri, sporculuk ve spor yöneticiliği günleri, babasının şiirlerinden güldeste, gördüğü yabancı ülkeler, bazı anıları, Suudi Arabistan’da geçen 7 yıl, sosyal etkinlikleri, gazete, dergi ve kitap yazıları, yayımlanan kitapları, hakkında yazılanlardan birkaç örnek, aldığı ödül ve başarı belgelerinin bir kısmı, mini albüm. Hasan adlı şiirin ilk dörtlüğü efendim:
-Bir kara toprağa süren, saban,
Varsa eserin, olmasın tasan,
Ölümsüz olana denir insan,
Anılasın, sonsuz kadar Hasan…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder